REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te calma ifadesini içeren 56 kelime bulundu...

alamet-i sukut / alâmet-i sukut

  • Düşme belirtisi, alçalma alâmeti.

dahr

  • Alçalma. Küçülme. Hor ve hakir olma.

dakk

  • Vurmak.
  • Çekmek. Çok yemekten dolayı vücudun ağırlaşması.
  • Kapı çalma.

dakk-ı bab etmek

  • Kapıyı vurmak, kapıyı çalmak.

dakk-ül bab / dakk-ül bâb

  • Kapı çalmak.

darbele

  • Bir yürüme çeşidi.
  • Davul çalmak.

fükuk

  • Yaşamak.
  • Kocalmak, ihtiyarlamak.
  • Ayrılmak.

hals

  • Bir şeyi soymak. Çalmak. Kapmak.
  • Dibinden taze yetişen çayırla karışık olan kuru çimen.

hemz

  • Dürtme, kakma.
  • Parmaklarla sıkma.
  • Yere çalma, vurma.
  • Isırma, dişleme.

ihtilas / ihtilâs / اختلاس / اِخْتِلَاسْ

  • (Çoğulu: İhtilasât) Çalma, sirkat, hırsızlık.
  • Usulca ve elçabukluğu ile aşırma.
  • Bir çeşit ok atma tavrı.
  • Zimmetine para geçirme, para çalma. (Arapça)
  • Aşırma, çalma.

ihtilasat

  • (Tekili: İhtilas) Hırsızlıklar, çalmalar, sirkatler.

ihtizaz

  • Alçalma, tezellül.

ilma

  • Çalma, hırsızlama, sirkat.

intihal

  • Çalma. Başkasının malını kendisinin gibi iddia etme.
  • Edb: Başkasının yazısını kendisinin gibi göstermek. Onu benimsemek. Böyle şiire, sirkatî şiir de denir.
  • Çalma.

istirak

  • Sirkat etmek. Çalmak. Hırsızlık etmek.

istirak-ı sem'

  • Haber çalmak, kulak hırsızlığı.

ka'r

  • Derinlik. Dip. Her şeyin dibi. Nihâyet.
  • Yemeği dipten yemek.
  • Çalmak. koparmak.

kar'

  • Vurmak. Çakmak. Kapı çalmak.
  • Savt. Avâz. Ses.
  • Kabak.
  • Gülsuyu kabı.
  • Eti soyulmuş kemik.

katr

  • Damlamak. Damlatmak. Damlayan şey.
  • Develeri katarlamak.
  • Birisini şiddet ve hiddetle yere çalmak.
  • Yağmur.

letm

  • Davarın boğazlanacak yerine bıçak çalmak.

maden-i zillet ve hasaret / maden-i zillet ve hasâret

  • Alçalma ve hüsran sebebi, kaynağı.

meratib-i terakkiyat ve tedenniyat / merâtib-i terakkiyat ve tedenniyat

  • Yükselme ve alçalma dereceleri.

meyd

  • Deprenmek. Sallanmak.
  • Ziyaret etmek.
  • Hareket etmek.
  • Kırağı çalmak.
  • Meyletmek.
  • Neşv ü nemâ bulmak.
  • Başı dönüp midesi bulanmak.

muka

  • Islık çalmak.

müka'

  • Islık. Islık çalmak.

müsarakat

  • (Sirkat. den) Hırsızlık, çalma.

nakr

  • Oymak, kazmak. Taş oymak.
  • Kuşun yem toplaması.
  • Vurmak.
  • Sıklık vermek.
  • Ağaç üstüne nakşetmek.
  • Tanbur çalmak.
  • Üflemek.
  • Dille ıslık çalmak.
  • Parmak çıtlatmak.

naks

  • Nakletmek.
  • İfsad etmek, bozmak.
  • Evmek. Acele etmek.
  • Kimseye lâkap takmak.
  • Ayıplamak.
  • Kilise çanını çalmak. Çan çalmak, çana vurmak.

nakur

  • Sur gibi ağızla üflenerek çalınan boruya denir. Nakr; vurmak ve didiklemek mânalarına geldiği gibi, boru çalmak mânasına da gelir. Çünkü boru çalındığı zaman, içinden hava tazyiki ile didiklenmiş olacağı gibi, dışından da o ses, çarptığı kulakları didikleyeceği cihetle boruya "minkar" mânasıyla alâk

nedalet

  • Kir, pislik.
  • Çalma, sirkat etme, aşırma.

nevaht

  • Okşama. (Farsça)
  • Saz çalma. (Farsça)

nüvaht

  • Çalgı çalma. (Farsça)

şahr

  • Ağızını öttürmek.
  • Islık çalmak.
  • Sesi yükseltmek.

sar'

  • Düşmek.
  • Yıkıp yere çalmak.
  • Edb: Şiirin beytini iki mısra' veya iki kafiyeli yapmak.
  • Tıb: Bir hastalık ki, teneffüs cihâzını his ve hareketten meneder.

sirkat

  • (Serkat) Çalma. Hırsızlık.
  • Hırsızlık, çalma.

sukut

  • Düşme. Yukardan aşağıya birden iniverme.
  • Değerini kaybetme. Bozulma.
  • Devrilme.
  • Mahvolma.
  • Ahlâk bakımından alçalma.
  • Büyük bir vazifeden ayrılma.
  • Sarkma.
  • Çocuğun eksik veya ölü olarak doğması.
  • Düşme, alçalma.
  • Düşme, alçalma.

sukut etmek

  • Düşmek, alçalmak.

sukut-u ruh

  • Ruhun alçalması.

tasfir

  • (Çoğulu: Tasfirât) (Safir. den) Sarartma, sarıya boyama.
  • Islık çalma.

tatbil

  • Davul çalma.

tedenni / tedennî / تدنى

  • Alçalma, inme.
  • Alçalma, gerileme.
  • Gerileme, alçalma, düşüş. (Arapça)
  • Tedennî etmek: Gerilemek, alçalmak. (Arapça)

tedenni-i mutlak / tedennî-i mutlak

  • Sınırsız düşüş, alçalma.

tedenni-i mutlaka / tedennî-i mutlaka

  • Sınırsız dinsizlik ve alçalma.

tedenniyat / tedenniyât

  • Alçalmalar, gerilemeler.
  • Alçalmalar.

tedric

  • Azar azar, derece derece ilerlemek. Birisini bir şeye yavaş yavaş vardırmak.
  • Sıkıştırmak suretiyle çok güçsüz hâle koymak.
  • Edb: İfadenin derece derece yükselmesi veya alçalması.

tedric-i habit / tedric-i hâbit

  • Edb: İfadenin alçalması. Bir şeyi tarif ederken vasıf bakımından yukarıdan başlayıp aşağıya inmek. Bunun aksini yapmağa da Tedric-i sâid denir.

telassus

  • Çalma. Sirkat etme. Hırsızlık yapma.

tenezzül / تنزل

  • İnme, alçalma.
  • Alçalma. (Arapça)
  • Alçakgönüllülük. (Arapça)

tenezzül etme

  • Düşme, inme, alçalma.

tenezzül etmek

  • İnmek, alçalmak.

tezellül / تَذَلُّلْ

  • Zillete katlanmak. Aşağılanmak. Alçalmak. Hor ve hakir olmak. Kendini alçak tutmak.
  • Alçalma.
  • Zillete düşme, alçalma.
  • Alçalma.

tezellül etme

  • Alçalma, kendisini küçük düşürme.

tezellülat / tezellülât

  • (Tekili: Tezellül) Alçalmalar, küçülmeler, zillete katlanmalar.

zaraat

  • (Derâat) Alçalma. Kendini küçük görme, küçültme.

zebun / zebûn / زبون

  • Alçak. (Farsça)
  • Aciz, zavallı. (Farsça)
  • Güçsüz. (Farsça)
  • Zebûn etmek: (Farsça)
  • Alçaltmak. (Farsça)
  • Aciz bırakmak. (Farsça)
  • Güçsüz bırakmak. (Farsça)
  • Zebûn olmak: (Farsça)
  • Alçalmak. (Farsça)
  • Aciz kalmak. (Farsça)
  • Güçsüz kalmak. (Farsça)

zemr

  • Düdük çalmak.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın