Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
dogruluk
ifadesini içeren
89
kelime bulundu...
adalet
Hak sahibine hakkını vermek, doğruluk.
adil / âdil
(Âdile) Adâlet eden. Allah'ın emirlerini noksansız tatbik eden. Doğru. Doğruluk gösteren. Adâlet sahibi.
adl
Hakkaniyet. Adâlet üzere oluş. Cevr ve zulüm etmeyip nefislerde ve akıllarda istikameti kaim ve mâlum olan emir ve hâleti icra etmek. Doğruluk.
Her şeyi yerli yerince yapmak, beraber etmek.
Meyletmek.
Hak gözetme, tarafsız hüküm, doğruluk.
adl ü hak
Adalet ve doğruluk.
alamet-i sadıka / alâmet-i sadıka
Doğruluk işareti, belirtisi.
ashab / ashâb
(Tekili: Eshâb) (Sahib) Arkadaş olanlar. Sahip olanlar, kullanma yetkisine sahip kişiler.
Halk, ahali.
Sahabeler, yani Peygamberimiz Hz. Muhammed'i (A.S.M.) görmüş ve mü'min olarak ona ve onun mesleğine bağlı kalmış olan zatlar. Bu kişiler, insanlık, doğruluk ve her türlü faz
asr-ı sıdk
Doğruluk asrı, sadakat dönemi.
ba-savab
Doğruca, doğrulukla.
çep şüden
Solak olmak.
(Farsça)
Mc: Doğruluktan yüz çevirmek.
(Farsça)
dab / dâb
Adalet, doğruluk,
İhsan, vergi.
dad / dâd
Adâlet. Hak, doğruluk.
(Farsça)
İnsaf.
(Farsça)
Vergi, ihsan, atiyye.
(Farsça)
Ömür.
(Farsça)
Sızlanma.
(Farsça)
Doğruluk, hak.
dain
Asıl.
Mâden.
Doğruluk.
daverane / dâverâne
Doğruluk ve adaleti seven bir büyüğe yakışacak tarzda.
(Farsça)
Hâkim ve vezirle alâkalı olan.
(Farsça)
derece-i hakkaniyet
Gerçeklik, doğruluk derecesi.
derece-i sıdk
Doğruluk derecesi.
dürüsti / dürüstî
Doğruluk, düzgünlük, sağlamlık.
(Farsça)
ecnef
Haktan, doğruluktan, adaletten uzaklaşan, ayrılan adam.
Beli eğri, kambur olan adam.
ehl-i sadakat / ehl-i sadâkat
Doğruluk ve bağlılıkta kusur etmeyenler.
emn
Eminlik. Korkusuzluk. Emniyet. Bir şeye itimad etmek. İnsanda doğruluk ve imandan ileri gelen yüksek bir meleke ve kabiliyet. Rahatlık.
enuşa
Mecusi mezhebi.
(Farsça)
Sevinç, sürur, neş'e.
(Farsça)
Adalet, âdillik, doğruluk, hakdan ayrılmamaklık.
(Farsça)
füsuk
(Fısk. dan) Yalancılık. Doğruluk ve itatten ayrılmak. Sıdk u taatten huruc.
hak
Adalet, pay, doğruluk, emek, ücret, doğru.
hak-endiş
Hakkı düşünen. Hakkı arayan, doğruluk için endişe eden.
(Farsça)
hak-perest
Doğruluktan ayrılmayan, doğruluğu ciddi ve samimi seven. Hakka iman eden ve hak üzere âmil olan.
(Farsça)
hakikat
(Çoğulu: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki.
Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek.
"Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime.
<
hakikatmedar
Doğruluk sebebi.
hakk
Doğruluk, insaf, hak. (Allah'ın isimlerinden biri)
hakkaniyet / حقانيت
Doğruluk, gerçekçilik.
Haktan ve doğruluktan ayrılmamak. Adalet üzere bulunmak. Adalet ve insaf ile lâzım olanı icra etmek.
Gerçeklik ve doğruluk.
Doğruluk.
(Arapça)
hakkıyet
Doğruluk.
hakkıyyet
Haklılık, doğruluk.
hakperestane / hakperestâne
Doğruluktan ayrılmayarak, hakkı tutarak.
halisiyyet / hâlisiyyet
Doğruluk, hâlislik, hilesizlik.
hanef
İstikamet, doğruluk.
Ayak eğriliği.
Eğrilik, udûl.
hatt-ı müstakim
Doğru çizgi.
(Farsça)
Doğru yol. Doğruluk üzere olan şey.
(Farsça)
hidayet
Doğruluk. İslâmlık. Hakkı hak, bâtılı da bâtıl olarak görüp doğru yola girmek. Dalâletten ve bâtıl yoldan uzaklaşmak.
hidayet-i fıtrıye
Yaratılıştan gelen hidayet; kötü tercih ve telkinlerle bozulmamış olan insanı yaratılışındaki doğruluk.
hüda
Doğru yol göstermek.
Doğruluk. Hidâyet.
Kur'ân-ı Kerimin bir ismi.
icnaf
Doğruluktan ayrılma. Sadakattan uzaklaşma.
ihlas / ihlâs
(Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık.
Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve
Samimiyet, doğruluk, riyasızlık. Kur'ân-ı Kerim'in 112. Sûresi.
ıksat
Hakkâniyet, doğruluk gösterme.
iksat
Doğruluk ve hakkaniyet gösterme.
imhaz
Doğrulukla yapma.
insaf / insâf
Adâlet, doğruluk. Hakkı gözetip adâletten ayrılmama.
isabet
Doğruluk.
isabet-i kanuniye
Kanunî isabet, doğruluk.
istibhas
Bir şeyin doğruluk ve hakkâniyetini anlayabilmek için, iyice araştırıp tahkik etme.
istikamet / istikâmet / استقامت
Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek.
Allah'a kulluk etmek.
Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması.
Yön, cihet.
Doğruluk.
(Arapça)
Dürüstlük.
(Arapça)
Yön.
(Arapça)
İstikamet vermek:
Yön vermek.
(Arapça)
istisdad
(Sedad. dan) Doğruluk, dürüstlük.
kafile-i sıddıkin / kafile-i sıddıkîn
Daima doğruluk üzere Allah'a ve peygambere çok sâdık olanların oluşturduğu topluluk.
kemal-i istikamet / kemâl-i istikamet
Mükemmel doğruluk, istikamet.
kemal-i sıdk / kemâl-i sıdk
Tam ve mükemmel doğruluk.
keramet-i sadakat
Doğruluk ve bağlılığın kerameti.
kıst
Pay. Hisse. Nasib. Kısım. Mizan. Rızık. Kısım kısım verilen bir hediyenin, borcun her defada verilen bir parçası. Tartı ve ölçüde doğruluk. Adalet etmek.
laalik
Doğrulukla kalkıp durmak.
makrun-u sıhhat
Sıhhat ve hakikata yakın. Doğruluk derecesi fazla.
medar-ı istikamet
Doğruluk kaynağı.
medar-ı sıdk ve kizb
Doğruluk ve yalana zemin oluşturacak şey.
menhec-i sedad / menhec-i sedâd
Doğruluk yolu. Sırât-ı müstakim.
müstakimane / müstakimâne
Doğrulukla, namuslulukla, adâlet dâiresinde.
(Farsça)
müstekim / müstekîm
Doğruluk üzere olan, doğru yolda yürüyen. Doğrulukla sıfatlanmış kimse.
rabbu'l-enbiya ve's-sıddıkin / rabbu'l-enbiyâ ve's-sıddıkîn
Daima doğruluk üzere, Allah'a ve peygambere çok sâdık olanların ve peygamberlerin Rabbi.
rasti / rastî
Doğruluk, gerçeklik.
(Farsça)
rastperverane / râstperverâne / راست پرورانه
Doğruluktan yana.
(Farsça)
rişdet
Doğruluk, dürüstlük. Temizlik.
sadakat / sadâkat
(Sıdk. dan) Dostluk. Bir kimseye Allah (C.C.) için kalbden bağlılık, kalbi ve samimi doğrulukla olan dostluk.
Dostlukta sebat, vefadarlık.
Bağlılık, doğruluk.
Dostluk; bir kimseye Allahü teâlâ için kalbden bağlılık; doğruluk. İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh, Doğruların yardımcısıdır hazret-i Allah.
Bağlılık, dostluk, doğruluk.
sadıkane / sâdıkane
Doğruluk üzerine, samimiyetle, bağlılığını gösterircesine.
sadıkıyet / sâdıkıyet
Doğruluk.
Doğruluk, bağlılık.
şaheser-i ismet ve istikamet
Masumluk ve doğruluk şaheseri.
savab
Doğruluk. Yanlış olmayan. Doğru dürüst.
savb
Taraf, cihet, yön.
Dökülmek, nüzul etmek.
Savab. Doğruluk, dürüstlük.
sedad / sedâd
İstikamet, doğruluk.
selamet
Kurtuluş, tehlikeden sâlim olmak. Korktuklarından, fenalıklardan kurtulmak.
Neticede imân ile kabre girmek.
Edb: Doğruluk, sağlamlık.
sevab
Hayır. Hayırlı iş. Allah (C.C.) tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı. Allah'ın (C.C.) rızasını kazanmağa mahsus iyi amel.
Hayır, hayırlı iş, Allah tarafından mükâfatlandırılacak doğruluk ve iyilik karşılığı.
seviyye
Müsavilik, birlik, beraberlik.
Düzlük, doğruluk.
sıddik / sıddîk
Çok samimi, dâimâ doğruluk üzere ve Allah'a ve Peygamberine çok sâdık olan erkek. Sözü ile işi bir olan.
sıddika / sıddîka
Doğruluk ve samimiyette çok sâdık olan kadın.
Allah yolunda çok sâdık olan Hazret-i Aişe (R.A.) vâlidemiz ve Hazret-i Meryemin vasıf ve isimlerdir.
sıddıkin / sıddıkîn
Daima doğruluk üzere ve Allah'a ve peygambere sadakatte en ileride olanlar.
sıddikin / sıddîkîn
Sıddık olanlar, Allah yolunda sadakatte, doğrulukta en ileri olanlar.
sıddikin-i muhakkikin / sıddîkîn-i muhakkikîn
Daima doğruluk üzere ve Allah'a ve peygambere sadakatte en ileride olan, hakikatleri delilleriyle bilen büyük araştırmacı âlimler.
sıddikiyet / sıddîkiyet
Sadâkat ve doğrulukta en ileri oluş. Çok sâdık olma hâli. Velilik mertebesinin nihâyeti. Peygamberlik mertebesinin bidâyeti olan makam.
Aşere-i Mübeşşere'nin birincisi ve ilk halife olan Hz. Ebubekir'in (R.A.) nâmı ve sıfatıdır.
Çok doğru olup, hiç yalan söylememek.
sıdk / صدق / صِدْقْ
Doğruluk, doğru söz, samimilik, bağlılık.
Doğruluk, gerçeklik, hakikat.
İyi niyet.
Doğruluk.
Doğruluk.
Peygamberlerin sıfatlarından.
Doğruluk.
(Arapça)
Kalp temizliği.
(Arapça)
Doğruluk.
Doğruluk.
sıdk u selamet / sıdk u selâmet
Doğruluk ve selâmetlik için oluş.
sıdk-ı cenani / sıdk-ı cenanî
Kalpten gelen doğruluk.
sıhhat / صحت
Sağlamlık. Doğruluk. Sağlık.
Edb: Sözün yanlış ve eksik olmamasıdır. (Sözün sağlamlığı diye tercüme edilebilen sıhhat-ı ifade: Bir ibarede zâf-ı te'lif, ta'kid, garabet, tetabu-u izafet, tekrar, tenafür, şivesizlik v.s. gibi kusurlar bulunmamakla tahakkuk eder...)
Sağlamlık, doğruluk.
Doğruluk.
(Arapça)
Sağlık.
(Arapça)
taife-i ehl-i hakikat
Hak ve doğruluk üzere olanların taifesi.
taife-i sıddıkin / taife-i sıddıkîn
Daima doğruluk üzere, Allah'a ve peygambere çok sâdık olanların oluşturduğu topluluk.
telaiye
İstikmet, doğruluk.
vüsuk
Doğruluk, güvenilirlik.
zeyg
Şübhe. Doğruluktan ayrılma.
Bir tarafa meyletme.
Yanılma.
Kamaşma.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
semt
haşa ve kella
hane
dür
adem-i kabul
SİKİŞ
mezkur
Büstan
nişān
İstizam
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
dogruluk
mavera
es vermek
Büyülenmek
ramazan-ı şerif
Sınırsız
öd
Gözüm
sözcü
SİKİŞ