REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te ettirmek ifadesini içeren 99 kelime bulundu...

akf

  • Eğmek, meylettirmek.

da'vet

  • Çağırma. Ziyafet. Duâ.
  • Bir fikri kabul ettirmek için deliller söylemek.

dahdaha

  • Yorulmak, yorultmak.
  • Yavaşlamak.
  • Muti etmek, emre itaat ettirmek.
  • Hor etmek.

derhatır / derhâtır / در خاطر

  • Hatırlama. (Farsça - Arapça)
  • Hatırda tutma. (Farsça - Arapça)
  • Derhâtır ettirmek: Hatırlatmak, akla getirmek. (Farsça - Arapça)
  • Derhâtır eylemek: Hatırlamak. (Farsça - Arapça)

grev

  • İşçilerin isteklerini işverene kabul ettirmek için, işlerini hep birlikte bırakmaları.İslâmiyette işçi hakları çok ciddi korunmakla beraber, grev ve benzeri hareketlere başvurulması istenmez. Çünki grev, millî gelire zarar verdiği gibi, sosyal grupları doğurmakla boğuşmalarına ve dolayısıyla da mill (Fransızca)

hadim kılmak / hâdim kılmak

  • Hizmetçi yapmak, hizmet ettirmek.

hebt

  • (Hübut) İniş. Aşağı inme.
  • Aşağı indirme. Bir yere inip konmak.
  • Nüzul, illet, maraz.
  • Zayıflama.
  • Bir memlekete birisini dâhil ettirmek.
  • Eksiltmek.
  • Kötü bir hale uğratmak.

hedy

  • Cenab-ı Hakk'ın rızası için veya ihramda iken yapılması yasak olan herhangi bir fiili işlemekten dolayı kusurunu affettirmek ricasiyle, keffaret olarak Harem-i Şerif'e götürülen veya kendisi veya parası gönderilen kurban.

hezz

  • Hareket ettirmek. Depretmek. Tahrik.

hilallemek / hilâllemek

  • Abdest alırken, el ve ayak parmakları ile sakalın ve kadınlarda sık saçların arasına ıslak parmaklarını sokarak hareket ettirmek.

hınc

  • Her nesnenin aslı.
  • Meyl ettirmek, eğmek, yöneltmek.

iade

  • Geri vermek. Eski haline getirme.
  • Mukabilini yapma. Karşılığını yapma.
  • Avdet ettirmek.
  • Edb: Bir mısraın veya beytin son kelimesini, kendisinden sonra gelen mısra veya beytin ilk kelimesi olarak kullanma sanatı.

ibka etmek

  • Devam ettirmek, kalıcı hale getirmek.

idame

  • Devam ettirmek. Dâim ve bâki kılmak.

idame etmek

  • Devam ettirmek.

idare

  • Devrettirmek. Çekip çevirmek. Döndürmek. Kullanmak. Becermek.

ıdtırab

  • Deprettirmek, hareket ettirmek. Izdırap.

ifham

  • İkna edip sükût ettirmek. Delil göstermekle ve isbat etmekle galip gelmek.

igfal

  • (Çoğulu: İgfalât) Dikkatsizlikle terkettirmek.
  • Gaflette bırakmak.
  • Kandırmak. Aldatmak.

ihafe

  • Korkutmak. Havf ettirmek.

ihsas

  • Hissetmek. Hissettirmek. Açık anlatmadan kapalıca bahsetmek.
  • Bulmak. Görmek. Bilmek. Zannetmek. İdrak etmek. Duyurmak.

ihsas etmek

  • Hissettirmek.

ilaf

  • Ülfet etmek. Alıştırmak. Ülfet ettirmek.
  • Bir adedi bine çıkarmak.

ilzam

  • Muaraza veya muhakemede delil göstererek muhalifini susturmak, iskât etmek. Söz ve fikirde galibiyet. İltizam ettirmek. İsnad ve isbat etmek.

imale / imâle

  • Bir tarafa meylettirmek. Bir tarafa eğmek.
  • Benzetmek.
  • Mal vermek.
  • Edb: Bir heceyi vezne uydurmak için uzatarak okumak.
  • Meylettirmek, eğmek; bir tarafa yorumlamak.
  • Bir tarafa meylettirmek, bir tarafa eğmek.
  • Bir heceyi vezne uydurmak için uzatarak okumak.

imale etmek

  • Meylettirmek, eğilim göstermesini sağlamak.

imrar

  • Geçirmek. Mürur ettirmek.
  • İpi sağlam bükmek.
  • Acıtmak. Acı olmak.

irkas

  • Oynatma, raksettirmek.

irşad

  • Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek. Cadde-i kürba-yı Kur'aniye yolunda selâmetle devam ettirmek. Allah'a ibadet ve itaata kavuşturmak. Veli bir zâtın, bir kimsenin hidâyete ermesine vesile olması.

irva

  • Bolca sulamak. Suya kandırmak.
  • Birisine hadis veya şiir rivayet ettirmek.

isale

  • Akıtmak, dökmek.
  • Seyyal kılmak. Cereyan ettirmek.

ısaret

  • Meylettirmek, eğmek.

ısbar

  • Sabrettirmek.

ısdar

  • (Sudur. dan) Çıkarma, çıkarılma, sudur ettirme.
  • Deveyi sudan geri döndürmek.
  • Rücu ettirmek, geri döndürmek, vazgeçirmek.

iskat / iskât

  • Sükût ettirmek. Cevap veremiyecek hâle getirmek. Susturmak.
  • Kandırmak, râzı etmek.

işmam

  • Hafif olarak duyurmak, koklatmak. Hissettirmek.
  • Kibirden dolayı başı dik yürümek.
  • Tecvidde: Bir harfe zamme veya kesre vermek ve bunu hafifçe hissettirmek. Harfin sesini genizden hissettirmek, biraz duyurmak, harfi çıtlatmak.

istibdad

  • Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi.
  • Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi

istifrak

  • Farkettirmek, ayırdetmeği istemek.

istihdam

  • Bir hizmette kullanmak, hizmete almak, hizmet ettirmek.
  • Edb: Bir çok mânâsı olan bir kelimenin her mânâsına muvâfık kelime söylemek. Meselâ: "Avcınızın attığı da, sözleri de saçma idi" cümlesinde olduğu gibi.

istilzam

  • Lüzumlu olmak. Gerektirmek. Lâzım addetmek. İcâbettirmek.

istimale

  • Avutmak. Meylettirmek. Cezbettirmek.
  • Gönül almak. Çok mal sahibi olmak.

itiraf ettirmek

  • Kabul ettirmek.

ıtla'

  • Tulu ettirmek, zuhur ettirmek, doğdurmak.

izafe

  • Bir şeyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etmek, yakın etmek. İsnâd etmek. Katmak, katıştırmak.
  • Bir şey üzerine meylettirmek, havale olmak, bağlanmak.
  • Mal etmek.
  • Gr: İki isimden meydana gelen bağlılık tamlaması.

izafet

  • Bir şeyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etmek, yakın etmek. İsnâd etmek. Katmak, katıştırmak.
  • Bir şey üzerine meylettirmek, havale olmak, bağlanmak.
  • Mal etmek.
  • Gr: İki isimden meydana gelen bağlılık tamlaması.

izhar

  • Açığa vurma. Meydana çıkarma.
  • Göstermek. Zâhir ve âşikâre ettirmek.
  • Yalandan gösteriş.
  • Tecvidde, iki harfin arasını birbirinden ayırıp açarak ihfâsız, idgamsız olarak okumaya denir. Bu sıfatın harfleri Huruf-ı halk denilen harflerdir.

kams

  • Hareket ettirmek.
  • Davar önüne sıçramak.

kefaret / kefâret

  • Bir günahı affettirmek ümidiyle yapılan ibadet veya çekilen sıkıntı.

keffaret

  • (Masdar gibi kullanılıyorsa da "keffâr" mübalâğa isminin müennesi olup, asıl mânası: örtücü ve imhâ edici demektir.) Bir mecburiyet altında veya yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka veya tutulan oruç.
  • Günahtan arınma.

kılkal

  • Hareket ettirmek.

levy

  • Bükmek.
  • Eğmek, meylettirmek.
  • Karın ağrısı.
  • Mide fesadı.

lokavt

  • ing. Bir işverenin, isteklerini kabul ettirmek gayesiyle işyerini kapaması.

mecazi rızık / mecâzî rızık

  • Yaşamı devam ettirmek için zorunlu olmayan ve çalışıp çabalamakla elde edilmesi gereken nimetler.

mezmere

  • Çok şiddetli hareket ettirmek.

mikail aleyhisselam / mîkâil aleyhisselâm

  • Dört büyük melekten biri. Ucuzluk, pahalılık, kıtlık, bolluk yapmak, ferah ve huzûr getirmek ve her maddeyi hareket ettirmekle görevli melek.

murafaa

  • Karşılıklı hak iddia ederek konuşmak.
  • Bir dâvâ için birisini hâkim huzuruna celb ettirmek. Yüzleşerek muhakeme olunmak.

müvekkel

  • Vekil tâyin olunmuş olan, vekil edilmiş olan. Bir kimse tarafından işlerini görmek veya kendisini müdafaa ettirmek için vekil edilmiş kimse.

nüfaz

  • Ağaçtan veya başka birşeyden silkmekten ve hareket ettirmekten dolayı düşen nesne.

ram / râm / رام

  • İtaat eden, boyun eğen. (Farsça)
  • Râm etmek: Boyun eğdirmek, itaat ettirmek. (Farsça)
  • Râm olmak: Boyun eğmek, itaat etmek. (Farsça)

ravvah

  • Rahat ettirmek.

rec'

  • Geri döndürmek.
  • Döndürülmek.
  • Yağmur.
  • Menfaat, fayda.
  • Rücu' etmek veya ettirmek.

sada'

  • Kasd ve teveccüh eyleme.
  • Bir şeyi âşikâre söylemek.
  • Mevkiine tevcih ve isabet ettirmek.
  • Kat'etmek.
  • İzhar ve beyan etmek.
  • Yarık ve çatlak. Bir şeyi ikiye yarmak.

safk

  • Sesi işitilen vuruş.
  • Sarfetmek.
  • Reddetmek.
  • Kanatlarını hareket ettirmek. Deprenmek.
  • Kullanmak.

şagşaga

  • Süngüyü vurduğu kimsede hareket ettirmek.

sedr

  • Tenbel olmak.
  • İrsal, gönderme.
  • Gözü hareket ettirmek.

şefşefe

  • Zayıflatmak.
  • Hareket ettirmek, depretmek.
  • Karışmak.

sevk-i tabii / sevk-i tabiî

  • İstek dışı hareket. İç güdü. Canlıların hayâtiyetini ve nesillerini devâm ettirmek için, Hak teâlâ tarafından kendilerine verilen kuvvet.

sılairahim / sılâirahim

  • Akrabalarla alâkayı kesmeyip devam ettirmek.

ta'diye

  • Tecavüz ettirmek, geçirmek. Bir eylemi müteaddi hali koymak. (Gramer terimi)
  • Tecavüz ettirmek, geçirmek.
  • Gr: Bir fiili müteaddi hâle koymak. Meselâ: "Gülmek. den: Güldürmek. Ölmek. den: Öldürmek" gibi.

ta'vid

  • (Deve) çok yaşamak.
  • Âdet edinmek. Alıştırmak, âdet ettirmek.

tahdim

  • Hizmet ettirmek.
  • Atın ayaklarının beyazlığı dirseklerinden aşağı olmak.

tahdir

  • Acele ettirmek.
  • Nüzul ettirmek, indirmek.

tahlif / tahlîf

  • (Half. dan) Yemin ettirmek. Yemin vermek.
  • Yemin vermek. Mahkemede iki hasımdan birine yemîn ettirmek.

tahrif

  • (Harf. den) Harflerin yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem karıştırmak.
  • Kendi menfaati veya başkasının zararı için bir ibârenin mânasını değiştirmek.
  • Başka tarafa meylettirmek.

tahsis

  • Rağbet ettirmek. Meylettirmek, yöneltmek.

tahvir

  • Rücu ettirmek, döndürmek.
  • Ağartmak, beyazlatmak, tebyiz.

taktil

  • (Katl. den) Çok öldürmek, çok katletmek.
  • Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek.

tasdik ettirmek

  • Kabul ettirmek, onaylatmak.

tatvi'

  • Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek.

tatvif

  • Tavaf ettirmek.

te'lif

  • Barıştırmak. Husumeti defetmek. Ülfet ve imtizac ettirmek.
  • Çeşitli şeyleri birleştirip karıştırmak.
  • Eser yazmak.
  • Noksan bir adedi bine çıkarmak.

te'liye

  • İbadet ettirmek.

tebrie

  • (Tebriye) Bir kimseyi şüpheden ve zan altından kurtarmak. Temizliğini ve suçsuzluğunu meydana çıkarmak.
  • Borçtan kurtarmak.
  • Nezahet, ismet.
  • Beraet ettirmek.

tedbih

  • Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek.

tedvir

  • Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek.
  • İdare etmek, yönetmek.
  • Daire şekline sokmak.
  • Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır.
  • Kur'an-ı Kerim kıraatında: Tahkik ile hadr ortasında bir okuma usulüdür. Her iki yönde meşru m
  • İdare etmek, yönetmek, döndürmek, çevirmek, devrettirmek. Kur'ân kırâetinde orta süratle okuma tarzı.

tehcir / tehcîr / تهجير

  • Göçe zorlama, göç ettirme. (Arapça)
  • Tehcîr etmek: Göç ettirmek. (Arapça)

tekrih

  • Nefret ettirmek. Çirkin göstermek.

telef ettirmek

  • Zayi ettirmek, yok ettirmek.

telkin

  • (Çoğulu: Telkinât) Zihinde yer ettirmek. Fikir aşılamak. Zihinde yer etmiş düşünce.
  • Yeni müslüman olana İslâm esaslarını anlatmak.
  • Ölü gömüldükten sonra imam tarafından söylenen söz. (Telkini fenden almış,Medeniyetten taklid,Hürriyet tenkid vermiş,Gururdan dalâlet çıkmış.) (L

teltele

  • Hareket ettirmek.

temaşa ettirmek / temâşâ ettirmek

  • Seyrettirmek.

temdid / temdîd

  • Devam ettirmek. Uzatmak. Uzatılmak. Sürdürmek.
  • Çekip uzatmak.
  • Tecvidde: Bir harfi uzun okumak, çekmek.
  • Devam ettirmek, uzatmak, sürdürmek, süre vermek.

teraküm / terâküm / تراكم

  • Birikim, birikme, yığılma. (Arapça)
  • Terâküm etmek: Birikmek, yığılmak. (Arapça)
  • Terâküm ettirmek: Biriktirmek. (Arapça)

tergib / tergîb / ترغيب

  • Rağbet ettirme, istek uyandırma. (Arapça)
  • Tergîb etmek: Rağbet ettirmek, istek uyandırmak. (Arapça)
  • Terhîb etmek: Gözünü korkutmak. (Arapça)

tevfiz

  • Evdirmek, acele ettirmek.

tevzig

  • Depretmek, hareket ettirmek.

teznim

  • Nişan ettirmek, işaretlendirmek.

tiltal

  • Hareket ettirmek.

za'zaa

  • Şiddetle hareket ettirmek, sarsmak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın