Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
güzel
ifadesini içeren
1387
kelime bulundu...
a'mal-i hasene / a'mâl-i hasene
Güzel amel. Sevablı ve hayırlı ameller.
ab
Su.
(Farsça)
Mc : Yağmur.
(Farsça)
Letâfet, güzellik.
(Farsça)
İtibar.
(Farsça)
Irz, nâmus.
(Farsça)
Vakar.
(Farsça)
Cilâ.
(Farsça)
Keskinlik.
(Farsça)
ab'ab / ab'âb
Uzun boylu kimse.
Güzel huylu ve sabırlı adam.
ab-endam
Güzellik. Güzel endam.
(Farsça)
ab-ı hayat
Kan. Ebedî hayata sebep olan hayat suyu (diye tâbir edilen) bu kelime, edebiyatta : "çok güzel ifâde, lâtif söz, parlaklık, letâfet" mânalarında geçer.
Tas : Aşk-ı hakiki, aşk-ı ilâhi, ilm-i ledün, mârifetullah'tan kinayedir. Âb-ı Hızır, âb-ı hayvan, âb-ı beka gibi isimlerle de söyle
abb
Işık, nur, ziya.
Güzelleşme.
abkari / abkarî
Mutlaka kusuru olmayan. Kâmil.
Bir kavmin seyyid ve şerifi, efendisi. Beşer san'atı olmayan.
Çok güzellik.
Bir nevi döşek.
abv
Yüzün güzel olması. Nizamlı oluş.
acaib-i masnuat
Şaşırtıcı güzellikte olan san'at eserleri.
açalya
yun. Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği.
adab / âdâb
Edebler, güzel huylar, iyi haller ve davranışlar; her konuda haddini bilip sınırı aşmamak. Müfredi (tekili) edeb'dir.
adat-ı hasene / âdât-ı hasene
Güzel âdetler.
afet / âfet / آفت
Belâ. Musibet. Büyük felâket. Dâhiye.
Mc: Son derece güzel.
Afet, bela, felaket.
(Arapça)
Güzel sevgili.
(Arapça)
afet-i can / âfet-i cân / آفت جان
Can belası.
Güzel.
afet-i devran / âfet-i devrân / آفت دوران
Güzel, dilber.
afif
Temiz. Güzel. Nezih. İffetli ve namuslu olan. Haramdan sakınan.
Müstakim.
afitab
Güneş.
(Farsça)
Mc: Pek güzel.
(Farsça)
Çok güzel yüz.
(Farsça)
afitabcemal / âfitâbcemâl / آفتاب جمال
Güzel yüzlü, parlak yüzlü, yüzü güneş gibi parlayan, sevgili, maşuk.
(Farsça - Arapça)
afitabi / afitâbî
Güneşe âit.
Güzelliğe dâir.
aftab
Güneş.
(Farsça)
Pek güzel şahıs.
(Farsça)
Çok parlak çehre.
(Farsça)
aftab-ru
Güneş yüzlü, yüzü güneş gibi parlak (güzel).
(Farsça)
Sevimli, dilber.
(Farsça)
Güneşe karşı olan (yer).
(Farsça)
afüvv
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Afvı çok olan, günâhlardan, hatâ ve kusurlardan dolayı cezâlandırmayan, günahları affedip amel defterinden silen.
ahir / âhir
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Mahlûkâtın (varlıkların) yok olmasından sonra, bâkî olan (varlığı devâm eden) yalnız kendisi kalan, hiç yok olmayan.
ahlak ilmi / ahlâk ilmi
Kötü huylardan uzaklaşıp, güzel huylar edinme yollarını öğreten ilim.
ahlak-ı hamide / ahlâk-ı hamide / ahlâk-ı hamîde
Beğenilen güzel ahlâk.
Her türlü övgüye lâyık olan güzel ahlâk.
ahlak-ı hasene / ahlâk-ı hasene / اَخْلَاقِ حَسَنَه
Güzel ahlâk.
Güzel huylar. Dînin ve aklın beğendiği huylar.
Güzel ahlâk.
ahlak-ı hasene-i islamiye / ahlâk-ı hasene-i islâmiye
İslâmiyetten gelen güzel ahlâk.
ahsen / احسن / احش / اَحْسَنْ
En güzel. Çok güzel.
En güzel.
"Husn"den. En güzel, pek güzel, daha güzel.
En güzel.
En güzel.
(Arapça)
En güzel.
En güzel.
ahsen-i mahluk / ahsen-i mahlûk
Yaratılmışların en güzeli, yaratılışı en kıvamda olan.
ahsen-i mahlukat / ahsen-i mahlûkat
Yaratıkların en güzeli.
Yaratıkların en güzeli.
ahsen-i suret
En güzel şekil.
ahsen-i takvim / ahsen-i takvîm / اَحْسَنِ تَقْوِيمْ
İnsanın en güzel bir şekilde ve tam kıvamında yaratılmış olması.
En güzel kıvama koyma.
Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine lâyık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratması. İnsanın en yüksek ve câmi isti'dâd ve kabiliyetlerde ve en güzel surette yaratıldığı.
En güzel boy ve sûret. Bedenen ve rûhen en güzel olan.
En güzel ve en iyi kıvamda en güzel biçimde.
En güzel kıvam, biçim verme.
ahsen-i takvim sureti / ahsen-i takvim sûreti
Yaratılışın tam kıvamı ve en güzel şekli.
ahsen-ül gayat / ahsen-ül gayât
Gayelerin en güzeli, en iyisi.
ahsen-ül halıkin / ahsen-ül hâlıkîn
Hâlıkıyyet mertebelerinin en güzel ve en münteha mertebesinde olan bir Hâlık-ı Zülcelal. Her şeyi herşeyle münasebetine lâyık bir tarzda güzel yaratan Hâlık. (C.C.)
ahsen-ül kasas
İbret verici vakıaların en güzel şekilde nakledilişi. Kıssaların en güzeli.
Sure-i Yusuf (A.S.).
ahseniyet
Güzellik.
En güzel olma.
ahsenü'l-halıkin / ahsenü'l-hâlıkîn
Herşeyi en güzel bir tarzda ve şekilde yaratan Allah.
ahsenü'l-kasas
Kur'ân'daki kıssaların en hoş ve güzel olanı.
Kıssaların, hikâyelerin en güzeli.
Yusuf Sûresi.
ahu
Ceylân.
(Farsça)
Gözleri çok güzel olan. Çok güzel göz.
(Farsça)
Gazâl.
(Farsça)
Mc: Dilber. Mahbub.
(Farsça)
ahver
Akıllı.
İri gözlü güzel.
Müşteri yıldızı. (Jüpiter)
Beyaz yüzlü, güzel gözlü adam.
akre'
Çok lâtif ve pek güzel Kur'an okuyan.
akset
Ahsen, en güzel.
aktar
(Tekili: Kutr) Kuturlar. Çaplar. Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar.
Her taraf.
Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam. Güzel kokular tâciri.
Ecza, ilâç satan adam.
Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı.
alaka / alâka
İlişik, rabıta, merbutiyet.
Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet. Tasarruf. Müdâhale hakkı. Hisse.
Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir. (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi.)
alim / alîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Devâmlı ve eksiksiz bilen.
aliyy
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Yüce olan. Mahlûkâtın (yaratılmışların) akıl, ilim (bilgi) ve anlayışlarının erişemediği yücelikte olan.
amede-gu / âmede-gû
Hazırcevap. Düşünmeden hemen güzel söz söyleyen kimse.
(Farsça)
amel-i salih / amel-i sâlih
Dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı iş.
amelisalih / amelisâlih
Dine uygun iyi amel, güzel iş.
an / ân
Uzağı gösteren işâret ismi. Şu. Bu. O.
(Farsça)
Güzellik câzibesi. Melâhat. Güzellik.
(Farsça)
Cemi edâtı. Kelimenin sonuna getirilerek cemi' yapılır. Meselâ: Âlimân: Âlimler. Anân: Onlar. Merdân: Adamlar. İnsanlar. Zenân: Kadınlar.Kelimenin sonuna getirilerek sıfat edatı yapılır: Ters: Korku.
(Farsça)
anak
En zarif, en yakışıklı, en güzel.
Çok ferah, çok sürurlu.
anber
Güzel koku. Adabalığı ve kaşalot denilen büyük balıkların barsaklarında teşekkül eden güzel kokulu madde.
Derisinden kalkan yapılan bir balık.
Güzel kokulu bir madde.
anber-bar
Güzel kokulu. Anber kokulu.
(Farsça)
anber-nisar
Güzel koku yayan. Anber kokulu.
(Farsça)
anber-sirişt
Anber gibi güzel kokulu.
(Farsça)
anber-ter
Güzellerin zülüfleri ve benleri.
(Farsça)
Mc: Geceleyin.
(Farsça)
anberin / anberîn
Güzel kokulu. Anber kokulu.
anik
İnce, zarif, güzel. Acaib.
ank
Kapı, bâb.
Güzel, hoş, gökçek olmak.
ar'ar
Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi.
Mc: Güzelin boyu bosu.
arab
Güzel. Nûh aleyhisselâmın Sâm adlı oğlunun soyundan gelenler.
aram-ı can / ârâm-ı cân
Gönül rahatı.
Sevgili, sevilen güzel.
aram-ı dil / ârâm-ı dil
Sevgili, sevilen güzel.
Gönül rahatı.
arf
Güzel koku.
Yüksek yer.
Atın yelesi.
Horozun ibiği.
arun
İyi vasıflarla meşhur olmuş, güzel huylular.
(Farsça)
arz-ı cemal / arz-ı cemâl
Güzelliğini göstermek. Arz-ı didar da denir.
(Farsça)
arz-ı didar / arz-ı dîdâr
Kendini gösterme, güzelliğini gösterme.
asalet / asâlet
Soy temizliği, köklülük.
Güzel huy.
asar-ı celile ve cemile / âsâr-ı celile ve cemile
Güzel ve kıymetli eserler.
aşk-ı mecazi / aşk-ı mecazî
Gerçek sevgiliye değil, geçici ve sınırlı bir güzelliğe karşı duyulan sevgi.
atal
(C. A'tâl) Vücudun örtüsüz yeri, bilhassa ense.
Bir kişinin güzelliği.
Vücudun tamamı.
Boyuna asılan gerdanlığı kaybetmek.
ater
Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık.
ateş-dil
Sözü dokunaklı olan.
(Farsça)
Her gördüğü güzeli seven.
(Farsça)
Pek zeki adam.
(Farsça)
atır
(Itr. dan) Güzel kokulu, ıtırlı.
Kokuları seven kimse.
attar
(Itr. dan) Güzel koku veya iğne iplik gibi şeyler satan.
Itriyat dükkanı, güzel koku satan adam.
atyeb
Pek güzel. Daha güzel.
atyeb-i me'külat / atyeb-i me'külât
Yiyeceklerin en güzeli. En güzel yiyecekler.
avarif
Mârifetler.
Arifler. İşten anlar olanlar.
Güzel ahlâk.
avijgan
Mahremler, yakınlar.
(Farsça)
Güzeller, gençler.
(Farsça)
ayet-i hasbiye / âyet-i hasbiye
"Allah bize yeter; O ne güzel Vekîl'dir" mânâsındaki "Hasbünallâhü ve ni'me'l-Vekîl" âyet-i kerimesi; Âl-i İmrân Sûresinin 173. âyeti.
ayet-i hasbiye-i nuriye / âyet-i hasbiye-i nuriye
"Allah bize yeter; O ne güzel vekildir" anlamında Âl-i İmrân Sûresinin 173. âyeti.
ayet-i nuriye-i hasbiye / âyet-i nuriye-i hasbiye
"Hasbünallahu ve ni'me'l-vekîl (Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)" âyetinin mertebeleri, nurları.
ayine-i ahmediye / âyine-i ahmediye
Hz Muhammed'in (a.s.m.) Allah'ın bütün güzelliklerini yansıtan bir ayna olması.
ayine-i cemal / âyine-i cemâl
Güzelliği yansıtan ayna.
ayine-i cemal-i zat-ı ehadiye / âyine-i cemâl-i zât-ı ehadiye
Herbir varlıkta birliğiyle tecellî eden zâtın güzelliğini gösteren ayna.
ayine-i müştak / âyine-i müştâk
Allah'ın güzel isimlerini bir ayna gibi üzerinde aksettiren ve Onun sonsuz güzelliğine düşkün olan insan.
ayna
(Çoğulu: În) Gözü güzel ve iri olan.
azbi / azbî
Güzel ahlâklı.
azim / azîm
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Büyüklüğüne, beşer (insan) aklının ve hiçbir mahlûkun (yaratılmışın) düşüncesinin erişemediği, hakîkatini kimsenin bilemediği zât. Allahü teâlânın büyüklüğü bildiğimiz gördüğümüz şeylerdeki büy üklük ve küçüklük gibi değildir. Bu bizim bilgimi
azin / âzîn
Kaide, kanun.
(Farsça)
Süs, zinet, güzellik.
(Farsça)
Yoğurttan yağ çıkarmak için hususi olarak yapılmış yayık.
(Farsça)
aziz / azîz
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her zaman izzet ve şeref sâhibi. Gâlib, benzeri olmayan, büyük ve küçük her şeyin O'na şiddetle ihtiyâcı olan.
Kıymetli, şerefli, üstün.
azze cemalühü / azze cemâlühü
Allah'ın sonsuz cemâli, güzelliği herşeyi kuşatmıştır.
bad-herze
Büyü, sihirbazlık.
(Farsça)
Letâfet, güzellik.
(Farsça)
baha / bahâ
Güzellik. Zariflik.
Zinet.
İzzet.
Bir şeye alışıp ünsiyet etmek.
bahar
Güzellik.
Güzel.
Papatya.
Ölçek.
Put, sanem.
Atılmış pamuk.
Tarçın, karanfil ve karabiber gibi güzel kokulu ve ısıtıcı tohumlar ki, bazı yiyecek ve içeceklere de karıştırılır.
Sığır gözü.
İyi kokulu bir sarı çiçek.
bahir / bâhir
Aşikâr. Açık. Belirli. Apaçık.
Güzel.
Meşhur, namdar.
Galip.
Yalancı, ahmak.
Ekin sulayıcı, sulayan.
Belli, açık.
Işıklı, parlak, güzel.
bahteri / bahterî
Salına salına yürüyen, yürüyüşü güzel olan adam.
Mağrur, kibirli. Kendini beğenmiş.
bahur / bahûr
Sıcakta yerden yükselen buhar.
Tütsü. Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey.
bais / bâis
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Öldükten sonra, kabirlerinde çürümüş ve dağılmış olan cesedleri diriltip mahşere, (arasât meydanına) sevkeden, gönderen.
baki / bâkî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Devamlı, ebedî, sonsuz. Varlığının sonu olmayan.
bani-i zülcemal / bâni-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi, herşeyin yapıcısı olan Allah.
bari / bârî
Düzgün ve güzel yaratan Allah.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Yaradan, yoktan var eden. Yarattıklarını farklı şekiller ve özelliklerle birbirinden ayıran.
bari'
Bir kalıptan döker gibi, düzgün, tertipli ve güzel yaratan. Aza ve cihâzatları birbirine mütenasip ve kâinattaki umumî nizama ve gayelere uygun ve münasebettar olarak halkeden Cenâb-ı Hak (C.C.)
başıbozuk
Bir harp çıktığında orduya süvari veya piyade olarak katılan gönüllü asker. Başıbozuk tâbiri, gelişigüzel ve intizamsız idare tarzına da alem olmuştur. Bir zamanlar bu tâbir, asker olmayan siviller için de kullanılmıştır.
(Türkçe)
basil
Kahraman, cesur, yiğit kimse.
Fena, sert, kırıcı, kötü söz.
Haram olan şey.
Güzel olmayan, çirkin kimse.
basir / basîr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Gizli ve açık her şeyi hakkıyle görücü.
basit / bâsit
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarından bâzısına rızkı az, bâzısına çok veren, sadakaları kabûl edip sevâb veren. Bâzısının rûhunu kabzeden (alan) bâzısının ömrünü uzatan, bâzısının kalbini daraltıp hayırlara (iyiliklere) rağbetsiz, bâzısınınkini ise geniş yapıp, hayırla
batın / bâtın
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). His (duyu) organları ile hissedilemiyen, hayâl gücü ile hayâl edilemiyen, akıl ile anlaşılamayan.
Kalb ve rûh, iç âlem, gönül.
beda'-beda'at / bedâ'-beda'at
Güzellik, yenilik, bediilik.
bedaat / bedâat
Benzersizlik, eşsiz güzellik, orijinallik.
Güzellik, yenilik, özgünlük.
bedaat-i harika / bedâat-i harika
Harika, olağanüstü güzellik.
bedayi / bedâyi / bedâyî
Eşi benzeri olmayan güzellikler.
Görülmedik güzellikte şeyler.
bedayi' / bedâyi' / بدایع
İcat edilmiş güzel şeyler. Sanat eserleri.
Yeni ve güzel şeyler.
(Arapça)
bedi / bedî
Eşsiz derecede güzel, benzersiz.
Benzersiz güzel, üstün, özgün.
bedi' / bedî' / بدیع
(Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan.
Garib. Acib.
Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan.
Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan.
Beğenilen.
Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan.
Edb: Sözün
Eşsiz güzel, benzersiz.
Allahü teâlânın esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Daha önce benzeri olmayan, görülmemiş, işitilmemiş, bilinmeyen şeyleri yoktan var eden, yaratan.
Güzel, yepyeni.
(Arapça)
bedi-i pür-maani / bedi-i pür-maânî
Çok mânâları bulunup bedi' olan. Çok mânaların bedi' ve güzel oluşu.
bedi-ül beyan
İfadesi ve beyanı görülmedik güzellik ve gariplikte olan.
bedia / bedîa
Yaratma.
Estetik değeri yüksek, sanat eseri, eşine az rastlanan güzel.
Nâdide ve güzel, yeni icad edilmiş şey. Beğenilen ve takdir edilen çok yeni şey.
Eşsiz, benzersiz güzellik, beğenilen ve çok takdir edilen güzel şey.
Benzersiz güzel olan.
bedihe
Birdenbire ve düşünmeden söylenilen güzel söz. Hazırcevaplık.
Başlangıç.
bedihe-gu / bedihe-gû
Güzel ve hoş söz söyleyen. Tatlı söz söylemeye alışık olan kimse.
(Farsça)
bedii / bediî / bedîî
Güzel, beğenilen, sanatlı söz.
Bedi' ve güzel olan. Ebedî ve güzel olan. İlahî ve güzel eserlere müteallik bulunan.
Eşsiz güzellikte olan.
bediiyat / bedîiyat
Güzelliklerle dolu olan.
bediiyyat / bediiyyât
Eşsiz güzellikler.
bediü'l-beyan / bedîü'l-beyan
İfade ve beyanda eşsiz güzellik sahibi.
bediülbeyan / bedîülbeyân
Beyanındaki görülmedik güzellik.
Görülmedik derecedeki güzel söz.
bediülcemal / bedîülcemâl
Eşsiz güzellik.
bediüzzaman
Zamanın, çağın eşsiz güzelliği.
begonya
Etli ve güzel renkli yaprakları olan bir süs bitkisi.
(Fransızca)
beha-baha
Güzellik, süs, pırıltı.
Kıymet, değer, bedel.
behacet
Güzellik. Güzel yüzlü olma.
behaya / behâyâ
Güzel, parlak, lâtif şeyler; hediyeler.
behc
Her zaman neşeli olma. Birisini şâd ve mesrur etme, sevindirme.
Güzellik, hüsn.
behcet
Sevinç. Güleryüzlülük. Güzellik, şirinlik.
Güleryüzlülük, şenlik, güzellik.
behçet
Güzellik, güleryüzlülük, sevinç.
behcet / بهجت
Sevinç.
(Arapça)
Güzellik.
(Arapça)
behic / behîc
Güleryüzlü. Güzel. Şen. Şâduman olan.
Güleryüzlü, şen, güzel.
behice
Şen, güzel. Güler yüzlü kadın.
behiye
Güzel.
Güzel, zarif, parlak hediye.
Güzel.
behiyye / بهيه
Güzel.
(Arapça)
behken
Nârin güzel ve gösterişli vücudu olan kimse.
behramen
Bir çeşit kırmızı yakut.
(Farsça)
Kadınların kullandıkları allık.
(Farsça)
İpekten dokunan güzel bir kumaş.
(Farsça)
Kırmızı gül, asfur çiçeği.
(Farsça)
behreme
Saç ve sakalın kınayla boyanması.
Çiçeğin göz alıcı ve câzib olan güzellik ve parlaklığı.
Hindlilerin ibadeti.
belag / belâg
Eriştirme, yetiştirme.
Maksada uyan güzel ifâde. Kâfi gelme, kifâyet.
belagat / belâgat / بلاغت
Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek.
Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır. Bu gün Edebiyat denilen bilgiye,
Sözün güzel ve yerinde söylenmesi, bunu öğreten ilim.
Güzel söz öyleme sanatı.
belagat ü fesahat
Tam yerinde açık ve güzel söz söyleme.
belağat-i harikulade / belâğat-i harikulâde
Olağanüstü söyleyiş güzelliği.
belagat-ı kur'aniye / belâgat-ı kur'âniye
Kur'ân belâğatı, Kur'ân'ın güzel ve yerli yerinde ve muhatabın hâline uygun anlatımı.
belde-i tayyibe
Güzel ve hoş belde. Medine-i Münevvere.
beliğ / belîğ
Açık, düzgün söz söyleyen.
Güzel, sanatlı söz. Belâ-gatli.
Edb: Belâgatli kimse. Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan.
Kâfi derecede olan. Yeter olan.
Belagâtçi; belâğat ilminin inceliklerini bilen, maksadını noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen kimse.
beligane / beligâne
Beliğ bir şekilde, noksansız ve güzel bir şekilde.
benefşe
Menekşe denilen güzel kokulu, küçük çiçek.
(Farsça)
Mor.
(Farsça)
benne
(Çoğulu: Binân) Güzel, hoş koku.
bera'at-ı istihlal / bera'ât-ı istihlâl
Söze güzel ve etkili başlangıç.
beraat / berâat
Temizlik, arılık.
Olgunluk, güzellik.
Haşmet, metanet. İlim ve şecaatta, güzel vasıflarda emsâlinden üstünlük. Hüsn ve cemâlde tam olmak,emsâlinden üstün olmak.
Güzellik, parlaklık, üstünlük.
beraat-i istihlal / beraat-i istihlâl
Güzel başlangıç, iyi alâmet.
beraat-ül istihlal / berâat-ül istihlâl
Bir eserin içindekilerini güzel bir başlangıçla baş tarafında anlatmak. İyi bir alâmet. Güzel bir başlangıç.
Bir ibarede müradif ve mukni birkaç kelime bulunması, hüsn ve insicamdaki ibarenin vech-i mergub üzere te'lif ve terkibi.
Maaş, rütbe, nişan için hükümetçe bildirilen
beraatü'l-istihlal / beraatü'l-istihlâl
Güzel bir alâmet, başlangıç.
beraatülistihlal / berâatülistihlâl
Güzel bir başlangıç.
berahin-i latife-i akliye / berâhin-i lâtife-i akliye
Akla dayalı ince, güzel deliller.
berehrehe
Güzel, nâzik kadın.
berfend
Asker, nefer, er.
(Farsça)
Güzel ve hoş söz.
(Farsça)
Derin yer.
(Farsça)
bergamot
Turunçgillerden bir ağaç ve bu ağacın meyvesi. Meyvenin kabuğundan güzel kokulu bir esans da çıkarılır.
beria
Akılda güzellik, zekâda ve kıyasette emsalinden üstün olan.
berk-i hüsn
Güzelliğin parıltısı.
berr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhsân eden, iyilik eden, yâni her iyilik kendisinden olan, îmân edip, iyi ameller yapmayı nasîb edip, bunlara karşılık âhirette sevâb ve dünyâda sıhhat, kuvvet, mal, makam, evlâd ve yardımcı lar veren.
Îtikâdı doğru, amelleri i
berzah-ı esma / berzah-ı esmâ
Allah'ın güzel isimlerinin tecellîsindeki ara bölgeler, isimler arasındaki mânâlar.
beşare
(Çoğulu: Beşâir) Hüsn, güzellik, cemâl.
beşenc
Yüz güzelliği, parlaklığı.
(Farsça)
bevz
Devamlı oturuş. Daimi oturma.
Çillerin kaybolmasından sonra yüzün güzelleşmesi.
beyt-ül gazel
Edb: Gazelin en güzel olan beyti.
beyt-ül kasid
Edb: Kasidenin seçilmiş en güzel beyti.
beyza'
(Çoğulu: Biyâz) Kasaba, köy.
Güzel yüzlü kadın. (Müz: Ebyaz)
beyzat-ül hıdr
Kapalı, örtülü güzel kadın.
bid'at-ı hasene
Resûlullah'ın ve dört halîfesinin zamanlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkan ve bir sünnetin unutulmasına sebeb olmayan minâre, medrese, mektep yapmak, İslâmî ve faydalı kitaplar yazmak gibi güzel şeyler.
Beğenilebilir, güzel yenilikler.
bih-güzin
Sarraf.
(Farsça)
Bir şeyin en güzelini seçen.
(Farsça)
bilal-i habeşi / bilal-i habeşî
Resûl-i Ekrem'in (A.S.M.) müezzini idi. Sesi çok güzeldi. Ezan okurken çokları ağlardı. Kölelikten Hz. Ebu Bekir-i Sıddîk (R.A.) satın alıp azâd etmişti. Her gazada hazır bulunmuştu. (Hi: 20) de dâr-ı bekaya göçtü. (R.A.)
birr
İyilik, güzellik, hayır, anaya babaya itaat.
Dininde ibadetinde kuvvetli olan.
Bağışta bulunma.
bişir
Talâkat, güzel yüzlülük.
bostan-ı huda / bostan-ı hudâ
Huda'nın, Allah'ın bostanı meâlinde olup, İlâhî güzellikleri ve tecelli-i İlâhînin aksettiği yer mânâsında kullanılır. "Vahidiyet mertebesi" diye de söylenmiştir.
(Farsça)
bühlul
Güzel yüzlü.
bülbül
(Çoğulu: Belâbil) Andelib. Güzel öten bir nevi kuş.
bülega / bülegâ
Belegat sahipleri, düzgün ve güzel konuşanlar, beliğ olanlar.
Adamına göre güzel söz söyleyenler.
butha
İyi huy, güzel haslet. Müsbet alışkanlık.
buya / bûya
Güzel kokulu.
cadu
Büyücü, cadı.
(Farsça)
Hortlak, gulyabani.
(Farsça)
Acuze, çirkin kocakarı.
(Farsça)
Çok güzel söz.
(Farsça)
çak
İyi, güzel, sıhhatli, şişman.
(Farsça)
çala
İsimlerden önce kullanılarak, devam ve şiddetli ve pervasız kullanılmasını bildirir. Meselâ: Çalakalem: Çabuk ve gelişigüzel ve ilmi olmayan yazı yazmak.
cami
İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina.
Cem'edici, toplayıcı, içine alan.
Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan.
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir.
Ehl-
cami-ül mehasin
Güzel vasıfları huyları kendinde toplamış bulunan.
can-sitan
Can çıkarıcı, ruh alıcı. İnsana bela olan. Güzel.
(Farsça)
canan
Sevgili, güzel, sâhib-i cemâl.
(Farsça)
Canlar, ruhlar.
(Farsça)
çavele
Güzel renkli bir cins gül.
(Farsça)
Eğri büğrü, yamuk.
(Farsça)
cazibe-i faniye / câzibe-i fâniye
Geçici güzellik, fânî güzellik.
cazibe-i mutlaka / câzibe-i mutlaka
Mutlak çekici kuvvet.
Yegane çekici kuvvet.
Geçici güzelliğin zıddı olan ebedî güzellik.
cebbar / cebbâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarının hallerini ıslâh edip tövbeye götüren, dilediğini yaptırmaya gücü yeten.
Kibirli, zorba, gaddâr.
cehir
(Cehr. den) (Çoğulu: Cüherâ) Yüksek sesle, bağırarak ve açık olarak söylenen.
Güzel, dikkate değer.
celevat-ı cemaliye / celevât-ı cemâliye
Allah'ın güzel isimlerinin varlıklar üzerindeki görünümleri, akisleri.
celil / celîl
Celâl sâhibi mânâsına Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden).
celil-i cemil / celîl-i cemîl
Sonsuz güzellik, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.
celil-i zülcemal / celîl-i zülcemâl
Sınırsız güzelliğiyle beraber, sonsuz yücelik ve heybet sahibi olan Allah.
cemal / cemâl / جمال / جَمَالْ
Yüz güzelliği. Fertteki güzellik.
Cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsânı ile tecellisi.
Hak ile söylenen doğru söz.
Hüsün.
Güzellik.
Güzellik.
Allahü teâlânın lütuf ve rızâ sıfatı.
Zât, yüz.
Çirkinliği gidermek, vakar sâhibi olmak ve şükr etmek için nîmeti göstermek. Çirkinliğe, başkalarının iğrenmelerine, hakâret etmelerine sebeb olacak şeyleri yapmamak, bunları gidermek.
Allah'ın lütf ve ihsan sıfatıyla tecellisi.
Yüz güzelliği.
Güzellik.
Yüz güzelliği.
(Arapça)
Güzellik.
cemal sahibi / cemâl sahibi
Sonsuz derecede güzellik sahibi, Allah.
cemal ve kemal sahibi / cemâl ve kemâl sahibi
Sonsuz güzellik ve kemâl sahibi olan Allah.
cemal ve kemal-i manevi / cemâl ve kemâl-i mânevî
Mânevî güzellik ve mükemmellik.
cemal ve kemal-i zati / cemâl ve kemâl-i zâtî
Zâtında bulunan güzellik ve mükemmellik.
cemal-i adalet / cemâl-i adalet
Adalet güzelliği.
cemal-i ba-kemal-i rabbaniye / cemâl-i bâ-kemâl-i rabbaniye
Her bir varlığın her türlü ihtiyacını karşılayan Allah'ın mükemmel güzelliği.
cemal-i baki / cemâl-i bâkî
Kalıcı ve devamlı güzellik.
cemal-i bi-misal / cemal-i bî-misal
Misâli, benzeri olmayan güzellik.
cemal-i bimisal / cemâl-i bîmisâl
Benzersiz güzellik.
cemal-i esma / cemâl-i esmâ
Allah'ın isimlerinin güzelliği.
cemal-i ezeli / cemâl-i ezelî
Ezelî ve sonsuz güzellik sahibi olan Allah.
cemal-i hak / cemâl-i hak
Allah'ın güzelliği ki, müminler cennette onu temaşa edeceklerdir.
cemal-i hazin / cemâl-i hazîn
Şirin güzellik.
cemal-i i'caz / cemâl-i i'câz
Mu'cizenin güzelliği.
cemal-i islam / cemâl-i islâm
İslâmın güzelliği.
cemal-i kemal / cemâl-i kemâl / جَمَالِ كَمَالْ
Mükemmellikteki güzellik.
Mükemmelliğin güzelliği.
cemal-i kudsi / cemâl-i kudsî
Cenâb-ı Allah'ın her türlü kusur ve eksiklikten münezzeh güzelliği.
cemal-i layezali / cemâl-i lâyezâlî
Son bulmayan güzellik.
cemal-i manevi / cemâl-i mânevî
Mânevî güzellik.
cemal-i masnuat / cemâl-i masnuat
Allah'ın yaratıklarındaki sanatkârane, mükemmel, kusursuz güzellikler.
cemal-i mücella / cemâl-i mücellâ
Parlak ve ışıltılı güzellik.
cemal-i mücerred / cemâl-i mücerred
Cismânî olmayan, yalın, soyut güzellik.
cemal-i mukaddes / cemâl-i mukaddes
Kutsal ve kusursuz güzellik.
cemal-i münezzeh / cemâl-i münezzeh
Kusur ve çirkinlikten uzak güzellik.
cemal-i mutlak / cemâl-i mutlak / جَمَالِ مُطْلَقْ
Sınırsız güzellik.
Nihâyetsiz güzellik.
cemal-i nakş / cemâl-i nakş
Nakşın güzelliği.
cemal-i rahimiyet / cemâl-i rahîmiyet
Allah'ın sonsuz merhamet ediciliğindeki benzersiz güzellik.
cemal-i rahmet / cemâl-i rahmet / جَمَالِ رَحْمَتْ
Rahmetin güzelliği.
Rahmetin güzelliği.
cemal-i rububiyet / cemâl-i rububiyet
Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzelliği.
cemal-i san'at / cemâl-i san'at
Allah'ın san'atının güzelliği.
cemal-i şefkat / cemâl-i şefkat
Şefkat güzelliği.
cemal-i sermedi / cemâl-i sermedî
Sürekli devam eden güzellik.
cemal-i şuaat / cemâl-i şuaât
Parıltıların güzelliği.
cemal-i suret / cemâl-i suret / cemâl-i sûret / جَمَالِ صُورَتْ
Görünüş güzelliği.
Yüz güzelliği, dış güzellik.
Dış görünüş, sîmâ güzelliği.
cemal-i vahdet / cemâl-i vahdet
Birliğin güzelliği, Cenâb-ı Allah'ın eşi, benzeri ve ortağı olmamasının güzelliği.
cemal-i zat / cemâl-i zât
Allah'ın Zâtının güzelliği.
cemal-i zati / cemâl-i zâtî
Zâtî güzellik; kendinde ve özünde bulunan güzellik.
cemal-i zatiye / cemâl-i zâtiye
Zâtî güzellik; bizzat kendinde taşıdığı güzellik.
cemali / cemâlî / جَمَال۪ي
Güzellikle ilgili.
Güzelliğe âit.
cemalli / cemâllî
Güzel.
cemalperest / cemâlperest
Güzelliğe düşkün.
Güzelliğe düşkün.
cemalperestlik / cemâlperestlik
Güzelliğe düşkünlük.
cemalperverane / cemâlperverâne
Güzelliğe sahip olarak.
Güzelliği severcesine.
cemalullah / cemâlullah
Allah'ın cemâlı, Allah'ın güzelliği.
Allah'ın lütfu ihsaniyle tecellisi.
cemil / cemîl / جميل / جَم۪يلْ
Güzel.
Cenab-ı Hakk'ın isimlerinden biri.
Sonsuz güzel olan ve bütün güzelliklerin sahibi bulunan Allah.
Güzel.
Bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah.
Güzel.
(Arapça)
Yüzü güzel.
(Arapça)
Güzel.
cemil-i ale-l ıtlak
(Cemil-i alelıtlak) Her cihetle çok güzel ve mükemmel.
cemil-i alel'ıtlak / cemîl-i alel'ıtlak
Sonsuz ve kusursuz güzellik sahibi olan Allah.
cemil-i baki / cemîl-i bâkî
Sınırsız güzellik sahibi ve varlığı devamlı ve sonsuz olan Allah.
cemil-i bimisal / cemîl-i bîmisâl
Benzersiz güzellik sahibi Allah.
cemil-i lemyezel / cemîl-i lemyezel
Varlığı sürekli, güzelliği sonsuz olan Allah.
cemil-i mutlak / cemîl-i mutlak
Sınırsız güzellik sahibi olan Allah.
cemil-i zülcelal / cemîl-i zülcelâl / جَم۪يلِ ذُوالْجَلَالْ
Heybeti ve yüceliği sınırsız, güzelliği sonsuz olan Allah.
Nihâyetsiz güzellik ve haşmet sâhibi olan (Allah).
cemil-i zülkemal / cemîl-i zülkemâl
Sonsuz güzellik ve kemâl sahibi Allah.
cemilane / cemîlâne
Çok güzel bir şekilde.
Güzelce.
cemile / cemîle
Çok güzel.
Güzel olan.
cemilekar / cemilekâr
İyilik sever, güzel ahlâk ve huy sâhibi olan.
(Farsça)
cennet
İnananların dünyadaki güzel amellerine mükafaten sonsuza kadar kalacakları güzellikler âlemi.
çeşm-i hoş-nigah / çeşm-i hoş-nigâh
Güzel bakışlı göz.
cevabü'l-ahmaki's-sükut / cevâbü'l-ahmaki's-sükût
Ahmaklara verilecek en güzel cevap susmaktır.
cevdet
İyilik. Güzellik. Kusursuzluk.
Bir kimsenin, başkasının işini güzelce ve kusursuz olarak yapması.
Cömertlik.
Susuz olma.
ceyyid / جيد
İyi, güzel, hoş. Saf.
İyi, güzel, hoş.
İyi, güzel.
(Arapça)
cezalet / cezâlet
Rekâketsiz ifade.
Güzellik.
Müdebbirlik, akıllılık.
Azim, büyük.
Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır. Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıld
Sözde kelimelerin düzgün dizilişinden doğan güzellik.
cezalet-i beyan / cezâlet-i beyan
Anlatım ve ifadedeki güçlülük, güzellik.
cezalet-i beyaniye / cezâlet-i beyaniye
Akıcı ve güçlü ifade, güzel anlatım.
cezalet-i harika
Hayranlık verici düzgün ifade, güzel anlatım.
cezalet-i nazm
Dizilişindeki güzellik ve güçlülük.
cezalet-i nazmiye
Kur'ân'ın nazmındaki güzellik, üstünlük ve akıcılık.
cezl
Kalın odun. Tomruk.
Sağlam. Metin.
Güzel ve muhkem fikir.
Rekik olmayıp doğru ve dürüst olan söz veya kelime.
Kâmil, dirayet sahibi, akıllı ve olgun adam.
cid
Gerdan. Süslemeye lâyık boyun. Güzel boyun.
cilve
Esmâ-i İlâhînin tecellisi.
Tecelli.
Güzellere yakışır duruş ve davranış. Dilberâne hareket. Naz ve edâ. Hoşa giden görünüş.
cilve-i cemal / cilve-i cemâl / جِلْوَۀِ جَمَالْ
Güzelliğin görüntüsü.
Güzelliğin görünmesi.
cilve-i cemal ve kemal / cilve-i cemâl ve kemâl / جِلْوَۀِ جَمَالْ وَ كَمَالْ
Güzellik ve mükemmelliğin yansıması, görüntüsü.
Mükemmelliğin ve güzelliğin görünmesi.
cilve-i cemal-i baki / cilve-i cemâl-i bâki
Sonsuz güzelliğin bir yansıması.
cilve-i cemal-i esma / cilve-i cemâl-i esmâ
İsimlerin güzelliklerinin görüntüsü.
cilveli
Güzel ve hoş bir şekilde görünme.
cins-i latif / cins-i lâtif
Güzel cins, kadınlar.
çirkin
Güzel olmıyan.
(Farsça)
Çok kirli.
(Farsça)
Kanlı, irinli çıban veya yara.
(Farsça)
ciyadet
Tazelik, yenilik.
İyilik, güzellik.
da'da'
"Güzel dur" mânasına gelir ve düşecek ve dayanacak yerde söylenir.
da'daa
Koyunu ve keçiyi çıkarıp sürmek.
Sallamak.
Bir kimseye "güzel dur" demek.
Miktarı çok olsun diye depretip çevirmek ve doldurmak.
davud / dâvud
Kur'an-ı Kerim'de ismi geçer ve Benî İsrail Peygamberlerindendir. Hz. Süleyman'ın (A.S.) babasıdır. Hem Peygamber, hem Sultandı. İbranice Zebur kitabı kendisine nâzil olmuştur. Sesi çok güzeldi. M.Ö. 1010 da vefat ettiği nakledilir.
deh
İyi hoş. Lâtif, güzel.
(Farsça)
Tabur.
(Farsça)
Saf.
(Farsça)
deha
Çok akıllılık. Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi. İleri görüşlülük, geniş ve çok güzel fikir sâhibi olmak.
dehmeka
Yumuşak ve güzel yemek.
Her nesnenin yumuşağı.
delal
Cilve, naz, işve. İnsana güzel ve sevimli görünecek hâl, durum.
dell
Naz.
Hey'et.
Güzel ahlâk.
dellal-ı muzhir / dellâl-ı muzhir
Gizli güzellikleri ortaya çıkararak ilân eden.
dem vurmak
Bir şeyden gelişigüzel bahsetmek.
(Türkçe)
demagoji
Güzel sözlerle halkı kandırma siyaseti.
demcele
(Çoğulu: Demâcil) Şişman kadın.
Huyu, hilkati güzel, iyi kadın.
derece-i cemal / derece-i cemâl
Güzellik derecesi.
devlet-abadi / devlet-abadî
Hindistan'ın Devlet-âbâd şehrinde imal edilen ve güzel san'atlarda kullanılan bir çeşit kâğıt.
(Farsça)
deyyan / deyyân
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kıyâmet günü, herkesin dünyâda iken yaptıklarının hesâbını ve hakkını en iyi bilen ve veren.
didar-ı hürriyet
Hürriyetin güzel yüzü.
dil-aşub
Kalbi sıkan, yüreğe sıkıntı veren, gönle eza veren.
(Farsça)
Kalbi meftun eden güzel.
(Farsça)
dil-baz
Güzel konuşan. Sözü ve işi hoş olan. Gönül eğlendiren.
(Farsça)
dil-ber
Gönül alan, kalbi çeken. Güzel, dilber.
(Farsça)
dilaviz / dilâvîz / دلاویز
Güzel, gönül çekici.
(Farsça)
dilber / دلبر
Gönül alan güzel.
Gönül alan, güzel, sevgili.
(Farsça)
dilcu / dilcû / دلجو
Gönlün aradığı, güzel, sevgili.
(Farsça)
dimişki / dimişkî
Şam şehriyle alâkalı. Şam'a ait ve müteallik.
Şam'da yapılan ve güzel san'atlarda kullanılan bir nevi kâğıt.
dür-dane
İnci tanesi.
(Farsça)
Mc: Çok güzel ve sevimli çocuk.
(Farsça)
dürer-bar / dürer-bâr
İnciler yağdıran.
Mc: Çok kıymetli ve güzel sözler söyleyen.
e'cam
(Tekili: Acem) Arab olmayanlar. Güzel arabi bilmeyenler. Güzel ve fasih konuşamıyanlar.
Acemiler.
ebda / ebdâ
En güzel, en bedi.
ebda'
(Bedi'. den) En bedi. Ziyade bedi' ve güzel. Daha çok dikkati çeken.
eblağ
Yerinde adamına göre güzel söz söylemenin en üstünü.
ebrec
Gözünün akı çok olan güzel gözlü kimse.
ecell
(Celil. den.) Çok güzel. çok büyük. En üstün. Çok celil.
ecla
Pek âşikâr, pek belli. Pek parlak, ziyade güzel.
Başında kıl bitmeyen kel.
ecmel / اَجْمَلْ
(Cemil. den) Çok güzel, en yakışıklı. Daha güzel.
Daha güzel.
En güzel.
En güzel.
edeb
Güzel hallere ve huylara sâhib olma ve utanılacak hareketlerden sakınma, her hususta haddini bilip, sınırı gözetme hâli.
Namazda müstehab ve mendup olan şeyler.
Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ.
Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek.
Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye.
Edebiyat ve ondan bahseden ilim. (Kur'anın edebi ise: Öyle
Terbiye, güzel ahlak, haya.
edeb-i kelam / edeb-i kelâm
Söz güzelliği, söz zarifliği.
Edb: İfade arasında bayağı ve çirkin tabirlerin bulunmaması. İfadenin güzel oluşu.
edebi / edebî
Edebe dâir. Güzel söylenmiş yazı. Edebiyata âit. Ehl-i edebe, terbiyeli, ahlâklı ve edebli olanlara dâir ve edebe mensup ve müteallik.
Edeple ilgili, güzel söz ve yazı.
edebiyat
Düşünce, duygu veya herhangi bir hakikatı veya herhangi bir fikri yazı veya sözle, manzum veya nesir halinde güzel şekilde ifâde san'atı. Bu san'atla uğraşan ilim kolu.
Edebiyata âit yazıları toplayan kitap.Edebiyatın sözlük anlamından biri de edebe, yani terbiyeye uygun söz söylemek
Güzel ve etkili biçimde konuşma ve yazma sanatı.
edebiyat yapmak
Mc: Güzel ve uzun uzun sözlerle mevzu dışına çıkarak konuşmak.
edhan
(Tekili: Dühn) Sürülecek güzel kokulu yağlar.
edib / edîb
Edebiyatçı. Güzel ve san'atlı söz söyleyen veya yazan.
Edebli, terbiyeli.
Edebiyatçı, güzel konuşan ve yazan.
Güzel hasletleri kendinde toplayan, haddini bilen.
Düzgün, güzel ve pürüzsüz söz söyleyen ve yazan, edebiyatçı.
ef'al-i hasene / ef'âl-i hasene
İyi ve güzel ameller, fiiller, işler.
efsah
Daha fasih. En fasih. Pek çok güzel ifade.
efsah-ı füseha / efsah-ı füsehâ
Fasih ve güzel konuşanların en fasihi ve güzeli.
egarr
Çok parlak ve kıymetli. Beyaz şey.
İşi güzel ve hatırlı olan kimse, aziz ve şerefli. (Müennesi daha çok müsta'meldir: Şeriat-ı Garrâ gibi.)
ehad
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiç bir yönden benzeri olmayan, tek olan, ikilik tasavvur edilmeyen, hiç bir şeye muhtaç olmayan.
ehasin
Pek güzel, en güzel olan şeyler.
ehasin-i ahlak / ehasin-i ahlâk
Ahlâkın en iyisi, en güzeli. Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) ahlâkı gibi olan ahlâk.
ehl-i fazilet
Güzel huylu, üstün özelliklere sahip kişiler.
ehl-i salah / ehl-i salâh / اَهْلِ صَلَاحْ
Bütün güzel sıfatları üzerinde toplayanlar.
el-hüccetü'z-zehra / el-hüccetü'z-zehrâ
Parlak ve güzel delil; On Beşinci Şuâ.
ela'
Görünüşü güzel, tadı acı olan bir ağaç.
elfaz-ı cemile
Güzel sözler.
elhan-ı tayyibe / elhân-ı tayyibe
Güzel nağmeler, güzel sesler.
elmas-pare
Elmas parçası.
Mc: Çok güzel.
eltaf / اَلْطَفْ
Çok hoş, daha güzel.
emlah
(Melih. den) Pek melih, en melâhatli, çok güzel.
enik
Güzel, ince. Latif şey. Ahsen.
entak
(Nutk. dan) Çok güzel söz söyliyen, çok iyi nutuk veren.
enva-ı cemal / envâ-ı cemâl
Güzelliğin çeşitleri.
enva-ı hüsün / envâ-ı hüsün
Güzellik çeşitleri.
enva-ı mehasin / envâ-ı mehâsin
Güzellik çeşitleri, türleri.
enva-ı ziynet ve letafet / envâ-ı ziynet ve letâfet
Süs ve güzellik çeşitleri.
enva-ı ziynet ve mehasin / envâ-ı ziynet ve mehâsin
Süs ve güzelliklerin çeşitleri.
envar-ı hüsün ve cemal / envâr-ı hüsün ve cemâl
Güzellik nurları.
erbab-ı fazilet / erbâb-ı fazilet
Faziletli, güzel ahlâk sahibi kimseler.
erec
Güzel ve hoş koku. Misk ü anber ve ıtır gibi şeylerin güzel kokusu.
ergüvan
Güzel ve parlak kızıl renkli bir çiçek. (Garbda ercuvan denilir.)
eric
Güzel koku. Misk, anber ve ıtır gibi hoş ve lâtif olan şeylerin kokusu.
erih
Râyiha-i tayyibe. Temiz ve güzel koku.
erike-ara / erike-ârâ
Tahtı güzelleştiren, süsleyen (Padişah.)
(Farsça)
erva'
Çok güzel olan genç.
Son derece yiğit, cesur ve bahadır adam.
Korkmak.
es'abi / es'abî
Gayet güzel ve beyaz göz.
eş'ar
(Tekili: Şa'r) Kıllar. Tüyler. Tüycükler.
(Şiir) Şiirler, manzum ve güzel yazılar.
esban
Kadınların başlarını örttükleri güzel ve ince bir örtü.
Kadınların, yüzlerini örtükleri peçe, tül.
esma-i cemaliye ve kemaliye / esmâ-i cemâliye ve kemâliye
Güzellik ve mükemmelliği ifade eden isimler.
esma-i hüsna / esmâ-i hüsnâ
Allah'ın en güzel isimleri.
Güzel isimler. Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde bildirilen doksan dokuz ism-i şerîfi.
esma-ül hüsna
Allah'ın isimleri. Cenab-ı Hakk'ın güzel isim ve sıfatları.
esmaü'-hüsna / esmâü'-hüsnâ
Allah'ın güzel isim ve sıfatları.
esmaü'l-hüsna / esmâü'l-hüsnâ
Allah'ın sonsuz mükemmellikte ve güzellikte olan isimleri.
esmaül hüsna / اسماء الحسني
Allahın güzel isimleri.
esmaülhüsna / esmaülhüsnâ
Allahın güzel isimleri.
esrar-ı hüsn ü an / esrar-ı hüsn ü ân
Güzelliğin sırları.
eşref
En şerefli. Daha şerefli. En iyi, en güzel.
etraf
(Tekili: Türfe) Nazik ve zarif şeyler.
Lezzetli taamlar, güzel yemekler.
evarin
Güzel olmayan, çirkin.
(Farsça)
evsaf-ı celal ve cemal / evsâf-ı celâl ve cemâl
Cemâl ve celâl sıfatları, güzel ve haşmetli nitelikler.
evsaf-ı celaliye ve cemaliye / evsâf-ı celâliye ve cemâliye
Cenâb-ı Hakkın sonsuz güzellik ve haşmetini bildiren sıfatları.
evsaf-ı cemal / evsâf-ı cemâl
Cenâb-ı Allah'ın güzelliğine ait sıfatları.
evsaf-ı cemal ve celal ve kemal / evsâf-ı cemâl ve celâl ve kemâl / evsaf-ı cemâl ve celâl ve kemâl / اَوْصَافِ جَمَالْ وَجَلَالْ وَ كَمَالْ
Güzellik, haşmet ve mükemmellik bildiren sıfatlar.
Güzellik, büyüklük ve mükemmellik vasıfları.
evsaf-ı cemaliye / evsâf-ı cemâliye
Cenab-ı Allah'ın güzelliğine ait vasıfları.
evsaf-ı cemaliye ve kemaliye / evsaf-ı cemâliye ve kemâliye
Cenab-ı Allah'ın güzelliğine ve mükemmelliğine ait vasıfları, nitelikleri.
evsaf-ı cemile / evsâf-ı cemile
Güzel vasıflar. İyi hasletler.
evsaf-ı kemaliye ve cemaliye ve celaliye / evsâf-ı kemâliye ve cemâliye ve celâliye
Cenâb-ı Allah'ın mükemmel, güzel ve haşmetli vasıfları, sıfatları.
evvel
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Herşeyin başlangıcı olan, varlığından önce yokluk geçmeyen, hiç bir şey yok iken, vâr olan.
ezfer
Güzel kokulu şey.
ezhar-ı latife / ezhâr-ı lâtife
Hoş, güzel çiçekler.
ezkiya
(Tekili: Zeki) Çabuk ve güzel anlayışlı kimseler. Keskin zekâlılar.
ezvak-ı letaif-i ulya / ezvâk-ı letâif-i ulyâ
Çok yüce ve yüksek olan güzelliklerin verdiği zevkler.
fasahat / fasâhat
Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifadeli konuşma.
Güzel ve açık konuşma, uzdillilik, iyi söz söyleme kabiliyeti.
fasahat-perdaz / fasahat-perdâz
Güzel ve açık konuşan. Fasih konuşan.
(Farsça)
fasih / fasîh / فصيح / فَص۪يحْ
Fasahat sâhibi. Hatasız olarak söyleyen. Açık ve güzel konuşan.
Güzel, açık ve düzgün.
Düzgün ve güzel konuşan.
Güzel konuşan.
(Arapça)
Açık ve güzel konuşan.
fatır-ı hakim-i zülcemal / fâtır-ı hakîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi, herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı kerim-i zülcemal / fâtır-ı kerîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik, lütuf ve cömertlik sahibi ve herşeyi hârika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı zülcemal / fâtır-ı zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi benzersiz yaratan Allah.
fayih
Kendiliğinden dağılan güzel koku.
fayiha
(Çoğulu: Fevâyıh) Meyve ve çiçek kokusu.
Güzel kokulu nesne.
fazail / fazâil
İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye karşı devamlı ve değişmez istidatlar, güzel huylar.
fazilet
İnsanda iyilik etmeye ve fenalıktan çekinmeye olan devamlı ve değişmez istidat, güzel vasıf, iyi huy, erdem.
faziletli
Güzel ahlâklı, erdemli.
fe-sübhanallah
Allah (C.C.) ne güzel yaratmış; Allah Sübhândır, bütün noksanlıklardan münezzehtir; Her şey kendine tesbih eder (anlamında olup hayret ve taaccübü ifâde için söylenir.)
febiha / febihâ
Ne alâ, ne güzel.
fedgam
(Çoğulu: Fedâgım) Güzel, gökçek kişi.
fenn-i bedii / fenn-i bedîi
Sözün güzel olması usûl ve kaidelerinden bahseden belâgat ilminin bir bölümü.
fenn-i meani / fenn-i meânî
Güzel söz söylemeyi ve güzel yazmayı öğreten, edebiyatın bir şubesi.
ferd-i hasna / ferd-i hasnâ
Güzel bir kadın.
fesahat / fesâhat
Düzgün ve güzel söz söyleme.
fettah / fettâh
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kullarına hayır kapılarını, dileklerine kavuşmak istiyen kullarına kapalı kapıları açan, peygamberlerini düşmanlarının elinden kurtarıp, memleketlerin fethini müyesser (kolay) kılan; evliyâsına (sevdiği kullarına) melekûtünün (gözle görülmeyen
fevehan
(Tekili: Fevh) Güzel kokular.
fevehat
(Tekili: Fevha) Güzel kokular.
fevh
Yaradan kan fışkırması.
Bolluk, genişlik.
Güzel kokunun yayılması.
Kaynamak.
fevha
(Çoğulu: Fevehât) Güzel koku.
feynan
Güzel uzun saçlı kişi.
feza-yı latif / fezâ-yı lâtif
Güzel, hoş uzay.
fezail-i islamiye / fezâil-i islâmiye
İslâmiyetin üstün prensipleri, güzel yönleri.
fiil-i tezyin ve ihsan
Herşeyi güzel ve süslü bir şekilde yapma fiili, işi.
fıkra-i rana / fıkra-i rânâ
Güzel ve lâtif olan kısa yazı.
firdevs
Güzel bahçe; Cennetin en yüksek yeri.
fireuni / fireunî
Hat, minyatür, tezhib gibi güzel san'atlarda kullanılan bir kâğıt cinsi.
firiştehu / firiştehû / فرشته خو
Melek gibi, melek huylu, güzel huylu.
(Farsça)
fua
Keler, kertenkele.
Her nesnenin evveli.
şiddetli koku. Güzel koku.
fürayık
(Çoğulu: Ferâyık) Yumuşak bedenli güzel yiğit.
fürhüd
Arslan eniği.
Yüzü güzel oğlan.
Kaba şiş.
fusaha / fusahâ
(Tekili: Fasih) Fasih kimseler. Güzel ve usule uygun konuşabilenler. Güzel söz söyleme kabiliyetinde olanlar.
Düzgün ve güzel kanuşanlar.
füseha / füsehâ
Güzel ve düzgün konuşanlar.
füseha-i arab
Arap fasihleri, Arapların en güzel, akıcı ve etkili konuşanları.
füsun / füsûn
Şaşırtıcı, hayret verici ve kendine cezbedici bir güzellik.
(Farsça)
Büyü.
(Farsça)
Büyüleyici güzellik.
gaffar / gaffâr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Günah, kusur ve kabahatları çok bağışlayan.
gafur / gafûr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kulların günâh, ayıb ve hatâlarını pek çok örtüp, bağışlayan.
galiye-bar / galiye-bâr
Güzel kokulu şey saçan.
(Farsça)
galiye-dan / galiye-dân
Güzel kokulu şeylerin muhafaza edildiği kap, mahfaza.
(Farsça)
galiye-gun
Güzel siyah renkli.
(Farsça)
gani / ganî
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Hiçbir zamanda, hiçbir mekânda, hiçbir hâlde, hiçbir şeye muhtâc olmayan. Allahü teâlâya, hiçbir şekilde başkasına muhtaç olmayan mânâsına Ganiy-yi mutlak da denir.
gared
Güzel ses.
garir / garîr
Kefil.
Güzel ahlâk.
Durumdan veya işten anlamıyan.
gariyy
Cemil, güzel, hüsün.
garra
Parlak. Beyaz. Güzel. Şa'şaalı.
Kur'an'ın kudsi nurlarının parladığı Medine-i Münevvere'nin bir ismidir.
gavali / gavalî
(Galiye) Güzel kokular.
gazal
(Çoğulu: Gazale-Gazelân) Ceylân. Geyik, âhu. Geyik yavrusu.
Şarkıcı, mızıkacı.