REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te gaflet ifadesini içeren 78 kelime bulundu...

abş

  • Salâh.
  • Hüsn. İbâdet.
  • Gaflet.

agah / âgâh

  • Haberdar, uyanık. Gaflette olmayan, kalben Allahü teâlâ ile berâber olan.

derece-i gaflet

  • Gaflet derecesi.

duhan

  • Duman. Tütün.
  • Kur'an-ı Kerim'in 44. suresinin adı.
  • Mc: Gaflet ve dalâlet dumanı ki, hakikatların görünmesine mâni olur. Arap lisanında galib olan şerre, duhan tesmiye ederler.
  • Kıtlık ve kuraklık.

edser

  • Gaflette bulunan, gafil adam.

ehl-i dalalet ve gaflet / ehl-i dalâlet ve gaflet

  • Doğru ve hak yoldan sapmış ve gaflete dalmış kimseler.

ehl-i gaflet / اَهْلِ غَفْلَتْ

  • Gafletde olanlar. Gafiller.
  • Gaflette olanlar.

ehl-i gaflet ve tuğyan

  • Gaflete dalanlar ve zulüm ve taşkınlıkta çok ileri gidenler.

ehligaflet

  • Gaflette olanlar, kul olduğunu hatırlamadan yaşayanlar.

erbab-ı gaflet

  • Gaflette olanlar; Allah'ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz davrananlar.

eser-i gaflet

  • Gaflet eseri.

etvar-ı gaflet / etvâr-ı gaflet

  • Gaflet davranışları.

ezhel

  • Gafil kimse. Gaflette bulunan kişi.
  • Pek dalgın.

faite / fâite

  • Gaflet, uyku, unutmak, hastalık, düşman korkusu gibi bir özürle kaçırılan farz veya vâcib namaz.

fernas

  • Şaşkın, dalgın, gafil. (Farsça)
  • Şaşkınlık, gaflet, dalgınlık. (Farsça)

gafil / gâfil / غافل

  • Gaflette olan. Allahü teâlâyı, emir ve yasaklarını unutan kimse.
  • Gaflette olan.

gaflet-pişe / gaflet-pîşe

  • Gaflet içinde.

gafleten

  • Dalgınlıkla, gaflet eseri olarak.

gafletkarane / gafletkârâne

  • Gaflet edercesine.

gaheb

  • Gaflet.

gamr

  • Derinlik, suyun derinliği. Çok su, büyük deniz.
  • Uzun, geniş libas.
  • Cehalet, gaflet.
  • Şiddet.

garre

  • Gafil kişi, gaflette bulunan kimse.

gavafil

  • (Tekili: Gafile) Gafiller, gaflette bulunanlar.

gımar

  • (Tekili: Gamr) Gaflet. Cehalet. Şiddetler. Çok su. Büyük denizler.
  • (Gımr) Çok susuzluk.
  • Kin tutma.

gırre

  • Gaflet. Boş bir şeye aldanan.
  • Tevbeyi sonraya bırakıp, aldanan. Övünen, gururlu. Gâfil. İşe yaramaz.

hab-ı gaflet / hâb-ı gaflet

  • Gaflet uykusu.
  • Gaflet uykusu.

hannas

  • (El-Hannâs) (Hunus. dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen. Sinsi şeytan. Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan.

hatır-ı rahmani / hâtır-ı rahmânî

  • Gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaya dâir Allahü teâlâ tarafından kalbe gelen düşünce. Buna hak hâtır (doğru düşünce) denir.

hicab-ı gaflet

  • Gaflet perdesi; Allah'a inanmayı, emir ve yasaklarına uymayı engelleyen şeyler; mâneviyatı görmeme ve düşünmeme hâli.

igfal

  • (Çoğulu: İgfalât) Dikkatsizlikle terkettirmek.
  • Gaflette bırakmak.
  • Kandırmak. Aldatmak.

iğfal

  • Gaflete düşürerek kandırma, aldatma.

iğfal eden

  • Gaflete düşürerek kandıran, aldatan.

igtirar

  • (Gurur. dan) Aldanma, iğfâl olunma.
  • Gururlanma. Kibirlenme, böbürlenme. Güvenilmeyecek şeye güvenme.
  • Gaflette olma, gafil bulunma.

ikaz

  • Uyandırmak. Gafletten kurtarmak. Tenbih.

ilha'

  • Boş şeylerle meşgul etmek. Gaflet.

intibah-ı ruhani / intibah-ı ruhanî

  • Ruhî uyanış, gafletten sıyrılma.

irşad

  • Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması.

jıyan

  • Kükremiş, kızgın. (Ey yâreli şir-i jiyan, bu hâb-ı gafletten uyan.) (Farsça)

kasavet

  • Kalb katılığı, gaflet.
  • Kaygı, tasa, üzüntü, keder.

kasavet-i kalbiye / kasâvet-i kalbiye

  • Kalp katılığı, gaflet.

lahik / lâhik

  • Namaza imâm ile berâber başladığı hâlde, kendisine uyku, gaflet veya benzeri bir sebebden dolayı abdest bozulması hâli ârız olup da (meydana gelip de) namazın tamâmını veya bir kısmını imâm ile kılamayan kimse.
  • Kavuşan, ulaşan, yetişen.

layülhihi / lâyülhîhi

  • (İlhâ. dan) Ona gaflet vermez. Onu boş şeyler meşgul etmez. Boşuna iş yapmaz.

leys

  • Adem. Yokluk. Gayr-ı mevcud. (Bunun aslı "lâyese" idi. Yâ'yı tahfif için "leyse" oldu.) Hükemâlar arasında "eys" vücud, "leys" adem mânâsında kullanılmıştır.
  • Gaflet.
  • Bahâdırlık, kahramanlık.
  • Yük çekici olmak.

medar-ı gaflet / medâr-ı gaflet

  • Gaflete sebebiyet veren.

mukız / mûkız

  • (Yakaza. dan) Uyandıran, ikaz eden.
  • Gaflet ve dalgınlıktan kurtaran.

münevvem

  • Uyutulmuş. Gaflet verilmiş. Unutturulmuş.

münkir-i gafil

  • Gaflet içinde olan inkârcı.

müntebih

  • Uyanık, intibah eden. Agâh ve habir olan. Gafletten ayrılmış olan.

mürşid

  • (Rüşd. den) İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran. Peygamber vârisi olan, kılavuz. Tarikat piri, şeyhi.

mütegaffil

  • Gaflette bulunan. Bilmiyor görünen.

mütegafil

  • (Gaflet. den) Gafil görünen, gafil gibi davranan.

mütesavvıf

  • Gafletten uzak yâni her an Hakk'ı zikreden, kalbini mânevî kirlerden temizleyen ve Allahü teâlâdan başka her şeyi gönlünden çıkaran, rûhunu cenâb-ı Hakk'ın zikri ile (anmakla) süsleyen tasavvuf ehli, velî, mürşid, ahlâk-ı hasene sâhibi. Çoğulu mütesa vvifûn, mütesavvifîn ve mütesavvife'dir.

nazar-ı gaflet / نَظَرِ غَفْلَتْ

  • Gafletle bakma.

nevm-i gaflet

  • Gaflet uykusu.

perde-i cümud

  • Donmuş, katı perde.
  • Mc: Alem, tabiat.
  • Akıl ve hissiyatı kendisi ile meşgul edip, dini ve ulvi hakikatlardan ayıran, gaflet veren perde.

perde-i gaflet

  • Gaflet, umursamazlık ve duyarsızlık perdesi.

sahun

  • Gafiller. Allah'ın (C. C.) emrinden gaflet edenler.

sıracü'l-gafilin

  • Gaflete düşenlerin meşalesi anlamına gelen ve Gençlik Rehberi için kullanılan bir isim.

şirk-alud / şirk-âlud

  • Şirk karışık, sapıtmış. Şirk bulaşmış. Cenâb-ı Hak'tan gaflet edip başkasından meded bekler surette. (Farsça)

sôfi / sôfî

  • Tasavvuf ehli. Kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) ve mâsivâya (Allahü teâlâdan başka şeylere) bağlamaktan koruyan, nefsini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olan kimse, velî derviş.

şügül

  • (Çoğulu: Eşgâl) Meşgul ve gafil olmak. Gaflette bulunmak.

tabiatperest

  • Her şeyin kendi kendine olduğunu veya tabiatın meydana getirdiğini kabul eden. Allah'tan (C.C.) gaflet edip, kâinatın tesadüfen olduğunu zu'meden. (Farsça)

tagfil

  • (Çoğulu: Tagfilât) (Gaflet. den) Gafil avlama veya gafil avlanma.

tagun

  • Azgın kimseler.
  • Cenab-ı Hakk'ın emir ve kanunlarından gaflet edip haksızlık edenler, zulüm edenler.

teamüs

  • Gaflet etmek. Câhillik etmek.

tefahur

  • Fahirlenmek. İftihar etmek. Kendini iyi görüp, kusurdan gaflet etmek.

tegafül

  • Gaflet etme, duyarsızlıklık, mânevî sorumluluklarından habersiz davranma.

tegafül-ü ani's-sani / tegafül-ü ani's-sâni

  • Varlıkları mükemmel san'atlarla yaratan Allah'tan gaflet etmeye çalışma, Onu görmezlikten gelme.

telhiye

  • Gâfil olmak, gaflette bulunmak.
  • Meşgul olmak.

tenbih

  • (Çoğulu: Tenbihât) Göz açtırmak.
  • Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak.
  • Sıkı emir vermek.
  • Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat.

tenebbüh-ü tam / tenebbüh-ü tâm

  • Tam bir uyanış, tam bir gafletten kurtulma.

tesahül

  • Yumuşak davranma. Rıfk ve mülâyemetle tatlı muamele etme.
  • Gaflet ve ihmal etme.

tesamuh

  • Hoş görme. Hoş görürlük. Birbirine kolaylık gösterme. Kayıtsız olma. Gaflet etmek.
  • İhmal etmek.

tesaüb

  • Esneme.
  • Gaflette bulunma. Boş bulunma.

tesavüb

  • Esnemek.
  • Gafil olmak, gaflette bulunmak.

tevehhüm-i ebediyet

  • Ebedî yaşayacağını zannedip Allah'ın emirlerinden ve âhiret için hazırlanmaktan gaflet etmek. Hiç ölmeyecekmiş gibi evhâm ile sâdece bu dünyayı ve dünya menfaatlerini düşünmek.

vilayet / vilâyet

  • Evliyâlık, velîlik makâmı, Allahü teâlâya yakın olma, gafletten uzak bulunma.

zeval-i gaflet

  • Gafletin dağılması; Allah'ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâlinin sona ermesi.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın