Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
gelmek.
ifadesini içeren
114
kelime bulundu...
aşu
Kör olmak. Görmemek.
Mc: Görmemezlikten gelmek.
bagt
Ansızlık. Ansızdan gafil iken gelmek.
bülud
Mukim olmak, ikamet etmek, oturmak.
Köhne olmak, eskimek.
Meclise geç gelmek.
butv
Eğlenmek, geç gelmek.
cey'e
Gelmek.
cimrilik
Dînin ve vicdânın, mürüvvetin (insanlığın) vermeyi emrettiği yerde vermemek. Vermek kendisine zor gelmek. Bahillik, pintilik.
debre
(Çoğulu: Deberât-Dibâr-Edbür) Savaşırken askerin bozulması.
Bir evlek yer.
Vaktinden sonra gelmek.
dehm
(Çoğulu: Dühum) Ansızdan gelmek.
Çok fazla miktarda asker.
Çok adet, kesret.
delalet / delâlet / دلالت
Delillik, yol gösterme.
(Arapça)
Delâlet etmek:
(Arapça)
Yol göstermek.
(Arapça)
Anlamına gelmek.
(Arapça)
evy
Bir nesne yerine gelmek.
fart
İfrat, çok aşırı olmak. Aşırılık.
Acele etmek ve ansızın gelmek.
Yollara alamet olarak konulan işâret.
fena-i nefs / fenâ-i nefs
Nefsi eritmek, ona galip gelmek.
firbar
Ululuk, azamet.
Ardınca gelicilik, peşinden gelmek.
galebe
Üstün gelmek. Yenmek. Bozmak. Çokluk.
Bastırmak.
Yeğin olmak.
galebe çalmak
Üstün gelmek.
Galib olmak, üstün gelmek.
gaşyolma
Kendinden geçme. Kendini bilemez hale gelmek.
gayret
Dikkatle ve sebatla çalışmak.
Kıskanmak, çekememek.
Hareketli ve temiz hislerle çalışmak.
Dine, imana, namus gibi kıymetlere tecavüz edenlere karşı müdafaa için harekete gelmek.
hafş
Celbetmek, çekmek.
Yeri kazıp oymak.
Birbiri ardınca tez tez gelmek.
haleldar / haleldâr / خللدار
Bozulmuş, bozuk.
(Arapça - Farsça)
Haleldâr etmek:
Bozmak, halel getirmek.
(Arapça - Farsça)
Haleldâr olmak:
Bozulmak, halel gelmek.
(Arapça - Farsça)
hedd
Binayı gürültüyle yıkıp göçürmek. Çok ihtiyarlayıp düşkün hâle gelmek.
Zayıf ve korkak.
hetalan
Akmak.
Göz yaşı ve yağmur pespeşe gelmek.
hılaf
(Çoğulu: Ahlâf) Söğüt ağacı.
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
hılfe
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
Biri gidip diğeri geriye gelmek.
Biçildikten veya yandıktan sonra biten ot.
Sonra biten yemiş.
husul
Peydâ olma. Hasıl olma. Meydana gelmek. Üremek, türemek.
hutur
Akla gelmek. Hatırlamak.
hutur etmek
Hatıra gelmek.
i'zaz
Hürmet etmek. Ağırlamak. İkram etmek. Aziz kılmak. Galip gelmek.
ictima' / ictimâ' / اجتماع
Toplantı. Toplanmak. Bir araya gelmek. Kavuşmak.
Toplanma, bir araya gelme, toplantı.
(Arapça)
Toplum.
(Arapça)
İctimâ' etmek:
Toplanmak, bir araya gelmek.
(Arapça)
ifham
İkna edip sükût ettirmek. Delil göstermekle ve isbat etmekle galip gelmek.
iflas
Malı tükenmek, parası kalmamak. Borçlarını ödeyemiyecek hâle gelmek. Sermayesini batırmak.
Ahirette günahları çok olanın hüsrana düşmesi.
igmaz
Müsamaha etmek. Görmemezliğe gelmek.
igmaz-ı ayn
Göz yummak. Aldırmamak, görmemezlikten gelmek.
ihanet / ihânet
Hâinlik etmek, güveni kötüye kullanmak, sadâkat göstermemek.
İsyân etmek, karşı gelmek.
Küçük düşürmek, tahkîr etmek, hafife almak.
ikmah
Buğdayı un yapma. Buğday yetiştirme.
Kafa tutmak, kibir ve azametle karşı gelmek.
ikra'
Okutmak. "Oku" diye emretmek.
Selâm göndermek. Yakın gelmek. Ziyafet istemek.
iltika
Rast gelmek. Buluşmak. Kavuşmak.
Kavuşturulmak.
ısrah
Medet yetişmek, yardım gelmek.
istigrak
Gark olmak, dalmak.
Dalgınlık.
Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek.
Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek.
Gr: "El" harf-i ta'rifinin, isimleri umu
istinkar / istinkâr
Bilmemezlikten gelmek.
İnkâr etmek.
Bilmediği bir şeyi sormak.
iştiyak
Fazla arzu ve şevk. Tahassür. Hasret çekmek. Özlemek. Göreceği gelmek.
isyan
İtaatsizlik. Emre karşı gelmek. Ayaklanmak.
ityan
Delil getirmek.
Gelmek.
Vermek.
Vüsul, vasıl.
Vârid olmak.
Zikir ve isbat ve takrir eylemek.
izmihlal
Bozulup gitmek. Perişan olmak. Yok olmak. Görünmez hale gelmek.
kanuniyet
Kanunluluk. Kanun haline gelmek.
karar
Değişmez hâle gelmek.
Sabit ve sakin olmak.
Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük.
Gitmeyip kalmak.
Oturaklı yer. Sâkin olacak yer.
Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü.
Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama.
Dolanmak.
kudum
Uzak ve uzun bir yoldan gelmek.
Ayak basmak.
İleri geçmek. İlerilik.
maaz
Şiddetle gadap etmek, çok fazlasıyla hiddetlenmek.
Bir nesne güç gelmek, zor gelmek.
maguse
Medet gelmek, yardım gelmek.
maruz kalmak / mâruz kalmak
Yüzyüze gelmek.
meeka
Ağlamaktan ârız olan hıçkırık.
Gayretlenmek, gayrete gelmek.
mefluc / meflûc / مفلوج
Felçli.
(Arapça)
Meflûc olmak:
Felç olmak, kımıldayamaz hale gelmek.
(Arapça)
menduha
Genişlik.
Kifâyet, kâfi gelmek.
Mahlas.
mess
Yapışmak, değmek, dokunmak.
Meydana gelmek.
muanne
Muhâlefet etmek, karşı gelmek.
muaraza
Bir şeyden yan verip sapmak.
Biri ile yarışmak.
Birbirine karşı gelmek. Sözle karşılıklı mücadele. Söz mücadelesi.
muaraza-i bil-huruf
Söz, yazı veya fikir ile birisine karşı gelmek. Sözlü mücâdele.
mugalebe
Üstün olmağa, galib gelmeyeğe çalışmak. Birisine galib gelmek.
mukarenet
(A, uzun okunur) Yakınlık. Ayrılmayıp musâhebe etmek.
Bitişmek. Birleşmek.
Uygunluk.
Bir yere gelmek.
na's
Uykusu gelmek. Uyku bastırmak.
na'z
Münteşir olmak, yayılmak.
Kıvama gelmek.
necd
Açık ve işlek yol.
Yüksek yer.
Minder, döşeme gibi oturacak şeyler.
Ağaçsız mekân.
Hâzık ve mâhir kılavuz.
Yiğitlik hâli. Gamlılık, gussa.
Hasma galip gelmek.
Çok terlemek.
Meme.
Suudi Arabistan'ın doğu mıntıkası.
neş'e
Gönül açıklığı, sevinç.
Yeniden meydana gelmek. Yeniden olan şey.
Yiğit olmak.
Yüksek olmak.
neş'e-i ula / neş'e-i ulâ
İlk hayat. Ruhun bedene girmesi. Dünyaya gelmek.
neş'et / نشئت
Meydana gelmek, vücuda gelmek. Büyüyüp kat ve kamet sahibi olmak. Yetişmek, ileri gelmek.
Çıkmak. Kaynak olmak.
Kaynaklanma, ileri gelme, doğma, doğuş.
(Arapça)
Neş'et etmek:
Kaynaklanmak, ileri gelmek.
(Arapça)
nescolmak
Dokunmak, örülmek, örülü hâle gelmek. Kumaş dokunması, bez dokunması. (Canlıların vücudundaki nescolunmak gibi)
neşv
Canlıların büyümesi, yetişmesi, boy atması.
(Farsça)
Yeniden hayata gelmek.
(Farsça)
recc
Deprendirmek. Sarsılmak. Gidip gelmek.
reva
Lâyık, uygun. Meydana gelmek.
(Farsça)
Gidici.
(Farsça)
rüyun
Galebe etmek, üstün gelmek.RÜZ' : Noksan etmek, eksiltmek, noksanlaştırmak.
sadır / sâdır / صادر
Çıkan.
(Arapça)
Sâdır olmak:
(Arapça)
Çıkmak, meydana gelmek.
(Arapça)
İmzadan çıkmak.
(Arapça)
sarf-ı nazar
Görmezlikten gelmek.
şerefvarid / şerefvârid
Şerefvârid olmak:
Şerefle gelmek.
şerefvusul / şerefvusûl
Şerefvusûl olmak:
Şerefle gelmek.
şıkak
Ayak yarığı.
Ot.
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
sü'b
Akıl geri gelmek.
Gittikten sonra yine eski yerine dönmek, mekânına gelmek.
tagallüb
Zorbalık.
Hilâf-ı hak olarak musallat olmak. İstilâ etmek.
Üstün gelmek.
tahadd
Muhalefet edişmek, birbirine karşı gelmek.
tahaddüs
Yok iken peyda olmak. Ortaya çıkmak. Meydana gelmek. Olmak.
Haber vermek, sezgi.
tahalhul
Deprenmek, harekete gelmek.
Aşağı etmek.
tahammür
Mayalanmak. Ekşimek.
Sarhoşluk verecek hâle gelmek.
tahassul
Hâsıl olmak. Üremek. Husule gelmek. Bir araya birikip sâbit ve bâki olmak. Netice olarak çıkmak.
takarrüb
Yakınlaşmak. Yaklaşmak.
Zamanı gelmek. Vakti yakın olmak.
tamm
Saçını kesmek.
Galebe etmek. Galib gelmek.
Yükselmek, yüce olmak.
Defnetmek, gömmek.
tarr
Kesmek.
Keskinletmek.
Yapmak.
(Bıyık) gelmek.
Çolak olmak.
Düşmek.
tatavül
Uzun olmak.
Büyüklenmek, kibirlenmek.
Birbirine muhalefet etmek, karşı gelmek.
teami / teâmî
Görmez gibi görünmek, görmezden gelmek.
teassi
Muhalefet etmek, karşı gelmek.
Sopayla vurmak, asâ ile darbetmek.
tecemmu / تجمع
Toplanma, bir araya gelme.
(Arapça)
Tecemmu etmek:
Toplanmak, bir araya gelmek.
(Arapça)
tecessüm
Cisim şekline girmek. Maddeleşmek. Göz önüne gelmek. Mücessem olup görünmek. Cisimleşmek.
tecmi'
Bir yere toplamak,
Cuma namazına gelmek.
tederrü'
Birbirine muhâlefet etmek, birbirine karşı gelmek.
tegafül / تغافل
Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil göstermek.
Bilmezlikten gelme, anlamazlıktan gelme.
(Arapça)
Tegafül etmek:
Anlamazlıktan gelmek.
(Arapça)
tegalüb
Birbirine galebe etmek, birbirine üstün gelmek.
tehannün
Çok arzu ve istek göstermek.
Göreceği gelmek. Özlemek.
tehayüt
Toplanıp gelmek.
tekellül
Götürü gelmek.
İhâta etmek, kaplamak, içine almak.
tekevvün
(Çoğulu: Tekevvünât) Vücuda gelmek. Meydana geliş.
şekillenmek.
Var olmak.
tenakür
Bilmezlikten gelmek. Tecâhül etmek.
Birbirine adâvet etmek.
tenassuh
Nasihat almak, aklı başına gelmek.
Başkası hakkında iyilik istemek.
tenebbüh
Uyanmak. Kendine gelmek. Aklını başına getirmek.
teneccüc
Çok olmak.
Zayıflamak, süst olmak.
Aşağı gelmek.
Geniş yer tutmak.
terettüb
Sıralanmak.
Gerekmek. Lâzım gelmek. Netice olarak çıkmak.
Bir yerde aslâ kımıldamak, bir vecih üzere sâbit ve pâyidar olup durmak.
Zuhura gelmek.
Muayen sebeblerin, muayyen ve mukannen olan neticeler vermesi.
teşabür
Birbiriyle karışlarını ölçmek.
Kavga etmek için birbirine karşı gelmek.
tesebbüt
Eğlenmek, oyalanmak. Geç gelmek.
tetabu'
Fasılasız birbiri ardından gelmek. Aralıksız birbirini takib etmek.
tetra
Birbiri ardınca olmak. Birbirinin peşinden gelmek.
tevafuk etmek
Denk gelmek.
tevali
Uzayıp gitmek, devam etmek. Birbiri ardınca sıra ile gelmek. Sürmek.
tevarüd
Vârid olma, gelme. Yetişme, vâsıl olma.
Arka arkaya gelmek.
Edb: Birbirinden habersiz olarak iki şâirin aynı beyti veya mısrayı söylemeleri.
tılh
(Çoğulu: Tılâh-Talâyıh) Zayıf.
Yorulmuş.
Geç gelmek.
turuk
Geceleyin eve gelmek.
vicah
(Vech. den) Yüz yüze gelmek. Yüzleşmek.
vila'
Birbirinin ardı sıra gelmek.
Abdest esnasında uzuvları yıkarken birisi kurumadan diğerini yıkamağa başlamak.
Ahbablık, yakınlık, dostluk.
vürud / vürûd / ورود
Giriş, geliş.
(Arapça)
Vürûd etmek:
Girmek, gelmek.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
ispid
MUHDES
tesellid
mishaz
İbtidâen
ksur
Meki
جمع
mucib
dilrüba
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
gelmek.
çok sert
Nara atmak
Görevini yerine getirmek
Müeb
Dahi
istam
halükar
esnad
Kethûda