Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
hadet
ifadesini içeren
52
kelime bulundu...
alem-i ecsad / âlem-i ecsâd
Yerler, dağlar, gökler gibi, ölçülebilen ve tartılabilen madde âlemi. Buna âlem-i halk, âlem-i şehâdet ve âlem-i mülk de denir.
alem-i şahadet / âlem-i şahadet
Şahâdet âlemi. Bu dünya. Cenâb-ı Hakkın âyetlerine ve emirlerine imân edenlerin, hakka, hakikate şahadette bulundukları ve Allah'a itaat ve ibadetle mükellef oldukları dünya âlemi.
alem-i süfli / âlem-i süflî
Süflilerin âlemi. Dünyâ âlemi. Âlem-i şehadet, âlem-i nâsut.
alem-i zuhur / âlem-i zuhur
Görünen âlem, şahâdet âlemi, şu anda içinde yaşadığımız âlem.
beyyine-i adile / beyyine-i âdile
Huk: Adaletli kimselerin şehadetleri.
cerh
Yara.
Baş ve yüzden başka uzuvlardan birisini yaralamak.
Bir kimseye söğmek. Taan etmek. Sözle gönül incitmek.
Birisinin fikrini çürütüp kabul etmemek.
Şahid, yalancı ve fâsık olduğundan dolayı mahkemede hâkimin şâhidin şehâdetini reddetmesi.
Kesb u kâ
cürha
Birtek yara.
şehadette yani şahidlikte bir tek hükümsüzlük sebebi.
diae
Şehadet parmağı.
eftar
(Tekili: Fitr) Baş ile şehâdet parmaklarının araları.
erkan-ı islamiye / erkân-ı islâmiye
İslâmiyetin esasları, temelleri, rükünleri. (Şehâdet getirmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekât vermek ve Hacca gitmek.)
eşhedü billah ila ahiri'd-devran / eşhedü billâh ilâ âhiri'd-devran
"Son nefese kadar Allah'ın varlığına ve birliğine şehadet ederim".
eşhedü en la ilahe illallah / eşhedü en lâ ilâhe illâllah
"Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir İlâh yoktur".
eşhedu enne muhammede'r-resulullah / eşhedû enne muhammede'r-resulullah
"Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın resulüdür".
fıtr
(Çoğulu: Eftâr) Açıldığında baş parmakla şehadet parmağının arası. Karış.
hakikat-ı hariciye / hakikat-ı hâriciye
Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık.
hudahan
Şehâdet parmağı.
(Farsça)
hüsn-ü hatime / hüsn-ü hâtime
Neticeyi iyi bir halde bitirme.
İman ile âhirete gitmek. Kelime-i şehadet söyleyerek ölmek.
icazet / icâzet
İzin. Müsaade. Şehadetname. Diploma. "Olur" demek. Destur vermek. İlmî ehliyet. Reva görmek.
İzin, diploma, şehâdetnâme. Çeşitli ilimlerde üstâdın (hocanın) talebesine, yetiştiğine dâir verdiği belge, diploma.
icazetname
Şehadetname. Diploma. Şehadet kâğıdı.
(Farsça)
ilm-i kelam / ilm-i kelâm
Kelime-i şehâdeti ve buna bağlı olan îmânın altı temel bilgisini öğreten ilim.
imam-ı mübin
İlim ve emr-i İlâhînin bir nev'ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor. Yani, zaman-ı halden ziyade mazi ve müstakbele nazar eder. Yani, her şeyin vücud-u zahirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar.
işhad
Delil getirme, delil olarak gösterme. Şehadet ettirme, şâhid gösterme.
Şehid olma.
kelime-i şehadet / kelime-i şehâdet
"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed'in Onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim" ifadesi.
Şehâdet ifâdesini hülâsa eden (Eşhedü en Lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluh) cümlesi.
makbul-üş şahade / makbul-üş şahâde
Şahâdeti kabul edilen. Şahidliği kabul edilmiş olan.
menşur-u mukaddes
Mukaddes ferman. (Kelime-i şehadet kastedilmektedir)
merdud-üş şehadet / merdud-üş şehâdet
Şahitlikleri kabul edilmiyenler.
Fâsık, yani devamlı günah işleyenler, yalan söyleyenler, müslümanları aldatan kimseler merdud-üş şehâdettir.
mertebe-i şehadet
Şehadet mertebesi.
meşhed
Bir kimsenin şehid düştüğü yer. Şehidlerin mezarlığı olan yer.
İnsanların cemaat olarak hazır olacakları yer.
Şehâdet yeri. Hz. Hüseyinin (R.A.) Kerbelâdaki şehid düştüğü yer.
İranda bir şehir adı.
meşhud
Görünen. Şehadet edilen.
Resul-u Ekrem'in (A.S.M.) dünyaya teşrifinden ve risaletinden önce meleklerce ve enbiya hazerâtının dilinde nübüvvet ve risaletlerine şehâdet edilmiş olduğundan kendilerine verilen bir isim.
Suç üstü yakalanan.
Göz ile görülmüş.
Cuma g
mevlana halid
(Hi: 1192-1242) Yüzyıl evvelinin müceddidi olduğu milyonlarca irşad ettiği kimselerin şehadetiyle sabit olmuştur. Şam'da vefat etmiştir. Hz. Osman bin Affan (R.A.) soyundandır. İlim ve takvada ve her çeşit makbul vasıflarda, devrindeki en ileri âlimlerin ve velilerin fevkinde idi. Bütün ömrünü zühd
müsebbiha
Sağ elin ikinci parmağı. Şehâdet parmağı.
müşhid
(Şehadet. den) Şâhid getiren. İşhad eden.
müzekki
(Zekâ. dan) Temizleyen, ıslâh eden, tezkiye eden.
Huk: Şâhitleri gizli olarak tezkiye eden kimse. Eskiden hâkimler, şâhit olarak gösterilen kişilerin iyi kimse olup olmadıklarını, şehadetlerinin kabul olunabilip olunamıyacağını icab eden kimselerden sorarlar, haklarında; "İyidir" den
nazar-ı şuhud
Şâhidlerin, şehâdet edenlerin görmesi ve tetkikleri.
reteb
Zahmet. Şiddet.
Şehadet parmağı ile orta parmak arası.
şahadet / şahâdet / شهادت
(Şehâdet) Şâhidlik.
Bir şeyin doğruluğuna inanmak.
Delâlet. Alâmet, işaret, iz.
Allah (C.C.) rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek. Din için muharebeden şehitlik.
Tanıklık, şahitlik.
(Arapça)
Şehadet getirme.
(Arapça)
Şehitlik.
(Arapça)
şahadet getirmek
Kelime-i Şehadete inanıp onu söylemek. Bir Allah'tan başka ilâh olmadığına; Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm'ın, Allah'ın Resulü olduğuna inanarak söylemek.
şahid / şâhid
Şâhidlik eden, görüp bilen. Birinin başkasında hakkının bulunduğunu isbat için şehâdet (şâhidlik) ederim demek sûretiyle hâkimin huzûrunda ve hasmın karşısında haber veren.
sebbabe / sebbâbe / سبابه
Şehâdet parmağı. Sağ elin baştan ikinci parmağı.
İşaret parmağı, şehadet parmağı.
(Arapça)
şehadet / şehâdet
(Bak: şahadet)
Birinin başkasında hakkı bulunduğunu bildirmek için, hâkim karşısında ve iki hasmın yanında, şehâdet ederim diyerek haber vermek.
Şehîdlik, şehîd olmak.
şehadet kelimesi / şehâdet kelimesi
Kelime-i şehâdet, İslâm'ın beş şartından birincisi. "Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh" mübârek sözü.
şehadetname / şehadetnâme
(Bak: şahadetname)
şehd ü şehadet
Şehadet balı.
şehd-i şehadet
İmanın, şehadetin verdiği saadet, tatlılık ve huzur. Şehadet balı.
Şehadet balı; İlâhî hakikatleri bilmenin ve idrak etmenin dünyadaki lezzeti.
sere
Başparmağın ucundan şehadet parmağının ucuna kadar germek suretiyle hâsıl olan uzunluk ölçüsü. Karıştan küçüktür ve dört sere bir arşın sayılırdı.
şevahid
(Tekili: Şâhid) Şahitler, şehadet edenler.
tahric
(Huruc. dan) Çıkartma. Meydana koyma.
Şehadetname vermek.
Fık: Müçtehidlerin istinad ettikleri naslara, kaidelere, asıllara tatbikan şer'î hükümleri istihrac etmek. Bu tarz ile hüküm çıkarabilmek salâhiyetinde olanlara: Muharric, sahib-i tahric, ashâb-ı tahric denir.
teşehhüd
Şehadet getirmek.
Namazdaki şehadet miktarı oturmak ve "Et-tahiyyât" okumak.
Şehadet getirme, namazda oturma.
tezkiye
Doğruluğuna şehadet etmek.
Zekât vermek.
Zekât almak.
Pak ve temiz etmek.
Övmek, medhetmek.
Birisinin durumu hakkında soruşturmak.
tezvir
Söze yalan karıştırma. Yalan söze ziynet verme.
Şahidin şehadetini iptal etme.
Kendini ziyaret edene ikram etme.
veka'
Ayak parmaklarından baş parmağın, şehâdet parmağı üstüne gelmesi.
vücud-u harici / vücud-u hâricî
Zâhir, ademden çıkmış olan. İlmî vücuddan âlem-i şehadete gelmiş olan. Maddî varlık, cismanî eşya.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
hârun
nekbe
uzma
هز
ankara maarif dairesi
fil-i
RUHAMA
Telehhuf
berhayat
iz'an
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
hadet
Mezuniyet belgesi
Işıklandırmak
ibtid
ŞEKAVET
sözler
Mahe
Olmaz
İki yüzlü
Yekpare