REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te erbiye ifadesini içeren 353 kelime bulundu...

adab / âdâb / آداب

  • (Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı. Adaba uymayanlara edepsiz denir."Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı. Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar,
  • Edepler, terbiyeler. (Arapça)
  • Yol yordam. (Arapça)

adab u erkan / âdâb u erkân

  • Edebler, kaideler ve rükünler. Ahlâk ve terbiye kaideleri.

adab-ı islamiye / âdâb-ı islâmiye

  • İslâmî terbiye kuralları.

adab-ı islamiyet / âdâb-ı islâmiyet

  • İslâmiyetin terbiye kuralları.

adab-ı kur'aniye / âdâb-ı kur'aniye

  • Kur'ânî terbiye, Kur'ân'ın ihtiva ettiği edepler, terbiyeler.

adab-ı milliye / âdâb-ı milliye

  • Millete ait edep ve terbiyeler.

adab-ı şeriat / âdâb-ı şeriat

  • Şeriatın koyduğu edep ve terbiye kuralları.

adalet / adâlet

  • Zulüm etmemek. Herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak. Mahkeme. Hak kanunlarına uygunluk. Haksızları terbiye etmek. İnsaf. Mâdelet. Dâd. Cenab-ı Hakk'ın emrini emrettiği şekilde tatbik etmek. Suçluya Allah'ın emrini icra etmek.
  • Hak sahibine hakkını verme, haksızı terbiye etme ve cezalandırma.

adalet-i rabbaniye / adalet-i rabbâniye

  • Herşeyi idare ve terbiye eden Allah'ın adaleti.

adam

  • İnsan.
  • Erkek kişi.
  • Birinin tarafını tutan kimse.
  • İyi ve terbiyeli yetişmiş insan.

afif / âfîf

  • İffetli, namuslu, terbiyeli, haramdan sakınan, nezih.

ahkam-ı rububiyet / ahkâm-ı rubûbiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi ile ilgili hükümler.

ahlakıyyat / ahlâkıyyât

  • Ahlâk ilmi ve düsturlarını ve bunların vasıflarını ve tatbiklerini inceleyen, öğreten ilim.
  • Ahlâk ve terbiye ile alâkalı ders ve bahisler.

akl-ı maad

  • İrfan ve ilimle terbiye olan âhiretini düşünen akıl. Geleceği kavrayan akıl.

alem-i rububiyet / âlem-i rububiyet

  • Rubûbiyet âlemi, Cenâb-ı Hakkın terbiye, idare ve hâkimiyetinin icra edildiği âlem.

alemlerin rabbi / âlemlerin rabbi

  • Bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah.

asar-ı rububiyet / âsâr-ı rububiyet

  • Allah'ın idare ve terbiye ediciliğinin, mâlikiyet ve egemenliğinin eserleri.

asil / asîl

  • Soylu, terbiyeli.

ayine-i esma-i rabbaniye / âyine-i esmâ-i rabbâniye

  • Bütün varlıkları idare, tedbir ve terbiye eden Allah'ın isimlerinin aynası.

azamet-i rububiyet

  • Allah'ın rububiyetinin terbiye ve idare ediciliğinin büyüklüğü.

azamet-i şevket-i rububiyet

  • Büyük ve haşmetli bir idare ve terbiye edicilik.

azerm-cu / azerm-cû

  • Hayâlı, utangaç. Terbiyeli, nâzik. (Farsça)

bed-eda

  • Terbiyesiz, nezâketsiz ve kaba olan kimse. (Farsça)

bel'am

  • Terbiyesiz, açgözlü, obur.
  • Hz. Musa (A.S.) hakkında, yalan ve fena söyleyerek Beni-İsrail'i kandıran Bel'am bin Baura adında birinin adı.

bi-edeb / bî-edeb

  • Edebsiz. Terbiyesiz.

bid'at

  • (Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler.
  • Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmaya

biedeb / bîedeb / بى ادب

  • Terbiyesiz, edepsiz. (Farsça - Arapça)

burhan-ı rububiyet

  • Rablığın delili; Allah'ın varlıklar üzerindeki egemenliği, terbiye ve idare etmesinin delili.

cal'

  • (Câli') Terbiyesiz. Kötü konuşan.

caris

  • Yaygaracı, geveze, terbiyesiz, güldürücü. Çala çaldıran.

cemal-i rububiyet / cemâl-i rububiyet

  • Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzelliği.

cenab-ı rabbü'l-izzet / cenâb-ı rabbü'l-izzet

  • Herbir varlığa ihtiyaçlarını veren ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran; her şeye gâlip gelen Allah.

cezbe

  • Çekme, çekilme. Allahü teâlânın sevdiği bir kulu kendisine çekmesi, yüksek derecelere kavuşturması. Bu da nefsi terbiye ederek, Allahü teâlâyı çok anmakla olur.

çile

  • Dervişlerin, nefislerini terbiye ederek tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için kırk gün tenhâ bir yerde riyâzet (nefsin istemediği şeyler) ve ibâdetle meşgul olmaları.

cilve-i hitab-ı rabbani / cilve-i hitab-ı rabbânî

  • Herşeyi yaratıp terbiye eden Allah'ın hitabının cilvesi, yansıması.

cilve-i kudret-i rabbaniye / cilve-i kudret-i rabbâniye / جِلْوَۀِ قُدْرَتِ رَبَّانِيَه

  • Terbiye edici Allah'ın kudretinin görünmesi.

cilve-i rabbaniye / cilve-i rabbâniye

  • Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin ve onları terbiye, idare ve egemenliği altında bulundurmasının izi, görüntüsü.

cilve-i rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin yansıması.

cimnastik

  • yun. Vücud organlarını alıştırıp kuvvetlendirmek için yapılan idman. Beden terbiyesi.

çirkaf / çirkâf

  • Çirkef. Pis su. Pis. (Farsça)
  • Terbiyesiz. Edebsiz. (Farsça)

daire-i tasarruf-u rububiyet

  • İlâhî irâde ve terbiyenin tasarruf dairesi.

daire-i terbiye

  • Terbiye çerçevesi.

daire-i terbiye-i islamiye / daire-i terbiye-i islâmiye

  • İslâmiyetin terbiye dairesi.

damhar

  • Mütekebbir, kibirli, terbiyesiz kimse.

dellal-ı saltanat-ı rububiyet / dellâl-ı saltanat-ı rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiye saltanatının ilancısı.

derece-i rububiyette

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi derecesinde.

dergah-ı rububiyet / dergâh-ı rububiyet

  • Yarattığı bütün varlıkları terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah'ın yüce katı.

ders-i terbiye

  • Terbiye dersi.

desatir-i rabbaniye / desâtir-i rabbaniye

  • Besleyen, yetiştiren, verdiği nimetlerle varlıkları terbiye eden, idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın düsturları, prensipleri.

dest-i kudret-i rabbaniye / dest-i kudret-i rabbâniye

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın kudret eli.

devair-i rububiyet / devâir-i rububiyet

  • Rububiyet daireleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının alanları.

disiplin

  • Uyulması lâzım gelen kaide ve yasaklar. (Fransızca)
  • Nizam ve intizam te'mini için zihnî, ahlâkî, ruhî, cismanî tâlim ve terbiye. (Fransızca)

edeb / ادب

  • Terbiye; edebiyat.
  • Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ.
  • Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek.
  • Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye.
  • Edebiyat ve ondan bahseden ilim. (Kur'anın edebi ise: Öyle
  • Terbiye, güzel ahlak, haya.
  • Terbiye. (Arapça)
  • Utanma duygusu. (Arapça)
  • Edebiyat. (Arapça)

edeb-i islamiye / edeb-i islâmiye

  • İslâmî terbiye; İslâmın verdiği terbiye, eğitim.

edeb-i kur'an / edeb-i kur'ân

  • Kur'ân'ın terbiyesi, Kur'ân ahlâkı.

edebi / edebî

  • Edebe dâir. Güzel söylenmiş yazı. Edebiyata âit. Ehl-i edebe, terbiyeli, ahlâklı ve edebli olanlara dâir ve edebe mensup ve müteallik.

edebiyat

  • Düşünce, duygu veya herhangi bir hakikatı veya herhangi bir fikri yazı veya sözle, manzum veya nesir halinde güzel şekilde ifâde san'atı. Bu san'atla uğraşan ilim kolu.
  • Edebiyata âit yazıları toplayan kitap.Edebiyatın sözlük anlamından biri de edebe, yani terbiyeye uygun söz söylemek

edep

  • Terbiye.

edepli

  • Terbiyeli.
  • Terbiyeli, edep sahibi. (Arapça - Türkçe)

edepsiz

  • Görgüsüz, terbiyesiz.

edib / edîb

  • Edebiyatçı. Güzel ve san'atlı söz söyleyen veya yazan.
  • Edebli, terbiyeli.
  • Edebiyatçı, edepli, terbiyeli.

edibane / edibâne / edîbâne

  • Edibe yakışır, terbiyeli bir surette. Edebiyatçı gibi. (Farsça)
  • Edebiyatçı gibi, edeplice, terbiyelice.

ef'al-i rabbaniye / ef'âl-i rabbâniye

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın fiilleri.

efendi

  • Sahip, saygın, terbiyeli.

egoizm

  • Bencillik. Kendi menfaatını ön plâna alma. Her işi ve davranışta kendini düşünme. Bencillik, hem ahlâk, hem de dinde reddedilen kötü bir huydur. Bencillikten kurtulmanın çaresi, İslâm terbiyesidir. (Fransızca)

ehl-i riyazet / ehl-i riyâzet

  • Nefsini terbiye etmek için manevî eğitime giren kişiler.

emr-i rabbani / emr-i rabbânî

  • Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın emri.

erbab / erbâb

  • (Tekili: Rab) Sahipler.
  • Rabler, Terbiyeciler.
  • Bâtıl ilâhlar.
  • Türkçede diğer bir mânası: Maharet sahibi, elinden iyi iş çıkan kimse. Bir işin ehli.
  • Sahipler, becerikliler, terbiyeciler.

erbabu'l-enva / erbâbu'l-enva

  • Türlerinin idarecileri, terbiye edicileri.

erbabü'l-enva / erbâbü'l-envâ

  • Türlerin sahipleri, terbiye edicileri.

esma-i rabbaniye / esmâ-i rabbâniye

  • Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın isimleri.

evamir-i rabbaniye / evâmir-i rabbâniye

  • Allah'ın idare ve terbiyeye dair emirleri.

evkaş

  • Ayak takımı. Terbiyesiz, ahlaksız, adi ve alçak kimse.

evsaf ve şuunat-ı rabbaniye / evsâf ve şuûnât-ı rabbâniye

  • Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatları ve terbiye edicilikle ilgili nitelikleri.

faaliyet-i rabbaniye / faaliyet-i rabbâniye

  • Herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında bulunduran Allah'ın faaliyet ve icraatı.

faaliyet-i rububiyet

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın faaliyeti.

fahiş

  • Ahlâka uymaz ve terbiyesiz olan.
  • Haddi tecavüz eden. Mübalâğalı.
  • Çok bahil. Nekir ve yaramaz şey.

fazl-ı rabbani / fazl-ı rabbâni

  • Her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın sunduğu manevî ihsan ve nimetler.

ferhenk

  • Edeb. İyi terbiye. (Farsça)
  • Hüner. Hikmet. Azamet. Mârifet. Bilgi. (Farsça)
  • Lügat kitabı. (Farsça)

ferman-ı rabbani / fermân-ı rabbânî

  • Bütün varlıkları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın emir ve buyruklarının yazılı olduğu Hizbü'l-Ekber.

feya rabbi / feyâ rabbî

  • Ey bütün varlıkları terbiye eden Rabbim.

fiil-i rabbaniye / fiil-i rabbâniye

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın fiil ve icraatı.

fiil-i rububiyet

  • Cenab-ı Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan terbiye ve idare edicilik fiili.

fiil-i terbiye ve in'am / fiil-i terbiye ve in'âm

  • Terbiye etme ve nimetlendirme fiili.

fuhş

  • Edeb ve terbiyeye uymayan hareket.
  • Haddini aşmak. Çirkin, kötü. İş ve sözde taşkınlık. Haram.
  • Çok günah ve çok fena bir fiil olan zina.

fuhş-u kelam / fuhş-u kelâm

  • Edep ve terbiye dışı söz.

galiz / galîz

  • Çirkin, terbiye dışı, kaba, ağır.
  • Çirkin.
  • Terbiye dışı.
  • Yoğun. Kaba.
  • Kokmuş madde.

gına-yı rabbaniye / gınâ-yı rabbâniye

  • Herşeyi terbiye eden ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın sonsuz zenginliği.

guş-hurde

  • Kulağı bükülmüş, terbiye edilmiş. (Farsça)

hacire

  • (Çoğulu: Hâcirât) Terbiye sınırlarına sığmayan kötü söz ve hezeyan.
  • (Çoğulu: Hevâcir) Günün en sıcak anları.

hadise-i rububiyet

  • Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın gerçekleştirdiği hadise.

hafiziyet-i rabbaniye / hâfiziyet-i rabbâniye

  • Her bir varlığı terbiye ve idare eden Allah'ın her şeyi koruyup saklaması.

hakimiyet-i rububiyet / hâkimiyet-i rububiyet

  • Rablığın egemenliği; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.

halife / halîfe

  • Birinin yerine geçen.
  • Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vekîlî ve yeryüzündeki bütün müslümanların reîsi (başı).
  • Bir tasavvuf büyüğünün yetiştirip, hayâtında veya vefâtından sonra insanları terbiye etmek ve talebe yetiştirmekle vazîfelendirdiği talebesi.

ham

  • Olmamış, pişmemiş, çiğ. (Farsça)
  • Nâfile, beyhude, boşuboşuna. (Farsça)
  • İşlenmemiş, üzerinde çalışılmamış. (Farsça)
  • Acemi kimse, tecrübesiz. Terbiye görmemiş kişi. (Farsça)

hammal

  • (Haml. den) Bir ücret karşılığında eliyle veya sırtıyla yük taşıyan adam.
  • Mc: Kaba, görgüsüz, terbiyesiz.

hargele

  • Eşek sürüsü. (Farsça)
  • Terbiyesiz, görgüsüz ve azılı kimseler. (Farsça)

haşmet-i rububiyet

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye eden Allah'ın idare ve egemenliğinin ihtişamı.

hatem-i rububiyet / hâtem-i rububiyet

  • Allah'ın rablığının, idare ve terbiye ediciliğinin mührü.

havl ve kuvvet-i rabbaniye / havl ve kuvvet-i rabbâniye

  • Her şeyi terbiye ve idare eden Allah'ın sonsuz güç ve kudreti.

hayyal

  • (Hayl. den) At terbiyecisi, at yetiştiren.

hazine-i rabbaniye / hazine-i rabbâniye

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve hâkimiyeti altında bulunduran Allah'ın hazinesi.

hergele

  • Binilmek ve yük taşımak için alıştırılmamış at, kısrak, beygir veya merkep sürüsü.
  • Böyle bir sürüye dahil olan hayvan.
  • Mc: Terbiye ve görgüden büsbütün mahrum adam.
  • Bir işe yaramaz işçi kalabalığı.

hikmet ve rahmet-i rabbaniye / hikmet ve rahmet-i rabbâniye

  • Herbir varlığı terbiye edip idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın rahmet ve hikmeti.

hikmet-i rabbaniye / hikmet-i rabbâniye

  • Allah'ın her şeyi terbiye ederek, muhtaç olduğu şeyleri verip bir fayda ve gayeye yönelik olarak, anlamlı ve yerli yerinde yaratması.

hikmet-i san'at-ı rabbaniye

  • Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın san'atındaki hikmet, gaye, fayda, sır.

hilaf-ı edeb

  • Terbiye ve ahlâka aykırı.

hilafetname

  • Tarikata intisab ile usulü dairesinde belirli mevkilere çıkarak irşad mertebesine yükselenlerden isteklilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni mutazammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika.

hilkat-i rabbaniye / hilkat-i rabbâniye

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın yaratıcılığı.

himaye-i rabbaniye

  • Her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın koruma ve himâyesi.

hızane

  • Bir şeyi bir şeye ilâve etmek.
  • Fık: Hak ve salâhiyeti haiz olan kimsenin belirli müddet zarfında çocuğunu besleyip büyütmek ve terbiye etmek üzere yanında bulundurması.
  • Bir şeyi kucağına almak.

hudayinabit

  • Ekilmeden biten ot veya ağaç.
  • Hiç bir talim ve terbiye görmemiş adam.

hudud-u azamet-i rububiyet

  • Allah'ın varlıklar üzerindeki terbiye ve idare ediciliğinin ve egemenliğinin geniş sınırları.

hüsn-ü adab / hüsn-ü âdâb

  • (Hüsn-i âdâb) Güzel ve iyi edeblilik. Güzel terbiye. İslâmi terbiye.

hüsn-ü terbiye

  • Terbiyenin güzelliği.

iaşe-i rabbaniye / iaşe-i rabbâniye

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın beslemesi, yedirip içirmesi.

icraat-ı rabbaniye / icraat-ı rabbâniye

  • Herşeyi terbiye ve idare edip egemenliği altında tutan Allah'ın icrâatları, fiilleri.

icraat-ı rububiyet

  • Allah'ın bütün varlıkları kuşatan idare ve terbiyesinin ve egemenliğinin sonucu olan faaliyetler.

idabe

  • Edeblilik, terbiyeli oluş.

idman

  • Alıştırmak. Bir şeyde meleke kazanmak için tekrar tekrar hareket yapmak.
  • Beden terbiyesi. Jimnastik.

iham-ı kabih

  • Edeb ve terbiye dışı anlamı bilerek kullanma. Sözü edeb ve terbiyeye aykırı bir mecazî mânâya getirme.

ihsan-ı rabbani / ihsan-ı rabbânî

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın ihsanı, ikramı, bağışı.

ihsanat-ı hususiye-i rabbaniye / ihsanat-ı hususiye-i rabbâniye

  • Allah'ın terbiye ve idaresinin özel yardım ve bağışları.

ikram-ı rabbani / ikram-ı rabbânî

  • Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın bağış ve ihsanı.

imtihan-ı rabbani / imtihan-ı rabbânî

  • Herşeyi terbiye edip idaresi altında bulunduran Allah'ın imtihanı.

inayat-ı rabbaniye / inâyât-ı rabbâniye

  • Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın özel yardımları.

inayet ve lutf-u rabbani / inâyet ve lûtf-u rabbânî

  • Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın yardım ve lûtfu.

inziva / inzivâ

  • Bir köşeye çekilmek. Haramlardan ve günâhlardan korunmak, nefsini terbiye etmek ve sâdece Allahü teâlâyı anmak ve âhireti düşünmek için bir yerde yalnız kalma.

irade-i rabbani / irade-i rabbânî

  • Bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın iradesi, dilemesi.

irade-i rabbaniye / irâde-i rabbâniye

  • Her şeyi yaratılış gayelerine göre terbiye ve idare edip, egemenliği altında tutan Allah'ın iradesi, dilemesi.

irmegan

  • Saadet. İkbal, mutluluk, uğurluluk. (Farsça)
  • Terbiye eden, mürebbi. (Farsça)

işarat-ı rabbaniye / işârât-ı rabbâniye

  • Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın işaretleri.

işgere

  • Şâhin, atmaca ve doğan gibi av için kullanılan terbiye görmüş kuş. (Farsça)

ıslah / ıslâh

  • Terbiye etmek, iyi hâle getirmek.
  • Bozulan bir şeyi eski hâline getirme.
  • İnsanların aralarını düzeltmek, barıştırmak.

istihdam-ı rabbani / istihdam-ı rabbânî

  • Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın çalıştırması, hizmet ettirmesi.

iz'an / iz'ân / اذعان

  • Kavrayış. (Arapça)
  • Terbiye. (Arapça)
  • İz'ân etmek: Akıl etmek. (Arapça)

izhar-ı rububiyet

  • Rablığını gösterme; Allah'ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri verdiğini, onları terbiye ve idare ettiğini ve herşeyi egemenliği altında tuttuğunu göstermesi.

izzet-i rububiyet

  • Her varlığı yaratılış amacına hikmetli bir biçimde ulaştırarak terbiye ve idare eden Allah'ın şeref ve yüceliği.

kabza-i rububiyet / kabza-i rubûbiyet

  • Cenâb-ı Hakkın bütün varlıklara hükmetme ve terbiye etme eli.

kamil / kâmil

  • (Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi.
  • Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır.
  • Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse.
  • Âlim, bilgin kişi.
  • Bir aruz kalıbı ismi.

kanun-u mübin-i rabbani / kanun-u mübîn-i rabbânî

  • Besleyen, yetiştiren, verdiği nimetlerle varlıkları terbiye eden, idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın apaçık kanunu.

kanun-u rububiyet

  • Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması kanunu.

kavanin-i rububiyet / kavânîn-i rububiyet

  • Allah'ın herbir varlığa, yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması ile ilgili kanunlar.

kazā-yı rabbani / kazā-yı rabbânî / قَضَايِ رَبَّان۪ي

  • Terbiye edici olan Allahın takdîrinin meydana gelmesi.

kelimat-ı rabbaniye / kelimât-ı rabbâniye

  • Herşeyi yaratıp terbiye eden Allah'ın kelimeleri, sözleri.

kelime-i rabbaniye / kelime-i rabbâniye

  • Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın kelimesi, sözü.

kemal-i rububiyet / kemâl-i rububiyet / kemâl-i rubûbiyet

  • Allah'ın varlıkları terbiye ve idare edişindeki mükemmellik.
  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan mâlikiyet, yaratıcılık ve terbiyesinin mükemmelliği.

kemalat / kemalât

  • (Tekili: Kemal) Faziletler, iyilikler, mükemmellikler. Ahlâk ve huy güzellikleri. Terbiyelilik, edeblilik.

kemalat-ı rububiyet / kemâlât-ı rububiyet

  • Rablığın, ilâhî terbiyenin mükemmellikleri ve kusursuzluğu.

kerimiyet-i rabbaniye / kerîmiyet-i rabbâniye

  • Her şeyi idare ve terbiye eden Allah'ın sonsuz ikram ve cömertliği.

kibar

  • (Tekili: Kebir) İnce ve nârin yapılı. Terbiyeli ve nezaket sahibi. Hassas.
  • Kebirler. Büyük rütbeliler. Büyükler.

kitab-ı rabbani / kitâb-ı rabbânî / كِتَابِ رَبَّان۪ي

  • Terbiye edici Allaha â kitap.

koçkar

  • Dövüş için terbiye olunmuş iri koç.

kudret ve irade-i rabbaniye / kudret ve irade-i rabbâniye

  • Bütün varlıkların idaresi ve terbiyesi elinde olan Cenâb-ı Hakk'ın güç, iktidar ve iradesi.

kudret-i rabbani / kudret-i rabbânî

  • Her şeyi terbiye ve idare eden Allah'ın kudreti.

kültür

  • Her türlü fikir, san'at ve âdet varlıklarının hepsi. (Fransızca)
  • Bir kimsenin umumi bilgi seviyesi. (Fransızca)
  • Terbiye. (Fransızca)
  • Ziraat. (Fransızca)
  • Tıb: Tecrübe veya ilâç yapmak için mikrop besleme ve çoğaltma. (Fransızca)

kumandan-ı rabbani / kumandan-ı rabbânî

  • Her şeyi terbiye eden Allah'ın seçtiği kumandan, Hz. Muhammed.

kur'an-ı rabbani / kur'ân-ı rabbânî

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın Kur'ân'ı; kâinat kitabı.

kutb-u rabbani / kutb-u rabbânî

  • Allah tarafından terbiye edilen büyük kutup, büyük velî.

la mürebbiye illa hu / lâ mürebbiye illâ hû

  • Terbiye edici olarak Allah'tan başka ilâh yoktur.

la rabbe illa hu / lâ rabbe illâ hû

  • Her bir varlığı terbiye edip idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'tan başka ilâh yoktur.

laahlaki / laahlâkî

  • Ahlâk dışı. Terbiye hârici.

laci / lacî

  • Muslih, ıslah eden, terbiye eden.

lala

  • Osmanlı İmparatorluğu zamanında sadrazamlar hakkında "Atabek" karşılığı olarak kullanılan bir tâbir olduğu gibi, şehzâdelerin mürebbilerine de bu ad verilirdi. (Farsça)
  • Saraya alınan acemilerin terbiyesine memur edilenler. (Farsça)
  • Eskiden büyük memurlarla zenginler de çocuklarının terbiyesine (Farsça)

lebk

  • Akıllı olmak.
  • Islah etmek, terbiye etmek.
  • Karıştırmak.
  • Yumuşak etmek, yumuşatmak.

lütf-u rabbani / lütf-u rabbânî

  • Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın ihsanı, bağışı.

lütf-u rububiyet

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah‘ın iyilik ve bağışı.

maani-i rububiyet / maânî-i rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin ifadeleri.

maarif-i ahmediye

  • Peygamber Efendimiz'in (a.s.m.) öğrettiği ilim, irfan, eğitim ve terbiye.

maarif-i rabbaniye

  • Herşeyi yaratıp terbiye eden Allah'ın ihsan edip öğrettiği ilim, irfan.

mahz-ı edeb

  • Edebin ta kendisi. Sırf terbiye ve edeb.

mahz-ı vahy-i rabbani / mahz-ı vahy-i rabbânî / مَحْضِ وَحْيِ رَبَّان۪ي

  • Terbiye edici Allah'a ait vahyin ta kendisi.

makàsıd-ı rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutmasındaki maksat ve gayeler.

medeni / medenî

  • Faziletli, terbiyeli, kibâr.
  • Medineli. Şehirli.
  • Kur'an-ı Kerimin Medine şehrinde nâzil olan âyet ve sureleri.
  • Şehirli.
  • Medine'li.
  • Terbiyeli, kibar, nazik,
  • Medine'de nazil olan sûre veya âyet.
  • Topluluk hâlinde yardımlaşarak yaşayan, kibâr, nâzik, terbiyeli, görgülü kimse.
  • Medîne'de nâzil olan âyet-i kerîmeler ve sûreler.
  • Terbiyeli, kibar, şehirli.

mehasin-i rububiyet / mehâsin-i rububiyet / mehâsin-i rubûbiyet

  • Rablığın güzellikleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzellikleri.
  • Cenâb-ı Hakkın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının güzellikleri.

mektub-u rabbani / mektub-u rabbânî / مَكْتُوبُ رَبَّان۪ي

  • Her şeyi terbiye edip besleyen Allah'ın birer mektup gibi yarattığı varlıklar.
  • Terbiye edici Allaha âit mektûb, herbir varlık.

mel'eme

  • Cem'etmek, toplamak.
  • Terbiye etmek, düzeltmek, ıslâh etmek.
  • Yara yırtığını bağlamak.

meratib-i külliye-i rububiyet

  • Rububiyetin geniş, kapsamlı mertebeleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mertebeleri.

merkez-i tasarruf

  • İdare, terbiye ve tasarruf merkezi.

mertebe-i rububiyet / mertebe-i rubûbiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, terbiye ediciliği, idare etme derecesi.

mertebe-i tevhid-i rububiyet / mertebe-i tevhîd-i rubûbiyet

  • Varlık âleminin terbiye, tedbir ve idaresindeki birlik ve bu birliğin bir olan Allah'tan gelmesini bilme mertebesi.

meşher-i sun'-i rabbani / meşher-i sun'-i rabbânî

  • Herşeyi terbiye eden Allah'ın san'at eserlerinin sergilendiği yer.

mevcudiyet-i rabbaniye / mevcudiyet-i rabbâniye

  • Herşeye hâkim olan ve herşeyi istediği şekilde terbiye eden Allah'ın varlığı.

mevla / mevlâ

  • Sahib. Rabb.
  • Efendi. Köleyi âzad eden.
  • Şanlı. Şerefli. Mâlik.
  • Mün'im-i Mutlak olan Cenab-ı Hak (C.C.).
  • Terbiye eden, mürebbi.
  • Yardımcı, muavenet eden.
  • Dost ve komşu.
  • Azâd olan.
  • Efendi, sahip.
  • Allah.
  • Kul, köle, azat eden.
  • Velî, veliyeti olan.
  • Şanlı, şerefli.
  • Yardımcı.
  • Mürebbi, terbiye eden.

minnet-i rububiyet

  • Allah'ın terbiye ediciliğinin ikram ve ihsanı.

misafirhane-i terbiye

  • Terbiye etmek için kurulan misafirhane.

mu'cizat-ı rububiyet / mu'cizât-ı rububiyet

  • Rablık mu'cizeleri; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesinin, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasının mu'cizeleri.

müeddeb

  • Te'dip edilmiş. Edeblendirilmiş. Terbiye edilen. Edepli.

müeddib

  • (Çoğulu: Müeddibîn) (Edeb. den) Terbiye eden. Edeblendiren. Terbiye, bilgi ve görgü veren.

müeddibin / müeddibîn

  • (Tekili: Müeddib) Terbiye edenler. Edeplendirenler.

muhabbet-i rabbaniye / muhabbet-i rabbâniye

  • Herşeyi terbiye eden Allah'ın mahlukatını sevmesi.

mühezzeb / مُهَذَّبْ

  • Terbiye edilmiş, düzeltilmiş.
  • İyi hale getirilmiş, terbiye edilmiş.

mühezzep

  • Düzeltilmiş, terbiye edilmiş.

münafi-i edeb

  • Edebe aykırı, edep ve terbiye dışı.

münevver

  • (Nur. dan) Mc: Kur'anî ve imanî eser okumakla ve ibadet ve taatla nurlanmış. Nurlandırılmış, ışıklı.
  • Uyanık. İntibaha gelmiş. Akıllı âlim. İmanî ve İslâmî tahsil ve terbiye görmüş.
  • Parlatılmış.

murabba

  • Terbiye görmüş.
  • Kaynatıp kıvama geldikten sonra dondurulmuş.
  • Meyve suyu tatlısı. Reçel. Ezme.

mürebbeb

  • Büluğ yaşına kadar beslenip terbiye olunmuş.
  • Güzel kokularla hoş ve lâtif olmuş.

mürebbi / mürebbî / مُرَبّ۪ي

  • Terbiyeci, terbiye eden, yetiştiren, ders veren. Pedagog.
  • Besleyen.
  • Terbiye eden, Pedegog, çocuk terbiye eden.
  • Besleyen.
  • Terbiye eden, eğiten, terbiyeci.
  • Terbiye eden, eğiten, yetiştiren.
  • Herşeyi terbiye ve idare eden, besleyip büyüten Allah.
  • Terbiye edici.

mürebbi-i dil / mürebbî-i dil

  • Kalbi ıslah ve terbiye eden.
  • Kalbi, gönlü terbiye eden.

mürebbi-i ervah / mürebbî-i ervah

  • Ruhların terbiyecisi.

mürebbi-i hakim-i zülcelal / mürebbî-i hakîm-i zülcelâl

  • Herşeyi hikmetle yapan ve terbiye eden, sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Allah.

mürebbi-i nüfus

  • Nefislerin terbiyecisi.

mürebbi-i rahim / mürebbî-i rahîm

  • Şefkat ve merhamet herbir varlık üzerinde görülen ve herşeyi yaratılış gayelerine göre terbiye eden Allah.

mürebbiyane / mürebbiyâne

  • Terbiye edercesine.
  • Terbiye ederek ve yetiştirerek.

mürebbiye

  • Çocuk terbiyesiyle meşgul olan kadın.
  • Terbiyeci kadın.

müreşşah

  • Terbiye edilmiş.
  • Damla damla süzdürülmüş.

mürid / mürîd

  • Tasavvufta Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için evliyâ bir zâtın terbiyesi altına giren talebe.

mürşid

  • İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât. İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve velî.

mürşid-i rabbani / mürşid-i rabbanî / مُرْشِدِ رَبَّان۪ي

  • Terbiye edici Allah'a ait doğru yolu gösteren.

müsevveme

  • Talim ve terbiye görmüş, hilkaten tamamen olan at.
  • Nişan edilmiş.
  • Süslü.

muslih

  • Islah eden. İyileştiren. Terbiye edici.

muslihun / muslihûn

  • (Muslihîn) Islah edenler. Düzeltip iyileştirenler. Terbiyeciler.

müteeddib olma

  • Edeplenme, terbiye almış olma, görgü kurllarına uygun davranma.

müteeddibane / müteeddibâne

  • Edeblenerek, utanç duyarak, haya ederek. Terbiyeli ve edebli bir kimseye yakışır surette. (Farsça)

müteeddibe

  • Edep kazanmış, terbiyeli.

müteeddip

  • Edeplenmiş, terbiye görmüş.

muti' / mutî'

  • İtaatli. Terbiyeli. İsyan etmeyen.
  • Rahat.

mutmainne

  • Kendini terbiye etmiş nefis.

müzekki-i nefis / müzekkî-i nefis

  • Nefsi terbiye eden, temizleyen.

müzekki-i nefs

  • İnsanın nefsini ıslâh eden. Terbiyeye sebeb olan.

muzmir

  • Gazâ veya yarış için atını hazırlayıp terbiye eden kişi.

na-dani / nâ-danî

  • Terbiyesizlik, haddini bilmezlik. (Farsça)
  • Cahillik. (Farsça)

na-mühezzeb

  • Terbiye görmemiş, ıslah edilmemiş. (Farsça)

na-teraş

  • Mc: Terbiye görmemiş, kaba saba. Yontulmamış.

na-tıraş

  • Yontulmamış, tıraş olmamış, terbiye görmemiş. Ham, kaba. (Farsça)

nazar-ı rabbani / nazar-ı rabbanî / نَظَرِ رَبَّانِي

  • Terbiye edici olan (Allahın) bakışı.

nazar-ı rabbaniye / nazar-ı rabbâniye

  • Her bir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın bakışı.

nazik / nâzik

  • Nezaketli. Terbiyeli. Zarif. İnce, dayanıksız. (Farsça)
  • Ehemmiyet verilmesi icab eden. (Farsça)
  • Tehlikeli husus. (Farsça)

nazikane / nâzikâne

  • Nazik kimseye yakışır şekilde, kibarlıkla, terbiyelice. (Farsça)

nezaket

  • Naziklik, incelik, zariflik. Kaba olmamak. Edeb, terbiye.

nimet-i rabbaniye / nimet-i rabbâniye

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve hâkimiyeti altında bulunduran Allah'ın nimet ve ihsanı.

nizam-ı rabbaniye / nizam-ı rabbânîye

  • Bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah'ın kanunu, nizamı.

nur-u ilyas-ı riyazet

  • İlyas'ın (a.s.) nefis terbiyesinin nuru, ışığı.

nur-u rabbani / nur-u rabbânî

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın nuru.

nüzul / nüzûl

  • İnmek. Tasavvuf yolunda ilerleyerek, sebebler âlemini görmeyip yalnız sebeblerin sâhibini yâni Allahü teâlâyı bilme hâline ulaşan bir velînin insanları irşâd ve terbiye için, tekrar sebebler âlemine inmesi.

pedagog

  • Yun. Çocuk terbiyecisi, mürebbi.

perveran / perverân

  • (Tekili: Perver) Yetiştirenler, besleyenler, koruyup terbiye eden kimseler. (Farsça)

perverde

  • Terbiye görmüş, yetiştirilmiş, beslenmiş. (Farsça)

perverende

  • Besleyen, büyüten. Besleyici, büyütücü. (Farsça)
  • Terbiye edici, yetiştirici. (Farsça)

perveri / perverî

  • Büyütücülük, besleyicilik. Terbiye. (Farsça)

perveriş

  • Besleme, besleyiş. Beslenme. (Farsça)
  • Terbiye etme, yetiştirme, eğitme. Terbiye edilip yetiştirilme, eğitilme. (Farsça)
  • İlerleme, terakki. (Farsça)

perverişyab / perverişyâb

  • Beslenen. (Farsça)
  • Terbiye edilen, terbiye gören, eğitilen, yetiştirilen. (Farsça)

perverişyafte / perverişyâfte

  • Terbiye edilmiş, büyütülmüş, yetiştirilmiş, eğitilmiş. (Farsça)

rab / رب / رَبْ

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah.
  • Allahü teâlânın ism-i şerîflerinden. Sâhib, mâlik, terbiye eden.
  • Terbiye edici.
  • Terbiye edici (Allah).

rabb

  • Sâhib, mâlik, seyyid. Cenab-ı Hak (C.C.)
  • Besleyen, yetiştiren, terbiye eden. Müstahik. Hüdâvend.
  • Efendi, sahip.
  • Terbiye eden, besleyen.
  • Rab, Allah.

rabb-i azim / rabb-i azîm

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah.

rabb-ı kerim / rabb-ı kerîm

  • Her bir varlığı terbiye edip idaresi ve tasarrufu altında bulunduran, sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah.

rabb-i kerim / rabb-i kerîm

  • Sonsuz ikram ve ihsan sahibi, herşeyi idare ve terbiye edip egemenliği altında bulunduran Allah.

rabb-i rahim / rabb-i rahîm / رَبِّ رَح۪يمْ

  • Sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan ve herbir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah.
  • Merhametle terbiye edici olan (Allah).

rabb-i rahim ve kerim / rabb-i rahîm ve kerîm

  • Sonsuz cömertlik, şefkat ve merhamet sahibi olan ve herbir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah.

rabb-ül alemin / rabb-ül âlemîn

  • Bütün âlemlerin Rabbi. Her âlemi doğrudan doğruya Rububiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden Cenab-ı Hak.

rabb-ül erbab

  • Bütün sâhiblerin, terbiyecilerin Rabbi, Allah. (C.C.)

rabbena

  • Ey bizim Rabbimiz! Ey Sâhib-i Hâlikımız! Ey bizi terbiye edip besleyen sâhibimiz! (meâlinde).

rabbü'l-alemin / rabbü'l-âlemîn

  • Âlemlerin Rabbi, bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah.

rabbü'l-alemin teala ve tekaddes hazretleri / rabbü'l-âlemîn teâlâ ve tekaddes hazretleri

  • Bütün âlemleri idare ve terbiye eden, yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.

rahimiyet-i rabbaniye / rahîmiyet-i rabbâniye

  • Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın herbir varlığa şefkat ve merhameti.

rahmet-i rabbaniye / rahmet-i rabbâniye

  • Herbir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın merhamet ve şefkati.

rahmet-i rububiyet / rahmet-i rubûbiyet

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın rahmeti.

re'fet-i rabbaniye / رَأْفَتِ رَبَّانِيَه

  • Terbiye edici Allah'ın merhameti.

rebt

  • Şişmek.
  • Terbiye etmek.
  • Uyusun diye çocuğun yan taraflarına yab yab vurmak.

riyazat

  • Nefsi terbiye için az yiyip az uyuyarak dünya lezzetlerinden kurtulma.
  • (Tekili: Riyazet) Nefsi terbiye maksadıyla az gıda ile geçinmek, nefsini hevesattan men' ile faydalı fikir ve işle meşgul olmak.

riyazet / riyâzet / رِيَاضَتْ

  • Nefsi kırma. Fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak.
  • Bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terkederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak. Az gıda ile yaşamak.
  • İdman.
  • Açlıkla nefsi terbiye etme.

riyazet-i diniye

  • Dinî riyazet, az gıda almak suretiyle nefsi terbiyeye çalışma.

riyazetkarane / riyazetkârâne / riyâzetkârâne

  • Nefsi terbiye ederek.
  • Az gıda ile yaşayıp nefsi terbiye edercesine.

rububiyet / rubûbiyet

  • Cenab-ı Hakk'ın her zaman her yerde her mahluka, muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye ve tedbir etmesi ve mâlikiyyeti ve besleyiciliği keyfiyyeti.
  • Artırmak. Ziyade kılmak.
  • Rablık; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.
  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi.
  • İlâhî terbiye, Allahın bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesi.

rububiyet-i amme / rububiyet-i âmme

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idaresi ve terbiyesi.

rububiyet-i hassa / rububiyet-i hâssa

  • İlâhî terbiyenin özel yönü.

rububiyet-i ilah / rububiyet-i ilâh

  • İlâhî Rablık; Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.

rububiyet-i ilahiye / rububiyet-i ilâhiye / rubûbiyet-i ilâhiye

  • Allah'ın terbiye ve idarece ediciliği.
  • Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması.

rububiyet-i mutlaka

  • Allah'ın herşeyi kuşatan, kayıtsız ve sınırsız egemenliği, yaratıcılığı, terbiyesi.

rububiyet-i mutlaka-i ilahiye / rububiyet-i mutlaka-i ilâhiye

  • Allah'ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye ve idare etmesi ve egemenliği altında bulundurması.

rububiyet-i sani

  • Herşeyi mükemmel ve san'atlı bir şekilde yaratan Allah'ın bütün mahlûkatı besleyip terbiye etmesi, idaresi ve egemenliği altında bulundurması.

rububiyet-i sermediye

  • Allah'ın bütün varlıklar üzerindeki kesintisiz mâlikiyet ve egemenliği ve her varlığı yaratılış amacına hikmetle ulaştıran kesintisiz terbiyesi.

rububiyet-i sübhaniye / rububiyet-i sübhâniye

  • Her türlü kusur ve noksandan yüce olan Allah'ın bütün varlık âlemini terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutması.

rububiyetinin saltanatı

  • Allah'ın kâinatı tedbir, terbiye ve idaresindeki egemenlik ve otoritesi.

rububiyetperver / rubûbiyetperver

  • Terbiye etmeyi ve olgunlaştırıp mükemmelleştirmeyi seven.
  • İhtiyaca cevap vermeyi ve terbiye etmeyi seven.
  • Terbiye etmeyi seven Allah.

şahin

  • (Çoğulu: Şevâhin) Doğan'a benzer bir kuş ki, av avlamak için terbiye olunur.

saltanat-ı rububiyet / saltanat-ı rubûbiyet

  • Allah'ın varlıkları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması; rablık sanatı.

sefine-i rabbaniye / sefine-i rabbâniye

  • Her şeyi terbiye ve idare eden Allah'a ait bir gemi; iman ehlini sonsuz mutluluğa ulaştıracak araç.

şefkat-i rububiyet / şefkat-i rubûbiyet

  • Herşeyi idare ve terbiye eden Allah'ın şefkati.
  • Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın şefkati.

sevk-i rabbani / sevk-i rabbânî

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın sevki ve yönlendirmesi.

seyr ü süluk

  • Tas: Takib edilecek usûl. Bir terbiye yoluna girip devam etme. Tarikata devam etme.

seyr-i afaki / seyr-i âfâkî

  • Terbiye ve mâneviyatta tekâmül yollarında, hariç âlemden, âfaktan başlamak suretiyle bulunan delillerle tekâmül edip nefsini ıslâh ve imâni ve Kur'âni hakikatlarda terakki etmek usulü.

sıfat-ı rububiyet / sıfât-ı rububiyet

  • Rububiyete dair sıfatlar; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşması için muhtaç olduğu şeylerin verilmesi, onların terbiye edilip idare edilmesi ve egemenlik altında bulundurulmasına dair İlâhî sıfatlar, özellikler.

sifle

  • Adi, alçak, zelil, terbiyesiz.

sikke-i rububiyet

  • Allah'ın herbir varlığı terbiye ve idare etmesini gösteren işaret.

sille-i te'dip

  • Terbiye tokadı.

sırr-ı rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliğinin, yaratıcılığının, idaresinin ve terbiyesinin sırrı.

şirret

  • Terbiyesizlik, hayasızlık, edebsizlik.
  • Geçimsiz, huysuz ve kavgacı.

su-i edeb / sû-i edeb

  • Kötü terbiye.

şüdun

  • Kavi ve kuvvetli olmak.
  • Terbiyeden müstağni olmak.

şuunat-ı rububiyet / şuûnât-ı rububiyet

  • İdare ve terbiye edici Rabbimizin zâtına mahsus kutsal özellikler, temel nitelikler.

ta'bie

  • Karıştırmak.
  • Beslemek, terbiye etmek.
  • Hazırlamak.

taahhüd-ü rabbani / taahhüd-ü rabbânî / تَعَهُّدُ رَبَّان۪ي

  • Terbiye edici Allah'ın üzerine alması.

tahmidat-ı rabbaniye / tahmidât-ı rabbâniye

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'a yapılan şükür ve övgüler.

talimat-ı rabbaniye / talimat-ı rabbâniye

  • Bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın emirleri.

tarikat / tarîkat

  • Tasavvuf yolu; insanları mânen olgunlaştırmak, terbiye etmek, yetiştirmek için, tasavvuf büyüklerinin tâkib ettikleri yol.

tasarruf-u rabbani / tasarruf-u rabbanî

  • Her bir varlığı terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın bütün kâinattaki varlıkları dilediği gibi kullanması ve idare etmesi.

tasarrufat-ı kudret-i rabbaniye / tasarrufât-ı kudret-i rabbâniye

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın sonsuz kudretiyle varlıklar üzerinde dilediğini yapması.

tasarrufat-ı rabbaniye / tasarrufât-ı rabbâniye

  • Herşeyi terbiye ve idare eden Allah'ın fiil ve tasarrufları.

tasavvuf / تَصَوُّفْ

  • Kalb ayağıyla rûhânî mertebelerde ilerleyerek nefsi terbiye etme yolu.

tasni'

  • Düzme. Uydurma. Yakıştırma.
  • Bir san'atla meşgul kılma.
  • Güzel terbiye etme.

te'dib / te'dîb / تأدیب

  • Edeblendirme. Terbiye verme.
  • Haddini bildirme.
  • Terbiye etme, edeblendirme.
  • Suçluyu cezâlandırma.
  • Eğitme, terbiye etme. (Arapça)
  • Cezalandırma. (Arapça)
  • Te'dîb etmek: (Arapça)
  • Eğitmek, terbiye etmek. (Arapça)
  • Cezalandırmak. (Arapça)
  • Te'dîb olunmak: (Arapça)
  • Eğitilmek, terbiye edilmek. (Arapça)
  • Cezalandırılmak. (Arapça)
  • < (Arapça)

te'dib-i hakiki / te'dib-i hakikî

  • Gerçek mahiyette edep ve terbiye verme.

te'dibat

  • (Tekili: Te'dib) Edeplendirmeler, terbiye etmeler.

te'nis

  • Ürkekliğini gidermek. Alıştırmak.
  • Bir hayvanı terbiye ederek işe yarar hale getirmek.

tebtil

  • Tamamen hakka yönelmek.
  • İyice ve tamamiyle kesmek.
  • Terbiye etmek.
  • Yemek.

tecelli-i rububiyet / tecellî-i rububiyet

  • Allah'ın rububiyetinin, terbiye ve idare ediciliğinin yansıması.

tecelliyat-ı rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiye edişinin tecellileri, yansımaları.

tedbir ve rububiyet / tedbir ve rubûbiyet

  • Varlıkları idare etme, çekip çevirme, terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurma.

tedbir-i rububiyet

  • Her şeyi idare ve terbiye eden Allah'ın kâinat ve varlıklar üzerindeki hikmetli faaliyeti, emri altında tutması, idaresi.

teeddüb / تأدب

  • Utanma, terbiye ile çekinme. (Arapça)
  • Teeddüb etmek: Utanmak. (Arapça)

teeddüben / تأدبا

  • Edebli davranarak. Edeb ve terbiye kaidelerine uyarak. Edebi icabı olarak.
  • Terbiye ile çekinerek, utanarak. (Arapça)

tehzib

  • Terbiye etme, ıslâh etme, düzeltme; temizleme.

tehzip

  • Düzeltme, ıslâh ve terbiye etme.

tekvini emr-i rabbani / tekvînî emr-i rabbânî

  • Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın birşeye "Ol" deyince onu hemen olduruveren emri.

tenşiye

  • Beslemek, terbiye etmek.
  • Uzatmak.

terbiye-i ahlakiye / terbiye-i ahlâkiye

  • Ahlâk terbiyesi.

terbiye-i diniye

  • Dinî eğitim, ahlâkî terbiye.

terbiye-i esasiye

  • Esas terbiye, temel eğitim.

terbiye-i ilahiye / terbiye-i ilâhiye

  • Cenab-ı Allah'ın terbiyesi.

terbiye-i islamiye / terbiye-i islâmiye

  • İslâm terbiyesi.

terbiye-i kur'an / terbiye-i kur'ân

  • Kur'ân'ın terbiyesi.

terbiye-i kur'aniye / terbiye-i kur'âniye

  • Kur'ân'ın terbiyesi.

terbiye-i mahsusa

  • Özel eğitim ve terbiye verme.

terbiye-i manevi / terbiye-i mânevi

  • Mânevî terbiye.

terbiye-i maneviye ve maddiye / terbiye-i mâneviye ve maddiye

  • Mânevî ve maddî terbiye.

terbiye-i medeniye-i diniye

  • Dinin verdiği medenî terbiye.

terbiye-i muhammediye

  • Hz. Muhammed'in insanlığa getirdiği terbiye.

terbiye-i nüfus / terbiye-i nüfûs

  • Nefislerin terbiyesi.

terbiye-i rabbaniye / terbiye-i rabbâniye

  • Her şeyin rabbi olan Allah'ın terbiyesi.

terbiye-i vahide / terbiye-i vâhide / تَرْبِيَۀِ وَاحِدَه

  • Tek bir terbiye.
  • Tek (elden) terbiye.

terbiyegah / terbiyegâh

  • Terbiye yeri.
  • Terbiye yeri. Öğrenme ve yetişme yeri. (Farsça)
  • Terbiye yeri.

terbiyegerde

  • Terbiye eden.
  • Terbiye edilmiş. Yetiştirilmiş. (Farsça)
  • Terbiye edilmiş, yetiştirilmiş.

terbiyehane

  • Eğitim ve terbiye yeri, terbiye evi.
  • Terbiye evi.

terbiyekarane / terbiyekârane / terbiyekârâne

  • Terbiye edercesine.
  • Terbiye ederek, besleyip büyüterek.

terbiyename

  • Terbiye edici belge; belli bir terbiye ve eğitim programını içeren talimat, kitap.
  • Terbiye yazısı.

terbiyet

  • Terbiye.
  • "Terbiye" kelimesinin Arabi okunuşudur.

terbiyevi / terbiyevî

  • Terbiye ile ilgili, eğitime dair.
  • Terbiyeli. Terbiye ile alâkalı.
  • Terbiye ile ilgili.

terşih

  • (Çoğulu: Terşihât) Süzme, sızdırma.
  • Besleyip eğitme, terbiye etme.
  • Edb: Sözü özlü söyleme.
  • Tezyin etmek, süslemek.

teshir-i rabbani / teshir-i rabbânî / teshîr-i rabbânî / تَسْخ۪يرِ رَبَّان۪ي

  • Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın herşeye boyun eğdirmesi.
  • Terbiye edici Allah'ın itâat ettirmesi.

teveccüh-ü emr-i rabbaniye / teveccüh-ü emr-i rabbânîye

  • Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın emrinin varlıklara yönelmesi.

tevlid

  • Çocuğu doğarken almak. Doğurmak. Doğurtmak.
  • Mc: Sebep olmak, vücuda getirmek.
  • Beslemek. Terbiye etmek.

tezahür-ü rububiyet / tezahür-ü rubûbiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idare ve terbiyesinin görünmesi.
  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, idare ve terbiyesinin görünmesi.

tezahürat-ı rububiyet / tezahürât-ı rububiyet

  • Allah'ın bütün varlık âlemini kuşatan egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesinin gözle görülür olması.

umumiyet-i rububiyet

  • Cenab-ı Hakkın idare ve terbiye ediciliğinin ve egemenliğinin her şeyi kuşatması.

üveysi / üveysî

  • Üstâdı, hocası olsun olmasın, hayatta veya vefât etmiş bir büyüğün rûhâniyetinden istifâde ederek, terbiye görerek yetişen, olgunlaşan kimse. Bu şekilde yetişme yoluna üveysîlik denir.

vahdaniyet-i rabbaniye / vahdâniyet-i rabbâniye

  • Herşeyi terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın birliği.

vahdet-i rububiyet

  • Allah'ın varlıkları terbiye ve idare etmesindeki birlik.

vazife-i rububiyet

  • Rablık işi; her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri verme ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurma işi.

vesail-i terbiye

  • Terbiye vasıtaları, eğitim araçları.

ya rabbe'l-alemin / yâ rabbe'l-âlemîn

  • Ey âlemlerin Rabbi olan, bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah'ım.

ya rabbi / yâ rabbi

  • Ey Rabbim; ey her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ım.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın