REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te guven ifadesini içeren 210 kelime bulundu...

adem-i emniyet

  • Emniyetsizlik. Güvensizlik.

adem-i vüsuk / adem-i vüsûk

  • Güvensizlik, itimatsızlık.

ahd u eman / ahd u emân

  • And ve emniyet, korkusuzluk, güvenlik.

akliyyun

  • (Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler. Bunlar iki kola ayrılır. Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kı

allak

  • Sözünde durmaz.
  • Hilekâr, kendisine güvenilmesi doğru olmayan.

amen / âmen

  • Çok veya en emin ve güvenilir.

ankebut suresi

  • Kur'an-ı Kerimin yirmidokuzuncu suresidir. Mekkidir. (Allahtan başkasına güvenenlerin, dünyayı avlamak için kurdukları teşkilâtını bir örümcek ağına benzeten, örümcek meseli zikrolunan bir suredir.)

asayiş / âsâyiş / آسایش

  • Emniyet, güvenlik, korku ve endişeden uzak hâl. Kanun, nizam hakimiyeti. İnsan cemiyetlerinde iktidar, hâkimiyet, bir zümrenin, bir sınıfın elinde olmaktan kurtulamamasından ve bir kısım insanlarca yapılan, istedikleri zaman değiştirilen kanunlara diğer insanların saygısı temin edilemediğinden asayi (Farsça)
  • Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, güvenlik.
  • Barış, huzur ve güvenlik.
  • Huzur. (Farsça)
  • Güvenlik. (Farsça)

asayiş-i dahiliye / âsâyiş-i dahiliye

  • İç güvenlik, huzur.

asayiş-i memleket / âsâyiş-i memleket

  • Memleketin güvenliği.

azmen

  • Pek fazla şeyler içine alabilen.
  • En çok güvenilen.

berd ü selam / berd ü selâm

  • Serin ve selâmetli, güvenli.

bilateminat / bilâteminat / بلاتأمينات

  • Güvencesiz, teminatsız. (Arapça)

cebel-i selamet / cebel-i selâmet

  • Kurtuluşun sembolü olan esenlikli ve güvenli dağ.

cibril-i emin / cibrîl-i emîn

  • Güvenilir Cebrâil.

cizye

  • İslâm devletinde zımmî denilen gayr-i müslim vatandaştan, can ve mal güvenliklerinin korunmasına karşılık seneden seneye alınan vergi. Buna harâc-ur-ruûs (baş vergisi) de denir.

dahilek

  • Yalvarırım, sana sığınırım, sana güvenirim (meâlinde.)

darü's-selam / dârü's-selâm

  • Esenlik ve güvenlik yeri olan Cennet.

darüsselam / dârüsselâm

  • Kurtuluş ve güven yeri, cennet.

ehl-i idare ve zabıta

  • Şehir güvenliğini sağlamakla vazifeli bulunan idare, polis.

ehl-i kütüb-ü sahiha

  • Doğru, güvenilir ve sağlam hadîs kitap yazarları.

ehl-i sahih

  • Söyledikleri doğru ve güvenilir olanlar.

el-eman / el-emân / اَلْاَمَانْ

  • Güven, af ve aman dileme ta'bîri.

eman / emân / اَمَانْ

  • Güven, güvenlik.
  • Korkusuzluk, emniyet, güven.
  • Bir kimseye veya düşmana; söz, işâret veya yazı ile, mal ve can güvenliğinin emniyet (güven) altında olduğunu bildirme.
  • Müslüman olmayan bir kimsenin İslâm memleketine girmesi için kendisine verilen müsâade, izin.
  • Güven, af ve yardım dileme.

emanet / emânet

  • Emîn, güvenilir olmak. Peygamberlerde bulunması lâzım olan yedi sıfattan biri.
  • Fıkıh ilminde, güvenilen kimseye bırakılan mal.

emani / emâni

  • Güvenlik.

emin / emîn / امين / اَم۪ينْ

  • Kalbinde korku ve endişesi olmayıp rahatta olan. Korkusuz.
  • Kendisinden korkulmayan.
  • Kendine inanılan. İtimat edilen.
  • İnanan, güvenen.
  • Çok iyi bilen, şüphe etmeyen.
  • Güvenilir.
  • Kendisine güvenilen.
  • Peygamber efendimizin lakabı. Peygamber olduğu bildirilmeden önce de, Kureyş kabîlesi Resûlullah'a sallallahü aleyhi ve sellem çok güvenir, inanır ve; "Muhammed-ül-emîn" derlerdi.
  • Vücuttaki bütün âzâlarını İslâmiyete uygun şekilde ve uygun yerlerde kullan
  • Güvenilir.
  • Güvenli.
  • Güvenilir. (Arapça)
  • Emniyetli. (Arapça)
  • Güvenilen, güvenli.

emn / امن / اَمْنْ

  • Eminlik, güvenlik.
  • Güvenlik, emniyet. (Arapça)
  • Güven.

emn ü asayiş / emn ü âsâyiş

  • Eminlik ve rahatlık, korkusuzluk, tehlikesizlik, güvenlik.

emn ü eman ü emniyet / emn ü emân ü emniyet

  • Emniyet, korkusuzluk ve güvenlik.

emn ü emanet

  • Emanetin güvenliği.

emn ve emanet

  • Güven ve güvenilirlik.

emniyet / اَمْنِيَتْ

  • Güvenme.
  • (Emniyyet) : Eminlik, emin olma hâli, korkusuzluk, tehlikesizlik.
  • İtimad, güvenme, inanma.
  • Polis ve zabıta teşkilâtı.
  • Güven, güvenlik.
  • Güvenilirlik, güvenlik.

emniyet etmek

  • Güvenmek.

emniyet ve zabıta

  • Güvenlik güçleri, güvenlik birimleri.

emniyet-i dahiliye / emniyet-i dâhiliye / اَمْنِيَتْ دَاخِلِيَه

  • İç emniyet, güvenlik.
  • İç güvenlik.

emniyet-i mütekabile

  • Karşılıklı güven.

emniyet-i mutlaka

  • Sınırsız güvenlik.

emniyet-i tamme / emniyet-i tâmme

  • Tam bir güven.

emniyet-i umumiye / emniyet-i umûmiye

  • Genel güvenlik.
  • Genel emniyet, güvenlik.

emniyeti ihlal / emniyeti ihlâl

  • Güvenliği bozmak.

emniyetli

  • Güvenli.

emniyetsizlik

  • Güvensizlik.

emniyyet / امنيت

  • Güvenlik. (Arapça)
  • Emniyet teşkilatı. (Arapça)

emniyyet-i kamile / emniyyet-i kâmile

  • Tam güven, tam itimat.

enaniyet

  • (Enâniyyet) Benlik. Kendine güvenmek, gurur. Hodbinlik. Sadece kendine taraftarlık. Her yaptığı işi kendinden bilmek.

esanid-i sahiha / esânîd-i sahiha

  • Sahih ve güvenilir senedler; raviler, hadisleri aktaranlar.

esbab-ı emn

  • Emniyet ve güven sebepleri.

eslem

  • En güvenli.

gayr-ı mutemed

  • Güvenilir olmayan.

gurur

  • Kibir, boş yere güvenmek.
  • Kibir. Boş yere güvenmek.
  • Kıymetsiz şeylere güvenip mağrur olmak.

haber-i sahih

  • Peygamber Efendimizden (a.s.m.) geldiğinden şüphe duyulmayan doğru ve güvenilir haber.

hadis-i hasen / hadîs-i hasen

  • Bildirenler (râvîler) sâdık (doğru) ve emîn (güvenilir) olmakla beraber hâfızası, anlayışı sahîh hadîsleri bildirenler kadar kuvvetli olmayan kimselerin bildirdiği hadîs-i şerîfler.

hain / hâin

  • Birine kendini emin (güvenilir) tanıttıktan sonra o emniyeti, güveni bozacak iş yapan. Eminin zıddı.

hasen hadis / hasen hadîs

  • Bildirenler sâdık (doğru) ve emîn (güvenilir) olup, fakat hâfızası (anlayışı) sahîh hadîsleri bildirenler kadar kuvvetli olmayan râvîlerin, kimselerin bildirdiği hadîs-i şerîf.

hazar / حضر

  • Güvenlik. (Arapça)

hazari / hazarî

  • Köyde ve kasabalarda yaşayanların yaşayış şekli ve tarzlarına ait. Şehirli.
  • Sulh ve asâyiş, sükun ve istirahat zamanlarına mensub ve müteallik. Barış ve güvenle alâkalı.

heyet-i zabıta

  • Güvenlik birimi, heyeti.

hırz-ı can / hırz-ı cân / حِرْزِ جَانْ

  • Can güvenliği için sığınılan yer.

hizb-üş şeytan

  • Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.

hodri meydan

  • "Kendine güvenen meydana çıksın!" mânâsında meydan okuma, kafa tutma.

i'timad / i'timâd / اِعْتِمَادْ

  • (İtimad) Güvenerek bağlanmak. Emniyet etmek. Bir şeye kalben güvenip dayanmak.
  • Güvenme.

i'timad-ı kavi / i'timad-ı kavî

  • Sağlam itimad, kavi güveniş.

i'timad-ı nefs / i'timâd-ı nefs

  • Nefse güvenmek, bir iş için lâzım olan çalışmaları ve sebeplere yapışmayı bırakarak o işi başarırım diye kendine güvenmek.

i'timad-üd devle

  • Devletin itimadı, güveni.
  • Tar: Safevî sadrazamlarına verilen ünvan.

i'timaden

  • İtimad ederek, dayanarak, güvenerek.

igtirar

  • (Gurur. dan) Aldanma, iğfâl olunma.
  • Gururlanma. Kibirlenme, böbürlenme. Güvenilmeyecek şeye güvenme.
  • Gaflette olma, gafil bulunma.

igtiraren

  • Güvenerek, mağrur olarak.

ihanet / ihânet

  • Hâinlik etmek, güveni kötüye kullanmak, sadâkat göstermemek.
  • İsyân etmek, karşı gelmek.
  • Küçük düşürmek, tahkîr etmek, hafife almak.

ihlal-i asayiş / ihlâl-i âsâyiş

  • Güvenliği, huzuru bozma.

ilahiyyun

  • İlâhiyatçılar.
  • Fls: Sadece Allah'ın varlığından bahseden filozoflar. Sadece akıllarına güvenerek Cenab-ı Hak'tan bahseden bir kısım filozoflar.

irkah / irkâh

  • İnanma, itimad etme, güvenme.
  • Sığındırma, dayandırma.

irtika' / irtikâ'

  • Güvenme, dayanma.

istinad / istinâd / استناد

  • Dayanma. Güvenme.
  • Sened veya delil söylemek, göstermek.
  • Dayanma. (Arapça)
  • Güvenme. (Arapça)
  • İstinâd etmek: Dayanmak. (Arapça)

istinaden / istinâden / استنادا

  • İstinad ederek. Dayanarak, güvenerek.
  • Dayanarak. (Arapça)
  • Güvenerek. (Arapça)

istinadgah / istinadgâh

  • Dayanacak yer. Güvenecek yer veya kimse. (Farsça)

istinadgerde

  • İstinad edilmiş. Kendine güvenilmiş veya dayanılmış.

istişare / istişâre

  • Danışma, mühim bir iş için güvenilir birisiyle fikir alış-verişinde bulunma.

istizhar

  • Dayanmak. Güvenmek. Arka vermek.
  • Yardım istemek. Zahîr istemek.
  • Ezberlemek.
  • Aşikâr etmek.

itimad / îtimâd / اعتماد / itimâd

  • Güvenme.
  • Güvenme.
  • Güvenme.
  • Güven. (Arapça)
  • İtimâd edilmek: Güvenilmek. (Arapça)
  • İtimâd etmek: Güvenmek. (Arapça)

itimad eden

  • Güvenen.

itimad etmek

  • Güvenmek, dayanmak.

itimad-ı nefis

  • Nefsine güvenmek, nefsine dayanmak.

itimad-ı nefs

  • Özgüven; kendine güven.

itimaden / îtimâden / itimâden / اعتمادا

  • Güvenerek.
  • Güvenerek.
  • Güvenerek. (Arapça)

itimadname / itimâdnâme / اعتمادنامه

  • Güven mektubu. (Arapça - Farsça)

itimat

  • Güvenme.

itimatsızlık

  • Güvensizlik.

itmi'nan / itmi'nân

  • Emin olma, güvenme. Kalbin mutmain olması. Gönülden inanma.

itmi'nanbahş

  • Güven veren, rahatlık veren.

itminan / itmînân / اطمينان

  • Emin olma, kendine güvenme. (Arapça)

ittikal / ittikâl

  • Allah'a tevekkül etme, güvenme, dayanma.

kalp

  • t. Hileli. Sahte. Taklit.
  • Yalandan cesaret satan korkak adam.
  • Yalancı. Kendisine güvenilmez olan.

kavi / kavî

  • Kuvvetli, güçlü.
  • Güvenilir, sağlam.

kefil

  • Güvence veren, garantör.

kemal-i ciddiyet ve emniyet / kemâl-i ciddiyet ve emniyet

  • Tam bir ciddiyet ve güven.

kemal-i emniyet / kemâl-i emniyet

  • Tam bir emniyet ve güven.

kemal-i itikat / kemâl-i itikat

  • Tam bir inanç ve güvenme.

kemal-i itimad / kemâl-i itimad

  • Mükemmel bir güven.

kemal-i selamet / kemâl-i selâmet

  • Mükemmel bir güvenlilikle.

kemal-i şetaret / kemâl-i şetâret

  • Mükemmel bir özgüven ve görüntü.

kemal-i vüsuk ve itmi'nan

  • Tam bir güven, inanç ve kararlılık.

keşti-i nuh-u selamet / keşti-i nuh-u selâmet

  • Esenliğe, güvenliğe ulaştıran Nuh'un gemisi.

kitab-ı muteber

  • İnanılır, güvenilir kitap.

kütüb-ü sahiha

  • Doğru, güvenilir hadis kitapları.

kütüb-ü sitte-i makbule

  • Kabul görmüş, güvenilir altı büyük hadis kitabı (Sahih-i Buharı, Sahîh-i Müslim, İbn-i Mâce, Ebû Davud, Tirmizî ve Neseî).

kütüb-ü sitte-i sahiha

  • Doğru ve güvenilir olan altı büyük hadis kitabı (Sahih-i Buhari, Sahîh-i Müslim, İbn-i Mâce, Ebû Davud, Tirmizî ve Neseî).

kütübüsitte

  • Güvenilir olan altı hadîs kitabı.

kuvvet-i itminan

  • Güçlü bir güven, tam bir kalp rahatlığı.

magrur

  • (Mağrur) Gururlu. Boş bir şeye güvenen. Fâni ve faydasız şeylere güvenip kendini aldatan. Mütekebbir. Kibirli kimse. Müteazzım.

magrurane

  • Gururlanarak. Kendini beğenircesine. Kibirlenerek. Güvenilmesi boş olan şeye güvenip kendini aldatırcasına. (Farsça)

magruren

  • Gururlanarak. Güvenerek, itimad ederek.
  • Aldanarak.

mağruren

  • İnanarak, güvenerek.

magruriyet

  • Gururluluk, kibirlilik.
  • Bir şeye itimad edip, güvenip aldanma.
  • Kibirlenme, gurulanma, övünme, tefahhur, tekebbür.

mahamil-i sahiha

  • Bir söze yüklenen sahih, doğru ve güvenilir mânâlar.

me'men

  • Sağlam. Güvenilir. Emin yer.

meşaiyyun / meşâiyyun

  • Sadece akla güvenen Aristo geleneğini izleyen felsefeciler.

meşşaiyyun / meşşâiyyun

  • Akla güvenip peygambere inanmayan felsefeciler.

metin

  • Sağlam. Metanet sahibi. Kendine güvenilir olan.

mevsuk / موثوق / mevsûk / مَوْثُوقْ

  • Güvenilir, delilli, vesikalı.
  • Güvenilir, belgeye dayanan. (Arapça)
  • Güvenilir, belgeye dayalı.

mevsuk-ul kelim

  • Sözlerine inanılır. Söylediği şeylere itimad edip güvenilir.

mevsukan

  • Güvenilir ve sağlam şekilde, yazılı olarak kaydedilmiş.

mevsukiyet / mevsûkiyet / موثوقيت

  • Güvenilirlik, belgeye dayanma. (Arapça)

mü'min

  • Allahü teâlânın Esmâ-ül-hüsnâsından (ism-i şerîflerinden). Her türlü emân ve emniyet (güven) veren.
  • Îmân eden, Resûl-i ekremin bildirdiklerinin hepsini kalbi ile kabûl edip, dili ile söyleyen.

mu'teber

  • İtibâr gören. Beğenilen.
  • İnanılır. Güvenilir. Hatırı sayılır. Hükmü geçen.

mu'teberiyet

  • Yürürlükte olma, geçerlilik.
  • Muteberlik, güvenirlik.

mu'temed

  • Sözüne güvenilir kimse.
  • Müctehîd âlimlerin dînî bir mevzûdaki sözlerinden esas alınan kavl (söz), ictihad.
  • Kendine güvenilen. İtimad edilen kimse. Kendinden emin olunan. Ziyadesiyle doğru ve müstakim olan.

mu'temedün-aleyh

  • Kendisine itimad edilen ve güvenilen kimse.

mü'temen

  • (Emn. den) İnanılır, güvenilir, itimad edilir. Emniyetli.

mu'temid

  • İtimad eden. İnanan. Güvenen.
  • İtimad eden, güvenen.

mü'temin

  • Güvenen, inanan, itimad eden, emniyet eden.

mu'tezile

  • Aklına güvenerek ve "kul, fiilinin hâlikıdır" demekle hak mezheblerden ayrılan bir fırka. Bunlar dalâlet fırkalarının birincisidir. Vâsıl İbn-i Atâ nâmında birisi buna sebeb olmuştur. Bu kişi Hasan Basri Hazretlerinin talebesi iken, günah-ı kebireyi işleyen bir kimsenin ne mü'min ve ne de kâfir olma

muhaddis

  • Hadîs âlimi. Çok sayıda hadîs toplayıp, senet ve metinleriyle ezberleyen, râvilerin cerh ve ta'dîl (güvenilir olup olmadıkları) noktasından durumlarını bilen, bu ilimde ihtisas kazanıp kitaplar yazmış olan âlim. Muhaddisin çoğulu muhaddisîn'dir.

muhammed-ül-emin / muhammed-ül-emîn

  • "Doğru sözlü ve güvenilir" mânâsına Peygamber efendimizin lakabı.

muhammedü'l-emin / muhammedü'l-emîn

  • "Güvenilir Muhammed" mânâsında Peygamberimize (a.s.m.) verilen bir ünvan.

muhill-i asayiş / muhill-i âsâyiş

  • Asâyişi ihlâl eden. Güvenliği bozan.

musalaha

  • Barışma, uzlaşma, barış, güvenlik.

müsalaha

  • (Sulh. dan) Barışma. Anlaşma. Güvenlik.

müslim

  • Mûteber ve güvenilir olduğu bütün İslâm âlimleri tarafından kabul edilen, Kütüb-i sitte denilen altı hadîs kitâbının ikincisi.
  • Allahü teâlânın, peygamberi Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla gönderdiklerine îmân edip, O'nun emirlerini yerine getiren, yasaklarından kaçan kimse.

müstenid

  • Bir şeye dayanan. Bir şeyin üzerine koyulmuş.
  • İstinad eden, dayanan, güvenen.
  • Bir delili, şâhidi olan.

müsteniden

  • İstinad ederek, dayanarak, güvenerek.
  • Bir delil ve şâhid göstererek.

müteassif

  • Dolambaçlı ve uzun, güvenli olmayan, sapkın.

muteber / mûteber

  • İnanılır, güvenilir, saygın.

mütegarrir

  • Gururlanan, güvenilmeyecek şeye güvenen.

mutemed / mûtemed / معتمد

  • İtimad edilir, güvenilir.
  • Kendisine güvenilen.
  • Kendisine güvenilen.
  • Güvenilir. (Arapça)

mutemid / mûtemid

  • Güvenen.

mutemidane / mutemidâne / mûtemidâne

  • Güvenerek, itimad ederek.
  • Bağlanarak, güvenerek. İtimâd etmek sureti ile. (Farsça)
  • Güvenerek.

mütevasık

  • Birbirine güvenip itimad etmek suretiyle anlaşan.

mütevekkil

  • Kendi yapamıyacağı işde aczini bilip başka birisini vekil kabul etmek.
  • Tevekkül eden.
  • Allah'a (C.C.) güvenen ve işlerini O'na güvenerek tanzim eden.
  • Allah'a güvenip ve Onu vekil kabul eden.

mütevekkilane / mütevekkilâne

  • Tevekkül edercesine, Allaha güvenerek.
  • Tevekkül ederek, yalnızca Allah'a dayanıp güvenerek.

nihayet-i itminan

  • Kendini son derece güvende hissetme.

nokta-i istinad

  • Dayanma ve güvenme noktası. Kâinatta cereyan eden ve insana dehşet verip âciz bırakan hâdiseler karşısında insanın çok kuvvetli bir yere dayanmaya ve güvenmeye olan fıtri ihtiyacı.

pozitivizm

  • Gerçeğe erişmek için sadece deneye güvenen sapık felsefe.

rivayat-ı sahiha-ı sabite / rivâyât-ı sahiha-ı sâbite

  • Doğruluğu kesin ve sabit olan güvenilir rivayetler, hadisler.

rivayet-i sahiha-yı meşhure / rivâyet-i sahiha-yı meşhûre

  • Doğru ve güvenilir meşhur rivayetler; bilinen hadisler.

rümis

  • Sözüne güvenilmeyen kimse. Verdiği söze itimad edilmeyen kişi.

sahih / sahîh

  • Doğru, güvenilir, sağlam.

sahil-i selamet / sâhil-i selâmet

  • Kurtuluş sahili; güvenli yer.

şahne / شحنه

  • Güvenlik görevlisi, polis. (Arapça)

sekab

  • Dayanıp itimat edilen, güvenilen.

selamet / selâmet

  • Esenlik, güvenlik.

selamet-i amme / selâmet-i âmme

  • Umumî esenlik, güven.

selamet-i iman / selâmet-i iman

  • İmanın esenliği, güvenliği.

selamet-i millet / selâmet-i millet

  • Milletin selâmeti, esenliği, güven içinde oluşu.

selametli / selâmetli

  • Güvenli, esenlikli.

sened

  • Senet, güvenilir söz veya yazı.

seyyid-i sened

  • Dayanılan, güvenilen efendi.

şıhne / شحنه

  • Güvenlik görevlisi, inzibat görevlisi. (Arapça)

sika / ثقه

  • (Çoğulu: Sikat) (Vüsuk. dan) İnanç, güven, itimad, emniyet.
  • Güvenilir ve inanılır kimse.
  • İnanç, güven, itimat, emniyet, güvenilir inanılır kimse.
  • Güvenilir kişi. (Arapça)

sikat

  • (Tekili: Sika) İnanılır kimseler. İtimad edilen, kendilerine güvenilen kimseler.

şuayb-ı emn ü adalet

  • Hz. Şuayb'in (a.s.) adaleti ve güvenilirliliği.

sünud

  • Dayanmak, güvenmek, itimad.

taht-ı emniyet

  • Emniyet ve güvence altı.

taht-ı taahhüd

  • Sorumluluk ve güvence altı.

taht-ı temine alınma

  • Garanti ve güvence altına alınma.

tarik-i selamet / tarîk-i selâmet

  • Esenlik, güven yolu.

te'min / te'mîn

  • Güvenlik, emniyet hissi vermek.
  • Sağlamlaştırma, şüphe bırakmama.
  • Sağlamak. Kat'i vaadde bulunmak. Emn ve emân vermek.
  • Elde etme.
  • Korkusunu giderme, güvenlik duygusu verme.
  • Sağlamlaştırma. Kesin bir hale koyma. Sağlama.

te'minat / te'mînât / te'mînat / تَأْمِينَاتْ

  • Güven ve garanti vermek.
  • Güvence verme, emin kılma.

têmin

  • Edinme, güvenlik.

temin / temîn / تأمين

  • Gerçekleştirme, sağlama. (Arapça)
  • Gerçekleştirilme, sağlanma. (Arapça)
  • Emin kılma, güvence verme. (Arapça)
  • Temîn edilmek: (Arapça)
  • Sağlanmak, gerçekleştirilmek. (Arapça)
  • Güvenci verilmek, emin kılınmak. (Arapça)
  • Temîn etmek:(Arapça)

teminat

  • Güvence.

têminat / têminât

  • Güvence.

teminat / temînât / تأمينات

  • Güvence parası. (Arapça)

teselli-i selamet

  • Kurtuluş tesellisi, güvencesi.

tevasuk

  • (Vusuk. dan) Birbiriyle andlaşma. Birbirine güvenip itimad ederek andlaşma.

tevatür / tevâtür

  • Yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan, her asırda güvenilen kimselerin hepsinin bir şeyi, bir haberi bildirmeleri.

tevekkeltu alallah / tevekkeltû alâllah

  • "Allah'a dayandım ve güvendim".

tevekkül

  • İşi başkasına ısmarlamak.
  • Sebeblere tevessül ettikten sonra neticesini Allah'a bırakmak. Allah'tan gelene razı olmak. Kendine ait vazifeyi yaptıktan sonra neticelerini Allah'dan istemek. Kadere razı olmak. Hakka güvenmek.
  • Yeis ve kederden uzak olmak.
  • Âcizlik göstermek
  • Allah'a dayanma ve güvenme.
  • Allahü teâlâya teslim olma. Bir işe başlarken sebeplere yapıştıktan sonra O'na güvenme; kalbin, her işte Allahü teâlâya îtimâd etmesi, güvenmesi.
  • Allah'a güvenmek, kadere razı olmak, işi Allah'a bırakmak.

tevekkülvari / tevekkülvâri

  • Tevekkül ederek, Allah'a güvenerek.

tevessuk

  • (Vüsuk. dan) İnanıp güvenerek ve itimad ederek dayanma.

tükle

  • İtimat etmek, güvenmek.
  • İşinde âciz olan kimse.

ucb / عجب

  • (Ucub) Kibir, gurur. Kendini beğenmişlik. Ameline, yaptıkları işe güvenmek.
  • Varlığı nâdir olan şeyi görünce istiğrab etmek hâli.
  • Yabancı kadın taifesiyle beraber oturmak ve konuşmaktan pek hoşlanan.
  • Ameline güvenme.

umde

  • İnanılacak şey.
  • Prensip, temel fikir.
  • Dostluk. Güvenilecek yer veya kimse.
  • Kavim veya kabilenin muteber ve mu'temedi olan. Reis. Serasker.
  • Dayanacak, inanılacak şey.
  • Güvenilecek yer, kimse.

ümena / ümenâ / امنا

  • Güvenilir kişiler. (Arapça)

urvet-ül-vüska / urvet-ül-vüskâ

  • Tutunulacak en sağlam kulp.
  • İslâmiyet veya Kur'ân-ı kerîm.
  • Dinde güvenilir, kendisine uyulacak büyük âlim mânâsına, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü oğlu olan Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî'nin lakabı.

ustam

  • Güvenilir, emin. İtimad edilir. (Farsça)
  • Altın veya gümüşten yapılmış at eğeri. (Farsça)

üstam

  • Güvenilir, itimad edilir, inanılır, emin. (Farsça)
  • Gümüş veya altından yapılmış üzengi, at eyeri. (Farsça)

üstüvar / üstüvâr / استوار

  • Kuvvetli, dayanıklı, sağlam, muhkem. (Farsça)
  • Güvenilir, itimad edilir. (Farsça)
  • Sağlam. (Farsça)
  • Güvenilir. (Farsça)

üstüvari / üstüvârî / استواری

  • Sağlamlık. (Farsça)
  • Güvenilirlik. (Farsça)

vasık / vâsık

  • (Vüsuk. dan) Güvenen. İtimad eden.

vedia / vedîa

  • Güvenilen kimseye saklamak için verilen mal. Emânet.

vekil / vekîl

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mahlûkâtın dünyâda ve âhirette işlerini hakkıyla yerine getiren, rızkları veren, tevekkül etmeye (kendisine güvenilmeye) lâyık olan.
  • Bir kimsenin, bir işi yapmak için kendi yerine koyduğu, işini havâle ettiği kimse.

vesika-i kur'aniye / vesika-i kur'âniye

  • Kur'ân vesikası, Kur'ânî belge, güvence.

vüsuk / vüsûk / وثوق

  • Sağlam inanma. İtimad etme, güvenme. Muhkemlik, sağlamlık.
  • Doğruluk, güvenilirlik.
  • Davasına olan güvenden kaynaklanan gönül rahatlığı.
  • Sağlam inanç, güvenme.
  • Sağlamlık. (Arapça)
  • Güvenilirlik. (Arapça)

yed-i emin / yed-i emîn

  • Kanunen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.
  • Mahkemece kendisine bir şey emanet olunan kimse.
  • Emniyetli, tehlikesiz ve korkusuz yer.
  • Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir lâkabı.
  • Kânûnen güvenilir kimse olarak seçilen şahıs.Mahkemece kendisine bir şey emânet olunan kimse; güvenilir, emin el.

yümn-ü iman ve emanet

  • İman etmenin ve emanete riayet etmenin verdiği bereket ve güven.

zabıta / zâbıta / ضابطه

  • Güvenlik güçleri.
  • Güvenlik görevlisi. (Arapça)

zabtiyye / ضبطيه

  • Güvenlik güçleri, polis, jandarma. (Arapça)

zahir haberler / zâhir haberler

  • Hanefî mezhebinin, İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe ve talebelerinden gelen kuvvetli, güvenilir haberlerine verilen ad. Bu haberlere usûl haberleri de denir.

zaptiye nazırı / zaptiye nâzırı

  • Emniyet ve güvenlikten sorumlu üst düzey memur, güvenlik subayı.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın