Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
davar
ifadesini içeren
208
kelime bulundu...
abes
Davarın kuyruğunda kuruyup kalan bevl ve ters.
afreye
Horoz ibiği. İnsanın ense saçı.
Davarın alın saçı.
ağnam
"Ganem"in çoğulu. Davarlar, koyunlar, keçiler.
aksam
Dişi yarısından ufanmış.
Boynuzsuz davar.
amrus
(Çoğulu: Amâris) Kuzu.
Çok yürütmek istediklerinde yürümeyen davar.
anun / anûn
İsyankâr, kavgacı.
Davarların önünde yürüyen davar.
aren
Davar ayağında olan kuru kemre.
Yarık.
Bir nesne yumuşak olmak.
ariyy
(Çoğulu: Erâri) Davar bağlanan yer ve ip.
arz
(Erz) Yeryüzü, toprak, zemin, dünya.
Aşağı ve alçak.
Memleket, ülke.
Küre.
İklim.
Davarın ayağının altı.
asal
(Çoğulu: Asâl) Davarın kuyruğu devrik olmak.
Bağırsak.
atban
Tek ayak üstüne sıçramak.
Davarın üç ayak üstüne yürümesi.
behzere
(Çoğulu: Behâzere) Semiz davar.
bek'
(Çoğulu: Bilkâ) Sütü az olan davar.
cerez
Davarın art sinirinde olan bir hastalık.
ceşer
Davarı otlamaya çıkarmak.
ceşir
Büyük çuval.
Ev önünde davar yürüyecek yer.
cezre
Kasaplık koyun, keçi gibi davar.
Semiz koyun.
cüfal
Selin kenara attığı çör çöp.
Davarın yünü ve kılı çok olmak.
Kıllı kimse.
Bol.
cümza
Seri davar.
cürahüm
İri gövdeli davar.
daak
Davarın ayağıyla kazılmış yer.
dacin
(Çoğulu: Devâcin) Evi öğrenmiş olan davar.
dafuf
Sütü çok olan davar.
dahas
Davarın tırnağında olan bir verem.
dakdaka
Davarın tırnağının taşa dokunup ses çıkarması.
dalle
Evini bilmeyip başka yere giden davar.
danık
(Çoğulu: Devânik) Bir dirhemin altıda biri ve iki kırât ağırlığı. (Her kırat beş arpa ağırlığıdır.)
Zayıf düşkün davar.
dar'
(Çoğulu: Durâ-Duru) Davar emziği.
dar'a'
Başı siyah, gövdesi beyaz olan davar. (Müz: Edrâ.)
derem
Baldır etli olduğundan dolayı topuğun görünmeyip belirsiz olması ve sâir kemiklerin etlilikten belirmeyip örtülmesi.
Ağızdan dişlerin dökülüp yerini et bürüyüp belirsiz olması.
Davarın yavaş yürüyüp adımlarını birbirine yakın atması.
derir
Yürügen davar.
diyas
Ekini davar ayağı ile bastırıp çiğnetmek.
Kılıcı ruşen etmek, kılıcı parlatmak.
dülake
Davar emziğinde kalan süt bakiyesi.
efn
Noksan etmek. İçmek.
Sağmak.
Davarın sütü az olmak.
en'am / en'âm
Davar, koyun, keçi, sığır ve deve gibi hayvanlar.
eş'ar
(Çoğulu: Eşâir) En iyi şâir.
Kılı çok olan kimse.
Davarın tırnağı çevresinde olan kıl.
ezra
Kulağı beyaz, gövdesi siyah olan davar.
farih
(Çoğulu: Fevârih-Füreh) Gayretli davar.
Akıllı kişi.
fasic / fâsic
Kısır, semiz davar.
ferahe
Zeyreklik. Çok akıllılık. Davarın gayretli olması.
ferr
Kaçmak. Firar etmek.
Davarın yaşını anlamak için dişini görmek.
gamez
Malın ve davarın kemi ve küçüğü.
gasase
(Gasis-Gususe) Davarın zayıf olması.
Sözün boş ve faydasız olması.
Yaradan irinin akması.
gazva
Malın ve davarın kötüsü.
habat
Vücuttaki bir yara iyileştikten veya vücuda bir sopa ile vurulduktan sonra bedende kalan iz.
Davarın çok yemekten dolayı karnının şişmesi.
hadia / hadîa
Davarın karnından gelen ses.
hafa
Çok yürümekten adamın ayağının ve davarın tırnağının aşınması.
hafir
(Çoğulu: Havâfir) Davar tırnağı.
hamer
Davarın arpa yemekten dolayı içinin ve ağzının kokması.
hanev
Eğmek.
Davar kösnemesi.
hank
Muhkem etmek, sağlamlaştırmak.
Bir şeyi çiğneyip damağıyla ezmek.
Davarın ağzına gem vurmak veya urgan koymak.
harat
Davarın memesinde olan bir hastalık. (Sütün parça parça, ufanmış gibi çıkmasına sebep olur)
harm
Muhkem etmek, sağlamlaştırmak.
Davara yük vurmak.
İşinde çabuk çabuk olmak.
Udul etmek.
Kat'etmek.
hart
Katı katı ovmak.
Davarın yulaf yerken çıkardığı ses.
harut
Mukaddes kimse.
İpini sahibi elinden çekip kaçan davar.
hass
Zannetmek.
Silkmek.
Davarı kaşağılamak.
Közün üstünde birşey pişirmek.
Katletmek, öldürmek.
haşş
Kat'etmek, kesmek.
Toplamak, cem'etmek.
Davara ot vermek.
Ateş yakmak.
hazem
Göğüs kemiği.
Davarın karnının ve böğrünün dolu olması.
hedb
Meyve toplamak.
Davar sağmak.
helva'
Hızlı yürüyüşlü davar.
hevs
Bir şeyi vurarak kırmak.
İfsad etmek.
Dolaşmak.
Davarı yavaşça ileri sürmek.
heyş
Hareket.
Davar sağmak.
Fitne.
Iztırab, acı.
hıbat
Yüzde olan dağ ve nişân.
Davarın ayağında ve uyluğunda yapılan işâret.
hınziz / hınzîz
(Çoğulu: Hanâzız) Enenmemiş veya enenmiş erkek davar.
hülas
Zayıf davar.
hurkuf
Zayıf davar.
hurşun
(Çoğulu: Harâşın) Ufacık bıtırak. (Davarların tüyüne yapışır.)
hutm
Her kuşun gagasına, her davarın burnunun ucuna ve ağızının önüne derler.
idak
Davarın kösneyip aygır istemesi.
ifhac
Davarın ayaklarını ayırıp sağmak.
ıfrat
Davarın alın saçı.
İnsanın ense saçı.
incal
Davarı çimene salma, yeşilliğe bırakma.
kaat
Gadap, hiddet, öfke.
Darlık.
Yaşlı koyun.
Davar memesi.
Bağırma ve çığlık şiddeti.
kame
(Çoğulu: Kumme) Başını sudan kaldıran davar.
kamh
Yemeğe iştihâsı az olmak.
Suya dalmak.
Davarın başını sudan kaldırması.
kamıh
Suyu içmeyip, başını kaldırıp duran davar.
kams
Hareket ettirmek.
Davar önüne sıçramak.
karih
(Çoğulu: Kuruh-Kavârih) Kesbedici, kazanan.
Dişleri tam olan davar.
kasat
Davarın arka ayaklarının dik ve doğru olması.
katf
Atın veya diğer davarın adımını geç atması.
Tırmalamak.
Üzüm kesmek.
Ağaçtan meyve devşirme.
Devşirme mevsimi.
katuf
Tenbel.
Yavaş yürüyüşlü davar, yavaş olan hayvan.
kavayim
Davarın ayakları.
Evin direkleri.
kazim
(Çoğulu: Kazmân-Kazam) Gümüş.
Yazı yazmada kullanılan beyaz deri.
Davara verdikleri arpa.
kebc
Davarı durdurmak için dizginini çekmek.
kebv
Davarın, başını vücuduna sürçmesi.
Çakmak çöngelip ateşi çıkmaz olmak.
Görmek.
Kabın içindekini dökmek.
Ateşi kül bürüyüp örtmek.
kedid
Davar tırnağıyla didilmiş ve yumuşamış olan yumuşak yer.
kesd
Davarı üç parmakla sağmak.
Bir şeyi dişiyle kesmek.
keyy
Adama veya davara yapılan nişan.
Yarayı dağlama.
kırar
Davarın yaşını anlamak için dişine bakmak.
kirs
(Çoğulu: Ekrâs-Ekâris) Her nesnenin aslı.
Bir araya getirilmiş beytler.
Biri biri üstüne yığılmış kalmış davar tersi.
kırşib
Yaşlı davar.
Arslan. Çok yiyen, obur.
Uzun boylu kimse.
Kötü ahlâklı.
kişah
Davarın böğrüne yapılan işaret.
küfae
Davarın bir yıllık dölü, sütü, yoğurdu, yünü ve yapağısı.
küşud
Memesi küçük davar.
lakh
Davar yüklü olmak.
lebeb
(Çoğulu: Elbâb) Göğüste gerdanlık takılan yer.
Atın göğsüne yapılan sinebend.
Devenin ve sâir davarın göğsüne bağladıkları nesne.
Dağ eteğinde olan azıcık yumuşak kum.
lecebe
(Çoğulu: Elcâb-Licâb-Lecebât) Doğurduktan dört ay sonra sütü çekilmiş davar.
lecun
Halsiz, yaşlı davar.
leds
Yalamak.
Davarın ayağına nal vurmak.
Yırtık dikmek.
letm
Davarın boğazlanacak yerine bıçak çalmak.
lez'
Davarı iyi gütmek.
lib'e
(Çoğulu: Libâ) Ağuz denilen koyu süt. (Her dişi davar doğurduğunda önce olur.)
lücube
Davarın sütünün çekilip azalması.
lühbe
Sütü azalmış davar.
ma'lufe
Yulaf verilen davar.
makade
Davar yedmek.
mas'
Davarın kuyruğunu salması.
Vurmak.
Parlamak.
meb'at
Yaban sığırının yatağı.
Davar ve deve yatağı.
Mekân, menzil.
merag
Davar ağnanmak ve toprağa yuvarlanmak.
merbat
Davar bağlayacak yer. Ahır, ağıl.
Manastır.
Tekke.
mery
Sağılır davarın memesini meshedip sağmak.
meş'
Kesbetmek, kazanmak.
Toplamak, cem'etmek. Davar sağmak.
meslah
Mezbaha. Davar kesilen yer.
meşş
Elini bez ile silmek.
Bir şeyi aldıktan sonra yine almak.
Davarın sütünü sağıp bazısını koymak.
mevaşi / mevâşi
Davar, koyun, keçi, inek ve öküz gibi hayvanlar.
Davar ve mal gibi hayvanlar (koyun, keçi, öküz, inek...)
mi'zal
(Çoğulu: Meâzil) Zayıf ahmak adam.
Silâhsız kimse.
Davarını halktan ayırıp uzak yerlerde otlatan kimse.
mıhbat
Davar için ağaçtan yaprak dökmekte kullanılan sopa.
mihlat
İçine yulaf koyup davara vermekte kullanılan torba.
mihyaf
Tez susayan davar.
mirbat
Davar bağlanacak bağ.
mirbed
(Çoğulu: Merâbid) Ev içinde olan küçük hücre (içine esvap koyarlar).
Davar ahırı.
Davar duracak yer.
Hurma kuruttukları yer.
mirşaha
Eyer altına konulan keçeyi davardan almak.
mirsal
(Çoğulu: Merâsil) Tenbel yürüyüşlü davar.
Küçük ok.
mişvar
Tarz, tavır, gidiş, gidişât.
Gümeçten bal peteği sağılan âlet.
Davar satılacak yer.
mualli / muallî
Yücelten, yükselten.
Sağılır davarın sağ tarafından sağmaya varan kişi.
muhnak
(Çoğulu: Mehânik) Zayıflamış davar.
mürah
Davarın gece gelip yattığı yer.
müraka
Deriden yolunan yün. Yolup davara verilen ot.
müsevvem
Alâmetli, işaretli.
Süslü, ziynetli.
Yabana otlamaya salıverilen davar.
musu'
Davarın sütü çekilip gitmek.
müvesseb
Yünlü ve kıllı davar.
nahh
Davar sürmek.
İplik.
Zeyli denilen döşek.
Güç seyr.
Deve çökertmek için söylenen söz.
natiha
(Çoğulu: Netâyıh) Başka davar tarafından boynuzlanıp öldürülmüş olan davar.
nefş
Açmak.
Yapmak.
Yün ve pamuk atmak.
Davarların, geceleyin yayılıp çobansız otlaması.
nekad
(Çoğulu: Nukyud-Nikâd) Ayakları kısa, yüzü çirkin koyun.
Büyümesi geç olan çocuk.
Ağızda dişler çürüyüp ufanmak.
Davarın tırnağı soyulup yüzülmek.
nesel
Davar sağıldıktan sonra meme başlarında arta kalan sütü.
İki tarafı saf saf ağaçlar olan yol.
neşş
Kaynamak, galeyan.
Her nesnenin yarısı.
Davarın tezce derisini yüzüp etinden ayırıp çıkarmak.
Yirmi dirhem.
Karıştırmak.
neşvar
Davar gevişi.
nüfuş
Yabana yayılmak.
Davarların geceleyin yayılıp çobansız otlamaları.
nüşka
Davarın boynuna takılan ip.
nutuh
Boynuzuyla vuran davar.
nüz'
Erkek ister kösnek davar.
racin
Adama alışmış davar.
raufe
Kuyuyu temizleyen kişinin üzerine oturması için kuyunun dibine konan taş.
Davarlarını sulayan veya su içen kimselerin oturması için kuyunun kenarına konan taş.
rebika
İp ile bağlanan davar.
recel
Saçın ne sarkık ve ne de çok kıvırcık olması.
İstedikçe emsin diye davarı yavrusuyla beraber otlağa salmak.
redyan
Davar yelmek.
renf
(Davar) zayıflığından kulaklarını sarkıtmak.
resen
(Çoğulu: Ersân) Atı veya davarı ip ile bağlamak.
İp, halat, urgan.
revy
(Davar) Suya kanmak.
rıbka
(Çoğulu: Ribak) Davar bağlamada kullanılan ip.
riddet
İslâm dininden dönme. İrtidad.
Doğumdan evvel davarın memesinin süt ile dolu olması.
rikase
Davar bağlanan yer.
rimaha
Tepici davar, tepen davar.
rüzah
Davarın çok zayıf olması.
rüzam
Davarın çok yorulup zayıflaması.
şa'la'
Kuyruğu beyaz olan davar.
sayime
(Çoğulu: Sevâyim) Yılın ekserinde yabanda yürüyen davar.
şazib
(Çoğulu: Şüzeb) Zayıf, ince belli davar.
Katı yer, sert arazi.
şeal
Davar kuyruğunun beyazlığı.
şearir
Davar yanırına üşüşen sinek ve üvez.
Her yöne dağılmak.
sebtel
Satıl adı verilen kab. (At bakıcıları onunla davara su verirler.)
Susak. (Pınarlarda su içilir.)
şeker
Davarın sütü çok olmak.
Dolmak.
şekire
Sütü çok olan davar.
semad
Davar tersi.
Gül.
şemerdel
Uzun boyunlu, seri davar.
serah
Kıl taramak.
Halâs etmek.
Davar gütmek.
Eşini boşamak.
serh
Kıl taramak.
Halâs etmek, kurtarmak.
Uzun, büyük ağaç.
Güdülen davar ve sığır sürüsü.
Otlak, mera.
İrsal etmek.
şerib
Yabancı kimse ile oturup şarap içen.
Davarını yabancı kimsenin davarıyla birlikte sulamak.
sery
Davarı iyi gütmek.
Yıldırımın parlayıp çakması.
Kurt, eşine çıkmak.
Hiddetlenmek, kızmak.
şevr
Davarı baharda otlamağa bırakmak.
Kovandan bal almak.
Satılığa çıkarmak.
şıhne
Adâvet, düşmanlık.
Davar bağladıkları yer.
şimas
Davarın ürkek olması.
sircin
Kurumuş davar tersi.
sirkin
Kuru davar tersi.
sisa'
(Çoğulu: Seyâsi) Davar arkası.
Omuz başı.
şüms
(Çoğulu: Şümus) Vahşi erkek davar.
Bir nevi gerdanlık.
sured
(Çoğulu: Surdân) Göçgen adı verilen küçük kuş.
Davar arkasında yanırdan olan beyazlık.
şüzub
Davarın ince belli olması.
ta'yil
Davarı yürütmek.
ta'zib
Davarları gece yabanda otlatıp eve getirmemek.
takrit
Kulağına küpe takmak.
Davarın başına yular takmak.
tav'
İsteyerek uymak. Bir şeyi istekle yapmak. Muti' olmak.
Mer'anın genişliğinden dolayı davarın her tarafta otlamasının mümkün olması.
tecbib
Ürkmek. Kaçmak.
Davarın ön ayaklarının dizlerine kadar beyaz olması.
tegayyüz
Meşeliğe otlaması için davar salmak.
Meşelik içinde yerleşmek.
telcin
Davarın sütünü sağıp memesini boşaltmak.
Kalınlaştırmak.
telzie
Davarı iyi gütmek.
temassur
Davarın memesinde kalan sütü sağmak.
terbub
İşe vurulmamış davar.
teşezzür
Ayrılmak.
Korkmak.
Hazırlanmak.
Davara binmek.
teşni'
Başa kakmak.
Davara binmek.
Silâh takınmak.
Kötülük yapmak. Kötü göstermek. Ayıplamak.
Birisinin çok şeni' olduğunu söylemek.
tesrid
Davar boğazlandığında daha soğumadan bir yerini kesmek veya kırmak.
tesvim
Davarı otlamaya salmak.
İşaretlemek, nişan etmek.
Dağlamak.
tev'eban
Davar memesinin iki yanı.
teva'un
Davarın, beslenip semizlemek hususunda nihayet hududu bulması.
tevrik
Davarın üstüne oturmak.
tezkik
Davarın derisini hilâf-ı âdet üzerine başı tarafından yüzmek.
uffe
Bir deniz hayvanı.
Davarın emziğinde kalan süt bakiyesi.
üsame
Davar otlatmak.
Arslan.
üstur
At, katır davar gibi dört ayaklı hayvan.
(Farsça)
vaif
Davar yürüdüğünde karnından işitilen ses.
vakre
Davarın tırnağının taşa dokunup sürçmesi.
veber
Bedevi, göçer.
Deve yünü.
Davar tırnağı.
vegik
Davar yürürken karnından çıkan ses.
veriş / verîş
Yürümek ve seğirtmek istediği hâlde sahibi engel olan davar.
vikal
Devamlı diğer davarların ardına kalan davar.
zal'
Eğilmek, meyl etmek.
Dar olmak.
Davarın ağır yük getirmekten dolayı yürürken iki yanına eğilmesi.
zeml
Atın, davarın neşeli yürüyüşü.
Yük yüklemek.
Refik. Arkadaş.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
şekavet
tecerrüd
bahs
bilbedâhe
vekc
istihsanen
leytan
müessi
endâZ
zarûrîyât
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
davar
hel eta
Şafaktan
Rande
azam
tecerrüd
İşaret
Yapılmak
bitiş
benzetmek