Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
erse
ifadesini içeren
660
kelime bulundu...
acube-i hilkat-i rabbaniye / acube-i hilkat-i rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın yarattığı varlıklardaki şaşkınlık veren özellikler.
adalet-i rabbaniye / adalet-i rabbâniye
Herşeyi idare ve terbiye eden Allah'ın adaleti.
adil / âdil
Adalet sahibi, herşeye hakkını veren Allah.
adil-i bilhak / âdil-i bilhak
Sonsuz adalet sahibi, adaletle iş gören, herşeyin hakkını veren Allah.
adil-i hakim / âdil-i hakîm
Herşeyi hikmetle yapan, sonsuz adalet sahibi Allah.
adil-i hakim-i zülcelal / âdil-i hâkim-i zülcelâl
Sonsuz yücelik ve haşmet sahibi olan ve herşeye adaletle hükmeden Allah.
ahir
Herşeyden sonra da var olan, varlıkların sonrasına da hâkim.
ahmak
(Humk. dan) Pek akılsız, sersem, şaşkın. Anlayışsız.
ahsen-ül halıkin / ahsen-ül hâlıkîn
Hâlıkıyyet mertebelerinin en güzel ve en münteha mertebesinde olan bir Hâlık-ı Zülcelal. Her şeyi herşeyle münasebetine lâyık bir tarzda güzel yaratan Hâlık. (C.C.)
ahsenü'l-halıkin / ahsenü'l-hâlıkîn
Herşeyi en güzel bir tarzda ve şekilde yaratan Allah.
akide-i tevhid
Tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğuna inanma.
akil-ül küll / âkil-ül küll
Herşeyi yiyen.
akliyyun
(Rasyonalistler) Herşeyin hakikatını akıl ile bulma iddiasında olan, hadiseleri yalnız akıl ile araştırıp hakikat ve hikmetlerini tam bulamayıp, aklına güvenip dine tâbi olmayan filozoflar ve onların yolunda kalarak dalâlete gidenler. Bunlar iki kola ayrılır. Uluhiyeti ve vahyi inkâr eden birinci kı
alem-i mülk ve melekut / âlem-i mülk ve melekût
Görünen ve görünmeyen âlem, herşeyin dış ve iç yüzü.
alim-i ezeli / alîm-i ezelî
Herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan ve ilminin başlangıcı olmayan sonsuz ilim sahibi Allah.
alim-i hafiz / alîm-i hafîz
Sonsuz ilmiyle herşeyi hakkıyla bilen ve herşeyi koruyup saklayan ve yarattıklarını esirgeyip gözeten Allah.
alim-i hakim / alîm-i hakîm
Herşeyi hakkıyla bilen ve hikmetle yaratıp donatan Allah.
alim-i inayetkar / alîm-i inayetkâr
Sonsuz lütuf, yardım ve ihsan sahibi ve herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan Allah.
alim-i kadir / alîm-i kadîr
Her şeyi hakkıyla bilen, herşeye gücü yeten, herşeyi yapabilen, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah.
alim-i kerim / alîm-i kerîm
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi ve her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan Allah.
alim-i küll-i şey / alîm-i küll-i şey
Herşeyi bilen ve herşey ilmi dahilinde olan Allah.
alim-i külli şey / âlim-i külli şey
Herşeyi bilen ve herşey ilmi dahilinde olan Allah.
alim-i rahim / alîm-i rahîm
Herşeyi hakkıyla bilen ve rahmetinin çok özel tecellîleri olan sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah.
alim-i zülcelal / alîm-i zülcelâl
Sonsuz ilmiyle herşeyi bilen ve sınırsız haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.
allah
İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı. Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur. Hiç bir şey yokken o yine vardı. Allah'ın ilmi, kudreti ve iradesi ve diğer sıfatları da sonsuzdur. O herşeyi ve
allam / allâm
Herşeyi en iyi bilen, Allah.
amir-i mutlak / âmir-i mutlak
Kayıtsız şartsız herşeye hâkim olan.
amme nevalühü
"Cenâb-ı Hakkın lütuf ve ihsanı herkese veya herşeye şâmildir." meâlinde.
an'ane
Âdet, örf.
Ağızdan nakledilen söz, haber.
Ist: Bir haberin veya bir hadis-i şerifin "an filân, an filan" diye râvileri bildirilmek suretiyle olan nakil.
Silsile.
Müezzin ezân okurken "teganni" ederse; ona da "An'ane" denir.
argo
Bir meslek veya topluluk sınıfı arasında kullanılan özel söz.
(Fransızca)
Mc: Serserilerin ve külhanbeylerin kullandığı söz veya deyim.
(Fransızca)
arş
Bağ çardağı.
Gölgelik.
Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.)
Fevkiyyet, ulviyyet.
Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk
Taht, yüce makam; Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.
arş ve kürs
Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği iki yer.
arş-ı ala / arş-ı âlâ
Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yüce yer.
arş-ı azim / arş-ı azîm
Allah'ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer.
asar-ı sani / âsâr-ı sâni
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın eserleri.
asev
(Asven) Serkeşlik. Taşkınlık, serserilik.
asime
Akılsız, şaşkın, sersem.
(Farsça)
asime-gi / asime-gî
Akılsızlık, şaşkınlık, sersemlik.
(Farsça)
asiven / âsiven
Şaşkın, sersem, aklı dağınık.
(Farsça)
asr-ı evvel
İlk asır.
Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendisinin bir misli daha uzadığı zamandan başlayıp, iki misli uzayıncaya kadar süren ikindi vaktidir. (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur.)
asr-ı sani / asr-ı sâni
İkinci asır.
Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki misli daha uzadığı zamandan başlayan ikindi vaktidir. (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur.)
aşug
Bilinmiyen, meçhul, yabancı.
(Farsça)
Serseri.
(Farsça)
aval
Sersemlik derecesinde saf olma, bönlük.
avare / âvâre
Başıboş, serseri, boş gezen. İşsiz güçsüz.
(Farsça)
Serseri.
avaregi / avaregî
Avarelik, serserilik, işsiz güçsüzlük, aylaklık.
(Farsça)
ayat-ı tevhid / âyât-ı tevhid
Tevhid delilleri; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bildiren deliller.
aydın
Aydınlık.
Açık, âşikâr, açıkça görünen.
Mübârek, mesut. Bilgili, okumuş, görgülü.Bugün bazı çevrelerde batı ilim ve felsefesini tahsil edip benimseyenlere de "aydın" denilmektedir. Aklı gözüne inmiş, yani herşeyi maddi ölçülerle yorumlamaya alışmış, kalbi maddeci felsefe ile
ayine-i samed / âyine-i samed
Samed aynası; Kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Cenâb-ı Hakkın tecellî ettiği ayna.
ayine-i samedani / âyine-i samedânî
Herşeyin kendisine muhtaç olduğu halde, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
ayine-i samedaniye / âyine-i samedâniye
Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın eserlerini gösteren ayna.
ayine-i samediyet / âyine-i samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın tecellîlerini gösteren ayna.
azamet-i sani / azamet-i sâni
Herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah'ın yüceliği, büyüklüğü.
aziz-i cebbar / azîz-i cebbâr
Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, izzet ve yücelik sahibi Allah.
azze cemalühü / azze cemâlühü
Allah'ın sonsuz cemâli, güzelliği herşeyi kuşatmıştır.
bab-ı hıfz ve hafiziyet / bâb-ı hıfz ve hafîziyet
Cenab-ı Hakk'ın herşeyi muhafaza edip varlığını devam ettirmesi bahsi.
bab-ı hikmet / bâb-ı hikmet
Cenab-ı Hakk'ın herşeyi hikmetli ve maslahatlı yaratması bahsi.
babük
Ahmak, sersem adam.
bad-peyma
Başıboş, boş gezen, âvâre, serseri.
(Farsça)
bahil
Avâre, başıboş, serseri.
Yularsız deve. Deyneği olmayan çoban.
bahir / bâhir
Yalancı. Ahmak, serseri adam.
Kırmızı kan.
balıkhane kapısı
Topkapı Sarayı'nın Marmara kıyısındadır. Padişahlarca cezandırılan vezirler burada idam edilir, sürgün edileceklerse buradan gemilere bindirilirlerdi.
bani-i zülcemal / bâni-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi, herşeyin yapıcısı olan Allah.
bargah-ı samediyet / bârgâh-ı samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın huzuru, yüce katı.
bedbin / bedbîn
Kötümser, herşeyin kötü yönünü gören.
bedel
(Çoğulu: Bedelât) Elde ve ayakta olan zahmet ve ağrı.
Karşılık. Bir şeyin yerine verilen ve yerini tutan şey. İvaz.
Başkasının adına hacca giden.
Gr: Söz esnâsında bir şeyi sıfatı veya vasfı ile beraber söylersek ve fakat kasdımız o şeyin vasfı veya sıfatı değil de zâ
beladet
Ahmaklık, sersemlik, kalınkafalılık. Budalalık.
beleh
Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık.
belid
(Belâdet. den) Ahmak, sersem, bön, budala.
beraber mi-zenend her şey / beraber mî-zenend her şey
Herşey berâber söylüyor, çarpıyor, konuşuyor.
berahin-i sani / berahin-i sâni
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığının delilleri.
beyhoş
(Bihûş) Şaşkın. Akılsız. Deli. Serseri.
(Farsça)
bi-huş / bî-huş
Akılsız. Sersem, bunak.
bi-mekan / bî-mekân
Mekânsız, yersiz, yurtsuz.
(Farsça)
Serseri.
(Farsça)
bihuş / bîhuş / bîhûş
Akılsız, sersem.
Şaşkın, sersem.
Şaşkın, sersem.
biiznillahi teala / biiznillâhi teâlâ
Herşeyden yüce olan Allah'ın izniyle.
boşanmak
Eşi ile olan nikâh bağını bozmak. Eşinden ayrılmak. (Medeni kanun, boşama yetkisini mahkemeye bırakmıştır. İslâm dini evlenmeyi Allah'ın emirleri dahilinde karşılıklı rızaya bağlı hür bir sözleşme olarak gördüğünden kadınla erkek boşanma yetkisinin kimde olacağını da kararlaştırabilirler. İsterlerse
(Türkçe)
bül-game
Herşeye hevesli olan.
(Farsça)
burhan-ı sani / burhan-ı sâni
Allah'ın herşeyi mükemmel bir şekilde ve san'atla yaratmasının delili.
burhan-ı tevhid
Tevhidin sarsılmaz delili; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren güçlü ve sarsılmaz delil.
büsre
Herşeyin ucu ve başı.
Herşeyin tâzesi.
Genç kız veya oğlan.
Hurma koruğu.
Biraz büyümüş olan ekşi ot.
cebbar / cebbâr
Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, kudret ve azamet sahibi Allah.
cemiyet-i hayatiye
Hayatın kapsamlılığı; insanın hayatının herşeyle alâkalı ve irtibatlı oluşu.
cenab-ı halık / cenâb-ı hâlık
Herşeyin yaratıcısı olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah.
cenab-ı hallak-ı rahim / cenâb-ı hallâk-ı rahîm
Sonsuz şefkat, merhamet, şeref ve yücelik sahibi olan herşeyin yaratıcısı Allah.
cenab-ı kadir-i kayyum / cenâb-ı kadir-i kayyûm
Herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi olan ve herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan Allah.
cenab-ı mevla / cenâb-ı mevlâ
Herşeyin efendisi, koruyucusu ve sahibi olan Allah.
cilve-i hitab-ı rabbani / cilve-i hitab-ı rabbânî
Herşeyi yaratıp terbiye eden Allah'ın hitabının cilvesi, yansıması.
cilve-i samediyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın isim ve sıfatlarının varlıklar üzerindeki yansımasının görünümü.
cum'a
Toplanma.
Perşembeden sonraki gün. Müslümanların kudsî tâtil günü olup, o güne mahsus namazla mükelleftirler. Memur ve işçilerin cuma namazı vakti serbest bırakılmamaları din hürriyetine aykırıdır. Yahudiler ve hristiyanlar haftalık dinî törenleri için cumartesi ve pazar günü serbest
cum'a gecesi / cum'â gecesi
Perşembe'yi Cumâ'ya bağlayan gece.
cum'at
(Tekili: Cum'a) Perşembeden sonra gelen günler. Cum'alar.
cumeat
(Tekili: Cum'a) Perşembeden sonra gelen günler. Cum'alar.
cumuat
(Tekili: Cum'a) Perşembe gününden sonra gelen günler. Cum'alar.
delil-i sani / delil-i sâni
Herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah'ın delili.
deng
Hayran, şaşkın, şaşmış olan, ahmak, ebleh, bön, sersem.
(Farsça)
İki katı maddenin tokuşmasından hasıl olan ses.
(Farsça)
Pergel noktası.
(Farsça)
der-beder
Serseri, kapı kapı dolaşan.
(Farsça)
Dağınık, perişan.
(Farsça)
dergah-ı samedaniye / dergâh-ı samedâniye
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın yüce katı.
ders-i umumi / ders-i umumî
Herkesi ve herşeyi içine alan ders.
dest-i kudret-i rabbaniye / dest-i kudret-i rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın kudret eli.
dest-i tasarruf-u kudret
Allah'ın herşeyi dilediği gibi kullanan ve yöneten kudret eli.
destgah-ı levh-i mahfuz-u hakikat / destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikat
Gerçekte herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhasının tezgâhı.
dıkak
Herşeyin ufalmışı, incesi, kırıntısı.
Şirden adı verilen bağırsak.
dil-i avare / dil-i âvâre
Serseri gönül.
dükkan-ı rabbani / dükkân-ı rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın bir dükkân gibi düzenleyerek bütün ihtiyaç maddelerimizi depoladığı yeryüzü.
ebrkar / ebrkâr
Şaşkın, sersem, ne yapacağını bilmeyen adam. (Ebr'in "bulutun" yerinde durmayıp gezici olmasından kinâye olarak, bu mânayı aldığı sanılmaktadır.)
(Farsça)
ef'al-i umumiye-i muhita / ef'âl-i umumiye-i muhîta
Herşeyi kuşatan genel fiiller, işler.
egosantrizm
Psk: Benmerkezcilik. Zihnî gelişmenin ilk çocukluk safhası. Bebek büyüyüp kendi varlığı ile başka varlıkları ayırmaya başladığı zamanlarda kendine has bir düşünce tarzı ile düşünür. Sanki dünyada en önemli varlık kendisi, herşey onun emrine ve isteğine hazır olmalı. Annesi, babası, diğer insanlar ve
(Fransızca)
ehl-i iman / ehl-i îmân
Allah'a ve Allah'tan gelen herşeye inanan kimseler, mü'minler.
ehl-i iman ve irfan
Allah'a ve Allah'tan gelen herşeye inanan kimseler ve ilim sahipleri.
ehl-i iman ve tevhid
Allah'a ve Allah'tan gelen herşeye inanan ve bunu ilân eden kimseler, mü'minler.
ehl-i tabiat
Herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğine inananlar.
ehl-i tevhid
Allah'ın birliğine ve herşeyin Ondan geldiğine iman edenler.
ehl-i vahdetü'l-vücud
Allah'tan başka varlık olmadığı, herşeyin Allah'ın tecellîsi olduğunu kabul edenler.
ehl-i vahdetü'ş-şuhud
Görünen herşeyin Allah'ın varlığını gösterdiğini söyleyen kimseler.
ehvar
Şaşkın, şaşırmış kimse. Alık, sersem adam.
(Farsça)
el-evvel
İbtidası olmayıp, herşey üzerine sâbık olan.
elhamdü lillahi ala rahmaniyyetihi ve ala hakimiyyetihi / elhamdü lillâhi alâ rahmâniyyetihî ve alâ hakîmiyyetihî
Hamd ve şükür sonsuz merhamet sahibi ve herşeyi hikmetle, bir gaye ve maksatla yaratan Allah'a aittir.
elvah-ı mahfuza / elvâh-ı mahfuza
Herşeyin kaderinin kaydedilip muhafaza edildiği mânevî levhalar.
elvah-ı misaliye / elvâh-ı misâliye
Herşeyin görüntülerinin kaydedildiği tablolar.
emr-i halık / emr-i hâlık
Herşeyi yaratan Allah'ın emri.
er-rahim / er-rahîm
Şefkati ve merhameti herşeyi kuşatan Allah.
eser-i rahmet-i ilahiye / eser-i rahmet-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmetinin eseri.
esma-i fatır / esmâ-i fâtır
Herşeyi yoktan ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah'ın isimleri.
esma-i rabbaniye / esmâ-i rabbâniye
Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın isimleri.
etemm / اَتَمّْ
Herşeyi ile tamam.
evvel
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Herşeyin başlangıcı olan, varlığından önce yokluk geçmeyen, hiç bir şey yok iken, vâr olan.
Herşeyden önce var olan ve yaratıkların önceki hâllerine de hükmeden Allah.
evvel-be-evvel
Herşeyden önce, ilk, evvelâ.
evvel-emirde
İşin başlangıcında, herşeyden önce.
evvela
İlkönce, birinci olarak, herşeyden önce.
fa'al-i hallak / fa'âl-i hallâk
Herşeyi devamlı olarak yaratan, dilediğini dilediği gibi yapan Allah.
faaliyet-i rabbaniye / faaliyet-i rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında bulunduran Allah'ın faaliyet ve icraatı.
faaliyet-i rububiyet
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın faaliyeti.
fail-i hakim / fâil-i hakîm
Herşeyi hikmetle yapan Allah.
fail-i hakim-i rahim / fâil-i hakîm-i rahîm
Herşeyi sonsuz hikmet ve rahmetle yapan Allah.
fasl-ı hitab / fasl-ı hitâb
İki söz arasını ayıran kelime veya isimlerden biri. Önsözden sonra asıl maksada giriş.
Fık: Şahitlerin gösterdiği delil veya yeminlerinden sonra hâkimin hükmetmesi.
Hakkı bâtıldan ayırarak, nizaı ayırt edip kesmek ve halletmek. Herşeyi kemal-i vüzuh ile fasledip hakikatını gö
fatır-ı alim / fâtır-ı alîm
Herşeyi bilen ve harika üstün san'atıyla yaratan, sonsuz ilim sahibi Allah.
fatır-ı hakim-i zülcemal / fâtır-ı hakîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi, herşeyi hikmetle ve harika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı kadir / fâtır-ı kadîr
Herşeye gücü yeten yaratıcı, Allah.
fatır-ı kàdir / fâtır-ı kàdir
Herşeye gücü yeten yaratıcı; Allah.
fatır-ı kerim / fâtır-ı kerîm
Sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan ve herşeyi hârika, eşsiz sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı kerim-i zülcemal / fâtır-ı kerîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik, lütuf ve cömertlik sahibi ve herşeyi hârika üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı rahim / fâtır-ı rahîm
Rahmeti herşeyi kuşatan ve benzersiz şeyleri üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı rahman / fâtır-ı rahmân
Rahmet ve şefkati sınırsız olan ve herşeyi yoktan yaratan Allah.
fatır-ı zülcelal / fâtır-ı zülcelâl
Sonsuz haşmet sahibi olan ve herşeyi benzersiz üstün sanatıyla yaratan Allah.
fatır-ı zülcemal / fâtır-ı zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi benzersiz yaratan Allah.
fedai / fedaî
Dâvası ve gayesi uğruna herşeyini çekinmeden feda edebilen.
fedakarane / fedakârane
Canını ve herşeyini feda eder derecesinde. Her türlü eziyet ve zahmetlere göğüs gererek, dâvası uğruna sebat edene yakışacak surette.
(Farsça)
feleğin ters dönmesi
Herşeyin tersine dönmesi, dengelerin alt-üst olması.
felek
Gök, gök katı, devir.
Tâli', baht.
Büyük ve dâirevi olan şey.
Her gök seyyaresinin gezdiği âlem.
Dünyâ, âlem,
Bir zilli âlet.
Yuvarlak kütük, kızak. (Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten
felsefe-i tabiiye ve maddiye
Herşeyi tabiata ve maddeye dayandıran felsefe.
fena fillah / fenâ fillâh / فَنَا فِي اللَّهْ
Herşeyi Allah'tan bilme, kendi arzularını terk edip Allah'da fânî olma.
fenafillah / fenâfillâh / فَنَا فِي اللّْٰهْ
Kendinde olan herşeyi Allah'tan bilme, O'nda fânî olma.
ferd-i samed
Bir ve tek olan ve Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
fettah / fettâh / فَتَّاحْ
Herşeyi lâyık olduğu şekil ve suretlerde açan, fetihler ve açılımlar müyesser eden Allah.
Herşeyi her cihetle açan (Allah).
fettah-ı allam / fettâh-ı allâm
Herşeyi en ince ayrıntılarına varıncaya kadar bilen ve her şeye ayrı ayrı sûretler veren; Allah.
fettahiyet / fettâhiyet
Herşeyi uygun şekilde açma fiili.
fevka'l-küll
Hepsinin, herşeyin üstünde.
fihriste-i san'at-ı rabbaniye / fihriste-i san'at-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın sanatlı bir şekilde yarattığı varlıkların özeti ve listesi.
fiil-i tezyin ve ihsan
Herşeyi güzel ve süslü bir şekilde yapma fiili, işi.
gevden
Sersem, ahmak, şaşkın, anlayışsız.
(Farsça)
gına-yı rabbaniye / gınâ-yı rabbâniye
Herşeyi terbiye eden ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın sonsuz zenginliği.
gul
Safdil, ahmak, bön, sersem.
(Farsça)
habir
Haberli. Haberdar. Agâh. Âlim. Arif-i billâh.
Herşeyi bilen Allah (C.C.)
habir-i basir / habîr-i basîr
Kendisine hiçbir şey gizli kalmayacak şekilde bilen, herşeyden haberdar olan ve her şeyi gören Allah.
hadise-i rububiyet
Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın gerçekleştirdiği hadise.
hafiz-i alim / hafîz-i alîm
Herşeyi koruyup saklayan, ilmi herşeyi kuşatan sonsuz ilim sahibi Allah.
hafız-ı hakiki / hâfız-ı hakikî
Asıl olarak herşeyi koruyup saklayan ve yarattıklarını esirgeyip gözeten Allah.
hafiz-i hakim / hafîz-i hakîm
Herşeyi hikmetle yapan ve koruyup saklayan Allah.
hafiz-i zülcelal / hafîz-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi, büyük küçük herşeyi kaydedip koruyan Allah.
hafiz-i zülcelal-i ve'l-ikram / hafîz-i zülcelâl-i ve'l-ikram
Sonsuz haşmet, yücelik ve ikram sahibi olan, herşeyi koruyup gözeten ve muhafaza eden Allah.
haim
(Hâyim) Hayrette kalan. Mütehayyir. Sersem.
hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.
hak teala / hak teâlâ
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan yüce Allah.
hakikat-i kainat / hakikat-i kâinat
Yaratılmış olan herşeyin aslı, esası.
hakikat-i külliye
Herşeyle ilgisi olan, çok büyük ve geniş hakikat.
hakikat-i muhita
Herşeyi kuşatan gerçek.
hakikat-i rakibane / hakikat-i rakîbâne
Herşeyi gözetleyen bir zâta yakışan hakikat.
hakikat-ı tevhid
Herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bilme ve inanma hakikati, gerçeği.
hakim-i bimisal / hâkim-i bîmisâl
Hikmet sahibi; herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve yerli yerinde yaratan ve eşi, benzeri olmayan Allah.
hakim-i ezeli / hâkim-i ezelî
Varlığının başlangıcı olmayıp sürekli var olan ve herşeyi hikmetle yapan Allah.
hakim-i hafiz / hâkim-i hafîz
Herşeye hükmeden ve herşeyi saklayıp koruyan Allah.
hakim-i hakem-i hakim-i zülcelali ve'l-cemal / hâkim-i hakem-i hakîm-i zülcelâli ve'l-cemâl
Herşeyin hâkimi, her varlığın küllî hükmünü veren, her şeyi hikmetle ve yerli yerinde yaratan, sonsuz büyüklük ve güzellik sahibi.
hakim-i hakim / hâkim-i hakîm
Herşeyi hikmetle yapan ve herşeyi hükmü altında tutan Allah.
hakim-i kerim / hakîm-i kerîm
Herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve sonsuz cömertlik ve ikram sahibi Allah.
hakim-i layezal / hakîm-i lâyezâl
Varlığının sonu olmayan, herşeyi hikmetle yapan Allah.
hakim-i müdebbir / hâkim-i müdebbir
İlmiyle herşeyin sonunu görüp idare eden, ona göre hikmetle iş yapan Allah.
hakim-i mutlak / hâkim-i mutlak
Herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan sınırsız hikmet sahibi Allah.
hakim-i rahim / hakîm-i rahîm
Herşeyi hikmetle yapan her bir varlığa özel şefkat ve merhameti olan Allah.
hakim-i zülcelal / hâkim-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah.
hakim-i zülcemal / hakîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi ve herşeyi hikmetle yaratan Allah.
hakim-i zülkemal / hâkim-i zülkemâl
Sonsuz mükemmellik sahibi ve herşeye hükmeden Allah.
hakimiyet / hâkimiyet
Hikmetlilik; Allah'ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma sıfatı ve tecellîsi.
halayık / halâyık
Mahluklar, yaratılmış herşey.
halık / hâlık
Yaratıcı, herşeyi yaratan Allah.
halık teala / hâlık teâlâ
Herşeyi var eden, yüce yaratıcı, Allah.
halık-ı adl u hakim / hâlık-ı adl u hakîm
Herşeyi adaletle ve hikmetle yaratan Allah.
halık-ı ferd / hâlık-ı ferd
Bir ve benzersiz olan, herşeyi yaratan Allah.
halık-ı hakim-i alim / hâlık-ı hakîm-i alîm
Her şeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan ve yarattığı herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah.
halık-ı küll / hâlık-ı küll
Herşeyi yaratan Allah.
halık-ı külli şey / hâlık-ı küllî şey
Herşeyin yaratıcısı olan Allah.
halık-ı rahim / hâlık-ı rahîm
Rahmeti herşeyi kuşatan, her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren ve herşeyi yaratan Allah.
halik-ı rahim / hâlik-ı rahîm
Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi ve herşeyi yaratan Allah.
halık-ı rahim ve hakim / hâlık-ı rahîm ve hakîm
Sonsuz merhamet sahibi olan ve herşeyi hikmetle yaratan Allah.
halık-ı rahman ve rahim / hâlık-ı rahmân ve rahim
Rahmeti herşeyi kaplayan ve herbir varlıkta rahmet ve şefkati tecelli eden yaratıcı, Allah.
halık-ı teala / hâlık-ı teâlâ
Herşeyi yaratan, yüce yaratıcı Allah.
halık-ı zülcelal / hâlık-ı zülcelâl
Sonsuz büyüklük, haşmet sahibi olan ve herşeyi yaratan Allah.
halik-ı zülcelal / hâlik-ı zülcelâl
Büyüklük sahibi ve herşeyin yaratıcısı olan Allah.
halık-ı zülkemal / hâlık-ı zülkemâl
Sonsuz mükemmellik sahibi olan ve herşeyi yoktan yaratan Allah.
hallak-ı hakim / hallâk-ı hakîm
Herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Yaratıcı.
hallak-ı kainat / hallâk-ı kâinat
Kâinatı ve içindeki herşeyi yaratan Allah.
hallak-ı lemyezel / hallâk-ı lemyezel
Varlığı asla son bulmayan ve herşeyi sürekli olarak çokça yaratan Allah.
hallakıyet-i külliye / hallâkıyet-i külliye
Herşeyi kuşatan yaratıcılık.
hallakıyet-i rabbaniye / hallâkıyet-i rabbâniye
Herşeyin rabbi olan Allah'ın yaratıcılığı.
hamis / hamîs
Beşinci. Hamis günü. Perşembe günü.
hane ber-duş
Evi omuzunda. Avare. Serseri.
harac-ı mukasseme
Arazinin hâsılatından yerin tahammülüne göre alınacak bir vergidir. bu harac, hâsılata taallûk eder. Bir sene içinde hâsılat tekerrür ederse bu harac da tekerrür der. Fakat mahsulât mevcud olmayınca bu vergi de alınmazdı.
haşl
Herşeyin âdisi, bayağısı.
hatem-i rabbani / hâtem-i rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın mührü.
hatem-i samediyet / hâtem-i samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olmasını gösteren damga.
havl ve kuvvet-i rabbani / havl ve kuvvet-i rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın sonsuz kudret ve kuvveti.
havl ve kuvvet-i samedani / havl ve kuvvet-i samedanî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın güç ve kuvveti.
hayta
Serseri, serkeş kimse.
Ask: Osmanlılarda görevli bir sınıf askere verilen ad. Hayta birlikleri, üstün savaş kabiliyeti olan askerlerden kurulur, lüzumunda düşman topraklarına akın yapmak için de kullanılırdı. Sonraları düzenleri bozulduğunda eşkiyalığa başladılar; bundan dolayı "hayt
hayy u kayyum / hayy u kayyûm
Her an diri olan ve herşeyi ayakta tutan Allah.
hayy-ı kayyum / hayy-ı kayyûm
Her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah.
hayy-ı kayyum-u ezeli / hayy-ı kayyûm-u ezelî
Varlığının ve diriliğinin başlangıcı olmayıp her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan Allah.
hayy-u kayyum / hayy-u kayyûm
Her an diri olan ve herşeyi ayakta tutup varlığını devam ettiren Allah.
hazaze
Tıb: Bulaşıcı, müzmin bir cilt hastalığı olup sonradan bağırsaklara geçerse öldürücü olur.
hazret-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah.
heme ez ost
Herşey ondandır.
heme ezost
Herşey Ondandır.
heme ost
Herşey Odur.
hercai / hercaî
(Hercâyî) Her yerde bulunur, kendine mahsus belirli bir yeri bulunmayan. Serseri, derbeder.
Kararsız, sebatsız, vefasız, dönek, mütelevvin.
hetr
Bunama, alıklaşma. Ateh getirme, ihtiyarlıktan çocuk gibi olma.
Sersemleşme, aptallaşma.
Birisini kötüleme.
Acib emir.
Zahmet, meşakkat.
Enine yarmak.
hidayet-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın doğru yola iletmesi.
hidemat-ı rabbaniye / hidemât-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'a yönelik hizmetler.
hikmet
Herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması.
hikmet-i alem / hikmet-i âlem
Âlemin hikmeti, herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması.
hikmet-i amme / hikmet-i âmme
Herşeyi kuşatan hikmet.
hikmet-i basire / hikmet-i basîre
Her şeyi gören hikmet; herşeyi belli bir gayeye göre yerli yerinde yapan Allah'ın hikmeti.
hikmet-i ebediye
Allah'ın sonsuz hikmeti; herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması.
hikmet-i ezeliye / hikmet-i ezelîye
Allah'ın ezelî hikmeti, herşeyi yerli yerinde ve bir gaye ve faydaya yönelik yapması.
hikmet-i ilahi / hikmet-i ilâhî
Allah'ın herşeyi belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratması.
hikmet-i kainat / hikmet-i kâinat
Kâinatın yaratılmasındaki hikmet; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması.
hikmet-i mutlaka
Sınırsız hikmet; yaratılıştaki gaye, herşeyin yerli yerinde ve anlamlı oluşu.
hikmet-i rabbani / hikmet-i rabbânî
Kâinatın Rabbi olan Allah tarafından herşeyin belirli gayelere yönelik olarak anlamlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratılması.
hikmet-i samedaniye / hikmet-i samedâniye
Herşey Ona muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın kâinatta gözettiği gaye ve fayda.
hikmettar
Herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yapan.
hilkat-i rabbaniye / hilkat-i rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın yaratıcılığı.
hıyre-ser
Sersem, alık.
(Farsça)
hıyre-serane
Alıkçasına, sersemcesine.
(Farsça)
hıyre-seri / hıyre-serî
Alıklık, sersemlik.
(Farsça)
hıyreser / خيره سر
Sersem.
(Farsça)
hoppa
Herşeye girişen hafif mizaçlı çocuk tabiatında olan kimse. Yersiz davranışlarda bulunan, dilediğince davranan kişi. Delişmen, şımarık.
hüma kuşu / hümâ kuşu
Devlet kuşu. (Hikâyede: Gölgesi kimin başına düşerse o padişah olurmuş, derler. Hümâyun da buradan gelmiştir. Tayr-ı hümâyun, tâlih kuşu, uğur kuşu gibi isimlerle söylenir.)
humar / humâr
Sarhoşluk veren ve haram olan içkiden sonra gelen baş ağrısı.
Sersemlik.
Bir şeyin acısı burnundan gelmesi.
Sarhoşluğun verdiği sersemlik, başağrısı.
humari / humarî
Sarhoşluktan gelen sersemlik hâli.
humeka
(Tekili: Hamik) Ahmak, sersem.
huneyn vak'ası
Hicretin sekizinci senesinde şirkten kurtulmamış bazı Arap kabileleri Mekkeyi geri almak maksadıyla hücum ettikleri zaman burada müslüman askerlere karşı gelerek başlangıçta galip gibi görünmüşlerse de daha sonra galebe ve zafer, İslâm askerlerine nasib olmuştur. Bu muhârebede Sahabe-i kiramdan birç
hüve'l-batın / hüve'l-bâtın
O Bâtındır; bütün varlıkların içyüzlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratıp işleten ve herşeyin iç âlemine hükmeden Allah'tır.
hüzn-ü gurubi / hüzn-ü gurubî
Sevilen ve bağlanılan herşeyin batıp gitmesinden ortaya çıkan hüzün.
ibahi / ibahî
Herşeyi mübah sayan.
iç
t. Herşeyin içerisi, dâhil, derun.
Bir şeyin ortasındaki kısım, göbek.
Karın, mide.
Kalb, vicdan, gönül.
Harem dairesi.
Bir şeyin görünmez ciheti, bâtın.
icadat-ı rabbaniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın, yarattığı varlıklar.
icraat-ı rabbaniye / icraat-ı rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında tutan Allah'ın icrâatları, fiilleri.
ihata-i kudret
Allah'ın kudretinin herşeyi kuşatması.
ihsan-ı halık / ihsan-ı hâlık
Herşeyin yaratıcısı olan Allah'ın lütuf, ihsan ve ikramı.
ihsan-ı rabbani / ihsan-ı rabbânî
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.
ihsanat-ı külliye-i ilahiye / ihsânât-ı külliye-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan bağış ve iyilikleri.
ihtiyar-ı amm / ihtiyar-ı âmm
Allah'ın herşeyi kuşatan iradesi, seçme ve tercih gücü.
ilam-ı rabbani / ilâm-ı rabbanî
Herşeyin Rabbi olan Allah‘ın bildirmesi.
ilan-ı sani / ilân-ı sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ı ilân.
ilan-ı tevhid / ilân-ı tevhid
Herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu ilân etme.
ilm-i allamü'l-guyub / ilm-i allâmü'l-guyûb
Gayb âlemini ve herşeyi bilen ve kendisinden hiçbir şey gizli kalmayan Allah'ın ilmi.
ilm-i ezeli / ilm-i ezelî
Allah'ın herşeyi ve bütün zamanları kuşatan sonsuz ilmi.
ilm-i ilahi / ilm-i ilâhî
Allah'ın herşeyi kuşatan sınırsız ilmi.
ilm-i ilahiye / ilm-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan sınırsız ilmi.
ilm-i muhit / ilm-i muhît
Herşeyi içine alan ilim.
ilm-i muhit-i ezeli / ilm-i muhit-i ezelî
Allah'ın, geçmiş ve gelecek bütün zamanları ve herşeyi kuşatan sonsuz ilmi.
ilm-i muhit-i ilahi / ilm-i muhit-i ilâhî
Allah'ın herşeyi kuşatan ilmi.
ilm-i muhit-i ilahiye / ilm-i muhit-i ilâhîye
Allah'ın herşeyi kuşatan ve kapsayan ilmi.
iltizam-ı hilaf / iltizam-ı hilâf
Muhalefet hastalığı; herşeyin muhâlif, zıt tarafını alma.
imam-ı ca'fer-i sadık / imam-ı ca'fer-i sâdık
(Hi: 83-148) Hazret-i Ali'nin (R.A.) torununun torunudur. Medine-i Münevvere'de yaşamıştır. Annesi, Hazret-i Ebu Bekir'in soyundandır. Mânevi nüfuzu çok ileri idi, dine büyük hizmetleri görüldü. Demiştir ki: "Kim nefsi için nefsi ile mücâhede ederse, keramete kavuşur, kim de Allah için nefsi ile müc
imtihan-ı rabbani / imtihan-ı rabbânî
Herşeyi terbiye edip idaresi altında bulunduran Allah'ın imtihanı.
in-şae
Eğer isterse, istediği gibi...
inayet-i hak / inâyet-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yardımı.
inayet-i samedani / inâyet-i samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı halde herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın yardımı.
inayet-i şamile / inâyet-i şâmile
Herşeyi içine alan İlâhî yardım ve koruma.
inşaalah
Allah dilerse, izin verirse.
inşaallah / inşâallah
Allah izin verirse. Allah nasibederse (meâlindedir).
Her zaman Allahü teâlânın adını anmağa alışmak ve Allahü teâlâ dilerse olur mânâsına bütün işlerini Allahü teâlânın dilemesine havâle etmek için söylenen söz.
Allah dilerse.
inşaallahü'r-rahman / inşaallahü'r-rahmân
Kullarına karşı çok merhametli olan ve rahmet eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah dilerse.
intizamperver
İntizamı çok seven, herşeyi tertipli ve düzenli yapan.
irade-i külliye
Allah'ın herşeyi kaplayan iradesi.
irade-i şamile / irade-i şâmile
Herşeyi kuşatan irade.
işarat-ı harika-i aleviye
Hz. Peygamberden (a.s.m.) aldığı derse binaen Hz. Ali'nin (r.a.) harika işaretleri.
işarat-ı rabbaniye / işârât-ı rabbâniye
Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın işaretleri.
isbat-ı sani-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet / isbat-ı sâni-i vahid ve nübüvvet ve haşir ve adalet
Herşeyi en mükemmel san'atla yaratan Allah'ın birliğinin, peygamberliğin, âhiret ve Mahkeme-i Kübrânın, adalet ve kulluğun ispatı.
ism-i ahir / ism-i âhir
Allah'ın her herşeyin sonunu hayırlı ve verimli sonuçlarla donattığını ifade eden ismi.
ism-i hafiz / ism-i hafîz
Herşeyi koruyan, bütün özellikleriyle kaydedip muhafaza eden anlamına gelen Allah'ın bir ismi.
ism-i halık / ism-i hâlık
Herşeyi var eden yaratıcı mânâsında Allah'ın ismi.
ism-i kayyum / ism-i kayyûm
Allah'ın herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tuttuğunu ifade eden ismi.
izhar-ı rububiyet
Rablığını gösterme; Allah'ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri verdiğini, onları terbiye ve idare ettiğini ve herşeyi egemenliği altında tuttuğunu göstermesi.
izn-i hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın izni.
kader
Allahın herşeyi ezelden bilip takdir etmesi.
kader-i ezeli / kader-i ezelî
Ezelî kader; Allah'ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi.
kader-i sübhani / kader-i sübhânî
Her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi.
kadir / kadîr
Bir işi yapmaya gücü yeten. Kudret sâhibi ve herşeye kudreti yeten. (Allah C.C.)
Herşeye gücü yeten, herşeyi yapabilen, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah.
kàdir
Herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah.
kadir-i alim / kadîr-i alîm
Herşeyi bilen, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah.
kadir-i alim-i mutlak / kadîr-i alîm-i mutlak
Herşeye gücü yeten ve herşeyi bilen, sınırsız kudret ve ilim sahibi Allah.
kadir-i bimisal / kadîr-i bîmisâl
Herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi olan, eşi ve benzeri olmayan Allah.
kadir-i ezeli / kadîr-i ezelî
Herşeye gücü yeten, varlığının başlangıcı olmayıp zamanla sınırlı olmayan Allah.
kadir-i hakim / kadîr-i hakîm
Herşeyi hikmetle yaratan sonsuz kudret sahibi Allah.
kadir-i kayyum / kadîr-i kayyûm
Sonsuz kudret sahibi olan, herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan ve dilediği gibi onları idare eden Allah.
kadir-i kerim / kadîr-i kerîm
Sonsuz cömertlik sahibi olan ve kudreti herşeye yeten Allah.
kadir-i külli şey / kadîr-i külli şey
Sınırsız güç ve kudret sahibi olan ve herşeye gücü yeten Allah.
kàdir-i külli şey / kàdîr-i külli şey
Sınırsız güç sahibi olan ve herşeye gücü yeten Allah.
kadir-i mutlak / kadîr-i mutlak
Kudreti herşeyi kuşatan, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah.
kàdir-i mutlak
Herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah.
kadir-i mutlak / kâdir-i mutlak
Herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kuvvet sahibi Allah.
kadir-i rahim / kadîr-i rahîm
Gücü herşeye yeten, rahmeti herşeyi kuşatan Allah.
kadir-i zülcelal / kadîr-i zülcelâl
Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.
kadir-i zülcemal / kadîr-i zülcemâl
Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz rahmet sahibi olan Allah.
kadir-i zülkemal / kadîr-i zülkemâl
Kudreti herşeyi kuşatan, mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah.
kafiye
Tâbi olan şey.
Herşeyin son tarafı.
Edb: Manzum yazılan satırların ses bakımından sonlarının aynı olması. (Yaman, duman, saman... gibi.)
kahhar / kahhâr
Herşeye her zaman mutlak galip gelen ve boyun eğdiren Allah.
kahhar hakim / kahhar hâkim
Kahreden ve herşeye hükmeden güç ve kuvvet sahibi.
kahhar-ı zülcelal / kahhâr-ı zülcelâl
Haşmet ve yücelik sahibi ve herşeye her zaman mutlak galip gelen ve kahretmeye gücü yeten Allah.
kaide-i külliye
Açık ve sarih olan kaide ve hüküm. Herşey hakkında tatbik edilebilen, umumi kaide.
kainat halıkı / kâinat hâlıkı
Evrenin ve herşeyin sahibi olan Allah.
kainat maliki / kâinat mâliki
Evrenin ve yaratılmış herşeyin gerçek sahibi olan Allah.
kainat sahibi / kâinat sahibi
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah.
kainat sultanı / kâinat sultanı
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve Sultanı Allah.
kainatın sahibi / kâinatın sahibi
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah.
kainatın sanii / kâinatın sânii
Kâinatı, evreni ve içindeki herşeyi sanatla yaratan Allah.
kalb
Vücudun kan dolaşımı merkezi. Yürek.
Gönül.
Herşeyin ortası.
Bir halden diğer bir hale çevirme. Değiştirme.
İmanın mahalli.
Fuâd, sıkt-ül ilim, tâbut-ül ilim, beyt-ül hikmet, via-i ilim de denilir. (Dâima değiştiği ve hareket halinde olduğu için kalb i
kalem-i kudret-i samedaniye / kalem-i kudret-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın kudret kalemi.
kalender
Dünyayı terkederek elini çekip Allah yolunda giden kimse.
(Farsça)
Dünyâdan elini çekip herşeyi hoş gören kimse.
(Farsça)
Dünya alâkalarından uzak, alâyişe aldanmaz hakikat adamı. Filozof.
(Farsça)
kalenderi / kalenderî
Feylesofluk; kalenderlik; dervişlik; serserilik.
(Farsça)
Edb: Halk edebiyatı tâbirlerindendir. Halk şâirleri "mef'ulü, mefaîlü, mefaîlü, feûlün" vezninde tanzim ettikleri gazele bu adı verirler.
(Farsça)
kanber
Hz. Ali'nin (R.A.) sâdık, vefakâr ve sevgili kölesinin adı.
Mc: Bir evin gediklisi.
Herşeye burnunu sokan, her düğün ve eğlencede bulunan bir adamdan kinâye olarak kullanılır.
kanun-u ihata-i ilmi / kanun-u ihata-i ilmî
Allah'ın ilminin herşeyi kuşatmasının kanunu.
kanun-u ilm-i muhit
Allah'ın herşeyi kuşatan ilminin kanunu.
kanun-u külli / kanun-u küllî
Herşeyde geçerli kanun.
karanitıs
Kişiyi sersem eden dimağ dolgunluğu.
karz-ı hasen
Ödünç verme, çarşıda benzeri bulunan herşeyi, belirsiz bir zaman sonra, aynısı geri verilmek üzere verme.
kaside-i rabbani / kaside-i rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ı öven şiir.
kast ve irade
Yönelme ve isteme; burada herşeyi kuşatan, Allah'ın küllî iradesi kastediliyor.
kayyum / kayyûm
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren.
Herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren Allah.
kayyum-u baki / kayyûm-u bâkî
Devamlı hayat sahibi olan ve herşeyi her an ayakta tutan Allah.
kayyum-u sermedi / kayyûm-u sermedî
Varlığı sürekli olan ve herşeyi her an ayakta tutan Allah.
kayyum-u zülcelal / kayyûm-u zülcelâl
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, büyüklük ve yücelik sahibi Allah.
kayyumiyet / kayyûmiyet
Allah'ın daimî mevcudiyeti ve herşeyi her an ayakta tutması.
Allah'ın bütün herşeyi ayakta tutması, varlığını devam ettirmesi.
kaza ve kader-i ezeli / kaza ve kader-i ezelî
Allah'ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi ve takdir olunan şeylerin zamanı gelince yaratılması.
kaziye-i zanniye
Man: Karineler ve emârelerden alınmış olan kaziyyeye denir ki; akıl galip zan ile hüküm eylerse de, onun nakzını dahi tecviz eder, bu cihetle zanniyatın cümlesi nazaridir.
kelam-ı rabbani / kelâm-ı rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın kelâmı.
kelimat-ı rabbaniye / kelimât-ı rabbâniye
Herşeyi yaratıp terbiye eden Allah'ın kelimeleri, sözleri.
keş
(Keşiden) Çekmek fiilinin emir kökü. Birleşik kelimeler de yapılır. Meselâ: Cefâ-keş : Cefâ çeken. Esrar-keş : Esrar çeken, esrar içen serseri.
(Farsça)
kesret-i suhulet
Herşeyde kolaylığın bulunması.
ketumane
Ketum olup ağzı sıkı olan, herşeyi söylemiyen kimseye yakışır surette.
(Farsça)
keyfema yeşa' / keyfemâ yeşâ'
Nasıl isterse, istediği gibi.
keyfemayeşa / keyfemâyeşâ
Nasıl isterse.
Canı nasıl isterse.
Kendi keyfince, keyfi nasıl isterse, başıboş.
kitab-ı hikmet-i samedaniye / kitab-ı hikmet-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ancak herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın hikmetlerle dolu kitabı, İlâhî amaç ve hikmetleri gösteren kitap.
kitab-ı mübin / kitâb-ı mübîn
Herşeyi açıkça beyan eden kitap, Kur'ân-ı Kerim.
kitab-ı samedani / kitab-ı samedânî
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın bir yazı gibi yarattığı kitap.
kıyamet-i umumiye
Genel, herşeyi içine alan kıyamet.
kudret-i fatıra / kudret-i fâtıra
Herşeyin yaratıcısı olan Allah'ın kudreti.
kudret-i halık / kudret-i hâlık
Herşeyi yaratan Allah'ın kudreti.
kudret-i muhita / kudret-i muhîta
Herşeyi kuşatan sınırsız güç ve iktidar.
kudret-i rabbaniye / kudret-i rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın sonsuz kudreti.
kudret-i samedaniye / kudret-i samedâniye
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmadığı ve herşeyin Kendisine muhtaç olduğu Allah'ın sonsuz kudreti.
kudret-i sani / kudret-i sâni
Herşeyi san'atla yaratan; güç, kuvvet, iktidar sahibi Allah.
kudsi hikmet / kudsî hikmet
Maddî manevî herşeyin kutsal gaye ve faydalarını öğreten ilim.
külhani
Serseri, çapkın, âvâre.
(Farsça)
külli / küllî
Külle mensub. Cüz'iyat ve ferdlerden meydana gelmiş olan. Umumi, bütün.
Çok, ziyade, fazla.
Man: İnsan dediğimiz zaman küll'ü ve küllîyi ifade etmiş oluyoruz. İnsanın eli, ayağı, kolu, gözü dersek cüz' ve cüz'îyi ifade etmiş oluruz. Dünya denilirse küll; dünyanın karaları, kı
külliyat-ı şuun / külliyât-ı şuûn
Allah'ın herşeyi kuşatan işleri ve icraatları.
kur'an-ı cami' / kur'ân-ı cami'
Herşeyi içinde bulunduran Kur'ân-ı Kerim.
kur'an-ı camii / kur'ân-ı câmii
Herşeyi içine alan Kur'ân.
kur'an-ı samedani / kur'ân-ı samedânî
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın Kur'ân'ı, kâinat kitabı.
kurs / قُرْصْ
Daire şeklinde olan herşey.
kuşe-i ferag
İnsanın, herşeyden feragat edip çekildiği köşe.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuva-yı sariye / kuvâ-yı sâriye
Kâinattaki herşeye sirayet edip giren mânevî güçler, kuvvetler.
lasiyyema
Bâhusus. Hususan. Buna gelince. Herşeyden ziyade. Ençok.
lek
Ahmak, ebleh, sersem.
(Farsça)
Yüzbin.
(Farsça)
Kırmızı boya çıkarmaya yarayan bir maden.
(Farsça)
levh-i a'la / levh-i a'lâ
Levh-i Mahfûz; herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah'ın ilminin bir adı.
levh-i ezeli / levh-i ezelî / لَوْحِ اَزَل۪ي
Olacak herşeyi Allahın ezelden bilerek yazdığı kader levhası.
levh-i mahfuz
Herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı kader levhası, Allah'ın ilminin bir adı.
levh-i mahfuz-u a'zam / levh-i mahfûz-u a'zam / لَوْحِ مَحْفُوظِ اَعْظَمْ
Herşeyin yazılı olduğu en büyük kader levhası.
levh-i mahfuz-u azam / levh-i mahfuz-u âzam
Herşeyin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı büyük mânevî kader levhası.
levh-i misali / levh-i misâlî / لَوْحِ مِثَالِي
Herşeyin görüntülerinin muhafaza edildiği levha.
lutf-u hak / lûtf-u hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın ihsanı, yardımı.
ma'den
Maden.
Bir haslet veya hususiyetin kaynağı.
Herşeyin aslî mekânı, menbâ ve me'hazı olan yer.
Toprak, taş, kum gibi maddelerle karışık demir vesairelerin vaziyetlerine de maden denir.
ma-hala
(Bir istisnâ edatıdır) Mâadâ mânasına gelir, kendinden sonraki kelimeyi nasb eder. (Allah'tan başka herşey fânidir) cümlesinde olduğu gibi.
maarif-i rabbaniye
Herşeyi yaratıp terbiye eden Allah'ın ihsan edip öğrettiği ilim, irfan.
mabud-u zülcelal / mâbud-u zülcelâl / mâbûd-u zülcelâl
Sonsuz haşmet ve heybet sahibi ve herşeyin kendisine ibadet ettiği Allah.
Sonsuz haşmet ve heybet sahibi ve herşeyin kendisine ibadet ettiği Allah.
mabud-u zülcemal / mâbud-u zülcemâl
Herşeyin kendisine ibadet ettiği sonsuz güzellik sahibi Allah.
maddi felsefe / maddî felsefe
Aklı esas alıp herşeyi maddî ölçülere göre değerlendiren düşünce sistemi; materyalist felsefe.
maddiyun
Materyalistler, herşeyi madde ile açıklamaya çalışanlar.
maddiyunluk
Materyalizm; herşeyi madde ile açıklamaya çalışma.
maddiyunun dinsizliği
Materyalistlerin dinsizliği; herşeyi madde ile açıklamaya çalışanların dinsizliği.
maddiyyunluk
Maddecilik, materyalizm, herşeyi madde ile açıklamaya çalışma gayreti.
mahbub-u baki / mahbub-u bâkî / mahbûb-u bâkî
Varlığı hiçbir zaman son bulmayan ve herşeyden daha sevgili olan Allah.
Varlığı hiçbir zaman son bulmayan ve herşeyden daha sevgili olan Allah.
mahmur
(Hamr. dan) Sarhoşluğun verdiği sersemlik.
Uyku basmış ağırlaşmış göz. Baygın göz.
mahv ve sekir
Allah'ın varlığı karşısında kendini ve herşeyi yok sayma ve Onun karşısında mânevî sarhoşluk hâlinde olma.
makam-ı rıza
Allah'tan gelen herşeye razı olma derecesi.
makasıd-ı rabbaniye / makasıd-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın yüce maksatları, gayeleri.
makàsıd-ı rabbaniye / makàsıd-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın yüce maksatları, gayeleri.
makine-i rabbaniye / makine-i rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın makinesi.
malik-i hakiki / mâlik-i hakikî
Herşeyin gerçek sahibi olan Allah.
malik-i kerim / mâlik-i kerîm
Bol ihsan ve ikram sahibi olan, herşeyin sahibi olan Allah.
malik-i rahim / mâlik-i rahîm
Özel şefkat ve merhameti olan ve herşeyin sahibi Allah.
malik-i rahim-i kerim / mâlik-i rahîm-i kerîm
Bol ihsan ve ikram sahibi; sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan herşeyin sahibi Allah.
malik-i zülcelal / mâlik-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyin sahibi olan Allah.
malik-i zülkemal / mâlik-i zülkemâl
Sonsuz kemâl sahibi ve herşeyin gerçek sahibi.
mamelek / mâmelek
Sahip olunan herşey.
mana-yı ismi / mânâ-yı ismî
İsme dair mânâ. Bir şeyin sadece kendisini bilip tanımak. Bir şey başka şeyleri tanıttığı, bildirdiği veya sevdirdiği için olan mânâya da mânâ-yı harfî denir. Bir ağacı gölgesinden, zahirî görünüşünden, bize verdiği meyvesinden dolayı alâka gösterir ve seversek mânâ-yı ismî ile seviyoruz demektir. A
marifet-i sani / mârifet-i sâni
Herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah'ı tanıma ve bilme.
mebhut
Hayretle, şaşkın, mütehayyir. Sersem.
mef'ul-ü sarih
Doğrudan doğruya mef'ul demektir. Bir harf-i cerle ifâde olunmaz. "Nuri dalı kırdı" cümlesinde "dal" mef'ul-ü sarihtir. "Nuri daldan düştü" dersek, bunu arapça ifâde için (min) harf-i cerri ile söyleyebiliriz. İşte böyle harf-i cerle söylenen mef'ullere, "mef'ul-ü gayr-i sarih" denir. Bunlar mef'uld
meftihane / meftihâne
Yeni bir kitaba veya yeni bir derse başlarken, talebelere hocası tarafından verilen başlama ziyafeti.
meftuhane
Başlangıç için verilen ziyâfet. Bir kitabı okumaya veya yeni bir derse başlarken, talebelere hocası tarafından verilen başlama ziyafeti.
(Farsça)
mehyum
Şaşmış, hayrette kalmış, şaşırmış.
Sevgi ve aşkdan serseme dönmüş.
melik-i kadir / melik-i kadîr
Sonsuz güç ve kudret sahibi ve herşeyin sahibi olan Allah.
menhum
Nasıl yerse yesin karnı doymaz kimse.
Bir şeye çok hırs gösteren kişi.
meraşid
(Tekili: Merşed) Gaye ve maksada ulaştıran doğru yollar.
merasim
(Tekili: Mersem) Resmi merasimler. Âdet hükmündeki gösterişler. Resmi muameleler.
Şiveler. Âdetler.
mertebe-i rıza / mertebe-i rızâ
Allah'tan gelen herşeye razı olanların mertebesi.
mertebe-i tevhid
Herşeyi bir olan Allah'a verme ve Ona ait kılma mertebesi, derecesi.
meşher-i sun'-i rabbani / meşher-i sun'-i rabbânî
Herşeyi terbiye eden Allah'ın san'at eserlerinin sergilendiği yer.
mevcudiyet-i rabbaniye / mevcudiyet-i rabbâniye
Herşeye hâkim olan ve herşeyi istediği şekilde terbiye eden Allah'ın varlığı.
mevlel-muvalat / mevlel-muvâlât
Bir zımmînin yâni gayr-i müslim (müslüman olmayan vatandaşın) veya harbî yâni vatandaş olmayan pasaportlu bir kâfirin bir müslümanın yardımı ile îmâna gelerek, bu müslümanı velî kabûl edip ona; "Sen benim mevlâmsın (velîmsin), şâyet ben bir cinâyet(suç) işlersem diyetini (borcunu) sen ver, ben ölünc
mir'at-ı vacibü'l-vücud ve'l-mennan / mir'ât-ı vâcibü'l-vücud ve'l-mennân
Varlığı zorunlu olup var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve yarattıklarına herşeyi karşılıksız veren Allah'ın isim ve sıfatlarını yansıtan ayna.
misali levha / misâlî levha
İçlerinde herşeyin fotoğrafının kaydedildiği levha.
misali levhalar / misâlî levhalar
İçlerinde herşeyin fotoğrafının kaydedildiği levhalar.
mu'cize-i kudret-i samedaniye / mu'cize-i kudret-i samedâniye
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın kudret mu'cizesi.
mü'minler
Allah'a ve Allah'ın kesin olarak bildirdiği herşeye inanıp iman eden kimseler.
mübdi
(Bedâ. dan) Herşeyi hiçten halk eden.
Başlayan.
Gizli sırları açıklayan.
mücemmil
Herşeyi en güzel şekilde yaratan Allah.
mucib-i bizzat / mûcib-i bizzat
İradesiyle değil de varlığı icabı herşeyi yapmaya mecbur olan.
mucid-i hakim / mucid-i hakîm
Herşeyi hikmetle yaratan, var eden Allah.
müdebbir
İdare eden, ilmiyle herşeyin sonunu görüp ona göre hikmetle iş yapan Allah.
müdebbir-i hakim / müdebbir-i hakîm
Herşeyi hikmetle yaratan ve herşeyi idare eden Allah.
müdebbir-i rahim-i zülcemal / müdebbir-i rahîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi, herşeyi şefkat ve merhametle sevk ve idare eden Allah.
müdebbirane / müdebbirâne
Tedbirli bir şekilde, herşeyi önceden düşünerek.
müdebbiriyet
Allah'ın idare etme ve ilmiyle herşeyin sonunu görüp ona göre hikmetle iş yapma sıfatı.
muhabbet-i rabbaniye / muhabbet-i rabbâniye
Herşeyi terbiye eden Allah'ın mahlukatını sevmesi.
muhsi / muhsî
Herşeyin sayısını bilen Allah.
mukaddir
Herşeyi tam bir ölçü ile takdir edip yaratan Allah.
mukteza-yı ihata-i ilmi / mukteza-yı ihata-i ilmî
Allah'ın ilminin herşeyi kuşatmasının gereği.
mukteza-yı ism-i hakim / mukteza-yı ism-i hakîm
Allah'ın herşeyi hikmetle yaptığını bildiren isminin gereği.
mülhid-i bihuş / mülhid-i bîhuş
Sersem mülhid, akılsız inkârcı.
mülk
Herşeyin görünen dış yüzü.
mülken
Herşeyin görünen dış yüzü olarak.
munazzım
Herşeyi en güzel bir şekilde düzenleyen Allah.
münevvir
Herşeyi nurlandıran, aydınlatan, ışıklandıran, Allah.
mürebbi / mürebbî
Terbiye eden, eğiten, yetiştiren.
Herşeyi terbiye ve idare eden, besleyip büyüten Allah.
mürebbi-i hakim-i zülcelal / mürebbî-i hakîm-i zülcelâl
Herşeyi hikmetle yapan ve terbiye eden, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.
mürebbi-i rahim / mürebbî-i rahîm
Şefkat ve merhamet herbir varlık üzerinde görülen ve herşeyi yaratılış gayelerine göre terbiye eden Allah.
mürettib
Herşeyi tertip ve düzene sokan Allah.
musannıf
Herşeyi istediği surette ve mükemmel bir şekilde sınıflandıran, düzenleyen Allah.
musavvir / مُصَوِّرْ
Herşeye kendine lâyık güzel şekil ve suretler veren Allah.
Herşeye layık sûret veren (Allah).
müşkil-pesendan / müşkil-pesendân
(Tekili: Müşkil- pesend) Herşeyi kolay kolay beğenmiyenler.
mutasarrıf-ı hakim / mutasarrıf-ı hakîm
Herşeyi hikmetle yapan ve dilediği gibi kullanan sonsuz tasarruf ve yetki sahibi Allah.
mutasarrıf-ı kadir / mutasarrıf-ı kadîr
Herşeyde istediği gibi tasarruf eden ve herşeye gücü yeten Allah.
mutasarrıf-ı zişan / mutasarrıf-ı zîşân
Şan ve şeref sahibi ve herşeyde istediği gibi tasarruf eden Allah.
müteaddi
(Udvan. dan) Başkasının hakkına tecavüz eden, saldıran, sataşan.
Gr: Lâzım fiilinin mukabili. Fiil eseri fâilden mef'ul denilen diğer bir isme geçerse o halde fiil müteaddi olur. Geçişli fiil. (Anlatmak, düşündürmek gibi)
mütevellihane / mütevellihâne
Sersemlik ve hayranlıkla.
(Farsça)
müz
Gr: Harf-i cer oldukları zaman (Fi: ) vazifesini görürler. Zarf veya isim olduklarında ismin başına gelirlerse kendileri mübteda, sonra gelen haber olur. Fiilin başına gelirlerse kendilerinden önceki bir fiilin mef'ulünfihi olarak mahallen mensub bulunurlar.
müzakere
Bir iş hakkında konuşmak, bir iş için önceden danışıp görüşmek.
Talebenin derse çalışması.
müzeyyin
Herşeyi eşsiz sanatıyla süsleyen, güzelleştiren Allah.
na-perva
Pervasız, korkusuz, aldırışsız, çekinmez.
(Farsça)
Sersem.
(Farsça)
nafıka
(Çoğulu: Nevâfık- Nüfeka) Arab tavşanının (diğer adı; tarla fâresi dedikleri hayvanın) iki yuvasından gizli olanın adıdır. Bu hayvan, bunun tavanını yeryüzüne çok yakın yapar. Belirli olan kasia dedikleri yuvasında tehlike hissederse hemen nâfıkanın tavanını delerek kaçar. Münafıklar buna benzediği
nakkaş / nakkâş
Herşeyi san'atlı bir şekilde nakış nakış işleyen Allah.
nakkaş-ı zülcelal / nakkâş-ı zülcelâl
Herşeyi nakışlı ve süslü bir şekilde yaratan, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.
nakş-ı san'at-ı rabbaniye / nakş-ı san'at-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'a ait san'atlı nakış.
nazar-ı külli / nazar-ı küllî
Herşeyi görebilen bakış.
nuhbe
Herşeyin seçkini, iyisi.
Seçkin, seçilmiş, müntehab, güzide.
Korkak.
nur-u ehadiyet / nûr-u ehadiyet
Allah'ın herşeyde görülen kendine ait birlik tecellisi, nuru.
pencşenbih
Beşinci gün. Perşembe.
(Farsça)
perde-i rahmet-i amme / perde-i rahmet-i âmme
Herşeyi kaplayan rahmet perdesi.
put
Allah'tan başka tapılan herşey.
Heykel. Sanem. Kendisinden medet beklenen veya lâyık olmadığı hürmet kendine yapılan maddi mânevi resim, heykel ve her çeşit cisim.
rabb-i ala / rabb-i âlâ
Herşeyden yüce olan Rab.
rabb-i hakim / rabb-i hakîm
Herşeyi hikmetle belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan ve herbir varlığın her türlü ihtiyacını karşılayıp idare eden Allah.
rabb-i kerim / rabb-i kerîm
Sonsuz ikram ve ihsan sahibi, herşeyi idare ve terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah.
rabb-i muhtar-ı hakim / rabb-i muhtar-ı hakîm
Herbir varlığın her türlü ihtiyacını karşılayan, dilediğini dilediği gibi yapan, herşeyi belirli maksat ve faydalara uygun ve tam yerli yerinde yaratan Allah.
rabb-i zülcelal / rabb-i zülcelâl
Sonsuz heybet ve yücelik sahibi olmakla beraber herşeyin Rabbi olan Allah.
rabb-i zülcelal-i ve'l-ikram / rabb-i zülcelâl-i ve'l-ikram
Sonsuz heybet ve yücelik sahibi olmakla birlikte çok ikramda bulunan ve herşeyin Rabbi olan Allah.
rahim / râhim
Rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah.
rahim-i hakim / rahîm-i hakîm
Herşeyi hikmetle yapan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah.
rahim-i zat-ı zülcelal / rahîm-i zât-ı zülcelâl
Rahmeti herşeyi kuşatan sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan Zât, Allah.
rahmet-i hakime / rahmet-i hâkime
Allah'ın herşeye hükmeden rahmeti.
rahmet-i ilahiye / rahmet-i ilâhiye
Allah'ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti.
rahmet-i muhita
Herşeyi kuşatan geniş rahmet.
rahmet-i rabbani / rahmet-i rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın sonsuz rahmeti.
rahmet-i vasia-i külliye / rahmet-i vâsia-i külliye
Herşeyi kuşatan geniş İlâhî şefkat ve merhamet.
rahmet-i vasia-i muhita / rahmet-i vâsia-i muhîta
Allah'ın herşeyi kuşatan geniş rahmeti.
rastbin / rastbîn
Herşeyin hak ve doğrusunu görüp farkeden.
(Farsça)
regaib gecesi
Receb ayının ilk perşembe gününün akşamı (Cuma gecesi).
rıza-yı bari / rızâ-yı bâri / رِضَايِ بَار۪ي
Herşeyi uygun ve düzgün yaratan Allahın rızâsı.
rıza-yı samedani / rızâ-yı samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın rızası.
rıza-yı samedaniye / rızâ-yı samedanîye
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'ın rızası, razı olması.
rububiyet-i mutlaka
Allah'ın herşeyi kuşatan, kayıtsız ve sınırsız egemenliği, yaratıcılığı, terbiyesi.
rububiyet-i sani
Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın bütün mahlûkatı besleyip terbiye etmesi, idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
rububiyyet-i mutlaka
Herşeyi kaplayan ve idaresi altına almış olan Allah'ın rububiyeti.
saalik
Dilenciler.
Serseriler.
Kalenderler.
Dervişler.
sahib-i alem / sahib-i âlem
Bütün âlemin, yaratılmış herşeyin sahibi Allah.
sahib-i kainat / sahib-i kâinat
Evrenin ve herşeyin yaratıcısı ve sahibi Allah.
sahib-i zülcelal / sahib-i zülcelâl
Büyüklük ve haşmet sahibi ve herşeyin sahibi Allah.
şahid-i ezeli / şâhid-i ezelî
Ezelden beri bütün zamanları ve herşeyi gören ve herşeye şahid olan Allah.
sahife-i tevhid
Herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren birlik sayfası.
saik-i hakim / sâik-i hakîm
Herşeyi hikmetli bir şekilde bir amaca yönlendiren Allah.
saltanat-ı amme-i sübhaniye / saltanat-ı âmme-i sübhâniye
Her türlü kusurdan yüce olan Allah'ın herşeyi kuşatan egemenliği.
saltanat-ı külliye
Herşeyi kuşatan ve herşeye hükmeden egemenlik.
sam
Ölüm, mevt.
Yer altındaki altın damarı.
Gök kuşağı.
Ateş.
Sersemlik hastalığı.
Hazret-i Nuh'un (A.S.) oğullarından birinin ismi.
samed
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
Allahın, "herşey kendisine muhtaç olduğu hâlde kendisi hiçbir şeye muhtaç değil," mânâsındaki ismi.
samedani / samedânî
Hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin kendisine muhtaç olduğu Allah'a ait olan.
samedaniyet / samedâniyet
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmaması.
samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olması.
samediyet-i ilahiye / samediyet-i ilâhiye
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması.
san'at-ı rabbaniye / san'at-ı rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın san'atı.
san'atkar / san'atkâr
Herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
san'atkar-ı zülcemal / san'atkâr-ı zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani / sâni
Herşeyi sanatlı yaratan Allah.
sani' / sâni'
Herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
sani-i adl / sâni-i adl
Herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan ve sonsuz adâlet sahibi olan Allah.
sani-i alim / sâni-i alîm
Sonsuz ilim sahibi olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i alim-i zülcemal / sâni-i alîm-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve sonsuz ilmiyle herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i basir / sâni-i basîr
Herşeyi gören ve sanatla yaratan Allah.
sani-i ebedi / sâni-i ebedî
Varlığının sonu olmayan ve herşeyi mükemmel bir san'atla yaratan Allah.
sani-i ehad / sâni-i ehad
Zâtı bir olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i ezeli / sâni-i ezelî
Varlığının başlangıcı olmayan ve herşeyi san'atlı ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah.
sani-i hakim / sâni-i hâkim
Herşeyi hikmetle ve san'atla yapan Allah.
sani-i hakim-i zülcelal / sâni-i hakîm-i zülcelâl
Herşeyi san'atla ve hikmetle yaratan, sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi Allah.
sani-i hayy-ı kayyum / sâni-i hayy-ı kayyûm
Her an diri olan ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratıp ayakta tutan Allah.
sani-i kadir / sâni-i kadîr
Herşeye gücü yeten ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i kadir-i zülcelal / sâni-i kadîr-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve azamet sahibi, herşeye gücü yeten, herşeyi sanatla yaratan Allah.
sani-i kainat / sâni-i kâinat
Kâinatı ve herşeyi mükemmel bir sanatla yaratan Allah.
sani-i kerim / sâni-i kerîm
Sonsuz cömertlik ve kerem sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i külli şey / sâni-i külli şey
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mu'ciznüma / sâni-i mu'ciznümâ
Mu'cize gösteren ve herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i muhteşem / sâni-i muhteşem
İhtişam sahibi ve herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mukaddes / sâni-i mukaddes
Her türlü kusur ve noksandan yüce olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i musavvir / sâni-i musavvir
Herşeyi istediği surette, mükemmel ve sanatlı bir şekilde yapan Allah.
sani-i rahim / sâni-i rahîm
Özel şefkat ve merhamet tecellîsi olan, herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i rahman / sâni-i rahmân
Sonsuz şefkatiyle yaratıklarını esirgeyip rızıklandıran ve herşeyi mükemmel birşekilde san'atlı olarak yaratan Allah.
sani-i vacibü'l-vücud / sâni-i vâcibü'l-vücud
Varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i vahid / sâni-i vâhid
Tek olan ve herşeyi san'atlı yapan Allah.
sani-i vahid-i ehad / sâni-i vâhid-i ehad
Her şeyi san'atla yaratan, birliği herşeyi kaplayan ve herbir şeyde görünen Allah.
sani-i zü'l-celal ve'l-ikram / sâni-i zü'l-celâl ve'l-ikrâm
Sonsuz haşmet ve ikram sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülcelal / sâni-i zülcelâl
Sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülcemal / sâni-i zülcemâl
Sonsuz güzellik sahibi olan ve herşeyi san'atla yaratan Allah.
sani-i zülkemal / sâni-i zülkemâl
Sonsuz kemâl sahibi ve herşeyi sanatla yaratan Allah.
sanii / sânii
Herşeyi sanatlı bir şekilde yaratan Allah.
şefkat-i rububiyet / şefkat-i rubûbiyet
Herşeyi idare ve terbiye eden Allah'ın şefkati.
Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın şefkati.
semi' / semî'
Herşeyi duyan ve işiten Allah.
semi-i mutlak / semî-i mutlak
Herşeyi kayıtsız şartsız işiten Allah.
şems-i sermed
Devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah.
şems-i sermedi / şems-i sermedî
Devamlı Güneş, bu tabir devamlı olarak herşeyi nurlandıran ve aydınlatan Allah için bir benzetme olarak kullanılır.
serasime / serâsîme / سراسيمه
Sersem.
(Farsça)
Afallamış, sersemleşmiş.
(Farsça)
serasimegi / serasimegî
Sersemlik.
(Farsça)
sergeşte
Sersem. Başı dönmüş. Avâre ve mütehayyir olan. Hayrette kalmış.
(Farsça)
sersam
İnsana sersemlik veren bir hastalık.
(Farsça)
Sersem.
(Farsça)
serseriyane / serseriyâne
Serserice.
Serserice.
Serserice.
(Farsça)
sevk-i rabbani / sevk-i rabbânî
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın sevki ve yönlendirmesi.
sıfat-ı irade / صِفَتِ اِرَادَه
Allahın herşeyi kuşatan irâde sıfatı.
sıfat-ı muhita / sıfât-ı muhita
Herşeyi kuşatan sıfatlar.
sikke-i samediyet
Allah'ın hiç birşeye muhtaç olmadığını, fakat herşeyin Kendisine muhtaç olduğunu gösteren mühür.
sikke-i ulya-yı rahimiyet / sikke-i ulyâ-yı rahîmiyet
Rahmeti herşeyi kuşatan Allah'ı gösteren yüce damga.
sırr-ı hikmet-i ezeliye
Allah'ın herşeyi bir gaye ve faydaya yönelik olarak yapmasındaki sır.
sırr-ı tevhid
Birleme esprisi; herşeyin bir olan Allah'a ait olmasının sırrı, Ona ait kılma sırrı.
sofestai / sofestaî / sofestâî
(Sevfestâi) Kâinatın yaratıcısını, Cenab-ı Hakkı kabul etmemek için herşeyi inkâr eden. Müsbet veya menfi hiç bir hükme varmayan, daima şüphe içinde kalmayı esas alan felsefi bir doktrinin (Septisizm) mensubu. Septik. Alemde hakikat namına hiç bir şey tanımayan ve hakikatı araştırmaktan sarf-ı nazar
Şüpheci; herşeyi, hattâ kendisini dahi inkâr eden, olumlu veya olumsuz hiçbir hükme varmayan daima şüphe içinde kalmayı esas alan bir felsefi zihniyet ve tutum sahibi, septik.
sofestailer / sofestâîler
Kâinatın yaratıcısını kabul etmemek için herşeyi, hatta kendilerini dahi inkâr edenler.
sofra-i rabbani / sofra-i rabbâni
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın kulları için hazırladığı sofra.
sosyalizm
İktisadî teşebbüsleri ve teşekkülleri devlete vermek isteyen görüş. İştirakiyecilik. Güya, herkese müsavi mal verme esasını idare sisteminde yerleştirmeyi ve mal birliğini iddia eden ve insan fıtratına zıt olarak hürriyetleri daraltıcı ve din aleyhdarı bir sistem. Serserilere, zenginlerin mallarını
(Fransızca)
su'luk
(Çoğulu: Saâlik) Fakir.
Dilenci.
Serseri.
şüf'a
Bir malı müşteriye, mal olduğu fiata satmak.
Huk: Satılmakta olan bir yerde hissesi bulunan veya oraya bitişik komşu olanın satılan şeyi almakta birinci derecede hakkı olması. Şüf'a sahibi kendinden habersiz satılan şeyi, dava ederse, bedelini ödeyerek müşteriden geri alabilir.
<
sultan-ı levlak / sultan-ı levlâk
Bütün herşeyin onun sevgisi ve getirdiği nur sebebiyle yaratılan Sultan; Peygamber Efendimiz (a.s.m.).
sultan-ı levlake levlak / sultan-ı levlâke levlâk
Hayatın ve herşeyin yüzü suyu hürmetine yaratıldığı; Hz. Muhammed.
sultan-ı mutlak
Herşeye hükmeden, sınırsız egemenlik sahibi sultan.
sultan-ı zülcelal / sultan-ı zülcelâl
Sonsuz yücelik ve haşmet sahibi, herşeyin sultanı olan Allah.
sümud
Taganni eylemek.
Eğlenmek.
Kibirlenip somurtmak.
Kafa tutmak.
Sersem olmak.
şümul-ü hikmet
Allah'ın hikmetinin herşeyi kapsaması.
şümul-ü iradet
Allah'ın herşeyi kaplayan iradesi.
şümul-u kudret
Kudretin herşeyi kaplaması.
şümul-ü rahmet
Cenâb-ı Hakkın rahmetinin herşeyi içine alması, kuşatması.
şuun ve ef'al-i rabbaniye / şuûn ve ef'âl-i rabbâniye
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın işleri, icraat ve fiilleri.
taahhüd-ü rabbani / taahhüd-ü rabbânî
Herşeyin Rabbi olan Allah'ın garantisi.
tabiatperestlik
Herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğini iddia etme, tabiatçılık.
tabii felsefe / tabiî felsefe
Tabiatçı, materyalist felsefe; herşeyin tabiatın tesiriyle olduğunu savunan felsefî görüş.
tabiiyyun / tabiiyyûn
Tabiatçılar, herşeyi tabiatın yaptığını, yarattığını idda edenler.
Tabiatçılar, herşeyin tabiatın tesiriyle olduğunu savunanlar.
tabir-i samedani / tabir-i samedânî
Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın yüce ifadesi, tabiri.
tahmidat-ı rabbaniye / tahmidât-ı rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'a yapılan şükür ve övgüler.
tarik-ı hak
Herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah'ın yolu.
tasarruf eden
Herşeyi dilediği gibi idare edip kullanan.
tasarruf-u azim / tasarruf-u azîm
Büyük tasarruf; herşeyi kendi emri altında tutarak dilediğini dilediği şekilde yapmak.
tasarrufat-ı kudret-i rabbaniye / tasarrufât-ı kudret-i rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın sonsuz kudretiyle varlıklar üzerinde dilediğini yapması.
tasarrufat-ı rabbaniye / tasarrufât-ı rabbâniye
Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın fiil ve tasarrufları.
tebarüz-ü uluhiyet / tebarüz-ü ulûhiyet
Allah'ın yaratıcılık ve herşeye hâkimiyetinin kendisini göstermesi.
tecelliyat-ı samedaniye / tecelliyât-ı samedâniye
Allah'ın herşeyin Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösteren yansımaları.
tecerrüd
Soyunma, çıplak olma.
Evli olmama.
Tas: Mâsivadan alâkasını kesip, Allah'a müteveccih olup, ibadet ü taatla meşgul olma.
İman ve İslâmiyete mücahidane ve fedakârane bir tarzda hizmetle iştigal etme.
Herşeyden boş olma.
tefennün-i fi-l ibare / tefennün-i fi-l ibâre
Bir defa söylenilmiş olan bir sözü ikinci defa söylemek icabederse, o aynı kelimeyi tekrarlamamak için başka kelime veya sözle aynı mânâyı ifade etme san'atı.
tekbir-i ekber
En büyük tekbir; Allah'ın herşeyden büyük olduğunu ifade eden büyük tekbir cümlesi.
terci'-i bend
Gazel şeklinde aynı vezinde yazılı manzumelerin "vâsıta" denilen bir beyti ile birbirine bağlanmış şekli. Vâsıta beyti tekerrür ederse terci-i bend; tebeddül ederse (değişirse) terkib-i bend olur. Bendlerin her birisine, terci-i bendlerde "terci'hâne"; terkib-i bendlerde "terkibhâne" denir. (Edb. L.
(Farsça)
tereşşuhat-ı kitab-ı mübin / tereşşuhat-ı kitab-ı mübîn
Herşeyi açıkça beyan eden Kur'ân'dan sızan feyizler, mânâlar.
terk-i masiva / terk-i mâsivâ
Allah'tan başka herşeyi terketmek.
teshir-i rabbani / teshir-i rabbânî
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın herşeye boyun eğdirmesi.
teşhiye
"Gönlün ne isterse sana vereyim" demek.
teveccüh-ü emr-i rabbaniye / teveccüh-ü emr-i rabbânîye
Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın emrinin varlıklara yönelmesi.
tevellüh
(Çoğulu: Tevellühât) (Veleh. den) Şaşakalma. Şaşırıp sersemleşme.
Hayran etme.
Kadını çocuğunden ayırma.
tevfikat-ı samedani / tevfikat-ı samedanî
Hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Kendisine muhtaç olan Allah'ın yardımları, muvaffakiyet bahşetmesi.
tevhid / tevhîd
Birleme; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bilme ve inanma.
tevhid-i cami / tevhid-i câmi
Çok kapsamlı ve herşeyi içine alan tevhid anlayışı.
tevhid-i mahz
Saf tevhid inancı; herşeyin bir olan Allah'a ait olduğuna, hiçbir şirke girmeden tam mânâsıyla inanma.
tevhid-i muazzam
Büyük tevhid; birleme, herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bilme ve inanma.
tevhid-i şuhud / tevhid-i şuhûd
Görünen ve şahit olunan herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu kabul etme ve görünen hiçbirşeyi Ona ortak koşmama.
Görünen ve gözlemlenen herşeyi bir olan Allah'a verme ve Ona ait kılma.
tevlih
Şaşırtma. Sersemleştirme.
turra
(Tuğra) Mühür. Pâdişah damgası. Pâdişahın imzası.
Kumaşın etrafındaki nişan ve işaret. Kumaşta ipekten çevrilen kenar.
Herşeyin ucu ve kenarı.
Alındaki saç. Tura.
turra-i samediyet
Allah'ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Ona muhtaç olması mânâsındaki sıfatını gösteren özel işaret mühür.
uluhiyet
İlâhlık.
Allah'ın kâinattaki tasarruf ve hâkimiyeti ile herşeyi kendisine ibadet ve itaat ettirmesi.
üslub-u hakimane / üslûb-u hakîmâne
Hikmetli olan ifade tarzı; muhâtaba herşeyin gaye ve faydasını anlatan ve herşeyin gerçek mahiyetini bildiren tarzı, üslûbu.
üstad-ı küll / üstâd-ı küll / اُسْتَادِ كُلْ
Herşeyin üstadı, hocası (Allah).
vahdaniyet-i rabbaniye / vahdâniyet-i rabbâniye
Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın birliği.
vahdet-i sani / vahdet-i sâni
Herşeyi san'atla yaratanın birliği; kâinatın san'atkârı olan Allah'ın birliği.
vahdet-ül vücud
(Vahdet-üş şuhud) Her yerde ve herşeyde kalbini yalnız Allah ile meşgul etme hali ve yaşayışıdır.
vahdetü'ş-şuhud
"Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi" tarzında tasavvufî bir görüş; Allah'tan başka varlıkları nisyan (unutma) perdesine sarmak.
vahdetü'ş-şühud
İlâhi tecellilerin karşısında Allah'tan başka bir şeyin görülmemesi ve Allah'tan başka herşeyin unutkanlık perdesiyle örtülmesi.
vahid-i ehad / vâhid-i ehad
Birliği herşeyi kapladığı gibi herbir şeyde de ayrı ayrı tecellîleri görülen Allah.
vahid-i ehad-i samed / vâhid-i ehad-i samed
Bir ve tek olan, birliği bütün varlıkları kuşattığı gibi herbir varlıkta da tecellî eden, hiçbir şeye muhtaç olmayan, ama herşey Ona muhtaç olan Allah.
vahid-i kadir / vâhid-i kadîr
Herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi olan, ve birliği herşeyi kaplayan Allah.
vassaf / vassâf
Herşeyin vasıf ve özelliklerini bilen ve bildiren.
vazife-i teslim ve tefviz
Kendini Allah'a teslim etme ve herşeyini Ona havale etme görevi.
velev
Eğer, gerçi, her ne kadar da, hatta, ister, isterse.
İsterse, her ne kadar.
velhan
Şaşakalmış, şaşkın, sersem.
vücub ve vahdet-i sani / vücub ve vahdet-i sâni
Herşeyi san'atla yaratan Allah'ın birliği ve varlığının zorunlu olması.
vücub-u sani / vücub-u sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığının gerekliliği.
vücud-u eşya
Varlıkların yaratılması, herşeyin var edilmesi.
vücud-u sani / vücud-u sâni
Herşeyi san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın varlığı.
ya hakim / yâ hakîm
Ey herşeyi belirli maksat ve gayelere uygun olarak faydalı ve tam yerli yerinde yaratan, hikmet sahibi Allah.
ya rahim / yâ rahîm
Ey rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi Allah.
yahud
İsterseniz, veyâ. İyisi.
(Farsça)
yed-i idam / yed-i îdam
Herşeyi yok edebilen el.
yedi meratib-i tevhid
Herşeyi bir olan Allah'a verme konusundaki yedi derece.
yevm-ül hamis
Perşembe günü. Beşinci gün.
zalim-i ale'l-küll / zâlim-i ale'l-küll
Bütün varlıklara ve herşeye zulmeden.
zat-ı alim / zât-ı alîm
Herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan, sonsuz ilim sahibi Zât, Allah.
zat-ı bari / zât-ı bâri
Herşeye bir kalıp ve bir şekil veren ve güzelce yaratan Zât, Allah.
zat-ı ehad ve samed / zât-ı ehad ve samed
Birliği her bir varlıkta kendisini gösteren ve herşey Kendisine muhtaç olduğu hâlde Kendisi hiçbirşeye muhtaç olmayan Zât, Allah.
zat-ı ehad-i samed / zât-ı ehad-i samed
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan ve birliği herbir şeyde görünen Allah.
zat-ı ferd-i ehad-i samed / zât-ı ferd-i ehad-i samed
Herşey Kendisine muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, bir ve benzersiz olup ortağı olmayan Zât, Allah.
zat-ı hafiz-i bizeval / zât-ı hafîz-i bîzevâl
Herşeyi sonsuza kadar noksansız bir şekilde muhafaza eden Allah.
zat-ı hakim / zât-ı hakîm
Herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Zât, Allah.
zat-ı hakim-i hafiz / zât-ı hakîm-i hafîz
Herşeyi koruyup saklayan ve hikmetli bir şekilde yapan Zât, Allah.
zat-ı hayy-ı kayyum / zât-ı hayy-ı kayyûm
Her an diri olup her canlıya hayat veren ve herşeyi ayakta tutan zât, Allah.
zat-ı kadir / zât-ı kadîr
Herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah.
zat-ı kadir-i alim / zât-ı kadîr-i alîm
Herşeyi hakkıyla bilen ve sonsuz güç ve kudret sahibi Zât, Allah.
zat-ı kadir-i hakim / zât-ı kadîr-i hakîm
Sonsuz güç ve kudret sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Zât, Allah.
zat-ı kadir-i zülcelal / zât-ı kadîr-i zülcelâl
Kudreti herşeyi kuşatan ve sonsuz haşmet ve yücelik sahibi olan zât.
zat-ı kayyum / zât-ı kayyûm
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren Zât, Allah.
zat-ı kayyum-u ezeli / zât-ı kayyûm-u ezelî
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, kendi varlığının da başlangıcı olmayıp sürekli var olan Zât, Allah.
zat-ı kayyum-u zülcelal / zât-ı kayyûm-u zülcelâl
Herşeyi kendi varlığıyla ayakta tutan ve varlıklarını devam ettiren, büyüklük ve haşmet sahibi Allah.
zat-ı rahim / zât-ı rahîm
Rahmeti herşeyi kuşatan, sonsuz şefkat merhamet sahibi Zât; Allah.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
masivaullah
seramedan
Derhâtır
Daşt
Murabba'
Cûş-u huruş
Bi-Hâsıl
kazabe
tecadu'
agin
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
erse
Çeviri
BUL
sarsa
İb
Rumdan
hak ile yeksan
Derdes
Kri
mudi