Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
hafa
ifadesini içeren
150
kelime bulundu...
ayat-ı hırz / âyât-ı hırz
Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olan âyet-i kerîmeler.
altın kozak
Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza.
ases
Asâyişin muhafazası için geceleri dolaşan ve şimdiki polis vazifesini gören memurlar.
asim
Engel, mâni, muhafaza eden.
asker
(Çoğulu: Asakir) Devlet ve memleketin muhafazası için ücretli veya ücretsiz olarak veya kur'a ile toplanarak hazır bulundurulan ve resmi elbise giyen silahlı adamlar topluluğu. Er, leşker, nefer.
atıfet-kar / atıfet-kâr
Esirgeyip muhafaza eden, gözetip koruyan.
(Farsça)
bab-ı hıfz ve hafiziyet / bâb-ı hıfz ve hafîziyet
Cenab-ı Hakk'ın herşeyi muhafaza edip varlığını devam ettirmesi bahsi.
barani / bârânî
Çivit mavisi renginde, Osmanlılar zamanında Selânik'te dokunan bir cins çuha. Yeniçeri ve Acemi oğlanlarına aralık ve ocak (erbain) aylarında verilen yağmurluk bârâniden yapılırdı. Yağmurluk, yağmurdan muhafaza eden şey.
(Farsça)
Yağmurla ilgili.
(Farsça)
camedar
Elbiseyi muhafaza eden kimse.
(Farsça)
Vestiyer.
(Farsça)
cephane
(Aslı: Cebehane'dir) Barut vesair yanıcı maddelerin konulup, muhafaza edildiği yer.
Yanıcı maddeler levazımı.
cihad
(Cehd. den) Düşman ile muharebe. İlim ve imanla, sözle, fiile, mal ve canla bütün kuvvetini sarf etmek. Allah (C.C.) yolunda muharebe. Din için çalışmak. Erkân-ı imâniye ve esasât-ı diniyeyi muhafaza ve imânı takviye için cehd ve gayret etmek. Şeriat-ı Garrâ'nın ahkâmını muhafaza, Kelimetullah'ı i'l
cünh
Koruma, esirgeme, himâye ve muhafaza etme.
dafia
Def eden, muhafaza eden.
dalgakıran
Bir limandaki tekneleri dalgaların te'sirinden muhafaza etmek için denizde yapılan set.
(Türkçe)
dalkavuk
Eline maddî menfaatler, para vesaire geçirmek için yaltakçılık ve soytarılık edip kendi vakar ve haysiyetini muhafaza etmeyen adam.
(Türkçe)
dizçek
Dizleri muhafaza etmek için muharebelerde kullanılan bir nevi zırh.
dun-perver / dûn-perver
Kötü kimseleri koruyan, alçak kişileri muhafaza edip onların ilerlemelerine yardımcı olan.
(Farsça)
ecirna / ecirnâ
(İcâret. den) Bizi hıfzeyle, muhafaza eyle (meâlinde.)
eimme-i isna aşer / eimme-i isnâ aşer
On iki imâm. Silsile-i sâdâttan olup müceddit olan imâmlar hakkındaki bir tâbirdir. Bu zâtlar esasât-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'âniye ve imâniyenin, dini esasların ve şeriatın muhafazasına çalışan, saltanat işlerine karışmayan mânevi riyâset ve ilim sahibi şahsiyetlerdir.
elvah-ı mahfuza / elvâh-ı mahfuza
Herşeyin kaderinin kaydedilip muhafaza edildiği mânevî levhalar.
fer'
Şube, kol. İkinci derecede olan. Dal budak.
Bir aslın neticesi.
Bir cemaatın şerefli ve daha meşhuru.
Kazancı olan mukayyed mal. Hâzır ve muhâfaza altında olan.
Yükseğe çıkmak ve iki nizalı olanın arasına girip ıslah etmek.
Asıl mes'eleden kollara ayrı
fi aman-illah
Allahın muhafaza, siyânet ve hıfzında.
fistan
Kadınların bellerinden aşağı giydikleri geniş ve uzun elbise. Ayrıca Arnavutlarla Rumların, dizlerine kadar giydikleri kırmalı elbiseye de bu ad verilir.
Direklerin güverte ıskaçalarını sudan muhafaza için üzerine kalın bırandadan çevrilen kılıf.
gafur-ur rahim
Kusurları örten, adâletle en ziyade merhamet eden Cenab-ı Hak (C.C.). Mü'minlerin kusurlarını affederek muhafaza eden.
galiye-dan / galiye-dân
Güzel kokulu şeylerin muhafaza edildiği kap, mahfaza.
(Farsça)
gılaf
Kılıç, kın, muhafaza.
hadim ağası
Erkekliği yok edilmiş olan. Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi. Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi.
hafakan
(Bak: HAFAK)
hafaye / hafâye
(Bak: HAFA)
hafe / hâfe
(Çoğulu: Hâfât) Sâhil, kıyı, deniz kenarı.
İki veya daha fazla sathın, bir açı teşkil ederek birleşmesinden meydana gelen uzunlamasına keskinlik.
hafhafa
(Çoğulu: Hafâhıf) Köpeğin, yemek yerken ses çıkarması.
Sırtlan sesi.
hafız / hâfız
Kur'ân-ı Kerim'i tamamen ezbere okuyan.
Kur'an-ı Kerim'in mânası ile beraber her şeyini yaşamaya ve muhafazaya çalışan.
Muhafaza eden. Koruyan. Hıfzeden.
hafiz / hafîz
Esirgeyen. Koruyan. Muhafaza eden. Muhafız.
hafız / hâfız / حَافِظْ
Çokça muhâfaza edici (Allah).
hafiz / hafîz / حَف۪يظْ
Çokça muhafaza edici (Allah).
hafız-ı hakiki / hâfız-ı hakikî
Hakiki ve tam muhafaza eden. (Allah)
hafiz-ı hakiki / hafîz-ı hakikî
Her şeyin gerçek koruyucusu olan ve her şeyi bütün özellikleriyle kaydedip muhafaza eden Allah.
hafız-ı hakiki / hâfız-ı hakîkî / حَافِظِ حَق۪يق۪ي
Gerçek muhafaza edici (Allah).
hafiz-i zülcelal-i ve'l-ikram / hafîz-i zülcelâl-i ve'l-ikram
Sonsuz haşmet, yücelik ve ikram sahibi olan, herşeyi koruyup gözeten ve muhafaza eden Allah.
hafıza / hâfıza
Muhafaza eden. Ezberleme kuvvesi. Kuvve-i hâfıza.
hafizallah
Allah korusun. Allah muhafaza etsin, Allah saklasın (anlamındadır).
hafiziyyet / hafîziyyet
Muhafaza edicilik, koruyup esirgeyicilik.
Cenâb-ı Hakk'ın, bütün tohum ve çekideklerde olduğu gibi, bir mahlûkun başına gelecek vaziyetleri ve başından geçenleri muhafaza edici sıfatı. Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ediciliği.
hamiyet-i cahiliye / hamiyet-i câhiliye
Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti.
(Farsça)
Cenab-ı Hakk'ın ve Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti.
(Farsça)
hangar
Eşyayı muhafaza etmek için yapılan üstü örtülü, yanları açık yer.
(Fransızca)
Uçakları barındırmaya mahsus garaj.
(Fransızca)
hars
Koruma. Muhafaza etmek. Hırz mânasınadır.
hasin / hasîn
Sağlam. Metin. Mustahkem.
Sağlam muhafaza eden.
hazinedar
Malı muhafazaya me'mur olan.
(Farsça)
her dem taze
Parlaklık ve tazeliğini dâima muhafaza eden.
Mc: Daima genç görülen, gençliğe heveskâr.
hıfz
Saklama. Koruma. Siyanet. Muhafaza.
Ezber etmek. Hatırda tutmak. Kur'an'ı ezberde tutmak.
Koruma, muhafaza etme.
hıfz u himayet / hıfz u himâyet
Muhafaza etme ve koruma.
hıfz u vikaye
Muhafaza etme ve koruma.
hıfz-ı emanet
Canı muhafaza etme.
Bırakılan emaneti koruma.
hıfz-ı hukuk
Hak ve hukukları muhafaza etme.
hıfz-ül lisan
Dili, günah ve lüzumsuz olan sözlerden korumak. Kötü ve fena sözlerden dilini muhafaza etmek. (İhtiyaçtan fazla söz söylememek mendubdur.)
hıfze
(Çoğulu: Hafâyiz) Gadap etmek, hiddetlenmek, kızmak.
Gayret etmek.
hıfzıssıhha
(Hıfz-üs sıhha) Sağlıklı yaşamak için doğrudan doğruya kişi ve içinde bulunan çevrenin sağlıkla alâkalı şartlarını tetkik edip inceleyen, gerekli tedbirleri olan ve bu çeşit çalışmalardan bahseden hekimlik kolu veya sağlık bilgisi.
Sıhhatini korumak. Sağlığını muhafaza etmek.
himaye / himâye
Koruma. Korunma. Muzır şeylerden muhafaza etme.
Muhafaza etme, koruma.
himayet-i ilahiye / himayet-i ilâhiye
İlâhî koruma, muhafaza.
hıraset
Koruma.
Bekleme, bekçilik etme, muhafaza etme.
hırka-i saadet
Cenab-ı Peygamber'in (A.S.M.) İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda gümüş sandık içinde muhafaza edilen hırkasıdır. Mısır'ın fethi üzerine Mekke Şerifi tarafından diğer emanat-ı mübareke ile beraber Yavuz Sultan Selim Han'a hediye edilmiştir. Hırka-i Şerif de denir.
hırka-i seadet / hırka-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmdan (Peygamberimizin arkadaşlarından), Kâ'b bin Züheyr'e, yazdığı güzel kasîdesinden dolayı hediye ettiği bu hırka, İstanbul'da Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Seâdet dâiresinde diğer kutsal emânetlerle birlikte muhâfaza edilmektedir.
hırz
Melce'. Sığınılacak yer.
Tılsım. Cenab-ı Hakk'ın muhafaza etmesine dair yazılı duâ.
Fık: Bir malın âdet üzere muhafazasına mahsus yer.
Muhafaza etmek.
hırz ayetleri / hırz âyetleri
Okunduğunda veya üzerinde taşındığında Allahü teâlânın muhâfazasına (korumasına) kavuşmaya vesîle (sebeb) olduğu bildirilen âyet-i kerîmeler.
hıyata
Hıfzetmek, korumak, muhafaza etmek.
hizlan
(Hezlan) Yalnız başına kalıp zelil olmak, yardımcısız kalmak.
Muhafaza ve rahmet-i İlâhiyeden mahrumiyet.
hubb
(Hibâb - Hibb - Mehabbet) Sevgi, muhabbet, bağlılık, dostluk. Bir şeyi birisine sevdirmek.
Hulus, lüzum ve sübut.
Muhafaza ve imsâk.
iaze
Sığındırmak. Muhafaza etmek. İltica.
ibale
Kuyu bileziği.
Hayvanları muhafaza etme.
Küçük çocuklara def-i hacet ettirme.
Devenin hallerini ve huylarını iyi bilmek.
iç hazine
Osmanlı İmparatorluğu zamanında sarayda muhafaza edilen bir kısım paralar.
(Türkçe)
ida'
Emanet bırakmak. Vedia koymak.
Huk: Kendi malının muhafazasını başkasına havale etme.
ifraz hazinesi
Tar: Kullanılmayan kıymetli eşyanın saklandığı yer. Bu gibi kıymetli şeylerden ikinci dereceden olanların muhafaza olunduğu yere de "Bodrum Hazinesi" denilirdi.
ihkam / ihkâm
Manen tahkim etmek. Sağlamlaştırma. Muhafaza ile fesaddan menetmek.
ihtifaz
Darılma, küsme.
Bir şeyi nefsine hasretme.
Kendini sakınma, muhafaza etme.
ihtiras
(Hiraset. den) Kaçınmak, kendini korumak, muhafaza etmek.
Kesmek.
ihtirasi / ihtirasî
Korunma, muhafaza olunma, kendini gözetme.
ihtirazen
Korunarak, sakınarak, muhafaza olunarak.
illiyyun
(Tekili: İlliyyîn) (Aliyyu) Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri. Hafaza meleklerinin divanları ismidir ki, salihlerin amelleri oraya yükseltilir. Ahirette yüksek dereceye, dergâh-ı rızâya en yakın olan derecedir.
in'isam
Muhafaza etme, koruma.
in'isan
Emin ve muhafazalı bulunma.
ism-i hafiz / ism-i hafîz
Herşeyi koruyan, bütün özellikleriyle kaydedip muhafaza eden anlamına gelen Allah'ın bir ismi.
istihase
Organik maddelerin, şekillerini muhafaza ederek zamanla taş hâline geçmesi. Fosilleşme.
istihfaz
Hıfzetmek. Korumak. Muhafaza etmek. Bir şeyin muhafaza olunmasını birisinden rica etmek.
izzet-i nefis
İnsanın vakar, şeref ve haysiyetini muhafaza etmesi.
Zillete düşmiyerek şeref ve haysiyeti muhafazaya çalışmak. Vakar.
izzet-i nefs
İnsanın vakar, şeref ve haysiyetini muhafaza etmesi.
kal'a
Kale. Eskiden yapılan büyük merkezlerin ve şehirlerin bulunduğu etrafı duvarlarla çevrili ve düşmanın hücumundan muhafaza edilen yüksek yerlerde inşa edilmiş yapı.
Çobanın çantası.
Hurma ağacının dibinden kesilen taze fidan.
kanun-u hafiziyet / kanun-u hafîziyet
Allah'ın bütün kâinatta geçerli olan muhafaza edicilik kanunu.
kavvam
Nezaret ve muhafaza eden kimse. İşlerin mes'uliyetini üzerine alıp iyi idare eden.
kelani / kelânî
(Kilâet. den) Sakladı ve beni muhafaza etti veya eder, (meâlinde).
kilaet
Korumak. Gözlemek. Muhafaza.
kiramen katibin / kirâmen kâtibîn
İnsanların iki omuzunda bulunup, onların sevâb ve günâhlarını yazan iki melek. Hafaza melekleridir diyen âlimler de olmuştur.
ledünn
(İlm-i ledünn) Garib bir ilim ismidir. Ona vakıf olan, mesturat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi, esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hz. leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı iz
levh-i misali / levh-i misâlî / لَوْحِ مِثَالِي
Herşeyin görüntülerinin muhafaza edildiği levha.
maarif-perver
Maarifin yayılıp intişar etmesine çalışan. Maârife ait şeyleri muhafaza eden.
(Farsça)
mahfuk
Hafakanlı, ikide bir yüreği oynıyan.
mahfuz / mahfûz / مَحْفُوظْ
Muhâfaza edilen.
mahfuz kalma
Muhafaza edilme, korunma.
mahfuzen
Polis veya jandarma gibi resmi bir muhafaza altında olarak.
mahmiye
(Himâye. den) Bir şeyi koruma, muhafaza ve himâye etme.
(Muhâfazalı) büyük şehir.
masun
Korunan, mahfuz, emin, muhafaza olunan.
Sâlim, sağlam.
masun ve mahfuz buyursun
Sağlam bir şekilde korusun ve muhafaza etsin.
masuniyet
Eminlik, sağlamlık, muhafaza altında bulunmak, dokunulmazlık.
mazbut
Zabtolunmuş, elegeçirilmiş.
Sağlam.
Yazılmış. Kaydedilmiş. Hatırda tutulmuş. Derli toplu.
Muhâfazalı. Korunmuş.
Belli, belirtilmiş.
mazruf
Zarflanan. Sarılıp muhafaza edilen. Zarfa konan.
melek-i siyanet / melek-i siyânet
Allah'ın emri ile insanları koruyan, muhafaza eden melek.
merek
Köy evlerinin yanında ot, saman ve yaprak gibi şeylerin ve umumiyetle hayvan yiyeceklerinin muhafazasına mahsus kârgir veya kerpiçten yapılmış bina. Samanlık.
muafat
Afvetmek.
Sıhhat vermek.
Sıhhat ve âfiyet bulmuş, iyileşmiş kimse.
Hastalık veya belâdan korunma. Musibetlerden muhafaza olunma.
mubassır
Gözetici, bekleyici, bakıcı.
Eskiden gümrüklerde muhafaza memuru ve mektebte talebenin inzibatına bakan memur.
mudi'
Fık: Malının muhâfazasını başkasına emânet ve havâle eden.
muhafaza / محافظه
Koruma.
(Arapça)
Muhafaza etmek:
Korumak, saklamak.
(Arapça)
Muhafaza olunmak:
Korunmak, saklanmak.
(Arapça)
muhafaza-i ilahiye / muhafaza-i ilâhiye
İlâhî koruma; Allah'ın yardıma ve korunmaya muhtaç olan kullarını muhafaza etmesi, koruması.
muhafazakar / muhafazakâr
Koruyucu.
(Farsça)
Dinî amel ve işlere muhabbet eden. Dinî inanışında sağlam olan ve değiştirmeden muhafaza eden yüksek ve sâdık insan.
(Farsça)
muhafız
Muhafaza eden. Değiştirmeyen. Saklayan. Koruyan. Bekçi.
Muhafaza eden, saklayan, koruyan, bekçi.
muhareset
(Hirâset. den) Muhâfaza, koruma.
mukit / mukît
Muhafaza eden. Hâfız. Amelleri zâyi' etmeyip koruyan. Gizliyi bilen. Gıda ve rızık veren.
müstahfaz
(Çoğulu: Müstahfazin) (Hıfz. dan) Koruyan, hıfzeden, muhafaza eden.
müstahfız
Tar: Yeniçeriliğin kaldırılmasından evvel, kale, hisar ve memleket muhafazasında bulunan kimseler hakkında kullanılan bir tabirdi. İlk zamanlardaki müstahfızlık, daim hizmet hâlinde olduğu için kendilerine timar verilirdi. Sonraki müstahfızlık ise, harp gibi lüzum görüldüğü zaman askerlik hizmetine
müstekiff
Bakarken gözünü muhafaza etmek için, elini kaşının üzerine koyan.
Dilenmek için elini uzatan.
müster'i / müster'î
Bir kimseden bir şeyin saklanıp muhafaza edilmesini isteyen.
mutazallil
(Zıll. den) Gölgede oturan, gölgede bulunan, gölgelenen.
Korunan, muhafaza ve himaye olunan.
nigahdar / nigâhdar
Bekçi, gözcü.
(Farsça)
Koruyucu, muhafaza eden, saklayıcı.
(Farsça)
nigahdaşt / nigâhdâşt
Kalbde yalnız Allahü teâlâyı anıp, O'ndan başka her şeyi unutma hâlinin devâmını muhâfaza.
pad
Saklayan, hıfzeden.
(Farsça)
Büyük, ulu.
(Farsça)
Bekleyen, muhafaza eden, koruyan.
(Farsça)
rahim
(Rahmet. den) Rahmet edici, merhamet eyleyen. Rahmedici. Muhafaza eden, bağışlayan. Rahmet ve merhamet sahibi, şefkat eden, gufran sahibi. (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 220 defa zikredilir.)
reform
Düzeltme, tanzim. Asıl şeklini verme. Islah etme. Avrupa'da başlayan dinde reform hareketini, İslâm dinine tatbik etmenin yeri yoktur. Çünkü İslâm dini, bütün zaman ve mekânların insanlarına her cihetle cevap verecek câmiiyette olduğundan ve ilmi esaslara dayanmış olarak asliyetini muhafaza ettiğind
(Fransızca)
reşid
Doğru yolda giden, hak yolunda olan.
Akıllı, iyi davranan. Ergin, olgun.
Büluğ çağına girmiş kimse.
Doğru yola sevkeden, hayra delâlet eden.
Fık: Malını muhafaza hususunda aklı eren, istediği gibi meşru yolda sarfedebilen kimse.
sabikun-ı evvelun / sâbikûn-ı evvelûn
Dinlerini muhâfaza için yurtlarından ayrılan, Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme son derece bağlılık gösteren muhâcirlerden, iki kıbleye karşı namaz kılmış olanlar veya Bedr gazvesinde (harbinde) bulunanlar veya Hudeybiye'de Bîat-ür-Rıdvân'da bu lunanlar veya hicretten evvel müslüman olanlar yâ
sanvan
(Sunvân) (Çoğulu: Esvane) Kaftan.
Giyecek eşyaların muhafaza edildiği dolap veya sandık.
savn
Koruma, muhafaza, sıyanet.
saye-güster
Gölge eden.
(Farsça)
Koruyan, muhafaza ve himaye eden.
(Farsça)
şecaat
Yiğitlik, cesurluk. Korkulu anda kalb kuvveti ile cesaretini muhafaza etme. Kuvve-i gadabiyenin vasat mertebesidir.
sıyanet
Koruma veya korunma. Himaye veya muhafaza.
Koruma, muhafaza.
siyanet
Koruma, muhafaza, hıfz.
sıyanet-i ilahi / sıyanet-i ilâhî
İlâhî koruma, muhafaza.
ta'viz
Nazar veya kötü şeylerden muhafaza için takılan dualı kâğıt, nüsha. Muska.
tahaffuz
Korumak, sakınmak. Kendini muhafaza etmek.
Barınmak.
tahaffuzkar / tahaffuzkâr
Korunan, sakınan. Kendisini muhafaza eden.
(Farsça)
tahnit
Mumyalamak. Ölüyü bozulmadan muhafaza etmek için ilâçlamak.
tahsin
(Hısn. dan) Kale gibi sağlamlaştırma.
Muhafaza altına alma.
tahtelhıfz
(Taht-el hıfz) Muhafaza altında.
talha bin ubeydullah
(R.A.) : Aşere-i mübeşşeredendir. Çok muharebelere iştirak etti, fedakârlığı büyüktü. Peygamberimiz (A.S.M.) ile muharebede iken kılıç darbesine karşı kolunu gerer ve onu muhafazaya çalışırdı, kendisinden ziyade Hz. Peygamber'i (A.S.M.) muhafazaya azmederdi. Kolu bu yüzden sakatlandı. Hz. Ali (R.A.)
termos
yun. İçine konulan sıvının sıcaklık veya soğukluğunu uzun müddet muhafaza edebilen kap.
ukabeyn
İşkence veya asmak için dikilen iki tane dar ağacı.
Kovayı muhafaza etmek için kuyu içinde olan yumru taş.
Kuyu duvarı arasına koyulan saksı parçası.
Havuz içinde akan suyun yolu.
Büyük ilim.
vakar
Ağırbaşlılık. Halim ve heybetli oluş. Nâmusu muhafazayı mucib haslet. Temkinlilik. Azamet ve izzet.
vefr
Bir kimsenin ihsanını kabul ettikten sonra rızasıyla reddeylemek.
Bolluk.
Medh ü sena ile birisinin namusunu muhafaza etmek.
veli
Sahib, mâlik.
Evliya.
Muin. Muhafaza eden.
Küçük çocukların hâlinden mes'ul kimse.
Sıddık.
Baba. Babanın babası, cedde de denir.
Fık: Hayatını mücadelelerle ve azimet ve fevkalâde bir zühd ve takva ile ibadet ve taata sarfederek kendisinden All
Sahip, malik, evliya, koruyucu, muhafaza eden, küçük çocukların durumundan sorumlu kişi, baba, ata.
Velâkin, fakat, amma.
veli-ni'met
Nimet veren. Nimeti muhafaza edip ihsan eden.
vülat / vülât
(Tekili: Vâli) Vâliler.
Sâhib çıkanlar.
Koruyan, muhafaza edenler.
zabt u rabt
Disiplin, âsâyiş, düzen.
Hüsn-ü tedbir ve basiret ile muhâfaza.
zat-ı hafiz-i bizeval / zât-ı hafîz-i bîzevâl
Herşeyi sonsuza kadar noksansız bir şekilde muhafaza eden Allah.
zeybek
Hafif silâhlarla donanmış ve asâyişi muhafazaya memur olan eski bir sınıf asker.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
mutemellik
erke
helecan
kezb
Afet
Enva-ı tecelliyat
tervic
idder
NazEnde
ased
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
hafa
pes
Kezalik
şüca
gök
duaiye
Esaret
Muhammedilik
Mert adam
Yazidaki