REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te hapı ifadesini içeren 44 kelime bulundu...

ahbas

  • (Tekili: Habs) Su bentleri, havuzlar.
  • Hapisler, zindanlar.
  • Gayr-ı meşru vakıf yerler.

banyol

  • Bu kelime; zindan, hapishâne mânâlarında kullanılırdı. Buraya katiller, hırsızlar ve beylik esirlerin satışa yaramıyanları konurdu.

ceres

  • Çan.
  • Zindan, hapis yeri.
  • Hayvanın boynuna asılan çıngırak.

çeres

  • Zindan, hapishane. (Farsça)
  • Zulüm, işkence. (Farsça)
  • Mer'a, otlak. (Farsça)
  • Üzüm teknesi. (Farsça)

çilehane / çilehâne

  • Çile yeri; yalnız başına kalınan ve çile içinde ibadet edilen yer; hapishane.

dar-ı mücazat ve zindan / dâr-ı mücazat ve zindan

  • Ceza ve hapis yeri.

dershane-i yusufiye

  • Yusuf'un (a.s.) dershanesi; Hz. Yusuf'un kaldığı ve medreseye çevirdiği zindana benzetilerek hapishaneye verilen isim.

ebedi haps-i münferid / ebedî haps-i münferid

  • Tek başına sonsuz bir hapis, sonsuz Cehennem hapsi.

ebedi haps-i münferit / ebedî haps-i münferit

  • Sonsuza kadar tek başına kalınacak olan hapis, hücre hapsi; Cehennem.

gardiyan

  • Hapistekileri bekleyen görevli.

habis

  • Hapseden. Tutan. Hapishâneye atan.

habs / حبس

  • Hapis, alıkoyma, bir yere kapatıp dışarı çıkarmama. Salıvermeme.
  • Zaptetme, tutma.
  • Hapis. (Arapça)
  • Tutma. (Arapça)

habs-i münferid

  • Tek başına olan hapis. Hapishanede bir kişilik hücre.
  • Ehl-i dalâlet için olan ölüm ve kabir.

habshane / habshâne / حبس خانه

  • Hapishane, tutukevi. (Arapça - Farsça)

haps

  • Hapis.

haps-i ebedi / haps-i ebedî

  • Sonsuz bir hapis, Cehennem.

haps-i münferid

  • Tek başına olan hapis; hücre hapsi.

haps-i münferit

  • Tek başına hapis, hücre hapsi.

ikrah-ı gayr-i mülci / ikrah-ı gayr-i mülcî

  • Huk: Eskiden döğme ve hapis gibi yalnız keder ve elemi icab ettiren şeylerle vuku bulan ikrah.

ikrah-ı nakıs / ikrah-ı nâkıs

  • Huk: Dayak ve hapis gibi keder ve elemi gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet.

imamevi

  • Eskiden kadınlara mahsus hapishane. (Türkçe)

kodes

  • Tavuk yeri, kümes.
  • Hapishane.

mahabis

  • (Tekili: Mahbes) Ceza evleri, zindanlar. Hapishaneler.

mahbes / محبس / مَحْبَسْ

  • Hapishane. Hapsedilen yer. Cezaevi.
  • Hapishane.
  • Hapishane. (Arapça)
  • Hapishane, cezaevi.

mahbus / محبوس

  • Hapsedilmiş. (Arapça)
  • Hapishane. (Arapça)

mahbushane

  • Cezaevi, hapishâne, zindan. (Farsça)

mahbusiyet

  • Hapislik, mahbusluk. Hapis kalınan müddet.

mahpushane

  • Hapishane.

medrese-i yusufiye

  • Hz. Yusuf'un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur'ân'a hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane.
  • Hz. Yusuf'un (A.S.) iftira, haksızlık ve zulüm ile hapiste kalmasından kinâye olarak, İmân ve Kur'an hizmetinden dolayı tevkif edilenlerin hapsedildiği yere verilen isim.

mescen

  • Cezaevi, zindan, hapishâne.

müdafaat-ı hapsiye

  • Hapis savunmaları.

müddet-i haps

  • Hapis süresi.

münferid

  • (Münferit) Tek başına, tek, yalnız, kendi başına.
  • Hapishânede tek kişilik hücre.

pranga

  • İng. Eskiden ağır cezalı mahkûmların ayaklarına takılan kalın zincir.
  • Halkalarıyla beraber iki okka yüz dirhem ağırlığındaki demire verilen addır.
  • Umumi hapishanelerde, hapishanenin iç nizamını bozan ve taşkınlık gösteren mahkûmların ayaklarına da pranga vurulurdu.

seccan

  • (Sicn. den) Gardiyan, zindancı, hapishane memuru.

sicin / سِجِنْ

  • Hapishane, zindan.
  • Hapishane, zindan.

sicn

  • (Çoğulu: Sücun) Hapis, zindan.
  • Hapis, zindan.

sücun

  • (Tekili: Sicn) Hapishaneler, zindanlar, ceza evleri.
  • Mc: Dünyanın sıkıntıları.

sulfato

  • (Sulfata) Kinin. Sıtma hapı. (Fransızca)

ta'zir-i evsat

  • İçtimai mevkileri orta hâlde bulunan kimseler hakkındaki ta'zirdir ki, hem mahkemeye bilcelb ilâm suretiyle, hem de hapis suretiyle yapılabilir.

taht-ı tevkif

  • Gözetim altı, hapishane.

tevkif

  • Alıkoyma, tutma. Hapis olarak bekletme. Vakfetme.
  • Arafatta mevkaf olan yerde durdurmak.
  • Bir kimsenin koluna bilezik takmak.

tevkifhane / tevkifhâne

  • Hapishane, tutukevi.
  • Tutukevi, hapishane.
  • Hapishane.

yusufiye medresesi

  • Hz. Yusuf'un (a.s.) hapiste kalmasına benzetilerek, iman ve Kur'ân hizmetinden dolayı tutuklananların hapsedildiği yer mânâsında hapishane.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın