REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te cuva ifadesini içeren 40 kelime bulundu...

akim

  • (Çoğulu: Akâm-Ukum) İçinde giyecek olan büyük çuval.

basine

  • Ekincilerin sabanı.
  • Sanat ehlinin âletleri.
  • Kaba çuval.

benderz

  • Çuvaldız. (Farsça)

büls

  • İçine incir koyulan kilimden dokunmuş büyük çuval.

ceşir

  • Büyük çuval.
  • Ev önünde davar yürüyecek yer.

cüval / cüvâl / جوال

  • Çuval. (Farsça)
  • Çuval. (Farsça)

çüval / çüvâl / چوال

  • Çuval. (Farsça)

çuval-duz

  • Çuval dikmeye yarayan iğne.

çuvaldız

  • Çuval ve ona benzer çul vs. dikmeye mahsus büyük iğne.

çüvalduz / çüvaldûz / چوالدوز

  • Çuvaldız. (Farsça)

cüvalik

  • (Çoğulu: Cevâlik) Çuval.

e'ba

  • Yükler, hamuleler, çuvallar.

ergavan

  • Bir kırmızı çiçek. Ercüvân denilen kırmızı çiçekli ağaç.

ergüvan

  • Güzel ve parlak kızıl renkli bir çiçek. (Garbda ercuvan denilir.)

garare

  • (Çoğulu: Garâyir) Büyük kıl çuval, harar.
  • Gafil olmak.

garayir

  • (Tekili: Garâre) Büyük kıl çuvallar, hararlar.

gırar

  • Devenin sütünün azalması.
  • Az uyku.
  • Miktar.
  • Cihet, Misâl.
  • Yol.
  • Birbiri ardınca olmak.
  • Her nesnenin kenarı.
  • Büyük kıl çuval.

hırz-ı binefsihi / hırz-ı binefsihî

  • İçerisinde mal ve eşya saklamak için yapılmış, hazırlanmış ve içine izinsiz girilemiyen ev, dükkân, çadır, depo vs. gibi mahaller. (Kasa, sandık, dolap, çuval da bu hükümdedir.)

hışaş

  • Başı küçük adam.
  • Küçük başlı yılan.
  • Devenin burnuna geçirdikleri burunduruk.
  • Kuşlardan, dimağı olmayan.
  • Çuval.
  • Cânip, taraf.
  • Sinir.

hişaş

  • İçinde ot olan çuval.

husm

  • (Çoğulu: Ahsam) Çuval ve heybe bucağı.

ka'd

  • Çuval.

katb

  • (Katub) Daim çatık çehreli, ekşi yüz.
  • Bir kimseyi darıltmak, gücendirmek.
  • Birikmek, biriktirmek, doldurmak.
  • Dolu çuval taşımak, götürmek için hazırlamak.
  • Arslan.

kift

  • (Çoğulu: Kifât) Küçük çömlek.
  • Çuval ve buna benzer kap.

kündür

  • (Çoğulu: Kenadir) "Günlük" denilen nesne.
  • Şişman ve kısa boylu kimse.
  • Vahşi hımar, yabani eşek.
  • Büyük çuval.

lebid

  • Küçük çuval.

lüdd

  • Çuval.

midare

  • Çuvaldız gibi bir demir. (Kadınlar onunla saç düzeltirler.)

midra

  • Boynuzdan veya demirden çuvaldız gibi bir nesne. (Kadınlar onunla saçlarını düzeltip islâh ederler ve tarakla da tararlar.)

miselle

  • (Çoğulu: Misâl) Çuvaldız.

miselli / misellî

  • Çuvaldızcı kimse.

nakiş

  • Parça parça ve dağınık olan eşyaların bir yerde veya bir çuval içinde toplanması.
  • Benzer, misil.

penduz

  • Çuvaldız. (Farsça)

sefihan

  • Heybe gibi çatıp içine birşeyler konulan iki çuval.

şegire

  • Çuvaldız.

sekk

  • (Çoğulu: Sukûk-Sikâk) Çuvaldız. Çivi.
  • Alçaklık.
  • Dar nesne.

selak

  • (Çoğulu: Selekân) Yüksek, düz yer. Deve yanırının onulmuş ve yeri ağarmış olan izi.
  • Çuval kulpunun birisini birisine koymak.

şezz

  • Çuval kulpuna ağaç sokmak. (O ağaca "şizâz" derler.)

vatie / vatîe

  • Büyük çuval, harar.
  • Bir çeşit yemek.

velice

  • (Çoğulu: Velyüc) Büyük çuval.
  • Kişinin sırdaşı.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın