REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te heye ifadesini içeren 109 kelime bulundu...

akademi

  • yun. Yüksek mekteb.
  • Âlimler, edebiyatçılar heyeti.
  • Eflatun'un vaktiyle talebesine ders verdiği yer.
  • Çıplak modelden yapılan insan resmi.
  • Belli bir ilmin gelişme ve ilerlemesini te'min maksadı ile müşterek tetebbularda veya serbest tedrisatta bulunan salâhiyetl

aksakal

  • Köy ihtiyarı. Köy ihtiyar heyetinin başı.Muhtar.

ankara ehl-i vukufu

  • Ankara mahkemesi bilirkişi heyeti.

celse-i muhakeme

  • Mahkeme heyetinin görüşme boyunca yaptığı oturum, yargılama duruşması.

cemaat

  • Topluluk. Bir yere toplanmış insanlar. Takım, bölük.
  • Fık: Bir imama uyup namaz kılan müslümanların heyeti. Bir mezhebe tâbi bir heyet teşkil eden ahali.
  • Aralarındaki münasebetleri din, örf ve âdetlere göre tanzim eden, akrabalık, komşuluk, hemşehrilik gibi rabıtalarla birbiri

deman

  • Heyecanlı. Hiddetli, hiddete kapılmış. (Farsça)
  • Vakit, zaman. An. (Farsça)
  • Bağırıp çağırma, feryat, figân. (Farsça)
  • Heybetli, güçlü, kuvvetli, azametli, cesim. (Farsça)
  • Kükremiş. (Farsça)

denizli ehl-i vukufu

  • Denizli mahkemesi bilirkişi heyeti.

dram

  • yun. Korkunç ve kanlı tiyatro piyesi.
  • Müthiş bir vakıa. Musibet, felâket. Heyecan uyandıran hâdise veya hareket.

dramatik

  • yun. Drama benzer. Heyecan verici, acıklı.
  • Temsil yapılmak üzere yazılan heyecan verici veya acıklı tiyatro eseri. Acıklı olanına Trajedi, gülünç olanına da Komedi denir.

ehl-i hakim

  • Hakimler heyeti.

ehl-i istiğrak

  • Mânevî bir coşku ve heyecan ile kendinden geçmiş hâle gelen zâtlar.

ehl-i vukuf heyeti

  • Bilirkişi kurulu, heyeti.

ehyemin

  • (Tekili: Heyeman) Âşık olmalar, şaşkınlıklar.

emr-i müheyyic

  • Heyecan verici iş.

encümen / انجمن

  • Topluluk. (Farsça)
  • Dernek. (Farsça)
  • Heyet. (Farsça)
  • Komisyon. (Farsça)

erkan-ı harb / erkân-ı harb / اَرْكَانِ حَرْبْ

  • Kurmay heyeti.

felekiyyat / felekiyyât

  • Gök ve heyet ilmine ait şeyler, astronomik.

felsefe

  • Madde, hayat, yaratılış, kâinât, ruh, ölüm, ölüm sonrası gibi konularda insan gücünün akla dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamâmı. Beğendiği düşüncelerini hakîkat olarak anlatmak, yaldızlı, heyecan verici laflarla inandırmaya çalışmak. Tecrübeye, hesâba dayanmayan şahsî düşünceler.

feylesof

  • Beğendiği düşüncelerini hakîkat olarak anlatıp, yaldızlı, heyecanlı sözlerle inandırmaya çalışan kimse. Felsefeci.

haic

  • (Hâyic) Coşkun, heyecanlı.

halecan / halecân / خَلَجَانْ

  • Titreme. Kalb çarpıntısı. Heyecan.
  • Titreme, heyecan.

helecan

  • Titreme, heyecan, kalp çarpıntısı.

helesaya çıkmak

  • Eskiden ramazanlarda iftardan sonra para toplamak için çocuklar tarafından teşkil edilen çalgılı heyetlere katılanlar tarafından nakarat makamında söylenen bir tabirdir. Dilenciliğin kibarcalarından sayılır.

hey'et

  • Heyet, kurul, meclis.

hey'et-i a'yan / hey'et-i a'yân

  • Senato.
  • Mertebesi yüksek ve itibar edilenlerin heyeti.

hey'et-i içtimaiye

  • İçtimaî heyet. Topluluğa âit heyet. Toplantı heyeti.

hey'et-i ictimaiyye

  • Toplantı heyeti, sosyal durum.

hey'et-i vekile

  • Vekiller hey'eti, icra vekileri hey'eti. Bakanlar Kurulu. Başbakanın riyaset ettiği heyet.

heyc

  • Heyecan, telaş.
  • Galeyan, tahrik.
  • Kavga, harp, savaş, cenk.

heyecan / heyecân / هيجان

  • Coşku. (Arapça)
  • Heyecan. (Arapça)

heyecan-ı kalbi / heyecan-ı kalbî

  • Kalple heyecana kapılma.

heyecanat / heyecânât

  • Heyecanlar.

heyelan / heyelân / هيلان

  • Toprak kayması, heyelan. (Arapça)

heyet-i aliye-i ilmiye / heyet-i âliye-i ilmiye

  • Yüksek ilim heyeti.

heyet-i hakim / heyet-i hâkim

  • Hâkimler heyeti, kurulu.

heyet-i idare

  • İdare heyeti, yönetim kurulu.

heyet-i ilmiye

  • İlmi heyet.

heyet-i mecmua

  • Ferdlerinin toplamından meydana gelen heyet, genel yapı.

heyet-i sıhhiye

  • Sağlık heyeti, kurulu.

heyet-i ulema

  • Âlimler heyeti.

heyet-i vükela / heyet-i vükelâ

  • Vekiller heyeti, Bakanlar Kurulu.

heyet-i zabıta

  • Güvenlik birimi, heyeti.

heym

  • (Heyemân) Şaşkınlık.
  • Âşık olma, tutkun olma.
  • Yüzü yere koymak.

hilm

  • Doğuştan olan huy yumuşaklığı. Şiddete tahammül. Nefsini heyecandan korumak.
  • Vakar. Sükûn.

hiss-i heyecan

  • Heyecan veren his.

i'tidal-i dem

  • Soğukkanlı davranış. Heyecanlanmadan, acele etmeden, düşüne düşüne ve tedbirli hareket.

icra hey'eti

  • Mahkeme kararını tatbike memur olan heyet. İcra memurları heyeti.

icra vekilleri hey'eti

  • Vekiller heyeti. Başvekilin riyaset ettiği bakanlardan meydana gelen hey'et.

ıh

  • Deveyi çökertmek için kullanılır sestir.
  • Yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermeği tasvir eder.

ıhlamak

  • Ih diyerek deveyi çökertmek.
  • Ih diyerek yorgunluk ve heyecanla hızlı nefes vermek.

ihtika'

  • Bir şeyin sağlamlığı, muhkemliği.
  • Dimağ heyecanı.

iltiya'

  • Heyecanlanmak, iç alevlenmesi.
  • İç sıkıntısı çekme, dertlenme.

irabe

  • Şüphelendirme, şüpheye düşürme.

irticac

  • Çalkanmak. Heyecana gelme.
  • Sarsıntı. Muztaribane hareket etmek.

iştibah / iştibâh

  • Şüphelenme, şüpheye düşme.

istibra / istibrâ

  • Temizlenme.
  • Erkeklerin küçük abdesti yaptıktan sonra yürüyerek, öksürerek veya sol tarafa yatarak, idrar yolunda damlalar bırakmaması. Kadınlar istibrâ yapmaz.
  • Nikâhla alınacak dul bir câriyenin hâmile olup olmadığını bilmek ve şüpheye yer vermemek için bir temizlik müddeti geçip tekr

istirabe

  • Bir kimsenin hâlinden şüpheye düşme, kuşkulanma.

istişare

  • Danışma, fikir sorma; meşveret etme, bir heyetin fikrine müracaat etme.

jüri

  • Bir mesele hakkında hüküm vermek için toplanan heyet.

karargah / karargâh

  • Karar verilen yer. Karar yeri. (Farsça)
  • Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer. Merkez. (Farsça)

kıyafet

  • Bir şeyin dış görünüşü, zâhiri.
  • Bir kimsenin giydiklerinin bütünü.
  • Heyet, şekil, suret.
  • Feraset.
  • Bir kimsenin ardınca olmak.

komisyon

  • Özel bir maksad için kurulan heyet.

komite

  • Bir iş için toplanan heyet.

küfr-ü meşkuk / küfr-ü meşkûk / كُفْرِ مَشْكُوكْ

  • İnkârda, küfürde şüpheye düşme.
  • İnkârında şüpheye düşme.

lebs

  • Giyecek şey.
  • Giyme. Giyinme.
  • Bir mânayı diğer bir mânâ ile karıştırmak. Sözün karışık ve şüpheli olması. Sözü karıştırıp şüpheye düşmek.

lirik

  • Heyecan ve ahenge fazla ehemmiyet verilen şiir.
  • Bu tarzda şiir yazan şair.

malumat-ı yakiniye / malûmat-ı yakîniye

  • Şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olarak bilinen şeyler.

medar-ı müheyyic / medâr-ı müheyyic / مَدَارِ مُهَيِّجْ

  • Heyecanlandıran sebeb.

müheyyic

  • Tehyic eden. Heyecan veren.
  • Heyecanlandıran.

müheyyiç

  • Heyecan verici.

müheyyic / مهيج

  • Heyecan verici. (Arapça)

mukazzez

  • Heyeti hafif olan kimse.

mülkiye müfettişi

  • Devletin idarî işlerini ve heyetlerini denetleyen müfettiş, denetçi.

müteheyyic

  • Heyecana gelen, coşan, coşkun, heyecanlı.
  • Heyecanlı.

müteheyyicane / müteheyyicâne

  • Coşkunlukla, heyecana gelerek. (Farsça)

mütereddit

  • Kararsız, şüpheye düşmüş.

nadi

  • Nidâ eden, haykıran, çağıran.
  • Halkın, meşveret gibi, birşey konuşmak üzere bir yere toplanmaları. Nitekim İslâmdan evvel Mekke'de Kureyş'in toplandığı meclis binasına "Darünnedve" denilirdi. Nâdi; orada ve o gibi yerlerde toplanan heyettir ki; bezm, meclis, mahfil, kongre tâbirleri g

naşiz

  • Karısına karşı çok zâlim olan koca.
  • (Kalb) heyecanla coşma.
  • Kalkmış, kabarmış, atan (damar).

nefr

  • Heyecan verici bir emirden dolayı bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır. Ürkmek demek olan "Nüfur" da bu mânâdandır. Fakat "Nüfur" tek başına kaçıp kurtulmak için menfi bir harekette kullanıldığı hâlde; "nefr", düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmakta kullanılır. Ve böyle çıkıp toplanan cemaate "n

pür-heyecan / pür-heyecân

  • Heyecan dolu. Çok heyecanlı. (Farsça)

ribet

  • (Çoğulu: Riyeb) şüphelilik. şüpheye düşme.

riyeb

  • (Tekili: Ribet) Şüpheye düşmeler.

şare

  • Libas, elbise.
  • Heyet.

sebir

  • Suret.
  • Renk.
  • Asıl.
  • Heyet.

sehane

  • Heyet.
  • Süs, ziynet.
  • Renk.

sehna'

  • Heyet.
  • Suret.

şekk-i küfri / şekk-i küfrî

  • İnkâr ettiği şey hakkında şüpheye düşme.

serüven

  • Başa gelen, heyecan verici hâdise. Sergüzeşt, macera.

şevar

  • Ev esvabı, elbise, libas.
  • Heyet.

şur / şûr / شور

  • Heyecan, coşku. (Farsça)
  • Tuzlu. (Farsça)
  • Gürültü. (Farsça)

şura / şûrâ

  • Danışma kurulu, istişare heyeti.

şure

  • Heyet.

tedhiş-i ezhan / tedhiş-i ezhân

  • Zihinlerde heyecan meydana getirme.

teheyyüc / تهيج

  • Heyecanlanma. Coşma. Deprenme. Harekete gelme.
  • Heyecanlanma. (Arapça)

teheyyücat / teheyyücât

  • (Tekili: Teheyyüc) Coşup heyecanlanmalar.

tehyic / tehyîc

  • Heyecanlandırma. Coşturma.
  • Ayağa kaldırma.
  • Coşturma, heyecanlandırma.
  • Heyecanlandırma.

tehyiç / tehyîç

  • Heyecanlandırma, harekete geçirme.

tehyiç etme

  • Heyecanlandırma, heyecana getirme, çoşkunluk verme.

tehyicat / tehyicât

  • (Tekili: Tehyic) Coşturmalar, heyecanlandırmalar.

teşkik

  • Şüphede bırakmak. Şüpheye atmak.

teşkikat / teşkikât

  • Şüpheye düşürme.

vecd

  • Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali.
  • Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.

vecd-efza / vecd-efzâ

  • Vecdi artıran, heyecanı çoğaltan. (Farsça)

vecdaver / vecdâver / وجدآور

  • Coşkulu, heyecanlandıran. (Arapça - Farsça)

vecdi / vecdî

  • Vecdle ilgili, heyecanla ilgili.

vefd

  • Çokluk. Cemaat.
  • Bir iş için giden heyet. Elçilik.
  • Dağ başı.
  • Gelme, ulaşma, erişme, varma, vürud.

velvele-i naz ü niyaz / velvele-i nâz ü niyaz

  • Allah'a yalvarıp yakarmanın heyecanlı, coşkun sesi.

yakiniyat / yakîniyat

  • Şüpheye yer bırakmayacak derecede kesin olan şeyler.

zaman-ı tereddüt ve evham

  • İnsanların şüpheye düştüğü ve kuruntulara kapıldığı dönem.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın