REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te cünun ifadesini içeren 36 kelime bulundu...

acz

  • Beceriksizlik. İktidarsızlık. Kuvvetsizlik. Güçsüzlük. Yapamamak.
  • Zarardan korunmak gücünün olmaması.
  • Bir şeyin geri tarafı.

ayn-üs sevr

  • Boğa gözü.
  • Koz: Semânın kuzey yarım küresinde bulunan boğa burcunun en parlak yıldızı.

cenn

  • (Cünün) Bir şeyi setretmek, gizlemek.
  • Ana karnındaki cenin, gizli olmak.

deflasyon

  • Paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması. (Fransızca)

evlak

  • Delilik, cünun.

felsefe

  • Madde, hayat, yaratılış, kâinât, ruh, ölüm, ölüm sonrası gibi konularda insan gücünün akla dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamâmı. Beğendiği düşüncelerini hakîkat olarak anlatmak, yaldızlı, heyecan verici laflarla inandırmaya çalışmak. Tecrübeye, hesâba dayanmayan şahsî düşünceler.

fevkalbeşer

  • (Fevk-al beşer) İnsan gücünün üstünde, insanüstü.

figür

  • Oyuncunun hareketi. (Fransızca)
  • Resim, şekil, canlı resim. (Fransızca)
  • Mecaz. (Fransızca)

harikulade / hârikulâde

  • Olağanüstü. İnsan gücünün üzerinde, insanı hayrette bırakan âdet dışı şaşılacak iş.

helhele

  • Okuyucunun tesirli nağmeyi tekrar etmesi.
  • Unu seyrek elekten elemek.
  • Teenni ile encamını beklemek.
  • Bir şeye pek yaklaşıp çatmak.

hikmet-i cüz-ü ihtiyariye

  • İnsanın elindeki seçim gücünün hikmeti.

hinne

  • Cinnet, cünun, delilik.

ictihad / ictihâd

  • İnsan gücünün yettiği kadar zahmet çekerek, çalışma. Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmemiş olan işlerin hükümlerini açıkça bildirilenlere benzeterek meydana çıkarma.

kadiriyet-i mutlaka / kadîriyet-i mutlaka

  • Allah'ın gücünün sınırsız olarak her şeyde görünmesi.

kısım

  • (Kısm) Bir parça, bölük, takım, kesim.
  • Kapalı avucunun alabildiği miktar.

kıyas-ı istisnai / kıyas-ı istisnâî

  • Bir kıyasın sonucunun aynı yahut karşıt halinin öncüllerde hem anlam hem de şekil bakımından bulunmasıyla meydana gelen kıyas; meselâ, "mıknatıs bu cismi çekiyor; o halde bu cisim demirdir" cümlesi gibi.

kuddus / kuddûs

  • Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Azamet ve celâline, büyüklüğüne lâyık olmayan, noksanlık ve eksiklik getiren şeylerden, his organlarının anladığı, hayâl gücünün hayâl ettiği, hâtıra gelen ve düşünülebilen her türlü vasıftan ve özellikten münezzeh, pâk ve temiz olan.

kudret

  • Güç, güçlü olma.
  • Allahü teâlânın sıfat-ı sübûtiyyesinden biri. Allahü teâlânın her şeye gücünün yetmesi.
  • Kullara âit sınırlı olan güç, kuvvet.

kürsu'

  • Bilek kemiğinin ucunun serçe parmak tarafında olan yumruca kısmı.

lahm

  • Et. Her şeyin içi ve üzeri.
  • Bir işi sağlam kılmak.
  • Kırık şeyi kuyumcunun yapıştırması. Lehimlemek.
  • Bir yerde ilişip kalmak.

lemem

  • Günaha yakın olmak.
  • Küçük günahlar.
  • Delilik, cünun.
  • Musibete yakın olmak.

lisans

  • Herhangi bir mevzuda verilen izin. Müsaade belgesi. (Fransızca)
  • Üniversite tahsili tamamlanınca alınan diploma. (Fransızca)
  • Bir sporcunun resmi yarışmalara katılabilmesi için spor federasyonu tarafından kendisine verilen kayıt fişi veya kimlik kartı. (Fransızca)
  • İthal veya ihracı serbest bırakılmayarak (Fransızca)

maden-i kuvve-i maneviye / mâden-i kuvve-i mâneviye

  • Manevî kuvvetin, moral gücünün kaynağı.

meftun

  • Fitne ve belâya tutulmuş olan. Âşık. Mecnun.
  • Cünun. Fitne.

müsta'fi

  • Bir işten isteği ile çekilen, istifa eden.
  • Suçunun bağışlanıp afvedilmesini isteyen.

mütecennin

  • (Cünun. dan) Delirmiş, çıldırmış. Mecnun.

nesis

  • Aşırı derecedeki açlık.
  • İnsan gücünün sonu. İnsanın en son tâkati.
  • Son nefes.

reh-averde

  • Yolcunun getirdiği hediye. (Farsça)

ruhsat

  • (Çoğulu: Ruhas-Ruhsat) İzin, müsaade.
  • Genişlik.
  • Kolaylık.
  • Fık: Kulların özürlerine mebni, kendilerine bir suhulet ve müsaade olmak üzere, ikinci derecede meşru' kılınan şeydir. Sefer halinde Ramazan-ı Şerif orucunun tutulmaması gibi. Vuku' bulan ikraha mebni, birisini
  • İzin, müsaade; kulların özürlerine binaen, kendilerine bir kolaylık ve müsaade olmak üzere ikinci derecede meşru olan şeyler, yolculukta Ramazan orucunun tutulmaması gibi.

şafi'

  • (Şefaat. den) Şefaat eden. Bir kimsenin suçunun bağışlanması için vasıtalık eden.

sayis-hane

  • Üzerine yük yüklenip yolcunun da bindiği hayvan. (Farsça)

sufvan

  • Atın, üç ayak üzerine durup dördüncünün tırnağını yere dikip durması.

tahammül-ü beşer fevkinde

  • İnsanın tahammül gücünün üstünde.

teklif-i malayutak / teklif-i mâlâyutak

  • Kişinin yapmayacağı, gücünün yetmeyeceği bir şeyi ona yükleme.

tir'abe

  • Deve hörgücünün bir miktarı.

zelef

  • Burnun küçük ve ucunun, gerisine eşit olması. (O burun sahibine "ezlef" derler) (Müe: Zülefâ)

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın