REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te esta ifadesini içeren 40 kelime bulundu...

abide

  • Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye.
  • Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a.
  • Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir.
  • Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina.

bezzazistan

  • Esnaf çarşısı. Bedestan. (Farsça)

birnis

  • At kestanesi. (Farsça)

buhnuk

  • Kadınların başlarına örtüp iki uçlarını çenesi altına bağladıkları bez. (Türkçe "destâr" derler)

dasıtan / dâsıtân

  • Destan, meşhur hikâye.

dasitan / dâsitân

  • (Dâstân) Destan, sergüzeşt. Geçmiş hâdiseleri anlatan nesir veya nazım halinde yazı. (Farsça)
  • Şöhret. (Farsça)

dasıtane / dâsıtâne

  • Destan gibi olan.

dasitane-i aşk / dâsitâne-i aşk

  • Aşk hikâyesi ve destanı.
  • Aşk destanı.

dastan / dâstân / داستان

  • Destan. (Farsça)
  • Hikaye. (Farsça)
  • Masal. (Farsça)

dastani / dâstânî / داستانى

  • Destânî, kahramanlıkla ilgili, epik. (Farsça)

destan / destân / دستان

  • Hikaye. (Farsça)
  • Destan. (Farsça)
  • Masal. (Farsça)

efsane

  • Masal, destan, mitoloji.

emsal

  • (Tekili: Misâl) Denk. Benzer. Yaşları birbiriyle aynı olanlar.
  • Mat: Kat sayı.
  • (Mesel) Kıssalar, hikâyeler, romanlar, masallar, destanlar.

estane

  • (Bak: ESTAN)

giran-dest

  • (Çoğulu: Girandestân) İşini ağır yapan kimse. Eli ağır kişi. (Farsça)

güşade-dest

  • (Çoğulu: Güşadedestân) Civanmert, cömert, eli açık. (Farsça)

hamasiyyat

  • Kahramanlık destanları.

hem-dest

  • (Çoğulu: Hemdestân) Birlikte çalışan, müttefik, arkadaş. (Farsça)
  • Ortak, şerik. (Farsça)

hezardasten

  • (Hezârdestân) Bülbül. (Farsça)

ibrahim bin edhem

  • Babası Belh Şehrinin Pâdişahı idi. Hicri 2. asırda yetişmiş büyük bir veliyullahtır. Bir çok kerametleri görülmüş, Allah rızası yolunda dünya saltanatını terk ederek fakirliği kabul etmiş ve bütün ömrünü ibadet ve taat ile geçirmiştir. Kerametleri dillere destandır.

istiğfar

  • (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak'tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.

laedri / laedrî

  • Bilmiyorum. (Eski zamanda şüpheci olup hiç bir şeye inanamıyan sofestailere Lâ edriye denirdi. Septisizm.

meşati / meşatî

  • (Tekili: Meştâ) Kışlıklar. Kış mevsiminde barınılacak yerler.

mey-perest

  • (Çoğulu: Meyperestân) Devamlı şarap içen. (Farsça)

perest

  • (Çoğulu: Perestân) Tapan, tapınan, taparcasına seven. (Farsça)

perestar

  • (Çoğulu: Perestarân) Hizmetçi. (Farsça)
  • Kul. (Farsça)
  • Tapan, tapıcı. (Farsça)
  • Dalkavuk. (Farsça)

perestaran / perestarân

  • (Tekili: Perestar) Kullar, köleler. (Farsça)
  • Hizmetçiler. (Farsça)
  • Dalkavuklar, yaltakçılık yapanlar. (Farsça)
  • Tapanlar, tapıcılar. (Farsça)

prutluk

  • (Bak: Protestanlık)

purutluk

  • Protestanlık.
  • Hıristiyanlıkta bir mezhep, protestanlık.

sabr-ı eyyüb

  • Eyyüb'ün (A.S.) dillere destan olan sabrı.

şehname

  • İran Şairi Firdevsî'nin destan şeklindeki eseri. (Farsça)
  • Büyük hükümdarların kahramanlık mâcerâlarını anlatan büyük manzum eser. (Farsça)

seteh

  • (Çoğulu: Estâh) Oturak yeri.

şeten

  • (Çoğulu: Eştân) Sağlam bükülmüş uzun urgan.
  • Uzak olmak.
  • Sağlam yapmak.

setl

  • (Çoğulu: Estâl) Pınarlarda su içmeye mahsus susak.
  • Hamam tası.
  • Bakıcıların hayvanlara su verdikleri kap.

sitr

  • (Çoğulu: Estâr) Örtü.
  • Perde.

sofestai / sofestaî

  • (Sevfestâi) Kâinatın yaratıcısını, Cenab-ı Hakkı kabul etmemek için herşeyi inkâr eden. Müsbet veya menfi hiç bir hükme varmayan, daima şüphe içinde kalmayı esas alan felsefi bir doktrinin (Septisizm) mensubu. Septik. Alemde hakikat namına hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar

sofizm

  • Fls: Sofestaiye. Safsatacılık. Alemde hakikat olarak hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar ederek zevk ü safâ ve şiir gibi şeylerle eğlenmeği tercih eden bâtıl bir meslek. İnâdiye, indiye ve Lâedriye "Septizm" adlarıyla üç kısma ayrılırlar. (Mesail-i İlm-i Kelâm'dan) (Fransızca)

surencan

  • Şekil ve kabuğu kestaneye benzeyen bir ot kökü.

terdest

  • (Çoğulu: Terdestân) Eli işe yatkın, usta, mâhir. (Farsça)

tevbe

  • (Tövbe) Yaptığı fenalığa pişman olmak. Allah'dan afv dilemek. Bir daha işlememeye azmetmek. Estağfirullah deyip, pişmanlık duymak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın