Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
deniz
ifadesini içeren
300
kelime bulundu...
ab / âb / آب
Su.
(Farsça)
Deniz.
(Farsça)
Irmak
(Farsça)
Tükürük
(Farsça)
Özsuyu
(Farsça)
Ter
(Farsça)
Döl suyu
(Farsça)
Sidik
(Farsça)
Parlaklık
(Farsça)
Yüzsuyu.
(Farsça)
Letafet, hava.
(Farsça)
abis
Denizlerdeki dokuzbin metreyi geçen derinlikler.
abluka
İtl. Etrafını sarıp hâriçle alâkasını kesme. Bahren muhasara, denizden kuşatma.
aborda
İtl. Deniz teknelerinin rıhtıma, iskeleye veya başka bir tekneye yanlamasına yanaşması.
acizleri / âcizleri
Bendeniz, ben.
(Arapça - Türkçe)
adan
Deniz kenarı.
addar
Denizci, gemici taifesi.
ahtapot
Çok ayaklı, kafadan bacaklı bir nevi deniz hayvanıdır ve yakaladığı canlı hayvanı kıstırıp kanını emer.
(Fransızca)
Canlı yengece benzeyen bir çıban.
(Fransızca)
akabe
(Çoğulu: Akabât) Bâdire. Sarp ve çıkılması müşkül yokuş.
Tehlikeli geçit. Dar ve iki tarafı pusu yeri olan boğaz.
Muhatara, tehlike.
Hastalığın veya başka bir halin en tehlikeli ve korkulur süresi.
Kızıldenizin kuzey ucunda, Süveyş'in doğu tarafında bulunan da
akıntı
Bir sıvı cismin mütemadiyen hareketi, akış.
Nehir veya deniz suyunun bir tarafa doğru cereyanı.
Bazı hastalıklarda vücuttaki bir delikten cerahat akması.
alamat
Uzun ince bir cins balık. (Hint denizinde çok olur ve yılana benzer.)
alarga
İtl. Açık deniz, engin.
albora
İtl. (Denizcilik) Serenlerin, direklerin üzerine kaldırılıp bağlanması.
Floka küreklerinin, selâmlamak için yukarı kaldırılması.
Dalyanlarda ağın yukarı alınması ile balığın toplanması.
alize
Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgârın adı.
(Fransızca)
amik / amîk
Derin.
Bahr-i amîk:
Derin deniz.
Fikr-i amîk:
Derin düşünce.
amiral
Emir-ül bahr, Emir-ül-mâ. Bahriye kumandanı, kaptan. Deniz generali.
anafor
Denizde akıntının yanında veya altında, onun ters istikametinde olarak akan su. Akıntı mukabili.
anasır-ı tabayi / anâsır-ı tabâyi
Tabiattaki unsurlar; dağ, taş, deniz vs. gibi.
asakir-i bahriyye / asâkir-i bahriyye
Bahriyeliler. Deniz askerleri.
asb
Bağlamak.
Sağlam olarak dürmek.
İmâme, sarık.
Yemen'de yapılır bir nevi kumaş.
Firavun atı adı verilen bir deniz canavarının dişisi.
Kurumak.
Kızarmak.
Sarmaşık.
Sargı, bağ.
Mendil.
asgün
Hazar Denizi'ne verilen bir isim.
ateş-i rumi / ateş-i rumî
Eskiden kullanılan bir silâh çeşitidir. Kara ve deniz muharebelerinde yangın çıkartmak için kullanılırdı.
ayka
Deniz kenarı.
Ev ortası.
aziyy
(Çoğulu: Ezavî) Deniz dalgası.
bab-ul mendeb / bâb-ul mendeb
Kızıldeniz'de Hint Denizi yakınlarında bulunan bir boğazın adı.
badi'
Deniz içinde olan ada.
Et.
Deri.
badiyet-üş-şam / bâdiyet-üş-şam
Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip denize döküldükleri yerden, batıya doğru uzanan çöl.
bahhar
(Bahr. den) Gemici, denizci.
bahir / بَحِرْ
Deniz, derya.
Deniz.
bahirden bahre
Denizden denize.
bahr / بحر
(Çoğulu: Bihâr - Ebhâr - Ebhur - Buhur) Deniz.
Âlim. Çok bilen.
Büyük göl veya nehir.
Yarmak, yırtmak.
Çok yürüyen at.
İyi kimse.
Deve hastalığı.
Aruzda aslî bir vezinle ondan tevellüd eden vezinler mecmuası.
Deniz.
Deniz.
Deniz.
Deniz.
(Arapça)
bahr ü berr
Deniz ve kara.
bahr-i ahmer / بحر احمر / بَحْرِ اَحْمَرْ
Kızıl deniz, Şap Denizi.
Kızıldeniz.
Kızıl deniz.
bahr-i belağat / bahr-i belâğat
Belâğat denizi.
bahr-i bikeran / bahr-i bîkerân
Okyanus misâli uçsuz bucaksız olan deniz.
Hudutsuz, sınırsız deniz.
bahr-ı bikeran-i zaman / bahr-ı bîkeran-i zaman
Uçsuz bucaksız olan zaman denizi.
bahr-i bipayan / bahr-i bîpayan
Çok büyük sonsuz deniz.
bahr-i ebyaz
"Beyaz Deniz" İskandinavya Yarımadasının doğusunda Kanin Yarımadasına kadar olan deniz.
bahr-i furkan
Hak ile bâtılı ayıran Kur'ân'ın denizi.
bahr-i hakaik / bahr-i hakâik
Hakikatler, gerçekler denizi.
bahr-i hakikat / bahr-i hakîkat / بَحْرِ حَق۪يقَتْ
Hakikat denizi.
Hakîkat denizi.
bahr-i hazer / بحر خزر
Hazer Denizi.
Hazar Denizi.
bahr-i ilm
İlim denizi.
bahr-i kulzum / بحر قلزم
Kızıldeniz.
bahr-i lut / bahr-i lût
Filistinde seviyesi denizden aşağıda olan şaplı bir göl.
bahr-i mu'cizat / bahr-i mu'cizât
Mu'cizeler denizi.
bahr-ı muhit / bahr-ı muhît
Heryeri kaplayan deniz; okyanus.
bahr-i muhit-i havai / bahr-i muhit-i havaî / bahr-i muhit-i havâî / bahr-i muhît-i havaî / بَحْرِ مُح۪يطِ هَوَائ۪ي
Yıldızların, seyyarelerin içinde dolaştığı feza. Büyük feza denizi.
Hava okyanusu; yıldızların, gezegenlerin içinde dolaştığı geniş feza denizi.
Gök denizi.
bahr-i muhit-i hindi / bahr-i muhit-i hindî
(Bahr-i Muhit-i Şarkî) Hindistan Yarımadasının doğusunda kalan deniz.
bahr-i muhit-i kur'ani / bahr-i muhit-i kur'ânî
Büyük Kur'ân denizi.
bahr-i muhit-i nur / bahr-i muhît-i nur
Aydınlığı her yeri kaplayan nur denizi.
bahr-i muhit-i şimali / bahr-i muhit-i şimalî
İskandinavya Yarımadasının batısından İngiliz Adalarına kadar uzanan deniz.
bahr-i muhit-i umman / bahr-i muhît-i umman
Çok büyük deniz; okyanus.
bahr-i müncemid-i cenubi / bahr-i müncemid-i cenubî
Güney kutbunu çeviren deniz. Güney Buz Denizi.
bahr-i müncemid-i şimali / bahr-i müncemid-i şimalî
Kuzey kutbunu çeviren deniz. Kuzey Buz Denizi.
bahr-i münir
Aydınlatan deniz.
bahr-i müsebbih
Allah'ı tesbih eden deniz.
bahr-i mutavassıt / بحر متوسط
Akdeniz.
Akdeniz.
bahr-i rahmet
İlâhî şefkat ve merhamet denizi.
bahr-i rububiyet
Rablık denizi.
bahr-i rum
(Bahr-i Sefid) Akdeniz.
bahr-i sema
Gökyüzü denizi.
bahr-i siyah / bahr-i siyâh / بحر سياه
Karadeniz.
Karadeniz.
bahr-i sükun / bahr-i sükûn
(Lût Denizi) Sularının kesif ve dalgasızlığından dolayı bu isim verilmiştir.
bahr-i tevhid
Tevhid denizi.
bahr-i ubudiyet / bahr-i ubûdiyet
Kulluk denizi.
bahr-i umman
Arabistan ve İran'ın güneyinde kalan deniz.
bahren
Denizden. Deniz yolu ile.
bahreyn
İki deniz. (Basra Körfezi ile Hind Denizi veya Karadenizle Akdeniz. Yahut da Akdenizle Hind Denizi)
Basra Körfezi'nde bulunan bir devlettir. 1971 yılında İngilterenin körfezden çekilmesi üzerine istiklâliyetini ilân etmiştir. Bahreyn, Manama ve Muharrak Adalarından müteşekkildir. Hal
bahri / bahrî / بَحْرِي
Denize ait.
Denize âit, denize mensup, denizle alâkalı.
Denizle ilgili.
Denize ait.
bahriye
Denizci.
Donanma ile ilgili işler. Devletin donanma ve deniz askerleri.
Denize ait, denizle ilgili.
bahriyyun
Gemiciler ve kaptanlar gibi deniz işlerini bilen kimseler.
balimez
16. ve 17. yy. larda Osmanlılar tarafından kara ve deniz savaşlarında kullanılan uzun menzilli top.
balina
Denizde yaşıyan ve yaklaşık olarak 20 ilâ 35 metre kadar uzunlukta olan memeli hayvan.
bankiz
Kutub bölgelerinde deniz suyunun donmasıyla meydana gelen buzların tamamı. Bunlar ençok Kuzey Buz Denizinde görülürler.
barbaros
Hayreddin Paşa: (Mi: 1466-1546) Tarihin en büyük Denizcisi Hayreddin Paşa, kardeşleri ile İslâm âlemini birleştirmek, tek bir bayrak altında muhteşem imparatorluğumuzun himayesinde toplamak için çalıştı. Sonunda müstakil devleti ile, Osmanlı Devletine iltihak etti. Kaptan-ı Derya olarak Akdenizi bir
batıl satış / bâtıl satış
Sahîh olmayan, yâni dînen bulunması lâzım gelen şartların hepsi veya bir kısmı bulunmayan satış, alış-veriş. Satılacak malın mütekavvim olması (kullanılmasına dînen izin verilmesi, kıymetli ve kullanılabilir olması) bu şartlardandır. Buna göre; domuz, içki ve denizdeki balık mütekavvim değildir.
ber ve bahr
Kara ve deniz.
berestuk / berestûk
Kırlangıç denilen deniz balığı.
bihar / bihâr / بحار
(Tekili: Bahr) Denizler. Deryalar.
Mc: İlmi çok olan âlimler.
Denizler.
Denizler.
(Arapça)
bini / binî
Burun. (İnsan ve deniz için kullanılır.)
(Farsça)
Dağ tepesi.
(Farsça)
Zirve, uç nokta.
(Farsça)
Yayın ele alınan kısmının ucu.
(Farsça)
Görürlük, görmeklik.
(Farsça)
bühar
Deniz balıklarından bir beyaz balık.
buhayre
Göl. Küçük deniz.
buhur / buhûr
(Tekili: Bahr) Denizler.
Bahirler, denizler.
cezair-i isna aşer / cezâir-i isnâ aşer
Ege Denizindeki oniki adalar.
cezr
Kök, asıl, temel. Bünyâd.
Kesmek.
Mat: Kendi misline darbolunmakla (çarpılmakla) bir sayı meydana getiren rakam (Kare kök). Üç, dokuzun cezri'dir. Dokuz, üçün meczuru'dur.
Derya, deniz.
Arı kovanından bal almak.
Ay ve güneşin câzibesi te'siri ile deniz
cide
Batı Karadeniz bölgesinde Kastamonu vilâyetine bağlı bir ilçe.
coğrafya
Yeryüzünün şimdiki hâlini çeşitli cihetlerden inceleyen ilim. Bölümlerinden olan Fizikî Coğrafyada: Karalarla denizlerin durumları ve iklimleri;İktisadî Coğrafyada: Toprak mahsulleri, sanayi ve ticaret işleri;Siyasî Coğrafyada: Irk, dil, millet hususiyetleri ve devlet sınırları anlatılır.Bunlardan b
dağıstan
Dağlık yer.
(Farsça)
Kafkasya'nın kuzeydoğusunda ve Hazer Denizi'nin batı kıyılarında bulunan bir bölgedir ki, eskiden buraya Albanya denirdi.
(Farsça)
dalgakıran
Bir limandaki tekneleri dalgaların te'sirinden muhafaza etmek için denizde yapılan set.
(Türkçe)
dalgıç
Mercan, inci ve saire avlamak veya denizin dibine düşmüş olan şeyleri çıkarmak için denizin dibine dalmaya alışık adam.
(Türkçe)
dama
Deniz, bahr.
delta
yun. Nehirlerin taşıdığı toprakların (alüvyonları) akarsuyun, denize veya göle döküldüğü yerde yığılmasıyla meydana gelen kısım.
deniz-misal
Deniz gibi.
denizli ehl-i vukufu
Denizli mahkemesi bilirkişi heyeti.
denizli zabıtası
Denizli polisi.
derya / deryâ / دریا / دَرْيَا
Deniz, bahr.
(Farsça)
Deniz.
Deniz.
Deniz.
(Farsça)
Deniz.
derya-i rahmet
Rahmet denizi.
derya-misal
Deniz gibi çok olan, denizi andıran.
derya-neverd
Denizde dolaşan, denizde gezen.
(Farsça)
derya-yı ahdar
Yeşil deniz.
Mc: Sema, gök.
derya-yı azim / derya-yı azîm
Büyük deniz.
derya-yı ebyaz
Akdeniz.
derya-yı esved
Karadeniz.
derya-yı hakaik
Hakikatler, gerçekler denizi.
derya-yı hakikat
Hakikat denizi.
derya-yı iman
İman deryası, denizi.
derya-yı maarif
Bilgiler, bilimler denizi.
derya-yı maneviyat / deryâ-yı mâneviyat
Mâneviyat deryası, denizi.
derya-yı nurani / derya-yı nurânî
Nurlu deniz.
derya-yı umman
Açık deniz. Umman Denizi. Okyanus.
deryaçe
Göl, küçük deniz.
(Farsça)
deryaneverd / deryâneverd / دریانورد
Denizci.
(Farsça)
devir dairesi
Denizde geminin çeşitli hızla ve muhtelif dümen açısı ile çizdiği dâire.
dil
t. Lisan, zeban.
Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu.
İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat.
Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları.
Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası.
Mc:
dil-i derya
Denizin ortası.
dominyon
ing. Büyük Britanya İmparatorluğu'nun, anavatanla aynı hakları olan deniz aşırı parçalarından beherine verilen isim.
donanma
Kendini donatma, deniz kuvveti, ışıklı şenlik.
dücce-i lücce
Denizin engin karanlığı.
duhas
Denizlerde çok olan büyük bir canavar. (Arkasıyla, boğulan kimselere yardım edip kurtarır, "dülfin" de derler.)
dülfin
Denize düşenlere yardım edip, onları kurtaran bir balık.
ebhar / ebhâr / ابحار
(Tekili: Bahr) Bahirler, deryalar, denizler.
Denizler.
(Arapça)
ebhar-ı vasia / ebhâr-ı vâsia
Geniş denizler.
ebhur
(Tekili: Ebhar) (Bahr) Denizler, bahrlar.
ehl-i sevahil / ehl-i sevâhil
Sahilde, deniz veya göl kenarında yaşayanlar.
(Farsça)
Sahillerde yaşayanlar; geçimlerini denizcilik ve balıkçılıkla temin edenler.
emir-ül ma'
Amiral. Deniz kuvvetlerinde albaydan büyük rütbede bulunan subaylar.
emvac-ül bihar / emvâc-ül bihâr
Denizlerin dalgaları.
emyal-i bahriyye
Deniz milleri. 6080 kadem, yani 1852 metreden ibaret olan deniz mesafesi.
envar-ı bahr-i muhit / envâr-ı bahr-i muhît
Nur okyanusu, denizi.
esdaf
Sadefler, inci kabukları.
Midye ve isridye gibi deniz mahluklarının şeffaf, parlak kabukları.
esfar-ı bahriyye
Deniz yolculukları. Deniz seferleri.
fakir / fakîr / فقير
Yoksul.
(Arapça)
Bendeniz.
(Arapça)
Dilenci.
(Arapça)
Derviş.
(Arapça)
fakirhane / fakirhâne / فقيرخانه
Bendenizin evi.
(Arapça - Farsça)
felehdem
Büyük deniz.
Hafif nesne.
fersah
Uzunluk ölçüsü birimidir, iki çeşittir: Deniz fersahı: 5555 m. Kara fersahı: 4444 m.
İki şey arasındaki açıklık.
Sükun ve hareket arasındaki vakit.
Zaman. Saat.
Dâimî ve çok olup aslâ kesilmeyen şey.
fırtına
Şiddetli rüzgârla denizin dalgalanıp karışması.
Rüzgârın çok şiddetli esmesi.
fürza
Irmak kenarından başka yere su gitmesi için açılan gedik. Deniz kenarında gemilerin durmasına mahsus yer. Liman.
gamr
Derinlik, suyun derinliği. Çok su, büyük deniz.
Uzun, geniş libas.
Cehalet, gaflet.
Şiddet.
gedikli
t. Tar: Yeniçeri efradı arasında eskilikleri dolayısıyla imtiyazlı olanlar. Bunlar diğer yeniçerilerden ayrılmak için bellerine seraser denilen kumaştan kuşak sararlardı.
Yıkık, çentikli ve düşük yeri olan.
Mülk olduğu halde vakfa ait bir tarafı olan.
Deniz assubayı k
gımar
(Tekili: Gamr) Gaflet. Cehalet. Şiddetler. Çok su. Büyük denizler.
(Gımr) Çok susuzluk.
Kin tutma.
gırajova ateşi
Tar: Eskiden kale müdafaalarında hücum edenlere karşı ve deniz savaşlarında düşman gemilerini tutuşturmak için kullanılan ve su ile sönmeyen bir cins ateş. Balmumu, kükürt, ispirto, kâfuru karmasından ibarettir. Bu ya doğrudan doğruya tutuşturulur veya buna batırılmış yuvarlak yün parçaları ateşlene
golfstrim
ing. Atlas Okyanusunda, Meksika Körfezinden başlayarak Norveç kıyılarından Avrupa Rusyası'nın kuzey kıyılarına kadar gelen ılık bir deniz akıntısı.
gülhane
İstanbulda Sarayburnu'ndan Topkapı Sarayı'nın duvarlarına ve bir taraftan Çizme Kapısı hizasına kadar devam eden saha. Bunun deniz tarafında, şimdiki hat boyunun batısında vaktiyle sıra ile gül bahçeleri bulunduğundan bu isim verilmiştir.
habb
Aldatıcı, kurnaz, hileci, hilekâr.
Denizin kabarması, denizde dalga olması.
habeş
Afrika'nın Kızıldeniz sâhili güneyinde müstakil bir memleket. Bu memleket ahalisinden olan.
Beyaz ve siyah arasında koyu esmer adam.
hadd
Gürültülü bir sesle çağıran.
Denizden gelen gürültülü dalga sesi.
Gürültü ile yıkılan.
hafat
(Tekili: Hâfe) Sahiller, deniz kenarları, kıyılar.
hafe / hâfe
(Çoğulu: Hâfât) Sâhil, kıyı, deniz kenarı.
İki veya daha fazla sathın, bir açı teşkil ederek birleşmesinden meydana gelen uzunlamasına keskinlik.
hakir / hakîr / حقير
Değersiz.
(Arapça)
Küçük.
(Arapça)
Bendeniz, ben.
(Arapça)
halic / halîc
Liman. Boğaz. Kanal. Körfez. Koy. Denizin kara içine nehir gibi uzanmış kısmı.
Irmak.
Büyük çanak.
İp.
Deve ağzı.
haşr
Toplanma, bir araya gelme. Allahü teâlânın bütün insanları, melekleri, cinleri, şeytanları ve diğer hayvan ve kuşları, gökte, yerde, denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini kıyâmet kopmasından (dünyânın son bulmasından) sonra diriltip, dünyâda yaptıklarının hesâbını vermek üzere Arasâ
hatt
Sınır. Çizgi. Hudud.
Yazı. El yazısı.
Nâme. Mektup.
Gençlerde yeni çıkan bıyık veya sakal.
Çizgi gibi uzanan belirsiz hafif yol.
Deniz yalısı.
Gemilerin hareketteki istikameti.
Parmağın onikide biri olan bir ölçü.
Ferman, buyruk
haver
Zayıf olmak.
Yumuşak, çukur yer.
Denize suyun akıp döküldüğü yer.
havza
Coğ: Açık ve düz deniz kıyısı. Kenar.
Memleket.
Taraf.
Sınır için: Bir şeyin çevresi içinde olan.
hayvanat-ı bahriye / hayvânât-ı bahriye
Denizde yaşayan hayvanlar.
hayvanat-ı bahriyye
Deniz hayvanları, denizde yaşayan hayvanlar.
hazz
(Çoğulu: Huzuz) Deniz koyunu. (denizde olur)
"Vurmak" mânâsına masdar.
Duvar üstüne direk koymak.
heft-derya
Yedi deniz. Pasifik okyanusu, Atlas okyanusu, Karadeniz, Akdeniz, Taberiye, Aral ve Hazer.
hibek
(Çoğulu: Hubük) Rüzgârın lâtif estiği zaman denizde veya kumda meydana getirdiği yol yol kırıntılar ve dalgacıklar. Saçların kıvırcıklığından hâsıl olan dalgalanmalar. Kelimenin aslı olan "habk" sıkı bağlayıp muhkem kılmak; ve kumaşı sıkı, sağlam ve üzerinde san'at eseri zahir olacak vecihle güzel b
hıdr-ı bahreyn-i velayet / hıdr-ı bahreyn-i velâyet
İki denize (âleme) bakan Hızır'ın veliliği.
hizab
Rüzgârın etkisiyle deniz suyunda meydana gelen hareket, dalga.
(Farsça)
homa
Denizli'nin Çivril ilçesine bağlı ve şimdiki ismi Gümüşsu olan bir kasaba.
hüdam
Deniz tutması.
hudare
Deniz.
huz
Tuz ağacı dedikleri nesnedir ve denize yakın yerlerde posası denize düşüp rüzgârla dalga döve döve kehribar olur.
i'tikal / i'tikâl
(Ekl. den) Kemirme, kemirerek yeme.
Dalgaların, deniz kenarlarındaki karaları döğerek aşındırması.
Tıb: Yaranın, vücudu yemesi. Yaranın büyümesi.
ibhar
(Bahr. dan) Deniz yolculuğu.
ictisar
Cür'et ve cesâret göstermek.
Çölü aşıp gitmek.
Denizde geminin geçip gitmesi.
ihata-i ummani / ihata-i ummânî
Deniz gibi geniş bir şekilde kuşatma.
ilm ü marifet bahri / ilm ü mârifet bahri
Mârifet ve ilim denizi.
iplikhane
Eskiden suç işlemiş kimselerin hapsedilip çalıştırıldıkları yere verilen addır.
Gemilere lüzumlu halatlarla yelken bezini yapan eski bir deniz müessesenin adı idi.
irbiyan
Teke, istakoz gibi deniz hayvanları.
ırmak
Büyük akarsu, doğrudan doğruya denize dökülen nehir.
irticac-ı derya / irticac-ı deryâ
Denizin kabarması, dalgalanması.
iskandil
ing. Denizin derinliğini ölçmeğe yarayan ve gemilerde kullanılan bir âlet.
Bir şeyin hakikatını anlamağa çalışma. Yoklama, deneme, tecrübe etme.
iskele
Binada yüksek yerleri yapabilmek için kurulan geçici sal.
Deniz nakil vasıtalarının yanaşabilmeleri için deniz kıyısında yapılan yer.
Deniz kenarında ve deniz vasıtalarının yanaşmasına elverişli kasaba.
Bir memleketin deniz yolu ile yapılan ticaretine vasıta olan lima
ısparmaca
Deniz içinde birkaç zincirin birbirine karışması.
istiare-i mekniye
(Kapalı istiare) Teşbihin temel unsurlarından yalnız benzetilenle yapılan istiare. Meselâ: Merhum Mehmed Akif'in:Şu karşımızda mahşer kudursa, çıldırsa,Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz.Cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz...beyitlerinde düşman k
istibhar
Çok geniş bilgiye sahib olma.
Deniz gibi büyük ve geniş olma.
kaaret-i derya / kaaret-i deryâ
Denizin derinliği.
kaba'ser
(Çoğulu: Kabâis) Büyük, kuvvetli, sağlam. Zayıf deve yavrusu.
Deniz canavarlarından bir canavar.
kaburga
Göğüs kemiklerinin beheri. Göğüs kemiklerinin bel kemiğine bağlanmak suretiyle meydana getirdikleri şeklin bütünü.
Gemi, sandal, kayık gibi deniz nakil vasıtalarının hayvan kaburgasına benzeyen ve omurga üzerine kaldırılan eğri ağaçları.
kalehzem
Yeyni, hafif.
Suyu çok olan büyük deniz.
kalizem
Kuyu.
Suyu çok olan deniz.
kamkam
(Çoğulu: Kumâkım) Ulu, şerif kimse.
İyi, keskin kılıç.
Büyük deniz.
Çok adet.
Saç dibine düşen yavşak.
Küçük kene.
kamkame
(Çoğulu: Kamkâm) Büyük, derin deniz.
kamus
Deniz. Derya.
Denizin ortası, derin yeri.
Büyük Lügat Kitabı.
kaptan-ı derya
Vaktiyle bahriye nâzırı. Deniz kuvvetleri komutanı.
karem
Et arzu etmek.
Deniz içinde biten çınar ağacına benzer bir ağaç.
kasif / kasîf
Kuru ince ağaç.
Gök gürültüsü.
Deniz sesi, dalga sesi.
katar
Arabistan yarımadasında müstakil bir devlettir. İstiklâlini 1/1/1971 de ilân etmiştir. Hükümet merkezi Doha şehridir. Üç yanı denizle çevrilidir. Halkı müslümandır. Resmi lisanı Arapçadır.
kazib
Karada ve denizde ticarete hırslı olan kimse.
kenar
Çevre, kıyı, Sâhil, deniz kıyısı.
(Farsça)
Köşe, uç.
(Farsça)
Son, nihâyet.
(Farsça)
Çember.
(Farsça)
Etrâfı çevrilen şey.
(Farsça)
Kucaklama. Kucağa alma.
(Farsça)
kerempe
Yun. Denize doğru uzanan kayalık çıkıntı.
Dağın en yüksek yeri, tepesi.
Geminin baş tarafı.
kerempe burnu
Batı Karadeniz kıyısında Cide Kazasının sınırları içinde kalan kara çıkıntısı.
korsan
itl. Deniz haydutu. Deniz eşkiyası.
Başkaların haklarını zor kullanarak yiyen kimse.
Bir hakkı izinsiz olarak kullanan.
korsan gemisi
Deniz hırsızlığı ve korsanlık yapan gemiler. Düşman gemilerini basarak mallarını alan bir devletin donanma gemilerine de aynı ad verilirdi.
koy
Küçük körfez. Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası. Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer. Köşe, bucak.
kruvazör
Daha ziyade toplarla mücehhez açık denizlerde emniyeti te'min etmek ve konvoyları korumakla vazifeli süratli harp gemisi.
(Fransızca)
kulkul
Şen, çevik, atik.
Bir şeyin deprenmesiyle çıkan ses.
Büyük, derin deniz.
Hızlı giden at.
kulzüm
Deniz, bahr.
Kızıldeniz.
laz
Doğu Karadeniz bölgesinde, bilhassa Rize dolaylarında yaşayan bir kavim.
Bu kavimden olan kimse.
leb-i derya / لب دریا
Denizin dudağı. Deniz kenarı, kıyı, sâhil.
Sahil, deniz kenarı.
(Farsça)
lenger
Gemiyi yerinde sâbit kılmak için denize atılan zincir ucundaki büyük demir çapa.
(Farsça)
Bakırdan yayvan ve kenarları genişçe sahan veya tepsi.
(Farsça)
levend / لوند
(Levent) Yeniçeri devrinde deniz erlerine verilen bir isim. Asker.
(Farsça)
Mc: Boylu boslu, yakışıklı, çevik kimse.
(Farsça)
Osmanlı deniz eri.
(Farsça)
Ayyaş.
(Farsça)
Zampara.
(Farsça)
Kabadayı.
(Farsça)
levent
Denizci asker, yakışıklı.
lücce / لجه
Kalabalık.
(Arapça)
Gümüş.
(Arapça)
Deniz, engin su.
(Arapça)
lücci / lüccî
Büyük deniz.
lücec
(Tekili: Lücce) Engin denizler.
Kalabalık topluluklar, cemaatler.
ma-i mutlak / mâ-i mutlak
Yaratıldığı vasıf üzere duran su. (Yağmur, kar, deniz, göl, ırmak, pınar, kuyu sularıdır).
ma-ül bahr / mâ-ül bahr
Deniz suyu.
maic
Dalgalı deniz.
mal-i mütekavvim
Huk: İki mânada kullanılır: Birisi, intifâı mübah olan şeydir. Diğeri, mâl-i mührez demektir. Meselâ, denizde iken balık gayr-i mütekavvim olup, tutmak ile ihraz olundukta, mâl-i mütekavvim olur. İntifâı mübah olmayan mal veya elde edilmemiş olan mal gayr-ı mütekavvimdir. Şirâ ile intifa' mübah oldu
malikü'l-bihar / mâlikü'l-bihar
Denizlerin sahibi olan Allah.
mançurya
(Mançu memleketi) Asya'nın kuzeydoğu tarafında büyük bir memleket olup, son zamana kadar kuzeyde Ohurcuk Denizine ve Sahalin Adasını ayıran Tataristan Boğazı'na kadar uzandığı halde; doğudan Japon Deniziyle sınırlanmış iken, sonraları kuzey ve kuzeydoğu tarafları Ruslar tarafından zaptedilerek Sibir
mayın
ing. Karada ve denizde, daha çok gizlendirilerek konulan ve temas edilince patlayan bomba.
med ve cezir
Denizlerdeki gel-git olayı.
medd ü cezir
Coğ: Deniz sularının kabarması ve tekrar geriye çekilmesi.
mektub-u samedani / mektub-u samedanî
Hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah'ın eserleri. Yeryüzü. İnsanlar, ağaçlar, çiçekler, çekirdekler, dağlar, denizler gibi çok hakikatlı mâna ifâde eden Allah'ın mektupları.
melek-ül bihar
Denizlere nezaret eden melek.
melekü'l-bihar
Denizlerden sorumlu melek.
mellah
(Çoğulu: Mellâhân-Mellâhin-Mellâhun) Gemici. Kaptan. Denizci.
mellahan
(Tekili: Mellâh) Kaptanlar, denizciler, gemiciler.
mellahin / mellahîn
(Tekili: Mellâh) Denizciler, gemiciler, kaptanlar.
meltem
Yaz mevsiminde karadan denize doğru esen rüzgâr.
merakib-i bahriye
Vapur, gemi, tekne, kayık vs. gibi deniz nakil vâsıtaları.
mercan
Denizde geniş resif meydana getiren ve mercanlar takımının örneği olan hayvan ve bunun kalkerli yatağından çıkarılan çoğu kırmızı renkte ve ince dal şeklinde bir madde. Bu madde boncuk gibi süs eşyası olarak kullanılır. Mercanlar ancak 40 metre kadar derinlikte yaşayabilirler.
Denizden elde edilen bir süs maddesi.
mescur
Sulu süt.
Dizilmiş salkım olmuş inci.
Yanmış.
Kızdırılmış.
Doldurulmuş. Taşkın su.
Alevli ateş, kızgın fırın.
Deniz.
Boş.
Muhtelit.
Mc: Firavun'un battığı deniz.
meseke
(Çoğulu: Misek) Fil kemiğinden veya deniz boğası kemiğinden yapılan bilezik.
mevahir
Yararak akıp gidenler. (Denizdeki gemi gibi)
mevc
Dalga. Denizin dalgası.
Titreşim.
Mc: Devir, devre.
mevc-zen
Dalgalanan, dalgalı deniz. Dalga vuran.
(Farsça)
meymum
Denize atılmış olan.
mil-i bahri / mil-i bahrî
İngiliz deniz mili. (1852 metre)
miltat
Dimağa ermiş olan baş yarası.
Deniz kenarı.
mola
İstirahat için işe ara vermek ve duraklamak.
Denizcilike: Gevşetme, koyverme manâsındadır.
muhit
İhata eden. Etrafını kuşatan, çeviren.
Etraf. Çevre.
Büyük deniz. Okyanus.
Mc: Büyük âlim.
muhit-i maarif
İlim okyanusu, bilgi denizi, ilim ansiklopedisi.
mühre
Cilâ için kullanılan küçük yuvarlak cisim. Deniz böceği kabuğu.
(Farsça)
Her nevi yuvarlak cisim.
(Farsça)
Billurdan yapılı küçük kap.
(Farsça)
Çekiç.
(Farsça)
Cam boncuk.
(Farsça)
Omurga kemiği.
(Farsça)
munsabb
(Bir denize veya nehire) dökülen, karışan.
müridd
Cima hırsı ve iştihası galip kişi.
Suyu çok olan deniz.
müstebhir
(Bahr. den) Deniz gibi geniş olan (kimse).
mütebahhir / مُتَبَحِّرْ
(Bahir. den) İlmi deniz gibi derin olan, büyük âlim olan. Allâme. Herhangi bir ilme çok dalan.
İlmi deniz gibi derin ve geniş olan.
mütebahhirin / mütebahhirîn
Bilgileri pek çok olanlar, deniz gibi derin bilgili olanlar. Allâmeler.
muvazene-i bahriye / muvâzene-i bahriye
Denizin dengesi.
nef'i / nef'î
Menfaat ile alâkalı, faydacı.
Sihâm-ı Kaza nâmındaki hicivli şiirleri ile meşhur Erzurum - Hasankale'li olup İstanbul'da yaşamış bir şâirin adıdır. 1634'de 4. Murad devrinde bir hicviyesinden dolayı boğdurulup denize atılmıştır.
nevfel
Deniz, derya, bahr.
Atâsı çok olan kişi. Çok bahşiş dağıtan.
nutfe
Duru ve sâfi su.
Meni. Rahimde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmişi.
Taşmış, dökülmüş su.
Deniz.
nüzul-i sefine
Geminin denize inişi.
okyanus / okyânus
Büyük deniz. Bahr-ı muhit.
Arapça büyük lügat kitabı.
Büyük deniz.
ordu
t. Bir devletin dinini, namusunu, vatan ve istiklâlini her çeşit yabancı taarruz ve tecavüzüne karşı koruyan askerî en büyük üç kuvvetten biri. Hava Ordusu, Deniz Ordusu, Kara Ordusu gibi.
En büyük askerî birlik.
Aynı iman ve düşünce sahiplerinin faaliyette olanlarının hepsi.
payzen
.f Ayağına pranga vurulmuş. Forsa, deniz esiri.
Suçlu.
Esir.
Hizmetçi, uşak.
rabbu'l-berri ve'l-bahr
Karaların ve denizlerin Rabbi olan Allah.
rakım / râkım / راقم
Bir yerin deniz seviyesinden yükseklik derecesi. Kod.
Rakam yazan. Çizen. Tahrir eden, yazan.
Kod, denizden yükseklik.
Yazan.
(Arapça)
Deniz seviyesinden yükseklik.
(Arapça)
rampacı
Eski deniz muharebelerinde yakından dövüşerek zabtedilmek istenilen bir düşman gemisine hücumla borda bordaya gelindiği sırada düşman gemisindeki askerlerin vuku bulacak hücumunu menetmek için güverteye yayılan silâhendazlar.
ramuz
Deniz.
rasif
Dayanıklı, sağlam, muhkem.
Taş temel, rıhtım.
Denizin yüzüne çıkmış kayalar.
remes
(Çoğulu: Ermâs) Denizde üzerine binilen sal.
Kalan süt artığı.
romörk
Denizde veya karada başka bir vasıta tarafından çekilen motorsuz taşıt.
(Fransızca)
ruy-i derya
Denizin yüzü.
sadef
Deniz böceklerinin kıymetli kabuğu ve onlardan yapılan şeyler.
Sert, parlak ve şeffafa yakın madde. İnci kabuğu.
sahil
Deniz, göl veya akarsu kenarı. Kıyı, yalı.
sahilsaray
Deniz kenarındaki kâşâne, büyük yalı.
sath-ı derya
Denizin yüzü.
şecc
Baş yarma ve yarılma.
Geminin, denizi yararak yol alması.
semahic
Deniz içinde bir alanın adı.
semt-i bahir
Deniz tarafı.
sevahil
(Tekili: Sahil) Sahiller, yalılar. Deniz veya ırmak kenarları.
sidr
Tenbel kimse.
Bir deniz adı.
(Tekili: Sidre) Arabistan kirazları.
sif
(Çoğulu: Esyâf) Deniz sahili.
Hurma lifi.
siper-i saika / siper-i sâika
Yıldırımdan korunmak için gemilerle, minarelere ve büyük binalara konan âlet. Paratoner.Gemilerde direklerin şapkalarına konulur ve üzerlerine, bir ucu denize kadar sarkıtılmış bakır tel bağlanır. Direkleriyle teknesi ağaç olmayan gemilerde tel yoktur. Telin gördüğü nakil hizmetini geminin demir kıs
süveyş
Akdeniz'le Kızıl Deniz'i birbirine bağlayan büyük kanal.
taht-el bahir
Denizaltı. Denizaltı gemisi.
tahte'l-bahir / تَحْتَ الْبَحِرْ
Denizaltı.
tahtelbahir / تحت البحر
Denizaltı.
Denizaltı.
Denizaltı.
(Arapça)
tayyar
Deniz dalgası.
telatum
Birbiri ile çarpışmak, vuruşmak. (Deniz dalgaları gibi)
Birbirine şamar vurmak.
teleccüc
Geminin denizin derin yerine varması.
temkin zamanı / temkîn zamânı
Güneşin doğuş, batış vakti ve namaz vakti hesapları yapılırken, vakitlere eklenen veya çıkarılan zaman miktârı. Bu vakitler hesâb edilirken deniz ve ova gibi düz yerlerde güneş merkezinin hakîkî ufkun altına inmesi esas alınır. Hâlbuki o yerin en yük sek tepesinde bulunan bir kimsenin gördüğü ufukta
teneffüs
(Nefes. den) Nefes, soluk alma. Dinlenme.
Tan yeri ağarma.
Deniz suyunun sahile vurması.
Üfürmek.
Okullarda ders araları verilen dinlenme.
tescir
Tennur yakmak.
Denizi kurutmak.
Boşaltmak ve doldurmak.
Ağlayarak çağırmak.
tesekkün-i derya
Denizin sâkinleşmesi.
tezehhur
Denizin köpürüp taşması.
tım
Deniz.
Deve kuşunun erkeği.
Çok mal.
tur-i sina / tûr-i sînâ
Tûr dağı. Allahü teâlânın Mûsâ aleyhisselâmı peygamberlikle müjdelediği ve sonra Tevrât'ı indirdiği, Kızıldeniz'in kuzeyinde, Asya ve Afrika kıtalarının arasındaki Sinâ yarımadasının güney kısmında yer alan dağ.
uffe
Bir deniz hayvanı.
Davarın emziğinde kalan süt bakiyesi.
umk
Derinlik. Dibi derin.
Kuyu veya denizin derinliği.
umman / ummân
Büyük deniz. Okyanus.
Hindistan ile Arabistan arasındaki büyük deniz.
Derya, deniz.
umman-ı feyiz
Mânevî bereket, bolluk denizi.
umman-ı hikmet
Hikmet ve ilim deryası, denizi.
umman-ı vahdet
Allah'ın birlik denizi, okyanusu.
üstümm
(Çoğulu: Esâtim) Deniz suyunun toplandığı yer.
yafes
Hz. Nuh'un (A.S.) üçüncü oğlu. Tufandan sonra Hazar Denizinin kuzeyinde yerleşmiştir.
yemm
Deniz, bahir, derya, umman.
Güvercin kuşu.
yengeç
Çok ayaklı ve yan yan yürüyen, başının iki tarafında iki kıskacı olan deniz veya durgun sularda yaşayan bir küçük hayvan.
(Türkçe)
yümum
(Tekili: Yemm) Denizler.
yunus
Benî İsrail peygamberlerinden ve Kur'an-ı Kerim'de bahsi geçenlerdendir. Elyesa (A.S.) dan sonra Ninova şehrine gönderildi. Şehir ahalisi kendisine itaat etmediği için müteessir olarak bir gemiye binmiş ve oradan denize atılmış. Cenab-ı Haktan emir almadan şehri terk ettiğinden bu hâl başına gelmişt
zahir
Engin denizler.
Taşkın, coşkun.
Semiz, tavlı ve bol olan.
zebl
İnce belli olmak.
Çiçeğin solması.
Deniz kaplumbağasının sırt kemiği.
zevahir
Dolu, taşkın, coşkun denizler.
Mc: Yüksek şan ve şerefler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
intizam
unsuriyetperverlik
Eksef
Medâyin
Tahamul
Rahmet
binaen ala zalik
Tahammulsuz
key
şadan
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
deniz
iktiza
mücir
hayran
Tahammul
Çeviri
Müslime
Teşekkür etme
Dost
Tahakküm etmek