Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
gitmek
ifadesini içeren
175
kelime bulundu...
alh
Akıl gitmek.
Tembel olmak.
as'ase
(Is'as) Yönelme. Arka çevirme.
Gece karanlığı gelmeğe başlamak veya gitmek.
Bulutun yere yakın olması.
asef
(Asf) Büyük kadeh.
Bir şeyi almak.
Yoldan çıkmak. Zulüm eylemek. Körü körüne gitmek.
Birisini istihdâm eylemek. Irgatlık etmek, tarlada işçilik etmek.
Ölüm. (Kamus'tan alınmıştır.)
aselan
Süngü titrediğinden acı çekmek.
Boynunu uzatıp sür'atle gitmek.
azimet / azîmet / عزیمت
Takvâ ile amel etmek. Allah'ın emirlerini en mükemmel ve eksiksiz yapmağa çalışmak.
Kesin karar vermek.
Yola çıkmak, gitmek.
Gitme, yola çıkma.
(Arapça)
Azimet etmek:
Gitmek.
(Arapça)
berrah
Sahra, çöl.
Zeval, sona ermek.
Gitmek, zehab.
beşk
Yalan söylemek.
İşleri yaramaz olmak.
Deve, sür'atle gitmek.
Elbise dikmek.
celcele
Çan sesi.
Gök gürültüsü.
Depretmek.
Gitmek.
cemile
Hoşa gitmek için yapılan hareket.
cenb
Yan taraf. Koltuk altının aşağısı.
Def'etmek, kovmak.
Müştak olmak.
Bir yere gitmek için bir yere inmek.
Birisinin sevdiğinden dolayı kararsız ve muztarib bulunmak.
Büyük ve çok olan.
Engin taraf.
Şetmetmek, söğmek.
da'cele
Gitmekte ve gelmekte tereddütlü olmak.
defif
Ağır ağır gitmek.
Kuşun, ayakları yerde iken kanatlarını salıp hareket ettirmesi.
delec
Gecenin evvelinden gitmek.
delh
Heder olmak, boşa ve faydasız olarak gitmek.
dülce
(Delce) Gece vakti bir yere gitmek.
dumur
Bir uzvun maddi veya mânevi kabiliyetinin körelmesi. Gıdasızlıktan dolayı bir uzvun kuruyup kalması. Helâk. Körelmek.
Bir yere izinsiz gitmek.
ebab
Bir yere gitmek için hazır olmak.
ebb
(Çoğulu: Abâb) Kuru ot. Taze ot.
Mer'a, otlak, çayır.
Kavga etmek veya bir yerden gitmek için hazırlanmak.
efk
Çok fazla atâ ve ihsan etmek.
Gitmek, zehab.
erkan-ı islamiye / erkân-ı islâmiye
İslâmiyetin esasları, temelleri, rükünleri. (Şehâdet getirmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekât vermek ve Hacca gitmek.)
fek'
Üzüntü veya kızgınlıktan dolayı başını aşağı eğip, nereye gittiğini bilmeden gitmek.
fesk
Yola gitmek.
Kan döküp adam öldürmek.
fi'l-i basit
Gr: Basit fiil, tek kökten yapılan fiil. Meselâ: Gitmek, gelmek, olmak gibi.
galgale
Sür'atle gitmek.
Gecenin gitmesi.
Haber vermek.
hakhah
Gecenin ilk saatlerinde gitmek.
hasfolmak
Parlaklığı gitmek.
havf ve reca
Korku ve ümid. (Hem yaşama ümidi, hem de ölüm korkusu. Yahut, affedilmesi ümidi veya cehenneme gitmek korkusu.)
heba / hebâ / هبا
Boş.
(Arapça)
Hebâ etmek:
Yitirmek, yazık etmek, elden kaçırmak.
(Arapça)
Hebâ olmak:
Yitmek, yazık olmak, yok olmak.
(Arapça)
Hebâya gitmek:
Boşa gitmek, yazık olmak.
(Arapça)
hemim / hemîm
Ağır ağır gitmek.
Otun tazeliğinden dolayı parlaması.
hems
Gizli ses. Çok gizli. Sesi gizlemek.
Ağzı açmadan lokma çiğnemek.
Fütursuz olarak geceleyin yola gitmek.
Peçe.
Sıkmak.
Kırmak.
hetit / hetît
Birbiri ardınca tez tez gitmek.
heves
Gelip geçici istek. Nefsin hoşuna gitmek. Devran edip gezmek. Akıl ile olmayıp nefis ile olan istek.
hicce
Bir defa hacca gitmek.
hizb-üş şeytan
Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu. Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler. Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı.
hoşamedi / hoşâmedî
Hoş geldin demek, hoş geldine gitmek.
hoşlanmak
Hoşuna gitmek, sevmek.
husas
Sür'atle gitmek, seğirtmek, koşmak.
hüsn-ü hatime / hüsn-ü hâtime
Neticeyi iyi bir halde bitirme.
İman ile âhirete gitmek. Kelime-i şehadet söyleyerek ölmek.
husr
Zarar.
Ele avuca girmemek.
Dalâlete gitmek.
Noksan.
Sapıtmak.
hutu'
Gitmek.
i'tizam
Azim ve kasdeylemek. Gitmek üzere olmak. Fütursuz ve kasd üzere olmak.
iade-i ziyaret
Ziyarete gelenin ziyaretine gitmek.
ibdad / ibdâd
Ezân-ı Muhammedî okunduğu zaman, her işi terk edip, cemâatle namaz kılmağa gitmek.
ictisar
Cür'et ve cesâret göstermek.
Çölü aşıp gitmek.
Denizde geminin geçip gitmesi.
idam-ı ebedi / idâm-ı ebedî
Dirilmemek üzere yok oluş; âhiret inancı olmadığı için ölümü ebedî yokluğa gitmek olarak görme.
idbar
Geriye gitmek. Geri dönmek.
İşlerin ters gitmesi.
Talihsizlik.
Bir gezegenin diğer oniki burcun tertibine zıt olarak hareketi. (Asıl tertibe göre gitmesine de ikbal denir.)
iddilac
Gecenin geç vaktinde gitmek.
idlac
Gecenin ilk saatlerinden geç vakte kadar gitmek.
ifal
Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
Uzaklaşmak, ırak olmak.
ifrat
Haddinden geçmek. Pek ileri gitmek.
Takatinden ziyade iş vermek. (Tefrit'in zıddı)
iktisas
Birinin izinden, ardından gitmek.
Kısas istemek. İntikam almak.
Kıssa.
Hikâyeyi veya bir haberi doğruca söylemek.
iltihab
Caddede gitmek. Geniş yolda yürümek.
im'an
Fazla dikkat ve ihtimam. Bir şeyde çok ileri gitmek.
Bir adamın hakkını ikrar eylemek.
Pek uzağa koşmak ve bir hususta hakkı mütecaviz olmak üzere, mübalâğa ve içtihad etmek.
imtidad
Uzanmak. Uzayıp gitmek. Gerilip ve çekilip uzanmak.
Boy. Tul. Uzunluk.
Feza, uzay.
insiyak
Mânen sevk olunma. İlâhi ve mânevi sevk. Gönderilmek, bir kuvvetin te'siriyle çekilip gitmek. Ardı sıra gitmek.
irtihal
Bir yerden başka yere göçmek, gitmek. Nakl-i mekân etmek.
Ölmek.
ıs'ad
Yukarı çıkarmak. Yükseltmek.
Mekke-i Mükerreme'ye gitmek.
İnbikten geçirmek.
is'ad
Yükseltmek, yukarı çıkarmak.
Mekke-i Mükerremeye gitmek.
ıs'as
Gece karanlığı başlamak, karanlık basmak.
Karanlığın açılması.
Bulutun yere yakın olması.
Peşinden gitmek.
istidbar
(İdbar. dan) Yüz çevirmek. Arka dönmek.
Geri geri gitmek.
Bir kimsenin peşinden gitmek.
istifna
Fenaya gitmek. Yokluğa karışmak.
istilzaz
Hoşa gitmek, lezzet almak.
istima
Birisinin ziyaretine gitmek.
istimrar
Devam. Sürüp gitmek.
Kavi ve dâim olmak.
istirşad
(Reşad. dan) Hak yoluna gitmek isteme.
istitale
Uzanmak. Uzantı. Uzayıp gitmek.
Birisi üzerine faziletlilik dâvasında bulunmak.
Tecvidde: Harf okunduğunda sesin imtidadına, uzamasına denir. Bu harfe müstatıl harfi de denir. Bu sıfat Dad harfine aittir.
Tıb: Vücutta bazı organların uzaması.
itticah
Bir cihete gitmek, yönelmek. Teveccüh etmek.
izmihlal
Bozulup gitmek. Perişan olmak. Yok olmak. Görünmez hale gelmek.
kabr ziyareti / kabr ziyâreti
Ölümü ve âhireti hatırlayıp ibret almak, mezarlıkta medfûn (gömülü) olanlara duâ etmek ve Kur'ân-ı kerîm okumak ve velî olan ölülerin rûhlarından istifâde etmek maksadıyla bir kabre veya mezarlığa gitmek.
kabul-i adem
Kalben ademi kabul etmektir. Hakkı inkâr etmek, hatalı bir hüküm ve itikattır. Hak mesleği kabul etmeyip indi ve şahsi görüşünü ileri sürerek başka bir yolda gitmektir, bir iltizamdır. İmânın zıddına şahsi görüşüne tâbi olmak, bâtılı kabul etmektir.
kavf
Bir kimsenin peşinden gitmek.
Ense saçı.
kazr
Bir kimsenin peşinden gitmek.
keramet-i kevniye
Kudret-i Rabbaniyenin ihsanı ile letâfet kesbedip havada uçmak, uzun yolu kısa zamanda gitmek, bir mü'minin bir sıkıntısı hâlinde Cenab-ı Hakk'a dua edip ind-i İlâhîde makbul bir zâttan yardım istemekle, o zatın, izn-i İlâhi ile o muztar kimsenin imdadına yetişmesi, kale gibi muhkem bir yerde üzerin
kezkaz
Tez tez yürümek, hızlı hızlı gitmek.
kifat
Cem'olmuş, toplanmış, biriktirilmiş.
İçinde birşey toplanıp biriktirilen yer.
Hızlı uçmak, gitmek.
(Tekili: Küfv) Küfüvler, benzerler, eşler, denkler.
kızaf
Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
kubun
Gitmek.
kuta'
Düş yormak, rüya tâbir etme.
Su kesilmek.
Başka yere gitmek.
lahb
Sür'atle gitmek.
Eti kemikten ayırıp soymak.
letb
Gitmek.
Devretmek.
Bir şeyden ayrılmayıp, ona bağlanmak.
ma'c
Süratle gitmek, hızlı gitmek.
Yürürken dolaşmak.
ma'd
Taze hurma.
Taze ot.
Yumuşak.
Yoğunluk, gılzat.
Gitmek.
Çekmek.
ma'l
Evmek, acele etmek, tez tez gitmek.
Alıp kaçmak.
masir / masîr
(Çoğulu: Masâyi) (Sayruret. den) Sürüp giden.
Karargâh.
Suyun aktığı yer.
Rücu etmek, dönüp gitmek.
Dönüp varılacak yer.
menfed
Tükenmek, yok olup gitmek.
merc
(Merec) Katıştırmak.
Kararsızlık.
Iztırab.
Bozulmak.
Boşa gitmek.
Serbest bırakmak, salıvermek.
Hayvanların salındığı otlak.
meşi / meşî
Yürüyüş. Gidiş. Doğru yola gitmek.
mevcudat-ı dehhaşe-i seyyale-i mütemevvice
Dalgalar hâlinde sürekli akıp gitmekte olan pek korkunç varlıklar.
mevt
Ölüm. Âhirete göç. Dünyadan gitmek.
Mevt, mü'minler için dünya vazifelerinden ve imtihanından bir paydostur.
mezheb
Gitmek, tâkib etmek, gidilen yol. Mutlak müctehîd denilen dinde söz sâhibi âlimlerin, müslümanların yapmaları gereken hususlarla ilgili olarak dînî delîllerden (Kur'ân-ı kerîm, hadîs-i şerîfler ve İcmâ'dan) hüküm çıkarma usûlleri ve çıkarıp bildirdik leri hükümlerin hepsi.
müfarakat
Ayrılık. Bir yere bırakıp gitmek. Dostlarından ayrı düşmek.
Fık: Karı-kocanın talâk veya fesh ile birbirlerinden ayrılmaları.
muhalefet
Kabulsüzlük. Karşı durma. Uyuşmazlık. Zıt gitmek. Zıddiyet. Muvafık olmamak.
mukayefe
Firâset etmek.
Bir kimsenin ardınca gitmek.
mürur
Geçmek, gitmek. Bir taraftan girip öteden çıkmak.
Sona erme, nihâyet bulma.
müstagrib
(Çoğulu: Müstagribîn) Gurbete gitmek isteyen.
(Garabet. den) Şaşakalan, şaşıran, garibine giden.
musu'
Davarın sütü çekilip gitmek.
müteveccihen / متوجها
Dönük olarak.
(Arapça)
Bir yere gitmek üzere.
(Arapça)
mutur
Gitmek.
Evmek.
na'r
Çağırmak.
Haykırmak.
Burun içinden çıkan ses.
Gitmek.
Firar, kaçmak.
Galeyan.
nedd
Gitmek.
Kaçmak.
nefs
Gülme hususunda ifrata gitmek.
Çok fazla gülmek.
nesg
Gitmek.
Almak.
Ağaç kesildiğinde çıkan su.
Vurmak.
Dürtmek.
neşt
Yılan sokmak ve ısırmak.
Bir yerden bir yere gitmek.
Çözmek.
Çıkarmak.
İpi bağlamak.
nis'
(Çoğulu: Ensu') Gizlemek.
Gitmek.
Sarkık olmak.
Kuzey rüzgârı.
nızv
(Çoğulu: Nuzuv, Enzâ') Gitmek.
Sebkat etmek.
Kesmek, kat'etmek.
Çekip çıkarmak.
Bırakmak.
Zayıf deve.
Eski elbise.
paberikab / pâberikâb / پابركاب
Gitmek üzere, hareket etmek üzere.
(Farsça - Arapça)
puyan / pûyân / پویان
Koşan, hızla giden.
(Farsça)
Geçip giden.
(Farsça)
Pûyân olmak:
Geçip gitmek.
(Farsça)
rah
(Çoğulu: Rayâh) Şarap, içki, hamr.
El ayası mânâsına olan "Râha'nın C."
Gitmek.
rakraka
Su dökmek.
Su gelip gitmek.
Parlamak.
Suyun akması.
reft
Gitmek, yürümek.
(Farsça)
"Gitti" mânasında fiildir.
(Farsça)
reften
Gitmek.
(Farsça)
rehvece
Sür'atle gitmek.
revan / revân / روان
Giden.
(Farsça)
Akan.
(Farsça)
Ruh.
(Farsça)
Revan olmak:
Gitmek, yola koyulmak.
(Farsça)
revhat
Öğlen vaktinden akşama kadar gitmek.
rüşd
Doğru yol bulup bağlanmak. Hak yolunda salabet, metanet ve kemal-i isabetle dosdoğru gitmek.
Hayra isabet etmek.
Büluğa ermek.
İstikamette olmak. Dinine ve malına zarar gelecek şeyi bilmek, doğru düşünmek.
Kişinin akıl ve idraki kavi ve tedbiri metin olmak.
rüsuh
İlmin derinliğine inmek, dalmak, ilimde ileri gitmek.
sa'y
Çalışma, Çalışıp çabalama. Gayret sarfetme. Bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapma.
Hızlı yürüme.
Cür'et etme.
Ziyaret etme.
Gammazlık yapma.
Ist: Hac veya Umre'de Safâ ile Merve arasında usulüne göre yedi defa gelip gitmektir.
Çalışma, gayret sarf etme. Hac veya umrede Safa ile Merve arasında usulüne uygun olarak yedi defa gelip gitmek.
sayd
Av. Avlanmak, sayda gitmek, ava gitmek.
sebh
Atın seğirtmesi.
Sür'atle gitmek.
Maaşında tasarruf etmek.
Suda yüzme.
sefer
Yolculuk.
Muharebe. Harb. Muharebeye hazır bulunma hali.
Def'a, kerre.
Fık: Muayyen bir mesafeye gitmek.
sek'
Gitmek.
şekaz
Gitmek.
Uzaklık.
Bir adamın gözünün çok değer olması.
selk
Çekmek veya çekilmek.
Gitmek.
İthal etmek, içeri sokmak, girdirmek.
sevm
Satılık bir şeye kıymet takdir etme, paha biçme.
Su-i kasd. Zulüm ve minnete giriftar etmek. Derde sokmak.
Dağlamak.
Başına buyruk olup istediği yere gitmek.
Kuş havada dolaşmak.
Satışa arzetmek.
Satın almak istemek.
Fâide yetiştirmek.<
sira'
Hızla gitmek, acele etmek.
sırat
Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü.
Âhirette cennete gitmek için üstünden geçilen köprü.
sırat köprüsü
Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete gitmek için geçilmesi gereken köprü.
şühus
Yüksek olmak.
Bir yerden bir yere gitmek.
Gözünü bir yere dikip hareket ettirmeden ve kapağını açıp yummadan durmak.
Bir hâdisenin meydana gelmesinden dolayı acı çekip kararsız olmak.
sülas
Akıl gitmek.
Delirmek.
sümmeha
Yalan ve bâtıl nesne.
Yer ile gök arası.
Her tarafa dağılıp gitmek.
sürub
Taşraya gitmek.
ta'kib
Gözlemek.
Yolunda gitmek.
Peşinden yürümek.
Suçlunun suçunu araştırmak.
Bir kimsenin aynı senede yine gazaya gitmesi.
Bir şeyi ciddiyetle istemek.
ta'rid
Kaçmak.
Gitmek.
tahvid
Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
takip
Gözetmek, yolunda gitmek, peşinden yürümek, suçlunun suçunu araştırmak, izlemek.
tayy-i meratib
Birden üst mertebeye geçmek. Birden mertebeleri aşıp, geçip gitmek.
tayyetmek
Atlamak; uzun mesafeleri kısa zamanda geçip gitmek.
te'dib / te'dîb / تأدیب
Eğitme, terbiye etme.
(Arapça)
Cezalandırma.
(Arapça)
Te'dîb etmek:
(Arapça)
Eğitmek, terbiye etmek.
(Arapça)
Cezalandırmak.
(Arapça)
Te'dîb olunmak:
(Arapça)
Eğitilmek, terbiye edilmek.
(Arapça)
Cezalandırılmak.
(Arapça)
<
(Arapça)
teassüs
Kokmak.
Geceleyin ava gitmek.
teavür
Elden ele gitmek.
teb'an
Bir şeyin arkasından gitmek ve ona tabi olmak.
tebellüh
Ahmak olmak.
Suretâ ahmaklık göstermek.
Kaybolmuş bir şeyi araştırmak.
Yolu bilmeyen kimse, erbâbından sorup araştırmayarak gitmek.
tecerrüm
Gitmek.
Etmediği günahı ettim demek.
Eksilmek.
tedbib
Yumuşak etmek.
Sür'atle gitmek, hızla gitmek.
tede'lüb
Kimse görmeden gitmek.
tedliye
Sarkıtmak. Yukarıdan aşağıya bırakma.
Şaşırma, dehşete düşme.
Delil ve vesika hazırlama.
(Akıl) gitmek.
Ahmak etmek, salaklaştırmak.
tekeffü'
Yürürken etrafına bakmadan önünü gözleyerek gitmek.
tekemmül
Olgunlaşmak. Kemâle doğru gitmek.
telef / تلف
Ölme.
(Arapça)
Boşa gitme.
(Arapça)
Telef etmek:
Harcamak, tüketmek, yok etmek.
(Arapça)
Telef olmak:
(Arapça)
Ölmek.
(Arapça)
Boşa gitmek.
(Arapça)
temadi
Devam etmek. Sürüp gitmek.
Uzak olmak.
Müntehi ve muktezi olmamak.
teradüf
Birbiri peşinden gitmek.
Edb: İki veya daha fazla kelimenin aynı mânada olması.
tesayür
Bir uğurdan gitmek.
teşeyyu'
Şiilik taslamak. Şii olma.
Vedalaşmak.
Ardınca ve peşinden gitmek.
tesmih
Yab yab gitmek.
Süngü ağacını yontup düzeltmek.
tevahuk
Cemaat olup gitmek. Topluluk hâlinde gitmek.
tevali
Uzayıp gitmek, devam etmek. Birbiri ardınca sıra ile gelmek. Sürmek.
tezemmün
Sür'atle gitmek.
tırak
Gitmek.
tugyan
Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek. Azgınlık, taşkınlık. Taşkın mizaçlılık.
Kan galebe etmesi hali.
Resmî devlet kuvvetlerine karşı durmak.
Su baskını.
tuğyan
Zulüm ve küfürde çok ileri gitmek, azgınlık, taşkınlık.
tülüv
Tilâvet.
Bir kimseye uyup ardınca gitmek.
tumur
Aşağı sıçramak.
Doldurmak.
Seyahat edip gitmek.
Defnetmek, gömmek.
turu'
Bir yerden bir yere gitmek.
Sonradan olmak.
vatan-ı asli / vatan-ı aslî
Bir insanın doğup büyüdüğü veya içinde barınmak kasdedip, başka yere gitmek istemediği yerdir. Yalnız en az 15 gün kalmak istediği yer de kendisi için vatan-ı ikamettir.
Cennet.
vekde
(Çoğulu: Viked) Gitmek.
velyetme
Birbiri ardı sıra gitmek birini takip etmek.
zahib / zâhib / ذاهب
Giden.
(Arapça)
Sanıya kapılan.
(Arapça)
Zâhib olmak:
(Arapça)
Gitmek.
(Arapça)
Sanıya kapılmak.
(Arapça)
zahip olmak
Gitmek, bir görüş veya fikre kapılmak.
zalifen
Birisinin izine uyup gitmek.
İzini gizlemek, belirsiz etmek.
zefif
Çabuk davranan. Çevik.
Deve kuşunun yelmesi.
Gelini kocasına göndermek.
Hızla gitmek.
zehab
Gitmek.
Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan.
zevah
Gitmek.
zeval
Zâil olma, sona erme.
Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek.
Güneşin tam ortada gibi, baş ucunda bulunduğu zaman.
Güneşin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaşması.
zevzat
Doğurmak.
Sür'atle gitmek.
Reddedip uzaklaştırmak.
zeyh
Mahvolmak.
Gitmek.
Uzak olmak.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Lefk
münteşık
sadire
سفا
mukayyed
çar-erkan-ı cuvani
müntazam
hamiyetsizlik
münsecim
bum
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
gitmek
müntazir
acele
Sevgili
Gizli sebep
ma
BEVA
münfer
Deprem
Ashab-ı KEHF