REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te dağıl ifadesini içeren 146 kelime bulundu...

açalya

  • yun. Fundagillerden, güzel çiçekli bir bitki ve çiçeği.

ağtabaka

  • Tıb: Görme sinirlerinin göz yuvarlağı içinde dağılmasından meydana gelen zar.

akustik

  • Sese ait.Ses mevzuu. Kapalı yerde ses dağılma sistemi. (Fransızca)

bais / bâis

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Öldükten sonra, kabirlerinde çürümüş ve dağılmış olan cesedleri diriltip mahşere, (arasât meydanına) sevkeden, gönderen.

bess

  • Parça parça olmak, dağılıp serpilmek.

biyocoğrafya

  • yun. Nebat ve hayvanların yer yüzünde dağılışını ve sebebelerini tetkik eden ilim kolu. Hayatî Coğrafya. Biyojeografi.

çenber

  • Daire, def ve kalbur gibi şeylerin tahtadan olan dairesi. (Farsça)
  • Fıçı ve tekerlek gibi şeylere takviye edip, dağılmalarını önlemek için etrafını çevirecek tarzda geçirilen demir veya tahta halka. (Farsça)
  • Başa ve boyna bağlanan yemeni. (Farsça)
  • Esirlik, bağlılık, kölelik. (Farsça)
  • Geo: Bir düz (Farsça)

cerre çıkma

  • Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları.

cüfafe

  • Dağılmış kuru ot.

daire-i haşir ve neşr

  • Yeniden dirilip toplanma ve tekrar dağılıp yayılma sahası.

ecel-i inkıraz

  • Dağılıp yok olma vakti, çökme zamanı.

enadid

  • Perişan, saçılmış, dağılmış, pejmürde şeyler. Perakende.

enbaşte

  • Yıkılmış, dağılmış. (Farsça)
  • Tıkanmış. (Farsça)

ermeni

  • Eskiden batı Asya'nın kuzey kısmında ve Avrupa'nın Asya'ya komşu olan bazı yerlerinde dağınık şekilde yaşayan bir milletti ki, İranlılar ve Romalılar tarafından birçok defa mağlub edilmeleri üzerine çeşitli yerlere dağılmışlardır. Ve bu dağılma sonucunda büyük şehirlere de yerleşerek san'at, kuyumcu

eşi'a

  • Şualar, ışınlar, bir kaynaktan çıkıp dağılan ince ışık hüzmeleri.

fayih

  • Kendiliğinden dağılan güzel koku.

feşga

  • Dağılmış; münteşir.

fesh

  • Bozma, bozulma, dağıtma, dağılma, yürürlükten kalkma.

fevc

  • Dalga. Bölük. İnsan kalabalığı. Cemaat. Takım.
  • Koşmak. Sür'at etmek.
  • İyi kokunun dağılıp yayılması.

fütat

  • Parçalanmış ve dağılmış olan şey.
  • Her nesnenin ufağı, parçası.

fuzaz

  • Ayrılmış ve dağılmış nesne.

gir / gîr

  • (Giriften) "Tutmak, yakalamak" mastarının emir köküdür. Türkçedeki: yapan, tutan, tutucu, dağılan, yayılan gibi mânalara gelir. Kelimenin sonuna eklenir. (Farsça)

girifte-ser

  • Aklı fikri dağılmış kimse. Dalgın kişi. (Farsça)

harabiyet

  • (Harabî) Yıkılma. Yıkılış. Parçalanıp dağılış. Zillet ve sefalet içinde

haşir ve neşir

  • Öldükten sonra tekrar diriltilerek Allah'ın huzurunda toplanma ve tekrar dağılıp yayılma.

haşir ve neşr

  • Öldükten sonra âhiret âleminde tekrar diriltilip Allah'ın huzurunda toplanma ve sonra tekrar dağılma.

haşir ve neşr-i ekber

  • Öldükten sonra yeniden diriltilip Allah'ın huzurunda toplanma ve tekrar dağılıp yayılma.

haşir ve neşr-i insani / haşir ve neşr-i insanî

  • İnsanların öldükten sonra tekrar diriltilerek Allah'ın huzurunda toplanması ve tekrar dağılıp yayılması.

haşr u neşr

  • Toplanıp dağılmak, yayılmak.

haşr ü neşr

  • Toplayıp dağılma, haşir neşir.

hebaen mensura

  • Boşuna olarak. Faydasız yere dağılmış.

heft

  • Hafiflik sebebiyle uçup dağılmak.
  • Hafif mizaçlı olup, her dile geleni söylemek.
  • Vurmak.

hid'

  • Koyunlar ürküp dağıldıklarında, onları durdurmak için söylenen bir kelimedir.

hiff

  • Yağmurunu döküp hafiflemiş bulut.
  • Biçilmediğinden tanesi dağılmış ekin.
  • Bir nevi balık.

iadeten / iâdeten

  • Eskiyi yerine getirerek; ölümden sonra çürüyüp dağılan bedeni tekrar inşa edip diriltmek şeklinde.

ıdin

  • Dağılmış, perâkende olmuş.

iftirak

  • Perişan olmak.
  • Ayrılmak, dağılmak. Hicran.

iftirak-ı izam

  • Kemiklerin dağılması.

immisar

  • (İmtisar ile aynı mânâdadır) Süt sağmak.
  • Bir şeyi incelemek.
  • Az olmak.
  • Dağılmak.
  • Hâil, perde.

inbisas

  • Yayılıp dağılma.

indira'

  • (Su) dağılıp yayılma.

indira-iı ma' / indira-iı mâ'

  • Suyun dağılıp yayılması.

infidad

  • (İnfadda) Bir şeyin kırılıp dağılması. Parça parça olma.

infisah

  • Bozulma, dağılma.

inhilal / inhilâl / انحلال / اِنْحِلَالْ

  • Çözülüp ayrılma. Dağılma.
  • Erime.
  • Münhal olma.
  • Çözülme, ayrılıp dağılma.
  • Ayrışma, dağılma.
  • Çözülme, ayrışma. (Arapça)
  • Dağılma. (Arapça)
  • Dağılma, çözülme.
  • Dağılma, çözülme.

inhilal-pezir

  • İnhilali mümkün olan. Dağılabilen. Çözülebilen. Eriyebilen. (Farsça)

inhizam

  • Basılıp ezilme.
  • Bozulma. Askerin bozulup dağılması.
  • Bozulma, dağılma, yenilme.

inkıdad

  • Yıkılma.
  • Perakende olup dağılma.
  • Kuş havadan süzülüp inme.

inkıraz / inkırâz

  • Dağılıp yok olma, son bulma.

insaf

  • Yaprak yaprak olma, lime lime olup dağılma.

insanın haşri

  • İnsanların, öldükten sonra dağılmış olan zerreleri âhirette Allah tarafından tekrar bir araya getirilerek bedenlerinin inşa edilmesi ve diriltilmesi.

inşikak-ı asa / inşikak-ı âsâ

  • Değneğin bölünmesi, âsânın ikiye ayrılması; 'ihtilaf ve ayrılıklarla, birliğin bozularak kuvvetin dağılması' mânâsında bir deyim.

inşitat

  • Dağılmak. Dağınık olmak. Perakende olmak.

intisar

  • Saçılmak. Dağılmak.
  • Püskürmek.
  • Toz kabarması. Kabarmak.
  • Buruna su çekmek.
  • Aksırıp tıksırmak.

intişar

  • Dağılmak. Yayılmak. Üremek.
  • Tıb: Yorgunluktan damar şişip kabarmak. Umumileşmek.

irtibas

  • Dağılma.

istinfar

  • Ürküp dağılma.

iştitat

  • Dağılma. Perişan olma.

kasb

  • Ağızda tez dağılan ve çekirdeği katı olan kuru hurma.
  • Sağlam, sert.

kaşi'

  • Kararı ve sebâtı olmayan kişi.
  • Dağılmış, müteferrik.

kaşih / kâşih

  • Düşmanlığını gizleyip izhar etmeyen.
  • Dağılıp uzaklaşan kimse.

keşih

  • (Çoğulu: Küşuh) Perâkende olmak, parça parça dağılmak.
  • Böğür.
  • Cânip, taraf.

kıdad

  • Perâkende olup dağılmak.

kış'a

  • Bulut açılıp dağıldıktan sonra havada geri kalan parça.

kıyamet / kıyâmet

  • Dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması.

kıyamet-i kübra / kıyamet-i kübrâ

  • Büyük kıyâmet, bütün varlığın bozulup dağılması, ölümü.

kuvve-i an-il-merkeziye

  • Merkezkaç kuvvet. Cisimlerin kendi mihveri üzerine hareketi zamanında merkezinde hâsıl olan kuvvete denilir. Merkezde dönen bir tekerleğin etrafında yapışık veyahut üstünde taşıdığı cisimlerin etrafa yayılıp dağılmasıyla bu kuvvetin mevcudiyyeti anlaşılır.

mahlul

  • Çözülmüş, dağılmış. Hallolmuş, erimiş.
  • Murisi ölen sahipsiz mal. Mirasçısı bulunmayıp hükümete kalan miras.

mahv olma

  • Yıkılma, dağılma, yok olma.

masr

  • Parmak uçlarıyla süt sağmak.
  • Bir şeyi incelemek.
  • Az olmak.
  • Dağılmak. (İmtisar veya immisar ile aynı manadadır.)

mebsus

  • Dağılmış. Yayılmış. Herkesçe duyulmuş. şayi' olmuş.

menfuş

  • (Pamuk veya yün gibi) atılmış ve didilmiş. Dağılmış, didik didik edilmiş.

mensur

  • (Nesr. den) Dağılmış. Saçılmış.
  • Gece vaktinde güzel kokan bir çiçek.
  • Edb: Manzum olmayan nesir halindeki yazı. Bunun mânaca çok güzel ve şiir gibi ahenkli yazılmış olanına "mensur şiir" denir.

merşuş

  • Saçılmış, dağılmış.

müfterik

  • (Fark. dan) Ayrılan, iftirâk eden.
  • Perişan olan, dağılan.

muhatara-i izmihlal / muhatara-i izmihlâl

  • Dağılma tehlikesi.

mülzime

  • Masa üzerine konulan kâğıtların uçup dağılmasını önlemek için üzerine konulan bir âlet.

münbess

  • Dağılmış, toz hâline gelmiş.

münsecim

  • Düzgün, insicamlı.
  • Dökülmüş, saçılmış, dağılmış.

müntesir

  • (Nesr. den) Saçılan, yayılan, dağılan.

münteşir

  • Açılmış, yayılmış, dağılmış, neşredilmiş, basılmış.
  • Duyulmuş, etrafa yayılmış.

müş'ıl

  • Her tarafa dağılmış olan.

müstefaz

  • Dağılıp yayılmış.

mütenessir

  • (Nesr. den) Saçılan, yayılan, dağılan.

müteneşşir

  • Yayılan, dağılan, intişar eden.

müteşa'ib

  • Budaklanmış ve perâkende olmuş. Dağılmış.

mütesaddı'

  • Dağılan, parekende olan, parça parça olan.
  • Yarılıp çatlayan.

müteşettit

  • (Müteşettite) Dağılan, dağınık olan. Karışan, karışık bulunan. Perişan olan.

muzmahil

  • Çökmüş, dağılmış.

müzmahil

  • Perişan olmuş, dağılmış.
  • Perişan olmuş, dağılmış.

neceş

  • Değeri artırmak için almak.
  • Bir kumaşın pahasını artırmak.
  • Dağılmış şeyleri bir yere toplamak.
  • Örtmek, setretmek.

necş

  • Avı yatağından çıkarma.
  • Dağılmış parçaları toplamak.

neşer

  • Dağılmış, intişar etmiş, münteşir.

neşr

  • Âhirette, ölülerin diriltilip, hesâbları görüldükten sonra, cennetliklerin Cennet'e ve cehennemliklerin Cehennem'e dağılmaları.
  • Yayma, dağıtma.

nifar

  • İntikal etmek, göçmek.
  • Dağılıp kaçmak.
  • Ürkme, korkma, çekinme.
  • Nefret gösterme.

nüfture

  • (Çoğulu: Nefâtir) Müteferrik, dağılmış ot.

nüfur

  • Ürküp kaçma, dağılma, firar etme.
  • İntikal etme.
  • Hacıların Mina'dan Mekke'ye doğru gitmeleri.

paşide

  • Saçılmış, serpilmiş, dağılmış. (Farsça)

paydos

  • Dağılma, tatil.

pejulide

  • Solmuş, bozulmuş, dağılmış, karışmış. (Farsça)

rüfaz

  • Müteferrik. dağılmış, parçalanmış.

şa'b

  • Ayrılmak. Dağılmak.
  • Islah etmek, düzeltmek.
  • Helâk etmek.
  • Kırmak.

sa'sa

  • Dağılmış develer.

şarapnel

  • Ask: Bir çeşit top mermisi. (Fransızca)
  • Top mermisinden dağılan herbir parça. (Fransızca)

şea'

  • Dağılıp parçalanmak.

şearir

  • Davar yanırına üşüşen sinek ve üvez.
  • Her yöne dağılmak.

şenn

  • (Çoğulu: Şinân) Eski kırba.
  • Araptan bir kabile.
  • Dağılıp perâkende olmak.

sereyan / sereyân

  • Yayılma, dağılma.
  • Geçme, sirayet.
  • Yayılma, dağılma, sirâyet etme.

şetat

  • Dağılmak, perakende ve dağılmış olmak.

şetit

  • Dağılmak, müteferrik olmak. Çeşitli.

şette

  • Perâkende olmak, dağılmak.

şevarid

  • (Tekili: Şâride) Dağılmış, dağınık şeyler.

şirad

  • Dağılmak.
  • Kaçmak.

sümmeha

  • Yalan ve bâtıl nesne.
  • Yer ile gök arası.
  • Her tarafa dağılıp gitmek.

şünan

  • Perâkende, dağılmış.

şüyu / şüyû / شيوع

  • Yayılma. (Arapça)
  • Dağılma. (Arapça)
  • Duyulma. (Arapça)

şüzzaz

  • Müteferrik, perâkende, parçalanmış, dağılmış.
  • Az olan cemaat. Kabilenin haricinde kalan.

ta'diye

  • Dağılmak.
  • Koyunun yününü kırkmak.

tahlil

  • Dağılma, ayrışma.

tahsim

  • Kestirmek.
  • Dağılmak.

takavvuz

  • Ayrılmak. Dağılmak.
  • Yıkılmak.

tarümar / târümâr / تارومار

  • Dağınık. (Farsça)
  • Perişan. (Farsça)
  • Târümâr etmek: (Farsça)
  • Dağıtmak, karıştırmak. (Farsça)
  • Perişan etmek. (Farsça)
  • Tarümâr olmak: (Farsça)
  • Dağılmak, karışmak. (Farsça)
  • Perişan olmak. (Farsça)

tasa'su'

  • Deprenmek, hareket etmek.
  • Perakende olmak, dağılmak.

tasaddu'

  • Yarılıp çatlama.
  • Dağılma.

tebeddüd

  • Perâkende olmak, dağılmak.

teferruk

  • (Fark. dan) Dağılma, ayrılma.

teferruk etmemek

  • Dağılmamak, kollara ayrılmamak.

tefeşşi

  • İntişar etmek, dağılmak.
  • Tecvidde: Harf okunduğu zaman sesin ağız içinde dağılıp uzatılmasına denir. Sin, sad, se, ra, fe, şın, mim, dad harflerine mütefeşşi harfleri denir.

tefessüh / تفسخ

  • Alçaklaşmak. Bozulmak.
  • Çürümek. Kokup dağılmak.
  • Tâkattan düşmek.
  • Çürüme, çürüyerek dağılma. (Arapça)
  • Tefessüh etmek: Çürümek, çürüyerek dağılmak. (Arapça)

tefrika / تَفْرِقَه

  • Nifak, ayrılık, çözülme, dağılma.
  • Ayrılma, dağılma, anlaşmazlık.

teheyyüz

  • Perâkende olmak, dağılmak.

telaşi / telâşî / تلاشى

  • Önem ve ehemmiyetini kaybetme.
  • Dağılma.
  • Telâş.
  • Dağılma. (Arapça)

telbid

  • Bir yere toplayıp yığmak.
  • İhramda olan kimsenin saçı dağılmasın diye başına sakız yapıştırması.

tenadd

  • (Nudud. den) Dağılma, darmadağın ve perişan olma.
  • Birbirinden ürkme.

tenaşür

  • Dağılmak.

tenessür

  • Dağılma, saçılma, yayılma, serpilme.

teşe'ub

  • Budaklanmak.
  • Perâkende olmak, dağılmak, saçılmak.

teşettüt / تَشَتُّتْ

  • Dağınık olma. Dallara ayrılma. Çatallaşma. Dağılma. Perişan olma.
  • Dağılma, perişan olma.

teşettüt-ü efkar / teşettüt-ü efkâr

  • Fikirlerin ayrılması, dağılması.

teşezzüb

  • Dağılma, dağınık olma.

tetayür

  • (Tayeran. dan) Uçuşma. Uçuşup dağılma.

tevezzü' / توزع

  • Yer tutma.
  • Dağılma. Bölünme, taksim olunma.
  • Dağılım. (Arapça)

tevsi-i malumat / tevsi-i malûmat

  • Malûmatın dağılması, bilginin yayılması.

tezerruk

  • Ayrılmak, dağılmak.

zai'

  • Yayılmış olan. Dağılmış olan. Herkesçe bilinen şey.

zeval-i gaflet

  • Gafletin dağılması; Allah'ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâlinin sona ermesi.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın