Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
davet
ifadesini içeren
107
kelime bulundu...
adaletname
Mahkemeye davet yazısı.
adavet / adâvet / عداوت
Düşmanlık.
(Arapça)
Adâvet etmek/eylemek:
Düşmanlık gütmek.
(Arapça)
arig
Kırılma, gücenme.
(Farsça)
Kıskançlık, kin, nefret, adavet, düşmanlık.
(Farsça)
azam
(Çoğulu: Azamât) Kin, husûmet, adâvet, garaz, fena niyet.
Öfke, hiddet.
Kıskançlık.
ba's
Gönderme, yollama, gönderilme.
Allah'ın bir peygamberi, Hak dinine davete memur buyurması.
Dirilme veya diriltme.
bagiz
Adavet olunmuş, düşmanlık yapılmış.
bedave
(Bak: BEDAVET)
bedeviyet
(Bedâvet) Göçer hayatı yaşayış. Göçebelik. Bedevilik.
büfe
İçinde sofra takımı konulan dolap.
(Fransızca)
Davetlileri ağırlamak için çeşitli yiyecek ve içeceklerin hazır bulundurulduğu masa.
(Fransızca)
İstasyon lokantası.
(Fransızca)
Sigara, kibrit, gazete, sandviç v.s. satılan yer.
(Fransızca)
celpname
Davetiye.
cumhur-u ulema / cumhur-u ulemâ
Âlimler cemaatı. Âlimler sınıfı. (Bir fikre dâvet cumhur-u ulemânın kabulüne vâbestedir, yoksa dâvet bid'attır, reddedilir. Mek.)
da'i / dâ'î / داعى
Dua eden, duacı.
(Arapça)
Davet eden.
(Arapça)
dai
Dua eden, duacı.
Sebep.
Davet eden. Muktazi. (Meselâ: Yemek yemek, iştihadan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır. Onu yemeğe sevk eder. Buna dai denir.) Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) bir ismi de daidir.
Çağıran. Müezzin.
davet-i kur'ani / davet-i kur'ânî
Kur'ân'ın daveti, çağrısı.
davet-i münferide / dâvet-i münferide
Tek bir dâvet, çağrı.
davet-i rahmaniye / davet-i rahmâniye
Rahmânî davet.
davetname / dâvetname / dâvetnâme
Davet mektubu.
Davetiye.
dellal
İlân edici. Yüksek sesle bildiren.
Müşterileri çeken. Davet eden.
Hakka davet eden.
diabe
Davet.
dıayet
Dâvet.
duat
(Tekili: Dâî) Duâ edenler. Allah'a yalvaranlar.
Dâvet edenler.
eben
Töhmetli, kabahatli kişi.
Adâvet, düşmanlık.
el-buğzu fillah
Allah için buğzetmek. Bütün şiddet, adavet ve düşmanlık Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) rızası dairesindedir. İhlâsı kıracak, hissî hareketten sakınmaktır.
enbiya / enbiyâ
Nebîler, peygamberler. Yeni din ile gönderilmeyip, insanları önceki dîne dâvet eden peygamberler Nebî kelimesinin çoğulu. Yeni bir din ile gönderilen peygambere ise, resûl denir.
ezan / ezân
Namaza dâvet ve vahdaniyet-i İlâhiyyeyi ve hakaik-ı İslâmiyyeyi âleme, kâinata ilân etmek için minare ve emsali mahallerde edilen nidâ. Kamet getirmek.
Bildirmek.
Namaza davet için edilen nida.
Bildirmek. Namaz vakitlerini bildirmek, müslümanları namaza dâvet etmek (çağırmak) için yüksek bir yerde belli olan Arabca kelimeleri sırası ile okumak.
ezan-ı muhammedi / ezân-ı muhammedî
Hz. Muhammed'in (a.s.m.) tebliğ ettiği dinin ezanı; tevhidi ilân etmek amacıyla yüksek sesle yapılan kutsal davet.
ezan-ı muhammedi (a.s.m.) / ezan-ı muhammedî (a.s.m.)
Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği dinin ezanı; tevhidi ilân etmek amacıyla yüksek sesle yapılan kutsal davet.
ferk
El ile bir şeyi ovmak.
Buğz ve adâvet etmek, düşmanlık yapmak.
firaş-ı kavi / firaş-ı kavî
Fık: Evli kadının firaşı mânâsına gelir bir tabirdir. (Bununla bilâdavet neseb sabit olup, nefy ile neseb nefy olunmayıp, lâkin laan ile nefy olunur.)
firaş-ı mütevassıt
Fık: Ümmü veledin firaşı mânâsına gelen bir tabirdir. Firaş-ı mütevassıtta bilâ davet neseb sahih olmaz.
gıll
Düşmanlık, garaz ve adavet, gizli kin ve haset.
gıll u gış
Aklın muhtelif fikirler üzerinde kararsızlığı.
Gönül darlığı.
Kin ve hile. Hıyanet ve adavet.
hakd
Kin tutmak. Adâvetini gizlemek.
handek gazvesi
Peygamberimizin (A.S.M.) büyük muharebelerinden birisi olup, hicretin beşinci senesinde Şevval ayında vuku bulmuştur. Asıl muharebeyi uyandıranlar Beni Nadir kabilesi olup bunlar Kureyş ve Gatfan kabilelerini de davet etmekle hepsi birden Medine-i Münevvere'ye hücuma geçtikleri vakit, Hz. Resullulah
haşafet
Kin ve düşmanlık, haset ve adavet.
hasek
Kin, adavet, hased.
Savaş âletlerinden, üç köşeli diken şeklinde bir silâh.
haseke
(Çoğulu: Husek) Kin tutmak, adavet etmek.
Demir dikeni denilen üç köşeli diken.
Demirden yapılan üç köşeli "bıtırak" denilen harp âletleri.
haşife
Adâvet, düşmanlık, kin.
hasmi / hasmî
Düşmanlık, husumet, adavet.
hebhebe
Dâvet.
hidayete getirme
Doğru ve hak olan İslâma çağırma, İslâmın kurallarını uygulamaya davet etme.
hıkd
Kin, buğz, adâvet.
İntikam almak için fırsat beklemek.
husafe
Düşmanlık, adavet. Gizli kin, hased.
husake
Düşmanlık, adavet. Hased, gizli kin.
icabet / icâbet
Davete cevap verme.
idab
Herkesi ziyafete davet etme. Sofrası herkese açık olma.
Doğruluğunu ve hak olduğunu herkese bildirme.
ıdgan
Kalbinde bir kimseye kin ve adavet olmak.
iftariyye
İftarlık. İftar için hususi olarak hazırlanmış nevale. Bunlar oruç bozulduktan sonra yemek yenmeden evvel yendiği için bu ad verilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında padişah sarayında, vüzera, eşraf ve âyân konaklarında, davetlilere iftardan sonra diş kirası namıyle verilen bahşi
ihzaren
Huzura getirerek. Birini mahkemeye dâvet ederek.
Hazırlayarak, ihzar ederek.
irman
Arzu, taleb, istek.
(Farsça)
Dalkavuk.
(Farsça)
Nedâmet, pişmanlık.
(Farsça)
Dâvet edilmeden bir yere giden kimse.
(Farsça)
istid'a
Rica ile istemek. Davet etmek.
Bir işi için resmî bir daireye verilen ve istek bildiren kâğıt. Dilekçe.
istihzar
Huzura gelme, hazır etme, huzura dâvet etme.
Hazırlama, bir şeyi hatıra getirme.
Konferans verecek olan hatiplerin okumak ve araştırmak suretiyle evvelce hazırlanması.
itat
Düşmanlık, zıtlık, adavet, muhasame.
kademiyye
Ayak bastı parası.
Eskiden hükûmete ait bir davetiye veya emri tebliğ etmek için gönderilen memura, masrafları karşılığı olarak verilen ücret.
kala
Buğz, adâvet.
kaly
Et ve buğday kavurmak.
Buğz, adavet, düşmanlık.
kin
Gizli düşmanlık. Garaz. Buğz. Adâvet.
(Farsça)
kitab-ı emir ve davet
Emir ve davet kitabı.
kitab-ı emr ü davet / kitab-ı emr ü dâvet
Emir ve dâvet kitabı.
lut
Hz. İbrahim'in kardeşi Harran oğlu Lut (A.S.) onunla beraber Bâbil diyarında Şam yakasına geçmişti. Sodom nahiyesine peygamber oldu. Bu nâhiyenin ahalisi ehl-i küfr ve fücur idi. Yolsuz giderlerdi ve hiçbir kavmin yapmadığı fuhşiyatı yapalardı. Hz. Lut, onları doğru yola dâvet etti, dinlemediler ve
makam-ı ibrahim / makâm-ı ibrâhim
Kâbe'de İbrâhim aleyhisselâmın, Kâbe'yi inşâ ederken veya insanları hacca dâvet ederken üstüne çıktığı taşın bulunduğu yer.
med'i / med'î
Dâvet edilmiş, davetli. Çağrılmış.
med'uv / مدعو
Davet olunan. Çağırılmış. Davetli.
Davetli.
(Arapça)
med'uvven
Çağrılarak, davetli olarak, davet olunarak.
med'uvvin / med'uvvîn / مدعوین
(Tekili: Med'uvv) Davetliler, davet olunmuşlar, çağrılmış olanlar.
Davetliler.
(Arapça)
meşakka / meşâkka
Muhalefet ve adâvet etmek. Karşı gelip düşmanlık yapmak.
mi're
(Çoğulu: Miâr) Kin, adâvet, düşmanlık.
mübagaze
(Bugz. dan) Kin besleme. Adavet etme. Düşmanlık yapma.
müdacat
Adâvetini gizlemek, düşmanlığını belli etmemek.
mugalaza
Düşmanlık, husumet, adâvet.
muhabbet
Sevgi, sevme.
Sohbet. Ruhun, kendisinden lezzet duyduğu şeye meyletmesi. (Zıddı: Buğzetme ve adavettir.)
muhbir-i sadık / muhbir-i sâdık
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismi. Diğer Peygamberlere de denebilir. Çünkü hepsi sâdık, sağlam, doğru haberleri insanlara ulaştırmışlar, kendilerine bildirilenleri aynen bildirmişler, insanları doğruluğa, felâha, hakka, hakikata, imana dâvet etmişlerdir.
muhtasım
Düşmanlık yapan. Adavet eden. Husumet eden.
mümaret
Adavet edişmek, düşmanlık yapmak.
münaferet
Birbirinden kaçıp nefret etmek, karşılıklı huzursuzluk.
Adâvet, hased ve şeref cihetinde hakeme müracaat eylemek.
Birbiri ile müfahere eylemek.
müsaafe
Bir kimse ile adavet edişmek, düşmanlık yapmak.
Yardımlaşmak.
müşare
Düşmanlık, adâvet, muhâsama.
mute harbi
Mute, Şam'a bağlı, Kudüs'e iki konak mesafede bir yerdi. Mute harbi müslümanlarla Rumlar arasında vuku bulan muharebelerin başlangıcıdır. Sebebi de Peygamber'in elçisinin öldürülmesidir. Resul-ü Ekrem Busrâ emiri Şürahbil bin Amr'e, ashâbından Hâris bin Umeyr ile bir mektub göndererek İslâma dâvet e
müteadi
(Adv. dan) Düşmanlık eden, adavet eden.
muvadaa
Düşmanlığı bırakıp barışma. Adaveti bırakıp sulh etme.
Vedâlaşma.
müzaheme
Yakınlık.
Ayrılık.
Düşmanlık, adâvet.
nair
Parlak, parlayan.
Düşmanlık, adavet.
nakra
Hususi dâvet, özel dâvet.
nebi / nebî
Yeni bir din getirmeyen, daha önce gönderilmiş olan bir Resûlün dînine dâvet eden, çağıran peygamber. Resûllere (yeni bir dinle gönderilen peygamberlere) tâbi olan peygamberler.
raşin
Adı tufeylî olan ve davetsiz olarak ziyafetlere giden kimse.
şahna'
Buğz, düşmanlık, adâvet.
sala / salâ
Namaza davet için çağırmak. Minarede okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)
sala-han / salâ-han
Minarede cuma veya cenaze namazına davet için salâvat okuyan kimse.
(Farsça)
Meydan okuyan kişi.
(Farsça)
salih
Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden
şani'
Adavet etmek, kin tutmak mânasına "şeneân" dan ism-i fâil olup, buğz eden, kin tutan demektir. Esas murad ise; buğz edip geçmiş olan değil, buğzunda devam ve ısrar eden demektir.
şen'
Buğz ve adâvet etmek. Kin bağlamak. Düşmanlık yapmak.
şenan
Buğz, adâvet, kin, düşmanlık.
şıhne
Adâvet, düşmanlık.
Davar bağladıkları yer.
şuayb
Ashab-ı Eyke ile Medyen ahâlisine gönderilen bir peygamberdir. Çok hakikatlı ve güzel sözlerle bu iki kavmi Hakka davet ettiği halde kendisini dinlemediler. Cenab-ı Hak Eykeliler üzerine şiddetli sıcaklık ve Medyen ahalisine de şiddetli sayha ile azab verdi ve onları mahveyledi. Şuayb Aleyhisselâm k
tabv
Sarfetmek, harcamak.
Dâvet etmek.
tedai / tedaî
Birbirini bir iş için davet etmek.
Yıkılıp harap olmak.
Bir şeyi hatıra getirmek. Bir şeyin başka bir şeyi hatıra getirmesi. Çağrışım.
tenakür
Bilmezlikten gelmek. Tecâhül etmek.
Birbirine adâvet etmek.
tenviş
Ziyafete davet etmek.
tufeyli / tufeylî
(Davetsiz ziyafete giden Tufeyl adında birisinin ismindendir) Sahte.
Dalkavuk. Çanak yalayıcı.
Başkasının sırtından geçinen. Asalak. Parazit. Fazladan.
ümmet
Cemaat, kavim, taife.
Bir hâkim milletin ashabından olan hey'et-i içtimaiye.
Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi. Bir peygamberin Hakka davet ettiği cemaat.
Bir dille konuşan millet.
Arkasına düşülecek bir cemaat veya tarikat.
ümmet-i davet / ümmet-i dâvet
Kendilerine gönderilen peygambere inanmaya dâvet edilip de îmân etmeyen kimseler.
ümmet-i icabet / ümmet-i icâbet
Kendilerine gönderilen peygamberin dâvetini kabûl edip, ona inanan ve tâbi olan kimseler.
ümmet-i muhammed
Hz. Peygamberin (a.s.m.) davetine muhatap olan bütün insanlar.
variş
Bir topluluk yemek yerken davetsiz olarak yemeğe katılan kimse.
vazife-i risalet ve davet / vazife-i risalet ve dâvet
Peygamberlik ve davet görevi.
zahl
Öç. İntikam almak.
Düşmanlık, adâvet etmek, kin tutmak.
zann-ı kabul-ü cumhur
Bir hükmün doğruluğunu ekseri müçtehidlerin ve ehl-i reylerin zann derecesinde, yani kuvvetli ihtimal ile kabul etmeleri. (Ümmeti da'vetle teşri' edemez, fehmi şeriatten olur; lâkin şeriat olamaz. Müçtehid olabilir, fakat müşerri' olamaz.İcma' ile cumhurdur, sikke-i şer'i görür. Bir fikre davet etme
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Seha
mukarin
mütevazi'
yüklenmek
darulfun
sebeb-i telif
مهری
serdar-ı ekrem
ihtiraz
akrab
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
davet
Ğılle
Tümen
ayrılık
BARİST
ZATI
imle
Çeviri
deri
Seha