REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te hvet ifadesini içeren 72 kelime bulundu...

afv

  • Ayakla basılmadık yer.
  • Malın iyisi, helâli ve fazlası.
  • Terketmek.
  • Mahvetmek.

aşk-ı mecazi / aşk-ı mecazî

  • Fâni şeylere olan aşk. Nefis ve şehvet arzusuna dayanan aşk.
  • Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk'a dâir şiddetli muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan aşkı.

bah

  • Şehvet.

bahi / bahî

  • Şehvete dâir. şehvetle ilgili.

engüşt haiden

  • Yok farzetmek, bir an için olmadığını kabul etmek. (Farsça)
  • Mahvetmek. (Farsça)
  • Parmakla göstermek. (Farsça)

gulumiyye

  • Cimaa şehveti olan kimse.

hazf

  • Aradan çıkarma, çıkarılma. Yok etme, silme, ortadan kaldırma, giderme, düşürme.
  • Selâm ve tahiyyatı uzatmayıp kısa kesmek.
  • Mahvetmek.
  • Vurmak.
  • Atmak.

hedm

  • Yıkmak, harab etmek. Parçalamak, mahvetmek.
  • Birisine vurup belini kırmak. (Râgibâ, düşmanın aldanma tevazularına.Seyl, divârın ayağın öperek hedmeyler.)(Râgıp Paşa)

heva vü heves

  • Zevk ve şehvetler. Boş ve geçici şeyler.

hevai / hevaî

  • Ciddi şeylerle alâkasız. Nefsine düşkün. Nefsine ve şehvetine mağlub. Hevâ ve hevese âit ve müteallik. (Farsça)

hirmet

  • Cima şehveti.

hubbüşşehevat / hubbüşşehevât

  • Şehvetleri sevme, nefsin arzu ve istekelerinine aşırı düşkünlük.

humud / humûd

  • Durgunluk, uyuşukluk; bir mâni olmadığı halde bekârlığı istemek. Şehvet ve iffetin azlığı.
  • Şehvet yokluğu, soğukluk, isteksizlik.

hurmet-i müsahere / hurmet-i müsâhere

  • Erkeğin herhangi bir kadın ile zinâ etmesi veya herhangi bir yerine unutarak ve yanılarak da olsa şehvetle (lezzet alarak) dokunması hâlinde, o kadının neseb (soy) ile ve süt ile olan anası ve kızları ile; kadının da o erkeğin oğlu ve babası ile evle nmesinin ebedî, sonsuz olarak haram, yasak olması

ibza'

  • Bir kimseyi sıkıntı ve kedere boğma. Mahvetme.

iffet

  • İnsan rûhundaki yapıcı kuvvetin, yâni şehvetin iyiye kullanılmasından ortaya çıkan huy. Nefsi kötü isteklerinden men etmek. Âr, nâmus, hayâ duygusu.

ifna / ifnâ

  • Mahvetmek, yok etmek.

ifna'

  • Mahvetmek. Tüketmek. Kıymetini kaybetmek. Çok zarar etmek. Yok etmek.

igtilam

  • Hırs ve şehvetin galip gelmesi.
  • Muzdarib olmak, acı çekmek.

ihanet

  • Helâk etmek. Öldürmek. Mahvetmek.

imha

  • Bozmak, yok etmek, mahvetmek. Yıkmak. Zâil etmek.

ıtmal

  • Mahvetme, perişan etme.

ızaa

  • Bir şeyi zâyi etmek. Zâyi olmak. Kaybetmek. Mahvetmek, mahvedilmek.

izale

  • Zevale erdirmek. Gidermek. Ortadan kaldırmak. Mahvetmek.

izhak

  • Yok etme, mahvetme.
  • Öldürme.
  • Oku, nişandan ayırma.

kahr

  • Zorlama, mahvetme, ezme.
  • Zorlama. Cebir.
  • Ezme. Mahvetme.
  • Fazlaca üzüntü. Keder içine işleme.
  • Cenâb-ı Hakkın şiddetli ve azab verici vasıflarının tecellisi. (Kahr, lütfun zıddıdır.)
  • Mahvetme, helâk etme.
  • Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.
  • Zorlama, zorla bir iş gördürme.
  • Üstün gelerek mahvetme, batırma, ezme.
  • Çok kederlenme, çok üzüntü duyma.

kaza-i şehvet

  • Şehvet ihtiyacını gidermek. Cinsî münasebet (ki, insanlar arasında nikâh olmadıkça haramdır.)

kaza-yı şehvet / kazâ-yı şehvet

  • Şehvet ihtiyacını giderme.

kuva-ı selase / kuva-ı selâse

  • Üç kuvve; akıl, gazap ve şehvet duygusu.

kuva-yı selase / kuvâ-yı selâse

  • Üç güç; gazap gücü, şehvet gücü, akıl gücü.

kuvve-i şeheviye

  • Şehvet gücü.

kuvve-i şeheviye ve gadabiye

  • Şehvet ve öfke duyguları; insanı dünya zevklerini elde etmeye ve zararlı şeyleri defetmeye sevkeden duygular.

kuvve-i şeheviye ve gazabiye

  • Şehvet ve gazap duygusu.

kuvve-i şeheviye-i behimiye / kuvve-i şeheviye-i behîmiye

  • Hayvanî şehvet duygu.

lemk

  • Yazmak.
  • Bozmak, mahvetmek.
  • Vurmak.

melk

  • Dalkavukluk.
  • Yumuşaklık yapmak.
  • Mahvetmek.
  • Yıkamak.
  • Emmek.
  • Vurmak.

meni / menî

  • Yerinden şehvetli (lezzetli) veya şehvetsiz olarak kopup, ayrılıp, erkekten koyu beyaz, kadından akıcı sarı olarak gelen sıvı.

mezi

  • İlm-i Halde: Kadınla oynamak veya şehvetle yanına gelmek gibi hâllerde erkeğin tenasül cihazında zuhur eden yapışkan renksiz akıcı cisim. (Bu hâl abdesti bozar, gusül icab ettirmez)

mugtelim

  • Hırs ve şehveti çok olan.

müşteha

  • İştiha veren, iştiha getiren. Şehvet veren.

müştehat

  • Şehveti celb eder hâle gelen. Yetişmiş kız.

muvafakat-i şehvet-i nefis

  • Nefsin şehvetine tâbi olma, uyma.

nazar-ı şehvet ve heves

  • Şehvet ve hevesle bakma.

nefs

  • (Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan, kendisi.
  • Göz.
  • Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri.
  • Ruh, hayat, asıl.
  • Maya.
  • Hamiyet.

nehem

  • (Nehim - Menhum) Aç gözlü oluş. şikemperver olmak. Doymak bilmemek. Bir şeye çok düşkün, şehvetli, haris.

nehmet

  • Himmet, maksat, yüksek himmet. Harislik. şehvet.

safizm

  • Kadının kadına şehvetle bakması ve dokunması. Kadınlar arasındaki homoseksüellik.

şebak

  • Şehvet galip olup cimaa çok hırslı olmak.
  • Koyu karanlık.

şecb

  • Helak etmek, mahvetmek.
  • Kederlenmek, tasalı olmak.

şedide-i mechure

  • Elif, cim, dal, tı, ba harfleridir. Bunların zıddı: Rehavet (rahvet) ile Beyniye sıfatıdır.

şehevani / şehevânî

  • Şehvetle ilgili.
  • Şehvetle ilgili, şehvetle alâkalı.

şehevat / şehevât / شهوات

  • (Tekili: şehvet) şehvetler, nefsanî istekler, arzular.
  • Şehvetler.
  • Şehvetler. (Arapça)

şehevi / şehevî

  • Şehvetle alâkalı. Hayvanî, nefsanî duygularla alâkalı, onlara ait.

şeheviye

  • Şehvete ait.
  • Şehvetle ilgili olan.

şehiy

  • (Şehvet. den) İştahlandırıcı. İsteklendiren, istek uyandıran.

şehvani / şehvanî / şehvânî / شهوانى

  • şehvetle ilgili, şehvete ait.
  • şehvete çok düşkün olan kimse.
  • Şehvetle ilgili.
  • Şehvetle ilgili.
  • Şehvetle ilgili. (Arapça)
  • Şehvet düşkünü. (Arapça)

şehvat / şehvât / شهوات

  • Şehvetler. (Arapça)

şehvet

  • Hevâ-yı nefsin meyli ve arzusu.
  • Bir şeyi fazla istemek.
  • Cinsî istek. Mahbube için olan istek, iştiha. (Yemek, içmek, uyumak da şehvetin şubelerindendir.)Kudsi Hadis'te Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ey benim için şehvetini bırakıp gençliğini bana veren genç! Sen meleklerin bir kısmı

şehvet-alud / şehvet-âlûd

  • Şehvetli, şehvete bulaşmış.

şehvet-engiz

  • Şehvet uyandıran.
  • Şehvet uyandıran. Kuvve-yi şeheviyeyi tahrik eden. (Farsça)

şehvet-i medeniye

  • Modern çağın, insanları içine sürüklediği şehvet tuzağı.

şehvet-perest

  • Şehvetine çok düşkün. Nefsi arzularının esiri olan. (Farsça)

şehvetengiz / şehvetengîz / شهوت انگيز

  • Şehvet uyandıran.
  • Şehvet verici. (Arapça - Farsça)

şehvetperest / شهوت پرست

  • Şehvet düşkünü. (Arapça - Farsça)

suretlerin tahrimi / sûretlerin tahrimi

  • Resimlerin haram kılınması, yasaklanması; haset, gurur, riya, şehvet gibi nefsanî duyguları kabartan ve İslâmiyetin sakındırdığı sonuçların doğmasına sebep olan resimlerin, fotoğrafların yasaklanması.

tals

  • (Çoğulu: Atlâs) Mahvetmek.

tasm

  • Âd taifesinden bir kabile.
  • Mahvetmek veya mahvolmak.

tedmir

  • Yok etmek. Mahvetmek. Tepelemek. Perişan etmek.

tetbir

  • Helâk etmek, mahvetmek.

tetyib

  • Helâk etmek, mahvetmek.

tıbb

  • Tabiblik, doktorluk.
  • Her şeyi gereği gibi bilmek.
  • Rıfk. Suhulet.
  • İrade.
  • Hastayı ilâçlarla tedaviye çalışmak.
  • Şan.
  • Şehvet.

tiyaka

  • Cimaa pek ziyade düşkün olmak.
  • Şehvetin galip olması.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın