Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ediye
ifadesini içeren
184
kelime bulundu...
adedi / adedî
(Adediye) Adede yani miktar ve rakama, sayıya mensub.
adem-i merkeziyyet
Bir idâri taksimattaki parçaların (vilâyet, belediye ve köy) muayyen hususlarda kendi kendilerine idare yetkileri. Bir yere bağlı olmaksızın veya bir yerden idare edilmeksizin olan muamele. Bütün kısım ve şubelerin kendi kendilerini idare tarzı.
amal-i sermedi / âmâl-i sermedî
Sermediyete âit arzu ve emeller. Cennete, ebediyyete dâir dilek ve temenniler.
arafet
(Çoğulu: Avârif) Atâ, ihsan, hediye.
ariza
Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey, istirhamnâme, hediye.
asar
Toz.
Sığınak.
Atiyye, hediye.
ataya-yı rahmaniye / atâyâ-yı rahmâniye
Sonsuz merhamet sahibi Cenâb-ı Hakkın bağış ve hediyeleri.
ataya-yı seniyye
Padişahın hediye ve ihsanları.
atiye
Hediye, bağış, ihsan.
atiyyat
(Tekili: Atiyye) Hediyeler. İhsanlar.
Büyük bir kimsenin bahşişleri.
atiyye / عَطِيَّه
Hediye, ihsan.
Hediye. Bahşiş. Lütüf ve ihsan.
Hediye.
atiyye-i seniyye / عطيهء سنيه
Padişah tarafından verilen hediye.
avatıf
(Tekili: Atıfet) Atıfetler. Hediyeler. İhsanlar.
bahşiş
Lütfedip verilen para. Fazladan, iyilik olsun diye verilen. İhsan. Hediye, mükâfat.
(Farsça)
bahşiş-i şairane / bahşiş-i şairâne
Şair tarafından şiir şeklinde sunulan bahşiş ve hediye.
behaya / behâyâ
Güzel, parlak, lâtif şeyler; hediyeler.
behiye
Güzel, zarif, parlak hediye.
beledi / beledî
(Beled. den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli.
Şehir ve kasabaya ait.
Belediye İdaresine mensub.
Mahallî, yerli.
belediyye / بلدیه
Belediye.
(Arapça)
beratil
(Tekili: Birtîl) Hediyeler, rüşvetler.
berekat-ı ilahiye / berekât-ı ilâhiye
Bereketli ve feyizli İlâhî hediyeler.
berg-i sebz
Hediye.
Yeşil yaprak.
bergüzar / bergüzâr / برگذار
Hatırlatmak için armağan, hediye vermek.
(Farsça)
Hatırlanmak için hediye verme.
Hatıra, hediye, yadigâr.
(Farsça)
caize
(Cevaz. dan) (Çoğulu: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği.
Hediye, armağan, bahşiş.
Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler.
ceda
Bol yağmur, rahmet.
Hediye, ihsan. İn'âm.
Avantaj, kazanç.
cedva
Bol yağmur, rahmet.
Armağan hediye.
cezh
Hediye, atâ, bahşiş vermek.
desia
Atâ, bahşiş, hediye.
Huy, hulk, tabiat.
dest-muze
Armağan, hediye.
(Farsça)
destaviz / destâvîz / دستاویز
Küçük hediye.
(Farsça)
düldül
Peygamber Efendimize (a.s.m.) Mısır hükümdarınca hediye edilen katırın ismi.
Peygamberimizin Hazreti Aliye hediye ettiği binek hayvanı.
ebedi / ebedî
Sonsuza ve ebediyete âit. Ebediyete dâir ve müteallik.
ermagan
Armağan, hediye. Bir kimseye bir işteki muvaffakiyetinden dolayı verilen hediye.
(Farsça)
esis
Asıl esas, hak, doğru.
Hediyeler. Armağan olarak verilen şeyler.
et-tahiyyatü
Bütün mahlukatın hayatları, kal ve hâl dilleri ile Hâlıkları olan Allah'a (C.C.) karşı yaptıkları hamdler, şükürler, mânevi hayat hediyeleri.
fida
Dağıtmak.
Atâ etmek. Hediye veya bahşiş olarak vermek.
Bedel vermek.
gül-vend
En çok ceviz, incir, fıstık gibi şeylerden yapılan hediye, armağan.
(Farsça)
hal'
Debbâğların dibâgat ettikleri derinin kazıntısı.
Vurmak.
Men etmek, engel olmak.
Hediye vermek, atâ etmek.
Cima etmek.
hasm
Atâ etmek, hediye vermek.
Ovmak.
hatr
Atâ etmek, hediye vermek.
Sağlamlaştırmak.
heda / hedâ
Hediye.
hedaya / hedâyâ / هدایا
(Tekili: Hediye) Hediyeler. Lütuf ve ihsanlar. Bağışlar.
Hediyeler.
Hediyeler.
Armağanlar, hediyeler.
(Arapça)
hedaya-yı hayatiye / hedâyâ-yı hayatiye
Hayatın sunduğu hediyeler.
hedaya-yı hidayet / hedâyâ-yı hidâyet
Doğru yola ulaştırıcı hediyeler, ihsanlar.
hedaya-yı maneviye / hedâyâ-yı mâneviye
Mânevî hediyeler.
hedaya-yı rahmaniye / hedâyâ-yı rahmâniye
Allah'ın rahmet hediyeleri.
hedaya-yı rahmet / hedâyâ-yı rahmet
Rahmet hediyeleri.
hedaya-yı şahane / hedâyâ-yı şahane
Şahane, mükemmel hediyeler, armağanlar.
hedaya-yı sübhani / hedâyâ-yı sübhânî
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah'ın hediyeleri.
hediye-i azime / hediye-i azîme
Büyük hediye.
hediye-i gaybi / hediye-i gaybî
Gizli hediye.
hediye-i hidayet
Hak ve doğru yol hediyesi.
hediye-i hikmet
Hikmet hediyesi.
hediye-i ilahiye / hediye-i ilâhîye
Allah'ın hediyesi.
hediye-i kudsiye
Kutsal hediye.
hediye-i kur'an / hediye-i kur'ân
Kur'ân'ın hediyesi.
hediye-i kur'aniye / hediye-i kur'âniye
Kur'ân'ın hediyesi.
hediye-i maneviye / hediye-i mâneviye
Mânevî hediye.
hediye-i masumane / hediye-i mâsumâne
Masumca verilmiş hediye.
hediye-i nuraniye
Nurlu, parlak hediye.
hediye-i nuriye
Nurun hediyesi; nurlu hediye.
hediye-i rahmani / hediye-i rahmânî
Acıma ve merhamet sahibi Allah'ın hediyesi.
hediye-i rahmaniye / hediye-i rahmâniye
Sonsuz rahmet sahibi Allah'ın hediyesi.
hediye-i rahmet
Rahmet hediyesi.
hediye-i ramazaniye
Ramazan hediyesi.
hediye-i ubudiyet / hediye-i ubûdiyet
Kulluk hediyesi.
hediye-i vakfiye
Hediye olarak vakfedilen.
hediyeten
Armağan olarak, hediye olarak.
hediyy
(Tekili: Hediye) Atiyyeler, hediyeler.
hediyye / هدیه
Armağan, hediye.
(Arapça)
hemr
Su dökmek.
Göz yaşı akıtmak.
Süt sağmak.
Atâ etmek, hediye vermek.
hendese-i mülkiye mektebi
Osmanlı İmparatorluğu devrinde mühendis yetiştirmek gayesiyle açılan mekteb. XIX. yy. sonlarına kadar memlekette belediye ve mimarî işlerde vazife alacak mühendis bulunmuyordu. Nafia Nezareti bu ihtiyacı nazar-ı itibara alarak bir mühendis mektebi kurulmasının lüzumlu olduğunu ileri sürünce, padişah
hendesehane
Eskiden mühendis mektebi, teknik üniversitesi.
(Farsça)
Bayındırlık ve belediye gibi dairelerin mühendislere mahsus şubesi.
(Farsça)
hıba'
Atâ, bahşiş, hediye.
hibe
Bağış. Bir malı karşılıksız olarak başkasına verme. Hibe edilen mala hediye denir.
hırka-i saadet
Cenab-ı Peygamber'in (A.S.M.) İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda gümüş sandık içinde muhafaza edilen hırkasıdır. Mısır'ın fethi üzerine Mekke Şerifi tarafından diğer emanat-ı mübareke ile beraber Yavuz Sultan Selim Han'a hediye edilmiştir. Hırka-i Şerif de denir.
hırka-i seadet / hırka-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmdan (Peygamberimizin arkadaşlarından), Kâ'b bin Züheyr'e, yazdığı güzel kasîdesinden dolayı hediye ettiği bu hırka, İstanbul'da Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Seâdet dâiresinde diğer kutsal emânetlerle birlikte muhâfaza edilmektedir.
hırka-i şerif / hırka-i şerîf
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sağlığında büyük velî Veysel Karânî hazretlerine verilmesini vasiyet ettiği mübârek hırkası. Veysel Karânî'ye hediye edilen bu hırka, İstanbul Fâtih'teki Hırka-i Şerîf Câmii'ndedir.
ihda / ihdâ / اهدا
İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak.
Hediye etmek. Armağan yollamak.
Hediye etme.
Îman yolunu gösterme, hediye etme.
Hediye etme.
(Arapça)
İhdâ edilmek:
Hediye edilmek.
(Arapça)
İhdâ etmek:
Hediye etmek.
(Arapça)
ihda etmek / ihdâ etmek
Hediye etmek, hediye olarak sunmak.
ihdaiyye
Hediye etme vesilesiyle yazılan yazı.
ihsanat-ı hususiye / ihsânât-ı hususiye
Özel hediye ve ikramlar.
ihtisab
Hesab sorma, mes'uliyet.
İhtisab dâiresinin aldığı vergi.
Emr-i bilma'ruf nehy-i an-ilmünker vazifesi,
Ceza.
Eskiden belediye işlerine bakan memurun işi ve dâiresi.
ihtisab resmi
Eskiden belediye varidatı olarak damga, tartı, ölçü, panayır ve pazar vergisi adı altında alınan vergiler ile, hile yapan esnaftan alınan para cezalarının umumi adı.
ihtisabiyye
İhtisaba (belediyeye) ait vergi.
ihtiyat hazinesi
Tar: Savaş ve diğer fevkalâde masraflara karşılık olmak üzere sarayda biriktirilen paralar. Gelirleri havass-ı hümayun hâsılatı, ganimetlerin beşte biri ve başka hükümdarlardan gelen hediyelerdi. Buna "iç hazine" veya "enderun hazinesi" de denilirdi.
ikram / ikrâm
Hürmet ve saygı gösterme veya yiyecek, içecek, hediye yâhut başka bir şey sunma.
ikramiye
Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye.
Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para.
Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para.
Satıcı tarafından pazarlığın hâricinde olarak müşteriye yahut arada vasıta olana verilen şey
irfad
Yardım etme, bağışta bulunma. Hediye verme.
isimlik
Tar: Saraylılar tarafından gönderilen hediyelik şeylerin kimin tarafından gönderildiğini belirten adres pusulası.
istihab
(Hibe. den) Hibe ve hediye olarak isteme. Bağış olarak arzulama.
istimlak
İcraî karar alma salâhiyetini hâiz bir amme hükmî şahıs (Vilâyet, Belediye v.s.) tarafından bir malın, halkın faydası için karşılığı verilip alınarak umumun istifadesine arzedilmesi.
Mülk satın almak.
Mülk sahibi olmak.
ithaf / ithâf / اتحاف
Hediye etmek. Armağan vermek.
Edb: Birisinin nâmına eser yazmak.
Hediye etme.
(Arapça)
Eser sahibinin eserini birine veya bir kuruluşa manen hediye etmesi.
(Arapça)
kaside-i bürde / kasîde-i bürde
İslâm âlimlerinin meşhûrlarından ve evliyânın büyüklerinden Muhammed bin Saîd Busayrî hazretlerinin, sevgili Peygamberimizi öven meşhûr kasîdesi. Bu kasîdeyi rüyâsında Peygamber efendimize okuduğu ve Peygamber efendimiz de ona bürdesini yâni hırkasını hediye ettiği için bu kasîdeye Kasîde-i Bürde de
kına'
Başörtüsü, eşarp. Örtü, yaşmak, peçe, nikâb.
İçinde hediye gönderilen tabak.
kıst
Pay. Hisse. Nasib. Kısım. Mizan. Rızık. Kısım kısım verilen bir hediyenin, borcun her defada verilen bir parçası. Tartı ve ölçüde doğruluk. Adalet etmek.
kudumiyye
Uzak yoldan gelen bir büyük zâta, oranın halkı tarafından takdim edilen hediye.
Edb: Böyle bir vaziyetten dolayı yazılan kaside.
kutb-ul aktab
Kutubların başı. Hilafet-i mâneviye-i Muhammediye (A.S.M.). Velâyet-i mâneviye makamlarının en yükseği, nübüvvet-i Muhammediyeye (A.S.M.) veraset makamı olup, bu makama ancak Cenâb-ı Hakkın bir atiyyesi olarak nâil olunur. Bu makamda bulunan zât, Hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) mazharı ve Esmâ-i İ
kutval / kûtval
Kale muhafızı. Dizdar.
(Farsça)
Belediye reisi. Şehir ağası.
(Farsça)
latafe
Hediye, armağan.
lüha
Gümüş.
Bahşiş, atâ, hediye.
lühne
Misafire seferden geldiğinde verilen hediye ve armağan.
Savaş gününde başa giyilen tolga. Az şey.
Kahvaltı.
lühve
(Çoğulu: Lühâ-Lühât) Değirmencinin, eliyle değirmenin ağzına döktüğü tane. (Daha çok hediye, atâ ve hibe mânasına kullanılmıştır.)
madalya
İtl. Büyük işlerde muvaffak olanlara veya büyük fedakârlık ve kahramanlık gösterenlere hediye ve hatıra olarak verilen ve çok defa yuvarlak biçimde, göğüse takılacak şekilde olan kıymetli madeni parça.
mahmil
Harameyne hacı kafilesi ile birlikte gönderilen hediyeler.
Deve üzerine konulan sepet. Mahfe. Sürre.
Bir ibareye hamledilen mâna ihtimâllerinden her birisi.
mahmil-i şerif
Mekke ve Medine'ye, sürre namiyle gönderilen hediye ve paraların yüklendiği vasıta.
mehdiyye
Mehdiye âit ve mensub olan. Mehdiye dâir ve müteallik.
Hediye. Armağan.
meniha
Hediye, armağan, bahşiş.
mevhibe
İhsan. Sevgi. Hediye.
Allah vergisi, ihsan, bağış, hediyesi.
mevhibe-i ilahiye / mevhibe-i ilâhiye / مَوْهِبَۀِ اِلٰهِيَه
Cenâb-ı Hakkın ihsan ve hediyesi.
Cenab-ı Hakk'ın ihsan ve hediyesi.
İlâhî hediye.
mı'ta
(Çoğulu: Mıât-Mıâtâ) Bahşişi ve hediyesi çok olan kişi.
mihda
İçine hediye konulan kap.
mü'sade
(İsad. dan ism-i mef'uldür) "Asadet-ül bab" denir ki; kapıyı kapadım, sımsıkı kilitledim demektir. Üzerlerine ateşin yakılıp fırın gibi kapısının kapanması ateşin şiddetini icab edeceğinden, Cehennemde azabların şiddet ve ebediyetinden kinayedir.
muatat
Birbirine atâ etmek, karşılıklı hediyeleşmek.
Vermek.
müczil-el ataya / müczil-el atâyâ
Hediye ve ihsanlarını çok çok veren. İhsanlarını çoğaltan.
muhadat
Hediyeleşmek. Karşılıklı olarak hediyeler vermek.
mühadat
Birbirine bahşiş ve hediye vermek.
mühatat
Birbirine atâ ve bahşiş etmek, hediye vermek.
mühda
Hediye gönderilmiş, hediye verilmiş.
mühda-ileyh
Kendisine hediye verilen kimse.
mühdi / mühdî
Hediye veren. Hediye gönderen. İhda eden.
Hidayete getiren. Hidayete vesile olan.
Mürşid, muvaffak.
Risalet ve nübüvveti bütün âlemlere rahmet ve saadet sebebi olduğundan, Cenab-ı Hakk'ın bütün âlemlere hediye ve atiyyesi mânasında Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) mübarek bi
muhtesib
(Hisab. dan) Belediye işlerine bakan memur.
Kanundan ziyâde idâri ve örfi işler için karar veren. İhtisâb ağası.
müjde-gan / müjde-gân
Müjdeye karşılık verilen bahşiş veya hediye.
(Farsça)
mülk şirketi
İki veya daha çok kimsenin, mîrâs veya hediye sûreti ile veya parasını belirli oranda verip satın alarak, bir mala berâber sâhib olmaları; yâhut mallarını ayrılmayacak şekilde karıştırıp ortak olmaları.
müşareme
Birbirinin başını yarmak.
Hediyeleşmek, atâ etmek.
müteheddi
(Hidyet. den) Hediye gönderen.
Hidâyete eren, doğru yola giren. İslâm dinini kabul edip müslüman olan.
muthef
Hediye, armağan. İthaf olunan şey.
muthif
Hediye veren, armağan eden. İthaf eden.
narh
(Aslı "Nirh" dir) Yiyecek maddelerine belediyenin koyduğu fiat.
nayil
Atâ, bahşiş, hediye.
nevbave
Yeni yeşillik.
(Farsça)
Turfanda yemiş.
(Farsça)
Hediye, armağan.
(Farsça)
nuhl
Karşılıksız hediye ve hibe.
nuhla
Atiyye, hediye.
pişkeş
Hediye, armağan, hibe.
(Farsça)
ragibe
Rağbet olunan veya rağbetle istenilen şey.
İhsan, hediye.
rahmaniyyet
Cenab-ı Hakk'ın Rahman oluşu. (Yâni: Gözümüzle görüyoruz, birisi var ki, bize zemin yüzünü rahmetin binlerle hediyeleri ile doldurmuş, bir ziyafetgâh yapmış ve Rahmâniyetin yüz binlerle ayrı ayrı lezzetli taamları içinde dizilmiş bir sofra etmiş ve zemin içini rahimiyyet ve hakîmiyetin binlerle kıym
ramazaniye
Ramazan hediyesi olarak gelen Yirmi Dokuzuncu Mektup'ta yer alan Ramazan'a dair olan bölüm.
rebah
Faide, menfaat.
Kediye benzer bir canavarın adı.
redi
(Rediye) Fenâ, kötü, bayağı.
refd
Atâ etmek, hediye vermek.
Yardım etmek.
Büyük kadeh.
regaib
(Tekili: Ragibe) Çok istenilecek şeyler. Hediye, atiyye. Çok rağbet olunan şeyler. Bol bol ihsan etmek.
reh-averde
Yolcunun getirdiği hediye.
(Farsça)
rifd
(Çoğulu: Erfâd - Rufud) Atâ, hediye, bahşiş.
Yardım, muavenet.
saadet-i uzma / saâdet-i uzma
Büyük saâdet. Âhiret saâdeti, saâdet-i ebediye.
şabaş
Alkış etme, alkışlama. Aferin deme. Bir hareketi güzel bulmaktan dolayı alkışlamak veya hediye vermek.
(Farsça)
safed
(Çoğulu: Esfâd) Esirlerin eline ve ayağına bağlanan bağ.
Atâ, bahşiş, hediye.
şebr
Karışlamak.
Hediye vermek, atâ etmek.
Ücret.
Kira.
şehremaneti / şehremâneti
Belediye.
(Farsça - Arapça - Türkçe)
Belediye başkanlığı.
(Farsça - Arapça - Türkçe)
şehremini
Belediye başkanı.
(Farsça - Arapça - Türkçe)
şekd
Atâ ve ihsan etmek. Hediye vermek.
şerm
Yarmak.
Atâ etmek, hediye vermek.
seyb
(Çoğulu: Süyub) Su akmak.
Bahşiş, hediye, atâ.
Medfun mal, gömülü mal.
seyh
Yere batmak.
Sefer.
Akarsu.
Dikilmiş aba.
Atâ etmek, hediye vermek.
Çizgili elbise.
sıla
Kavuşmak, ulaşmak, vuslat.
Âşıkın mâşukuna kavuşması.
Doğduğu yeri, hısım akrabayı gidip görme.
Bahşiş, hediye.
Gr: Cümlenin içinde ism-i mensub bulunmasıyla, dahil olduğu cümlenin evvelce mâlum olması iktiza eder. İçinde bulunduğu cümleyi sonradan gelen cümle
sılat
(Tekili: Sıla) Sılalar.
Bahşişler, armağanlar, hediyeler.
sılle
(Çoğulu: Sılât) Vuslat, kavuşma.
Hediye, atâ.
şir'a
(Şeria-Meşrea) Lügat mânası, bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir. Bunda insanların, hayat-ı ebediye ve saadet-i hakikiyeye vusulü için Allah'ın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiare ıtlak edilmiştir ki, din demekt
şit (şis) aleyhisselam / şit (şîs) aleyhisselâm
Âdem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber. Âdem aleyhisselâmın oğludur. Babası vefât edince peygamber oldu. Kendisine elli suhuf kitâb verildi. Şit ismi İbrânice olup Arapça'da Allah'ın hibesi (hediyesi) mânâsındadır. Şit yerine Şîs de denilmiştir.
subaşı
Şimdiki zabıta ve daha ziyade belediye memurlarının gördükleri işleri gören ve kasabaların idaresi başında bulunan memurun ünvanı idi.
tahaddi mu'cizesi
Cenab-ı Hakk'ın, Resülüne inzal ettiği Kur'anın şeksiz, şüphesiz bir mu'cize-i ebediye olduğunu sarahaten göstermek için, şüphesi olanlara karşı "Kur'an'ın mislini ve nazirini yapın" diye meydan okuması.
tahiyyat / tahiyyât
Selâmlar. Duâlar. Manevî hayat hediyeleri. Tezahürat-ı hayatiye.
Mâlikiyet, beka ve mülk.
Hediyeler.
tahiyye
Selam, hediye.
Hediye.
takdime
(Çoğulu: Tekadim) Kendisinden üstün kişiye sunulan armağan, hediye.
Takdim.
talef
Fazl. Atâ, hediye, bahşiş, hibe.
Kanı heder olmak.
tefarik
Müteferrik olanlar. Tefrikalar. Ayırma ve seçmeler.
Taksitler. Ufak tefek şeyler. Ayrıca şeyler.
Küçük hediyelik eşya.
tehdiye
Hediye verme, bağışlama.
tekadim
(Tekili: Takdime) Takdim edilen armağanlar, verilen hediyeler.
tenahüd
Tevzi etmek, dağıtmak.
Hediye vermek, atâ etmek.
tenvil
Atâ, bahşiş, hediye.
tesbi'
(Seb'. den) Yediye çıkarma, yedileme.
Bir şeyi yedi parça yapma.
tesbian
Yediye ayırmak suretiyle, yediye ayırarak.
tuhaf / تحف
(Tekili: Tuhfe) Hediyeler.
Münâsebetsiz hâl.
Eğlenceli, gülünç.
Garip iş veya şey.
Hoşa giden ve az bulunur şeyler.
İlginç.
(Arapça)
Hediyeler.
(Arapça)
Gülünç.
(Arapça)
tuhfe / تحفه
Turfanda şey.
Görülmemiş yeni çıkan. Yeni.
Hediye, armağan.
Hediye, armağan, değerli şey.
Hediye.
(Arapça)
turra-i sermediye
Ebediyen silinmeyecek ilâhî turra, damga.
umur-u ebediye
Ebediyete ait işler, âhiret işleri.
uraza
Misafire çıkarılan yiyecek.
Hediye, armağan.
vahib-ül ataya / vâhib-ül atâyâ
Hediyeler bağışlayan. Bağışlar ihsan eden. (Cenab-ı Hak (C.C.)
vehhabi / vehhabî
Muhammed İbn-i Abdulvehhab nâmında birisinin sebeb olduğu İslâmî bazı mes'elelerde ifrat gösteren ve dört hak mezheb hâricinde bir mezhepten olan. Fıkıhta Hanbelî, itikadda İbn-i Teymiye'ye bağlıdırlar. Tarikatlarına Muhammediye ismi verirler.
vezime
Hediye.
yad / yâd
Anma. Hatırda tutma. Zikretme.
(Farsça)
Hediye.
(Farsça)
Hâtıra.
(Farsça)
Hatır, gönül.
(Farsça)
Uyanıklık.
(Farsça)
Anma, hatırda tutma, zikretme.
Hediye.
Hatıra.
Hatır gönül.
yadigar / yâdigâr
Hediye, armağan.
yadigar-ı tahattur / yâdigâr-ı tahattur
Hâtıra, hatırlatacak bir hediye.
zabıta-i belediye / zâbıta-i belediye
Belediye zâbıtası.
zırban
(Çoğulu: Zerâbin) Kokarca denilen küçük, kediye benzer, çirkin kokulu bir hayvan.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
teşmil etmek
naçar
mevzu
bimar
dâvâ
Servet-i Fünun
Hâdem
renc
halet-i ruhiye
mazbut
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ediye
Samimi
Birlik
Özlü söz
Türan
Yönetmek
ders
TAFSİLAT
zaval
hasret