Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
der
kelimesini içeren
202
kelime bulundu...
a'la-d derecat
Derecelerin en alâsı, en yükseği.
a'mak / a'mâk / اعماق
Derinlikler.
Derinlikler.
(Arapça)
acilen / âcilen / عاجلا
Derhal, acil olarak.
(Arapça)
aladderecat / aladderecât
Derecelere göre.
ale-d-derecat
Derecelere göre, sırayla.
alem-i mihnet / âlem-i mihnet
Dert ve zahmet dünyası.
ali-d-derecat / âli-d-derecat
Derecelerin âlisi, iyi ve şereflisi.
amak / âmâk
Derinlikler.
amik / amîk / عميق
Derin.
Derin.
Bahr-i amîk:
Derin deniz.
Fikr-i amîk:
Derin düşünce.
Derin.
Derin.
(Arapça)
an-samim-il kalb
Derûn ve kalbden, riyâdan âri ve hâli olarak. Kalbin samimiyyeti ile.
arakıyye / عرقيه
Derviş külahı.
(Arapça)
badia
Derisini ve etini yarıp kanatmış olan, fakat kanı çıkmayıp akmayan baş yarası.
bakıa
Dert, belâ, musibet.
bedde
Derman, takat, güç, kuvvet.
benu-l gabra
Dervişler, uğrular.
beşere / بشره
Deri, dış deri.
(Arapça)
bıdada
Derinin nazik ve yumuşak olması.
bidde
Derman, tâkat, güç, kuvvet.
bilhads
Derhal, süratle kavrama, sezme ve anlama.
birbas
Derin kuyu.
birnas
Derin kuyu.
bu'sut
Derenin ortası.
calif
Deri soyan, kabuk soyan.
calife
Deri ile eti birlikte koparan yara.
cemiyet
Dernek, topluluk.
çerm / چرم
Deri.
(Farsça)
cez'
Dereyi enine kesmek.
cihnam
Derin kuyu.
cild
Deri, ten.
çile
Dervişlerin, nefislerini terbiye ederek tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için kırk gün tenhâ bir yerde riyâzet (nefsin istemediği şeyler) ve ibâdetle meşgul olmaları.
Dervişlerin bir yere çekilerek ibadetle geçirdikleri kırk gün.
cilt
Deri.
ciz'
Derenin dar ve kısık yeri.
cize
Dere kenarı.
cülhab
Dere, vâdi.
daire-i ders
Ders dairesi.
debbağ
Derileri sepileyip meşin, sahtiyan, kösele vesaire yapan.
delk / دلق
Derviş hırkası.
(Farsça)
der-akap
Derhal, hemen.
der-an
Derhâl, o anda, hemen.
(Farsça)
derd
Dert, hastalık, üzüntü, dilek, mesele.
derd-aşina
Dert görmüş, mihnet görmüş kişi.
(Farsça)
derdmend / دردمند
Derdi olan.
Dertli.
(Farsça)
derdnak
Dertli, kederli, kaygılı, tasalı.
(Farsça)
derecat / derecât / درجات
Dereceler.
Dereceler, yukarı katlar.
Dereceler.
Dereceler.
(Arapça)
derekat / derekât
Derekeler, aşağı katlar.
derhuş
Derhor, lâyık, münasip, muvafık, uygun, yakışır, şayeste.
(Farsça)
derre / دره
Dere.
(Farsça)
ders-han
Ders okuyan, talebe, öğrenci.
(Farsça)
dershane
Ders okunan yer.
Ders verilen yer, ders yeri.
dert-mend
Dertli.
dertmend
Dertli.
dervişan / dervîşân / درویشان
Dervişler.
(Farsça)
dervişane / dervişâne
Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle. Müstağni ve fakir bir surette.
(Farsça)
deyyus
Derare. Karısının kötü hâllerine göz yuman ve ses çıkarmayan adam.
dil-riş
Dertli, kalbi yaralı, gönlü yaralı.
(Farsça)
dürus / dürûs / دروس
Dersler.
Dersler.
(Arapça)
dürzi / dürzî
Derezîler adlı bozuk fırkaya mensub olan kimse.
ebdal / ebdâl / ابدال
Derviş, abdal.
(Arapça)
edeme
Derinin iç yüzü. (Dış yüzüne "beşere" derler.)
edimme
Derinin ikinci tabakası.
enhar-ı amika / enhar-ı amîka
Derin olan nehirler.
erfa'-ı derecat / erfa'-ı derecât
Derecelerin en yükseği.
esna-yı ders / esnâ-yı ders
Ders esnasında.
etra
Dere gibi akan su.
fersan
Derisi kürk yapımında kullanılan bir sansar cinsi.
(Farsça)
galaka
Deri dibâgat ağacı.
gamız
Derin ve gizli olan.
gavr-ı amik / gavr-ı amîk
Derin dip.
gıyabe
Derinlik, dip.
güzir / güzîr
Derman, çare, deva.
(Farsça)
hadişe / hâdişe
Derisi parçalandığı halde kan çıkmayan yara.
hafız ahmed
Dereli Hâfız Ahmed Efendi olarak bilinir. Isparta'nın Dereli Mahallesinde ikamet ediyordu.
hakaik-i gàmıza
Derin hakikatler.
halka-i ders
Ders halkası.
hem-derd
Dert yoldaşı, dert arkadaşı. Aynı dert ve kedere düçar olanların beheri.
(Farsça)
hem-sabak
Ders arkadaşı. Aynı dersi okuyanların beheri.
(Farsça)
heman / همان
Derhâl, hemen, acele olarak, çarçabuk, o anda.
(Farsça)
Derhal, hemen.
(Farsça)
hemderd / هم درد
Dert ortağı.
(Farsça)
hırpani / hırpanî
Derbeder, perişan kılıklı, pejmürde.
(Farsça)
hisse-i ders
Ders payı.
i'mak
Derinleştirme. Bir şeyin derinliğine varma.
i'timak
Derinine varma, derinliğine inme.
ibret
Ders çıkarma.
icmali / icmâlî / اجمالى
Derli toplu, özet halinde.
(Arapça)
icra-yı tedris
Ders verme, eğitme faaliyeti.
ık'ar
Derinletmek, derinleştirmek.
ik'ar
Derinletme, derinleştirme.
iktitaf / iktitâf / اقتطاف
Derme, devşirme, seçme.
(Arapça)
indibag
Deri tabaklama.
ısram
Derviş olmak.
istidrac / istidrâc
Derece derece yükselme, hayırsız başarı.
istişfaen
Derdine derman aramak gayesiyle. Şifa istemek suretiyle.
jerf / ژرف
Derin. Suyun derin yeri.
(Farsça)
Derin.
(Farsça)
jerfa / jerfâ / ژرفا
Derinlik.
(Farsça)
jerfi / jerfî
Derinlik.
(Farsça)
kaaret
Derinlik.
kademe
Derece, sıra.
kahır
Derin üzüntü.
kırba / قربه
Deri su kabı.
Deriden yapılmış su kabı.
(Arapça)
kürsi-i ders / kürsî-i ders
Ders kürsüsü.
ledid / ledîd
Derenin iki tarafı.
maakat
Derinlik.
maani-i amika / maanî-i amîka
Derin ve ince mânâlar.
maani-i amika veya müteferrika / maânî-i amîka veya müteferrika
Derin veya birbirinden farklı mânâlar.
maika
Derin, amik.
makam
Derece, yer.
mecelle / مجله
Dergi.
Dergi, kanun dergisi.
Dergi.
(Arapça)
medrese / مدرسه
Dershane, okul.
Ders yeri.
merhem
Deriye, yaraya sürülen ilâç.
mertebe
Derece. Basamak. Rütbe. Pâye.
Derece, makam.
Derece, makam.
Derece, aşama.
mesabe
Derece.
Derece, rütbe, kadar.
mesail-i amika / mesail-i amîka
Derin mevzular. Derin mes'eleler.
mesame / mesâme / مسامه
Derideki küçük delikler.
(Arapça)
mesluh
Derisi yüzülmüş. Teslih edilmiş.
mihatt
Deriden kıl ve yün yolacak demir.
mirkat
Derece, basamak, merdiven; 11. Lem'a.
mübtela / mübtelâ
Dertli. Hasta. Başı sıkıntılı. Rahatsız. Belâlı. Düşkün. Tutkun. Tutulmuş.
mucez / mûcez / موجز
Derli toplu, özlü.
(Arapça)
müctemi' / مجتمع
Derli toplu.
(Arapça)
müderris / مُدَرِّسْ
Ders veren. Ders okutan. Muallim. İlim talebelerine ders veren. Ders vermeğe izinli ve salâhiyetli olan kimse. Profesör.
Ders veren, öğretmen, hoca.
Ders veren âlim.
Ders veren.
müderrisin / müderrisîn
Ders veren alimler.
müdevven
Derlenip düzenlenmiş.
muhtelifü'd-derecat / muhtelifü'd-derecât
Dereceleri birbirinden farklı.
mükedder
Dertli, üzüntü duyan.
münderic
Derc edilmiş, yerleştirilmiş.
müraka
Deriden yolunan yün. Yolup davara verilen ot.
musannif
Derleyip düzenleyen.
mütebahhir / متبحر
Derya gibi ilmi olan büyük âlim.
Derin bilgi sahibi.
(Arapça)
mütebahhirane / متبحرانه
Derinlemesine.
(Arapça - Farsça)
mütebahhirin
Deryalar gibi geniş ilim sahibi âlimler.
mütedaris
Ders ile meşgul olan, okuyup yazan.
mütederric
Derece derece ilerleyen. Hareket eden.
Derece derece ilerleyen.
mütederriç
Derece derece, yavaş yavaş.
mütederric / مُتَدَرِّجْ
Derece derece ilerleyen.
mütederris
Ders alan. Okuyan. Tahsile çalışan.
müteemmil
Derin derin düşünen.
mütefekkirane / mütefekkirâne
Derin ve dikkatli düşünerek, mütefekkire yakışır surette.
(Farsça)
mütegavvir
Derine dalan, tegavvür eden.
mütelahime
Deri ile birlikte epeyce de et kesilmiş olan yara.
nafe
Derisi kürk yapımında kullanılan hayvanların postlarının karnı altındaki deri kısmı.
(Farsça)
nafiz / nâfiz
Derinlere işleyen; etkili.
nafizane / nâfizâne
Derinlere işler ve hükmü geçer bir şekilde.
nazar-ı sathi ve tebei / nazar-ı sathî ve tebei
Derine inmeyen yüzeysel ve dolaylı bakış.
nemedpuş / nemedpûş / نمدپوش
Derviş.
(Farsça)
nüfuzlu
Derinlere işleyen.
paygah / paygâh
Derece, mertebe, rütbe.
(Farsça)
pürsükut / pürsükût / پرسكوت
Derin sessizlik içinde.
(Farsça - Arapça)
radde / râdde
Derece, sıra.
rafi-üd derecat
Dereceleri yükselten. Allah. (C.C.)
rasih / râsih / رَاسِخْ
Derinlik sahibi ve sağlam olan.
rasihane / râsihane
Derinlemesine, sağlamca.
refi'-üd derecat / refi'-üd derecât
Derece ve itibarı yüksek olan.
rencuri / rencurî
Dertlilik, rahatsızlık, hastalık. İncinmiş olma.
(Farsça)
rütbe
Derece, makam.
Derece, basamak.
rütbeşinas
Derece bilir. Rütbe tanır.
(Farsça)
rütebi / rütebî
Derecelere göre sıralama.
sathi / sathî
Derinliksiz, sığ, yüzeyden.
sebak / سبق
Ders.
(Arapça)
sebak-amuz / sebak-âmuz
Ders arkadaşı.
(Farsça)
sebak-daş
Ders arkadaşı.
(Farsça)
sebak-gah / sebak-gâh
Ders öğrenilen yer. Mekteb, medrese.
(Farsça)
sebak-han / sebak-hân
Ders okuyan, talebe.
(Farsça)
sebük-endiş
Derin düşünmeyen, sathi düşünen.
(Farsça)
selh / سلخ
Deri yüzme.
(Arapça)
şenec
Derinin buruşması.
serir-i tedris
Ders kürsüsü, eğitim divanı.
Ders verme makamı.
sücre
Derenin orta geniş yeri.
sühbe
Derin.
ta'mik
Derinleştirmek, inceden inceye araştırmak.
taammuk / تعمق
Derinleşme.
(Arapça)
Taammuk etmek:
Derinleşmek.
(Arapça)
tabaka
Derece.
tabakhane / tabakhâne / طبق خانه
Derilerin sepilendiği yer, tabakhane.
(Arapça - Farsça)
tadavvüc
Derenin dar ve kısık yerleri çok olmak.
tahşiye
Derkenar, haşiye yazma veya yazılma.
tamik
Derinleştirme, iyice inceleme.
tederrüc
Derece derece ilerleme, derecelenme.
tederrüs / تدرس
Ders alma.
Ders alma.
(Arapça)
tederrüs etme
Ders alma, eğitim görme.
tedric / tedrîc
Derece derece ilerleme, aşamalı olarak hareket etme.
Derece derece ilerleme.
Derece derece ilerleme, ilerletme. Azar azar hareket.
tedricen / tedrîcen / تَدْرِيجاً
Derece derece.
Derece derece.
tedrici / tedricî / tedrîcî / تَدْر۪يج۪ي
Derece derece olan.
Derece derece.
tedris / tedrîs / تدریس / تَدْر۪يسْ
Ders verme, öğretme.
Ders verme.
(Arapça)
Tedrîs etmek:
Ders vermek.
(Arapça)
Ders verme.
tedris ve tederrüs
Ders verip ders alma.
tedrisat / tedrîsât / تَدْر۪يسَاتْ
Ders vermeler.
Ders vermeler.
tedvin / tedvîn
Derleyip düzenleme.
tefahhus / تفحص
Derinlemesine araştırma.
(Arapça)
tetebbu' / تتبع
Derinlemesine araştırma, inceleme.
(Arapça)
Tetebbu' etmek:
İncelemek.
(Arapça)
tetkik etme
Derinlemesine inceleme.
tezyid-i derecat / tezyîd-i derecât
Derecelerin artması.
tuluk
Deriden yapılmış su kabı.
Deriden yapılmış su kabı.
ulüvv-ü derece
Derecenin yüksekliği, üstünlüğü.
ulüvv-ü mertebe
Derecesinin yüksekliği.
umk / عمق
Derinlik.
(Arapça)
umkan
Derinliğine.
umman / ummân
Derya, okyanus.
Derya, deniz.
vakıfane / vâkıfane
Derinlemesine bilerek.
vaşak
Derisinden kürk yapılan bir hayvan ve bunun postu.
vefl
Derinin dibagatla giden fazlalıkları.
vekeban
Derece derece yürümek.
za'f
Derhal, hemen öldürmek.
zerk / زرق
Deri altına verme, şırınga etme.
(Arapça)
zıkki / zıkkî
Deriden yapılmış su tulumu.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
ram olmak
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
MAHA
gülat
ZÂDE
Zeyn
paragraf
Çün
mihr
mücessem
cerab
müşarün-ileyh
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
der
uzaklaşmak
Kucaklaşmak
Gölge
gariban
rasin
Değer veren
Sayilmaz
Boşluk
Gonullu