Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
elleri
ifadesini içeren
120
kelime bulundu...
a'mal-i beşeriye / a'mâl-i beşeriye
İnsanların amelleri, iş ve hareketleri.
a'mal-i mükellefin / a'mâl-i mükellefîn / اَعْمَالِ مُكَلَّف۪ينْ
Dini emirleri yerine getirmekle yükümlü olanların amelleri, işleri.
İbâdetle yükümlü olanların amelleri.
akaid-i diniye
Dinin inanç esasları, temelleri.
aksa-yı meram
Meramların, arzuların en sonu. Emellerin son haddi.
amal-i beşerin tenahisizliği / âmâl-i beşerin tenâhîsizliği
İnsanın arzu, istek ve emellerinin sonsuzluğu, bitmez ve tükenmez olması.
anber-ter
Güzellerin zülüfleri ve benleri.
(Farsça)
Mc: Geceleyin.
(Farsça)
arazi-i uşriyye / arâzi-i uşriyye
Mahsûlünden (ürününden) uşur denilen zekatın alındığı topraklar. Müslüman devletlerde harb ile alınıp gâzîlere (askerlere) taksim edilen veya isteyerek İslâm'ı kabûl edenlerin ellerinde bırakılan yâhut devlet reisinin (başkanının) izni ile müslümanlar tarafından işlenip faydalanılır hâle getirilen m
ashab-ı yemin / ashâb-ı yemin
Ahid ve yeminlerinde sebât edenler. Kendi kazançlarından ziyâde Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve ikrâmına kavuşacakları ümid edilenler. Allah'a itâatleri ve amelleri iyi olup ahirette amel defterleri sağ taraftan verilecek olanlar. Sağcılar. Mukaddesatçılar. Kur'an ve İmân yolunda Allah (C.C.) için çalışanl
asma
Elleri veya bacakları eğri olan.
berat gecesi
Arabi Şâban ayının onbeşinci gecesi. Şâban ayı mübarek şuhur-u selâseden (üç aylardan) olup, onbeşinci gecesi mahlûkatın rızıklarına, ömürlerine, amellerine dâir taraf-ı İlâhîden meleklere tâlimat verildiği hususunda rivâyât-ı sahiha vardır.
berr
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). İhsân eden, iyilik eden, yâni her iyilik kendisinden olan, îmân edip, iyi ameller yapmayı nasîb edip, bunlara karşılık âhirette sevâb ve dünyâda sıhhat, kuvvet, mal, makam, evlâd ve yardımcı lar veren.
Îtikâdı doğru, amelleri i
birader-i pür-emel
Çokça emelleri arzu ve istekleri olan kardeş.
cennet
İnananların dünyadaki güzel amellerine mükafaten sonsuza kadar kalacakları güzellikler âlemi.
cıvata
Arkası iri başlı ve ucu somun geçmek üzere yivli vida. Başlıca potrelleri, demir ve tahtaları birbirine bağlamaya yarar.
defter-i a'mal / defter-i a'mâl / defter-i â'mâl / دَفْتَرِ اَعْمَالْ
İnsanların amellerinin iyilik veya, kötülüklerinin meleklerce kaydolunduğu manevî defter.
Amellerin kaydedildiği defter.
Amellerin (yazıldığı) defter.
dest-keş
Gözleri görmeyen bir kimseyi ellerinden tutup dolaştıran.
(Farsça)
Kazanç. Kâr.
(Farsça)
Yay gibi elde kolaylıkla idare olunabilen şey.
(Farsça)
Dilenci.
(Farsça)
Bir işten vazgeçen.
(Farsça)
ehass-ı amal / ehass-ı âmâl
Emellerin en hası.
ehass-ı emel
Arzu ve emellerin en özeli.
emhar
(Tekili: Mehr) Mehrler, nikâh bedelleri. Zevceynin ayrılmaları halinde kadına verilecek olan ve nikâhta kararlaştırılan para ve sair eşyalar.
(Mühür) Taylar, at yavruları.
erkan-ı islamiye / erkân-ı islâmiye
İslâmiyetin esasları, temelleri, rükünleri. (Şehâdet getirmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekât vermek ve Hacca gitmek.)
esar
Esirlerin ellerini bağladıkları ince kayış.
esasat-ı diniye / esâsât-ı diniye
Dinin esasları, temelleri.
esasat-ı şeriat / esâsât-ı şeriat
Şeriatın, dînin esasları, temelleri.
esasat-ı sünnet-i seniye / esâsât-ı sünnet-i seniye
Sünnet-i Seniye'nin esasları, temelleri.
esham-ı umumiye
Tanzimat devrinde devletin, halka borç karşılığı olarak verdiği hisse bedelleri.
evtar
(Tekili: Veter) Tek, eşi olmayan (harf).
Saz telleri. Yay.
evvel-ül-evail / evvel-ül-evâil
Evvellerin evveli.
Hâdiselerin başlangıcı.
fakıra
Büyük musibet, zahmet, meşakkat. Dâhiye. Belleri kırıp parçalayan şiddet.
fezail-i a'mal / fezâil-i a'mâl
Amellerin faziletleri, üstünlükleri.
fistan
Kadınların bellerinden aşağı giydikleri geniş ve uzun elbise. Ayrıca Arnavutlarla Rumların, dizlerine kadar giydikleri kırmalı elbiseye de bu ad verilir.
Direklerin güverte ıskaçalarını sudan muhafaza için üzerine kalın bırandadan çevrilen kılıf.
gedikli
t. Tar: Yeniçeri efradı arasında eskilikleri dolayısıyla imtiyazlı olanlar. Bunlar diğer yeniçerilerden ayrılmak için bellerine seraser denilen kumaştan kuşak sararlardı.
Yıkık, çentikli ve düşük yeri olan.
Mülk olduğu halde vakfa ait bir tarafı olan.
Deniz assubayı k
güllabici
Tar: Akıl hastahanelerindeki gardiyanlar. Bunlar ellerinde kamçı olduğu halde deliler arasında dolaşıp azgın delileri döverek uslandırmak vazifesiyle mükellef olduklarından, dışarda bu türlü tavır takınanlara da mecaz yoliyle güllâbici denilirdi.
hakaik-ı akaid-i islamiye / hakâik-ı akâid-i islâmiye
İslâmın temellerini meydana getiren iman hakikatleri, inanç esasları.
hakka / hâkka
Kıyamet günü.
Âfet. Devamlı musibet. (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir)
hancer
Ucu sivri, iki tarafı keskin büyük bıçak. Halk dilinde hançer şeklinde kullanılır. Divan edebiyatında şâirler, güzellerin kaşlarını hancere benzetirlerdi.
haşirdeki mizan
Haşir meydanındaki amelleri tartan terazi; insanın öldükten sonra âhirette diriltilerek Allah'ın huzurunda toplanmasının ardından günah ve sevapların tartılacağı İlâhî terazi.
hıbve
(Çoğulu: Hubâ) Gökyüzüne yayılmış büyük bulut.
Dizlerini büküp, mak'adı üzerine oturup, elleri dizleri altından bağlamak.
Bele takılan şey.
hıkab
Arap kadınlarına mahsus bir nevi kumaştır, onu bellerine kuşanıp süslerini ve zinetlerini ona takarlar.
hornito
İsp. Küçük fırın.
Jeo: Genellikle patlamalar neticesinde meydana gelen, lâv fışkırmalarının volkan selleri yüzeyinde meydana getirdiği kabarcık.
hüsn-ü makta'
Edb: Bir manzumenin, bilhassa gazellerin son beyti demek olan "makta" dan evvelki beyit.
illiyyun
(Tekili: İlliyyîn) (Aliyyu) Cennetin en yüksek tabakası. Ahirete giden tam kâmil mü'minlerin yeri. Hafaza meleklerinin divanları ismidir ki, salihlerin amelleri oraya yükseltilir. Ahirette yüksek dereceye, dergâh-ı rızâya en yakın olan derecedir.
imaret kemeri
Eskiden medresenin en güçlü, kuvvetli, kıdemli ve sözü dinlenen talebesi hakkında kullanılır bir tabirdi. Ayrıca bu tabir, medrese talebelerinden iaşe işlerine bakmak üzere bir sene müddetle seçilenler hakkında da kullanılırdı. Bunlar, bellerine kemer taktıkları için bu isim verilmişti.
inziac
Yerinden koparma, sökülme.
Tas: Allah'a tam teveccüh ederek dünyevî emelleri bırakmak.
irfal
Elleri sallıyarak yürüme.
Eteği sarkıtma.
istilam / istîlâm
Selâmlamak. Hac ve umre ibâdetinde Kâbe'yi tavafa (etrâfında dönmeye) başlarken veya tavaf sırasında Hacer-ül-esved (Cennet'ten indirilen taşın) önüne gelindiğinde, elleri namaza durur gibi kaldırıp tekbir, tehlîl getirerek (Allahü ekber, lâilâhe ill allahü vallahü ekber diyerek) onu selâmlamak ve e
istişraf
Ellerini güneş ışığına siper etme.
işve
Güzellerin gönül çeken naz ve edâsı. Gönül çekici tavır.
ka'bet-ül amal / kâ'bet-ül âmâl
İsteklerin ve emellerin yönelmiş olduğu yer.
kablo
Telgraf, telefon hatlarında veya elektrik akımı iletmede kullanılan izole edilmiş tellerin bütünü.
(Fransızca)
kamilin-i nev'-i beşer / kâmilîn-i nev'-i beşer / كَامِل۪ينِ نَوْعِ بَشَرْ
İnsan nev'inin mükemmelleri.
kasatura
Askerlerin, bellerine bağlayıp taşıdıkları ve süngü gibi kullandıkları düz ve kısa kılıç.
kasr-ı meşid-i nurani / kasr-ı meşîd-i nuranî
Temelleri sağlam ve etrafına aydınlık saçan saray.
katibin-i kiram / kâtibîn-i kiram
İnsanın yaptığı bütün amelleri yazan melekler.
kemençe
Çiftçilerin tarlalara kimyevi gübre atmak için kullandıkları bir nevi âlet.
(Farsça)
Tırnağı tellerine değdirmekle ses çıkaran kemana benzer küçük bir çalgı âleti.
(Farsça)
kenb
İş yapmaktan ellerin iri iri olması.
kuffaz
Kadınların ellerine ve ayaklarına taktıkları bir süs eşyası.
Eldiven.
makta'
Kesilen yer, kat'edilen yer, kesinti yeri.
Uzun bir cismin enliğine kesildiği yerin görünüşü.
Edb: Her manzumenin, hususen gazellerin ve kasidelerin ilk beytine matla', son beytine makta' denir; makta'da şâirin ismi bulunur.
mazmaza
Gusül veya abdest alırken, elleri yıkadıktan sonra üç kere ağız dolusu su alıp ağızda çalkalamak.
mesh
Mest denilen ayakkabıyı abdestle giydikten sonra, abdest bozulup, yeniden alırken, ayakları yıkamayıp elleri ıslatarak, sağ elin yaş beş parmağını sağ mest, sol elinkini de sol mest üzerine boylu boyunca yapıştırıp ayak parmakları ucundan bacağa do ğru çekme.
Bir uzva veya sargıya ıs
mizan / mîzan
Terazi, ölçü, tartı.
Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas.
Fık: Mahşerde herkesin amellerini tartmağa mahsus bir adâlet ölçüsü olup, hakiki mâhiyeti ancak âhirette bilinecektir.
Mat: Yapılan hesabın doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap. Sağlama.
Terazi, ölçü âleti, tartı, ölçü.
Mahşerde amellerin tartılmasını yapacak olan şey.
mizan-ı azam / mizan-ı âzam
Mahşer günü amellerin ölçüldüğü büyük terazi.
mizan-ı ekber
Mahşer günü amellerin ölçüleceği büyük terazi.
mizan-ı haşir
Haşir terazisi, büyük hesap günü olan haşir meydanında amelleri tartan terazi.
mubataşa
İki kişi elleriyle birbirlerini kucaklamağa çalışma.
müctenih
(Cenah. dan) Meyillenen, bir tarafa eğilen.
Secdede usulüne göre ellerini yere koyup dirseklerini açarak kollarını kanat şeklinde tutan.
muhasara
Bir kişinin, diğer kimsenin elini tutup yürümesi veya ellerini birbirinin kuşağına sokup yürümeleri.
muhasebe-i a'mal / muhasebe-i a'mâl
Amellerin değerlendirilmesi.
muhdar
(Muhzar) Hazırlanmış.
Amellerinin sâhifelerini müşâhede etmiş olarak.
muhteba
Dizlerini yere dikip ellerini dizlerine kavuşturup oturan; dizlerini iple bağlayıp oturan kimse.
mühur
(Tekili: Mehr) Evlenirken erkek tarafından verilen nikâh bedelleri.
mukadderat-ı hayatiye
Bütün canlıların hayatları müddetince geçirdikleri ve geçirecekleri tavır, hareket, şekil ve amelleri gibi hususiyetleri.
mukit / mukît
Muhafaza eden. Hâfız. Amelleri zâyi' etmeyip koruyan. Gizliyi bilen. Gıda ve rızık veren.
mukmehun
Elleri boyunlarına bağlı veya boyunlarından zincir takılı olarak azab çekenler.
Başı yukarı kalkmış, gözleri bir yere dikilmiş ve etrafa bakamayan somurtmuş kimseler.
mumiyan
Belleri ince olan güzeller. Kıl belliler.
(Farsça)
münteha-yı amal / münteha-yı âmâl
Emellerin sonu.
müsellemat-ı diniye / müsellemât-ı diniye
Dinin kabul görmüş ve uygulanması zorunlu kaideleri, temelleri.
musfac
Yassı başlı.
Ellerini birbirine vurup sesini işittirdikleri kişi.
mütekasırin / mütekasırîn
(Tekili: Mütükasır) Kısalık gösterenler.
Ellerinden geldiği, becerebildikleri halde iş yapmayanlar.
muvazene-i a'mal / muvazene-i a'mâl
Yapılan işlerin, amellerin tartılıp hesaplanması.
Haşirde amellerin tartılıp hesabdelimesi.
nefis ve heva berzahları
Nefis ve heva geçitleri, geçici lezzet ve arzu engelleri.
neşvünema-i a'mal / neşvünemâ-i a'mâl
Amellerin yeşermesi, büyümesi.
nigarhane / nigârhane
Resim ve heykeller bulunan yer. Resim ve heykel sergisi.
(Farsça)
Ressamların çalıştıkları atölye.
(Farsça)
Puthâne.
(Farsça)
Güzelleri çok olan yer.
(Farsça)
nigaristan / nigâristan
Resim ve heykel sergisi.
(Farsça)
Güzelleri çok olan yer.
(Farsça)
Puthane.
(Farsça)
nuhbe-i amal / nuhbe-i âmâl
Mefkure, ideal. Emellerin en sonu.
nuhur
(Tekili: Nahr) Ayların evvelleri.
Göğüsler.
nühur
Ayların evvelleri.
pençe
El ayası ile beş parmağın tamamı.
(Farsça)
Hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları.
(Farsça)
Eskiden Şark hükümdarlarının imza yerine ellerini kırmızı boyaya sürüp, kâğıdın üstüne basmalarıyla olan şekil, tuğra.
(Farsça)
Mc: Kuvvet. Savlet, satvet.
(Farsça)
peşrev
(Aslı: Pişrev) Önde giden.
(Farsça)
Türk müziğinde bir saz eseri.
(Farsça)
Güreşten önce pehlivanların ellerini birbirine veya dizlerine çarparak ve biraz sıçrayarak yaptıkları oyun.
(Farsça)
Bir çeşit ok.
(Farsça)
rüku / rükû
Namazda elleri dizlere dayayarak eğilme hareketi, aşırı saygı gösterme.
rüku' / rükû'
Namazın içindeki farzlarından biri. Namazda kıyamdan (ayakta durduktan sonra) elleri dizlere koyup eğilme.
Huzur-u İlâhîde eğilmek. Namazda elleri dize dayamak suretiyle yere doğru eğilirken baş ile sırtı düz hale getirmek.
ruz-i ceza / rûz-i cezâ
İnsanların diriltilip, hesâba çekilerek amellerinin karşılığının verileceği gün; mahşer günü, kıyâmet günü.
ruz-u ceza / rûz-u cezâ / رُوزِ جَزَا
Amellerin karşılıklarının verildiği gün.
sahaif-i a'mal / sahâif-i a'mâl
Amellerin yazıldığı sahifeler.
sahife-i amel
Amellerin yazıldığı sayfa.
sald
Kaypak taş.
Taş gibi çok dayanıklı şey.
Dağa çıkmak.
Şiddetle ellerini yere vurmak.
şefi-i ruz-i ceza / şefî-i rûz-i cezâ
Herkesin yaptığı tüm amellerin karşılığını alacağı mahşer gününde, mü'minlere şefaat edecek olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
şer'
Emir ve nehy gibi hükümleri vaz' etmek.
Bir işe başlamak.
Dalmak.
Girmek.
Zâhir etmek, göstermek.
Cenab-ı Hakk'ın emri. Âyet, hadis, icma-i ümmetle ve kıyas-ı fukaha ile sâbit olan dinin temelleri, şeriat.
serdengeçti
Tar: Akıncılardan düşman ordusu içine dalmak veya muhasara altına alınan bir kaleye girmek için fedai yazılan kimseler. Bunlara ellerinde kınlarından sıyrılmış kılıçlarla bu tehlikeli işlere atıldıkları için "dalkılıç" da denilirdi. Düşman ordusuna dalacak veya kaleye girecek olanların dönmelerinden
sermele
Yemeği sakalına döküp ellerini bulaştıra bulaştıra yemek.
sevab-ı a'mal / sevab-ı a'mâl / sevâb-ı a'mâl / ثَوَابِ اَعْمَالْ
Amellerin sevabı, karşılığı.
Amellerin sevabı.
şiare
(Çoğulu: Şeâyir) Hac amelleri.
Hac nişanları. İbadet için alem kılınan her nesne.
siccin / siccîn
Şeytanların, kafirlerin (Allahü teâlâya ve Resûlullah efendimize inanmayanların) ve günahkâr mü'minlerin amellerini toplayan bir kitap; insanların ve cinlerin kötülerine mahsûs amel defterleri.
Şakîlerin, kötülerin ve azâb olunan rûhların bulunduğu yer.
Yerin altında veya Ceh
şiddet-i mevani / şiddet-i mevâni
Mânilerin şiddeti, engellerin zorluğu.
şua / şûa
Güneşten veya bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri, ışın.
Işın; bir ışık kaynağından çıkan ışık telleri.
şua'
Bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri.
sündüs-misal / sündüs-misâl
Dokunuşunda altın, gümüş tellerin de bulunduğu bir tür ipekli kumaş gibi.
taabbüs
Sayıklama.
Havadaki bir şeyi tutmağa çalışır gibi ellerini sallıyarak hareket ettirme.
tağut
Azgın, sapkın, îmansız, ilâh gibi saygı gören, heykellerine bile saygı duyulan, sapan ve saptıran.
tandır
Ufak fırın.
Elleri ve ayakları ısıtmak için üstü kapalı küçük mangal.
tarim
Kalın bulut.
Elleri ve ayakları kaba olan kimse.
tazminat / tazminât
(Tekili: Tazmin) Zarar ve ziyana karşı ödenen bedeller.
Zararların bedellerini ödetme.
tebellüd
Ağır, tembel olma.
Bir şeye tahassür ve teessüf etme. Pişmanlıktan dolayı "hay meded" diye ellerini birbirine çarpma.
Yere düşme.
tecridhane
Eskiden dervişlerin dünya işlerinden ellerini çekip yalnız başlarına yaşadıkları oda, yalnızlık odası.
tekemmül-ü mebadi / tekemmül-ü mebâdî
Alt yapının gelişmesi; bir şeyin başlangıç prensiplerinin ve temellerinin zaman içinde gelişmesi, mükemmeleşmesi.
teyemmüm
Su bulunmadığı veya bulunup da özür sebebiyle kullanmak mümkün olmadığı takdirde; temiz toprak veya taş, kum, kerpiç gibi toprak cinsinden bir şey ile hadesi yâni mânevî kirliliği, abdestsizliği gidermek için, elleri toprağa sürüp yüzü ve kolları mesh etmek.
usul ve erkan-ı imaniye / usul ve erkân-ı imaniye
İmanın esasları ve temelleri.
usul-ü islamiye / usul-ü islâmiye
İslâm'ın esasları, temelleri.
usulüddin / usûlüddin
Dinin temelleri.
vahibü'l-a'mal ve'l-amal / vâhibü'l-a'mâl ve'l-âmâl
Amellerin ve emellerin karşılığını veren Allah.
zera'
İplik eğirmekte elleri çabuk olan.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Team
اعانه
ehl-i fen
hamiyetfuruş
safvet
ittiba-ı kur'an
hazır ve nazır
cemal-i bi-misal
tavsiye
تشكر
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
elleri
Sofi
salt
sahife
tenbih
Kul eyledi
tavsiye
yakut
çene
SaÄŸir