Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
hükümdar
ifadesini içeren
166
kelime bulundu...
adem-i meyl-i saltanat
Hükümdarlığa ve sultanlığa meylinin bulunmaması.
ahkem-ül hakimin / ahkem-ül hâkimîn
Hükümdarların hükümdarı. Hâkimlerin en hâkimi. Cenâb-ı Hak (C.C.)
ahkemu'l-hakimin / ahkemu'l-hâkimin
Hükümdarların hükümdarı, hâkimlerin hâkimi olan Allah.
al-i abbas / âl-i abbas
Emevilerden sonra 749 senesinden 1258 senesine kadar süren Abbasi hükümdar ailesi.
altın kozak
Padişahlar tarafından yabancı hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunun konulduğu muhafaza.
arazi-i haraciyye / arâzi-i harâciyye
Harac vergisine tâbi olan topraklar. Müslüman olmayanlardan sulh ile alınıp harac vergisi karşılığında mülkiyeti eski sâhiplerine bırakılan veya harbde zorla alınıp müslüman olmayan sâhiplerinin elinde bırakılan, yâhut zımmînin (müslüman olmayan vata ndaşın) müslüman hükümdârın izni ile işlediği ölü
ashab-ı kehf / ashâb-ı kehf
Mağara arkadaşları. Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler.
bac / bâc
Vergi.
(Farsça)
Kudretli hükümdarın zayıf olan hükümdardan aldığı vergi.
(Farsça)
Eskiden halktan alınan öşür veya haraç ve gümrük vergisi.
(Farsça)
Renk.
(Farsça)
Çeşit.
(Farsça)
batalese
Ptolemeos soyundan gelen hükümdarlar.
belkıs
Bir kadın hükümdar.
biat
Bağlılığını, itimadını bildirmek. Birisinin hakemliğini veya hükümdarlığını kabul etmek. El tutarak bağlılığını alenen izhar etmek. Bağlılığını tazelemek.
Rey vermek.
çavuş
Vaktiyle divanlarda hükümdarların hizmetinde bulunan yaver veya muhzır gibi subaylara denilirdi. Tanzimattan evvelki Osmanlı saray teşkilatında çavuşlar, padişahın yaverleri ve çavuşbaşı mabeyn müşiri idi.
Onbaşıdan üstte ve assubaydan alttaki derecede olan asker.
İşçilerin b
celaleddin-i harzemşah
(Vefâtı M.: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir. Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır. Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır. O zamanın deccalı olan Cengiz'in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz'in ordularını müteaddit defala
cem
Hükümdar, melik, şah.
Hz.Süleyman'ın (A.S.) nâmı.
İskender'in bir ismi.
cengiz
(Temuçin) Moğol Devleti'nin hükümdarlığını yapmıştır. İslâmî medeniyetleri ve kıymetleri tahribeden zâlim ve müstebid bir hükümdar olarak tarihe geçen bir kimsedir. Milâdi 1229'da ölmüştür. Asrının deccalıdır.
Zâlim bir hükümdar.
cevad-ı melik
Çok cömert hükümdar.
cihan-ban / cihan-bân
Cihanın bekçisi, dünyanın koruyucusu olan. Allah. Hükümdar.
(Farsça)
cihan-cuy
Dünyaya hâkim olmaya çalışan sultan, hükümdar.
(Farsça)
cihan-sitan
Cihanı zapteden. Padişah, hükümdar.
(Farsça)
cihandar / جهاندار
Büyük hükümdar, imparator.
(Farsça)
cihangir / cihangîr / جهانگير
Büyük hükümdar, imparator.
(Farsça)
cihangiri / cihangîrî / جهانگيری
Büyük hükümdarlık, imparatorluk.
(Farsça)
cihangüşa / cihângüşâ / جهانگشا
Dünyayı feth eden, fatih hükümdar.
(Farsça)
cülusiyye / cülûsiyye / جلوسيه
Taht'a çıkan hükümdarlar veya padişâhlar için yazılmış yazı veya söylenmiş şiir.
Hükümdarın tahta çıktığı ilk gün verdiği bahşiş.
Tahta çıkan hükümdarın dağıttığı bahşiş.
(Arapça)
Tahta çıkan hükümdar için yazılan şiir.
(Arapça)
dadar
Allah (C.C.)
(Farsça)
Adaletli, âdil, doğru olan hükümdar.
(Farsça)
dahhak
Çok gülen. Çok gülücü.
İran'da eski tarihte yaşamış çok zâlim bir hükümdarın adı.
dara / dârâ / دارا
Eski Fars hükümdarlarından dokuzuncusu Keykubat'ın bir ismi.
(Farsça)
Hükümdar.
(Farsça)
Cenab-ı Hakk'ın bir ismi.
(Farsça)
Sahip.
(Farsça)
Büyük hükümdar.
(Farsça)
daver / dâver / داور
Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) bir ismidir.
Âdil, insaflı ve doğru olan hükümdar, vezir veya hâkim.
Yargıç.
(Farsça)
Hükümdar.
(Farsça)
Tanrı.
(Farsça)
daveri / dâverî
Hâkimlik, hükümdarlık.
(Farsça)
Mahkeme ve dâvâ.
(Farsça)
Kötü ile iyiyi birbirinden ayırt etme.
(Farsça)
Kavga, mücadele.
(Farsça)
davud aleyhisselam / dâvûd aleyhisselâm
Kur'ân-ı kerîmde adı geçen ve İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerden. Hem peygamber, hem sultân yâni hükümdâr idi. Soyu Yâkûb aleyhisselâmın Yehûda adlı oğluna ulaşır. Süleymân aleyhisselâmın babasıdır. Kudüs'te doğdu. Orada yaşadı ve orada vefât etti.
dereziler / derezîler
Anuştekin ed-Derezî adlı bir bâtınî dâî (propagandacı) tarafından ortaya çıkarılan bozuk yol. Bunlar; Bâtıniyyeden ayrılarak ortaya çıkan, Fâtımî hükümdârı Hâkim bi-emrillah'ın ilâh olduğuna ve onun vezîri Hamza'nın imamlığına inanırlar. Kelimenin do ğrusu Derezî olup, yanlış olarak Dürzü denilmekte
devlet-meab
Devletin saadet ve ihtişamının sığınacağı yer, hükümdar.
devlet-medar
Büyüklük merkezi olan (hükümdar)
düldül
Peygamber Efendimize (a.s.m.) Mısır hükümdarınca hediye edilen katırın ismi.
ebu firas el-hamedani / ebû firâs el-hamedânî
Meşhur Arap şâirlerindendir. 932 yılında Musul'da doğdu. Hamedan devleti hükümdarı Seyfü'd-Devle'nin himâyesinde yetişti. Arap milletinin asâleti ve Seyfü'd-Devle'yi öven çok sayıda kaside ve mersiye yazdı. 968 tarihinde öldü.
erd-şir
Eski İran hükümdarlarından bazılarının adıdır.
(Farsça)
evreng-nişin
Tahtta oturan, hükümdar.
(Farsça)
evreng-zib
Tahtı süsleyen. Hükümdar, padişah.
(Farsça)
ferman-reva
Pâdişah, hükümdar.
(Farsça)
Emri kabul edilen.
(Farsça)
fetret
Aynı cinsten iki hâdise (olay) arasındaki kesinti devresi.
İki peygamber veya iki hükümdâr arasında peygambersiz ve hükümdârsız geçen zaman.
fir'avn
Mısır'da, hususan Hazret-i Musa (A.S.) zamanında Allah'a isyan edip ilâhlık dâvasında bulunan, Musa Peygamber'e inanmayan hükümdar.
İlâhlık iddia eden dinsiz, azgın ve şaşkın insan.
Firavun, eski Mısır hükümdarlarına verilen ünvan.
Tanrılık iddiasında bulunduğu için Hz. Musa'nın mücadele ettiği Mısır hükümdarı.
Çok kibirli, gururlu ve inat adam, Firavn.
giti-ban / gîtî-ban
Hükümdar, padişah.
(Farsça)
gümüş kozak
Tar: Eskiden hükümdarlara gönderilen nâme-i hümayunların konulduğu mahfaza. Nameler atlas keseye konur, sonra da kozaya geçirilirdi. Kozakların gümüşten yapılmış olanları olduğu gibi altundan, şimşirden de yapılanları vardı. Altundan olanlar imparatorlara, gümüşten olanlar da küçük devlet reislerine
hakan
Hükümdar.
Eski Türklerde hükümdar mânasınadır.
hakan-ı mağfur
Ölmüş hükümdar.
hakim-i adaletpişe / hâkim-i adaletpîşe
Adaletli hükümdar.
hakim-i zalim / hâkim-i zâlim
Zâlim hükmedici, zâlim hükümdar.
hal'
Kaldırma. Kal' etme.
Hükümdarı tahttan indirmek. Azletmek.
Mansıb ve mesnetten ihraç etmek.
Elbise gibi şeyleri soymak.
Bir şeyi izâle edip ayırmak ve terketmek.
Karısını boşamak. Evlâdını evlâdlıktan reddetmek.
hal' edilme
Hükümdarın tahttan indirilmesi.
Boşanmış olmak.
Kovulmuş olmak.
han / hân
Hükümdar. Eski Türklerde Hakan da denen devlet reisi.
(Farsça)
Hükümdar.
hanan
(Tekili: Hân) Hânlar, hükümdarlar, pâdişahlar, kağanlar.
(Farsça)
has ahur
Tar: Hükümdarın hayvanlarına mahsus ahır.
haşmetli
(Haşmetlü) Tar: Haşmet sâhibi mânâsına gelir ve ecnebi hükümdarlarına verilen bir ünvandır.
hassa ordusu
Hükümdarın kendine mahsus ordusu.
havakin / havakîn
(Tekili: Hâkan) Hükümdarlar, hakanlar, padişahlar, başbuğlar.
hila'
(Tekili: Hil'at) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil'atlar.
hılk
Hükümdar mührü.
Çok mal.
hudavend
Allah, Hâlık, Rabb.
(Farsça)
Sâhib, malik, efendi.
(Farsça)
Hükümdar, hâkim.
(Farsça)
hudavendi / hudavendî
Hudavendilik, sâhiplik, hükümdarlık.
(Farsça)
hudavendigar / hudavendigâr
Hükümdar, âmir, efendi, sahib.
(Farsça)
Osmanlı padişahlarından 1. Murad Han Gazi'nin (1362 - 1389) lâkabıdır ve bu sebeple, şehzadeliğinde valilik yaptığı Bursa vilâyetine de Cumhuriyete kadar bu nam verilmişti.
(Farsça)
hudaygan / hudaygân
Büyük hükümdar, yüce sultan, ulu pâdişah.
(Farsça)
hükümdar-ı adil / hükümdar-ı âdil
Adaletli hükümdar.
hükümdaran
(Tekili: Hükümdâr) Hükümdarlar, Padişahlar.
hükümdarane
Hükümdar gibi, hükümdara yakışır bir surette.
hükümdari / hükümdarî / hükümdârî
Hükümdarlık, padişahlık, şahlık.
(Farsça)
Hükümdarlık.
(Arapça - Farsça)
hükümran
Hâkim, hükümdar. Hüküm ve saltanat süren. Hükümfermâ.
hülagu / hülagû / hülâgu
Kan dökücü bir hükümdar.
Mi: 1258' de Bağdadı zaptederek halkını kılıçtan geçirmiş, Abbasi Halifesi Musta'sımı ve bütün âile efradını öldürtmüştür. Cengiz Hanın torunu, Tülay Hanın oğludur. Tarihde en çok kan döken hükümdar olarak bilinir. Abbasi Devletini yıkan Moğol Başkumandanıdır.
hümayunname
Padişah tarafından bir hükümdara gönderilen mektub.
(Farsça)
hünkar / hünkâr
Hükümdar. Padişah. Sultan.
(Farsça)
husrev
Hükümdar, şah.
(Farsça)
hüsrev / خسرو
Hükümdar, padişah.
(Farsça)
ibtida-i cülus
Hükümdarlığın başlangıcı. Tahta çıkışın ilk zamanları.
iç kale
Kale duvarlarıyla çevrilmiş şehir ve kasabaların bazılarının ortasında ve en yüksek yerinde yapılan küçük kaleler. Bu çeşit kalelere "bâlâ hisâr" da denilirdi. Bu iç kaleler, düşmanın, surları geçmesi hâlinde veya şehirde bir isyân çıktığı zaman, hükümdar veya kumandanın çekilip kendini müdafaa etme
(Türkçe)
ici / icî
Atmaca.
(Farsça)
Hükümdar vekili.
(Farsça)
idare-i mutlaka
Bir hükümdarla idare. Bir hükümdarın idare ve yönetimi altında bulunan devlet. Mutlakiyet idaresi.
ihaze
Kalkanın elle tutulacak olan yeri.
Timar. Hükümdarın verdiği arazi.
ihtiyat hazinesi
Tar: Savaş ve diğer fevkalâde masraflara karşılık olmak üzere sarayda biriktirilen paralar. Gelirleri havass-ı hümayun hâsılatı, ganimetlerin beşte biri ve başka hükümdarlardan gelen hediyelerdi. Buna "iç hazine" veya "enderun hazinesi" de denilirdi.
ik'ad
Bir hükümdarın tahta oturtulması. Oturtmak.
ilhan
Tar: Cengizlilerin İran kolunun Hülâgu hanedanının hükümdarlarına verilen ünvan.
ilyas
Benî İsrail peygamberlerinden olup, Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen ve Tevrat'ta "Ella" diye mezkûr olan bir Peygamberin ism-i mübarekidir. M.Ö. 9. asırda yaşamış olup ondan sonra Elyesa (A.S.) Peygamber olmuştur. İlyâs (A.S.), zamanının hükümdarıyla çok mücadele etmiş, çok zaman mağaralarda yaşamış, ç
imparator
Lât. Büyük kral. Birkaç devlete hükmünü geçiren büyük hükümdar. Tahta çıkan kadın olursa ona imparatoriçe denir.
imza-yi padişahi / imza-yi padişahî
Padişahın imzası. Osmanlı Padişahları tarafından vaktiyle hükümdarlara yazılan name-i hümayunların kenarlarına altun yaldızla imza konurdu. Bunlara imza-yı padişahî denilirdi.
iskender
Sayısız beldeler fethetmiş bir hükümdar.
ispehbed
Başbuğ, hükümdar, hâkan, kağan.
(Farsça)
izzü-d-devle
Tar: Müslüman hükümdarları tarafından sık sık kullanılan ve devlete değer veren, devletin değeri mânâsına gelen bir ünvan.
kaan
Hükümdar, hâkan.
kalemrev
Bir hükümdar veya hükümetin hükmünün geçtiği yer.
(Farsça)
kayser
Eski Roma ve Bizans imparatorlarının lakabı, hükümdar.
kayseri / kayserî
Hükümdarlık, imparatorluk, kayserlik.
(Farsça)
keyan
(Tekili: Key) şahlar, hükümdarlar, keyler, hakanlar.
(Farsça)
keyani / keyanî
Şaha ait. Hükümdarla alâkalı.
(Farsça)
kisra / kisrâ
Husrevden muarreb veya galat olan bu isim Sa'sâniler sülâlesinden olan Eski İran padişahlarına ve bilhassa Nevşirvan'den sonrakilere verilmiş olup, Rum imparatorlarına Kayser, Çin hükümdarlarına Fağfur ve Hakan denildiği gibi, bunlara da Kisra denilirdi.
Eski İran hükümdarlarının lakabı.
Eskiden İran hükümdarlarına verilen isim.
Eski iran hükümdarı.
kisra-yı faris / kisrâ-yı fâris
Eski İran hükümdarı, kralı.
kişvergir
Ülke tutan. Pâdişah, hükümdar.
(Farsça)
kişverhüda
Hükümdar, pâdişah.
(Farsça)
kürsi-nişin
Tahtta oturan hükümdar, pâdişah.
(Farsça)
Vâli.
(Farsça)
Câmide vaaz eden.
(Farsça)
mahafil
(Tekili: Mahfil) Mahfiller.
Toplantı yerleri. Oturulup görüşülecek yerler.
Büyük câmilerde eskiden hükümdarlara veya müezzinlere ayrılmış ve etrafı parmaklıklarla çevrilmiş olan yerler.
me'mun
Emin. Mahfuz. Korkusuz. Emniyyet verilmiş. Sağlam. Tehlikeden azâde olan.
Abbasi halifelerinden Hârun Reşid'in kendisinden ve kardeşi Eminden sonra hükümdar olan oğlunun adı.
mehdi-yi abbasi / mehdi-yi abbasî
(Hi: 120-163) Abbâsi Halifesidir. Ebu Abdullah Muhammed diye de anılır. Halife Mansurun oğludur. Meşhur ve iyiliği ile umumi kabul gören bir zat olup hususan sulh zamanında imparatorluğun inkişafı için çok çalışmıştır. Yeni yollar yaptırmış, postayı ıslâh etmiş ve Abbâsi Sülâlesinin en iyi hükümdarı
meleki / melekî
(Melekiye) Meleğe mensub, melekle alâkalı.
Paklık, temizlik, ismet.
Hükümdara, melike âit. Melikle alâkalı.
melekut / melekût
Tam bir hâkimiyyetle, Saltanat-ı İlâhiyyenin müessiriyyet ve idâresinin esrarı. Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münâsib ruhu, canı, hakikatı. Bir şeyin iç yüzü, iç ciheti.
Hükümdarlık. Saltanat.
Ruhlar âlemi.
Hükümdarlık, azamet.
Alem-i melekût: Ruhlar ve melekler âlemi.
melik / melîk
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Zâtında, sıfatlarında, hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey varlığında ve varlıkta kalmasında O'na muhtaç olan, her şeyin sâhibi, yaratıcısı.
Pâdişâh, hükümdar.
Padişah, hükümdar.
Allah'ın adlarından.
Hükümdar, sultan.
Hâkim-i Mutlak. Hükümdar. Sultan. Memleket sahibi. Padişah. Kadir. (Daimî sıfattır.)
Hükümdar.
melik-i zişan / melik-i zîşan
Şanı yüce hükümdar.
melikane / melîkâne
Hükümdar ve melike mensub. Onunla alâkalı.
(Farsça)
melike / melîke
Kadın hükümdar. Hükümdar karısı. Kraliçe.
Kadın hükümdar.
meşrutiyet / meşrûtiyet
Başında hükümdar bulunmakla birlikte seçimle belirlenmiş bir yasama meclisine dayanan, yürütmesi denetime açık anayasal idare şekli; Osmanlılarda 1876 anayasasıyla başlayan, 1908 değişikliğiyle devam eden hukukî ve siyasi döneme verilen ad.
Devletin bir hükümdarın başkanlığı altındaki millet meclisi tarafından idare edildiği yönetim biçimi.
meşrutiyyet
Bir hükümdarın başkanlığı altında millet meclisi ile idare edilen devlet sistemi.
metbu / metbû
Kendisine tabi olunan, uyulan.
Hükümdar.
metbu'
Kendine uyulan. Tâbi olunan. Halkın, kendine tâbi olduğu zat.
Hükümdar.
metbu-u müfahham
Hükümdar. Padişah.
mihrace
(Hind'ce: Mahraca) Hindistan'da Hindu dininden olan hükümdarların büyüklerine verilen ünvandır. Hindu kral.
milkdar
Hükümdar, pâdişah. Mülk sâhibi.
(Farsça)
mülkgir
Padişah, hükümdar.
(Farsça)
müluk / mülûk
Melikler, hükümdarlar.
Melikler, hükümdarlar.
Melikler, hükümdarlar.
müluk-u emeviye / mülûk-u emeviye
Emevî hükümdarları, devlet başkanları.
mutlakıyyet
Kayıtsız şartsız bir hükümdarın idaresi altında bulunan hükümet şekli.
Şartsız ve kayıtsız olarak bir hükümdarın emri ile bir hükümet, devlet veya bir topluluğun idare usulü.
name-i hümayun
Tar: Osmanlı Padişahları tarafından İslâm ve Hristiyan Hükümdarlarla Osmanlı Devletine tâbi imtiyazlı olar Mekke Şerifine, Kırım Hanına, Eflâk ve Boğdan Voyvodalarına, Erdel Kralına, Gürcü ve Dağıstan Hanlarına gönderilen mektublara verilen addır.
necaşi / necaşî / necâşî
Habeş hükümdarı.
Habeş hükümdârı. Habeş krallarına verilen isim.
nemrud
Dinsiz ve zâlim bir hükümdar, ülkesinin "ulu önder"i.
nevşe
Genç hükümdar.
(Farsça)
Yeni damat.
(Farsça)
nuşirevan-ı adil / nuşirevân-ı âdil
Adaletiyle ün salmış meşhur, eski bir İran Sâsânî Hükümdarı.
nuşirvan
İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.
padişah
(Pâdşâh) Büyük hükümdar, sultan. Cihan sahibi. Zararı def' eden, ıslah eden, muslih.
(Farsça)
padişah-ı ali / padişah-ı âli
Yüce hükümdar.
pençe
El ayası ile beş parmağın tamamı.
(Farsça)
Hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları.
(Farsça)
Eskiden Şark hükümdarlarının imza yerine ellerini kırmızı boyaya sürüp, kâğıdın üstüne basmalarıyla olan şekil, tuğra.
(Farsça)
Mc: Kuvvet. Savlet, satvet.
(Farsça)
perviz
Üstün, galib, muzaffer.
(Farsça)
Elek. Süzgeç.
(Farsça)
Güzellik.
(Farsça)
Balık.
(Farsça)
Cilve.
(Farsça)
Tar: İran Hükümdarı Husrev'in lâkabı.
(Farsça)
raiyye
Otlatılan hayvan sürüsü.
Bir hükümdar idaresinde bulunan ve vergi veren halklar.
raiyyet / رعيت
Bir hükümdar idaresinde olanlar, birinin idaresine bağlı olanlar. Devletin idâresindeki umum insanlar.
Sürü. Otlatılan hayvan sürüsü.
Halk, hükümdar tebası.
(Arapça)
reaya
(Tekili: Raiyet) Bir kimsenin emri altında bulunanlar.
Bir hükümdar idaresi altında bulunan halk.
Hristiyan tebaa.
Bütün halk.
şah / şâh
Pâdişah. İran veya Afgan hükümdarlarının nâmı.
(Farsça)
Bir yere hâkim olan zât. Sâhip.
(Farsça)
Asıl.
(Farsça)
Atın ön ayaklarını yukarı kaldırarak durması.
(Farsça)
Hükümdar, sultan.
şahi / şahî
şaha, hükümdara ait, şah ile ilgili.
(Farsça)
Hükümdarlık, şahlık.
(Farsça)
Eski topların bir çeşiti.
(Farsça)
Nişastalı, yumurtalı bir helva.
(Farsça)
Tar: Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han'ın bastığı altun para. (Bu ismin verilmesi, üzerinde "şah" kelimesinin yazılı bulunmasından
(Farsça)
sahib-kıran
Her zaman muvaffak olan ve üstünlük kazanan hükümdar.
(Farsça)
sahibkıran / sâhibkıran / صاحب قران
Muzaffer hükümdar.
(Arapça - Farsça)
şahvar
(Şeh-vâr) Şâha, hükümdara yakışacak tarzda, şah gibi.
(Farsça)
İri ve iyi cins inci.
(Farsça)
şahzade
Şâh oğlu. Hükümdar veya pâdişah oğlu. Prens.
(Farsça)
saltanat-ı faniye
Geçici sultanlık, hükümdarlık.
sancak beyi
Eyalet teşkilâtıyla timar usulünün cari olduğu zamanlarda beş on kazalık yerin mutasarrıfı ile sipahisinin kumandanına verilen addır. Osmanlıların ilk zamanlarında beylere yahut hükümdar evlâtlarına has olarak verilen mıntıkalara "Sancak" denilir, bu sancaklara tasarruf edenlere de "Sancak Beyi" adı
sasaniler
İran'da ikibin yıl önce devlet kuran bir sülâledirler. İlk meşhur hükümdarları Erdeşir'dir. Devleti kuvvetlendirdi ve Doğu Anadolu'yu Romalılardan aldı. Ünlü pâdişahlarından ve âdil ismi ile tanınan Nuşirevan İslâmiyetten önce yaşamıştır. Altıyüz seneden ziyade devletleri devam eden Sâsâniler, İslâm
şeddad
Kâfir.
Çok eskiden Yemen'de Âd Kavminin hükümdarı Allah'a isyan ederek Cennet'e benzetmek iddiasiyle İrem bağını yaptırmış, bu bağdaki köşke girmeden kavmi ile yani taraftarlariyle birlikte gazaba uğramış, çarpılmış, yerin dibine geçmiştir.
sefine-i sultaniye
Hükümdarlık gemisi.
şehname / şehnâme
İran Şairi Firdevsî'nin destan şeklindeki eseri.
(Farsça)
Büyük hükümdarların kahramanlık mâcerâlarını anlatan büyük manzum eser.
(Farsça)
Hükümdarların hayat ve zaferlerini konu edinen manzum eser.
şehriyar / şehriyâr
Hükümdar, kral.
Hükümdar, padişah.
(Farsça)
En iktidarlı.
(Farsça)
Hükümdar, padişah.
şehryar / şehryâr / شهریار
Hükümdar, şah.
(Farsça)
şehryari / şehryârî / شهریاری
Hükümdarlık, şahlık.
(Farsça)
serirara
(Serir-ârâ) Tahtı süsliyen. Tahtta oturan. Pâdişah. Hükümdar. Şah.
(Farsça)
serkatib / serkâtib
Baş kâtib. Hükümdarların başkâtibleri.
(Farsça)
sevret
Kızgınlık, hiddet, öfke.
Hücum. Dövüş.
Hükümdarın şiddet veya kudreti.
Tezlik.
sırkatibi
Eskiden hükümdarların yanlarında bulundurdukları hususi kâtib.
sultan / sultân / سلطان
Reis. İslâm Hükümdarı. Hâkimiyet sahibi. Padişah.
Allah. (C.C.)
Kuvvet, kudret ve hâkimiyet sâhibi.
Hükümdar âilesinden olan anne, kız gibi kadınlardan her biri.
Hüccet ve delil.
Kahr ve tegallüb mânasında masdardır. Her şeyin yavuz, şiddet ve satvetin
Hükümdâr, yönetici.
Her şeyin hâkimi olan Allah.
Hükümdar.
(Arapça)
Hükümdar eşi ve kız çocuğu.
(Arapça)
Sevgili.
(Arapça)
sultan-ı insaniyet
İnsanlığın sultanı, hükümdarı.
sultan-ı manevi / sultan-ı mânevî
Mânevî sultan, hükümdar.
surre / صره
Para kesesi.
(Arapça)
Hükümdar tarafından Mekke'ye gönderilen paralar ve armağanlar.
(Arapça)
ta'zir
Siyaset.
Tehdit etmek.
Tazim ve tathir. Temizlemek ve hürmet etmek.
Lügatta red, icbar, tahkir, te'dib, hak üzere tevkif mânalarına gelen bu tabir, İslâm hukukunda: Hakkında muayyen bir şer'î ceza olmayan suçlardan dolayı ulülemr (hükümdar, padişah) veya vekili tarafı
tac
Hükümdarların başlarına giydikleri mücevherli ve kıymetli taşlarla süslü başlık.
Müslümanların, Peygamberimizin sünnetine uygun olarak veya onu temsilen başlarına sardıkları örtü; sarık, imame.
Gelinlerin başlarına koydukları cevahirli süslü başlık.
Kuşların başındaki
Hükümdarların başlarına giydikleri değerli taşlarla işlenmiş giyecek.
tacdar
Taçlı. Taç giyen padişah. Hükümdar.
(Farsça)
tacdarane
Hükümdarlara yakışacak şekilde. Hükümdarca.
(Farsça)
tacdari / tacdarî
Padişahlık, hükümdarlık.
(Farsça)
tacver
Hükümdar, pâdişâh.
(Farsça)
taht
Hükümdar koltuğu.
Hükümdarların oturduğu büyük koltuk. Hükümdarlık makamı.
(Farsça)
taht-ı belkıs
Belkıs'ın tahtı. (Çok eski mecusi Yemen padişahlarından Şerahil'in kızı Belkıs, başka kardeşi olmadığından babasının yerine Yemen'e hükümdar olmuş idi. Sonra Süleyman Aleyhisselâm ile evlendi. Onun mu'cizeleriyle imana geldi.) Bak: Hüdhüd, Süleyman (A.S.)
taht-nişin
Taht'a oturan. Hükümdar. Padişah.
tahtnişin / تخت نشين
Tahtta oturan, hükümdar.
(Farsça)
talut / tâlût
İsrâiloğullarının hükümdârlarından.
tuğra-i şahane / tuğra-i şâhâne
Şâh ve hükümdarlara ait tuğra, mühür.
veliahd
(Veliy-yi ahd) Bir hükümdardan sonra hükümdar olacak kimse.
vezir
Hükümdar vekili.
Osmanlı Devleti zamanında en yüksek mülkiye rütbelerine ulaşmış paşa. Hükümdar vekili. Pâdişahın yakınlarından ve onun yükünü üzerine alanlardan, mülkün idaresinde fikir ve tedbir ile meded ve yardım eden. Bu tabir "Vizr" kelimesinden gelir. "Vezr" kelimesinden alınsa; "halkın sığınağı" demek olur.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
ram olmak
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Mahariç
Seng
mezahir
asman
nush
kelam-ı rabbani
Meşhuf
vukua gelen
isti'dâd
er
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
hükümdar
Sürekli
Urup
Tamlama
Yazım
salli
meyd
Din adami
Çeviri
altıni