REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te dervi ifadesini içeren 44 kelime bulundu...

aba / abâ

  • Bazı dervişlerin ve ilmiye mensuplarının giydikleri yünden yapılmış bir giysi.

aba-puş

  • Aba giyen, derviş. (Farsça)
  • Fakir. (Farsça)

abapuş / abâpûş / عباپوش

  • Abalı. (Arapça - Farsça)
  • Derviş. (Arapça - Farsça)
  • Yoksul. (Arapça - Farsça)

abdal

  • t. Safdil, ahmak, bön.
  • Afganistan'da yaşıyan bir Türk kavminin adı, bu kavimden olan kimse.
  • Anadoludaki bazı göçebelerin adı ve bunlardan olan kimse.
  • Derviş, ermiş, kalender. Kendini Allah'a adamış. Ona teslim olmuş, bu yolda çile çekmiş kimse. (Bak : Ebdal)

arakiyye

  • Yünden yapılan bir cins külâhtır ki, bilhassa dervişler kullanırlar.

arakıyye / عرقيه

  • Derviş külahı. (Arapça)

asa / asâ / عصا

  • Değnek, sopa. (Arapça)
  • Derviş değneği. (Arapça)

benu-l gabra

  • Dervişler, uğrular.

çile

  • Eziyet. Sıkıntı. (Farsça)
  • İplik. (Farsça)
  • Yay kirişi. (Farsça)
  • Tas: Dervişlerin kapalı bir yere çekilerek ibadetle geçirdikleri kırk gün. (Farsça)
  • Dervişlerin, nefislerini terbiye ederek tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için kırk gün tenhâ bir yerde riyâzet (nefsin istemediği şeyler) ve ibâdetle meşgul olmaları.
  • Dervişlerin bir yere çekilerek ibadetle geçirdikleri kırk gün.

cuki / cûkî

  • Hindistan'da yayılan ve bozuk bir yol olan Brahmanizmin, cûk denilen dört rûhânî sınıfından birine mensûb olan kimse. Hind kâfirlerinin dervişlerine verilen ad.

delk / دلق

  • Eski ve yamalı elbise. Dervişlerin giydikleri eski aba. (Farsça)
  • Kılıcı kınından çıkarmak. (Farsça)
  • Derviş hırkası. (Farsça)

dervişan / dervişân / dervîşân / درویشان

  • (Tekili: Derviş) Dervişler. (Farsça)
  • Dervişler. (Farsça)

dervişane / dervişâne

  • Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle. Müstağni ve fakir bir surette. (Farsça)

ebdal / ebdâl / ابدال

  • Derviş, abdal. (Arapça)

fakir / fakîr / فقير

  • Aslî (temel) ihtiyâçlarından başka nisâb miktârı (dînen zengin sayılacak kadar) malı olmayan.
  • Tasavvufta fakir: Derviş. Her zaman her işte yalnız Allahü teâlâya muhtaç olduğunu bilen, bütün ihtiyaçlarını hep Allahü teâlâya arz eden.
  • Yoksul. (Arapça)
  • Bendeniz. (Arapça)
  • Dilenci. (Arapça)
  • Derviş. (Arapça)

hangah

  • Allah rızası için ve misafirleri minnet altında bırakmamak ihlâsı ile fakir ve dervişlere ve talebe-i uluma yemek verilen ve misafir edilen yer. (Farsça)

hezarmih / hezarmîh

  • Bin yerinden yamalı derviş hırkası. (Farsça)
  • Çok süslü. (Farsça)
  • Gök yüzlü. (Farsça)

hırkapuş / hırkapûş / خرقه پوش

  • Hırka giyen, derviş. (Farsça)
  • Hırka giyen. (Arapça - Farsça)
  • Derviş. (Arapça - Farsça)
  • Hırkapûş olmak: (Arapça - Farsça)
  • Hırka giymek. (Arapça - Farsça)
  • Derviş olmak. (Arapça - Farsça)

hırkapuşane

  • Fakircesine, dervişçesine. (Farsça)

hırkapuşi / hırkapuşî

  • Fakirlik, dervişlik. (Farsça)

ısram

  • Derviş olmak.

ittihad-ı muhammedi cemiyeti / ittihad-ı muhammedî cemiyeti

  • Süheyl Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa, Derviş Vahdeti ve arkadaşları tarafından İstanbul'da 5 nisan 1909 tarihinde kurulan bir cemiyettir.

jindepuş / jindepûş / ژنده پوش

  • Yamalı hırka giyen. (Farsça)
  • Derviş. (Farsça)

kalenderi / kalenderî

  • Feylesofluk; kalenderlik; dervişlik; serserilik. (Farsça)
  • Edb: Halk edebiyatı tâbirlerindendir. Halk şâirleri "mef'ulü, mefaîlü, mefaîlü, feûlün" vezninde tanzim ettikleri gazele bu adı verirler. (Farsça)

kemerbend

  • Kemer bağı. (Farsça)
  • Kemeri takılmış. Belinde kemer olan. (Farsça)
  • Mc: Derviş. (Farsça)

miskin / miskîn

  • Bir günlük nafakasından (yiyeceğinden, giyeceğinden) fazla bir şeyi olmayan müslüman.
  • Dervîş. Miskîn Yûnus var yârına, Koma bugünü yârına, Yârın Hakk'ın dîvânına, Varam Allah deyü deyü!..

murabıtin / murabıtîn

  • (Tekili: Murâbıt) Kalblerini Allah'a bağlayanlar.
  • Şeyhler, dervişler.

müzmak

  • Derviş.
  • Fakir kimse.

nakib

  • Vekil. Bir kavim veya kabilenin reisi veya vekili. Halkın hayırlısı.
  • En eski derviş veya dede.
  • Müfettiş.

nemed-puş

  • Keçe giyen. Derviş. (Farsça)

nemedpuş / nemedpûş / نمدپوش

  • Derviş. (Farsça)

nutk

  • (Nutuk) Söyleyiş, söyleme kabiliyeti, konuşma, hitabet.
  • Dervişlerce büyüklerin manzum sözleri.

rida / ridâ / ردا

  • Örtü. (Arapça)
  • Hırka. (Arapça)
  • Derviş postu. (Arapça)

saalik

  • Dilenciler.
  • Serseriler.
  • Kalenderler.
  • Dervişler.

semahane / semâhâne / سماع خانه

  • Mevlevî dervişlerinin semâ ettikleri özel mekan. (Arapça - Farsça)

serupay

  • Tas: Dervişin, tarikat ve mevlevihâne ile bağını kesmek. (Farsça)

sima'

  • Dinlemek, kulak vermek. İşitmek.
  • Çalgı dinlemek.
  • Herkesin işitmesi istenilen güzel zikir ve sözler.
  • Mevlevilerin ve sair dervişlerin "ney" veya "def" ile berâber ilâhi okuyarak raksları ve nağme terennüm etmeleri, dönmeleri.

siyahat

  • (Seyyehân - Siyâh - Süyuh) İbret, terehhüb ve ibadet için yer yüzünde gezip yürümek. (Dervişlerin seyahatı bundandır.)

sôfi / sôfî

  • Tasavvuf ehli. Kalbini gafletten (Allahü teâlâyı unutmaktan) ve mâsivâya (Allahü teâlâdan başka şeylere) bağlamaktan koruyan, nefsini Allahü teâlâya itâate kavuşturan, pâk ve temiz bir kalbe sâhip olan kimse, velî derviş.

tecridhane

  • Eskiden dervişlerin dünya işlerinden ellerini çekip yalnız başlarına yaşadıkları oda, yalnızlık odası.

tekye

  • Zikir veya ders için toplanılan yer. (Farsça)
  • Dervişlerin meskeni ve mâbedi. (Farsça)
  • Yaslanılacak, dayanılacak şey. (Farsça)
  • İtimâd etmek, dayanmak. (Farsça)
  • Tekke; zikir veya ders için toplanılan yer, dervişlerin kaldığı yer.

tekyenişin

  • Tekkede oturan, derviş. (Farsça)

tennure / tennûre / تنوره

  • Mevlevî dervişlerinin sema giysisi. (Arapça)

velayet / velâyet

  • Veli olan kimsenin hali. Velilik, dervişlik.
  • Dostluk.
  • Sadakat.
  • Başkasına sözünü geçirmek. Bir şeye kudret cihetiyle bizzat mutasarrıf olmak.
  • Veli olan kimsenin hali, dervişlik, dostluk, sadakat, başkasına sözünü geçirmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın