arz-taleb

• Üreticinin piyasaya belli fiyatla mal sürmesi ve tüketicinin de piyasadan mal çekmesi hâdisesi.

baha / bahâ

• Değer, kıymet, fiyat.

beytülmal

• (Beyt-ül mâl) İlk defa Hz. Muhammed (A.S.M.) tarafından kurulan ve gelir kaynaklarıyla sarfiyat yerleri şer'î olarak tayin edilmiş İslâm devletinin mâliye hazinesi.Gelir kaynakları: 1- Zekât ve sadakalar. 2- Ganimetler. 3- Fey=Zekât ve ganimet dışında kalan ve beyt-ül male ait olan mallar.Beyt-ül ma

bütçe

• Devletin veya diğer kuruluşların yıllık gelir ve giderlerini (sarfiyat ve varidatlarını) gösteren ve bunlarla ilgili harcamaları tayin eden hesap işleri. (Fransızca)

cif

• ing. Bir malın fiyatına, nakliye ve sigorta ücretinin de katılmış olduğunu gösteren bir kısaltma.

damping

• ing. Bir pazarı elde etmek veya bir malı elden çıkartabilmek için benzerlerinden çok düşük fiyatla satma.

deyn

• Borç, hazır ve mevcûd olmayan mal.
• Hazır olmayıp, ayrı olarak bulunduğu yeri bildirilmeyen her türlü mal ile hazır ise de ayrı olarak gösterilmeyen kıyemî (çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan) mal.
• Zekât verecek kimsenin elinde, yanında olmayıp başkasında bul

enflasyon

• Piyasaya gerektiğinden fazla kâğıt para çıkartmaktan dolayı paranın değeri düşüp fiyatların yükselmesi. (Fransızca)

es'ar / es'âr / اسعار

• Fiyatlar. (Arapça)

etiket

• Bir şeyin cinsini, miktarını veya fiyatını belli etmek için üzerine konan küçük yafta. (Fransızca)
• Teşrifat, görgü. (Fransızca)

fahiş fiyat / fâhiş fiyat

• Piyasa fiyatının üstündeki fiyat.

feyşe

• (Çoğulu: Feyâşil-Fiyeş-Fiyâş) Zeker başı.

fi / fî / فى

• Fiyat, değer, kıymet, eder. (Arapça)

fiat / fîât / فيئات

• Fiyat. (Arapça)
• Fiyatlar. (Arapça)

gaben-i fahiş / gaben-i fâhiş

• Piyasadaki en yüksek satılandan altın ve gümüşte %2,5 ve daha fazlasına, urûzda yâni ölçülüp tartılan ve taşınabilen mallarda %5, hayvan için %10, binâ için %20'den, ibâdet konularında lâzım olan şeylerde de piyasadaki fiyatından iki misli fazla olan aldanmalar.

harc

• Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde.
• Vergi.
• Çıkmak.
• Yeni çıkan bulut.
• Yemâme vilayetinde bir yer.
• Ecir.
• Buğday. (Dinimizde lüzumsuz harcamak, israf haramdır. Zillet ve fakirliğe sebeptir.)

ihtikar / ihtikâr

• Vurgunculuk; fazladan kazanç sağlamak amacıyla, hayat için zarurî olan ihtiyaç maddelerini satın alıp fiyatı artsın diye bir süre saklama.

iktisad

• Tutum, biriktirme. Her hususta itidal üzere bulunmak. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak.
• Edb: Beyit veya kasideyi birbirine vasl ile uzatmak.

is'ar / is'âr / اسعار

• Fiyat belirleme. (Arapça)

istihlakat-ı dahiliye / istihlâkat-ı dâhiliye

• Dâhilî sarfiyat. Memleket içi harcamalar.

kar haddi / kâr haddi

• Bir malı satarken, alış fiyatına veya mâliyeti üzerine eklenen fazlalığa, kâra konulan sınır.

kıyemi / kıyemî

• Çarşıda benzeri bulunmayan, bulunsa da fiyatları farklı olan mal.

maliyyet / mâliyyet

• Alış fiyatı ile birlikte taşıma ile işçilik ücretleri, vergi gibi masrafların hepsi.

masarif

• (Tekili: Masraf) Sarfiyatlar, masraflar. (Masârifât da denir.)

misli / mislî

• Çarşıda, pazarda aynı evsâfta, özellikte benzeri bulunan, fiyatları farklı olmayan mal.

mübezzir

• Müsrif, Sefih. Hesabsız sarfiyat yapan. Harcayan.
• Çok söz söyleyen. Sırrı ifşâ eden.

murabaha / murâbaha

• Satın alınan bir malı, alış fiyatını söyleyerek ve üzerine kâr koyarak başkasına rızâsı ile satmak.

müstenkıs

• (Naks. dan) Fiyatı indirmek isteyen.

narh

• Çarşıda pazarda satılan her türlü mal için hükûmet tarafından konulan fiyat.

• Resmî fiyat.

neceş

• Müşteri kızıştırmak, bir malı satın almaya niyeti olmadığı hâlde alacakmış gibi malın fiyatını yükseltmek.

paha

• Değer, fiyat.

pazarlık etmek

• Alış-verişte satan ile alan arasında malın fiyâtı veya bir işin ücreti husûsunda yapılan anlaşma.

semen

• Kıymet, değer; para, fiyat.

semen-i misl

• Satılan malın piyasadaki fiyatı.

semen-i rayic / semen-i râyic

• Geçer değer, o zamanki kıymeti, fiyatı.

sevm-i şira'

• Bâyi'in (satıcının) ve müşterinin, mebî'e (mala) fiyat koymaları, bir fiyatta anlaşmaları.

si'r

• Fiyat, mala biçilen değer.

tenzilat / tenzîlât / تنزیلات

• İndirim. (Arapça)
• Tenzîlât yapmak: Fiyat düşürmek, indirim yapmak. (Arapça)

teslif

• Kahvaltı etme.
• Takdim etmek.
• Bir nesnenin fiyatını evvelden vermek.

tevliye satışı

• Bir malın alış fiyatını söyleyerek aynı fiyatla, satmak.