REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te ehil ifadesini içeren 47 kelime bulundu...

ahilla

  • (Ehillâ) Sadık ve samimi arkadaşlar. En sadık dostlar. Haliller.

avarız-ı müktesebe

  • Cehil, sarhoşluk, hezel, sefeh, hata, ikrah gibi insanın ibtidâen dahli bulunan şeyler.

cahb

  • (Çoğulu: Echibe) Ebücehil karpuzu.
  • Korkudan dolayı kederli olmak.

cenef

  • Hata ve cehilden dolayı haktan meyletmek.
  • Zulmetmek.

ehl

  • (Ehil) Yabancı olmayan, alışık olduğumuz.
  • Dost, sahip, mensup. Evlâd, iyal. Kavm, müteallikat. Usta, muktedir ve becerikli anlamıyla ehil ve ehliyet İslâmiyette önemli bir husustur. Dinimiz, bize işleri ehline vermemizi emreder. Cemiyette işler, mevkiler, makamlar, görevler, ehline v

emhal

  • (Tekili: Mehl) Mehiller, mühletler, vâdeler, zamanlar, bir iş veya vazifenin yapılması için verilen fazla zamanlar.

feng

  • Acı hıyar, ebucehil karpuzu. (Farsça)

fesh

  • Bozmak. Hükümsüz bırakmak. Kaldırmak.
  • Zayıf olmak.
  • Bilmemek. Cehil.
  • Re'y ve tedbiri ifsad eylemek.
  • Zaif-ül akıl. Zaif-ül beden.
  • Tembellik yüzünden gayesine erişemeyen.
  • Unutmak.
  • Tıb: Beden âzalarının mafsallarını yerinden çıkarıp ayırmak

hamza

  • Abdulmuttalib'in oğlu olup, Resulüllah'ın (A.S.M.) amcasıdır. Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi. Ebucehil'in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm'a büyük hizmetleri oldu. Uhud Gazası'nda 57 yaşında iken şehid

han u man

  • (Hanmân) Ev. Bark. Ocak. Ehil ve iyal.

hanzal

  • Zakkum. Zakkum ağacı. Ebu Cehil karpuzu denilen portakal büyüklüğünde mevyesi çok acı bir nebat. Karga kabağı diye de adlandırılır.

harbüze-i rubah

  • Ebucehil karpuzu.

hazık / hâzık / حاذق

  • Usta, yetenekli, ehil. (Arapça)

hazıkıyyet

  • Mâhirlik, ehillik, ustalık, hâzıklık.

hıtban

  • Ebucehil karpuzu.

huzzak-ı etibba / huzzâk-ı etibbâ

  • Doktorlar içinde en ehil olanları.

ırz

  • Namus. Temizlik. Cinsî haysiyet.
  • Ehil ve ıyal. İnsanın korumağa mükellef olduğu nefsi, hasebi, şerefi ve mahremleri, zemmedilecek veya medhedilebilecek durumları.

istihal

  • Müstehak olmak, bir şeye ehil olmak.
  • Kolaylık elde etmek.

kebse

  • Beraberlik, eşitlik, müsavat.
  • Ebucehil karpuzu.

kehail

  • (Tekili: Kehil) Sürmeli gözler. Sürme çekilmiş gözler.

kehil

  • (Kehile) Sürme çekilmiş göz. Sürmeli göz.

lüzum-u beyyin

  • İsbata ihtiyacı olmayan şey. Cehil, ilimsizliğe lüzum olması gibi. Ve yine meselâ: Kör olmak, görmemezliğe delildir. (Lüzum-u beyyin'in zıddı: "Lüzum-u gayr-ı beyyin"dir. İsbata ihtiyacı olan şey demektir.)

ma'şer

  • Cemâat, müttehid cemâat. Birinin ehil veya iyâli. İns ve cin cemaatı.
  • Bölük, topluluk.

mahall-i sadaka

  • Sadaka olarak verilen mal veya parayı şer'an almağa ehil olan kimse.

mail / maîl

  • Ehil, iyal, çoluk çocuk.

mehail

  • (Tekili: Mehil) Tehlikeli ve korkunç yerler.

meslek ve meşrep erbabı / meslek ve meşrep erbâbı

  • İslâma hizmet yolunda kendilerine göre bir metod ve yöntem takip eden ehil kişiler ve önderler.

muhakkıkin-i sofiye / muhakkıkîn-i sofiye

  • Gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf ehilleri.

muhakkıkin-i sufiye / muhakkıkîn-i sufiye

  • Gerçekleri araştıran ve hakikatleri delilleriyle bilen tasavvuf ehilleri.

müste'hil

  • (Ehl. den) Lâyık ve ehil olan.

müstehil / müstehîl

  • (Çoğulu: Müstehilât) (Havl. den) Mânâsız ve boş şey.
  • Mümkün olmayan, imkânsız şey.

müstehilat

  • (Tekili: Müstehil) (Havl. den) Mümkün olmayan şeyler, kabil olmayan şeyler.
  • Mânasız, saçma şeyler.

müstehile / müstehîle

  • (Bak: MÜSTEHÎL)

müsteid / مُسْتَعِدْ

  • Bir şeyi yapmaya ehil olan.

na

  • Farsçada nefy edatıdır. Müsbet mânâyı menfi yapar. Kelimenin başına getirilir. Meselâ: Nâ-ehil : Ehliyetsiz, ehil olmayan.

na-ehil / nâ-ehil

  • Ehliyetsiz, beceriksiz. Ehil olmayan. (Farsça)
  • Bir konuda ehil olmayan.

naehil / nâehil

  • Ehil olmayan, işten anlamayan.

naehiller / nâehiller

  • Ehil olmayan, işten anlamayan.

naehl / nâehl / ناأهل

  • Ehil olmayan, ehliyetli olmayan. (Farsça - Arapça)

ruh-u behişti

  • Cennete ehil ve ona lâyık ruh.

sıhle

  • (Çoğulu: Sehil) Yoğun, büyük nesne.

uli

  • Sâhib. Ehil.

uluhiyet-i sariye ve hayat-ı sariye / uluhiyet-i sâriye ve hayat-ı sâriye

  • Vahdet-ül vücud ehlince kullanılan tasavvufî tabirler olup; İlâhî sıfatların ve hayatiyetin eşyaya sirayet etmesi, yani tecelli etmesi mânasında olan bu tabirlerden, ehil olmayanlar; Allah'ın tecessümünü veya eşyaya hulûl'ünü veya eşya ile ittihad ve ittisal'ini zu'metmek gibi bâtıl vehimlere düştül

vezin

  • Hamur yapılmış ebucehil karpuzu.
  • Asil.
  • Sabit.

za

  • Sâhib, malik, erbab, ehil mânalarında olup, "Zî" ve "Zû" şeklinde de kullanılır. (Müennesi "Zât" dır)

zat / zât

  • Hürmete lâyık kimse.
  • Kendi. Öz, asıl.
  • Ehil. Sâhib. (Zu'nun müennesi)

zeman

  • Zaman, devir, vakit, çağ, mevsim, mehil.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın