REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te döne ifadesini içeren 176 kelime bulundu...

a'sar / â'sâr

  • Asırlar, dönemler.

ahidşiken / عهدشكن

  • Sözünden dönen, antlaşmayı bozan. (Arapça - Farsça)

ahir / âhir

  • Son dönem.

ahir-i ömür / âhir-i ömür

  • Hayatın son dönemi.

aid / âid / عائد

  • Geri gelen, dönen. Râci. Dâir.
  • Bir kimse veya bir şeyle ilgili olan.
  • Hastayı ziyaret eden.
  • Geri gelen, dönen, dair, ilgili.
  • Ait, ilişkin. (Arapça)
  • Geri dönen. (Arapça)

akis

  • Tersine dönen, vuran, çarpan. Akseden.

asabiyet-i cahiliye

  • Cahiliye dönemi ırkçılığı.

asar-ı sabıka-i nuraniye / âsâr-ı sâbıka-i nuraniye

  • Geçmiş dönemlerde yazılan nurlu eserler, kitaplar.

asr-ı bedeviyet

  • Bedevîlik asrı, dönemi.

asr-ı nüzul-i furkan

  • Kur'an-ı Kerimin indiği dönem.

asr-ı pak-i muhammedi / asr-ı pâk-i muhammedî

  • Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yaşadığı pâk ve temiz asır, dönem.

asr-ı saadet / asr-ı saâdet

  • Mutluluk asrı; Peygamberimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem.

asr-ı saadet ve tabiin / asr-ı saadet ve tâbiîn

  • Mutluluk asrı olan sahabe dönemi ve sahabelere tâbi olan bir sonraki dönem.

asr-ı sahabe / asr-ı sahâbe

  • Sahabelerin (r.a.) yaşadığı dönem.

asr-ı sıdk

  • Doğruluk asrı, sadakat dönemi.

asri / asrî

  • Zamanla ilgili, o döneme ait, modern, yeni tarz.

avdeti / avdetî

  • Dönme.
  • Aslına, Müslümanlığa dönen.

ayib

  • Dönüp çekilen. Geri dönen. Tövbe eden.

bi-vefa / bî-vefa

  • Vefasız, dönek. (Farsça)

cahiliyye / câhiliyye

  • Kelime olarak cahilliğe ait mânâsına gelir. Terim olarak İslâmiyetten önceki putperest dönemi ifade eder.

çarh

  • Çark, tekerlek.
  • Felek, gök, sema.
  • Ok yayı.
  • Elbisede yaka.
  • Tef.
  • Devreden, dönen.
  • Çakır doğan.
  • Talih.

çarha

  • Ordunun ilerisinde bulunan askerlerin yaptıkları tâlim. (Farsça)
  • Çıkrık gibi dönen yuvarlakça bir cins dolap. (Farsça)

çark

  • (Çarh-Çerh) Dönen pervaneli tekerlek. (Farsça)
  • Vapur, değirmen ve dolap çarkı. (Farsça)
  • Bir makinenin dönen tekerleği, çok zaman bu tekerlek makineyi çalıştırır. Her çeşit tekerlekli makine. (Farsça)
  • Dönerek işleyen âlet. (Farsça)
  • Koz: Birbiri içinde dönen feleklerden mürekkeb kâinat, felek, efl (Farsça)
  • Dönen, felek, talih.

çark-ı felek

  • Bir makine veya dolaba benzetilen gökyüzü.
  • Mc: Tâlih, baht.
  • Yakıldığı zaman dönerek ateşler püskürten bir çeşit donanma fişeği.
  • Bir nevi sarmaşıklı nebat çiçeği.

cava

  • Endonezya'ya bağlı bir ada şehri.

cereyan-ı tecri / cereyan-ı tecrî

  • "Döner, akar gider" ifadesi.

çerh

  • Çark. Dolap. (Farsça)
  • Felek. Talih. (Farsça)
  • Dingil üzerine dönen. (Farsça)
  • Gök. (Farsça)
  • Def. (Farsça)
  • Zenberek. (Farsça)
  • Mancınık. (Farsça)
  • Elbise yakası. (Farsça)
  • Ok yayı. (Farsça)
  • Çakır gözlü doğan kuşu. (Farsça)

dair / dâir / دائر

  • Devreden. Dolaşan. Dönen. Bir şeyin etrafını kuşatan.
  • Belli bir şey hakkında olan. Alâkalı, müteallik.
  • İlişkin, hakkında. (Arapça)
  • Dönen. (Arapça)

derrace

  • Eskiden kullanılan bir çeşit harb âletidir ki, üstü sığır derisi ile örtülü olup, tekerlekleri içinde dönerdi.
  • Bisiklet.

devr

  • Devir, dönem, dönme, dolaşma, aktarma.

devr-i cumhuriyet

  • Cumhuriyet devri, dönemi.

devr-i istibdad

  • İstibdat devri, baskı ve zulüm dönemi.

devr-i istibdat

  • Baskı ve zulüm dönemi.

devr-i müşevveş

  • Karışık dönem.

devr-i sabık

  • Önceki dönem; Cumhuriyet Halk Partisi idaresi ve iktidar dönemi.

devre / دوره

  • (Çoğulu: Devrât) Dönüş dönme, dönem.
  • Birkaç yıldan meydana gelen zaman süresi.
  • Elektrik devresi. Üzerinden elektrik akımı geçmekte olan bir iletken yolun tamamı.
  • Dönem.
  • Dönem. (Arapça)

devre-i hükumet / devre-i hükûmet

  • Devlet olarak hükmetme dönemi.

devre-i istibdat

  • Zulüm ve zorbalık dönemi.

devriye

  • Dönen, dolaşan.

devvar

  • Durmayıp dönen, devreden. Devredip gezen.
  • Gerdân.
  • Kâbe-i Muazzama'nın bir adı.
  • Haremden alıp beraber tavaf edilen taş.

dolap

  • (Çoğulu: Devâlib) Kuyudan su çıkarıp bahçeleri sulamaya mahsus döner makine.
  • Her çeşit döner çark, çıkrık.
  • İçine eşya vesaire konulan raflı veya rafsız göz.
  • Eskiden selâmlık ile harem arasında eşya alıp vermeye mahsus döner dolap ki, veren ile alan birbirlerini görmez

ecir devri / ecîr devri

  • Sanayi Devrimiyle gelen işçilik dönemi.

edvar / edvâr

  • Devirler, dönemler.
  • Devirler, dönemler.

edvar-ı seb'a

  • Yedi devir, yedi dönem.

ehl-i medaris

  • Osmanlı döneminde dinî ilimlerin tahsil edildiği yüksek eğitim kurumlarına mensup olanlar.

ehl-i tekke

  • Tekkeye giden ve oradaki zikirleri yapan kişiler; Osmanlı döneminde, sadece tasavvuf ve tarikat eğitimi verilen tekkelerde mânevî ilim tahsil edenler.

esir devri

  • Feodalizm, sömürgecilik dönemi.

eski hikmet

  • İlk dönem İslâm filozoflarının yorumları.

evail / evâil

  • İlk dönemler, başlangıçlar.

evvab

  • (Evb. den) Rücu' eden. Geri dönen.
  • Günahlardan tevbe edip hakkı kabul eden.

evvabin / evvabîn / evvâbin

  • Tevbe edip günahlardan dönenler.
  • Tevbe edip günahtan dönenler.

ezmine-i selase / ezmine-i selâse

  • Üç dönem; geçmiş, bugün ve gelecek zaman.

fahrüddeveran

  • Yaşadığı ve kendisinden sonra gelen dönemlerin övünç kaynağı.

felek

  • Gök, gök katı, devir.
  • Tâli', baht.
  • Büyük ve dâirevi olan şey.
  • Her gök seyyaresinin gezdiği âlem.
  • Dünyâ, âlem,
  • Bir zilli âlet.
  • Yuvarlak kütük, kızak. (Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten

ferdiyet zamanı

  • Bireysellik dönemi; büyük velîlerin çıktığı zaman.

ferid-i devran / ferîd-i devrân

  • Bütün dönemlerin en seçkin kişisi.

fetret / فَتْرَتْ

  • Dînî teblîğin insanlara ulaşmadığı dönem.
  • İki dönem arasındaki boşluk zamanı.

fetret devri

  • Karanlık dönem, vahyin kesildiği mânevî buhran zamanı.

fetret-i mutlaka

  • İnsanlara, doğru ile yanlışı ayırt ettirecek hiçbir semâvî dinin hükmetmediği dönem.

fi zamanına / fî zamanına

  • İçinde bulunduğumuz dönemde, zamanda.

gazi / gâzi

  • Din uğrunda harbeden. Cihadda yaralanmış veya harbetmiş olan kimse. Harpte ordunun başına geçen kumandan. Muzaffer olan ve harpten sağ dönen.
  • Savaşta yaralanan, sağ dönen kimse.
  • Allahü teâlânın dînini yaymak, din, nâmus ve vatanına saldıran düşmanı kovmak için savaştıktan sonra geri dönen müslüman.

gerd

  • Kelimelere eklenir ve "Dönen, dolaşan" anlamlarını verir. Meselâ: Tiz-gerd : Çabuk dönen. (Farsça)

gerdan / gerdân / گردان

  • Dönen, dönücü. Çeviren. (Farsça)
  • Dönen. (Farsça)

gerden

  • Dönen. Dönücü. (Farsça)
  • Boyun. (Farsça)
  • Şeci'. Bahadır. Pehlivan. (Farsça)

gerdun

  • Dünyâ, felek. (Farsça)
  • Dönen, dönücü, devreden, çevrilen. (Farsça)

girdab

  • Suların dönerek aktığı tehlikeli yer.
  • Suların dönerek çukurlaştığı yer. (Farsça)
  • Tehlikeli yer. Mühlike. Tehlikeli yer ve zaman. (Farsça)
  • Anafor; suların dönerek çukurlaştığı tehlikeli akıntı yeri.

hal-i alem / hal-i âlem

  • İçinde yaşanılan dönem.

hane-i devvar

  • Dâim dönen, devreden hane.
  • Mc: Yıldız.
  • Dönen ev.

hanif / hanîf

  • Sapıklıktan, yanlış inanışlardan Hakk'a, doğruya meyleden, dönen, müslüman. İslâmiyet'ten önce Arabistan'da putlara tapmayıp, hazret-i İbrâhim'in dîni üzerine bulunanlara verilen isim. Çoğulu hunefâ'dır.

hanis

  • Sinen, dönen.

hatib-i devr-i zaman / hatib-i devr-i zamân

  • Bulunduğu dönemin hatibi.

haydar-ı kerrar / haydar-ı kerrâr

  • Hz. Ali.
  • Kahramanca döne döne düşmana saldıran.

hazil

  • Yüzsüz, alçak, âdi, dönek, kalleş.

hercai / hercaî / hercâî

  • (Hercâyî) Her yerde bulunur, kendine mahsus belirli bir yeri bulunmayan. Serseri, derbeder.
  • Kararsız, sebatsız, vefasız, dönek, mütelevvin.
  • Yanar döner, gelgeç.

hilafet-i abbasiye / hilâfet-i abbâsiye

  • Abbasi hâlifeliği; Abbasiler dönemi.

hin-i sabavet / hîn-i sabâvet

  • Çocukluk dönemi.

hükumet-i islamiye-i ömeriye / hükûmet-i islâmiye-i ömeriye

  • Hz. Ömer dönemindeki İslâmî hükûmet.

hürriyetin başı

  • Meşrûtiyet yönetiminin ilk ilân edildiği dönem.

hürriyetin başında

  • 1908'de Hürriyetin ilân edildiği zamanın ilk döneminde.

idare-i hazıra / idare-i hâzıra

  • İçinde bulunulan dönemdeki yönetim.

ihtiyac-ı zaman

  • Zamanın, dönemin ihtiyacı.

iki imam

  • Her dönemde bulunan ve manevî açıdan önderlik konumunda bulunan iki şahıs.

iki mekteb-i musibetin şehadetnamesi

  • Meşrutiyet ve hürriyet dönemlerine ait musibet sınavının diploması.

inantab

  • Dizgin çevirip dönen. (Farsça)

inna lillah ve inna ileyhi raci'un / innâ lillah ve innâ ileyhi râci'ûn

  • Belâ ve musîbet gelince veya kötü bir haber duyunca okunan, Bekara sûresinin; "Biz Allahü teâlânın kullarıyız (vefât ettikten sonra diriltilip yine) O'na döneceğiz" meâlindeki yüz elli altıncı âyet-i kerîmesi.

iptida-yı hürriyet

  • Hürriyetin başlangıcı; II.Meşrutiyetin ilânıyla başlayan dönem.

irticakarane / irticâkârâne

  • Geri dönercesine.

irtidadkar / irtidâdkâr

  • Dininden dönen.

istidari / istidarî

  • Dönerek ve bir daire meydana getirecek olan.

istirca' / istircâ'

  • Belâ ve musîbet zamânında veya kötü bir haber duyunca "İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci'ûn (Muhakkak ki Allahü teâlânın kullarıyız, vefât ettikten sonra diriltilme ve neşr ile yine O'na döneceğiz) (Bekara sûresi: 156) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuya rak Allahü teâlâya sığınmak.

jöntürk

  • Osmanlıların son döneminde yaşayan yenilik sevdalısı gençler.

kadı

  • Tanzimat'a kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları.

kallaş

  • Kalleş. Hileci, dönek.

kanif / kânif

  • Udul eden, dönen, yoldan çıkan.

kebkebe

  • Yüz üstüne düşürme.
  • Çukur bir yere döne döne düşme.

kerrar

  • Harpte, çekilip tekrar saldırmak. Döne döne saldırmak.

kutub

  • Önder, rehber; yaşadığı dönemin en büyük mürşidi.

kuvve-i an-il-merkeziye

  • Merkezkaç kuvvet. Cisimlerin kendi mihveri üzerine hareketi zamanında merkezinde hâsıl olan kuvvete denilir. Merkezde dönen bir tekerleğin etrafında yapışık veyahut üstünde taşıdığı cisimlerin etrafa yayılıp dağılmasıyla bu kuvvetin mevcudiyyeti anlaşılır.

mahi-i tarik-ı fetret / mâhi-i tarik-ı fetret

  • Fetret dönemini ortadan kaldıran, yok eden.

manivela

  • Ağır şeyleri çekmek ve kaldırmak için vasıtanın dönen merkezine bir ucu takılıp döndürülen kol.

manzume-i şemsiye

  • Güneş sistemi, güneş ve etrafında dönen seyyâreler topluluğu.

mazi kıt'ası / mâzi kıt'ası

  • Geçmiş zaman ve dönemler.

mebde'-i zuhur

  • İlk olarak ortaya çıktığı dönem.

medar / medâr / مدار

  • Sebeb, vesile.
  • Bir şeyin etrafında döneceği nokta. Bir şeyin devredeceği, üzerinde hareket edeceği yer.
  • Gezegenlerin gezerken hareket noktalarının çizdiği dâire. (Dünya, güneş etrafında seyrederken medar-ı senevîsi bir dâireyi andırır.)
  • Bir şeyin döneceği yer, etrafında hareket edilen nokta.
  • Yörünge, gezegenin güneş etrafında dönerken çizdiği daire.
  • Yörünge (Arapça)
  • Dönence. (Arapça)
  • Vesile, vasıta (Arapça)
  • Yardımcı. (Arapça)

medar-ı senevi / medâr-ı senevî

  • Dünyanın güneş etrafında dönerken bir sene içinde çizdiği yörünge.

medaris / medâris

  • Medreseler, okullar; Osmanlı döneminde dinî eğitim veren yüksek öğretim kurumları.

menat

  • Dönecek yer, merci'.
  • İlişip asacak yer.

mesab

  • Rücu edecek, geri dönecek yer. Kuyu ağzında su çeken kimsenin durduğu yer.
  • Havuz ortası.
  • Suyun biriktiği yer.

meşihat-ı islamiye dairesi / meşihat-ı islâmiye dairesi

  • Osmanlı döneminde din alanında en yüksek makam olan kurum.

meşrutiyet

  • Başında hükümdar bulunmakla birlikte seçimle belirlenmiş bir yasama meclisine dayanan, yürütmesi denetime açık anayasal idare şekli; Osmanlılarda 1876 anayasasıyla başlayan, 1908 değişikliğiyle devam eden hukukî ve siyasi döneme verilen ad.

mevlevi-misal / mevlevî-misâl

  • Mevlevîlik tarîkatına mensup olan ve Allah aşkıyla kendi etraflarında dönenler gibi.

mevlevivari / mevlevîvâri / mevlevîvârî

  • Mevlânâ'nın dönerek zikreden müridleri gibi; Mevlevîler gibi dönerek.
  • Dönerek zikreden mevleviler gibi.

mihver

  • Dünyanın kuzey ve güneş kutbu arasından geçtiği farz olunan hat, dönen bir şeyin ortasından geçen mil. Düzgün geometrik şekilleri iki eşit kısma ayıran doğru çizgi. Çark ve tekerlek gibi dönen şeylerin ortasından geçen mil. Merkez.
  • Mat: Üzerinde bir müsbet ciheti var farzedilen sonsu

mu'riz

  • İ'raz eden. Yüz çeviren. Başka tarafa dönen. Ta'riz eden. Dokunaklı konuşan.

mü'tefik

  • Tersine dönen, tersine dönmüş.

muallakat / muallâkat

  • Asılı, takılı olan şeyler (mânâlar).
  • Câhiliye döneminde meşhur Arap şâirlerinin Kâbe'nin duvarına asılan meşhur şiirleri.

muasır / muâsır

  • Çağdaş, aynı dönemde yaşayan.

muavid

  • Geri dönen, avdet eden.

mudga

  • Et parçası; embriyo; döllenmiş hücrenin, bütün organlar oluşuncaya kadar geçirdiği dönem.

münib

  • Hakk'a yönelen, günahları terk ile hakka dönen. Pişman olup dönen.
  • Kâinattan yüzünü çevirip Bâki-yi Hakiki'ye yönelen.
  • Güzel yağan faydalı yağmur.
  • Bereketli ve verimli bahar.
  • Pişman olup dönen.

munkalib

  • İnkılâb eden. Dönen. Dönmüş. Başka bir şekle ve kılığa girmiş olan. Değişmiş, değişen.

münkalib

  • İnkılab eden. Dönen, dönmüş. Başka bir hale girmiş olan. Değişen.
  • Tersine dönen, değişen.

munsarıf

  • Geri dönen.

munsarif

  • (Sarf. dan) Geri dönen, çekilip giden.
  • Gr: Esre ve tenvin kabul eden isim.

müntekis

  • Başaşağı dönen. Tersine yuvarlanan.

mürteci / mürtecî

  • Geri dönmek isteyen, geri dönen, gerici.
  • İslâmiyet'in pâk ve temiz yolunu bırakarak, câhiliyet devri yoluna ve yaşayışına dönen; gerici, irticâ eden.

mürteci'

  • (Rücu'. dan) Geri dönen, geri dönmek isteyen. İrticâa giden.
  • Her cihetle en yüksek saadet ve selâmete sevkeden İslâmiyete muhalefetle İslâmdan önceki câhiliyet ve ahlâksızlığa dönmek isteyenlerin vasfı.
  • İslâmiyete muhalif olanların; hakikat, İslâmiyet ve iman fedakârlarına, İ

mürted / مُرْتَدْ

  • İrtidad eden. İslâm dininden dönen.
  • Dinden dönen.

mürtedd

  • İslâm dininden dönen kimse.

müstakbil

  • İstikbâl eden, karşılayan.
  • Kıbleye dönen.

müstakbilin / müstakbilîn

  • (Tekili: Müstakbil) (Kabl. dan) Karşılayanlar, karşılayıcılar, istikbâl edenler.
  • Kıbleye dönenler.

müteakkis

  • (Aks. den) Tersine dönen, ma'kus olan.

mütekallib

  • Dönen, değişen. Başka şekil olan.

mütelevvin / متلون

  • Renkten renge giren. Halden hale geçen. Kararsız. Dönek.
  • Renkten renge giren, yanar döner. (Arapça)

müteveccihane / müteveccihâne

  • Bir yana dönerek, teveccüh edip yönelerek. (Farsça)

müteveccihin / müteveccihîn

  • (Tekili: Müteveccih) Bir yana dönenler. Teveccüh edip yönelen kimseler.

na'ra

  • (Çoğulu: Na'rât) Yüksek sesle uzun uzun bağırma.
  • Tar: Eskiden yangına giderken ve dönerken kalabalık caddelerde, geçitlerde, dönemeçlerde, meydanlarda tulumbacıların içlerinden "naracı" adı verilen birinin bağırması yerinde kullanılır bir tâbirdir. Nâra atmakla yangın münasebetiyle s

nakil

  • Vazgeçen, cayan, dönen.
  • Çekinen, kaçınan.

nakis

  • Bozan, çözen, üzen veya dağıtan.
  • Rücu eden. Dönen.

nekahet / نقاهت

  • Hastalıktan sonraki tehlikeli geçiş dönemi. (Arapça)

neverd

  • Dönen, gezen, dolaşan. (Farsça)

nokta-i cevvale / nokta-i cevvâle

  • Dâimî hareket hâlindeki nokta. Dâire şeklinde hızlı dönen bir nokta.

perende

  • Uçan, uçucu. (Farsça)
  • Av kuşu. (Farsça)
  • Çark gibi dönerek atılan takla. (Farsça)

pervane / pervâne

  • Fırıldak çark. (Farsça)
  • Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek. (Farsça)
  • Haberci, kılavuz. (Farsça)
  • Işık etrafında dönen küçük kelebek.

peyk

  • Bir şeyin etrafında, ona tabi olarak dönen. Seyyare. (Farsça)
  • Haber ve mektup getirip götüren. (Farsça)

peyk-i felek

  • Ay. Dünyanın etrafında dönen ay. Dünyanın peyki.

raci / râci

  • Geri dönen, bağlanan.
  • Geri dönen.
  • Dokunan, ilgisi bulunan.
  • Geri dönen.

raci' / râci' / راجع / رَاجِعْ

  • (Rücu. dan) Geri dönen, ric'at eden.
  • Dair, aid, alâkası olan, dokunur olan, müteallik.
  • Gr: Bir şahıstan kinaye olan zamir.
  • Hakkında. (Arapça)
  • Dönen. (Arapça)
  • Geri dönen.

raks-ı mükerrer

  • Tekrar tekrar yapılan raks. Döne döne oynama.

safha

  • Devre, dönem.

şahsiyet devrinin yadigarı / şahsiyet devrinin yadigârı

  • Asil kişilerin yaşadığı dönemin hatırası.

selef-i müçtehidin / selef-i müçtehidîn

  • Âyet ve hadisler başta olmak üzere dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kâbiliyetine sahip olan İslâmın ilk dönemlerinde yaşamış İslâm âlimleri.

sevel

  • Koyunlarda olan bir hastalıktır. Hasta koyun sürüye uymaz, otlak yerinde döner durur.

seyyiat-ı sabıka

  • Geçmiş dönemlerde işlenen kötülük ve günahlar.

sömestr

  • Okullarda bir ders yılının ayrıldığı iki dönemin herbiri. (Fransızca)

sure-i mekkiye / sûre-i mekkiye

  • Mekke döneminde nâzil olan, inen sûre.

süyuti / süyûtî

  • Osmanlı dönemi medreselerinde okutulan tefsir metodu ile ilgili imam Suyûtî'nin "el-itkân fî ulûmi'l-Kur'ân" adlı eseri.

taaddüd-ü enbiya

  • Aynı dönemde birden fazla peygamberin olması.

tecri / tecrî

  • "Döner, akıp gider".

televvün / تلون

  • (Levn. den) (Çoğulu: Televvünât) Renkten renge girme. Renk değiştirme.
  • Döneklik, kararsızlık.
  • Yanardönerlik. (Arapça)

tevhid-i medaris / tevhid-i medâris

  • Medreselerin, okulların birleştirilmesi; Osmanlı döneminde dinî ilimlerin tahsil edildiği eğitim kurumlarının bir araya getirilmesi.

ulum-u medaris / ulûm-u medaris

  • Medreselerin ilimleri; Osmanlı döneminde dinî ilimlerin tahsil edildiği yüksek eğitim kurumlarında ders verilen ilimler.

vakt-i tecrübe

  • Deneme vakti, imtihan dönemi.

vasiyle / vasîyle

  • Cahiliye döneminde bir koyun dişi doğurursa yavru sahibinin, erkek doğurursa ilâhlarının olurdu. Koyun dişi ve erkek yavru doğurduğu takdirde dişi yüzünden erkek yavru da kurban edilmezdi. Buna vasîyle denirdi.

yunani / yunanî

  • Eski Yunanlılar döneminde çeşitli varlıklara ve tabiat olaylarına ilâhlık veren bâtıl dinlere mensup olan.

zaman-ı cahiliye

  • Cahiliye dönemi.

zaman-ı cahiliyet

  • İslâmdan önceki küfür ve cehalet zamanı, dönemi.

zaman-ı fetret

  • İnsanlara peygamber gönderilmeyen mânevî buhran dönemi.

zaman-ı hal / zaman-ı hâl

  • İçinde bulunulan zaman dilimi (Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem.

zaman-ı istibdat

  • Baskı, zulüm dönemi.

zaman-ı meşrutiyet

  • Meşrutiyet dönemi.

zaman-ı saadet / zaman-ı saâdet

  • Saadet zamanı, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yaşadığı dönem olan asr-ı saadet dönemi.

zaman-ı sahabe / zaman-ı sahâbe

  • Sahabelerin yaşadığı dönem.

zaman-ı tereddüt ve evham

  • İnsanların şüpheye düştüğü ve kuruntulara kapıldığı dönem.

zamanın abdülkadiri

  • Yaşadığı dönemin Abdülkadir-i Geylânîsi olan.

zemherir / zemherîr

  • 22 Aralık'tan 31 Ocak'a kadar olan şiddetli kış dönemi. Şiddetli ve yakıcı soğuk.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın