Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
herkes
ifadesini içeren
276
kelime bulundu...
adalet
Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
adalet-i ictimaiyye / adâlet-i ictimâiyye
Sosyal adâlet; Herkesin; çalışması, bilgi ve kâbiliyeti, gördüğü iş nisbetinde ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi.
ahram
(Tekili: Harem ve Harim) Gizli yerler. Gizli olup herkesin girmesi serbest olmayan yerler.
Kadınların bulunduğu haremlikler.
ala-mele'in nas / alâ-mele'in nas
Herkesin önünde. Halkın huzurunda.
ala-ruus-ileşhad / alâ-ruus-ileşhad
Aleme karşı. Herkesin gözü önünde. Halkın önünde.
alani / alânî
Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde.
alaniyeten / alâniyeten
Herkesin önünde, açıkça, alânen.
alarm
Tehlike anında herkesi haberdar etmek için verilen işaret.
(Fransızca)
ale-l-umum
Herkese âit. Herkes hakkında.
alem-i emr / âlem-i emr
Arşın üstünde olup, madde olmayan, ölçülemeyen ve herkesin anlayamayacağı âlem. Buna, âlem-i melekût ve âlem-i ervâh (rûhlar âlemi) ve mekânsızlık âlemi de denir.
alempesend / âlempesend
Bütün herkesin hoşuna gidip beğendiği şey.
(Farsça)
aleniyet
Herkesin göreceği halde olma, açıklık.
amel defteri
İnsanların dünyâda iken yaptığı bütün işlerinin yazıldığı ve Arasât meydanında herkese verilecek olan defter.
amim / amîm
Herkese mahsus. Umuma âit.
(Çoğulu: Umem) Tam, tamam.
amm / âmm
Herkese âit. Umuma âit. Hususi ve bazılara mahsus olmayan. Umumi.
amme / âmme
Herkes, kamu.
Tülbent sargı.
Su içinde üstüne binip yüzülen şişirilmiş tulum.
Umumi. Herkese ait.
amme nevalühü
"Cenâb-ı Hakkın lütuf ve ihsanı herkese veya herşeye şâmildir." meâlinde.
ammeten
Umumi olarak, herkese ait olarak, genel tarzda.
arzu-yu umumi / arzu-yu umumî
Genel arzu; herkesin istediği.
ayan
(İyân) Aşikâr. Belli. Herkesin bilebileceği ve görebileceği.
Çiftçi âletlerinden olan saban okunun bileziği.
ayb-cu / ayb-cû
İnsanın ayıplarını araştıran, herkesin ayıbını, noksanını meydana çıkarmak isteyen.
(Farsça)
aziz-i cebbar / azîz-i cebbâr
Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, izzet ve yücelik sahibi Allah.
ba'ziyet
Bazılarına âit oluş. Herkese âit olmama. Herkesle alâkalı olmama. Bir şeyin bir kısmı ve bir miktarı.
bab-ı alem / bâb-ı âlem
Âlemin kapısı. Herkesin girip çıktığı yer.
bagiz
(Bugz. dan) Herkese nefret eden, buğzeden. Hiç kimseyi sevmeyen. Tiksinen.
barbar
Lât. Eski Yunan, Roma ve daha sonra Hristiyanlara göre kendi kavimleri dışında kalan herkes.
Vahşi, ilkel.
bazar
Alış-veriş. Ahz ü itâ.
(Farsça)
Alış-veriş yeri. Pazar. Üstü açık yer ki, hergün veya belirli günlerde herkes satacağını oraya çıkarıp pazarlıkla veya açık artırmayla satar.
(Farsça)
Fiat kararlaştırılıp alış-verişte uyuşmak için yapılan konuşma veya çekişme, pazarlık.
(Farsça)
bed-hah
Fenalık isteyen. Herkesin kötülüğünü isteyen. Kötülük isteyen.
(Farsça)
bed-sigal
Kötü düşünceli, herkes hakkında kötü söyliyen.
(Farsça)
bedih-ül butlan
Bâtıl olduğu âşikar surette belli. Bâtıl, haksız bir hüküm veya görüş olduğu herkesçe bilinen.
berr
(Çoğulu: Ebrâr) Va'dinde sâdık. Sözünde duran. Muhsin. Keremkâr.
Nimetleri herkese, umuma ihsan eden.
Gerçeklik, sıdk.
Susuz, kuru yerler.
Toprak. Yeryüzü, yer.
bevah
Aşikâr, meydanda, belli. Herkesin gözleri önünde.
bintü'l-fikri
"Kıza benzeyen düşünce" mânâsında, Üstadın bazı mahrem fikirleri herkese okutmanın doğru olmadığını belirten bir benzetme.
bıtane
Gizlenilen hâl. Gizli şey. Herkesin görüp bilmesi istenilmeyen ve aşikâr olmayan şey.
Mahrem, sırdaş.
Astar.
Bir şehrin ortası, merkezi.
büzr
Herkesin sözünü dinleyen. Dinleyici.
cadde-i umumiye-i akliye
Akla en uygun herkesin yürüdüğü cadde.
cahi / cahî
(Cahiye) Aşikar, aleni, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde olan.
çarşaf
Yatağın üstüne serilen veya yorgana kaplanan bez örtü.
Kadınların kullandığı baştan örtülen, pelerinli eteklikli sokak elbisesi. Kadınların örtünmesi farzdır. Bu maksatla çarşaf ucuz, pratik, hafif olması ve zengin fakir herkesin kolayca sağlıyabilmesi bakımından yaygın olarak kulanı
cebbar / cebbâr
Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, kudret ve azamet sahibi Allah.
cebr-i umumi / cebr-i umumî
Genel zorlama, bütün herkesi zorlama.
cedel
Münâkaşa, mücâdele, tartışma, kavga. Mantıkda, meşhur veya doğruluğu herkesçe kabûl edilen kadiyye (önerme)lerden meydana gelen kıyas'a verilen ad.
cümle
Herkes.
ders-i amm
Bir medreseyi bitirdikten sonra, tâbi tutulan imtihan sonunda medrese talebelerine ders vermek salâhiyetini kazanan.
Asistan.
Herkese ders vermeğe salâhiyetli âlim.
ders-i umumi / ders-i umumî
Herkesi ve herşeyi içine alan ders.
dersiamm / dersiâmm
Herkese ders verebilen hoca.
deyyan / deyyân
Herkesin hesabını ve hakkını en iyi bilen ve veren. Hâk Teâla. Kahhar. Hâsib. Hâkim. Kadir. Râi. Cenâb-ı Hak.
Herkesin hakkını en iyi bilen ve veren Allah.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kıyâmet günü, herkesin dünyâda iken yaptıklarının hesâbını ve hakkını en iyi bilen ve veren.
Herkesin hakkını ve hesabını en iyi bilen Allah.
dua-yı umumi / dua-yı umumî
Herkesi içine alan dua.
eluf
Ülfeti fazla, herkesle konuşup görüşmeye alışık olan kimse.
enfal / enfâl
Devlet reîsinin, herkesin elde ettiği kendisinin diyerek, harbe teşvik için gâzilere (İslâm askerlerine) ganîmet hisselerinden fazla olarak verdiği mallar. Tekîli nefeldir. Gâzileri böyle teşvik etmeye tenfîl denir.
enzar-ı amme / enzâr-ı âmme
Kamuoyu; herkesin gözü önüne sunma.
erzak-ı umumiye
Umumî, herkese ait erzaklar, rızıklar.
erzal
(Tekili: Rezil) Reziller. Kepâzeler. Herkesten hakaret ve nefret görenler.
evtad / evtâd
Allahü teâlâ tarafından dünyânın nizâmiyle vazîfelendirilen dört büyük zât. Herkes tarafından bilinmedikleri için bunlara Ricâlü'l-Gayb da denir.
farz-ı ayn
Kişinin bizzat yapması gereken farz. Herkese farz olan.
Herkesin yapmaya mecbur olduğu farz. Namaz kılmak, yalan söylememek, imân etmek, oruç tutmak gibi.
fassal
Dedikoducu. Herkesin kusurunu sayıp döken.
İnsanları medh ü sena eden kimse.
felsefe
Yunanca (Philosophos)dan Arapçalaşmış. Feylesofların mesleği.
İlm-i hikmet.
Maddeyi, hayatı ve bunların çeşitli tezâhürlerini, sebeblerini, ilk unsurları ve gaye cihetinden inceleyen fikri çalışma ve bu çalışmaların neticelerini toplayan ilim.
Herkesin hususi fikri. M
galat-ı meşhur
Yanlış olduğu hâlde herkes tarafından kullanılan kelime veya terkib.
galat-ı tahakkümi / galat-ı tahakkümî
Bir kelimenin gerek lâfzı ve gerekse mânası itibariyle herkesin kullandığı gibi kullanılmaması.Bu, başlıca üş şeyden olur:1- Nazımda vezne uydurmak için bir kelimenin telâffuzunu değiştirmek, hecesini uzatmak ve kısaltmak yahut harfini gizlemek.2- Çeşitli mânâları olan bir kelimeyi meşhur olmayan bi
garabet
Yabancılık. Gariblik.
Tuhaflık.
Âcizlik, beceriksizlik.
Gizli olmak. Hilaf-ı âdet olmak.
Iraklık.
Edb: Ne demek olduğu herkesçe anlaşılmayacak kelime ve tabirlerin söz arasında kullanılması.
garameten
Herkese eşit olarak, taksim ederek, paylaştırarak, hakkına göre.
gayb-bin / gayb-bîn
Gaybı gören. Herkesin bilemediği geleceği feraseti ile hissedip bilen. İstikbalden haber veren.
(Farsça)
girgin
Her yere sokulan, herkesle görüşen, sokulgan.
Mensub, alâkalı, müteallik.
hadis-i amm / hadîs-i âmm
Herkes için söylenmiş hadîs-i şerîfler.
hafid / hâfid
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kıyâmet günü, yâni öldükten sonra mahlûkât (yaratılmışlar) diriltilip, herkes dünyâda iken yaptığının hesâbını verirken, kâfirleri ve kötü kimseleri en aşağı seviyeye indiren, huzûrunda düşmanl arının başlarını aşağı eğdiren.
hakk
(Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti.
Dâva ve iddia.
Hakikate uygunluk.
Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse.
Münasib
Din. İslâmi
hakka / hâkka
Kıyamet günü.
Âfet. Devamlı musibet. (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir)
harc-ı alem / harc-ı âlem
Herkese elverişli, her keseye münasib.
harcıalem / harcıâlem / خرج عالم
Herkese açık, herkese uygun.
harekat-ı müstahsene / harekât-ı müstahsene
Herkesin beğendiği güzel davranış ve hareketler.
harem / حرم
Herkesin giremeyeceği yer, aile, eş.
Herkesin girmesine müsaade edilmeyen yer. Kadınlara mahsus oda. (Misafirlere ve erkeklerin girmesine müsaade edilen yere de"selâmlık" denir.)
Harem, herkesin giremeyeceği yer.
(Arapça)
haremlik
Harem dairesi, evde harem kısmı, herkesin uluorta giremeyeceği yer.
(Arapça - Türkçe)
harifane
Esnafça. Herkes kendi masrafını, hissesine düşeni vermek suretiyle, ortaklıkla yapılan.
(Farsça)
harim / harîm
Herkesin giremiyeceği, dokunmıyacağı şey. Haram dairesi.
Şerik.
Bir kişinin olup, başkasının duhul ve taarruzundan masun yer.
Hacıların Mekke-i Mükerreme'de giydikleri libas.
Harem dairesi; herkesin giremeyeceği yer, dokunamayacağı şey.
Herkesin girmesi yasak yer, harem.
harim-i kudsi / harîm-i kudsî
Herkesin bilemeyeceği gizli kutsal harem.
hasi / hasî
(Has'. den) Herkes tarafından kovulan. Sürülüp tardedilen.
hasr-ı örfi / hasr-ı örfî
Herkesçe bilinen belli bir şey. Böyle meşhur bir şeye mahsus olmak.
hass ü amm / hâss ü âmm
Herkes, bütün herkes.
hassuamm / hâssuâmm / خاص و عام
Herkes.
hatıra-i gaybiye
Herkesin bilmediği hatıra, kalpten geçen şey.
hayırhah / hayırhâh
Herkesin iyiliğini isteyen, iyiliksever.
hayr-hah
Hayır sâhibi. Herkesin manevî ve maddî iyiliğini isteyen. Allah rızası için ilm-i Kur'an ve imanla, manen ve maddeten hayırlı hizmetler etmeyi ve hayırlı işler işlemeyi seven.
(Farsça)
hayrat
(Tekili: Hayr) Sevap için Allah rızâsı yolunda yapılan iyilikler. Haseneler.Hayır iki çeşittir. Birincisi: Mutlak hayırdır; her halde, herkes için rağbet edilir ve sevilir, herkes için iyidir. İkincisi: Mukayyed olan hayırdır; birisinin yanında hayır olan, başkası için şer olabilir. İsraf ve sefâhet
hazır u nazır
Her yerde hazır olup, bilen ve gören, yardım eden veya herkese lâyık cezasını veren Allah (C.C.)
hemegan / hemegân / همگان
Tümü, hepsi, herkes.
(Farsça)
hemginan / hemginân / همگنان
Herkes.
(Farsça)
hikmet
İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor)
Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye.
Ahlâka ve hakikata faydalı
himmet-i amme / himmet-i âmme
Herkesi içine alan himmet, gayret.
hissiyat-ı umumiye
Herkeste bulunan hisler, duygular.
hud'a
Hile, oyun. Aldatma. Düzen. Mekir.
Bir kere aldanmak.
Herkese aldanan. Safdil.
hürriyet
Serbestlik, hür oluş.
Adalet kanununda ve te'dibte, başka hiç kimse, kimseye taarruz ve tahakküm etmemesi ve herkesin hukukunun meşru' olarak korunması, herkesin meşru' hareketlerinde tam serbest olması.
Hürlük, serbestlik.
Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyup, herkesin hakkını gözetmek.
Maddî ve mânevî her türlü şeyin sevgisinden gönlünü kurtararak yalnız Allahü teâlâya kul olmak.
hususi / hususî
Bir şeye aid olan. Herkese âid olmayan.
huteba-i umumi / huteba-i umumî / hutebâ-i umumî
Herkese hitâp edenler, umuma ders verenler.
Herkese hitâbeden, umuma ders verenler.
(Farsça)
i'caz / i'câz / اِعْجَازْ
Âciz bırakmak. Acze düşürmek, şaşırtmak.
Edb: Mu'cize derecesinde düzgün ve icazlı söz söylemek. Benzerini yapmada herkesi acze düşürmek. Güzel söz söylemekte insanların muktedir olmadıkları derece.
Mu'cizelik olan şey.
Âciz bırakma, benzerini ortaya koymada herkesi acze düşürme.
Mu'cize olma, herkesi âciz bırakma.
i'cazkarane / i'cazkârane / i'câzkârâne / اِعْجَازْكَارَانَه
Herkesi yarışmada âciz bırakacak yolda.
(Farsça)
Herkesi âciz bırakarak, mu'cize olarak.
i'lan
Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak.
Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıştırarak ticari bir iş, bir adres veya başka bir şeyi herkese bildirme.
Açığa vurma, yayma, meydana çıkarma.
i'lanname
İçinde ilân yazılı olan kâğıt.
(Farsça)
Bir hususun herkese ilân edilmesi için hükümetçe hazırlanıp bastırılan resmi kâğıt.
(Farsça)
iaşe-i umumi / iâşe-i umumî
Herkesi besleyip geçimini sağlama.
ibn-i mes'ud
Ebu Abdurrahman Abdullah Bin Mes'ud da denir. (R.A.)şeref-i İslâm ile müşerref olanların altıncısıdır. Bütün gazvelere iştirak etmiştir. Dâimî surette huzur-u Risalette bulunduğundan Kur'an-ı Kerim'i herkesten iyi öğrendiği gibi, pekçok hadis de işitmiş ve ezberlemişti. Kur'an-ı Kerim'i en evvel Mek
ibret-i alem için / ibret-i âlem için
Bütün âleme ibret olsun diye. Herkese ibret olsun için.
ibtizal
Çokluğu sebebiyle bir nimetin kıymetini bilmeyip, hor kullanmak.
Devamlı şeklide bir şeyi kullanmak.
Edb: Herkesin bildiği bir sözü tekrar etmek. (Mümtâziyetin zıddıdır.)
idab
Herkesi ziyafete davet etme. Sofrası herkese açık olma.
Doğruluğunu ve hak olduğunu herkese bildirme.
ifşa
(Çoğulu: İfşâât) Duyurmak. Fâşetmek. Meydana çıkarmak. Gizli bir şeyi herkese duyurmak.
ilmihal / ilmihâl
"Hâl ilmi" mânâsında herkese gerekli olan dinî hükümleri bildirmek maksadıyla yazılan kitaplara verilen isim.
imece
Köyün umumi işlerinde veya köylünün kendi işlerinde köy halkının müştereken çalışması. Beraberce birçok kimsenin toplanıp elbirliğiyle bir kişinin işini halletmesi ve herkesin işinin sıra ile bitirilmesi.
inayet-i şamile / inayet-i şâmile
Herkese ait umumi inayet ve yardım.
(Farsça)
işaa etmek / işâa etmek
Haber yaymak, herkese duyurmak.
işaret-i gaybiye-i örfiye
Herkes tarafından bilinen gayba dair bir işaret.
ıstılah
Tabir, deyim. Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanmaları.
Bir ilim veya mesleğe âid kelime. Terim. Erbab-ı ilim arasındaki ve herkesin anlamadığı kelime.
Muvafakat. Uygunluk. Barışmak. İttifak.
istirahat-i umumiye
Herkesi içine alan rahat ve huzur.
ittihad-ı umumi / ittihâd-ı umumî
Genel birlik, herkesin bir noktada birleşmesi.
iz'an-rüba-i kainat / iz'an-rüba-i kâinat
Kâinatın aklı alan vechesi, herkese hayret ve şaşkınlık veren yüzü.
iz'an-rüba-yı kainat / iz'an-rübâ-yı kâinat
Kâinatın herkese iman veren yüzü.
izn-i amm / izn-i âmm
Herkese müsaadeli olan.
Ist: Cum'a namazı kılınan cami kapısının kayıtsız şartsız her müslümana açık olması.
ka'be-i kemalat / kâ'be-i kemalât
Kemâlât kâbesi. Yâni herkesin teveccüh etmesi gereken en yüksek kemalât merkezi.
kadir-danlık
Kadirbilirlik. Herkesin mertebesini bilip ona göre muamele yapan. Kadir ve kıymet bilen.
kaide-i meşhure / kâide-i meşhûre
Meşhur kaide, herkes tarafından bilinen kural.
kalender
İbâdetlerin görünmesine önem vermeyen, herkese tatlı söyleyerek kalb kazanmağa çalışan, farzları yapmaya dikkat eden ve dünyâya düşkün olmayan kimse.
kambahş / kâmbahş
Herkesin isteğini yerine getiren.
(Farsça)
Bağışçı, ihsan edici.
(Farsça)
kanun / kanûn
(Çoğulu: Kavânin) Herkesin uyması için devletin teşri kuvveti tarafından konulan her türlü meşru nizam, kaide, emir, nehiy ve yasaklar.
Kaziye-i külliye. Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmez nizam.
Devletin yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her türlü nizam, kaide.
katl-i am / katl-i âm
Bir yerde çoklarının öldürülmesi. Herkesi kılıçtan geçirme. Toptan imha.
katliam / katliâm
Herkesi öldürme.
kaziye-i meşhure
Man: Herkesce sâbit olduğu hasebiyle hükmolunan kaziyye.
ketum
Sır saklayan. Herkese her şeyi konuşmayıp sırrını belli etmiyen.
Her şeyi gizleyen.
kısmet
Nasîb. Allahü teâlânın ezelde (sonsuz öncelerde) herkes için dilediği şey.
Birkaç kimsenin bir şeydeki hisse-i şâyialarını (ayrılmamış hisselerini) kile, terâzî, arşın gibi bir ölçü âleti ile tâyin ve tahsis etme, belli etme, ayırma.
kıyamet-i suğra / kıyâmet-i suğrâ
Küçük kıyâmet, herkesin kendi ölümü.
küfr
Örtmek; hakkı örtmek, kapamak, Hakk'ı inkâr etmek. Dinde bilinmesi ve inanılması zarûrî olan şeyleri ve ahkâm-ı şer'iyyeden (dînî hükümlerden) tevâtüren (kesin olarak) bildirilenleri inkâr etmek ve dinden olduğu herkesçe bilinen bir şeyi kabûl etmemek.
kur'an-ı mu'cizü'l-beyan / kur'ân-ı mu'cizü'l-beyân / قُرْاٰنِ مُعْجِزُ الْبَيَانْ
İfadesi, (benzerini getirmede) herkesi âciz bırakan Kurân.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kutb-ül-aktab / kutb-ül-aktâb
Âlemin nizâmı ile alâkalanan, bolluk, kıtlık, sağlık-hastalık, barış-savaş, rızık, yağmur ve benzeri olaylarla vazîfeli kılınan ricâl-i gayb yâni herkesin tanımadığı zâtların reisi. Emrinde üçler, yediler, kırklar... denilen yine bu işlerle vazîfeli seçilmiş kimseler bulunur.
lafz-ı külli / lafz-ı küllî
Man: Mânâsı umumi ve herkesçe müşterek olan lâfız. "İnsan" gibi.
lahn-ı celi / lahn-ı celî
Açık ve herkesin bildiği tecvîd hatâsı.
lain / lâin
Lânet eden. Lânetleyen.
Herkesin kınadığı.
li-aynihi haram / li-aynihî haram
Fık: Aslında herkes için haram olan şey.
lu'bet
Oynayan veya oynatılan şey. Oyuncak.
Herkesi hayrette bırakıp şaşırtacak şey.
lukme-şümar
Herkesin lokmasını sayan.
(Farsça)
Mc: Pinti, hasis, cimri.
(Farsça)
lümeze
Herkesi ayıplama.
ma'dele-i ulya / ma'dele-i ulyâ
Büyük adalet yeri, yüksek adaletle herkesin muhakemesi görülen yer. Huzur-u İlâhiyedeki adâlet.
ma'rifet
Herkesin yapamadığı ustalık, ustalıkla yapılmış olan şey.
Bilme, biliş, bilgelik.
madde-i meşhure
Herkesçe eşyanın yapı taşı olarak bilinen unsur, madde, cisim.
mahrem
Gizli olan, herkese söylenmeyen, gizli sır.
Dînen evlenilmesi ebedî haram (yasak) olan, soy, süt veya evlenme sebebiyle nikâhı haram olan kimse.
Gizli, herkese söylenmeyen.
mahremce
Herkesçe bilinmeyecek bir şekilde.
mahşer-i acaib / mahşer-i acâib
Herkesi hayrete sevkeden toplanma. Veya toplanma yeri.
Hayret edilecek harika şeylerin bulunduğu yer.
mahsus
Ayrılmış, tâyin edilmiş.
Herkese âit olmayıp bazılara âit olmuş olan. Yalnız birine âid olan. Hususileşmiş. Müstakil.
Bile bile, istiyerek.
Yalandan, şakadan, lâtife olarak.
mal-ı umumi / mâl-ı umumî
Herkese ait olan mal.
malik-i yevmiddin
Herkesin dünyâda yaptığının mükâfat ve cezasını göreceği yer olan âhiretin, din gününün, mâliki, sahibi olan Allah (C.C.)
marre / mârre
Fık: Herkesin gittiği umumi yoldan yürüyen.
maslahat-ı amme / maslahat-ı âmme
Herkesin faydası.
maslahat-ı irşad-ı umumi / maslahat-ı irşad-ı umumî
Herkese doğru yolu göstermenin gerektirdiği hikmet.
matem-i umumi / matem-i umumî
Herkesin yas tutması, genel hüzün.
matemhane-i umumi / matemhane-i umumî
Herkesin yas ve matem tuttuğu yer.
matmah-ı cihani / matmah-ı cihanî
Bütün herkese ait tamah olunan ve büyük istekle üzerine bakılan şey.
mazarrat-ı umumiye
Herkese zararı dokunan şeyler.
mazif
Herkese sofrası açık olan ev. Kapısı açık, misafir sever ev. Misafirperver olan hâne.
mebsus
Dağılmış. Yayılmış. Herkesçe duyulmuş. şayi' olmuş.
medeniyet-i amm / medeniyet-i âmm
Herkesi içine alan bir medeniyet.
medrese-i umumi / medrese-i umumî
Genele ve herkese açık olan medrese.
medrese-i umumiye
Herkese açık medrese, okul.
melain
(Tekili: Mel'un) Herkesin nefretini kazanmış olanlar. La'netlenmiş olanlar.
memerr-i nas / memerr-i nâs
Herkesin geçtiği yol. Geçit.
menafi-i umumiye / menâfi-i umumiye
Genel yararlar, herkesin yararına olan şeyler.
menfaat-i umumiye
Herkesin yararı, umumun menfaati.
menşur
(Neşr. den) Neşrolunmuş. Dağıtılmış. Yayılmış. Herkese ilân edilmiş.
İşleri dağınık. Perişan.
Sultanın emri, mühürsüz mektubu, fermanı.
Bayrak.
Mat: Alt ve üst tabanları birbirine müsavi ve müvâzi (eşit ve paralel), kenarları da müsâvi ve müvâzi olup yüzleri b
meşhur
Tanınmış, herkesin bildiği. Çoklarının bildiği.
meşhure
Meşhur, herkes tarafından bilinen.
mezil
Daralıp gönlündeki sırrı ifşâ eden, sıkıntıdan içindeki sırrı açıklayan.
Ayağı uyuşmuş.
Malını ve sırrını herkese gösterip açıklayan.
Küçük cüsseli, zayıf, hafif kimse.
mizan
Terazi, ölçü, tartı.
Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas.
Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir.
Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. Sağlama.
mu'ciz-ül beyan
Beyanı herkesi âciz bırakan.
mu'cizbeyan
Anlatış tavrı herkese benzemeyen. Tarz-ı beyanı mu'cize olan. Kur'an-ı Kerim.
(Farsça)
mu'cizü'l-beyan / mu'cizü'l-beyân / مُعْجِزُ الْبَيَانْ
İfadesi, (benzerini getirmede) herkesi âciz bırakan.
mu'lin
İlân eden. Herkese bildiren.
muamelat-ı gaybiye / muamelât-ı gaybiye
Herkesin fark edemediği gizli muamele ve işleyişler.
müftiü'l-enam
Halkın müftüsü, herkesin müftüsü.
müftiy-ül enam
Şeyh-ül İslâmın bir ismi. Herkesin müftüsü.
muhal-i adi / muhal-i âdi
Herkesin anlayabileceği imkânsızlık ve muhal. Az düşünenlerin de bilebileceği, mümkün olmayan iş.
Herkesin anlayabileceği imkânsızlık.
muhrez
Kazanılmış, elde edilmiş.
Sudaki balık, av hayvanları v.s. gibi, kimsenin malı olmayıp herkesçe faydalanılan bir şeyin ele geçirilmesi.
mukteda-yı küll / muktedâ-yı küll
Herkesin her konuda uyduğu, örnek aldığı kişi, Hz. Muhammed (a.s.m.).
münacat-ı meşhure / münacât-ı meşhûre
Allah'a yalvarıp yakarılan ve herkes tarafından bilinen dua.
münkatı'
(Kat'. dan) İnkıta eden, kesilmiş, kesilen. Aralıklı ve son bulan.
Arada bağ kalmıyan, ayrılmış.
Herkesten ayrılıp bir kişiye bağlı kalan.
mürşid-i umumi / mürşid-i umumî
Herkese her yönden doğru yolu gösteren, genel mürşid.
müşa'
(Şüyu. dan) Yayılmış, şüyu bulmuş, herkese duyurulmuş.
Ortaklar veya hissedarlar arasında birlikte kullanıldığı hâlde hisselere ayrılmamış olan şey.
musalemet-i umumiye
Herkesi içine alan barış hâli, huzur.
müsalemet-i umumiye
Umumî barış ortamı; herkesi içine alan barış ve huzur.
müsbet ilimler
(Pozitif ilimler) Tecrübe ve müşâhedeye dayanan ve nazari olmayan maddi ilimler. Herkesin kabul ettiği ve isbat vasıtaları ile doğruluğu isbat edilen ilimler.
müsellem / مُسَلَّمْ
(Selm. den) Teslim olunmuş olan, doğruluğu şeksiz kabul edilen. Herkes tarafından kabul edilip emniyet ve itimad edilen.
Tasdik edilip inkâr edilmeyen.
Ayıplardan teberri olunmuş.
Teslim edilmiş, verilmiş.
Doğruluğu herkesçe kabul edilmiş.
Herkesçe kabul edilen.
müsellemat / müsellemât
Dinin herkesçe kabul edilmiş esasları.
müselleme / مسلمه
Herkes tarafından kabul edilen; doğruluğu, gerçekliği herkesçe kabul edilmiş olan.
Herkes tarafından kabul edilmiş.
(Arapça)
müşerref
Şereflenmiş, şerefli. Herkesce kıymetli.
müstahsen
Beğenilen. Güzel ve herkesin beğendiği.
Dinimizin güzel gördüğü şeylerin her biri.
müstehzi / müstehzî
İstihza eden. Biriyle eğlenen. Herkesle eğlenmek isteyen.
mütealim
Herkesçe bilinen, ma'lum, taâlüm eden.
mütearef
(Örf. den) Herkesin bildiği, meşhur, ünlü.
mütearife
Herkesin bildiği. Tanınmış. Meşhur. Doğruluğu âşikâr.
Man: İsbatı icab etmeyen söz.
mütevatir
Çok kimselerin naklettikleri haber. Yaygın haber. Herkesin veya alâkadarların işitip doğruluğunu kabul ettikleri kat'i, şüphesiz, sağlam haber. Yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir cemaatın bir hâdise hakkında verdikleri haber.
müvecceh
Yüzü bir tarafa döndürülmüş.
Uygun. Doğru.
Herkesin teveccüh ettiği, makbul, münasib.
nefean li-l-umum
Herkes için faydalı oluş.
nefret-i umumi / nefret-i umumî
Herkesin nefreti.
nefsi, nefsi / nefsî, nefsî
"Nefsim, nefsim" mânâsına gelen ve herkesin kendi derdine düşüp başkalarıyla meşgul olamadığını ifade eden bir cümle.
nefur
Ürken, ürküp kaçan.
Herkese iyiliği dokunan kimse.
neşir
Dağıtma, yayma, herkese duyurma.
neşr
Neşretmek, yaymak, bir haberi fâşetmek, herkese duyurmak, şâyi kılmak.
Başıboş cemaat.
Bulutlu günde yel esmek.
İzhar etmek.
Katetmek.
Mecnun veya hastaya duâ yazmak veya okumak.
neşr ü tamim / neşr ü tâmim
Herkese yayarak genelleştirme.
neşr-i suhuf
Haşir zamanı amel defterlerinin meydana çıkarılıp herkesin hesabının görülmesi.
Sahifelerin neşri.
Haşirde, insanların hesab görülmek için dirildiklerinde amel defterlerinin meydana çıkarılıp herkesin amelinin belli oluşu.
nikendiş
(Nîk-endiş) Her vakit iyilik düşünen. Herkesin iyiliğini istiyen.
(Farsça)
nüket
(Tekili: Nükte) Nükteler. Herkesin anlayamıyacağı ince mânâlı ve zarif sözler.
nükte-i umumiye
Umuma ait, herkesle ilgili ince ve derin bir nokta, mânâ.
propaganda
Bir fikri veya malı herkese bildirmek veya kabulü için yapılan ilân. Çok kıymetli olduğu veya olmadığı hâlde bir şeyin kıymetini arttırmak maksadiyle yapılan konuşma veya ilânat.
(Fransızca)
rağbet-i umumiye
Umum tarafından rağbet edilip beğenilme. Herkes tarafından istenme.
ref'-i imtiyaz
İmtiyazın, sınıflamanın kalkması. Aynı hakka sahip herkese aynı muâmele yapılması.
reşk-i alem / reşk-i âlem
Herkesi kıskandıracak kadar üstün durumda olan.
revac
Sürüm, geçerlik, itibarda olma, herkesçe aranılma.
revaç bulma
Herkes tarafından kabul görme.
rical-i gayb / ricâl-i gayb
Her devirde bulunan ve herkesçe görülmeyen ve bilinmeyen ve Allah'ın (C.C.) emirlerine göre çalışan mübârek, büyük zatlar. Ricâlullâh.
Her devirde bulunan fakat herkesçe tanınıp bilinmeyen ve görülmeyen, dünyânın nizâmı ile vazîfeli mübârek, büyük zâtlar.
rızk
Yiyecek içecek şey, azık, kut.
Allah'ın herkese nasip kıldığı nimet.
Yiyip içecek şey. Maddi mânevi ihtiyaca lâzım nimet. Allah'ın herkese lütuf ve kısmet ettiği ve bekaya sebeb olan nimet.
rızk-ı amm / rızk-ı âmm
Genel rızık; herkesin faydalandığı rızık.
sahavetkar / sahavetkâr
Eli açık, cömert olan. Herkese ihsan eden.
(Farsça)
sahi
Cömert, eli açık, herkese iyilik etmek isteyen.
şayi'
(Şüyu'. dan) Duyulmuş, işitilmiş, şüyu' bulmuş, herkesçe bilinmiş.
Ortaklar arasında taksim olunmamış müşterek hisse.
şecere-i muhammediye
Muhammedî ağaç; Hz. Muhammed'in (a.s.m.) hakikati ve o hakikati doğrulayan her şey ve herkes.
şefa'at-ı kübra / şefâ'at-ı kübrâ
Kıyâmette, o günün dayanılmaz dehşeti ve şiddetli sıkıntıları sebebiyle, insanların mürâcaatları üzerine Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem), onların muhâkeme ve hesâblarının bir an evvel görülmesi için Allahü teâlâya yalvarması ve bu dileğinin kabûl olması. O gün herkes kendi başını
şefi-i ruz-i ceza / şefî-i rûz-i cezâ
Herkesin yaptığı tüm amellerin karşılığını alacağı mahşer gününde, mü'minlere şefaat edecek olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
şeriat-i meşhure
Herkesçe bilinen şeriat; Allah tarafından bildirilen İlâhî emir ve yasaklara dayanan hükümlerin hepsi.
seyyid
Efendi.
Hazret-i Muhammed'in (A.S.M.) soyundan olan, onun izinden giden.
Temiz ve fazilet sâhibi Müslüman zât.
Resül-i Ekrem (A.S.M.) herkesin imamı, büyüğü, önderi olduğundan kendisine bu isim de verilmiştir.
şifre
Gizli ve işaretle yazı usulü.
(Fransızca)
Haberleşmede kullanılan belirli bazı işaretler.
(Fransızca)
Herkesin anlayamadığı, bazı kimselere mahsus anlaşma usulü.
(Fransızca)
sima'
Dinlemek, kulak vermek. İşitmek.
Çalgı dinlemek.
Herkesin işitmesi istenilen güzel zikir ve sözler.
Mevlevilerin ve sair dervişlerin "ney" veya "def" ile berâber ilâhi okuyarak raksları ve nağme terennüm etmeleri, dönmeleri.
sırat köprüsü
Cennet'e gidebilmek için herkesin üzerinden geçmeğe mecbur olduğu ve Cehennem üzerine kurulmuş olan köprü.
sırr
Gizli hakikat. Gizli iş. Herkese söylenmeyen şey.
Müşâhedetullah'ın mahalli bulunan kalbdeki lâtife.
İnsanın aklının ermediği şey. Allah'ın hikmeti. (Sırrını kimseye fâş etme sırrın fâş olur.Sen kendi sırrını saklayamazsanEl sana nasıl sırdâş olur.)
sofra-i erzak
Herkesin istifade ettiği rızık sofrası.
sofra-i erzak-ı umumiye
Herkesin yararlandığı rızık sofrası.
sofra-i rızk-ı umumi / sofra-i rızk-ı umumî
Herkesin yararlandığı rızık sofrası.
şöhretşiar / şöhretşiâr
Şöhret sahibi, şöhreti herkesçe bilinen.
sosyal adalet / sosyal adâlet
Herkesin, bilgi ve kâbiliyeti ve gördüğü iş nisbetinde çalıştığının karşılığını alması, başkaları tarafından sömürülmemesi.
sosyalizm
İktisadî teşebbüsleri ve teşekkülleri devlete vermek isteyen görüş. İştirakiyecilik. Güya, herkese müsavi mal verme esasını idare sisteminde yerleştirmeyi ve mal birliğini iddia eden ve insan fıtratına zıt olarak hürriyetleri daraltıcı ve din aleyhdarı bir sistem. Serserilere, zenginlerin mallarını
(Fransızca)
suhuf
Dört büyük ilâhî kitab dışında gönderilen kitapçıklar, formalar. Peygamberlere (aleyhimüsselâm) Allahü teâlâ tarafından gelen yüz dört kitaptan ilk yüz tânesi.
Amel defteri. İnsanların dünyâda iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerinin yazıldığı ve kıyâmet günü herkesin eline verilecek ola
sulh-u umumiye
Herkesi içine alan barış, barış hâli.
şümul-ü hitab
Herkesi içine alan hitap ve sesleniş.
şüyu'
Herkes tarafından duyulmuş, öğrenilmiş.
Yayılma, şayi' olma.
ta'mim
Umumileştirme. Herkese bildirme.
Umumileştirme, herkese bildirme, genelge.
ta'mimen
Ta'mim suretiyle. Herkese bildirmek suretiyle.
taallün
Aleni, âşikâr, meydanda olma. Herkesin gözü önünde gibi bilinme.
taannüt
Herkesin yanlışını arama.
taarrüf
Karşılıklı anlaşma, tanışma.
Bir şeyi herkesin bilmesi.
Kendini hünerleriyle tanıttırma.
tahdis / tahdîs
(Hudus. dan) Söylemek. Anlatmak. Rivayet etmek.
Şükür ve teşekkür ile bildirmek. Görülen iyiliği herkese söylemek.
Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sözünü tekrarlamak.
Söylemek, rivayet etmek. Görülen iyiliği herkese söylemek.
talan
Çapul, yağma.
(Farsça)
Birisinin malının, herkes tarafından kapışılması.
(Farsça)
tamim olunma
Herkese duyurulma.
tannaz
Herkesle eğlenip alay eden. Müstehzi.
tanz
Herkesle eğlenme. Alay etmek.
tarik-i amm / tarîk-i âmm
Herkesin geçmesine mahsus yol.
tasafün
Suyun az olduğu zamanlarda herkese eşit miktar su vermek.
tealüm
(İlm. den) Bir şeyi herkesin bilmesi.
tearüf / teârüf / تعارف
Birbirini bilme.
(Arapça)
Herkesçe bilinme.
(Arapça)
teferrüd
(Ferd. den) Tek ve yalnız kalma. Herkesten ayrılma.
Eşsiz, emsâlsiz ve benzersiz olma.
Kendi başına olma.
telmih
Ana fikri ispata veya güçlendirmeye yönelik herkes tarafından bilinen bir şeyle, bir hakikatle işarette bulunma.
teşhirgah / teşhirgâh
Sergi yeri, herkese gösterme yeri.
(Farsça)
teşhirgah-ı enam / teşhirgâh-ı enâm
Mahlukatın herkese gösterildiği yer, dünyâ.
(Farsça)
tesis-i muhabbet-i umumiye
Herkesi kuşatan bir sevgi ortamının kurulması.
tevatür
Kuvvetli haber.
Müteaddid şeyler birbiri ardınca zâhir olmak.
Bir hususun söylenmesi hemen herkesin ağzında olup, gezmek. Şâyia.
Fık: İçinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemâate dayanan kuvvetli haber, ferdî olmayıp cemaate ait olan sağlam haber.
tevessü'
(Çoğulu: Tevessüât) Genişleme, yayılma. Vüs'at bulma.
Zahmetsiz herkese yer bulunma.
tevzi'
Dağıtmak. Herkesin hisselerini ayırıp vermek. Pay ederek dağıtmak.
tevziat / tevziât
(Tekili: Tevzi') Tevziler, dağıtmalar.
Herkese payını vermeler.
tılsım
Herkesin bilip çözemediği gizli şey.
Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey.
Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.
tılsım-ı kainat / tılsım-ı kâinat
Kâinatın tılsımı, kâinattaki anlaşılması zor olup herkesin yalnız kendi akliyle bilemeyeceği gizli ve ince hakikatlar.
ulum-u adiye / ulûm-u âdiye
Dış duyular vasıtasıyla herkes tarafından bilinen şeyler.
ulum-u mütearefe / ulum-u müteârefe
Herkesin bildiği ve tanınmış olan ilimler.
ulum-u mütearif / ulûm-u müteârif
Herkesin bildiği ilimler.
ulum-u mütearife / ulûm-u müteârife / عُلُومُ مُتَعَارِفَه
Herkesçe bilinen bilgiler.
Herkesin bildiği tanınmış ilimler.
umum / umûm
Umumi olmak. Hep, bütün, cümle, herkes.
Genel olma, hep, herkes.
Bütün, herkes.
Bütün, genel, herkes.
umumca
Herkesçe.
umumi / umumî / umûmî
Umumî, herkese ait, herkesle ilgili, genel.
Herkesle alâkalı, herkese dâir.
Genel, herkesle ilgili.
umumiyet
Bir şeyin herkese âit olması. Umumilik.
üstad-ı küll
Herkesin üstadı. Her çeşit ilimde çok ileri bilgisi olan.
vakıf malı
Herkesin faydasına sunulmuş mal.
yasin
Yâ Seyyid yâ insan gibi muhtelif manalar rivayet edilir. Şifredir Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) fıtraten, hilkaten, edeben ve ahlâken en yüksek olduğu herkesçe bilindiğinden bu isim kendisine verilmiştir.
yevm-i nüşur
Kıyamet günü, mahşer günü. Herkesin amel defterinin açılıp neşredilip gösterileceği gün.
za'ar
Zâlim kimse ki herkes ondan korkar.
zai'
Yayılmış olan. Dağılmış olan. Herkesçe bilinen şey.
zaruriyyat-ı din / zarûriyyât-ı din
İnanılacak ve yapılacak işlerle ilgili, âlim ve câhil herkesin bilmesi lâzım olan din bilgileri.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
dehr
İlim
harika-i zamani
beniadem
Teb'a
mahzen
hedhede
lahis
kabilesi
lezzaz
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
herkes
akl
Arafat
catisma
günü
Seyretmek
çok bilen
ilker
Vergi toplayan
verd-i