Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
dökül
ifadesini içeren
158
kelime bulundu...
işa-i rabbani / işâ-i rabbânî
Hıristiyanların, dinlerinin temel inançlarından biri gibi kabûl ettikleri akşam yemeğinde güyâ Îsâ aleyhisselâmın etini yiyip, kanını içerek onunla birleşeceklerine ve böylece günâhlarının döküleceğine inanmaları.
a'bel
Ak, beyaz.
Ağaç yaprağının dökülmesi.
a'sac
Saçları alnı üzerine dökülmüş.
ahlet
Saçı dökülmüş kişi.
ahraz
(Ahrad) Kirpikleri dökülmüş, çipil gözlü.
akra'
Başı kel olan.
Saçları dökülmüş olan.
Çıplak dağ.
badiyet-üş-şam / bâdiyet-üş-şam
Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip denize döküldükleri yerden, batıya doğru uzanan çöl.
barika / bârika
(Çoğulu: Berâik) Üzerine biraz yağ dökülmüş olan süt.
(Çoğulu: Bevârık) Parıltı. Parıldayan.
bere
Tıb: Ezilme veya kılcal damarların kopması sonunda kanın, dokular içinde birikmesi ve bundan dolayı meydana gelen morluk.
(Türkçe)
biyoloji
yun. Canlı varlıkları inceliyen ilim. Hayvanları inceleyen bölümüne zooloji; bitkileri inceleyen bölümüne botanik denir. Biyoloji, incelediği konulara göre çeşitli isimler alır. Canlının dış yapısını inceleyen: Morfoloji; dokuları inceleyen; histoloji canlıların büyüyüp gelişmelerini: embriyoloji; h
bül'a
Değirmen taşının tane dökülecek yeri.
celah
Başın iki tarafından saçın dökülmesi.
Devenin ağaç yemesi.
cele
Başın ön tarafının saçı dökülmek.
cerid
(Çoğulu: Cerâyid) Hurma budağı.
Yaprağı dökülmüş olan hurma ağacı.
çipil
Gözleri ağrılı ve kirpikleri dökülmüş kimse.
Çepel.
cizirman
Hurma yaprağının aslı; yâni dibi ki, yaprağı dökülünce ağaçta kalır.
cüsale
Sonbaharda dökülen yapraklar.
dafik
Atılarak dökülen. Su ve emsali gibi akarak dökülen.
dahdaha
Suyun dökülüp saçılması.
Serabın uzaktan su gibi görünüp parlaması.
delta
yun. Nehirlerin taşıdığı toprakların (alüvyonları) akarsuyun, denize veya göle döküldüğü yerde yığılmasıyla meydana gelen kısım.
dem-i mesfuh
Dökülmüş kan.
derem
Baldır etli olduğundan dolayı topuğun görünmeyip belirsiz olması ve sâir kemiklerin etlilikten belirmeyip örtülmesi.
Ağızdan dişlerin dökülüp yerini et bürüyüp belirsiz olması.
Davarın yavaş yürüyüp adımlarını birbirine yakın atması.
desak
Bir kabın dolduktan sonra taşıp dökülmesi.
destak
Şarabın beyazlığı ve dökülmesi.
düfuk
Atılmak.
Dökülmek.
edred
Dişsiz, dişi çıkmamış veya dökülmüş kimse.
eflec
(Felc. den) Seyrek, sık olmayan diş. Bazıları dökülmüş olan diş.
Geniş omuzlu, kollarının arası açık olan adam.
Nüzul hastalığına tutulmuş olan kimse.
ehass
Saçı dökülmüş kişi.
em'at
Gövdesinde kılı olmayan kimse.
Tüyü dökülen kurda "zi'b-i em'at" derler.
emret
Kaşının kılı dökülmüş kimse.
Yeleksiz ok.
enbar
Yığın, dolu, küme.
(Farsça)
Gübre. Ekinlere, kuvvet vermesi için dökülen eski fışkı, hayvan tersi.
(Farsça)
enbuh
Ziyade, çok, kalabalık.
(Farsça)
Çokluk, ziyadelik, cemaat, izdiham.
(Farsça)
Meclis, kurultay.
(Farsça)
Kalın, yoğun.
(Farsça)
Duvarın yıkılıp dökülmesi.
(Farsça)
enbüre
Dere, çay.
(Farsça)
Tüyü dökülmüş olan hayvan.
(Farsça)
Dolap beygiri.
(Farsça)
İşkembe.
(Farsça)
ensac / ensâc / انساج
Dokular.
(Arapça)
ensice / انسجه
Dokular.
(Arapça)
Kumaşlar.
(Arapça)
eş'as
Saçı dağınık olan.
Saçı dökülmüş kişi.
eşk-i şadi / eşk-i şâdi
Sevinçle ağlayış. Sevinçten dökülen gözyaşı.
esrem
Kırık dişli, dişleri kırılmış veya dökülmüş olan kişi.
fi'liyyat / fi'liyyât / فعليات
Eyleme dökülen işler.
(Arapça)
fırat
Ön Asya'nın en büyük nehridir. Diyadin civarında çıkar, Anadolu'nun doğu taraflarına kadar gelip Mezopotamya'yı dolaştıktan sonra Irak'ta Dicle ile birleşerek Basra Körfezi'ne dökülür.
gareb
Gümüş kadeh.
Kavak ağacı.
Havuzla kuyu arasına dökülen su.
Bir nevi koyun hastalığı.
gasak
(Gusuk-Gasekan) İlk koyu karanlık.
Küfrün karanlığı.
Gözün dumanlanıp, seçemez olması.
Göz kararması.
Herhangi bir şeyin akması, dökülmesi.
Çok soğuk ve fena kokan içki veya su.
Kuvve-i şeheviyye.
Seyelân.
girye-zar
Oturup ağlanılan, gözyaşı dökülen yer.
(Farsça)
gisu / gîsu
Uzun saç, omuza dökülen saç.
(Farsça)
hadire / hadîre
Hurması gök iken dökülen hurma ağacı.
hasf
Ayakkabı dikmek.
Birbirine yapıştırmak.
Tasmalı nâlin.
Ağacın yaprağının dökülmesi.
haver
Zayıf olmak.
Yumuşak, çukur yer.
Denize suyun akıp döküldüğü yer.
hey'a
Yere dökülen birşeyin akması.
Korkutucu ses.
heykel
Taş, tunç, kil ve alçı gibi maddelerden yontularak, kalıba dökülerek veya yoğurulup, pişirilerek yapılan insan, hayvan vs. şekli.
Büyük bina, anıt, büyük ve yüksek yapı, âbide.
Mc: Soğuk ve duygusuz kimse.
Güzel ve yakışıklı kişi.
hücre
Odacık, göz.
Dokuların, organların en küçük parçası, hücre.
humbara
Küçük küp.
(Farsça)
Ask: Demir veya tunçtan dökülmüş, içi boş ve yuvarlak olarak yapılan ve içine patlayıcı maddeler doldurularak havan topu veya elle atılan harp aleti. Havan topu ile atılana havan humbarası, elle atılana da el humbarası denirdi.
(Farsça)
Para biriktirmek için kullanılan topr
(Farsça)
hutat
Dökülmüş ve saçılmış olan şey.
ihbal
Gebe koyma, hâmile yapma.
Çiçekler dökülüp meyve tutma.
imlas
Karanlık.
Karışma.
Koyunun tüyü dökülme.
indifak
(Su) birdenbire ve şiddetle dökülme.
indifak-ı nehr
Nehrin şiddetle dökülmesi.
insibab
Dökülme. Akıtılma.
Cereyan etme.
Başka suya karışma.
Tıb: Ahlat-ı erbaadan birisinin vücudun bir tarafında nesicler (dokular) arasında toplanması.
Dökülme, katılma.
İnsibab etmek:
Dökülmek.
insical
Çekilme.
Dökülme.
insicam
Suyun dökülüp devamlı akışı. Düzgünlük. Sağlam ve ıttırad ile ârızasız tertib üzere olmak.
Devamlı yağmur yağmak.
Edb: Düzgün, tertibli, pürüzsüz söz. Kitabın ifadesi güzelce ve düzgün tertib üzere olmak.
inşilal
Şiddetle dökülerek akma.
(Su) uçurumdan dökülerek şelâle meydana getirme.
insiyag
Kalıba dökülüp düzelme.
ırmak
Büyük akarsu, doğrudan doğruya denize dökülen nehir.
isaga
Kalıba dökme veya dökülme.
ıstıbab
Dökülme.
Damardan kan fışkırması.
istital
Gözyaşları inci gibi dökülme.
Birbiri ardınca çıkma. Birbirinin peşinden çıkma.
kadid / kadîd
Kurutulmuş et.
Pek zayıf, kuru ve çelimsiz insan.
Etleri dökülmüş olup yalnız kemikten ibaret olan gövde. İskelet.
kaf'a
Yumuşak kuru ot.
Parmakları soğuktan dökülmüş ayak.
kalıb
(Ka, uzun okunur) Hususi bir biçim, bir şekil alması istenen bazı şeylerin konmasına mahsus araç. (Buz kalıbı, çizme kalıbı gibi)
Hususi surette dökülmesi istenen şeylere mahsus zarf.
Beden, vücut, gövde.
Şekil ve suret nümunesi, örnek.
Bir kalıba dökülmüş vey
kalıb-ı kelam / kalıb-ı kelâm
Söz kalıbı; söz ve ifadelerin içine döküldüğü kalıp.
kara'
Deve yavrusunda çıkan beyaz bir sivilce ve kabarcık.
Baştaki saçların hastalıktan dökülmesi.
kıls
(Çoğulu: Kulus) İftira etmek.
Atmak.
Liften yapılmış kalın ip.
Kusmak.
Kap dolup dökülmek.
külçe
Eritilip tasfiye olunmamış veya topraktan çıkartıldığı gibi bulunan maden.
Büyük parça şeklinde dökülmüş maden.
kutafe
Toplarken düşüp dökülen üzüm ve yemiş döküntüsü.
lacin
Ağaçtan dökülen yaprak.
Ağaçtan yaprak indirme.
ledüd
(Çoğulu: Elidde) Hastanın ağzına dökülen ilâç.
Çok husumet, şiddetli düşmanlık.
lükat
Yabana dökülmüş ve saçılmış nesne.
masug
Kalıba dökülmüş.
Örneğe uygun.
Düz.
mear
Saç ve sakalın dökülmesi.
meksub
Kesbolunmuş. Kazanılmış.
Sonradan tahsil olunmuş, elde edilmiş.
Yüksekten dökülen.
Çağlayan.
mesbuk
(Sebk. den) Kalıba dökülmüş.
mescum
Saçılmış, dökülmüş.
mesfuh
Dökülüp akıtılmış olan.
Dağ eteği.
mesfuk
(Sefk. den) Sefkedilmiş. Dökülüp akıtılmış olan.
meskub
Kalıba dökülmüş. Akıtılmış.
mesnun
Sünnet olan. Sünnet olmuş olan.
Âdet edilen şey.
Bilenmiş bıçak.
Üzerinden ömürler geçmiş olan.
Şekillendirilmiş.
Kalıba dökülmüş.
Kokusu değişmiş.
metn / متن
Yazıya dökülmüş bilgi.
(Arapça)
mey'a
(Mey'at) Yiğitlik başlangıcı.
Atı koşuya alıştırmak.
Erimiş sıvı madde.
Yere dökülen bir sıvının akıp gitmesi.
Bir şeyin ilk zamanı. Tâzelik vakti.
misbeke
Mâden eritilip dökülecek kap.
mislah
Ham iken hurması dökülen hurma ağacı.
müferrag
Dökülmüş.
müfrag
Dökülmüş, ifrağ olunmuş.
mugassas
Kalıba dökülmüş.
mühder
Dökülen, akıtılan, ihdâr edilen. Heder edilen.
münhemir
Akıcı, seyyal.
Dökülen. Yıkılıp viran olmuş.
munsabb
(Bir denize veya nehire) dökülen, karışan.
munsami / munsamî
Dökülüp akıtılmış.
münsebik
(Sebk. den) Kalıba dökülmüş olan.
münsecim
Düzgün, insicamlı.
Dökülmüş, saçılmış, dağılmış.
münsekib
Dökülüp akan.
müsag
(Tekili: İsâga) Kalıba dökülmüş, akıtılmış olan.
muşata
Tararken dökülen saç veya sakal teli.
müşate
Saç ve sakaldan dökülen kıllar.
mütekatır
(Katr. dan) Damlıyan. Katre katre dökülen.
mütekattır
Damlayan, katre katre dökülen.
mütesabike
Bir şeyin kalıba dökülmesi.
Mâdeni eritip süzmek.
mütesakıt
Birbiri ardınca dökülüp düşen.
natul
İlaçlarla kaynatıp mâlül kişinin az az başına dökülen su.
nesaic
(Tekili: Nesice) Dokumalar. Dokunmuş kumaşlar. Ette ve deride olan nescler, dokular.
nesfe
Dökülmüş ve saçılmış un.
nüfza
Bir yere saçılmış veya dökülmüş olan kan.
nüsal
Hayvandan dökülen tüyler.
nüşare
Kesilen ağaçtan dökülen talaş, yonga.
nutfe
Duru ve sâfi su.
Meni. Rahimde iki yarım ve ayrı cinsten hücrelerin birleşmişi.
Taşmış, dökülmüş su.
Deniz.
nuzc
Yemişin tam olarak yetişmesi, olgunlaşması.
Etin kemikten dökülür derece pişmesi.
raziz
Dökülmüş ve parçalanmış.
razraz
İri vücutlu kimse.
Dökülmüş ve ufanmış taş.
reşahat-i kalem
Kalem sızıntısı, kalemden dökülen fikirler, yazılar.
rihte
Dökülmüş, akıtılmış.
(Farsça)
rizan
Akan, dökülen.
(Farsça)
riziş
Akış, dökülüş.
(Farsça)
sabb
Dökmek, akıtmak, boşaltmak. Dökülmek.
Aşık, tutkun.
sakib
(Sâkibe) Dökülen.
şakife
(Çoğulu: Şukuf) Su dökülmemiş saksı parçası.
sala'
Kellik. Baş tepesinin saçı dökülüp açık olması.
salaa
Tepenin saçı dökülüp açık kalan yeri.
savb
Taraf, cihet, yön.
Dökülmek, nüzul etmek.
Savab. Doğruluk, dürüstlük.
seaf
Devenin ağzında olan bir hastalıktır ve burnunun ve gözlerinin kılları dökülür. O devenin erkeğine esaf, dişisine nâfâ denir.
Tırnağın çevresinin kopup ayrılması.
sebaik
(Tekili: Sebika) Eritilip kalıplara dökülmüş mâdenler. Külçeler.
şebeke / شبكه
Balık ağı.
Kötü niyetle çalışan gizli topluluk.
Kafes şeklinde olan yer.
Hüviyet sureti.
Ağ gibi yapılmış ve gerilmiş hat ve yolların tamamı.
Ağ şeklinde olan nesiçler, dokular.
Ağ.
(Arapça)
Balık ağı.
(Arapça)
Dokular.
(Arapça)
sebike
Eritilerek kalıba dökülmüş şey, külçe. Kalıba dökülmüş altın veya gümüş.
Hafif, küçük.
secc
(Sücuc) Akıcı bir şeyin kesretle dökülüp akması, akıtılması. Su akmak.
secec
Dökülmüş su.
secile
Büyük kova.
Dökülmüş su.
sefuh
Dökülmüş su.
sekb
Su dökmek. Su dökülme.
senin
Taşı kazıyıp yonttuklarında dökülen parçaları.
serşar
Ağzına kadar dolu. Dökülecek derecede dolu.
(Farsça)
İleri giden, sınırı aşan.
(Farsça)
silb
(Çoğulu: Silebe) Dişleri kütelmiş ve kuyruğu dökülmüş yaşlı deve.
sühuh
Dökülmek.
Semiz ve besili olmak.
sükub
(Sekub) Kendi kendine dökülen su. Suyun dökülmesi.
sürm
Ön dişlerin dökülmesi.
tadahduh
Şarap dökülmek.
tasabbüb
Dökülmek.
Bahadır olmak, kahraman olmak.
Sıcaklığın artması.
tedeffuk
Suyun fışkırması. Atılmak.
Dökülmek.
tedennük
Dikkatle bakmak.
Ayırtmak.
Su dökülmek.
tekatur
Damlama. Damla damla dökülme.
tema'ur
Mütegayyer olmak, değişmek.
Rengi donuk olmak.
Saç dökülmek.
tema'ut
Saç dökülmek.
temerrut
Saç dökülmek.
teşelşül
(Çoğulu: Teşelşülât) Suyun yüksek bir yerden aşağı şarıltı ile dökülmesi, çağlayan oluşturması.
Soğuk su banyosu yapma, duş yapma.
tıls
(Çoğulu: Atlâs) Sahife.
Mahvolmuş nesne.
Tüyü dökülmüş olan deve uyluğunun derisi.
Elbisenin eskimesi.
tubal
Kızmış bakırdan ve kızmış demirden çekiçle vurulduğunda kopup dökülen parça.
urve
(Çoğulu: Urâ) Düğme iliği.
Yazda ve kışta yaprağı dökülmeyen ağaç.
Daima bâki olan nesne.
Arslan. Kudretten kinaye olur.
Kulp. Yapışacak sap. Tutacak yer.
üskub
Sıra ile dikilmiş olan ağaçlar.
Kunduracı.
Dökülmüş olan, akan su.
Demirci.
yunus emre
(Vefat Mi: 1320) Porsuk Nehri'nin Sakarya'ya döküldüğü yere yakın Sarıköy'de doğduğu söylenir. Tasavvufî halk edebiyatının veli şâiri olan Yunus Emre, yaşadığı devirde halk tabakasını irşad ve tenvir etmiştir. Bir çok memleketleri ve bu arada Konya, Şam ve Azerbeycan'ı dolaştı. Konya'da Mevlâna ile
zahk
Hastalıktan dolayı tilkinin tüyü dökülüp derisi açılması.
zer'
Çoğaltma.
Halketme, yaratma.
Tohum ekme.
Ağzından dişlerin dökülmesi.
Saç ağarması.
Perde, hâil.
zırh
Cevşen.
Muharebe elbisesi, demirden örülmüş veya dökülmüş elbise.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
lugat
evliya
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
Tabiu
ran
hazer
hakaik
iktan
abdar
Nüfus-u emmâre
Edri
tezekki
ittizan
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
dökül
Birlikte yaşan
Çeviri
şeb
ıssız
tap
Her şey
Yukarı
Beyhude
Şuala