Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
evre
ifadesini içeren
203
kelime bulundu...
a'dad
(Tekili: Adud ve Adad) Bazular. Kollar.
Havuzun çevre kenarına konan taş.
afaki / âfâkî / آفاَقِي
Dışa âit, çevreyle alâkalı.
ahir vakit / âhir vakit
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
ahir zaman / âhir zaman
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
Dünyânın son zamânı, son devresi. Genel olarak Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) teşriflerinden, özel olarak hicrî bin senesinden sonraki zaman.
ahirzaman / âhirzaman
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
Dünyanın son zamanı ve son devresi. Dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
ahirzaman peygamberi / âhirzaman peygamberi
Dünya hayatının kıyamete yakın son devresinde gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
akat
Evin ortası. Evin çevresi, etrafı.
akid / âkid
Kuyunun çevresi, etrafı.
akraba-i taallukat / akraba-i taallûkat
Hısım akraba; yakın uzak bütün akrabalar, aile çevresi.
aktar-u etraf / aktâr-u etraf
Çevre ve etraf; çevre ve civar bölgeler.
akvet
Evin ortası. Evin çevresi.
alem / âlem / عالم
Dünya, evren.
Bütün cihan. Kâinat.
Dünya.
Her şey.
Cemaat.
Halk.
Cemiyet. Dehr.
Hususi hal ve keyfiyet.
Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire.
Dünya, cihan, evren.
Dünya; evren.
(Arapça)
alem-i kebir / âlem-i kebîr
Büyük âlem, evren.
alem-şümul / âlem-şümul / âlem-şümûl
Evrensel, bütün cihanı kaplayan.
Dünya çapında, evrensel.
alemşümul / âlemşümûl
Bütün âlemi kaplayan, evrensel.
algı
(İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması. Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir. Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir. Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz. Bir idrakte hem afâki (objektif, n
artuşi
Van çevresinde bulunan büyük aşiretlerden birisidir, "Ertoşi" ve "Ertuş" adıyla da anılmaktadır.
asker
Devredici, seyyar.
(Farsça)
asr
(Asır) Bir devrelik zaman.
İkindi vakti.
Zamanın bir cüz'ü.
Konuşan kimselerin başkaları ile beraber yaşadığı müddet.
Yüz yıl.
Eskiden bazılarınca kırk, elli veya altmış yıllık müddet.
İnsanın ortalama yaşayış zamanı.
Gece ve gündüzden
asr-ı cahiliyyet
Cahiliyyet asrı. Cahiliyyet devresi.
Arabistan'da İslâmiyet'ten önceki putperestlik ve vahşet devri.
asri / asrî
Devre, modaya ve israflı fantaziyelere uyan. Taklitçi. Zamana uygun. Bir devreye, asra âit ve müteallik.
atmosfer
Dünyanın çevresini kuşatan 100 km. kalınlığında, çeşitli gazlardan meydana gelen gaz tabakası. Başka gök cisimlerini kuşatan gaz tabakalarına da atmosfer denir.
Bir yerdeki mânevi hava.
Basınç birimi. 0 derecede 76 cm. yükseklikteki bir civa sütununun 1 cm. karelik alan üzeri
aydın
Aydınlık.
Açık, âşikâr, açıkça görünen.
Mübârek, mesut. Bilgili, okumuş, görgülü.Bugün bazı çevrelerde batı ilim ve felsefesini tahsil edip benimseyenlere de "aydın" denilmektedir. Aklı gözüne inmiş, yani herşeyi maddi ölçülerle yorumlamaya alışmış, kalbi maddeci felsefe ile
ayıklanma
(Biyolojide) Çevre şartlarına en iyi uyabilen canlıların hayatta kalıp çoğaldığı, uyamıyanların öldüğü ve nesillerinin yok olduğu, böylece canlılardan tabii bir tekâmül (evrim) meydana geldiğini savunanların ileri sürdüğü bir tâbirdir.
(Türkçe)
baha / bâhâ
Suyun derin yeri.
Açık meydanlık. Alan.
Bir evin çevresindeki kapalı avlu veya bahçe.
banliyö
Bir şehrin yakın çevresinde bulunan mahalle ve yerleşme yerleri.
(Fransızca)
bargam
Levreğe benzer bir cins balık.
bedel-i ferag
Huk: Arazi-i emiriye ve icareteynli vakıf gayr-i menkullerinin tasarruf haklarının devredilmesi karşılığı alınan bedeldir.
berfuz / berfûz
Ağzın dış kenarı, dudakların çevresi.
(Farsça)
bilanço
ing. Ticarî bir müessesenin muayyen bir devre sonunda alacak verecek durumunu göstermek üzere meydana getirdiği cetvel.
Mc: Herhangi bir işte belirli bir müddet sonundaki iyi ve kötü neticelerin karşılıklı durumu.
bilinç
Psk: İnsanın kendi varlığından ve kendine tesir eden çevresinde meydana gelen hadise ve değişikliklerin, bilgisine sahip olması hali. Şuurun dereceleri vardır. Meselâ: Düşünüyorum ve düşündüğümü biliyorum, yine düşündüğümü bildiğimi de biliyorum ve hakeza. Şuurlu olma ruhun bir vasfıdır. Maddede şuu
(Türkçe)
büluğ
Erginlik. Olgunluk. Çocukluk devresini tamamlayıp ergenliğe geçiş. Ergenliğe ulaşan genç, namaz kılmak ve oruç tutmak gibi farzlarla mükellef (yükümlü) olur.
Yaklaşıp çatma.
cair
Mâni, engel.
Eğri.
Çok, kesîr.
Eziyet eden. Cevreden. Zulmeden.
çarh
Çark, tekerlek.
Felek, gök, sema.
Ok yayı.
Elbisede yaka.
Tef.
Devreden, dönen.
Çakır doğan.
Talih.
cenab
(Çoğulu: Ecnibe) Evin etrafı, çevresi.
Cânib.
Nâhiye.
cevher-i ruh
Canlı, şuurlu olan ve çevresini görüp gösteren nurlu varlık.
cihan-şümul / cihan-şümûl
Dünya çapında, evrensel.
cihanşümul / cihanşümûl
Dünya çapında, evrensel.
Dünya çapında, evrensel.
civar / civâr / جوار
Çevre.
Çevre, yöre, etraf.
Yakın yer, yakın komşu.
Yakın çevre.
(Arapça)
civarında
Çevresinde.
dair / dâir
Devreden. Dolaşan. Dönen. Bir şeyin etrafını kuşatan.
Belli bir şey hakkında olan. Alâkalı, müteallik.
İlgili, devreden.
dairenmadar / dâirenmâdâr / دائرا مادار
Çepeçevre.
(Arapça)
damene
Dağ eteği, dağın çevresi.
(Farsça)
dehriye
Devre ait. Zamana dair ve müteallik.
Âlemin ezelî ve ebedîliğini iddia edip âhirete inanmıyan münkir ve imansız bir fırka.
Deist
Deizm veya Yaradancılık, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Deizm genel olarak Dünya'ya veya Evren'in işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanır.
Deizm
Deizm veya Yaradancılık, tüm dinleri reddeden tek Tanrı inancıdır. Deizm genel olarak Dünya'ya veya Evren'in işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanır.
desatir-i külliye
Her yerde ve konumda geçerli olan genel kurallar, prensipler, kanunlar; evrensel kanunlar.
deveran
Dönüş, dolaşmak. Tedavül. Yerinde durmamak. Devretmek.
deveran-ı dünya
Dünyanın dönüp devretmesi.
devir
(Devr) (Çoğulu: Edvâr) Nakil. Birisinin uhdesinden diğerinin uhdesine geçirmek.
Bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek. Geçmiş dersleri hatırlama.
Bir şeyin çevresinde dolaşmak. Dönme.
Seyahat. Bir memleketi dolaşmak.
Bir şeyin kendi mihveri üzerinde dönmesi.
devr-han
Kur'an-ı Kerim'i devamlı okuyup devreden kişi.
(Farsça)
devr-i kasır
(Devre-i kasire) Fiz: Kısa devre.
devre
(Çoğulu: Devrât) Dönüş dönme, dönem.
Birkaç yıldan meydana gelen zaman süresi.
Elektrik devresi. Üzerinden elektrik akımı geçmekte olan bir iletken yolun tamamı.
devvar
Durmayıp dönen, devreden. Devredip gezen.
Gerdân.
Kâbe-i Muazzama'nın bir adı.
Haremden alıp beraber tavaf edilen taş.
dübb-ü asgar
Küçük ayı denen ve Kutup yıldızı etrafında devreden yedi tanelik yıldız kümesi.
edvar-ı seb'a
Yedi devreler. Dünyanın yaradılışından beri geçirdiği devreler ki, nazariye olarak söylenir.
ekolali
yun. Psk: Sesleri taklit etme, yansıtma. Çocuk dünyaya geldiği zaman çevresinde konuşulan dilin seslerini çıkaramaz. Kendine mahsus sesleri çıkarır. Çevrede konuşulan dilleri dinleye dinleye çevredeki sesleri taklid etmeye başlar, bu taklid edebildiği sesleri sık sık tekrar eder. Meselâ: ba, ba, ba
ekoloji
yun. Canlı varlıklarla çevreleri arasındaki münasebetleri araştıran biyoloji kolu.
emevi devleti
Dört halife devrinden sonra devlet idaresi Beni Ümeyye hanedanına geçmiştir. Buna nisbetle bu devlete "Emevi Devleti" adı verilmiştir. (Mi: 661-750) seneleri arası Emevi Devletinin saltanat devresidir. Muâviye bin Ebi Süfyan'dan başlamak üzere 14 halife gelip geçmiştir. Son halife Muhammed bin Merva
eş'ar
(Çoğulu: Eşâir) En iyi şâir.
Kılı çok olan kimse.
Davarın tırnağı çevresinde olan kıl.
etraf / etrâf / اطراف
Yöre, çevre.
(Arapça)
etraf-ı arz
Dünyanın çevresi.
etraf-ı sema
Semanın çevresi, tarafları, ufukları.
evreng
Taht, evrend.
(Farsça)
Şan, şeref, nâm.
(Farsça)
Zinet, süs.
(Farsça)
Akıl, irfan.
(Farsça)
Ağaç kurdu.
(Farsça)
Hoş hâllilik, hâlin hoşluğu.
(Farsça)
Hile, desise, hud'a, aldatma, oyun.
(Farsça)
Yakışıklılık.
(Farsça)
fabrika-i kainat / fabrika-i kâinat
Bir fabrikayı andıran kâinat, evren.
farig
İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş.
Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden.
fariğ / fâriğ
Devreden, geçiren, çekilen.
farisan
(Tekili: Fâris) Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş devrelerinde eyâletlerde hudutlardaki muhafız askerler.
fetret
Aynı cinsten iki hâdise (olay) arasındaki kesinti devresi.
İki peygamber veya iki hükümdâr arasında peygambersiz ve hükümdârsız geçen zaman.
fitne-i ahirzaman / fitne-i âhirzaman
Âhirzaman fitnesi; dünyanın son devresinde görülen fitneler, bozulmalar.
gerdun
Dünyâ, felek.
(Farsça)
Dönen, dönücü, devreden, çevrilen.
(Farsça)
girda-gird
Fırdolayı, çepeçevre.
(Farsça)
girdagird / girdâgird / گرداگرد
Çepeçevre, fırdolayı.
(Farsça)
hadise-i ahirzaman / hâdise-i âhirzaman
Âhirzaman hâdisesi, dünya hayatının kıyamete yakın son devresindeki meydana gelen olay.
haff
Bir şeyin etrâfını dolanan. Bir nesnenin çevresini dolanan.
hait
Bir yeri çevreleyen duvar. Tahta perde. Çit.
hale / hâle
Ay çevresinde görülen parlak daire, ayla.
halık-ı kainat / hâlık-ı kâinat
Evreni ve bütün varlıkları yaratan Allah.
halk-ı cedid
Ba'sü bade-l mevt, yeniden yaratılış. Yeniden yeniye tekrâren yaratılma. Ana karnındaki çocuğun, insan suretine inkılâb ettiği devre.
hane-i devvar
Dâim dönen, devreden hane.
Mc: Yıldız.
hararet-i gariziyyenin iltihabı zamanı
İnsanda şehvanî ve nefsanî hislerin galeyanda olduğu devresi.
hark
Herhangi bir kanunun delinmesi, yırtılması, kanunu devre dışı bırakarak yaratma.
hark-ı adat / hark-ı âdât
Adetleri, kanunları delme, onları devre dışı bırakarak var etme.
harzem
Türkistan'da Aral gölünün güneyindeki delta ve çevresindeki ülke.
hatar
Bir şeyin etrafını çevreleyen çember nev'inden şeyler.
Çadırın eteklerine bağlanan parça.
havali / havâli
Çevre, civar, etraf, yöre.
Etraf, çevre, civar.
havl / حول
Sene, yıl.
Etraf, çevre.
Kuvvet, kudret.
Güç.
(Arapça)
Çevre.
(Arapça)
havm
Deve sürüsü.
Devretmek.
havza
Coğ: Açık ve düz deniz kıyısı. Kenar.
Memleket.
Taraf.
Sınır için: Bir şeyin çevresi içinde olan.
hayalat-ı muhitiye / hayalât-ı muhîtiye
İçinde yaşanılan zaman, mekân ve çevreye ait hayaller.
hayat-ı kainat / hayat-ı kâinat
Evrenin hayatı.
hazine-i amire / hazine-i âmire
Tar: Para işlerini yönetmek üzere kurulmuş olan müesseselerden birinin adı. Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrelerinde para işleri "Beytülmal" denilen ve "Defterdar" adı verilen bir memurun idaresinde iken, sonraları teşkil olunan yeni idarelere göre çeşitli adlar verilmiştir. Hazine-i âmire, devlet k
heşaşet
Şâdlık, hafiflik, irtiyah.
Gevreklik.
heşş
Gevrek, kolayca kırılabilir olan.
Keyifli, şen.
hıfzıssıhha
(Hıfz-üs sıhha) Sağlıklı yaşamak için doğrudan doğruya kişi ve içinde bulunan çevrenin sağlıkla alâkalı şartlarını tetkik edip inceleyen, gerekli tedbirleri olan ve bu çeşit çalışmalardan bahseden hekimlik kolu veya sağlık bilgisi.
Sıhhatini korumak. Sağlığını muhafaza etmek.
hikmet-i aliye-i kainat / hikmet-i âliye-i kâinat
Evren ile ilgili yüksek bilgi.
hilkat-i kainat / hilkat-i kâinat
Evrenin yaratılışı.
hımare
(Çoğulu: Hamâyir) Ayak üstü.
Havuzun etrafına koydukları taş.
Avcıların av vurmak için çevrelerine ev gibi dizdikleri taşlar.
hıtar
Misli, benzer, denk, eş.
Bir çevreyi ihâta edip çevresini dolaşan nesne.
hiyan
Zaman, devre.
hızar
Bahçe çevresine yapılan duvar veya çit.
hüdb
(Çoğulu: Ehdâb) Kirpik.
Mendil.
Testere çevresinde olan saçak.
idadi / îdâdî
Hazırlıklık devresi.
idare
Devrettirmek. Çekip çevirmek. Döndürmek. Kullanmak. Becermek.
idare-i kainat / idare-i kâinat
Evrenin idaresi.
ihata / ihâta / احاطه
Kavrama.
(Arapça)
Kuşatma, sarma.
(Arapça)
İhâta edilmek:
Çevrelenmek, sarılmak, kuşatılmak.
(Arapça)
İhâta etmek:
(Arapça)
Kavramak.
(Arapça)
Kuşatmak, sarmak.
(Arapça)
istiğrak / istiğrâk
Tasavvuf yolunda bulunan kimsenin içinde bulunduğu mânevî hallere dalması sebebiyle kendisini ve çevresinde olanları unutması.
izaha
Bir şeyin çevresini dolaşma.
kaf
Kaf Dağı; yeryüzünü çepeçevre kuşattığı kabul edilen efsanevî dağ.
kaf dağı
Yeryüzünü çepeçevre kuşattığı kabul edilen efsanevî dağ.
kafzea
(Çoğulu: Kafâzi) Başın çevre yanlarının saçı.
kainat / kâinat / kâinât / كائنات
Yaratılmış varlıklar, evren.
Evren.
Evren.
(Arapça)
Dünya.
(Arapça)
kainat halıkı / kâinat hâlıkı
Evrenin ve herşeyin sahibi olan Allah.
kainat maliki / kâinat mâliki
Evrenin ve yaratılmış herşeyin gerçek sahibi olan Allah.
kainat sahibi / kâinat sahibi
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah.
kainat sultanı / kâinat sultanı
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve Sultanı Allah.
kainat-ı müteceddide / kâinat-ı müteceddide
Devamlı yenilenen kâinat, evren.
kainat-ı seyyale / kâinat-ı seyyâle
Akıp giden kâinat, evren.
kainat-ı suğra / kâinat-ı suğrâ
Küçük kâinat, evren; insan türü.
kainatın sahibi / kâinatın sahibi
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah.
kainatın sanii / kâinatın sânii
Kâinatı, evreni ve içindeki herşeyi sanatla yaratan Allah.
kampanya
Sıkı bir iş ve çalışma devresi.
Maksatlı uğraşma. Bir maksad için faaliyete geçme.
karn
Zaman, devre.
Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene.
Yüz yıllık zaman. Asır.
Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç. (Karn, iki mânaya gelir. Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki
Devre, asır.
kenar
Çevre, kıyı, Sâhil, deniz kıyısı.
(Farsça)
Köşe, uç.
(Farsça)
Son, nihâyet.
(Farsça)
Çember.
(Farsça)
Etrâfı çevrilen şey.
(Farsça)
Kucaklama. Kucağa alma.
(Farsça)
kenef / كنف
Çevre.
(Arapça)
Sığınacak yer.
(Arapça)
kevr
Devretmek, dönmek.
Sarık sarmak. Tülbend sarmak.
Bir yerde toplanmış olan develer.
Çokluk, bolluk, ziyadelik.
Mukül dedikleri darı cinsi.
kıble-i kainat / kıble-i kâinat
Bütün evrenin yöneldiği kıble.
komşu
Bitişik evlerde veya yakın çevrede oturan kimse veya kimseler.
komünizm
Komünizm (Latince kökenli communis - ortak, evrensel); üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu sınıfsız, parasız ve devletsiz bir toplumsal düzen ve bu düzenin kurulmasını amaçlayan toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji ve harekettir.
(Fransızca)
koy
Küçük körfez. Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası. Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer. Köşe, bucak.
kühulet
Orta yaşlılık. (35-40 yaş arası) Olgunluk çağı. Bazılarına göre: Yirmibir ile altmış yaşa kadar olan insanın hayat devresi. Veya otuz ile elli arası.
külliyat-ı kainat / külliyat-ı kâinat
Bütün evren.
külliyat-ı umur
Genel, evrensel işler.
külve
(Çoğulu: Külu-Külliyât) Dağarcık altına çepeçevre diktikleri deri.
Tirşe dedikleri kayış.
kur'an-ı ezher / kur'ân-ı ezher
Parlak Kur'ân (ayrıca burada Kur'ân, insanlığın bütün kabiliyet ve donanımının gelişmesine hitap ettiği için evrensel üniversite anlamında Ezher Üniversitesine benzetilmiş de olabilir.).
kurun / kurûn
Çağlar, asırlar, devreler.
kurun-u uhra / kurûn-u uhrâ
Son çağ, dünya hayatının kıyamete yakın son devresi.
letb
Gitmek.
Devretmek.
Bir şeyden ayrılmayıp, ona bağlanmak.
magfele
Dudak altında biten kılların çevresi.
mahcir
(Çoğulu: Mehâcir) Göz çukuru.
Gözün çevre yanı. Yüzde perde varken gözden ve etrafından görünen yerler.
Bahçe.
mahrek
Koz: Bir gezegenin bir devrede üzerinden gittiği farzedilen dâirevi hat, hareket yeri. Mermi yolu.
Hareketli bir noktanın takip ettiği yol.
Bir gezegenin bir devrede üzerinden gittiği farzolunan dairevî hat, yörünge.
medar
Sebeb, vesile.
Bir şeyin etrafında döneceği nokta. Bir şeyin devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer.
Gezegenlerin gezerken hareket noktalarının çizdiği dâire. (Dünya, güneş etrafında seyrederken medar-ı senevîsi bir dâireyi andırır.)
mekteb-i i'dadi / mekteb-i i'dadî
Osmanlılar devrindeki rüştiyeden, yani eski orta mektebden sonra gelen ve talebeyi yüksek mektebe hazırlayan tahsil devresi. Lise.
melagım
Ağız çevresi.
menar-ı neyyir
Nur saçan ve çevresini aydınlatan lâmba.
merhale
Aşama, evre.
merkez-i devr
Hareket eden bir cismin, etrafında devrettiği nokta.
mevc
Dalga. Denizin dalgası.
Titreşim.
Mc: Devir, devre.
mevsim-i harif
Sonbahar, güz devresi.
mevsim-i sayf
Yaz mevsimi, yaz devresi.
mıntıka
Alan, civar, çevre.
müdavele
Elden ele gezdirme. Alıp verme, devretme.
Fikir verme, konuşma.
Çevirme, döndürme.
muhit / محيط / muhît / مُح۪يطْ
Kuşatan, çevre.
İhata eden, kuşatan.
Çevre.
Okyanus.
Allah'ın isimlerinden.
İhata eden. Etrafını kuşatan, çeviren.
Etraf. Çevre.
Büyük deniz. Okyanus.
Mc: Büyük âlim.
Çevre.
(Arapça)
Saran, kuşatan.
(Arapça)
Çevre.
muhit-i acib
Acayip, tuhaf çevre.
muhit-i arz
Dünyanın çevresi.
muhit-i daire / muhit-i dâire
Mat: Daire çevresi. Çember.
muhit-i içtimai / muhit-i içtimaî
Sosyal çevre.
muhit-i nigah / muhit-i nigâh
Göz çevresi.
muhit-i zaman ve mekan / muhit-i zaman ve mekân
Zaman ve yer bakımından yaşanan çevre, ortam.
muhit-i zamani ve mekani / muhît-i zamânî ve mekânî
Zaman ve mekân itibariyle oluşan şartlar, ortam, çevre.
muhitat
(Tekili: Muhit) Çevreler, muhitler.
mükennef
Etrafı sınırlanmış, çevresi çevrelenmiş.
mülagım
Ağzın çevresi, dil erişen yerleri.
nahiye
Yan taraf, kenar, civar, çevre.
Küçük yer, bölge. İdari taksimatta, kazadan küçük, köyden büyük olan yerleşme merkezi.
nebiyy-i ahirüzzaman / nebiyy-i âhirüzzaman
Dünya hayatının kıyamete yakın son devrenin Nebisi; son Peygamber.
nevres
(Nevrese) Yeni yetişmiş, yeni yetişen, yeni biten.
(Farsça)
Genç, taze.
(Farsça)
nevreste
(Çoğulu: Nevrestegân) Yeni yetişmiş, yeni bitmiş, yeni meydana gelmiş, yeni hâsıl olmuş.
(Farsça)
nizamiye
İlk askerlik devresi.
Bu nevi askerlik işleriyle uğraşan daire.
Tanzimat ordusunun asıl silâh altında bulunan kısmı.
piramen
Çevre, etraf, yan.
(Farsça)
piramun
Yan, etraf, çevre.
(Farsça)
ruh-u kainat / ruh-u kâinat
Evrenin ruhu.
safahat / safahât
Safhalar, devreler.
safha
Devre, dönem.
sahib-i kainat / sahib-i kâinat
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah.
sahife-i hayat
Hayatın devreleri, hayat sayfası.
şamil / şâmil
Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan.
Çok şeye birden örtü ve zarf olan.
Fazla şeyleri veya kimseleri ilgilendiren.
Kaplayan, çevreleyen, içine alan, genel.
şamile / şâmile
Çevreleyen, kuşatan.
seaf
Devenin ağzında olan bir hastalıktır ve burnunun ve gözlerinin kılları dökülür. O devenin erkeğine esaf, dişisine nâfâ denir.
Tırnağın çevresinin kopup ayrılması.
sebeb-i hilkat-i kainat / sebeb-i hilkat-i kâinat
Evrenin yaratılış sebebi.
şegaf
Yürek kabı. Yüreği çevreleyen nâzik deri.
Sağ tarafta iyeği kemiği altında olan bir hastalık.
Bir nesneyi çevirip kaplamak.
şekir
Ağacın çevresinde kökünden biten fidanlar.
Fercte olan kıllar.
şevamil
(Tekili: Şâmile) Şâmil olanlar, içine alanlar, çevreliyenler.
şıkşaka
(Çoğulu: Şekâşık) Devenin ağzında olan dağarcığı. (Ağzından çıkarıp kükretir.)
Zayıf, yaşlı kimse.
Uzun ince çubuk.
Ağzın çevresi.
silsile-i hilkat-i kainat / silsile-i hilkat-i kâinat
Kâinatın yaratılış devreleri.
sırr-ı kainat / sırr-ı kâinat
Evrenin sırrı.
sunbur
(Çoğulu: Sanâbir) Demirden veya kalaydan olan ibriğin emziği.
Havuzun çevresine yapılan lüle ve oluk.
sünnet olmak
Çocuğun sünnet derisinin çepeçevre kesilmesi. Hitân.
şuur-u kainat / şuur-u kâinat
Evrenin şuuru, bilinci.
taftaf
Yumuşak taze ot.
Ağacın çevresi.
tahavvülat / tahavvülât
Hal, evre vs. değişimler.
tanzimat-ı hayriye
Osmanlı Devletinde Sultan Abdülmecid zamanında başlayan ve (1839-1876) tarihleri arasındaki devreye Tanzimat-ı Hayriye denir. Sözde ıslahat için çalışılan devirdir. Bu, Gülhane Hatt-ı Hümayunu namında padişah fermanı ile başlatıldı. Bu devirde her şey yeniden tanzim edilecekti, yeni müesseseler kuru
tecvir
(Cevr. den) Zora, sıkıya koyma, cevretme.
tedvir
Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek.
İdare etmek, yönetmek.
Daire şekline sokmak.
Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır.
Kur'an-ı Kerim kıraatında: Tahkik ile hadr ortasında bir okuma usulüdür. Her iki yönde meşru m
İdare etmek, yönetmek, döndürmek, çevirmek, devrettirmek. Kur'ân kırâetinde orta süratle okuma tarzı.
teşekkülat-ı arziye / teşekkülât-ı arziye
Dünyanın oluşum devreleri.
tevarib / tevârib
(Bak: TEVREB)
tuvar
Evin çevre yanı.
umumi alem / umumî âlem
Genel dünya, evren.
veşi'
(Çoğulu: Veşâyi) Bezlerde olan yol yol alaca.
Sümâme otundan yapılan hasır.
Ağaçlardan kuruyup düşen nesne.
Girilmemesi için bahçe ve bostanların çevresine dikilen ağaç veya konan diken.
Az nesne.
yevm
Gün. Yirmidört saatlik zaman.
Sene.
Asır. Devir.
Devre.
zaman-ı adem / zamân-ı âdem
Hz. Âdem zamanı, insanlığın ilk devresi.
zemheri
Karakış dönümünden (12 Aralıktan) 31 Ocağa kadar olan şiddetli soğuk devresi.
zemherir
Zemheri, şiddetli soğuk devresi.
zerrat-ı alem / zerrât-ı âlem
Evrendeki zerreler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
deruhde
miete
tecessüm
Mutalaa
mi'ber
ihtifaz
handan
Sekaf
mühacim
der kale
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
evre
Yüz çevirme
Tilki
Tevakku
(gadab. dan)
tevcihle
umut
yalnızlık
haince
Güzel