REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te fırsat ifadesini içeren 34 kelime bulundu...

bahane-cu / bahane-cû

  • Bahane arayan, fırsat kollayan. (Farsça)

bi-fasal / bî-fasal

  • (Kürtçe) Fırsat vermeyen, kocaman mahlûk.

el-hannas / el-hannâs

  • Fırsatını bulamayınca gizlenen, bulunca vesvese vermek için gelen sinsi şeytan.

fasık-ı mahrum / fâsık-ı mahrum

  • Günah işlemeye hazır olduğu halde buna fırsat bulamayan.
  • Günah işlemeye hazır olduğu halde fırsat bulamayan.

fatik

  • (Çoğulu: Futtâk-Fevatik) Eline fırsat geçtikçe adam öldüren kimse.

fevt-i fursat

  • Fırsat kaçırma. Fırsatı değerlendirememe. Ele geçen bir imkânı kullanamama.

fırsat / فرصت

  • Uygun an, fırsat. (Arapça)

firşata

  • (Bak: FİRŞAT)

fursat / فرصت

  • Fırsat, uygun an. (Arapça)

fursat-cu / fursat-cû

  • Fırsat bekleyen, fırsat arıyan. (Farsça)

fursat-yab / fursat-yâb

  • Eline fırsat geçen, fırsat bulan. (Farsça)

fursatcu / fursatcû / فرصت جو

  • Fırsatçı. (Arapça - Farsça)

füttak

  • (Tekili: Fâtik) Fırsat buldukça adam öldürenler.

hannas

  • (El-Hannâs) (Hunus. dan) Geri çekilerek veya büzülerek, sinerek fırsat bulunca vesvese vermek için dönüp gelen. Sinsi şeytan. Besmeleyi işitince kaçan, gaflete dalınca musallat olan şeytan.

hıkd

  • Kin, buğz, adâvet.
  • İntikam almak için fırsat beklemek.
  • Kin tutma, öç almak için fırsat bekleme.

hulse

  • Kapmak.
  • Karışmak.
  • Fırsat.

ifate-i fırsat

  • Fırsatı kaçırma. Fırsatı değerlendirememe.

ifras

  • Fırsat ele geçme.

iftiras

  • Fırsat gözlemek. Fırsatı ganimet bilmek.

igtinam

  • Yağma etmek. Fırsatı ganimet bilmek.

igtinam-ı fırsat

  • Fırsatı yakalama, fırsattan istifade etme.

intihaz

  • Fırsat bilip kaçırmamak. Fırsat gözlemek.

mahluk-u bifasal / mahlûk-u bîfasal

  • Fırsat vermeyen yaratık.

mecal / mecâl / مجال

  • Tâkat. Güç. Kuvvet.
  • İktidar. İmkân.
  • Fırsat.
  • Güç, kuvvet. (Arapça)
  • Fırsat. (Arapça)

müfteris

  • Fırsat bilen. Fırsat bulan.

muhrenbık

  • Başını eğip tınmayan, sükut eden, susan ve fırsat bulduğu gibi fevri söyleyen kimse.

müntehiz

  • (Nehz. den) Vakit ve fırsatı kaçırmayan.

nühze

  • Fırsat.

su-i istimal / su-i istimâl

  • Kötüye kullanma. Eldeki nimeti veya fırsatı boşuna yahut kendi menfaatine kullanma.

tavaf-ı nafile / tavâf-ı nâfile

  • Mekke-i mükerremede bulunanların fırsat buldukça yaptıkları tavâf.

vakt

  • (Vakit) Zaman. Saat. Çağ. Mevsim.
  • Boş zaman.
  • Geçim.
  • Fırsat.
  • Muayyen, belli bir zaman.

vesile / vesîle

  • (Vâsile) Bahane, sebeb.
  • Fırsat.
  • Elverişli durum.
  • Vasıta. Yol.
  • Pâye, rütbe.
  • Baba.
  • Kurbiyet.
  • Kendisi ile başkasına yaklaşılan şey.
  • Cennet'te bir menzil adı. (El-Vesiletü menziletün fi-l Cenneti hadis-i şerifi bunu te'yid ediyor.)<
  • Bahane, sebep, fırsat, uygun durum.

vesile-i cemile

  • Güzel sebep. Güzel fırsat.

vüs'

  • Genişlik. Bolluk.
  • Fırsat.
  • Boş meydan.
  • Kuvvet, güç, tâkat.
  • Varlık, zenginlik.
  • Fls: Bir şeyin boşlukta doldurduğu yer.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın