Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
gune
ifadesini içeren
390
kelime bulundu...
abs
Karıştırmak, halt.
Güneşte keş kurutmak.
adalet-i mahza-yı kur'aniye / adalet-i mahzâ-yı kur'âniye
Kur'ân'da emredilen ve bütün yönleriyle hak ve hukuku esas alan adalet; 'Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz' şeklinde ifade edilen, ferdin ve masumun hakkını hiçbir gerekçeyle çiğnenmesine izin vermeyen adalet.
afir
Güneşte kum üstünde kurutulan et.
afitab / âfitâb / آفتاب
Güneş.
(Farsça)
Mc: Pek güzel.
(Farsça)
Çok güzel yüz.
(Farsça)
Güneş.
Güneş.
Güneş.
(Farsça)
afitab-ı hak-nüma / âfitâb-ı hak-nümâ
Hakkı ve doğruyu gösteren güneş.
afitabcemal / âfitâbcemâl / آفتاب جمال
Güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi parlayan, sevgili, maşuk.
(Farsça - Arapça)
afitabi / afitâbî
Güneşe âit.
Güzelliğe dâir.
aftab / âftâb / آفتاب
Güneş.
(Farsça)
Pek güzel şahıs.
(Farsça)
Çok parlak çehre.
(Farsça)
Güneş.
(Farsça)
aftab-gerdan / aftâb-gerdan
Güneşten korunmak üzere başa giyilen şey.
(Farsça)
Avcı kulübesi.
(Farsça)
aftab-gerdiş
Yer yüzü.
(Farsça)
Kaya keleri.
(Farsça)
Devamlı güneş gören yer.
(Farsça)
aftab-gir
Güneşlik, şemsiye.
(Farsça)
Güneş gören yer.
(Farsça)
aftab-perest
Nilüfer çiçeği.
(Farsça)
Güneşe tapan kimse.
(Farsça)
Ayçiçeği.
(Farsça)
aftab-ru
Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak (güzel).
(Farsça)
Sevimli, dilber.
(Farsça)
Güneşe karşı olan (yer).
(Farsça)
aftabgir / âftâbgîr / آفتابگير
Güneş alan, güneş gören.
(Farsça)
aftabi / aftabî / âftâbî / آفتابى
Güneşlik, şemsiye, tente.
(Farsça)
Güneşe ait, güneşle ilgili.
(Farsça)
Güneşlik.
(Farsça)
alaca bayrak
Tar:Ondördüncü Yeniçeri Bölüğüne verilen ad.
ale / âle
Güneş, yağmur gibi etkenlerden korunmak için yapılmış barınak.
Fakirlik.
alem / âlem
Bütün cihan. Kâinat.
Dünya.
Her şey.
Cemaat.
Halk.
Cemiyet. Dehr.
Hususi hal ve keyfiyet.
Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire.
alpaka
Güney Amerika'da yaşayan ve büyüklüğü keçi ile deve arasında olan bir hayvan.
Bu hayvanın kılından mamul bir cins ince yünlü kumaş.
amazon
Milattan önce yaşamış İskitlerin kadın askerlerine verilen isim. Göğüslerini dağlatarak küçükten harbe alıştırılan bu İskit kadınlarının şiddetli muharebeler yaptıkları yazılıdır.
Güney Amerika'da büyük bir nehir adı.
arafat / arafât
Mekke-i mükerreme şehrinin yirmi beş kilometre güneydoğusunda bulunan ve haccın farzlarından biri olan vakfenin yapıldığı mübârek yerin adı.
arais
(Tekili: Arûs) Gelinler.
Güneşler.
Gökler.
arus
Süslenmiş gelin, güveyi.
Güneş. Gök.
Kim: Kükürt.
arus-i felek
Güneş.
arz
Bir büyüğe bir şeyi hürmetle vermek. Bir işi büyüğüne hürmetle anlatmak. İzâh etmek. Takdim etmek. Bir kimseye bir şeyi izhar etmek.
Kıymetli bir şeyi diğer bir şeyle değiştirmek.
Bir şeyin birden, âniden meydana gelmesi.
Altın ve paradan gayrı mal, metâ. Bir şeyin uz
arz-ı cenubi / arz-ı cenubî
Cenub arzı. (Güney enlemi).
asmani / asmanî
(Çoğulu: Asmâniyân) Gökyüzüne, aya, güneşe mensub.
(Farsça)
Açık mavi.
(Farsça)
asr-ı evvel
İlk asır.
Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendisinin bir misli daha uzadığı zamandan başlayıp, iki misli uzayıncaya kadar süren ikindi vaktidir. (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur.)
asr-ı sani / asr-ı sâni
İkinci asır.
Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki misli daha uzadığı zamandan başlayan ikindi vaktidir. (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur.)
astronomi
yun. Kozmoğrafya. Gök ilmi. Felekiyat.Astronomi ilmi dünyanın birgün hareketinin duracağını; coğrafya, karaların alçalarak dünyanın sularla kaplanacağını, iklimin değişerek canlılar için yaşanmaz hâle geleceğini; fizik, güneşin birgün söneceğini, kâinattaki enerjinin artık kullanılamaz, işe yaramaz
ayat-ı kibriya / âyât-ı kibriyâ
Allah'ın büyüklüğüne işaret eden âyetler, deliller.
ayine-i asman / ayine-i âsmân
Güneş.
ayn
Çeşme, güneş ve göz anlamlarına gelen Arapça kelime.
ayn-ı şems
Güneşin kendisi.
azer
Ateş.
(Farsça)
Şemsî senenin dokuzuncu ayı. Kasım. Her şemsî ayın dokuzuncu günü.
(Farsça)
Mecusilere göre güneşe memur meleğin adı.
(Farsça)
Hz. İbrahim'in (A.S.) babasının veya amcasının ismi.
(Farsça)
azim / azîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Büyüklüğüne, beşer (insan) aklının ve hiçbir mahlûkun (yaratılmışın) düşüncesinin erişemediği, hakîkatini kimsenin bilemediği zât. Allahü teâlânın büyüklüğü bildiğimiz gördüğümüz şeylerdeki büy üklük ve küçüklük gibi değildir. Bu bizim bilgimi
ba'l
(Çoğulu: Buûl) Cahiliyet devrine mahsus bir put. Güneş Tanrısı.
Karıkocadan herbiri.
Yılda bir kez yağmur yağan yüksek yer.
Hayret.
Zaaf, zayıflık.
bad-ı cenubi / bâd-ı cenubî
Güney rüzgârı.
bahr-i müncemid-i cenubi / bahr-i müncemid-i cenubî
Güney kutbunu çeviren deniz. Güney Buz Denizi.
bahr-i umman
Arabistan ve İran'ın güneyinde kalan deniz.
basite
Yükseklik ölçen yayvan güneş saati.
Döşeme minder.
Düz yer.
bayram namazı
Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramının birinci günü güneş doğduktan yaklaşık 45 dakika sonra erkeklerin cemâat hâlinde kılmaları vâcib olan iki rek'atlik namaz.
beçe-i tavus-u ulvi / beçe-i tavus-u ulvî
Gökteki tavusun yavrusu.
Kamer, ay.
Güneş, şems.
Ateş, nar.
Gündüz.
Yâkut.
beriberi
(Seylanca) Asya'nın güneydoğusu ile Okyanusya, Senegal ve Brezilya'nın yerli halklarında görülen ve B vitamini eksikliğinde vücuda gelen bir hastalık.
burc
Kale, yüksek bina.
Herhangi bir şekli gösteren ve özel ad alan sâbit yıldızlar topluluğu, galaksi.
Güneşin girip çıktığı on-iki burçtan her biri: Yengeç, kova, akrep.
Muayyen bir şekil ve sûrete benzeyen sâbit yıldız kümesi.
Tek hisar kule, kale çıkıntısı.
Dünyaya göre güneşin döndüğü yerin onikide bir kadarı.
Güneşle dünya arasındaki hayâlî dilimlerin her biri.
büteyra
Sonunda evlâdı kalmayan.
Vitir namazını bir rekat kılmak.
Şems, güneş.
Sabah.
cahim / cahîm
Cehennem'in dördüncü tabakasına verilen ad. Güneşe ve yıldıza tapanların azab göreceği Cehennem.
cam-ı seher
Güneş, şems.
cariye
Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden.
Güneş, şems.
Gemi.
Cenab-ı Hakk'ın in'âm eylediği rızık ve nimet.
Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.
cebbar / cebbâr
İlâhî isimlerdendir. Dilediğini yapan, kudret ve güç sahibi Allah.
Zalim, müstebit kişi.
Gökyüzünün güneyinde bulunan bir yıldız kümesi.
cedi
Güneş medarının oniki burcundan birisi. Oğlak burcu. (Güneşin cenuba doğru inişinin en aşağı derecesini bildirir.)
Keçinin erkek yavrusu, erkek oğlak.
celali / celalî
Celal ismine dâir. İlâhi ve celale müteallik. Celal adlı kimselerle alâkalı olan.
Hicri XI. Asırdan önce Anadolu'da baş gösteren eşkiyaya verilen ad.
Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi.
cenub / cenûb / جنوب
Güney. Şimalin zıddı olan taraf.
Güney.
Güney.
Güney.
Güney.
(Arapça)
cenub-i garb / cenûb-i garb / جنوب غرب
Güneybatı.
cenub-i garbi / cenûb-i garbî / جنوب غربى
Güneybatı.
cenub-i şark / cenûb-i şark / جنوب شرق
Güneydoğu.
cenub-i şarki / cenûb-i şarkî / جنوب شرقى
Güneydoğu.
cenubi / cenubî / cenûbî / جنوبى
Cenuba âit, güney tarafında, cenûba dair ve müteallik.
Güneydeki.
Güneye ait.
(Arapça)
cenup
Güney.
çetr-i nur
Güneş, şems.
cevza
Astr: İkizler burcu. Gökyüzünün kuzey yarım küresinde yer alan iki tane parlak yıldızlı bir burcdur. Güneş, mayıs ayında bu burca girer.
cezr
Kök, asıl, temel. Bünyâd.
Kesmek.
Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök). Üç, dokuzun cezri'dir. Dokuz, üçün meczuru'dur.
Derya, deniz.
Arı kovanından bal almak.
Ay ve güneşin câzibesi te'siri ile deniz
cihan-suz / cihan-sûz
Cihanı yakan, güneş.
(Farsça)
Mc: Çok zulmeden.
(Farsça)
çin-i maçin
Çin ve Çin'in güney kısmı.
çinimaçin
Çin ve Çinin güney kısmı.
cirm-i şems
Güneşin temel yapısı.
cudi / cûdi
Hz. Nuh'un (A.S.) tufandan sonra gemisi ile sahile çıktığı dağın ismi.
Şırnak İlinin 6 kilometre güneydoğusunda bulunan bir dağın adı.
Şırnak şehrinin 6 kilometre güney doğusunda bulunan büyük bir dağ.
cum'a
Toplanma.
Perşembeden sonraki gün. Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler. Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır. Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest
da'sa
Güneşten çok ısınan yumuşak, çukur yer.
dahve
İlk kuşluk vakti. Güneşin ufukta ilk yükselip yayılmaya başladığı an.
dahve-i sugra
Güneşin bulutsuz havada bakamayacak kadar parladığı vakit. İşrâk vakti.
daire-i hindiyye / dâire-i hindiyye
Namaz vakitlerinin tesbitinde kullanılan ve güneş gören düz bir yere çizilen dâire veya bu şekle uygun olarak yapılan âlet.
darice
Ay ve güneş ağılı. (Farsçada "hâle" denir.)
demg
Başı, dimağa erişinceye kadar yarmak. Dimağa vurmak.
Güneşin sıcaklığı dimağa tesir etmek.
derecat-ı şemsiye / derecât-ı şemsiye
Eski Kozmoğrafyaya göre; güneşi döndüğü farzedilen dâirenin on iki burca tekabül eden kısımları.
Güneşe ait dereceler.
deveran-ı şems
Güneşin dönmesi.
devr-i senevi / devr-i senevî
Dünyanın güneş etrafındaki yıllık hareketi.
dıhh
Güneş, şems.
duha
Kuşluk vakti.
Güneş.
Vuzuh ve beyan.
Kur'ân-ı Kerim'in 93. Suresinin adı. Vedduhâ da denir.
düluk
Batma, güneş batması.
düluk-uş şems
Güneşin batışı.
dürzi
(Çoğulu: Düruz) Suriye'nin güneyi ile Ürdün ve İsrâil'de yaşayan ve sonradan Araplaşmış olan bir kavimdir. Arapça konuşurlar. Dalâlet fırkalarından en bâtıl yolda olan bir fırkadır.
ebu leheb
(Ebi Leheb) Asıl adı: Abduluzza'dır. Güneş gibi, âlemleri aydınlatan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm'ın nurundan gözünü kapadı ve küfre hizmete çalıştı, iman etmedi. Peygamberimizin amcası idi. Karısı ve oğulları sırf düşmanlık için çalıştılar. Adı "Alev babası" mânasında olan "Ebu Leheb" kaldı
ekliptik
Güneşin dünya etrafında yapmış olduğu zahirî hareketinde çiziyor gibi göründüğü yol.
ekvator
Hatt-ı istivâ. Dünyayı kuzey ve güney diye müsavi iki yarım küreye ayırarak, ikisinin arasından geçtiği farzedilen çember şeklindeki büyük çizgi.
(Fransızca)
Yer yuvarlağının tam ortasında farzedilen ve dünyayı iki müsavi kısma ayıran (ve kırk bin kilometre olan) çember.
(Fransızca)
elyasa
Benî İsrail Peygamberlerindendir. Benî İsrail ise; günden güne Kitabullah'ı dinlemez olmuştu. Cenab-ı Hak Asuriye Devleti'ni onlara musallat eyledi. Sonra Yunus (A.S.) Asuriye içinde Ninova şehrinde Peygamber oldu.
embriyoloji
yun. Biy: Canlıların başlangıçtan itibaren gelişmesini inceliyen biyoloji ilminin bir bölümü. İkiye ayrılır: 1- Ontogonez: Yumurtadan yavruların meydana gelişini inceler. 2 - Flogenez: Canlıların ilk yaratılışı ile bugünkü şekli arasında meydana gelen değişmeleri inceler. Dünyada başlangıçtan bugüne
erre
Tahta kesecek dişli âlet, bıçkı. (Küçüğüne verilen testere ismi bundan gelir.)
(Farsça)
eyyam-ı şemsiye
Güneş günleri.
eyyam-ı teşrik
Kurban bayramının birinci gününden sonraki diğer üç güne verilen isimdir. Zilhiccenin 11, 12 ve 13 üncü günleridir. Birinci gününe "yevm-i nahr" (kurban günü) denir.
ezani saat / ezanî saat
Ezanın kendine göre ayarlandığı saat. Her hangi bir yerde güneşin tam gurub ettiği andan, sonraki gün aynı vakte kadar, 24 saat olmak üzere ayarlanmış saat.
ezheran
(Ezhereyn) Ay ile güneş.
fahhar
Çok öğünen. Çok iftihar eden. Fahur.
Çanak, Çömlek. Toprak testi.
fecr
Tan yerinin ağarması. Şafak. Sabah vakti, güneş doğmadan evvel şarkta hâsıl olan kızıllık.
Bir şeyi genişçe ikiye ayırmak.
Günah işlemek. Fücur ve fısk işlemek. Yalan söylemek.
Tekzib eylemek.
İsyan ve muhalefet eylemek.
Haktan sapmak. Meyletmek.
<
Sabaha karşı, güneş doğmadan önce, ufkun gün doğusu tarafında görünen aydınlık, tan yerinin ağarması.
Fecir; sabaha karşı güneş doğmadan önce, ufkun aydınlığı, tan yerinin ağarması.
fey-i zeval / fey-i zevâl
Güneşin garba doğru dönmesinin başlaması, Güneş tam ortada gibiyken yerde dikili olan şeylerin gölgeleri batıdan doğuya dönüp kısalmakta son bulduğu zamandır. Bundan sonra öğle namazı vakti başlar.
Güneş, gün ortasında (Nısf-ün-nehârda), tam tepeye gelince görülen en kısa gölge uzunluğu.
gabibe / gabîbe
Sabah sağılan koyun sütünün üzerine akşam yine sağıp, ertesi güne bekletilip ekşiyen süt.
gadiyye
(Çoğulu: Gadiyyât) Tan ağarmasıyla güneş doğması arası, sabahın erken saatleri.
galil
(Çoğulu: Gılâl) Güneşin harareti.
Susuzluk harareti.
Kin, hased.
Devenin yulafına karıştırıp yedirdikleri hurma çekirdeği.
garb
(Çoğulu: Gurub) Güneşin battığı taraf. Batı.
Sığır derisinden yapılan büyük kova.
Sakaların su koydukları büyük tulum.
Atıldıktan sonra bulunmayan ok.
Yürügen at.
Nasır acısı (gözde olur).
Göz yaşı.
Göz yaşının geldiği damar.
Ke
garb-ı cenubi / garb-ı cenubî
Güney batı.
gaylule / gaylûle
Sabah, tan yerinin ağarmaya başlamasından, tâ güneşin bir mızrak boyu (yaklaşık 45 dk.) yükselmesine kadar geçen zaman dilimi.
gazale
Dişi geyik.
Güneşin yükselmesi.
gudve
(Çoğulu: Gudevât) Sabah namazı vakti ile güneşin doğuşu arası.
gün be-gün
Günden güne.
güneş-misal / güneş-misâl
Güneş gibi, güneşe benzer.
güneş-misali / güneş-misâli
Güneş gibi.
gürcü
Güney Kafkasya'nın Gürcistan ahalisinden olan ve Gürcüce konuşan kimse.
gurub-i şems
Güneşin batışı.
gurub-u şems
Güneşin batması.
habeş
Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket. Bu memleket ahalisinden olan.
Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam.
hadıyd
(Hazîz) Oturaklı, mütemekkin, yer.
Dağ eteği. Zir. Alçak yer.
Koz: Ayın veya başka bir seyyarenin mahreki üzerinde dünyaya en yakın bir mesafede bulunan nokta. Dünya ile diğer seyyarelerin güneşin merkezinden en uzak oldukları bir nokta.
hale
Ay ve güneşin etrafında bazen görünen parlak dâire.
hamel
Kuzu.
Ast: Burçlardan birinin adıdır. Bu burcu teşkil eden yıldızlar kuzuya benzediği için arapça kuzu demek olan hamel denilmiştir. Güneş bu burca 21 Mart'ta girer ve gece ile gündüz bir olur.
hançe-i zer / hânçe-i zer
Küçük altın tepsi.
Mc: Güneş.
hande-i aftab / hande-i âftâb
Güneşin gülmesi. Güneşin doğması.
hareket-i şems
Güneşin hareketi.
harur
Sıcaklık. Güneşin kızgınlığı.
Gece esen sıcak rüzgâr.
harzem
Türkistan'da Aral gölünün güneyindeki delta ve çevresindeki ülke.
hatt-ı istiva / hatt-ı istivâ
Dünyanın kuzey ve güney kutuplarına aynı uzaklıkta olduğu ve dünyayı iki müsavi parçaya böldüğü farzedilen dâire çizgisi.
(Farsça)
Ekvator.
(Farsça)
Mevlevi semahânesinde, şeyhin oturduğu post ile meydan kapısı ortasında farzolunan çizgi.
(Farsça)
haylulet-i arz / haylûlet-i arz
Ay tutulması. Dünyanın güneşle ay arasına girerek güneş ışığına perde olması.
Ay tutulması, Dünyanın Güneşle ayın arasına girmesi.
hayt-ul esved
Güneş battıktan sonra ufakta görülen siyahlık.
hazrec
Sert rüzgâr.
Güney rüzgârı.
helyostat
Yansıyan güneş ışınlarını, belli bir doğrultuya yöneltmeğe ve bu doğrultuda tutmaya yarayan bir ayna ile bir ayar sisteminden meydana gelen tertibat.
helyoterapi
Güneşle tedavi.
(Fransızca)
hem-matla'
Güneş ve ay gibi gök cisimlerinin ufakta doğdukları yerin veya zamanların aynı oluşu. Aynı meridyen üzerinde olup ay ve güneşi aynı saatlerde gören ülkeler.
hezartabe
Güneş, şems.
(Farsça)
hicri kameri sene / hicrî kamerî sene
Resûlullah efendimizin hicret ettiği senenin 1 Muharrem gününü (Mîlâdî 16 Temmuz 622 Cumâ gününü) başlangıç olarak alan ve ayın dünyâ etrâfında on iki defâ dönmesini (354-367 güneş günü) bir yıl kabûl eden takvim senesi. Muharremin birinci günü, hicrî kamerî yılbaşıdır.
hicri şemsi sene / hicrî şemsî sene
Resûlullah efendimizin hicret ederek Medîne'ye girdiği Eylül ayının 20'nci Pazartesi günü başlayan ve dünyânın güneş etrâfında bir defâ dönmesini (365,242 güneş gününü) esas alan takvim senesi.
hicri şemsi takvim / hicrî şemsî takvim
Resûlullah efendimizin Medîne'ye hicreti esnâsında Kubâ köyüne ayak bastığı Rebî'ul-evvel ayının sekizinci Pazartesi gününe rastlayan mîlâdî Eylül ayının yirminci gününü başlangıç ve güneş yılını esas alan takvim.
hidayet güneşi
Bütün hak ve hakikatleri güneş gibi ortaya çıkaran, insanlara iman yolunu gösteren Kur'ân.
hırba
Bukalemun adı verilen keler cinsi.
Güneşin bulutlara aksetmesinden hasıl olan renkler.
hışt-ı ham
Ham kerpiç. Tam pişmemiş kerpiç. Güneşte kurutulan kerpiç.
hor
Kıymetsiz, ehemmiyetsiz. Adi.
(Farsça)
Güneş, ışık, aydınlık.
(Farsça)
Yiyen, yiyici anlamında olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Miras-hor : Miras yiyen.
(Farsça)
horasan
İran'ın doğusunda bir memleket adı.
(Farsça)
Erzurum vilâyetine bağlı bir kasaba adı.
(Farsça)
Tuğla tozu ile kireçten yapılan bir nevi sağlam harç ismi.
(Farsça)
Kelime mânası: Doğan güneş.
(Farsça)
hur
Güneş, şems.
(Farsça)
Güneş.
(Farsça)
Yiyecek şey.
(Farsça)
Güneş, şems.
(Farsça)
hur-u cennet / hûr-u cennet
Cennet güneşi; cennet hûrileri.
hürmüz
(Hürmüzd) Eski İran takviminde, güneş yılının ilk günü.
Zerdüştlerin bâtıl bir inanışları olan hayır tanrısı.
Jüpiter (Müşteri) yıldızı.
hurşid / hurşîd / hûrşîd
Güneş. Afitab. Hur. Mihr. şems.
(Farsça)
Güneş.
hut
Balık. Büyük balık.
Şubat ayı içinde güneşin girdiği ve semanın cenub yarısındaki burcun ismi.
hutut-u şemsiye
Işıklı güneş yolu.
ictima-i neyyireyn
Güneş ile Ay'ın bir istiva üzerine gelmeleri.
iftar / iftâr
Oruçlunun, akşam namazı vakti girdikten, yâni güneşin battığı iyice anlaşıldıktan sonra, yiyerek veya içerek orucunu açması.
Oruç tutmama, yime.
igtirab
(Gurbet. den) Gurbete gitme.
(Güneş, Ay vb. seyyareler) batma.
Göz önünden kaybolma.
ihtilaf-ı metali'
Güneş, ay gibi gök cisimlerinin ufukta doğdukları yerin farklı oluşu.
ihtirak
Yanmak, tutuşmak, yanıp kül olmak.
Koz: Bir gezegenin güneşe yaklaşması.
iltiyah
Vücudun güneşten yanması.
Susama.
Şimşek çakma.
Yıldızın parıltısı.
incizab-ı muhabbet-i şems-i ezel
Ezel Güneşi olan Cenâb-ı Allah'ın sevgisinin çekiciliği, cazibesi.
inkisaf
(Küsuf. tan) Parlaklığı sönme. Güneş tutulması.
irtifa almak
Öğle vakti, güneşin yüksekliğini ölçerek zamanı belirlemek.
Yükselmek.
iş'a'
Güneş, ışığını dağıtma. Şuâlanma.
ışa' / ışâ'
Yatsı zamanı. Akşam ile yatsı namazı arasındaki vakit.
Güneş batmasından ertesi günü fecre kadar olan zaman.
işa-i evvel / işâ-i evvel
Yatsının ilk vakti. Batıdaki mer'î (görünen) ufuk hattı üzerinde, kırmızılığın kaybolması ile başlayan vakit. Güneşin üst kenarının ufk-ı mer'î altında, on yedi derece yüksekliğe indiği vakit.
işa-i sani / işâ-i sânî
Batıdaki mer'î ufuk hattı üzerinde beyazlığın kaybolması ile başlayan vakit; güneşin üst kenarının ufk-ı mer'î altında on dokuz derece yüksekliğe indiği ve şafağın kaybolduğu tam karanlık vakit.
ısfirar-ı şems
Güneşin sararmış gibi görünüşü.
isfirar-ı şems vakti / isfirâr-ı şems vakti
Güneşin sararması vakti. Tozsuz, dumansız, berrak bir havada güneş ışığının geldiği yerlerin veya kendisinin bakacak kadar sararmaya başlamasından (güneşin alt kenarının görünen ufuktan bir mızrak boyu yükseklikte olduğu vakitten) güneş batıncaya kadar geçen zaman. İslâm astronomi âlimleri, bir mızr
islamiyet
İslâmlık.
İslâm oluş. Teslimiyet, inkıyad, bağlılık, hakka tarafgirlik ve iltizamdır. (İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez; gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar. Münazarat)
işrak / işrâk
Güneş doğmak. Işıklandırmak. Parlatmak.
Güneşlik yere dahil olmak.
Mc: Kalbe mânaların doğması.
"Şark"tan:
Güneşin doğması ve etrafı ışıklandırması.
Parlama, ışıklandırma.
işrak namazı / işrâk namazı
İşrâk vaktinde, güneş bir mızrak boyu yükseldikten sonra kılınan namaz.
işrak vakti / işrâk vakti
Güneşin ufuk hattından beş derece (bir mızrak boyu) yükselmesinden, yâni güneşin çıplak gözle bakılamıyacak kadar parlamasından îtibâren başlayan zaman, bayram namazı vakti.
iştibak
(Şebeke. den) Örülmek. Örgülenmek.
Karşılıklı birbirine geçmek.
Perişanlık.
Zâhir olmak.
Koz: Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar.
iştibak-ün-nücum / iştibâk-ün-nücûm
Güneş battıktan sonra, yıldızların çoğunun görünmesi, yâni güneşin arka kenârının, şer'î ufuk altına on derece irtifâ'a (yüksekliğe) inmesi.
istişraf
Ellerini güneş ışığına siper etme.
istiva / istivâ
Düzelme, güneşin tepeye gelmesi.
kerahet vakitleri / kerâhet vakitleri
Namaz kılmak tahrîmen mekruh yâni haram olan vakitler. Güneş doğarken, batarken, gündüz ortasında iken.
kerahet vakti
Güneşin doğuş, batış ve zeval vakti.
kesf
(Güneş veya Ay) ışığını kesme.
Görünmez olma.
Kesmek.
Yaramaz olmak.
kıble / قبله
Kâbe-i Muazzamanın bulunduğu Mekke-i Mükerreme ciheti. Kıble tarafı, güney.
Cenubdan esen rüzgâr.
Kâbe tarafı.
(Arapça)
Güney.
(Arapça)
Güney rüzgarı.
(Arapça)
kıble açısı
Bir beldeden güney veya kuzeyden kıble istikâmetine çıkan iki doğru arasındaki açı.
kıble saati
Herhangi bir yerde, güneşin kıble hizâsında bulunduğu andaki vakit. Güneşin hangi saatte kıble hizâsında bulunduğu hesâb edilir ve takvimlere yazılır. Bu saatler hergün değişmektedir.
kıst-el yevm
Bir aylık maaşın bir güne isâbet eden miktârı.
Çalışılmayan günler için kesilen para.
kıyas-ı hafi-yi hadsiye / kıyas-ı hafî-yi hadsiye
Zihnin birşey hakkında, sezgi ve âni kavramayla yaptığı gizli kıyas. Meselâ "Eğer Ayın ışığı Güneşten gelmeseydi, durumu değiştikçe ışık yapısı değişmezdi" şeklinde zihne doğan gizli bir kıyasla aklın "O halde Ay ışığını Güneşten alır" şeklinde hükmetmesi.
kıyas-ı istisnai / kıyas-ı istisnaî
Bir hükmün neticesinin aynı veya nakzı, mukaddemelerinden birinde bilfiil zikredilirse, ona kıyâs-ı istisnâi denilir. Başka bir tâbirle: Neticesi veya zıddı bizzat kendisinde zikredilen kıyas. "Eğer bu cisim ise, mutlaka bir yer tutar" gibi. Veya "Güneş doğmuş ise, gündüz olmuştur" gibi.
kubbe-i zerrin
Güneş, şems.
kuddus / kuddûs
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Azamet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan, noksanlık ve eksiklik getiren şeylerden, his organlarının anladığı, hayâl gücünün hayâl ettiği, hâtıra gelen ve düşünülebilen her türlü vasıftan ve özellikten münezzeh, pâk ve temiz olan.
kurs-u şems
Güneş yuvarlağı.
kuşluk vakti
Orucun başlaması (imsak) ile güneşin batması arasındaki zamânın ilk dörtte biri geçince başlayan ve güneşin zeval (tepe) noktasına ulaşmasından, bir müddet öncesine kadar devâm eden vakit, duhâ vakti.
Güneşin doğup bir miktar yükselmesinden başlayıp Günişin gökyüzünün tam ortasına gelmesinden biraz öncesine kadar olan vakit.
kuşluk zamanı
Güneşin doğuşundan yaklaşık iki saat sonrasından başlayıp öğle vaktine kadar devam eden zaman dilimi.
küsuf / küsûf / كثوف / كُسُوفْ
Güneş tutulması. Ay'ın, dünya ile güneş arasına gelerek dünya üzerinde gölge yapması.
Mc: Birisinin felâketli hâlinde çok teessür göstermesi hâli.
Güneş tutulması.
Güneş tutulması.
Kararma, tutulma (güneş tutulması).
Kararma, güneş tutulması.
Güneş tutulması.
(Arapça)
Tutulma.
(Arapça)
Güneş tutulması.
küsuf namazı / küsûf namazı
Güneş tutulduğunda en az iki rek'at olarak cemâatle kılınan namaz.
küsuf ve husuf namazı
Güneş ve ay tutulmasında kılınan namaz.
küsuf-u cüz'i / küsuf-u cüz'î
Güneşin bir kısmının tutulması.
küsuf-u külli / küsuf-u küllî
Güneşin tamamının tutulması.
küsufat / küsûfât
Güneş tutulmaları.
Kararmalar, güneş tutulmaları.
kutb
(Kutub) Dünyanın şimâl veya cenub uçları. (Güney ve kuzey taraflarının son kısımları.)
Elektrik cereyânını meydana getiren veya mıknatısın uçlarından her biri.
Dini bir meslek veya grubun başı. Bir çok müslümanların kendisine bağlandıkları azim ve büyük evliyaullahtan zamanın
kutb-u cenubi / kutb-u cenubî
Güney kutbu.
kutbeyn
İki kutub. Şimal ve cenub kutbu. Kuzey ve güney kutubları.
lazım / lâzım
Birbirinden ayrılması mümkün olmayan iki şeyden birinci derecede geleni; meselâ Güneş lâzımdır, gündüz melzumdur. Kur'ân lâzımdır, onun açıklaması olan tefsir melzumdur.
lem'a
(Çoğulu: Lemâat) Parlamak. Şimşek gibi çakmak. Güneş ve yıldız gibi parlamak.
El ile veya elbise gibi bir şeyle işaret etmek.
lemeat-ı şems
Güneşin parıltıları.
liv
Güneş, şems.
(Farsça)
lodos
Güneyden esen ılık yel, rüzgâr.
ma'kes
Akis yeri. Akseden yer. (Ayna güneşin ma'kesi olduğu gibi.)
maçin
Çin'e tâbi, Doğu Türkistan tarafındaki çöllerde ve Târim nehrinin güneybatısındaki dağlarda oturan Türk milletinden bir kavimdir ve simaca Moğol ile Aryâ cinslerinden mürekkeb oldukları anlaşılıyor. İçlerinde sarı saçlı ve mavi gözlü adamlar dahi bulunuyorsa da lisan bakımından Doğu Türkistan'ın aha
magrib
(Mağrib) Batı taraf. Garb. Güneşin battığı cihet. Akşam vakti. Afrikanın şimâl tarafı. Türkiye'ye nisbetle garbda bulunan Fas, Tunus, Cezayir ve İspanya tarafı.
mağrib-i ihtifa / mağrib-i ihtifâ
Kaybolup gizlenme yeri olan batı (tarih, güneşin gizleip kaybolduğu yer olan, batıya benzetilmiş).
maknee
Güneş görmeyen yer.
manzumat-ı şümusiye / manzumât-ı şümusiye
Güneşlerin sistemleri.
manzume-i şemsiye
Güneş sistemi.
Güneş sistemi, güneş ve etrafında dönen seyyâreler topluluğu.
manzumeişemsiye / manzûmeişemsiye
Güneş sistemi.
matla / matlâ
Güneşin doğduğu yer.
matla'
Doğacak yer, güneş vasair yıldızların doğması, kaside veya gazelin ilk beyti.
Güneş veya yıldızların doğdukları yer, ufuktan çıktıkları yer.
Yıldız veya güneşin zuhur etmesi.
Edb: Kaside ve gazelin kafiyeli olan ilk beyti.
matla-ı şems-i füyuzat
Feyizler, bereketler güneşinin doğuş yeri.
matla-i şems-i füyuzat / matla-i şems-i füyûzât
Feyizler güneşinin doğuş yeri.
mecnub
Güney rüzgârı yetişen kişi.
Akciğer zarı iltihabı olan kişi.
medar
Sebeb, vesile.
Bir şeyin etrafında döneceği nokta. Bir şeyin devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer.
Gezegenlerin gezerken hareket noktalarının çizdiği dâire. (Dünya, güneş etrafında seyrederken medar-ı senevîsi bir dâireyi andırır.)
Bir şeyin döneceği yer, etrafında hareket edilen nokta.
Yörünge, gezegenin güneş etrafında dönerken çizdiği daire.
medar-ı arz / medâr-ı arz
Dünyanın yörüngesi, dünyanın güneş etrafında dolaşırken çizdiği daire.
medar-ı şems ve kamer
Güneşin ve ayın yörüngesi.
medar-ı senevi / medar-ı senevî / medâr-ı senevî
Dünya, güneş etrafında seyrederken çizdiği farazi dâire.
Dünyanın güneş etrafında dönerken bir sene içinde çizdiği yörünge.
mehat
(Çoğulu: Mehâ-Mehevât) Billur taşı.
Güneş.
Dağ sığırı.
Tazelik.
Güzellik.
mehr
Aşk, şefkat, muhabbet.
Güneş.
Huk: Mihr. Evlenme muamelesinde erkek tarafından kadına verilen nikâh bedeli.
menfi / menfî / منفى
Olumsuz.
(Arapça)
Hep olumsuz düşünen, her şeye olumsuz yaklaşan.
(Arapça)
Sürgüne gönderilmiş.
(Arapça)
merih
Koz: Güneş etrafında seyreden seyyarelerden dünyadan sonra güneşe en yakın olanı. (Aslı: Merrih veya Mirrih okunur.)
Mars.
merkez-i alem / merkez-i âlem
Güneş, şems.
mesa
Akşam. Akşam vakti. Akşam olmak.
Gamlı olmak.
Öğleden güneş batıncaya kadarki vakit.
meşarık
Güneşin doğduğu taraflar. Şark tarafları.
meşreka
Güneşte oturacak yer.
meşrık
Doğu, güneşin doğduğu taraf.
Güneş doğacak cihet. Gündoğusu. Doğu. Şark ciheti.
Şems-âbâd, güneşi bol yer. Kış vakti ısınmak için güneşe karşı oturacak yer.
Tövbe kapısının adı.
metali / metâlî
Doğacak yerler.
Güneş ay ve yıldızların doğdukları yerler.
Güneş ve ayın doğduğu yerler ve zamanlar.
metali'
Matla'lar. Tulu' edecek yerler veya zamanlar. Güneş veya benzerinin doğduğu yerler.
Ast: Herhangi bir yıldızın i'tidal-i rebii (Arz'ın güneş etrafındaki gezmesinde, 20 Mart'ta bulunduğu) noktasından geçmek üzere başlangıç kabul edilen daire ile bu yıldızın semavî istiva dairesi üzeri
mevalid-i selase / mevâlid-i selâse
Üç çocuk; dört unsurun (su, hava, toprak, güneş) birleşiminden meydana gelen madenler, bitkiler ve hayvanlar.
mihr / مهر
Sevgi.
(Farsça)
Güneş.
(Farsça)
mihrab-ı cemşid
Güneş, Şems.
mihrimah
Güneş ile ayın beraber olması anlamına gelen isimdir.
mihrnaz
Naz güneşi. Çok nazlı.
(Farsça)
mihver
Dünyanın kuzey ve güneş kutbu arasından geçtiği farz olunan hat, dönen bir şeyin ortasından geçen mil. Düzgün geometrik şekilleri iki eşit kısma ayıran doğru çizgi. Çark ve tekerlek gibi dönen şeylerin ortasından geçen mil. Merkez.
Mat: Üzerinde bir müsbet ciheti var farzedilen sonsu
mihver-i arz
Arzın kuzey ve güney kutupları arasında uzanıp, merkezden geçtiği farz olunan hat.
mıknatıs
yun. Demir ve benzeri mâdenleri kendine çekici hususiyeti bulunan câzibe.
Başka te'sir altında kalmadan kuzey ve güney kutuplarına doğru yönünü değiştiren demir çubuk. (İki kutbu bulunan bu mıknatıslı çubuğun şimale bakan kısmına şimal (kuzey) ucu, cenuba çekilen ucuna da cenub (güne
miladi yıl / mîlâdî yıl
Hazret-i Îsâ'nın doğduğu iddiâ edilen yılı başlangıç kabûl eden ve 365,242 günlük güneş yılını esas alan takvim senesi.
min-eş şems
Güneşten.
mısbah
Kandil. Çıra. Meş'ale. Lâmba. (Aya, güneşe, yıldızlara ve mecâzen de Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) bu isim verilmiştir.)Sabah ve sabahat maddesinden ism-i âlettir ki; sabah gibi lâtif ve kuvvetli aydınlık veren lâmba demektir.
mışrak
Güneşi bol olan yer.
mişrak
Her zaman güneşli olan yer.
mıstar
Yazının güzelliğine, düzgünlüğüne yarayan âlet. Yazı yazarken satırları doğru gösterebilmek için lâzım olan çizgileri yapmağa yarayan âlet.
Sıvacıların bir âleti.
mucib-i bizzat
İster istemez kendisi işi yapmaya mecbur olan. Serbest ve istediği gibi hareket edemeyen. (Meselâ: Güneş ışığının, güneşin kendi zâtının zaruri neticesi olması gibi.)
müftehir
(Fahr. dan) İftihar eden. Öğünen.
Sırf Allah rızası için menfaatsiz hizmet eden.
Şanlı, şerefli.
mühre-i zer
Güneş, şems.
mukaddeme-i istisnaiye
Man: İçinde istisnâ edatı olan evvelki kaziye. "Eğer güneş doğarsa gündüz olacak. Güneş doğmuştur." kaziyelerinde: "Eğer güneş doğarsa" kaziyesi Mukaddeme-i istisnâiyedir.
münselih
(Selh. den) Soyulmuş, derisi yüzülmüş.
Sıyrılıp çıkan, soyunan.
Son güne yetişmiş.
mürg-i ruz
Güneş.
mürg-i zer
Güneş.
müsaade-i sefahet
Gayr-i meşrû zevk ve eğlence düşkünlüğüne izin verme.
musahhir-üş şemsi ve-l kamer
Güneş'i ve Ay'ı teshir eden, istediği şekilde idare eden Cenab-ı Hak (C.C.)
müsahhirü'ş-şemsi ve'l-kamer
Ayı ve Güneşi itaat ettiren, boyun eğdiren, Allah.
müşemmes
(şems. den) Güneşlemiş, güneş görmüş. Çok güneşli.
müteşemmis
(Şems. den) Güneşlenen, güneşe çıkan.
müyaveme
(Yevm. den) Günlüğüne tutma. Gündelik üzere pazarlık etme.
nakş-bendi / nakş-bendî
Kalbde zikir yoluyla, tefekkür ile İlâhî sevgiyi, uyanıklığı nakşa çalışan mânâsiyle, Şeyh Bahâüddin Nakş-bendî nâmındaki azîm bir velinin kurduğu ve en ziyade hafî zikre dayanan tarikata mensub olan. (Silsile-i Nakşî'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (R.A.) Mektubat'ında demiş ki: "Ha
(Farsça)
nehar
(Çoğulu: Enhür) Fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar olan aydınlık.
Toy kuşunun yavrusu.
Altın.
nehar-ı örfi / nehar-ı örfî
Güneşin tuluundan gurubuna - doğuşundan batışına - kadar olan zaman.
nehar-ı şer'i / nehar-ı şer'î
Fecr-i sadıktan güneşin batışına kadar olan müddet.
nesr
Hamele-i Arş'tan olan bir melek.
Akbaba, kartal.
Nuh kavminin putlarından birisinin ismi.
Yarayı deşmek.
Kuşun, eti didiklemesi.
Birinin aleyhinde konuşmak.
Güneyde bir parlak yıldız. Buna Nesr-ül vâki' denir. Batıdaki yıldıza ise: Nesr-üt-Tair
nevruz
Yeni gün. İlkbahar. Baharın ilk günü sayılan ve güneşin Hamel (Kuzu) burcuna girdiği 22 Marta rastlayan gün. Bu tarihte gece ve gündüz müsâvi olur. İranlıların yılbaşısıdır.
(Farsça)
neyyir
(Nur. dan) Nurlu, parlak, ışıklı cisim.
Yıldız. Cisim halindeki nur.
Güneş, şems.
neyyir-i a'zam
Güneş, şems.
neyyireyn
Cisimlenmiş iki nur, yâni: Güneş ile Ay.
nokta-i zerrin
Güneş. Altun nokta.
nüami / nüamî
Güney rüzgârı.
nur / nûr
Aydınlık, ışık, feyz, bereket ihsân.
Kur'ân-ı kerîm.
Îmân.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından. Tam ve kusursuz olarak zâhir olup her şeyi ortaya çıkarıcı, yaratıcı veya göktekileri ve yerdekileri nûru ile hidâyet edici, doğru yolu gösterici, gökleri; güneş, ay ve yıld
oruç
İslâm'ın beş şartından biri. Fecrin (tan yerinin) ağarmasından yâni imsaktan güneş batıncaya kadar yimeği, içmeği ve cimâ'ı terk etmek.
pertev-i mihr
Güneş ışığı. Güneşin parlaklığı.
pertev-suz
Yakan ışık. Güneşe karşı tutulduğu zaman, ışıkları bir noktaya toplayan ve bu suretle ışığın değdiği yeri yakan mercek.
perviz-i felek
Güneş, şems.
ramaz
Güneşin sıcaklığı şiddetle ve yakarak gelmek, şiddetli olmak, yakmak.
Kesinleştirmek.
remaz
Güneşin harâretinin çoğalması.
remza'
Güneşin tesiriyle kızmış taş.
rumi / rûmî
Eskiden Osmanlılarda kullanılan güneş esasına dayalı takvim.
ruzberuz
Günden güne.
(Farsça)
ruznameli kandil / rûznâmeli kandil
Güneş.
şafak / شفق
Tan zamanı. Güneş doğmağa yakın zaman veya güneş battıktan sonraki alaca karanlık. Gündüz.
Nahiye. Cânib.
Nasihat eden kimsenin "Nasihatım te'sir etsin, sözüm tutulsun" diye ıslah için gayret göstermesi.
Merhamet.
Harf.
Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık.
Güneşin doğacağı sıradaki aydınlık.
(Arapça)
şafak vakti
Güneş doğmadan az önce beliren aydınlık.
sagy
(Sagv) Meyletmek, yönelmek.
Güneşin batmaya meyletmesi.
saham
(Bir kimse) güneşte yanma.
sahra-yı kebir
Büyük çöl. Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü.
sahur / sahûr
Güneşin batmasından imsak vaktine kadar olan zamânın son altıda biri, seher vakti; oruç tutmak için yemeğe kalkılan vakit.
sak'a
Güneş.
Başın ortası.
Beyaz renkli tavşancıl kuşu.
şakız
Gözü değen kişi.
Gözüne uyku gelmeyen.
Daima güneş tarafına yönelen bir nevi büyük kertenkele.
sakre
Güneşin çok olan tesiri.
Çakır kuşunun dişisi.
şarik
(Çoğulu: Şevârık) Güneş.
Parlak cisim.
şark
Doğu. Güneşin doğduğu taraf.
Güneş ve güneşin aydınlığı.
Yarmak.
Parıldamak.
Avrupa kültürünün dışında kalan müslüman ülkeleri.
şark-ı cenubi / şark-ı cenubî
Güneydoğu.
sathiyet-i arz ve deveran-ı şems
Yeryüzünün düz oluşu ve güneşin dünya etrafında dönmesi.
savm
Oruç. İkinci fecirden başlıyarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet.
sefine
Gemi.
Çeşitli mevzulara dair kitap.
Göğün güney yarım küresinde bir burç adı.
seher vakti
Duâların kabûl olduğunun bildirildiği, gecenin (güneşin batmasından imsâk vaktine kadar olan zamânın) son altıda biri.
şems / شمس / شَمْسْ
Güneş, âfitab.
Güneş.
Güneş.
Güneş.
Güneş.
(Arapça)
Güneş.
şems-abad
Güneşi bol yer. Günlük güneşlik yer.
(Farsça)
şems-i cemal / şems-i cemâl
Güzelliğin güneşi.
şems-i ehadiyet
Herbir varlıkta birlik cilveleri görünen Güneş, Allah.
şems-i envar / şems-i envâr
Etrafa nur saçarak aydınlatan güneş.
şems-i ezel ve ebed / شَمْسِ اَزَل وَ اَبَدْ
Başlangıcı ve sonu olmayan güneş (Allah).
şems-i ezel ve ebed sultanı
Ezel ve ebedin sultanı olan Güneş; bu tabir ezelden ebede kadar bütün varlık âlemini aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
şems-i ezeli / şems-i ezelî / شَمْسِ اَزَل۪ي
Ezelî Güneş; bütün varlıkları yokluk karanlığından varlık aydınlığına çıkaran ve onlara hayat veren Allah.
Ezelî güneş (Allah).
şems-i ezeliye / شَمْسِ اَزَلِيَه
Ezelî Güneş; bu tabir ezelden beri bütün varlıkları aydınlatıp hayat veren Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
Ezelî güneş (Allah).
şems-i hakikat / şems-i hakîkat / شَمْسِ حَق۪يقَتْ
Hakikat güneşi.
Hakîkat güneşi.
şems-i hakikat ve marifet / şems-i hakikat ve mârifet
Hakikat ve mârifet güneşi, Allah'ı ve iman hakikatlerini bilme aydınlığı.
şems-i hidayet / şems-i hidâyet / شَمْسِ هدِاَيَتْ
Hidayet güneşi. Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismi.
Hidâyet güneşi olan Peygamberimiz (a.s.m.).
Hak yolu gösteren güneş.
şems-i islamiyet / şems-i islâmiyet
Bir güneş gibi her yeri aydınlatan İslâmiyet.
şems-i kemalat / şems-i kemâlât / شَمْسِ كَمَالَاتْ
Kemâlât güneşi, her türlü mükemmelliğin kaynağı.
Mükemmellikler güneşi.
şems-i kur'an / şems-i kur'ân
Kur'ân güneşi.
şems-i mu'cizbeyan
Mu'cizeli açıklamalarıyla varlık âlemini aydınlatan güneş, Kur'ân-ı Kerim.
şems-i münir / şems-i münîr
Nurlu, parlak güneş.
şems-i nübüvvet / شَمْسِ نُبُوَّتْ
Peygamberlik güneşi.
Peygamberlik güneşi.
şems-i risalet
Peygamberlik güneşi.
şems-i saadet
Mutluluk güneşi.
şems-i şeriat
Şeriat güneşi; İslâm güneşi.
şems-i sermed / شَمْسِ سَرْمَدْ
Daimi güneş.
şems-i sermedi / şems-i sermedî / شَمْسِ سَرْمَد۪ي
Devamlı Güneş, bu tabir devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
Dâimî güneş (Allah).
şems-i şevket-i islamiye / şems-i şevket-i islâmiye
Güçlü ve haşmetli olan İslâm güneşi.
şems-i şumus
Güneşlerin güneşi.
şems-i taban / şems-i tâbân
Tavan güneşi, gök güneşi.
şems-i taban-ı zülcemal / şems-i tâbân-ı zülcemâl
Sonsuz güzel ve parlak olan yüce (ezelî) güneş.
şems-i vahid
Bir ve tek olan güneş.
şems-misal
Güneş gibi.
şems-pare
Güneş parçası.
(Farsça)
Mc: Çok parlak.
(Farsça)
şems-üş şümus
Güneşlerin güneşi. En büyük güneş. Çok seyyarelerin, etrafında döndüğü en büyük bir yıldız.
şemseddin
(Şems-üd din) Dinin güneşi.
Erkek adıdır.
şemsi / şemsî / شمسى
Güneşe ait. Güneşle alâkalı.
Güneşle ilgili.
(Arapça)
Güneş takvimi.
(Arapça)
şemsi sene / şemsî sene
Güneş senesi. Yer küresinin güneş etrâfında bir devir yaptığı (bir kere döndüğü) sene. 365.242 vasatî güneş günü.
şemsiye / شمسيه
Güneşlik.
(Arapça)
Şemsiye.
(Arapça)
şemsü'ş-şumus
Güneşler güneşi.
şemsü'ş-şümus
Güneşlerin güneşi; Vega yıldızı.
şemsüşşümus / şemsüşşümûs
Güneşler güneşi.
Güneşlerin güneşi.
serendib
(Hintçe) Hindistan'ın güneyindeki Seylân adasının ismi.
seyehan
Gezi, seyahat.
Gölgenin güneşle birlikte dönmesi.
seyyar
Bir yerde durmayıp yer değiştiren.
Gökte veyâ güneş etrâfında dolaşan yıldız. Gezegen.
Kervan, kafile.
Otomobil.
seyyare
Güneş etrafında dolaşan gezegen.
şi'ra-ül yemani / şi'ra-ül yemanî
Semanın güney yarım küresinde bulunan "Kelb-i Ekber" denilen burcun ve bütün semanın görünen en parlak yıldızı. (Sirius)
şid
Nur, ziya, aydınlık.
(Farsça)
Güneş.
(Farsça)
sirac
Işık. Lâmba. Fener. Mum. Kandil.
Şevk veren şey.
Güneş ve ay mânâsına veya Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) "Nur saçan" meâlinde verilen bir isimdir.
sitte-i sevr
Güneş'in Sevr burcunda bulunduğu Nisan ayında fırtınalariyle meşhur olan altı gün.
sıyam / sıyâm
Oruç tutmak. Fecrin ağarmasından (imsaktan) güneş batıncaya kadar, yemeyi, içmeyi ve cimâ'ı terk etmek.
şü'bub
Birden yağan sağanaklı yağmur.
Hiddetli ve şiddetli olan.
Şiddetli güneş harareti.
şua
Güneşten veya bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri, ışın.
süheyl
Kolay, uygun ve yumuşak.
Semânın güney tarafında ve Yemenden daha iyi görülen bir yıldız adı. (Bunun için buna Süheyl-i Yemâni denir. Kuzey kutup yıldızının naziri, benzeridir.)
şumus
Güneşler.
şümus / şümûs
Güneşler.
(Tekili: şems) şemsler, güneşler.
Güneşler.
Güneşler.
şümus-u kur'an / şümus-u kur'ân
Kur'ân-ı Kerimin içinde bulunan ve her birisi güneş gibi iman hakikatlerini açıkça gösteren temel özellikleri.
şümus-u kur'aniye / şümûs-u kur'âniye
Kur'ân'ın güneşleri.
suret-i şemsiye
Güneşin görünümü.
şürr
Ayıp.
Yayıp döşemek.
Kurutmak için güneşe sermek.
ta'fir
Tozlu ve topraklı yapmak.
Ağartmak, beyazlatmak.
Kirletmek. Mülevves etmek.
Oğlan kaçsın diye kadının, emziğine toprak sürmesi.
Güneşte et kurutmak. (O kurumuş ete "afir" derler.)
taban
Işıklı. Parlak.
(Farsça)
Parlayan güneş.
(Farsça)
tabe-i zer
Altun tava.
Mc: Güneş.
tafe
Yağmur.
Karanlık.
Güneşin, batmaya yaklaşması.
taif
Etrafını dolaşarak ziyaret eden. Tavaf eden. Dolaşan.
Hicaz'da Mekke-i Mükerreme'nin yüz kilometre güneydoğusunda, Gazva Dağı'nın güney eteklerinde ve bir takım tepelerin batı eteklerinde olarak 1882 metrelik yükseklikte bir şehirdir. Peygamber (A.S.M.) hicretin sekizinci yılında Hun
takvim
Düzeltme. Doğrultma. Kıvamına koyma. Eğriyi doğru tutma.
Ta'dil etme.
Bir şeye kıymet tâyin eylemek.
Her gün güneşin doğuşu, batışı, ay ahkâmı ve süresi kaydedilmiş olan defter.
Günlük olaylardan bahseden gazete.
tatfil
Uyuntuluk etmek.
Güneşin batı tarafa doğru hareket etmesi.
telvih
Açıklamak.
Zâhir ve aşikâre kılmak.
Susuzluktan insanın çehresi bozulmak.
Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek.
Posa hâline getirmek.
Kocamak. Saç ağarması.
Almak.
İşaret etmek.
temkin zamanı / temkîn zamânı
Güneşin doğuş, batış vakti ve namaz vakti hesapları yapılırken, vakitlere eklenen veya çıkarılan zaman miktârı. Bu vakitler hesâb edilirken deniz ve ova gibi düz yerlerde güneş merkezinin hakîkî ufkun altına inmesi esas alınır. Hâlbuki o yerin en yük sek tepesinde bulunan bir kimsenin gördüğü ufukta
teşemmüs
(Şems. den) Güneşleme, güneşe çıkma.
Güneş çarpması.
teşerruk
Güneşte oturmak.
teshir-i şems ve kamer ve nücum
Güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdirme.
teşmis
(Şems. den) Güneşe tutma, güneşe serme.
Güneşe tutup hasta etme.
teşrik
Güneşlendirme. Güneşte kurutma.
Eti parçalayıp güneşte kurutma.
Doğu tarafına gitme.
teşrik günleri
Kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günleri. Bayramın birinci gününe yevm-i nahr (nahr günü), ikinci ve üçüncü günleri de kurban günü olduğundan hepsine birden "eyyâm-ı nahr" denir. Ondan evvelki güne Arefe günü denir. Ramazân-ı şerîf bayram ında arefe yoktur. Arefe, kurban bayramına mahsus
teşrir
Güneşte bez serip kurutmak.
tıfl
Küçük çocuk.
Her şeyin cüz ve parçası.
Batmaya yakın güneş.
Kıvılcım.
Küçük çocuk. Her şeyin cüz ve parçası. Batmaya yakın güneş..
tıla'
Üzerinde güneş doğan yer.
Tâze üzüm şırasının, ateşte veya güneşte ısıtılarak üçte birinden fazlasının uçmasıyla elde edilen içki.
timsal-i şems
Güneşin yansıyan görüntüsü.
tinnineyn / tinnîneyn
İki yılan. Mc: İki yılana benzetilen güneş ve ayın medârının farazî kavisleri.
tufave
Güneş dairesi.
Ay ağılı, hâle.
Kabile.
tuful
Güneşin batmağa yaklaşması.
(Tekili: Tıfl) Çocuklar.
tugave
Güneş dairesi.
Araptan bir kabile.
tur-i sina / tûr-i sînâ
Tûr dağı. Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâmı peygamberlikle müjdelediği ve sonra Tevrât'ı indirdiği, Kızıldeniz'in kuzeyinde, Asya ve Afrika kıtalarının arasındaki Sinâ yarımadasının güney kısmında yer alan dağ.
türk
Türkler, Asya'nın en büyük ve en meşhur milleti olup, Turan milletlerindendir. Türkler en evvel Sibirya ile Çin arasında olan Altın Dağı taraflarında yaşamışlar ve oradan defalarca güney ve batıya doğru yayılarak Çin'de ve Türkistan memleketlerinde fetihler yapmışlardır.Türkler eskiden beri iki şube
türkistan
Türklerin anayurdu olan ve Hive, Fergana, Taşkent, Buhara, Semerkant ve Kırgız şehirlerini içine alan büyük bölge.Doğu Türkistan bugün Çin'de, Güney Türkistan ise Afganistan'da, büyük parçası olan Batı Türkistan ise Rusya'da kalmaktadır.
(Farsça)
uful
Sönüp gözden kaybolmak (güneşin sönüp kaybolması gibi).
utarid
Merkür, güneşe en yakın olan gezegen.
üvera'
Ateş ve güneş harareti.
Susuzluk harareti.
vajgun
(Vâjgune) Ters, tersine dönmüş. Uğursuz.
(Farsça)
vakt-ı ısfırar
Gün batımına doğru güneşin sararma vakti.
vakt-i kerahet
Kerahet vakti; güneşin doğduğu, battığı ve tepede olduğu anlar.
vakt-i zeval
Güneşin tam ortada, bize göre doğu ve batı ortasında bulunduğu ve gölgenin gündüzde en kısa olduğu zaman. Zeval vakti.
vasati saat / vasatî saat
Hakiki güneşe tâbi olmak üzere, muntazam hareket ettiği tasavvur olunan mevhum bir güneşin, o yerin nısfun nehârından (meridyeninden) arka arkaya iki defa geçişi arasındaki zamanın yirmi dörtte biri.
vücub
Vâcib ve lâzım olmak.
Sâbit olmak.
Sukut ve vuku.
Sübut ve temekkün cihetiyle lâzım olmak. Bırakılması mümkün olmamak.
Güneşin batması.
Muztarib olmak.
vücud-u zılli / vücud-u zıllî
Gölge varlık (aynadaki güneş gibi).
yakut-u zerd
Sarı yakut.
Güneş.
yed-i beyda / yed-i beydâ
Parlak el. Mûsâ aleyhisselâmın mûcize olarak gösterdiği ve koynundan çıkardığında gözleri kamaştıran ve güneş ziyâsı saçan eli.
yekçeşm
Tek gözlü.
Âhir zamanda gelecek olan Deccal'ın bir ismi. "Sadece dünya hayatını şiddetle isteyip âhireti unutan ve inkâr eden" meâlinde mecazen söylenilmiştir.
Güneş.
yevmen fe yevmen
Günden güne, gittikçe.
yevmen feyevmen
Gün be gün; günden güne.
yevmenfeyevmen / یوما فيوما
Günden güne.
(Arapça)
yevmi / yevmî
Günlük. Güne ait.
yuh
(Yuhâ) Güneşin isimlerindendir.
Türkçede, birisine karşı hakaret için söylenen kelimedir. Kalabalıkla haykırılan hakaret kelimesidir. Buna "yuha çekmek" denir.
zav'-uş şems
Güneş ışığı.
zer-tar
Altın tel, sırma.
(Farsça)
Güneş ışını.
(Farsça)
zerre
(Çoğulu: Zerrat) Pek ufak parça.
Atom.
Çok küçük karınca.
Güneş ışığında görünen ufacık tozlar.
Küçük boylu adam.
zeval
Zâil olma, sona erme.
Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek.
Güneşin tam ortada gibi, baş ucunda bulunduğu zaman.
Güneşin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaşması.
Zail olma, sona erme.
Aşağılama, inme.
Güneşin başucunda, tam tepeden bulunma zamanı zeval vakti, öğle vakti.
zeval vakti / zevâl vakti
Güneşin tam tepeden ayrıldığı an.
zıll-i zalil / zıll-i zalîl
Gölgenin gölgesi, zayıf gölge (güneşin aynadaki görüntüsüne "güneşin gölgesi" denir).
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
terceme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
heyula
idrakât
merasim
esselamü aleyke
id-i said-i fıtr
levlak
Şems-i tâb
afet-i devran
Güzel
kemiyet
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
gune
Gizli
haf
Su al
kavram
bain talak
Harman yeri
barak
İleri görüşlü
Târ