REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te hat kelimesini içeren 104 kelime bulundu...

ağlat / ağlât / اغلاط

  • Hatalar. (Arapça)

amir-i hatadar / âmir-i hatâdar

  • Hâtâlı idareci, yönetici.

bergerde

  • Hatırda tutulmuş, ezberlenmiş, hıfzedilmiş. (Farsça)

bergüzar / bergüzâr / برگذار

  • Hatırlatmak için armağan, hediye vermek. (Farsça)
  • Hatırlanmak için hediye verme.
  • Hatıra, hediye, yadigâr. (Farsça)

bilagalat / bilâgalat

  • Hatasız, yanlışsız.

dehun

  • Hatırlama, ezber okuma. (Farsça)

der-hatır

  • Hatırda.

derhatır / derhâtır

  • Hatıra getirme.
  • Hatırlama.

derhatır ettirmek

  • Hatırlatmak.

eser-i hata / اَثَرِ خَطَا

  • Hatâ eseri.
  • Hata eseri, sonucu.

fireuni / fireunî

  • Hat, minyatür, tezhib gibi güzel san'atlarda kullanılan bir kâğıt cinsi.

galat / غلط / غَلَطْ

  • Hata.
  • Hata.
  • Hata.

galatat

  • Hatalar, yanlışlar.

hafıza / hâfıza / حَافِظَه

  • Hatırlama kābiliyeti.

hata-ender / hatâ-ender

  • Hatâ içinde.

hata-yı mahz / hatâ-yı mahz

  • Hatanın ta kendisi.

hataalud / hataâlûd / خطا آلود

  • Hatalı, yanlış dolu. (Arapça - Farsça)

hatabahş / hatâbahş / خطا بخش

  • Hataları affeden. (Arapça - Farsça)

hataen

  • Hatâ olarak, yanlışlıkla.

hataender / hatâender

  • Hata içinde.

hataiyyat / hatâiyyât / خطائيات

  • Hatalar, yanlışlıklar. (Arapça)

hatakar / hatâkâr / hatakâr / خطاكار

  • Hatalı, suçlu.
  • Hatalı.
  • Hatalı, hata yapan. (Arapça - Farsça)

hatakarane / hatâkârane / hatâkârâne

  • Hatalı ve kusurlu.
  • Hata edercesine.

hatapuş / hatâpûş / خطاپوش

  • Hataları örten. (Arapça - Farsça)

hatarkar / hatarkâr

  • Hatarlı, korkulu. (Farsça)

hataya / hatâyâ

  • Hatalar.

hatemane

  • Hâtem'e yakışacak şekil ve surette. Cömertçesine. (Farsça)

hatemiyet

  • Hatemlik.

hatia / hatiâ

  • Hata, yanlış.

hatiat / hatîât

  • Hatalar, yanlışlar.
  • Hatalar.

hatib / hatîb / خطيب

  • Hatip. (Arapça)

hatibane

  • Hatibcesine. Güzel ve akıcı söz söyleyenlere yakışırcasına. Nutuk atarcasına. (Farsça)

hatie / hatîe

  • Hatâ. Günah. Kabahat. Suç.

hatır / hâtır / خاطر

  • Hatır, gönül. (Arapça)

hatır-azar

  • Hatır kıran. (Farsça)

hatır-azürde

  • Hatırı kırılmış. (Farsça)

hatır-nişan

  • Hatırda kalan, akılda duran. (Farsça)

hatır-saz

  • Hatır yapan, gönül alan.

hatıra / hâtıra / خاطره

  • Hatıra, hatıra gelen. (Arapça)
  • Hatıra getirmek: Aklına getirmek, düşünmek. (Arapça)
  • Hâtıra hutûr etmek: Hatırlamak, anımsamak. (Arapça)

hatırat / hâtırât

  • Hatıralar.
  • Hâtıralar, anılar.

hatırşinas / hâtırşinâs / خاطرشناس

  • Hatırbilir. (Arapça - Farsça)

hattat / خطاط

  • Hattat, güzel yazı yazan. (Arapça)

havatin / havâtîn / خواتين

  • Hatunlar, saygın hanımlar. (Türkçe > Arapça)

havatır / havâtır

  • Hâtıralar. Fikirler. Düşünceler.
  • Hâtıralar, düşünceler.
  • Hatıralar.

hıtabet

  • Hatiplik etmek.

hitabet / خطابت

  • Hatiplik. (Arapça)

huteba / hutebâ

  • Hatipler.

hutur / hutûr

  • Hatıra gelme.
  • Hatırlama.

hutur etmek

  • Hatıra gelmek.

ıhta'

  • Hatâ etmek, yanılmak.

ihtar / ihtâr / اخطار / اِخْطَارْ

  • Hatırlatmak. Dikkati çekmek. Tenbih. Uyarma. Kalbe gelen doğuş, ilham.
  • Hatırlatma.
  • Hatırlatma, uyarı.
  • Hatırlatma.
  • Hatırlatma.

ihtar eden

  • Hatırlatan.

ihtar edici

  • Hatırlatıcı, ikaz edici.

ihtar edilen

  • Hatırlatılan, ikaz edilen.

ihtar etme

  • Hatırlatma.

ihtar etmek

  • Hatırlatmak, uyarmak.

ihtarat / ihtarât

  • Hatırlatmalar.

imhar

  • Hâtun için mehr tayin etmek. Evleneceği kız veya kadın için mehr tayin etmek.

irtam

  • Hatırlamak için parmağa iplik bağlama.

izhal

  • Hatırdan çıkarma, unutma.

izkar / izkâr

  • Hatıra getirmek, andırmak, hatırlatmak.

kesr-i hatır / kesr-i hâtır

  • Hatır kırma.

lahn

  • Hatâ etmek, doğrudan sapmak. Çoğulu elhândır.
  • Tecvîd ilminde, tecvîd kâidelerine uymamaktan doğan okuyuş hatâsı. Fıkıh kitablarında namaz kılanın namazın farzlarından olan kırâette yaptığı hatâ zelletül-kârî adı altında incelenmiştir.
  • Tegannî, sesi mûsikî perdelerine uydurmak için, mâ

layuhti / lâyuhtî

  • Hatasız, yanlışsız, yanılgısız.
  • Hatâsız, hatâ işlemez. Yanılmaz.
  • Hatasız.

mikşat

  • Hattatların, kamış kalemlerinin kabuğunu soymakta kullandıkları âlet.

mu'tezil

  • Hatâsını itiraf edip, idrâk ederek melâmeti kabul eden. Kendi kötülüğünü kabul eden.

mugalata / mugâlata

  • Hatâlı ve yanlış söz, karşısındakini yanıltmak için söz söylemek veya bu sûretle söylenen söz.

mugberr-ül hatır / mugberr-ül hâtır

  • Hatırı kalmış, gücenmiş.

muhti / muhtî

  • Hata yapan.

muhtıra

  • Hatırlatmak veya hatırlamak için yazılan tezkere.
  • Hatırlatma.

mukil / mukîl

  • Hataları, yanlışları afveden.
  • Hataları affeden.

mümsiha

  • Hattatların, kalemin mürekkebini silmekte kullandıkları bez.

müzekkir

  • Hatırlatan.

na-mutasavver

  • Hatır ve hayale gelmez. (Farsça)

pürsiş-i hatır / pürsiş-i hâtır

  • Hatır sorma.

rakımü'l-huruf / râkımü'l-hurûf

  • Hattat, bu mektubu yazan.

san'at-ı hat

  • Hat, yazı sanatı.

saniha-ara / saniha-ârâ

  • Hatıra gelen, akla gelen. (Farsça)

sehiv / سَهِوْ

  • Hatâ, unutarak yapılan yanlış.
  • Hata, yanlışlık.
  • Hata.

sehv

  • Hata, yanlış, yanılma.
  • Hata, yanlış.

sehven / سَهْوًا

  • Hata olarak.

sübt

  • Hatmi gibi bir otun adı.

taakkul

  • Hatırlama. Zihin yararak anlama. Akıl erdirme. Hatıra getirme.

tahattur / تَخَطُّرْ

  • Hatırlama.
  • Hatırlama.
  • Hatırlama.

tahattur eden

  • Hatırlayan.

tahattur etmek

  • Hatırlamak.

tahtie / tahtîe

  • Hatalı görme.
  • Hatâya düşürme; "Benim yolum doğrudur, hatâ ihtimali var. Başkalarının yolu hatâdır, doğru olma ihtimali var." görüşünde olmak.

tahtıe / تخطئه

  • Hata bulma. (Arapça)

tahtie / تَخْطِئَه

  • Hatalı görme.

tahtiye

  • Hatâya düşürmek, yanıltmak.

tamam-ı ismet

  • Hata ve günahlardan tamamıyla uzak.

tarz-ı tezkir

  • Hatırlatma şekli.

tehatu'

  • Hatâ etmek, kabahat işlemek.

tezkir / tezkîr / تذكير

  • Hatırlatma, ikaz etme.
  • Hatırlatma.
  • Hatırlatma. (Arapça)
  • Tezkîr edilmek: Hatırlatılmak, dile getirilmek. (Arapça)
  • Tezkîr etmek: Hatırlatmak, dile getirmek. (Arapça)

tezkire

  • Hatırlatma yazısı, not.
  • Hatırlatmaya yarayan yazı, hatırlatma yazısı.

yad / yâd

  • Hatırlama, anma.

yad etmek / yâd etmek

  • Hatırlamak, anmak. Zikir.

yad ettirmek

  • Hatırlatmak.

yad-ı gird / yâd-ı gird

  • Hatırlamak; Nakşibendiyye yolundaki on temel esastan biri. Her an Allahü teâlâyı anıp hatırlamaya çalışmak.

yaddar

  • Hatırda tutan, unutmayan. (Farsça)

yaddaşt

  • Hatırda tutulan şey. Hâtıra. (Farsça)

yade

  • Hâtıra. (Farsça)

yadigar / yadigâr / yâdigâr / يَادِ گَارْ

  • Hatıra. Bir kimseyi veya bir şeyi hatırlatan.
  • Hatıra.

yadigar-ı tahattur / yâdigâr-ı tahattur

  • Hâtıra, hatırlatacak bir hediye.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın