Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
heves
ifadesini içeren
70
kelime bulundu...
allah bes baki heves / allah bes bâkî heves
Allah yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir.
arzu / ârzû / آرزو
İstek, heves.
(Farsça)
arzu-dar / arzu-dâr
Hevesli, talebli, istekli, arzulu.
(Farsça)
arzu-mendi / arzu-mendî
Taleb, istek, arzu, heves.
(Farsça)
asga
Öğrenmeğe çok hevesli.
Çarpık suratlı.
bad-ı heva / bâd-ı hevâ
Hevâ ve heves. Eğlence. Bedava. Boş.
bes
Kâfi. Yeter. Yetişir. (Allah bes, gayri heves)
(Farsça)
bül-game
Herşeye hevesli olan.
(Farsça)
bülheves
Heves ve isteği çok, maymun iştahlı.
(Farsça)
çalgı
Müzik âleti. Müzik, çalgı. (İslâm âlimleri insanda maddi, hayvâni hisler ve hevesler uyandıran müziğin haram olduğunu bildirmişlerdir.)
cehennem
Allah yerine, tabiat, madde, sebepler vb. yaratılmış şeyleri ilâh kabul eden; Allah'a kul olacaklarına, arzularına ve heveslerine, başka insanlara ve mahlukata kul olanların işledikleri cürüm ve suçtan dolayı İlâhi adaletle ceza görecekleri yer. Cehennem'in varlığını bütün geçmiş peygamberler ve onl
ehl-i riyazat / ehl-i riyâzât
Az gıda ile nefsin heveslerini kırıp, ilim ve ibâdetle meşgul olanlar.
gaflet
Dikkatsizlik, endişesizlik, vurdumduymazlık. En mühim vazifeyi düşünmeyip, Cenab-ı Hakk'a itaat gibi işleri bilmeyip, başka kıymetsiz şeylerle uğraşmak. Nefsine ve hevesâtına tâbi olarak Allahı ve emirlerini unutmak.
havai / havaî
(Çoğulu: Havâiyât) Havaya âit ve müteallik. Hava ile alâkalı.
Heves ve nefis hesabına olan, boşuna veya çirkin. Günahlı iş. Nefsâni hâl ve hareketler.
her dem taze
Parlaklık ve tazeliğini dâima muhafaza eden.
Mc: Daima genç görülen, gençliğe heveskâr.
heva / hevâ
İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
Heves, istek, arzu, sevgi, hoşlanma.
Nefsanî zevklere uyma.
hevai / hevaî
Ciddi şeylerle alâkasız. Nefsine düşkün. Nefsine ve şehvetine mağlub. Hevâ ve hevese âit ve müteallik.
(Farsça)
hevakar / hevakâr
Günahlı işlere hevesli. Hevâ ve hevesine bağlı.
(Farsça)
hevaperest / hevâperest
Sadece gayr-ı meşru lezzet ve hevesinin peşinde. Cenab-ı Hakk'ı, dinin emirlerini unutmuş, nefsine şiddetle muhabbet eden. Nefsine tapınır derecede Haktan gafil.
(Farsça)
Meşru olmayan lezzet ve heves peşinde olan.
heves / هوس
İstek, heves.
(Arapça)
heves-i mütecessim
Cisimleşmiş heves.
hevesat / hevesât / هوسات
Arzu ve nefsâni emeller. Boş, bâtıl ve günahlı şeylere dâir olan istekler. Hevesler.
(Farsça)
Hevesler, gelip geçici arzu ve istekler.
Hevesler, geçici arzular, yasak istekler.
İstekler, hevesler.
(Arapça)
hevesat-ı nefsaniye / hevesât-ı nefsâniye
Nefsin hevesleri, arzuları ve kötü istekleri.
hevesat-ı rezile / hevesât-ı rezile
Rezilce hevesler, günah ve çirkin olan arzular.
hevesat-ı süfliye / hevesât-ı süfliye
Alçak arzular, kötü hevesler.
hevesdar / hevesdâr / هوسدار
Hevesli.
(Farsça)
Hevesli.
(Arapça - Farsça)
hevesi / hevesî
Hevesle ilgili.
heveskar / heveskâr / هوسكار
Hevesli, istekli.
Hevesli istekli, arzulu. Meyli ve arzusu olan, heves eden.
(Farsça)
Hevesli.
Hevesli, istekli.
(Arapça - Farsça)
heveskaran / heveskârân
(Tekili: Heveskâr) İstekliler, hevesliler.
heveskarane / heveskârâne
Hevesine, gelip geçici istek ve arzularına düşkün bir şekilde.
Heves edercesine.
heveskari / heveskârî
Heveskârlık, heveslilik.
(Farsça)
hevesnak / hevesnâk
Hevesli, heves edici, istekli.
(Farsça)
hevesnakan / hevesnâkân
(Tekili: Hevesnâk) Hevesliler, heves edenler.
hevesperver
Hevesli, heveskâr.
(Farsça)
hevesperverane / hevesperverâne
Hevesine düşkün bir biçimde.
himmet
Kalbin bütün kuvveti ile Cenab-ı Hakk'a ve sâir mukaddesata yönelmesi. Kalb isteği ile gösterilen ciddi gayret.
Allah indinde makbul ve mübârek bir kimsenin mânevi yardımı ile birisini koruması, yardım etmesi.
Tabiî şevk ve meyil ve heves.
Lütuf, yardım.
ihtiras / ihtirâs
Şiddetli arzu, aşırı heves, istek, gözün ve gönlün doymaması.
inziva
Feragat edip bir tarafa çekilmek. Bir işe karışmamak. Dünya işlerini bırakmak. Süfli ve hevesi işleri bırakıp ilm-i Kur'an ve imanla, ibadet ve taatla, Kur'ân ve imana hizmetle vakit geçirmek.
irtigab
(Rağbet. den) Heveslendirme, isteklendirme, rağbet ettirme.
istihva
Şaşırıp kalmak. Divane olmak. Hevâ ve hevesi hoş görmek.
itare-i name
Sür'atle ve hevesli bir şekilde mektub yollama.
ıtla'
Kokulu şeyler sürünmek.
Hevâiyata heves etme.
ittifak
Beraber hareket için sözleşmek. İttihad ve muvafakat etmek. Söz birliği etmek. Anlaşmak.(İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.)
ivec
Eğrilik, çarpıklık, yanlışlık.
Hakkı ve hakikatı eğri büğrü heveslerle tahrif etmek, gayr-i müstakim şekle getirmek.
kapris
Geçici heves. Maymun iştahlılık. İnsanın zayıf tarafı. Evham.
kebade-keş
Ok atma tâlimi yapan veya ok atmaya hevesli olan. Tâlim yayını çeken.
(Farsça)
kebade-keşi / kebade-keşî
Ok atmaya hevesli olma, tâlim yayını çekme.
(Farsça)
keyf
Afiyet, sağlık, sıhhat.
Memnunluk, hoşlanma.
Neş'e, sevinç, sürur.
Mizaç, tabiat.
İstek, taleb, arzu, heves.
Gönül açıklığı.
mail / mâil
Eğik. Bir tarafa eğilmiş. Eğri.
Meyilli. Hevesli. İstekli.
Düşkün.
Benzer.
mel'abe-i hevesat / mel'abe-i hevesât
Heveslerin oyun yeri.
merak
Bir şeyi öğrenmek istemek. Çok şiddetli arzu. Heves. Düşkünlük.
Dalgınlık. Kara sevdâ.
Kuruntu, telâş. İç sıkıntısı. İç darlığı.
moda
Geçici yenilik. Elbise ve süslenmede geçici hevesler ve fantezi düşkünlüğü sebebiyle çıkartılan yeni tarz ve şekiller. Bunlar israfı artırır ve iktisada aykırıdır.
(Fransızca)
müncemid heves / مُنَْجَمِّدْ هَوَسْ
Donmuş heves, arzu.
mütehevvisane / mütehevvisâne
Heveslenerek.
Hevesine düşkün olarak.
nazar-ı şehvet ve heves
Şehvet ve hevesle bakma.
nefs-i pürheves
Heveslerinin peşinde koşan nefis.
nevheves
(Çoğulu: Nevhevesân) Bir işe yeni olarak ve büyük bir hevesle başlayan.
(Farsça)
Sık sık iş değiştiren. Hevesi çabuk geçen.
(Farsça)
pür-heves
Çok hevesli. Heves dolu.
(Farsça)
pürheves
Heveslerinin peşinde koşan.
Hevesle dolu.
riyazat
(Tekili: Riyazet) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.
şaik
Şevkli, hevesli, şevk verici.
sevda / sevdâ
Fazla sevgi sebebiyle meydana gelen bir çeşit hastalık. Aşk.
(Farsça)
Hırs. Tama.
(Farsça)
Heves, istek.
(Farsça)
Siyah.
(Farsça)
Balgamdan, kandan ve safradan başka vücuddan çıkan bir nevi ifrazat.
(Farsça)
Gam. Keder, Sıkıntı.
(Farsça)
Aşk hastalığı, sevgi, heves, siyah.
sevda-i menfaat
Menfaat hevesi.
süfliyat
Fâni dünya ile alâkalı işler. Nefsâni, heva ve hevese tabi olan kimselerin işleri.
tarik-i dünya / târik-i dünya
Hevâ ve hevesi terkeden. Dünyanın fâni olan cihetini terkedip Allah rızası yolunda olan.
tehevvüs
Heveslenme.
Heveslenmek.
Yumuşak yerde ağır ağır yürümek.
Heveslenme.
tehevvüs-ü nemrudane / tehevvüs-ü nemrudâne
Nemrut gibi heveslenme.
tehevvüs-ü süfli / tehevvüs-ü süflî
Alçakça arzu ve heveslere kapılma.
tekellüfkarane / tekellüfkârâne
Gösteriş hevesiyle bir sorumluluğun altına girme, zoraki davranarak.
teşne
Susamış.
(Farsça)
Mc: İstekli, çok arzulayan, heveskâr.
(Farsça)
İstekli, hevesli.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
menam
Gûş
AKLEN
ter
pençezen
insicam
rasin
Mark
safha
hastalık
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
heves
Küçük Çocuk
saç
hastalık
Urafe
musal
Satmak
abdulhamid
redde
Abd