Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
davra
ifadesini içeren
273
kelime bulundu...
a'mal / a'mâl / اعمال
İşler, ameller, davranışlar.
(Arapça)
Davranışlar, ameller.
(Arapça)
a'mal-i hayriye / a'mâl-i hayriye
Hayırlı işler, davranışlar.
a'mal-i saliha / a'mâl-i sâliha
Dinin emir ve yasaklarına uygun iyi iş ve davranışlar.
adab / âdâb
Davranış kuralları.
Edebler, güzel huylar, iyi haller ve davranışlar; her konuda haddini bilip sınırı aşmamak. Müfredi (tekili) edeb'dir.
(Edeb kelimesinin çoğuludur.) Usul, yol, yordam, davranış kaideleri, terbiye. Ahlâk ve terbiyenin gerektirdiği konuşma ve hareket tarzı. Adaba uymayanlara edepsiz denir."Edipler edepli olmalı" yani yazarlar, edebiyatçılar dine, ahlâka ve terbiyeye uymalı. Aksi halde edebiyatçı adına lâyık olamazlar,
adab-ı nebeviye / âdâb-ı nebevîye
Hz. Peygamberin (a.s.m.) göstermiş olduğu hal, davranış ve ahlâk kâideleri.
adab-ı tasavvuf / âdâb-ı tasavvuf
Tasavvuf kaideleri, davranış edep ve kuralları.
adet / âdet
Usul, görenek, alışılmış davranış. Huy, tabiat. Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji). İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur. Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz. Cemiyetin yabancı âdetlerle boz
ahlak / ahlâk
(Hulk.C.) Huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları. Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim. Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefe.Filozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine
Huy, tabiat, insanın davranış tarzı, tutum ve tavrı.
ahlak-ı ahmediye / ahlâk-ı ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) ahlâkı; hareket, tavır, söz ve danışlarından ortaya çıkan örnek hareket ve davranış tarzı.
ahlak-ı zemime / ahlâk-ı zemîme
Kötü huylar, çirkin davranışlar.
ahval-i içtimaiye / ahvâl-i içtimaiye
İçtimaî haller; sosyal davranışlar.
alem-i ef'al / âlem-i ef'âl
Fiil ve davranışlar âlemi.
amal-i batıla / âmâl-i bâtıla
Doğru olmayan, imana uymayan ameller, davranışlar.
amel eden
Davranan, iş gören.
amel etme
İş görmek, davranma.
asar-ı tahripkarane / âsâr-ı tahripkârâne
Tahrip edici davranış ve hareketler.
aşk-ı ihlas / aşk-ı ihlâs
Büyük bir samimiyet, çalışma, iş ve davranışlarda yalnızca Allah'ın rızasını gözetme gayret ve aşkı.
atik
Çabuk davranan, çevik.
babacan
Biraz kalender davranışlı, cana yakın.
bati-ül hareke / batî-ül hareke
Davranış ve hareketi ağır.
bedreftar / bedreftâr / بدرفتار
Kötü davranışlı.
(Farsça)
bid'atkar / bid'atkâr
Bid'at ortaya çıkarıp uygulayan, İslâmın ruhuna ve özüne ters davranışlara taraftar olan.
bıta
Ağır davranma, gevşek davranma, gecikme.
caka
(Argo) Gösteriş, çalım. Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir. İslâm'da gösterişin her şekli haram ve günahtır. Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir. İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çeki
cerrar / cerrâr
Tedirgin edici davranışlarla para koparan.
cevasis-i fünun / cevâsis-i fünun
Casus gibi davranan fenler; gizli şeyleri araştıran fenler.
çevik
Çabuk davranan.
cilve
Esmâ-i İlâhînin tecellisi.
Tecelli.
Güzellere yakışır duruş ve davranış. Dilberâne hareket. Naz ve edâ. Hoşa giden görünüş.
cinayet
Suç, hukuka uymayan davranış.
cüret eden
Cahilce cesaret eden; saygı sınırlarını aşarak davranan.
dakik
İnce, ufak, nâzik.
Toz haline getirilmiş şey, un.
Dikkatli ölçülü davranan titiz kimse.
demşinas
Hikmetli davranan, akıllı.
(Farsça)
dikta
Lât. Diktatörlerin davranışları.
Hiç ses çıkarmadan yerine getirilecek emir.
divane-rev
Çılgın, delicesine davranan.
(Farsça)
düsturü'l-amel
Davranış kuralı, uygulama prensibi.
eda / edâ
Yapma, ödeme, davranış, anlatım yolu.
ef'al ve a'mal-i beşeriye / ef'al ve a'mâl-i beşeriye
İnsanların iş ve davranışları.
ef'al-i ihtiyariye / ef'âl-i ihtiyariye
Kulun irade ve isteğiyle yapılan davranışlar, fiiller.
egoizm
Bencillik. Kendi menfaatını ön plâna alma. Her işi ve davranışta kendini düşünme. Bencillik, hem ahlâk, hem de dinde reddedilen kötü bir huydur. Bencillikten kurtulmanın çaresi, İslâm terbiyesidir.
(Fransızca)
ehadis / ehâdîs
Hadisler; Peygamber Efendimizin mübarek söz, fiil ve hareketleri veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranışlar.
ehadis-i muhammediye / ehâdîs-i muhammediye
Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar.
ehadis-i şerife / ehâdis-i şerife
Hadisler; Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranışlar.
ehl-i adalet
Adaletle davranan kimseler.
eltaf
(Tekili: Lutf) Lütuflar, iyi muameleler, iyilikler, iyilikseverlikler. Nezaketler, nazik davranmalar. Okşamalar.
enaniyet-i taassubkarane / enaniyet-i taassubkârâne
Kendisini beğenme ve üstün görmede çok katı ve inatçı davranma.
endiş
Düşünen, mülâhaza eden, ölçülü davranan mânasında sıfat terkiblerinde kullanılır. Meselâ: Akibet-endiş : Her işin sonunu düşünen.
erbab-ı gaflet
Gaflette olanlar; Allah'ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz davrananlar.
eşidda
Çok şiddetli sert olanlar. Pek şiddetli davrananlar.
etvar / etvâr
(Tekili: Tavır) Tavırlar, haller, davranışlar.
Tavırlar, davranışlar.
etvar-ı gaflet / etvâr-ı gaflet
Gaflet davranışları.
etvar-ı müdakkikane
İnceden inceye araştıran tavırları, davranışları.
fasık-ı gafil / fâsık-ı gafil
Âhiretten ve Allah'ın emir ve yasaklarından habersiz davranan günahkâr kimse.
fi'l / فعل
Hareket, davranış, eylem.
(Arapça)
Fiil.
(Arapça)
fiilen
Fiille, davranış ve hareketlerle.
fuhşiyat / fuhşiyât
Çok çirkin, aşağılık, helâl olmayan işler; Dinen yasaklanan ve haram sayılan davranışlar.
gaddar telezzüzü
Çok acımasız davranın kişinin lezzet alması.
gadirsiz
Zulümden kaçınarak, âdaletli davranarak.
gaf
Beceriksizce ve yersiz söz yahut davranış.
(Fransızca)
gafil / gâfil
Duyarsız, umursamaz.
Allah'ın emir ve yasaklarından habersiz davranan.
gaflet-i mutlaka
Tam anlamıyla âhiretten, Allah'ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hâli.
gafletli
Allah'ın emir ve yasaklarına duyarsız davranan.
hadis-i şerif / hadîs-i şerif
Peygamberimize ait söz, emir veya davranışlar.
hakiki ihlas / hakikî ihlâs
Gerçek ihlâs, ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet.
hal-i ahmediye
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) durumu, davranışı.
hal-i üstad / hâl-i üstad
Üstadın davranışları, hâlleri.
halen / hâlen
Hal ile, hareket ve davranışla.
halık-ı rahman-ı rahim / hâlık-ı rahmân-ı rahîm
Dünya ve âhirette yarattığı varlıklara sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle davranan her şeyin yaratıcısı Allah.
harekat / harekât
Hareketler, davranışlar.
harekat-ı laubaliyane / harekât-ı lâubaliyâne
Saygısızca davranışlar.
harekat-ı laübaliyane / harekât-ı lâübaliyâne
Saygısızca davranışlar.
harekat-ı müstahsene / harekât-ı müstahsene
Herkesin beğendiği güzel davranış ve hareketler.
harekat-ı müştereke / harekât-ı müştereke
Müşterek hareketler, beraber davranışlar.
hareket / حركت
Kımıldanma. Davranış. Yola çıkmak. Bir cismin sabit bir noktaya göre yerinin veya durumunun değişmesi. Sarsıntı.
Kımıldanma, davranma.
Hareket.
(Arapça)
Davranış.
(Arapça)
hatt-ı hareket
Davranış. Davranma tarzı. Hareket tarzı.
hazımane / hâzımâne
İhtiyatlı davranan adama yakışır şekilde.
heyet-i etvar
Tavırların, davranışların durumu, yapısı.
hıkmık etmek
Bir işten veyahut bir suale cevap vermekten kaçınmak için esassız bahaneler ileri sürmeye çalışmak. Tereddütlü davranmak.
(Türkçe)
hissiyatsız
Hislere kapılmadan objektif davranma.
hodfikirlik
Sadece kendi düşüncesini beğenme; düşüncelerinde bencil davranma.
hoppa
Herşeye girişen hafif mizaçlı çocuk tabiatında olan kimse. Yersiz davranışlarda bulunan, dilediğince davranan kişi. Delişmen, şımarık.
hoşeda
Hareket ve davranışı hoş ve güzel olan.
(Farsça)
hulf / خُلْفْ
Aykırı davranma.
hulus
Hâlislik. Saflık.
Samimiyet. Hâlis dostluk. İçden davranmak. Her hayırlı işi ve ameli Allah rızâsını niyet ederek yapmak.
i'tidal-i dem
Soğukkanlı davranış. Heyecanlanmadan, acele etmeden, düşüne düşüne ve tedbirli hareket.
i'vicac
Doğru davranmamak, eğri büğrü olmak. Hamlık.
Hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermek.
ifrat / ifrât
Bir işte, sözde veya davranışta haddi aşma, pek ileri gitme, aşırı olma.
ihlas / ihlâs
İbadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.
ihlas-ı etem / ihlâs-ı etem
En mükemmel bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.
ihlas-ı etemm / ihlâs-ı etemm
Mükemmel bir ihlas, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.
ihlas-ı hakiki / ihlâs-ı hakikî
İbadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; gerçek samimiyet.
ihlas-ı tamm / ihlâs-ı tâmm
Tam bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.
ihlas-ı tamme / ihlâs-ı tâmme
Tam bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözetme.
ihlaslı / ihlâslı
İbadet ve davranışlarında sadece Allah'ın rızasını gözeten.
ihtiyat / ihtiyât / احتياط
İlerisini düşünerek davranma.
Tedbirli davranış.
(Arapça)
Yedek.
(Arapça)
ihtiyaten / ihtiyâten / احتياطا
Tedbirli davranarak, ihtiyatlı olarak.
(Arapça)
insaflı
Vicdana uygun davranan.
intiyat
Kendi reyi ile davranma, kendi istek ve iradesi ile hareket etme.
Asılı kalma.
irha
Tatlılıkla ve kibarca hareket etme, yumuşak davranma, tatlı muâmele etme.
işaret / işâret
Anlamlı davranış, belirti.
isti'cal / isti'câl / استعجال
Aceleci davranış.
(Arapça)
istihza / istihzâ
Söz, yazı, işâret veya çeşitli davranışlarla bir kişinin ayıp ve eksikliklerini ortaya çıkarmak, onunla eğlenmek, alay etmek.
istisbat
(Sebt. den) Acele etmeyip tedbirli ve hesaplı davranma.
istiya'
Kötü davranma. Fena muamelede bulunma.
izzet-i imaniye
İmanın gerektirdiği vakar ve izzetli davranış.
kabiha
(Çoğulu: Kabâih) Çirkin davranış, ayıp iş. Fena muamele.
kahır
Aşırı üzüntü, acı, keder.
Ezici davranış, zulüm.
Baskı ile iş gördürme, zorlama.
kavlen ve fiilen
Sözle ve davranışla.
keyfi muamele / keyfî muamele
Kendi istek ve hislerine göre davranma.
keyfiyet-i muamele
Davranış ve tavırların niceliği, temel özelliği.
kıst
Ölçü ve tartıda doğru davranma.
Pay, parça.
Parça parça verilen bir şeyin bir defada ödenmesi.
kompleks
Bir anda kavranamıyacak şekilde çeşitli sebeblerden, unsurlardan meydana gelmiş.
(Fransızca)
Basit olmayan. Mürekkep.
(Fransızca)
İnsanların davranışlarına, ruh hâllerine yön veren birbirine bağlı şuuraltı hayallerinin bütünü.
(Fransızca)
kültür
Bir milletin maddî ve mânevî varlıkları, yaşayış ve davranış şekli, kazanılan genel bilgi.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuvvet-i ihlas / kuvvet-i ihlâs
İbadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetmeyle elde edilen kuvvet.
laubalilik / lâubâlilik
Laubali olma hali; saygısızlık, seviyesizce davranma.
lisan-ı adat ve ef'al / lisân-ı âdât ve ef'âl
Yaygın olan âdet ve davranışların dili.
lisan-ı hal / lisân-ı hâl
Hal ve davranış dili.
mahamid
(Tekili: Mahmedet) İyi ve güzel huylar. İyi hasletler.
Şükürler, senâlar, medihler. Şükür edilmeğe değer davranışlar.
mahzurat
Haram sayılan ve sakınılması gerekli iş ve davranışlar.
makabih
(Tekili: Makbaha) Çirkin ve yakışıksız davranışlar.
materyalizm
Allahü teâlâyı inkâr ve maddeyi her şeyin esâsı kabûl eden görüş, düşünce; toplum hayâtını ve fertler arasındaki münâsebetleri ve davranışları belirleyen tek faktörün madde olduğunu savunan felsefe akımı; maddecilik.
mecmu-u harekat / mecmu-u harekât
Davranış ve hareketlerin tamamı.
meczub / meczûb
Cezbeli, kendini kaptırmış, başkasının etkisiyle davranan.
meleke-i riayet-i hukuk
Hukuka uygun davranma alışkanlığı, pratiği.
mendub
Dinen yapılması emredilmese de, güzel görülen davranış.
menfi hareket / menfî hareket
Yıkmak, yakmak, saptırmak, inkâr etmek vs. gibi olumsuz ve yıkıcı hareket, davranış.
mensucat-ı amel
İş ve davranışların dokumaları.
minval
Hareket tarzı, davranış. Usul, yol.
Fayda.
Uslub, tarz.
Bez dokuyan cüllah.
mişvar / mişvâr
Davranış, gidişat.
muamelat / muâmelât / مُعَامَلاَتْ
İnsanların birbirine karşı tutum ve davranışları.
Resmî dairelerde yapılan evrak kayıt ve işlemleri.
İşler, davranışlar.
muamelat-ı fıtriye / muamelât-ı fıtriye
Doğuştan gelen, fıtrî olan davranışlar, işler.
muamelat-ı galiye / muamelât-ı galiye
Üstün davranışlar.
muamele / معامله / muâmele / مُعَامَلَه
Davranış.
Davranma, davranış.
Yol, iz.
Dairede yapılan kayıt vesaire.
Alışveriş, sarraflık, para işleri.
(Çoğulu: Muâmelât) Hatt-ı hareket. Davranma, davranış. Birbiri ile iş görme, amel etme. Alış veriş.
Resmi dairelerde yapılan herhangi bir iş.
Davranış, işlem.
Davranış.
İşlem.
(Arapça)
Davranış.
(Arapça)
Davranış.
muamele-i halisane / muamele-i hâlisane
Hâlis, samimi bir muamele, içtenlikle davranma.
muamele-i mühimme
Önemli davranış.
muamele-i şer'iye
Dinle ilgili davranış.
muamele-i ubudiyet / muamele-i ubûdiyet
Kulluğa ait davranışlar.
mübadat
Düşmanca davranış, saldırganlık.
Meydana çıkarma.
mübah
Dinen yapılmasında ve yapılmamasında herhangi bir sakınca olmayan, helal olan davranışlar.
mübti'
Ağır davranıp geciken. Ağır hareket eden.
muhalefet eden
Zıt ve aykırı davranan.
muhalefet etme
Karşıt olma, aykırı davranma.
muhalefet etmemek
Aykırı davranmamak.
muhalefet-i şeriat
Şeriata karşı muhalefet; şeriata aykırı davranma.
muhalefetkarane / muhâlefetkârâne
Zıt ve aykırı davranırcasına.
muhlis
Samimi, ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah'ın rızasını gözeten.
muhsin
"İhsan eden, güzel davranan" mânâsında ilâhî isim.
muhtar / muhtâr
Seçilmiş, seçkin.
Hareketinde serbest olan, istediği gibi davranan.
Peygamberimizin isimlerinden.
Serbest. Söz ve fiillerinde serbest olup, istediği gibi davranan ve dilediğini yapan.
mükayele / mükâyele
(Mükâyelet) Bir kimsenin davranışına aynıyla karşılık verme.
Ölçülmek.
mültefet
(Left. den) Kendisine iltifat edilmiş olan. Güler yüz gösterilmiş ve hoş davranılmış.
Ehemmiyet verilmiş.
mültefit
İltifat eden, ilgi gösterip iyi davranan.
İltifat eden, iyi davranan.
mültefitane
İltifat ederek, iyi davranarak.
mümasaha
Sözle birbirine yumuşak davranma.
münaferat
Nefret etmeler, karşılıklı soğuk davranmalar.
münker
İslâmın reddettiği kötü davranş ve uygulama.
münserih
Çabuk ve çevik davranan.
Hızlı hızlı giden hayvan.
müraat-ı efham / müraât-ı efhâm
Zihinlere, anlayışlara uygun davranma; anlayış seviyelerini dikkate alma.
müravaza
İyi muamele, güzel ve iyi davranma.
müsaade-i şer'iye
Şeriatın müsaadesi, İslâmiyetin izin verdiği iş ve davranış.
müsavat ve muvazenet-i etvar / müsâvat ve muvazenet-i etvar
Tavır ve davranışlarda sürekli denge ve aynı seviyede olma.
müsbet hareket
Yapmak, yol göstermek, yardım etmek gibi olumlu ve yapıcı hareket, davranış.
müstağni / müstağnî
Doygun, yönlü, tek.
Çekingen, nazlı davranan.
Gerekli bulmayan.
müstağni-i muhteriz / müstağnî-i muhteriz
Gözütok davranıp istemekten çekinen; başkalarından yardım istemekten sakınıp çekinen.
mütebellid
Tembel, uyuşuk. Ağır davranan.
müteeddib olma
Edeplenme, terbiye almış olma, görgü kurllarına uygun davranma.
müteenni
(Eny. den) Temkinli. Teenni eden. Ağır davranan.
müteenniyane / müteenniyâne
Temkinli olarak. Ağır davranarak. Çekinip sakınarak.
(Farsça)
mütegafil
(Gaflet. den) Gafil görünen, gafil gibi davranan.
mütegafilane
Gafil gibi davranarak.
mütehazzir
(Hazer. den) Sakınan, çekinen, dikkatli davranan.
mütehazzirane / mütehazzirâne
Çekinerek, sakınarak, dikkatli davranarak.
(Farsça)
mütekabile
Karşılıklı davranış veya vaziyet.
mütekasil / mütekâsil
Tembelce davranan.
mütekasilane / mütekâsilâne
Tembelce hareket ederek, üşengeçlik ve uyuşuklukla davranarak.
(Farsça)
mütekayyid
(Çoğulu: Mütekayyidîn) (Kayd. dan) Dikkatli davranan.
mütekayyidane / mütekayyidâne
Dikkatli davranarak, kayıtlı bulunarak.
(Farsça)
mütekayyidin / mütekayyidîn
(Tekili: Mütekayyid) (Kayd. dan) Dikkatli davrananlar, kayıtlı bulunanlar.
mütelattıf
(Lütf. dan) Yumuşak ve nazik davranan.
müterahi
Yavaş hareket eden, ağır davranan.
mütereffik
(Çoğulu: Mütereffikîn) Sükûnetle ve yumuşaklıkla davranan.
mütereffikin / mütereffikîn
(Tekili: Mütereffik) Sükûnetle, yumuşaklıkla davrananlar. Yumuşak muâmele edenler.
mütesahil
(Çoğulu: Mütesahilîn) Yumuşak davranan, iyi muâmelede bulunan.
mütesahilin / mütesahilîn
(Tekili: Mütesahil) Yumuşak davrananlar, sükunetli ve iyi muâmele edenler.
müteşekkir
Şükreden, iyiliğe karşı nazikâne davranan.
müteserri'
(Sür'at. den) Koşan, acele davranan, sür'atli hareket eden.
müteşeytın
Şeytanlık eden, şeytanca davranan.
müteseyyib
(Çoğulu: Müteseyyibîn) Aldırış etmiyen, kayıtsız davranan.
müteseyyibane / müteseyyibâne
Kayıtsız davranarak, aldırış etmiyerek, duymazdan gelerek.
(Farsça)
müteseyyibin / müteseyyibîn
(Tekili: Müteseyyib) Aldırış etmeyenler, kayıtsız davranan kimseler.
müvasat
Yumuşaklıkla davranmak.
müzzemmil
Tezmil eden, sarınan. Elbise içine sarınan.
Bazıları, "Yükü yüklenen" şeklinde mânalandırmışlardır.
Mc: Gizlemek. Zayıf davranmak, işe pek kıymet vermemek.
Büyük bir hâdise karşısında başını içeri çekmek, kaçınmak, rahata meyletmek.
Resul-i Ekrem'e (A.S.M.) Ce
nabız-gir
Her mizaç ve tabiata göre davranıp muamele etmesini bilen.
(Farsça)
nabz-gir
Mizaca göre hareket etmesinden anlıyan, nabza göre davranmasını bilen.
(Farsça)
namertlik / nâmertlik
Mertçe davranmamak.
nazar-ı gaflet ve dalalet / nazar-ı gaflet ve dalâlet
İman hakikatlerine karşı duyarsız davranan ve hak yoldan sapanların bakışı.
nehzat
Hareket, davranma, kalkışma. Yola çıkma.
nikbaz
(Nîk-bâz) Davranışları ve işleri iyi olan.
(Farsça)
nikkirdar
(Nîk-kirdâr) Hareket ve davranışları iyi ve beğenilir olan.
(Farsça)
padergil
(Pâ-der-gil) Ayağı çamurda.
(Farsça)
Mc: Davranamaz.
(Farsça)
Sıkıntıda.
(Farsça)
pay-der-gil
Ayağı çamurda.
(Farsça)
Sıkıntıda, dertte.
(Farsça)
Mc: Davranamaz.
(Farsça)
rağmen
Zıddına, inadına davranma, körlük ve nisbet.
rahim-i sermedi / rahîm-i sermedî
Varlığı sürekli olan ve yarattığı varlıklara sonsuz merhameti ve şefkatiyle davranan Allah.
rahman-ı rahim / rahmân-ı rahîm
Dünya ve âhirette yarattığı varlıklara sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle davranan Allah.
reftar / reftâr / رفتار
Gidiş.
(Farsça)
Davranış.
(Farsça)
reşakat
Bel inceliği.
Davranma ve kımıldanıştaki incelik ve hoşluk.
reşid
Doğru yolda giden, hak yolunda olan.
Akıllı, iyi davranan. Ergin, olgun.
Büluğ çağına girmiş kimse.
Doğru yola sevkeden, hayra delâlet eden.
Fık: Malını muhafaza hususunda aklı eren, istediği gibi meşru yolda sarfedebilen kimse.
resm
(Resim) Yazma, çizme, desen.
Eser, iz, nişan, alâmet.
Suret.
Tertib. Tarz, üslub.
Fotoğraf resmi.
Âdet, usul, tavır, davranış.
Alay, merâsim.
Man: Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif.
rıfk
Yumuşak ve hoşgörülü davranma.
sahife-i a'mal / sahife-i a'mâl
İş ve davranışların yazıldığı sahifeler.
salih amel / sâlih amel
Faydalı, yararlı iş; dinin emir ve yasaklarına uygun davranış.
şari' / şâri'
Kanun koyucu; kullarına yapmaları ve yapmamaları gerekli davranışlarla ilgili kanun ve kurallar koyan Allah.
seciye-i fedakar / seciye-i fedakâr
Fedakârca davranma huyu, karakteri.
sefahet / sefâhet
Yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, beyinsizce davranış, budalalık.
sefahet-perest
Gayrı meşru zevk ve eğlencelere düşkün olan, ahlâksızca davranan.
seneta
Sekenler. Durmalar, duruşlar. Davranışlar.
şerr / شر
Kötülük.
(Arapça)
Kötü davranış.
(Arapça)
sevab
Sevap, dine uygun davranış.
sevap
İyi bir davranışa karşı Allah tarafından verilen mükâfat.
şirinkar / şîrinkâr / شيرینكار
Davranışları güzel.
(Farsça)
sırr-ı ihlas / sırr-ı ihlâs
Samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme sırrı.
sırr-ı ihlas-ı hakiki / sırr-ı ihlâs-ı hakikî
Gerçek ihlâs sırrı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme esprisi, mânevî gücü.
su'-i ef'al / sû'-i ef'âl
Kötü davranışlar, tavır ve işler. Ma'sûn et (koru) sû'-i ef'âlden ilâhî, Nasîb et râzı olduğun râhı (yolu).
suret-i muamele
Davranış şekli, görüntüsü.
taallülat / taallülât
(Tekili: Taallül) Ağır davranma.
tadaccu'
Üşenme, gevşek davranma.
takayyüd
Bağlanma. Bağlı olmak. Kayıtlı bulunmak.
Çalışmak. Çabalamak. Uğraşmak.
Dikkatli davranmak.
tarz-ı hareket
Hareket tarzı, davranış şekli.
tarz-ı muamele
Davranış biçimi.
tasannukarane / tasannukârâne
Yapmacık bir şekilde davranma.
tasarrufat-ı beşeriye / tasarrufât-ı beşeriye
İnsanların gerçekleştirdikleri tavır, davranış, faaliyet ve uygulamalar.
tatyib
İyi davranma. İyi muâmele etme. Hoş etme. Gönlünü hoş etme.
tavır
Hâl, sûret, davranış.
tavr
Tavır, davranış.
tavr-ı acib / tavr-ı acîb
Acayip tavır, davranış.
tavr-ı nebevi / tavr-ı nebevî
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) tavır ve davranışları.
tavren
Tavırla, davranış olarak.
tayyib
İyi, hoş. İyi davranış. Temiz.
Hz. Peygamber'e (A.S.M.) Cenab-ı Allah (C.C.) en güzel kokular vermiştir. Bu yüzden kendisine Tayyib denilmiştir.
Fık: Helâlin her türlü şüphelerden uzak, saf ve temiz kısmına denir.
tayyibe / طيبه
İyi davranış.
(Arapça)
tazaccu'
Gevşek davranma, üşenme.
tebatu'
Ağır davranma. Ağır hareket etme.
tecahül-i arifane / tecahül-i ârifane
Edb: Bildiği bir şeyi bilmiyormuş gibi gösterme. Bilen bir kimsenin, bilmez gibi davranması.
teeddüben
Edebli davranarak. Edeb ve terbiye kaidelerine uyarak. Edebi icabı olarak.
teenni / teennî
İhtiyatlı ve akıllıca davranma. Bir işte acele etmeyip bir düşünce dairesinde hareket etme. (Teude de denir)
Acele etmeden düşünerek iş görme, dikkatli davranma.
tegafül
Gaflet etme, duyarsızlıklık, mânevî sorumluluklarından habersiz davranma.
tehaşün
Haşin davranma. Zorluk gösterme. Sert muamelede bulunma.
tehavün
Mühimsememek, ehemmiyet vermemek, ağır davranmak. Aldırış etmemek.
İstihkar, horlama, hakir görme.
tekasül / tekâsül
Üşenmek. Gevşeklik. İhtimamsız davranmak. Tembellik.
tekellüfat / tekellüfât
Zoraki davranışlar.
tekellüfkarane / tekellüfkârâne
Gösteriş hevesiyle bir sorumluluğun altına girme, zoraki davranarak.
tekessül
Durmak.
Üşenmek. Gevşek davranmak.
teklif
Zor birşey istemek. Bir vazife ileri sürmek.
Sıkılgan ve resmi davranış. İçli dışlı olmayan çekingen muâmele.
Vergi yüklemek.
Vazife vermek.
Cenab-ı Hakk'ın, insanları, emir ve nehiyleri üzerine hareket etmeğe vazifelendirmesi.
Fık: Şeriat-ı İslâmiyeni
telattuf / تلطف
(Çoğulu: Telattufât) (Lutf. den) Lütuf ve nezaketle davranma. Nâzikâne muamelede bulunma.
Yumuşak davranma.
(Arapça)
temahül
Mühlet verme. Yavaş ve ağır davranma.
temkin / temkîn / تمكين
İhtiyatlı davranma.
(Arapça)
Sağlamlık.
(Arapça)
Ağırbaşlılık.
(Arapça)
temsil eden
Birinin veya bir topluluğun adına davranan.
tenbel
(Tembel) Üşenen, üşengeç.
(Farsça)
İşte ağır, davranan ağır yürüyen, ağır hareketli.
(Farsça)
tereffuk
(Rıfk. dan) Tatlı dil ve güler yüzlülükle davranma. Yumuşaklıkla muâmele etme.
tertib
(Çoğulu: Tertibât) Tanzim etme. Dizme, sıralama, düzene koymak.
Tedarik edip hazır ve müheyya kılmak.
Bir şeyi bir yere sabit ve pâyidar kılmak.
Mertebelere göre davranmak.
Hile ile aldatma.
tesahül
Yumuşak davranma. Rıfk ve mülâyemetle tatlı muamele etme.
Gaflet ve ihmal etme.
tesamuhat
(Tekili: Tesâmuh) Hoş görmeler, müsâmahalar.
Dikkatsiz ve kayıtsız davranmalar.
teserru'
(Sür'at. den) Koşma. Çabuk davranma.
teşerru'
Şeriata uygun davranma.
tevfik-i hareket eden
Uygun davranışta bulunan.
tüede
Teenni etmek, acele etmeyip akıllıca davranmak.
Mühlet vermek.
uhuvvetkar / uhuvvetkâr
Kardeş gibi davranan. Kardeş gibi muâmelede bulunan.
(Farsça)
vaziyet almak
Davranış sergilemek.
vekar
Ağır başlı olup yerine göre uygun davranmak, şahsiyetli olmak.
zaki
(Zâkiyye) Saf ve temiz kimse. Hareket ve davranışları düzgün olan kişi.
zarafet
Zariflik, incelik, kibarlık. Nâzik davranış. Muamelede, harekette ve giyimde hoşluk ve temizlik.
zat-ı hakimane / zât-ı hâkimâne
Her şeyde bir gaye ve maksadı düşünerek hikmetle davranan şahsiyet, kişilik.
zefif
Çabuk davranan. Çevik.
Deve kuşunun yelmesi.
Gelini kocasına göndermek.
Hızla gitmek.
zemime / zemîme
Beğenilmeyecek kötü hal ve davranış.
zeval-i gaflet
Gafletin dağılması; Allah'ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâlinin sona ermesi.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
İFTAL
izafet
bahye
Halihazır
nesaim
kariha
Terşih
mahir
ictinab
Bahr-i
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
davra
seher
zevk yolu
esi
Akletmek
Çeviri
bahtıyar
dinlenmek
Hızlı
Sisman