Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
elay
ifadesini içeren
46
kelime bulundu...
afetzede / âfetzede / آفت زده
(Çoğulu: Afetzedegân) Bir musibete, bir belâya ve bilhassa yangın, zelzele gibi bir felâkete uğramış.
(Farsça)
Belaya uğramış, afet görmüş.
(Arapça - Farsça)
afetzedegan / afetzedegân
(Tekili: Afetzede) Afete, belâya, felâkete uğramışlar.
(Farsça)
asib-resan
Zarar veren, musibete atan, belâya düşüren, felâkete sevkeden.
(Farsça)
bela / belâ
(c.: Belâyâ) Afet. Sıkıntı. Tasa, kaygı. Musibet. Mücazat. İmtihan. Dâhiye.
Yaramaz nesne.
bela-dide / belâ-dide
Belâ görmüş, belâya çatmış.
(Farsça)
bela-zede
Belaya uğramış, başına musibet gelmiş olan.
(Farsça)
beladide / belâdîde / بلادیده
Belaya uğramış.
(Arapça - Farsça)
beladir
Kadınların kullandıkları altun, gümüş, zümrüt, yakut, elmas gibi süs eşyası.
(Farsça)
Belâyı def etmek için verilen sadaka.
(Farsça)
bevh
Musibete, belâya uğrama; felâket gelmesi. Kederlenme.
Gizli şeyin, sırrın açığa çıkması.
bilye
(Çoğulu: Belâya) Belâ,
Zahmet.
Tecrübe, imtihan.
def'-i bela / def'-i belâ / دَفْعِ بَلَا
Belâyı savma, uzaklaştırma.
felaketzede
Belâya uğramış, bir musibete düşmüş, acınacak hale gelmiş olan.
(Farsça)
felekzede
Belâya uğramış, bir musibete düşmüş.
fitne
Ayrılık, karışıklık, kargaşa; insanı hak ve hakîkatten saptıracak şey. İnsanları sıkıntıya, belâya düşüren, müslümanların zararına sebeb olan iş. Düşmanlığa sebeb olan şey.
gavsiyyet
Evliyaullahın başı olmak. Velâyet mertebelerinden yüksek bir makam sahibi olmak.
ibtila / ibtilâ
Belâya uğramak. Musibete düşmek. İyi veya kötü şeye düşkünlük, tiryakilik.
İnsanın iyiliğini, kötülüğünü ve kemâl derecesini meydana çıkaran imtihan, tecrübe.
Belaya uğramak, musibete düşmek, kötü şeye düşkünlük.
ihlas suresi
Kur'an-ı Kerim'de şirkin ve küfrün envâını reddedip, tevhidi ilân eden 112. Sure. Bu sureye: Esas, Tevhid, Tefrid, Tecrid, Necat, Velâyet, Marifet, Samed, Muavvize, Mazhar, Berâe, Nur, İman suresi de denilmektedir. Maâni, Müzekkire gibi isimleri de vardır.
ip parası
Mc: Belâyı savmak için verilen şey.
keramet
Allah (C.C.) indinde makbul bir veli abdin (yâni, âdi beşeriyyetten bir derece tecerrüd edebilen zatların) lütf-u İlâhî ile gösterdiği büyük mârifet. Velâyet mertebelerinde yükselen bir abdin hilaf-ı âdet hâli.
Bağış, kerem.
İkram, ağırlama.
kerbela
Irakta Seyyid-üş şühedâ Hz. İmam-ı Hüseyin Efendimizin (R.A.) meşhed-i mübârekleri olan yer. (Cibril var haber ver Sultân-ı Enbiyâya.Düşdü Hüseyin atından sahra-yı Kerbelâya) (Kâzım)
kurb-i velayet / kurb-i velâyet
Velâyet, evliyâlık yoluna âit yakınlık. Allahü teâlâdan gelen feyz ve bereketlere, arada vâsıta bulunmak sûretiyle kavuşma.
kutb-ul aktab
Kutubların başı. Hilafet-i mâneviye-i Muhammediye (A.S.M.). Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği, nübüvvet-i Muhammediyeye (A.S.M.) veraset makamı olup, bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın bir atiyyesi olarak nâil olunur. Bu makamda bulunan zât, Hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mazharı ve Esmâ-i İ
mat'un
(Tâun. dan) Belâya tutulmuş. Musibet ve tâuna giriftar olmuş.
(Ta'n. dan) Ayıplanmış.
maziz / mazîz
Musibet ve belâya uğramış. Felâket acısına giriftar olmuş.
meftun
Fitne ve belâya tutulmuş olan. Âşık. Mecnun.
Cünun. Fitne.
mihnetzede
Afet ve belâya uğramış. Keder, mihnet ve musibete giriftar olmuş.
(Farsça)
müdara / müdârâ
Dîni ve dünyâyı zarardan kurtarmak için, dünyâ menfaatinden vermek veya belâyı dünyâ menfaati ile savmak.
musibet-zede
Belâya uğrayan. Hastalık veya başka musibete uğrayan.
musibetli
Belâya uğramış.
nazar-ı velayet / nazar-ı velâyet
Velîlik bakışı, velâyet gözü.
sabr
Acıya ve zorluğa katlanmak.
Bir musibet ve belâya uğrayanın telâş ve feryad etmeyip sonunu bekleyip tahammül ile katlanması.
Muharebede şecaat gösterme.
Bir kimseyi bir şeyden alıkoymak.
Öğrendiği bir şeyi başkasının da öğrenmesi için tâkat getirmek.
sahib-i velayet / sahib-i velâyet
Velâyet sahibi, veli olan kimse.
sebeb-i def'-i musibet / سَبَبِ دَفْعِ مُص۪يبَتْ
Belâyı uzaklaştırma sebebi.
sebeb-i def-i musibet
Belâyı uzaklaştırma sebebi.
şematet / şemâtet
Başkasına gelen belâya, zarâra sevinmek.
seyr ü süluk-u velayet / seyr ü sülûk-u velâyet
Velayet yoluyla çıkılan mânevî yolculuk.
seyr-i süluk / seyr-i sülûk
Mânevî makamlarda seyir ve seyahat; velayet yolunda mânevî ilerleme yolculuğu.
süleyman çelebi
İlk mevlid yazan ve bunda en çok muvaffak olan ehl-i velâyet bir zât olup, hicri 780'de Bursa'da vefat etmiştir. "Vesilet-ün Necât", meşhur mevlid kitabının esas adıdır.
tarikat-i muhammediye / tarîkat-i muhammediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) velâyet yolu, şahsî kemalât yolu.
teşrid
Ayırma, dağıtma. Dilim yapıp kesmek.
Nefyetme, kovalama.
Belâya atma. Ürkütüp kaçırma. Sevketme.
Birisinin ayıbını teşhir eylemek.
topal şükrü
Ehl-i velâyetten bir zât.
velayat / velâyât
Velâyetler, velîlikler.
velayet-i ahmediye / velâyet-i ahmediye
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) velâyeti, veliliği.
velayet-i amm / velayet-i âmm
Huk: Umum mallara ve fertlere şâmil olan velayet. (Şeriat hâkimleri, kadılar ve valilerin velayetleri gibi)
veliyye
(Çoğulu: Velâyâ) Ermiş kadın, veli kadın.
zat-ı ahmediye / zât-ı ahmediye
Yüksek velâyet sahibi olan Hz. Muhammed'in (a.s.m.) zâtı, şahsiyeti.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
dayı
Dide
silsile-i azime
huzur-u hazretiniz
kaside-i Rabbanî
tahkir etmek
defîne-i ilmiye
Gamz
Kabil-i tatbik
Mazmûn
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
elay
Sesli ağlamak
ilk bahar
maaz
Sâygı
Denizde
feraiz
Eşsiz güzellikte olan
seğir
Sessiz kalmak