LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te derli ifadesini içeren 126 kelime bulundu...

ahzen

  • Çok hüzünlü kederli. En tasalı, daha gamlı.

alim

  • Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken.

armani / armanî

  • Müteessif, kederli, üzüntülü. Pişman, nâdim. (Farsça)

asi / âsi

  • Doktor, cerrah, tabib. (Farsça)
  • Kederli, hüzünlü. (Farsça)

asiye / âsiye

  • Kederli, hüzünlü kadın.
  • Sütun, kolon, direk.
  • Hz. Musa'yı (A.S.) Nil nehrinden çıkararak büyütüp yetiştiren kadın. Firavunun zevcesinin ismi.

bejman

  • Yırtık, dökük, pejmürde, dağınık. (Farsça)
  • Hüzünlü, kederli, üzgün, yaslı. (Farsça)

beşem

  • Kederli, hüzünlü, yaslı. (Farsça)
  • Hazmı güç olan şey. (Farsça)

cahb

  • (Çoğulu: Echibe) Ebücehil karpuzu.
  • Korkudan dolayı kederli olmak.

ceriz

  • Tasalı kimse. Hüzünlü, kederli olan kişi.

dağidar

  • Üzüntülü, kederli.

derdnak

  • Dertli, kederli, kaygılı, tasalı. (Farsça)

dervişane / dervişâne

  • Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle. Müstağni ve fakir bir surette. (Farsça)

dil-teng

  • Sıkıntılı, kederli, gönlü darda olan. (Farsça)

effaf

  • Çok of! çeken. Sıkıntılı, muztarib ve kederli kimse. Elemli, gamlı, tasalı adam.

elem-zede

  • Acılı. Kederli. Dertli. (Farsça)

elemzede-gan / elemzede-gân

  • (Tekili: Elemzede) Elemliler, kederliler, dertliler. (Farsça)

endişnak

  • Endişeli, kederli, meyus, sıkıntılı, düşünceli. (Farsça)

enduh-nak / enduh-nâk

  • Kederli, sıkıntılı, gamlı, üzüntülü. (Farsça)

esatiz / esatîz

  • (Tekili: Esâtîze) : (Üstaz) Usta başıları. Bir işin tedbirinde, öğretilmesinde önderlik edenler.

esif

  • Kederli, esefli, tasalı, gamlı.

esyan

  • Kederli, gamlı, tasalı, kaygılı, hüzünlü, üzüntülü.

fec'

  • Bir kimsenin, musibetten dolayı elemli olması.
  • İncinmek.
  • Tasalı olmak, kederli ve hüzünlü oluş.

gam-gin / gam-gîn

  • Gamlı, kederli.

gamgin / gamgîn

  • Gamlı, kederli.

gamin / gamîn

  • Tasalı, hüzünlü, kederli, gamlı. (Farsça)

gamm-alud

  • Kederli, gamlı, hüzünlü, kaygı veren. (Farsça)

gamm-dide / gamm-dîde

  • Kederli, tasalı, gamlı, hüzünlü.

gamm-gin / gamm-gîn

  • Kederli, hüzünlü, gamlı. (Farsça)

gamm-nak

  • Gamlı, kederli.

gamm-nisar

  • Hüzün veren, kederli eden. (Farsça)

gamm-penah

  • Tasalı yer, kederli yer. Kederin, tasanın sığındığı yer. (Farsça)

gamm-zede

  • Kederli, hüzünlü, gamlı, tasalı. (Farsça)

gamnak / gamnâk / غمناک

  • Gamlı, kederli.
  • Kederli, üzgün. (Arapça - Farsça)

giriban-çak / girîban-çâk

  • Yakası yırtık. (Farsça)
  • Mc: Kederli, hüzünlü, üzüntülü. (Farsça)

gussadar / gussadâr

  • Kederli, tasalı. Kaygılı. Gussalı. (Farsça)

gussanak / gussanâk

  • Kederli, hüzünlü, tasalı, kaygılı. (Farsça)

haib

  • Mahrum. Ümidsiz. Kederli. Me'yus. Bi-behre olan.

hatır-ı na-şad / hatır-ı nâ-şâd

  • Tasalı ve kederli gönül.

haybet-zede

  • Sıkıntıya uğrayan, kedere düşen, kederli olan. (Farsça)

hüzn-alud

  • Kederli. Hüzünlü. Gamlı. (Farsça)

icmali / icmâlî / اجمالى

  • Derli toplu, özet halinde. (Arapça)

igtimam

  • Tasalanmak. Kederli olmak.

ikamet / ikâmet

  • İmamlık, halifelik, önderlik.

iki imam

  • Her dönemde bulunan ve manevî açıdan önderlik konumunda bulunan iki şahıs.

iktiras

  • Bir işe ehemmiyet verme, bir şeyi mühimseme.
  • Kederli ve hüzünlü olma.

imamet

  • İmamlık, önderlik.

iyas

  • Yeis hali. Ümidsizlik ve kederli oluş.

kabet

  • Kederli ve ıztırablı olma.

kad / kâd

  • Mahzun olma, hüzünlü ve kederli olma.

kalb-i na-şad / kalb-i nâ-şâd

  • Hüzünlü gönül, kederli kalb.

kalenderi / kalenderî

  • Feylesofluk; kalenderlik; dervişlik; serserilik. (Farsça)
  • Edb: Halk edebiyatı tâbirlerindendir. Halk şâirleri "mef'ulü, mefaîlü, mefaîlü, feûlün" vezninde tanzim ettikleri gazele bu adı verirler. (Farsça)

kanıt

  • Ümidi tamamen sönmüş. Ye'se düşmüş, ümitsiz, kederli, hüzünlü.

kedernak / kedernâk / كدرناک

  • Keder verici, kederli.
  • Üzüntülü, kederli. (Arapça - Farsça)

küduret / küdûret

  • (Keder. den) Bulanıklık.
  • Koyuluk, kesiflik.
  • Kaygı. Tasa. Kederlilik.
  • Koyuluk, kederlilik.

lehif / lehîf

  • (Lehfân) Mahzun, hüzünlü, üzüntülü, kederli.

magmum

  • Gamlı. Kederli. Tasalı. Sıkıntılı.
  • Bulutlu. Kapalı.

mağmum / mağmûm / مغموم

  • Gamlı, kederli.
  • Gamlı, kederli. (Arapça)

magmumane / magmumâne

  • Kederlice. Gamlı olarak.
  • Mübhem olarak.

magmumiyet

  • Kederli, gamlı olma.
  • Hava bulutlu ve kapalı olma.

mahzun

  • Tasalı. Kederli. Hüzünlü. Gamlı.

mahzunane

  • Kederlice, düşünceli, üzgünce. (Farsça)

mahzuniyet

  • Mahzunluk. Kederli ve kaygılı oluş. Üzüntülü olma.

mazbut / mazbût / مضبوط

  • Zabtolunmuş, elegeçirilmiş.
  • Sağlam.
  • Yazılmış. Kaydedilmiş. Hatırda tutulmuş. Derli toplu.
  • Muhâfazalı. Korunmuş.
  • Belli, belirtilmiş.
  • Tutulan, derli toplu.
  • Zaptedilmiş. (Arapça)
  • Kayda geçirilmiş. (Arapça)
  • Derli toplu. (Arapça)
  • Sağlam. (Arapça)

me'lum

  • Kederli. Eleme, derde tutulmuş.

me'yus

  • Ümidsiz. Kederli. Ye'se düşmüş. Ümidi kesik.

meftur

  • Füturlu, kederli, üzgün, bezgin.

mekdur

  • Kederlenmiş, kederli.

mekrubiyet

  • Kederli, hüzünlü ve tasalı olma.

mekzum

  • Kederli, hüzünlü, tasalı, üzüntülü, gamlı.

melhuf

  • Hasrette kalan.
  • Kederli, tasalı.
  • İmdad bekleyen.

melhufan / melhufân

  • (Tekili: Melhuf) Kederliler, tasalılar, kaygılılar, üzüntülüler.
  • Hasrette kalanlar.

melil / melîl

  • Kül içinde pişirilen ekmek.
  • Hararet, sıcaklık.
  • Üzgün, kederli. Melul.

mell

  • Küsmek, darılmak.
  • Yorgunluk.
  • Kakma, dürtmek.
  • Mahzun olmak, kederli olmak.
  • Hamuru külün içinde pişirmek.

mencud

  • Kederli, tasalı, gamlı.

mü'si / mü'sî

  • Kederli kimseyi avutan, gamlı kimseye teselli veren.

mucez / mûcez / موجز

  • Derli toplu, özlü. (Arapça)

müctemi' / مجتمع

  • Derli toplu. (Arapça)

müellem

  • Elemli, kederli.

muhtezin

  • Kederli, hüzünlü, mahzun, mükedder.

mükedder / مكدر / مُكَدَّرْ

  • Kederli. Sıkıntılı.
  • Tekdir edilmiş. Azarlanmış.
  • Bulandırılmış. Bulanık.
  • Kederli, acılı.
  • Kederli. (Arapça)
  • Kederli.

mükedderane / mükedderâne

  • Kederli olarak.

mükterib

  • (İktirâb. dan) Kederli, hüzünlü, gamlı.

mültehif

  • Alevli.
  • Mc: Çok üzgün ve kederli olan.

münaggas

  • (Gussa. dan) Kederli, gussalı.

münfail

  • İnfiâl eden. Te'sir ile harekete geçen.
  • Muztarib, kederli ve muğber olan. Bir şeyden canı sıkılan. Alınmış, gücenmiş.

muntazam

  • Düzenli. Tertibli. İntizamlı. Düzgün sıralanmış. Her şeyin yerli yerinde olması. Derli toplu olma.

müstemend

  • Gamlı, kederli, mahzun.
  • Şikâyet eden.

müstmend

  • (Çoğulu: Müstmendân) Kederli, hüzünlü, mahzun. Zavallı, miskin, biçâre. (Farsça)

müstmendan / müstmendân

  • (Tekili: Müstmend) Hüzünlü, kederli ve mahzun kimseler, üzgün kişiler. Zavallılar, miskinler, biçareler. (Farsça)

müteellim

  • Acıyan, elemli ve kederli olan.

mütehazzin

  • Hüzünlü, kederli. Üzülen, mahzun olan.

mütekeddir / متكدر

  • (Çoğulu: Mütekeddirîn) (Keder. den) Kederli, hüzünlü. Kederlenen, tekeddür eden.
  • Bulanık.
  • Kederli. (Arapça)

mütekeddirane / mütekeddirâne

  • Kederli ve hüzünlü bir hâlde. (Farsça)
  • Bulanarak. (Farsça)

mütekeddirin / mütekeddirîn

  • (Tekili: Mütekeddir) Kederlenenler, kederli ve hüzünlü olan kimseler.
  • Bulanık şeyler.

mütelehhifin / mütelehhifîn

  • (Tekili: Mütelehhif) Hasret çekenler, yanıp yakılanlar. Kederli, tasalı olanlar.

na-şad

  • Sevinçli olmayan, mahzun, tasalı, kederli. (Farsça)

na-şadi / na-şadî

  • Hüzünlü ve kederli oluş, gamlılık. (Farsça)

nags

  • Kederli, gamlı olmak.

nak

  • Nisbet edatı olarak kelimelere eklenir, sıfat meydana getirilir. Meselâ: Gam-nâk : Gamlı, kederli. (Farsça)

nevmidane / nevmidâne

  • Ümitsizce, kederli ve ümidsiz olarak. (Farsça)

pederi / pederî

  • Babalık, pederlik. (Farsça)

pejman

  • Pişman, nâdim. (Farsça)
  • Kederli, hüzünlü. (Farsça)

perişan

  • Dağınık, karışık. (Farsça)
  • Bozuk, tertibsiz, düzensiz. (Farsça)
  • Kederli, hüzünlü, kaygılı. (Farsça)

pişdarlık / pîşdârlık

  • Öncülük, liderlik.

renak

  • Mastar.
  • Suyun bulanık olması.
  • Kederli olmak, mükedder olmak.

rencidegi / rencidegî

  • İncinip hatırı kırılmış olma. (Farsça)
  • Dertlilik, kederlilik. (Farsça)

rindan / rindân

  • Kalenderlik. (Farsça)
  • Rindler. (Farsça)

rindi / rindî

  • Kalenderlik, rindlik, aldırışsızlık. (Farsça)

se'met

  • Kederli olmak. Melül olmak.
  • Bıkmak, usanmak.

sevaiye

  • Yaramaz olmak.
  • Kederli ve gamkin olmak.

şikestebal / şikestebâl

  • Kanadı kırık, kırık kanatlı. (Farsça)
  • Mc: Kederli, üzgün. (Farsça)

şikestedil

  • Gönlü kırık, mahzun, kederli, hüzünlü. (Farsça)

siyadet

  • Efendilik, liderlik.

sugvar

  • Kederli, acılı. (Farsça)

sütuh

  • Yorgun, bezgin. (Farsça)
  • Sıkıntılı, kederli. (Farsça)
  • Beceriksiz. (Farsça)

tahyib

  • (Haybet. den) Eli boş, kederli ve mahrum kılma.

teessür

  • Kederli ve üzüntülü olarak içlenmek. Üzülmek.
  • Te'sir altında kalmak.
  • Kederlenmek.

telh-kam / telh-kâm

  • "Damağı acı": Kederli, dertli. (Farsça)

teng

  • Dar, sıkıntılı, melul, kederli. (Farsça)
  • Kıtlık. (Farsça)

tengis

  • (Nags. dan) Hayatını tasalı, kederli kılmak.

teselli / tesellî

  • Avunma. Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle ferahlandırma.
  • Kederli ve gamlı olan bir kimseyi söz ve nasihatle rahatlatmak.

veciz

  • Kısa, öz, derli toplu. Muhtasar olup mufassal olmayan.
  • Az sözle çok mâna ifâdesi.

viran

  • Yıkık, harap. (Farsça)
  • Mc: Kederli, üzgün, gamlı. (Farsça)

vücum

  • Tiksinme, iğrenme.
  • Darılma, küsüp susma.
  • Göğüse vurma.
  • Kederli olma.

yais

  • (Ye's. den) Ümitsiz, kederli, me'yus.

zer'

  • Ölçmek.
  • Kederli ve tasalı olmak.
  • Kalb.
  • El yaymak.
  • Kudret, kuvvet, tâkat.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın