Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
ciha
ifadesini içeren
145
kelime bulundu...
akümülatör
Fiz: Elektrik enejisini depo eden cihaz.
(Fransızca)
alat-ı rasadiyye / âlât-ı rasadiyye
Meteoroloji ve astronomi araştırmalarında kullanılan âlet ve cihazlar.
alat-ı tenvir / âlât-ı tenvir
Aydınlatma âletleri, cihazları.
alem / âlem
Bütün cihan. Kâinat.
Dünya.
Her şey.
Cemaat.
Halk.
Cemiyet. Dehr.
Hususi hal ve keyfiyet.
Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire.
Dünya, cihan, evren.
alem-penah / âlem-penah
Cihanın sığındığı (yer veya saha).
(Farsça)
alem-şümul / âlem-şümul
Evrensel, bütün cihanı kaplayan.
alem-suz / âlem-suz
Cihanı yakan.
(Farsça)
alem-tab / âlem-tab
Dünyayı aydınlatan, cihanı parlatan.
(Farsça)
alemgir / âlemgir
Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden.
(Farsça)
ashab-ı suyuf / ashâb-ı suyûf
Bizzat harbe iştirak edip kılıçları ile cihad edenler.
aspiratör
Hava emme cihazı.
(Fransızca)
avalim
(Tekili: Âlem) Âlemler. Cihanlar.
bari'
Bir kalıptan döker gibi, düzgün, tertipli ve güzel yaratan. Aza ve cihâzatları birbirine mütenasip ve kâinattaki umumî nizama ve gayelere uygun ve münasebettar olarak halkeden Cenâb-ı Hak (C.C.)
bedi'
(Bedia) Eşi, benzeri olmayan. Hayret verici güzellikte olan.
Garib. Acib.
Benzeri olmayan şeyleri vücuda getiren. Kimseye benzemeyen. İcad edici olan.
Hâlık ve Hallak-ı Cihan olan.
Beğenilen.
Yeni bulunmuş ve görülmedik tarzda olan.
Edb: Sözün
belinograf
Telefon hatlarıyla fotoğraf, şekil ve yazıyı uzak mesafeye nakleden cihaz.
(Fransızca)
cahid
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.
cahş
(Çoğulu: Cihaş-Cuhşâ) Eşek sıpası.
Kolan eşeğinin erkeği.
çar / çâr
Dört. Cihâr.
(Farsça)
çar-cihet / çâr-cihet
Dört cihet. Cihat-ı erbaa.
çar-gah / çar-gâh
Dört taraf ki, bunlar; şark, garb, şimal, cenub'dur.
(Farsça)
Dünya, küre-i arz, cihan.
(Farsça)
Türk musikisinde bir makam adıdır.
(Farsça)
cehan
Cihân, dünya, küre-i arz, arz.
(Farsça)
Sıçrayan, fırlayan, acele ve çabuk hareket eden.
(Farsça)
cemaat-i ruhaniye-i mücahidin / cemaat-i ruhâniye-i mücahidîn
Allah yolunda cihad eden ruhânîlerin (din adamlarının) oluşturduğu topluluk.
cennet
Allah'a (C.C.) inanan ve O'na ibadet ve itaat edenlerin, iman ve İslâmiyyet'e ihlâs ve sadâkatle hizmet edenlerin, Kur'ana bir hizb-ül Kur'ân olarak mücâhidâne bir sûrette hizmetkâr olan mücâhidlerin, cihâd-ı diniyye erlerinin âhirette fazl-i İlâhi ile gidip ebediyyen içinde kalacakları mekân ve mes
cerrar
Cer yapan, para toplayan.
Yavaş yavaş giden asker alayı veya ordusu. Harp âletleri ile cihazlanmış ordu.
Desti satıcısı.
Ağır ağır giden.
Traktör.
cihad / cihâd / جهاد
Din uğrunda savaş.
(Arapça)
Cihâd etmek:
Din uğrunda savaşmak.
(Arapça)
cihad-ı asgar ve ekber
Nefis mücadelesi olan en büyük cihat ve silahlı mücadele olan küçük cihat.
cihad-ı diniye
Dinî cihad, mücadele.
cihad-ı ekber / cihâd-ı ekber
En büyük cihad; insanları kötülüğe yönelten nefisle mücadele etme.
Büyük cihâd. Nefsin, insan tabiatının, bedeninin kötü isteklerini yerine getirmemek için yapılan mücâdele.
cihad-ı harici / cihad-ı haricî
Dış düşmana karşı yapılan cihad, mücadele.
cihad-ı manevi / cihad-ı mânevî
Mânevî cihad, ilmî ve mânevî mücadele.
cihadi / cihadî
(Cihadiyye) Cihada mensub, savaş işleriyle alâkalı.
II. Sultan Mahmud devrinde harp masraflarına mukabil olmak üzere kesilmiş olan sikke.
cihan-ara / cihan-ârâ
Cihanı süsliyen, dünyayı bezeyen.
(Farsça)
cihan-ban / cihan-bân
Cihanın bekçisi, dünyanın koruyucusu olan. Allah. Hükümdar.
(Farsça)
cihan-bin
Dünyayı, cihanı gören. Allah.
(Farsça)
Göz.
(Farsça)
cihan-değer
Cihan kıymetinde. Çok kıymetli.
(Farsça)
cihan-dide
Cihanı görmüş. Tecrübeli.
(Farsça)
Meşhur, nâmdar.
(Farsça)
cihan-efruz
Cihanı, dünyayı aydınlatan.
(Farsça)
cihan-füruz
Cihanı aydınlatan.
cihan-gerd
Dünyayı dolaşan, cihanı gezen.
(Farsça)
cihan-gir
Meşhur, cihanı zabteden, fâtih.
(Farsça)
cihan-kıymet
Cihan kıymetinde, çok değerli.
cihan-nevred
Cihanı gezen, dünyayı dolaşan.
(Farsça)
cihan-penah
Cihanın koruyucusu olan.
cihan-pesend
Cihana meydan okuyan.
(Farsça)
cihan-salar / cihan-sâlâr
Cihanın başkanı, büyüğü ve kumandanı olan, padişah.
(Farsça)
cihan-sitan
Cihanı zapteden. Padişah, hükümdar.
(Farsça)
cihan-şümul / cihan-şümûl
Cihan vüs'atinde, dünya çapında, cihanı alâkadar eden. Dünyayı kaplayan.
(Farsça)
cihan-suz / cihan-sûz
Cihanı yakan, güneş.
(Farsça)
Mc: Çok zulmeden.
(Farsça)
cihanbaha / cihânbahâ
Cihan değerinde.
cihangir / cihângîr
Cihanın büyük bir kısmını elde eden savaşçı.
cihanşümul / cihanşümûl
Cihânı içine alan.
cihaz-ı basit
Basit bir organ ve cihaz.
cihazat / cihâzât
(Tekili: Cehâzât) (Cihâz) Cihazlar, maddî manevî âletler, lüzumlu edevat.
Cihazlar, aletler, organlar.
cihazat-ı acibe / cihâzât-ı acîbe
Şaşırtıcı, harika cihazlar, âletler.
cihazat-ı insaniye / cihâzât-ı insaniye
İnsanın cihazları, duyu ve organları.
cihazat-ı kesire / cihâzât-ı kesire
Birçok cihaz, duygular.
cihazat-ı maneviye / cihâzât-ı mâneviye
Mânevî âletler, cihazlar.
cihazat-ı mühimme
Önemli cihazlar.
cihet
(Çoğulu: Cihât) Yan, yön, taraf.
Sebeb, mucib.
Vesile, bahane.
Evkafça olan vazife, maaş.
Yer, mahâl, semt.
cıhre
(Çoğulu: Cihar-Echâr) Bir kimseye sığınmak.
cümle şiran-ı cihan / cümle şirân-ı cihân
Cihânın bütün arslanları.
(Farsça)
devr-i mihnet
Dünya, cihan, küre-i arz.
dü-cihan
İki cihan. Dünya ve âhiret.
düvel-i mü'telife
Anlaşmış devletler. Birinci Cihan Harbinde: İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya.
ehl-i gaza / ehl-i gazâ
Din için cihad edenler, savaşanlar.
ehl-i kubur / ehl-i kubûr
Kabir ehli. Kabirdekiler, ölüler. Ne kendi etdi râhat ne âlem etdi huzur, Yıkıldı gitti cihândan dayansın ehl-i kubûr.
evamir-i cihad / evâmir-i cihâd
Cihad emirleri.
fahr-i cihan
Cihanın, kâinatın övünç kaynağı.
fariza-i cihad
Cihad farzı; din uğrunda, Allah için çeşitli şekillerde mücadele etme zorunluluğu.
farz-ı kifaye-i cihad
Müslümanların bir kısmının mutlaka yapması gereken cihat görevi.
fonograf
Eskiden seslerin kaydedilip dinlendiği cihaz.
fonoğraf
Gromofonun ilk şekli, ses cihazı.
Gramofonun ilk şekli. Ses cihâzı. Sesi alıp tekrar veren âlet.
(Fransızca)
fonograf / فُونُوغْرَافْ
Ses cihazı.
fonoğraf-ı rabbani / fonoğraf-ı rabbânî
Allah'a ait fonoğraf, ses cihazı.
gane / gâne
Bazı sayıların sonlarına eklenerek "lik" halinde sıfatlar yapılır. (Meselâ: Cihâr-gâne: f. Dörtlük.)
(Farsça)
gaza / gazâ
Din uğrunda kâfirlere karşı yapılan savaş, cihad.
Din vatan ve millet gibi mukaddes değerler uğruna yapılan cihat ve mücadele.
gazi
Din uğrunda harbeden. Cihadda yaralanmış veya harbetmiş olan kimse. Harpte ordunun başına geçen kumandan. Muzaffer olan ve harpten sağ dönen.
giti-nüma / gîtî-nüma
Dünyayı gösteren, cihanı gösteren.
(Farsça)
giti-sitan / gîtî-sitan
Dünyayı zapteden, cihangir.
(Farsça)
güruh-u mücahid / güruh-u mücâhid
Din için cihad edip çalışan, çaba harcayan kimseler topluluğu.
güruh-u mücahidin / gürûh-u mücahidîn
Allah yolunda cihad edenler topluluğu.
halk-ı dü cihan
İki cihanın halkı, ölüler ve diriler.
İki cihanın halkı.
Ölülerle diriler.
harb-i umumi / harb-i umumî
Genel harp, umumî savaş. 1914 senesinde başlayan Birinci Cihan Harbi.
harik-ı kebir / harîk-ı kebir
Büyük yangın.
Büyük Cihan Harbi.
hark-ı kebir
Büyük yangın.
Cihan Harbi. (daha ziyade ihrak olarak kullanılır)
hüve'z-zahir / hüve'z-zâhir
O Zâhirdir; her şeyin dış yüzlerini çeşitli cihaz ve ürünlerle donatıp ve ince nakışlarla süsleyerek mükemmel ve güzel yaratan ve her şeyde varlık ve birliğinin işaretleri açıkça görünen, Allah'tır.
i'la-yı kelimetullah / i'lâ-yı kelimetullah
İslâm esaslarını ve yüceliğini yaymak için gösterilen gayret, bu gaye ile yapılan cihat.
iki cihan serveri
İki cihanın baş tacı.
istiare-i mekniye
(Kapalı istiare) Teşbihin temel unsurlarından yalnız benzetilenle yapılan istiare. Meselâ: Merhum Mehmed Akif'in:Şu karşımızda mahşer kudursa, çıldırsa,Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz.Cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz...beyitlerinde düşman k
istihaza
Kadın âdet görürken fazla kan gelmesi. (Rahimden değil de hastalıktan dolayı bir damardan gelip, tenâsül cihazı yolu ile akan kokusuz bir kandır. Buna "istihâza veya özür kanı" dendiği gibi, böyle bir kadına da "müstahâza" denir.)
kainat-efruz / kâinat-efruz
Kâinatı süsleyen, cihanı donatan.
(Farsça)
kişvergüşa
Ülke açan, cihangir.
(Farsça)
kiti
(Giti) Dünya. Yer. Cihan. Âlem.
(Farsça)
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
laboratuvar
İlmî ve sınaî çalışma ve araştırmalar yapmak için çeşitli cihaz ve malzemelerin bulunduğu yer.
(Fransızca)
ma'ruf-i cihan / ma'ruf-i cihân
Dünyaca tanınan ve meşhur. Cihânın bildiği.
makine-i insaniye
Bir makine hükmünde olan insanın beden ve cihazları.
manevi mücahede / mânevî mücahede
Nefis ve şeytana karşı yapılan cihad, mücadele.
manevra
Bir makinenin, bir cihazın işleyişini düzenleme veya idare etme işi ve şekli.
(Fransızca)
Ask: Muharebede düşmanın savaş gücünü yok etmek maksadıyla eldeki askerî kuvvetlerin en te'sirli bir biçimde düzenlenmesini te'min eden bütün hareketler.
(Fransızca)
Barış zamanında kıt'alara ve kurmay hey'etle
(Fransızca)
mebde'-i cihad / mebde'-i cihâd / مَبْدَأِ جِهَادْ
Cihadın başlangıcı.
mebde-i cihad
Allah yolunda girişilen cihadın başlama zamanı.
mebde-i mücahede
Cihad etmenin başlangıcı.
meydan-ı mücahede-i maneviye / meydan-ı mücahede-i mâneviye
Mânevî mücadele, cihad meydanı.
mezi
İlm-i Halde: Kadınla oynamak veya şehvetle yanına gelmek gibi hâllerde erkeğin tenasül cihazında zuhur eden yapışkan renksiz akıcı cisim. (Bu hâl abdesti bozar, gusül icab ettirmez)
mücahede / mücâhede / مجاهده
(Çoğulu: Mücahedât) Cihad etme.
Din düşmanına karşı koyma. Çarpışma.
Uğraşma. Çalışma. Gayret gösterme.İslâmiyette mücahedenin ehemmiyeti hakkında Deylemî'den (R.A.) mervi Hadis-i Şerif meâli: "Allah bir kulu sevdiği vakitte onu Zât-ı Uluhiyetine hizmet etmek için seçer. Onu
Cihad etme, din düşmanına karşı mücadele yapma.
Çalışma, mücâdele etme, uğraşma, cihâd etme.
Nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapma.
Cihâd, gayret etme.
mücahede eden
Cihad eden, din uğrunda çaba harcayan.
mücahede etme
Cihad etme, din uğrunda çaba harcama.
mücahid / mücâhid / مُجَاهِدْ
Cihad eden. Çalışan. Din için çalışan. Düşmanlara karşı koyan. Çarpışan.
Fık: Allah (C.C.) yolunda gönüllü olarak cihada iştirak etmek istediği halde nefakadan, silâh ve saireden mahrum olan gazi demektir. Âyet meâli: "Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz
Cihad eden, din uğrunda çaba harcayan.
Allah yolunda din düşmanları ile çarpışan, cihâd eden.
Cihad eden.
mücahidane / mücâhidâne
Cihad ederek, mücadeleyle.
mücahidin / mücahidîn
Mücahitler, cihad edenler.
(Tekili: Mücahid) Mücahidler. Cihad edenler. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla çalışan, çarpışanlar.
mücahidin-i islam / mücâhidîn-i islâm
İslâm mücahidleri; İslâm uğruna cihad edenler.
mücahidin-i islamiye / mücahidîn-i islâmiye
İslâmiyet için cihad edenler.
mücahit
Cihat eden, din uğrunda çaba harcayan kimse.
mücehhez
Noksanları tamamlanarak hazırlanmış, lüzumu olan silâh ve sair şeylerle donanmış. Cihazlanmış.
Cihazlanmış, donanmış.
Cihazlı, donanmış.
mücehhiz
(Cihâz. dan) Gerekli cihazları hazırlayan. Techiz eden, donatan.
müctehez
(Cihâz. dan) Techiz olunmuş, donatılmış. Tanzim ve tertib olunmuş.
muid / muîd
Yardımcı. Mubassır.
Dersi iade eden, tekrar ettiren. Muallim yardımcısı.
Geri çevirtici.
Bir şeyi âdet edinmiş olan.
Tecrübeli. Hâzık.
Güçlü. Kuvvetli.
Arslan.
Gazâ ve cihad eden kimse.
mükeyyif
Keyif verici, neşelendirici şey. Sarhoşluk veren.
Klima cihazı.
münkatı'
Kendilerine zekât verilen sınıflardan biri; cihâd ve hac yolunda muhtâc kalanlar.
mütecehhiz
(Cihaz. dan) Donanmış, techizatlı. Mücehhez.
müzekkir
Andıran, hatıra getiren, yâd ettiren, zikrettiren, hatırda tutturan.
Zikreden, ibâdet eden.
Resul-i Ekrem (A.S.M.) mü'minleri ve bütün beşeriyeti tehlikeli şeylerden halâs edip iki cihan saadetine nâil olma yolunu tâlim ettiğinden, Kur'an-ı Kerim'de müzekkir diye isimlendiril
objektif
Hakikatı olduğu gibi aksettiren.
(Fransızca)
Fotoğraf makinası ve dürbün gibi cihazlardaki mercekler.
(Fransızca)
Gaye.
(Fransızca)
Fls: Varlıkla alâkalı.
(Fransızca)
padişah
(Pâdşâh) Büyük hükümdar, sultan. Cihan sahibi. Zararı def' eden, ıslah eden, muslih.
(Farsça)
radh
Az bir şey verme. Az verilen şey.
Fık: Cihada iştirak eden kadınlara, kölelere, çocuklara ve zimmilere ganimet malından verilen mal.
robot
Elektrikle veya mekanik yollarla hareket ettirilerek çeşitli işler yaptırılabilen otomatik cihaz.
(Fransızca)
saadet-i dareyn / saâdet-i dâreyn
İki cihan saadeti, dünya ve âhiret saadeti.
şah-ı cihan / şâh-ı cihân
Dünya şahı, cihan padişahı.
sahib-üs seyf / sâhib-üs seyf
Kılınç sahibi. Maddeten kuvvetli olup, maddi cihad ile vazifeli olan.
sar'
Düşmek.
Yıkıp yere çalmak.
Edb: Şiirin beytini iki mısra' veya iki kafiyeli yapmak.
Tıb: Bir hastalık ki, teneffüs cihâzını his ve hareketten meneder.
şehid-i ahiret / şehîd-i âhiret
Bir kimsenin Allah için olan cihâdın hazırlığı esnâsında tâlimlerde veya zulüm ile öldürülmesi veya cihâdda ve eşkıyâ, âsî, yol kesici, gece hırsızla vuruşmada yaralanarak hemen ölmeyip bir namaz vakti çıkıncaya kadar yaşayan veya başka yere götürülü p, orada ölen. Âhiret şehîdi.
şehid-i dünya / şehîd-i dünyâ
Allah rızâsı için cihâd etmeye, savaşmaya niyet etmeyip, dünyâ kazancı için harb eden kişi. Dünyâ şehîdi.
seyyid-üs-sakaleyn
Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın lakablarından. İnsanların ve cinlerin efendisi, iki cihânın seyyidi Muhammed aleyhisselâm.
seyyidü'l-kevneyn
İki cihanın seyyidi, efendisi.
siyer-i nebi
Mevzuu Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) hayatı, ahlâkı ve yaşayışı olan, O'nun gaye ve cihanı irşad eden mesleğinden bahseden kitap.
taife-i mücahede
Cihad edenler, Allah yolunda savaşanlar.
taife-i mücahidin / taife-i mücahidîn
Cihad edenler, Allah yolunda savaşanlar.
tecehhüz
(Cihaz. dan) Hazır bulunma. Cihazlanma, hazırlanma.
techiz
Donatma. Gereken şeyleri tamamlama. Cihazlanma.
Fık: Cenazenin yıkanmasından defnetmeğe kadar yapılması lâzım gelen şeyler ve bunları tedarik etme.
Donatma, cihazlandırma.
teçhiz edilen
Cihazlanan, donanan.
teçhiz etme
Cihazlanma, donanma.
teçhiz etmek
Donatmak, cihazları takmak.
teçhizat
Cihazlar, donanım.
teçhizat-ı harika
Hayranlık veren cihazlar, donanımlar.
tekbit
(Cihaz) Az olmak.
Asan olmak, kolay olmak.
televizyon
Elektromanyetik dalgalar vasıtasıyla hareketli veya hareketsiz şekillerin resmini uzaklara nakletme usulü.
(Fransızca)
Bunun alıcı cihazı.
(Fransızca)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
RAYİHA
Bay
Huceste-hısâl
maka
elveda
Esnaf
avâkıb-ı umûr
malişger
fikr-i ahiret
lett
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
ciha
Uzre
Genel.
Eşk
Sağış
tarım
Tenasül uzvu
Acul
çatlamış
yürürlükten kaldırma