REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te câma ifadesini içeren 86 kelime bulundu...

asy

  • Yaşamak.
  • Kocamak, ihtiyarlamak.

bahil / bahîl

  • Hasis. Cimri. Tamahkâr. Hayırlı işlere malını (varsa bile) harcamayan.

berbar

  • Evin dam kısmında bulunan oda. (Farsça)
  • Çardak. (Farsça)
  • Kemeriye. (Farsça)
  • Tahtaboş. Damın düz bir kısmı ki, en çok çamaşır sermeye yarar ve çinko ile döşelidir. (Farsça)

bi-fasal / bî-fasal

  • (Kürtçe) Fırsat vermeyen, kocaman mahlûk.

bütçe

  • Devletin veya diğer kuruluşların yıllık gelir ve giderlerini (sarfiyat ve varidatlarını) gösteren ve bunlarla ilgili harcamaları tayin eden hesap işleri. (Fransızca)

came

  • Evde giyilen bol elbise. Elbise, çamaşır. Sevb, libas. (Farsça)

cameşuy / câmeşûy / جامه شوی

  • (Çoğulu: Câmeşuyân) Çamaşırcı, çamaşır yıkayan. (Farsça)
  • Çamaşırcı. (Farsça)

cendere

  • yun. Tazyik. Baskı, basınç.
  • Dar dere, boğaz.
  • Kalın oklava.
  • Çamaşır ütülemeye mahsus iki ağaç üstüvaneden ibaret alet.
  • Mc: Sıkı ve dar yer.

cesim / cesîm

  • İri, kocaman.

cihad-ı dini / cihad-ı dinî

  • Dinî değerler için mücadele etme, gayret ve çaba harcama.

cihad-ı islamiye / cihad-ı islâmiye

  • İslâmî değerler uğrunda çaba ve gayret harcama, mücadele etme.

cülazi / cülazî

  • Kocaman ve kuvvetli. İriyarı.
  • Hâdim, hademe, hizmetkâr.
  • Kilise veya manastır uşağı.
  • Papaz veya keşiş.

dahamet / dahâmet

  • İrilik, kocamanlık, kabalık, vücutça büyük olmaklık.
  • Tıb: Hipertrophie.

dahm

  • İri, büyük, kocaman, cüsseli, kalın.

efek

  • Sarfetmek, harcamak.

ekonomi

  • yun. İktisad. Tutum. Geliri gideri hesaplıyarak lüzumsuz masrafı bırakıp artırmağa çalışmak. Ölçülü ve idâreli harcamak. İnsanların sınırsız olan ihtiyaçlarıyla bunları sağlamaya yarayacak sınırlı imkân ve vasıtalar arasında mümkün olan azami uygunluğu temin için (sağlamak için) yapılan çalışma ve f

enerji

  • Kuvvet. Güç. Fiziki kuvvet. (Fransızca)
  • Gücünü harcama isteği ve iktidarı. (Fransızca)

eşya

  • (Tekili: Şey) (Bu kelime, Türkçede müfret gibi kullanılır.) Ev döşemeye mahsus halı, dolap v.s.
  • Elbise, yatak, çamaşır gibi malzemeler.
  • Yük, yük eşyası.

fassad / fassâd / فصاد

  • Hacamat yapan. (Arapça)

feda / fedâ / فدا

  • Yoluna can koyma. (Arapça)
  • Kurban. (Arapça)
  • Uğruna verme. (Arapça)
  • Fedâ edilmek: (Arapça)
  • Uğruna harcanmak. (Arapça)
  • Kurban edilmek. (Arapça)
  • Fedâ etmek: (Arapça)
  • Uğruna harcamak. (Arapça)
  • Kurban etmek. (Arapça)

fırışka

  • Bütün yelkenleri camadana vurmaksızın kullanabilmeğe münasib olan rüzgâr hakkında söylenilen bir tabirdir. Bu rüzgârın, saniyedeki sür'ati 5-12 metredir.

hacamat / hacâmat / حجامت

  • Hacâmat bıçağı denilen bir âletle, vücûdun deriye yakın damarlarını keserek kan alma. Kan almaya fasd da denir.
  • Kan alma. (Arapça)
  • Hacamat yapmak: Kan almak. (Arapça)

hacamet / hacâmet / حجامت

  • (Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak.
  • Kan alma, hacamat. (Arapça)

haccam / haccâm / حجام

  • Hacamat eden, kan alan.
  • Hacamatçı. (Arapça)

harc

  • Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde.
  • Vergi.
  • Çıkmak.
  • Yeni çıkan bulut.
  • Yemâme vilayetinde bir yer.
  • Ecir.
  • Buğday. (Dinimizde lüzumsuz harcamak, israf haramdır. Zillet ve fakirliğe sebeptir.)

hasis / hasîs

  • Parasını ve malını harcamamak için her türlü sıkıntıya, eziyete katlanan, paraya, mala aşırı düşkün olan; dînen verilmesi îcâb edeni, zekâtı ve sadakayı vermeyen, pinti, eli sıkı olan, bahîl, malda ve ilimde cimrilik eden.

heder / هدر

  • Yazık olma, boşa gitme. (Arapça)
  • Heder etmek: Yazık etmek, yitirmek, boşa harcamak. (Arapça)
  • Heder olmak: Yazık olmak, yitmek, kaybolmak. (Arapça)

herem

  • Kocamak, yaşlanmak, ihtiyar olmak.
  • Mısır'da firavunlar zamanından kalmış piramit şeklindeki mezarların beheri.
  • Geo: Mahrutî şekil, piramit.
  • İhtiyarlama, kocama.
  • Mısır ehramlarından biri.

hidae

  • (Çoğulu: Hıdâ') Dölengeç kuşu.
  • Sarfetmek, harcamak.

idaa / idâa

  • Zâyi etmek. Boşuna harcamak.

ifate-i vakt

  • Vakit kaybetme, zaman harcama.

iftikal

  • Çok çalışma, bir işte çok fazla emek harcama, pek fazla gayret sarfetme.

ihdar

  • (Heder. den) İptal etme, battal etme, hükümsüz bırakma.
  • Boşa harcama.

ihlak

  • (Helâk. dan) Harcama, tüketme, bitirme.
  • Yok etme, helâk etme, öldürme.

iktihal

  • İhtiyarlama, yaşlılanma, kocama.
  • Saç ve sakala kır düşme.

iktisad / iktisâd

  • Orta yol, orta hâl. Tutumlu olma, gereği kadar ölçülü harcama.
  • Üretim ve tüketim faâliyetlerinin nasıl düzenlendiğini inceleyen ilim dalı.
  • Tutum, harcamada aşırıya kaçmama, ekonomi.

imate-i vakt

  • Vakit öldürme. Boşu boşuna zaman harcama.

imsal

  • Boşuboşuna sarfetme, lüzumsuz yere harcama. Har vurup harman savurma.

infak / infâk

  • Malı, Allahü teâlânın yolunda harcama. Nafaka zekat gibi verilmesi lâzım olan malı hak sâhibine verme.

israf / isrâf

  • Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak.
  • En lüzumlu aslî vazifeleri bırakıp en lüzumsuz veya zararlı şeylerle meşgul olarak ömrünü veya gençliğini boş yere harcamak.
  • Gereksiz yere harcama.

israfat / isrâfât

  • (Tekili: İsrâf) İsrâflar, lüzumsuz yere harcamalar.
  • Gereksiz harcamalar.

israfsız

  • Boş yere harcamadan yapılan.

istihlak / istihlâk / استهلاک

  • Boş yere harcamak.
  • Yeyip bitirmek.
  • Müstahsilin yaptığı istihsali alıp kullanmak.
  • Tüketim. (Arapça)
  • İstihlâk etmek: Tüketmek, harcamak. (Arapça)

istihlakat / istihlâkat

  • (Tekili: İstihlâk) Yenilip içilen şeyler.
  • Harcamalar.

istihlakat-ı dahiliye / istihlâkat-ı dâhiliye

  • Dâhilî sarfiyat. Memleket içi harcamalar.

istinfad

  • Bir şeyden bıkkınlık gelme, usanma.
  • Bir şeyi tüketme, harcama.

izaa-i vakt / izâa-i vakt

  • Zamanını boş yere harcama, vakit kaybetme.

kassar / قصار

  • Çamaşırcı, çırpıcı. (Arapça)

kazulet

  • Kocaman.

kebt

  • Zelil etmek, hor hakir etmek.
  • Sarfetmek, harcamak.

keft

  • Cem'etmek, toplamak.
  • Sarfetmek, harcamak.
  • Evmek.
  • Katı katı sürmek.

kemer

  • Yay gibi eğik olan yapı. (Farsça)
  • Bele bağlanan kuşak. (Farsça)
  • İç çamaşırın bele rastlayan kısmı. (Farsça)

leyt

  • Sarfetmek, harcamak.
  • Hapsetmek.

leyy

  • Def'etmek, kovmak.
  • Harcamak, sarfetmek.
  • İlaç yapmak.
  • Aciz olmak.
  • Bir nesneyi dürüp boğazına tıkmak.

mahall-i sarf

  • Harcama, kullanma alanı; burada rahmetin tecellî ettiği yer kastediliyor.

mahis / mahîs

  • Kaçacak yer. Kaçamak.
  • Kurtulmak.

masarıf / masârıf

  • Masraflar, harcamalar.

masarif / masârif / مصارف

  • Masraflar, harcamalar.
  • Harcamalar. (Arapça)

masraf / مصرف

  • Harcama.
  • Gider, harcama.
  • Harcama, gider. (Arapça)

masrif

  • Sarfetme, harcama mahalli.
  • (Sarf. dan) Sarfetme ve harcama mahalli.

mefred

  • Çok büyük, kocaman, aşırı derecede iri.

mehacim

  • (Tekili: Mihcem) Hacamat şişeleri.
  • Çekip emmeye yarayan âletler.

mesarif / mesârif / مصارف

  • Harcamalar. (Arapça)

mihcem

  • (Çoğulu: Mehâcim) Hacamat şişesi.
  • Çekip emmeğe mahsus âlet.

mihzac

  • Çamaşır tokacı.

mirhaz

  • Gasilhâne, abdesthâne, kenif.
  • Çamaşır tokmağı.

mişceb

  • (Çoğulu: Meşâcib) Üzerinde çamaşır kuruttukları kafes.
  • Yüksek yere erişmek için yapılan sandalye.

mişcer

  • (Çoğulu: Meşâcir) Çamaşır asacak yer.
  • Mahfe ağacı.
  • Ağaçlık.

mücahede etme

  • Cihad etme, din uğrunda çaba harcama.

mümaresat-ı ilzamiyat / mümâresât-ı ilzâmiyat

  • İknâ veya mağlup etmek için çaba harcamaya devam etmek, bu konuda ustalık göstermek.

regzen / رگ زن

  • Hacamatçı. (Farsça)

rüşd

  • Hak, doğru yol. Allahü teâlânın birliği (tevhid) inancı.
  • Aklın kuvvetli ve tamam olması. Malını dînin ve aklın beğendiği yere sarf etmek, boş yere harcamamak, telef etmemek.

sarf / صرف / صَرْفْ

  • (Çoğulu: Süruf) Harcama, masraf, gider.
  • Fazl.
  • Hile.
  • Men etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme.
  • Farz.
  • Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. K
  • Harcama.
  • Harcama, gider.
  • Harcama.
  • Harcama. (Arapça)
  • Gramer. (Arapça)
  • Sarf olunmak: Harcanmak. (Arapça)
  • Harcama.

sarf etme

  • Harcama, kullanma.

sarf etmek

  • Harcamak, kullanmak.

sarf-ı zihn

  • Akıl sarfetme, akıl harcama.

sarfiyat / صرفيات

  • Harcamalar, kullanımlar, giderler.
  • Harcamalar. (Arapça)
  • Salgılar. (Arapça)

şecr

  • İki çenenin arası.
  • Harcamak, sarfetmek.
  • Tarh etmek, kovmak.

sefahet / sefâhet

  • Aklın az ve hafîf olması. Malını dînin ve aklın beğenmediği yerlere sarfetme. Lüzumsuz harcama. Süse, eğlenceye ve her türlü kötülüğe, harama düşkünlük. Akıl azlığı.

seref

  • Boş yere ve lüzumsuz harcamak, israf etmek.
  • Hatâ etmek.
  • Âdet, haslet iyi huy.

tabv

  • Sarfetmek, harcamak.
  • Dâvet etmek.

tasarruf

  • İdâreli kullanma, sarfetme. Tutumlu olma; harcamada isrâftan ve cimrilikten sakınıp orta yolu seçme.
  • İdâre etme, hükmetme.
  • Bir velînin Allahü teâlânın izniyle sevdiklerini mânen yetiştirmesi, düşmanlarını ise cezâlandırması.

tazyi'

  • (Çoğulu: Tazyiât) (Ziyâ. dan) Kaybına sebeb olma, bırakıp kaybetme. Boşuna harcama.

tazyi-i evkat

  • Boş yere vakit geçirme. Zaman harcama. Vakit kaybetme.

telef / تلف

  • Yok olmak. Ölmek. Zâyi olmak.
  • Boş yere harcamak.
  • Zayi etme, harcama.
  • Ölme. (Arapça)
  • Boşa gitme. (Arapça)
  • Telef etmek: Harcamak, tüketmek, yok etmek. (Arapça)
  • Telef olmak: (Arapça)
  • Ölmek. (Arapça)
  • Boşa gitmek. (Arapça)

telvih

  • Açıklamak.
  • Zâhir ve aşikâre kılmak.
  • Susuzluktan insanın çehresi bozulmak.
  • Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek.
  • Posa hâline getirmek.
  • Kocamak. Saç ağarması.
  • Almak.
  • İşaret etmek.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın