REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te büda ifadesini içeren 93 kelime bulundu...

ahmak / احمق

  • bön, salak, budala.
  • Akılsız, budala.
  • Budala, aptal, ahmak. (Arapça)

ahmakane

  • Ahmakça, budalaca.

ajüg

  • Hurma lifi. (Farsça)
  • Ağaç budama. (Farsça)

anem

  • Bir ağaç cinsi ki, kızıl yumuşak budakları olur.

asak

  • Darlık.
  • Hurma budağının yaramazı.

azüg

  • Hurma lifi. (Farsça)
  • Ağaç ve asma budantısı. (Farsça)

bakure / bakûre

  • Sığır sürüsü.
  • Budala. Fayda ile zararı birbirinden ayırt edemeyen.

beden

  • (Çoğulu: Ebdân) Gövde, vücut, ten.
  • Vücudun kol, bacak ve baş gibi ayrıca kısımlarından başka diğer merkezi kısmı.
  • Ağacın dal ve budaktan başka olan kısmı, kütük.
  • Kale bedeni.

beladet

  • Ahmaklık, sersemlik, kalınkafalılık. Budalalık.

belahet / belâhet

  • Ahmaklık, budalalık, düşüncesizlik.

beleh

  • Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık.

belid

  • (Belâdet. den) Ahmak, sersem, bön, budala.

berrüste

  • Karpuz, kavun, kabak, çimen gibi dalbudak salıp da yükselmiyen nebat. (Farsça)
  • Mc: Alçak, edepsiz, rezil kimse. (Farsça)

berze

  • İpekli kumaş (Farsça)
  • Yakışıklı, nâzik. (Farsça)
  • Ekin, zirâat. (Farsça)
  • Dal, budak. (Farsça)
  • Letâfet, zerâfet. (Farsça)

biraste

  • Budanmış ağaç. Fazla dalları kesilmiş ağaç. (Farsça)

bön

  • Budala, ahmak, saf.

budei / budeî

  • (Hindistan'da) Buda Dininden olan. (Farsça)
  • Buda dininden olan.

budizm

  • Hindistan'da M.Ö. altıncı yüzyılda yaşamış olan Buda'nın kurduğu, Uzakdoğu ülkelerinde yaygın bozuk bir inanış. Bu inanışta olanlara Budist denir.

cerid

  • (Çoğulu: Cerâyid) Hurma budağı.
  • Yaprağı dökülmüş olan hurma ağacı.

cesis

  • Hurma ağacının yeni çıkan budağı. (Fesîl-ün-nahl derler).

Dalyarak / dalyarak

  • budalalığı yüzünden her zaman densizlik yapan (kimse). Bön, salak, budala.
  • Bön, salak, budala.
  • Dalyarak kelimesi Türkçe'de "sallamak" anlamına gelir.
  • Türkiye Türkçesinde dal-1 "sallamak" fiilinden türetilmiştir.
  • Dalyarak kelimesi tarihte bilinen ilk kez dallamak "sallamak, eliyle tartmak" TDK, Tarama Sözlüğü (1600 yılından önce) eserinde yer almıştır.
  • Dalyarak kelimesi Türkçe'de "Budalalığı yüzünden her zaman densizlik, küstahlık eden (kimse)." anlamına gelir.

dehre

  • (Dahra) Testere gibi dişli ve eğri budama âleti. Bağ budamak için kullanılan testere gibi dişli olan bıçak. (Farsça)

eber

  • Hurmanın budaklanması ve ıslah edilmesi.
  • Akrep sokması.

ebleh

  • Ahmak. Bön. Budala.
  • Alık, budala.

eblehane / eblehâne

  • Alıkça, budalaca.

far'

  • Budak ve ağaç başı.
  • Her şeyin alâsı. İyisi.
  • Her kavmin şereflisi.

fedm

  • Ahmak, bön, kalın kafalı, budala.
  • Yaşamak.
  • Yaşlanmak, ihtiyarlamak.
  • Yorulmuş, sakil kimse.

felfak

  • Ağaç dibinden çıkan budağın yaprağı.

fenen

  • (Çoğulu: Efnân-Efânın) Budak.
  • Üslup.

fer'

  • Şube, kol. İkinci derecede olan. Dal budak.
  • Bir aslın neticesi.
  • Bir cemaatın şerefli ve daha meşhuru.
  • Kazancı olan mukayyed mal. Hâzır ve muhâfaza altında olan.
  • Yükseğe çıkmak ve iki nizalı olanın arasına girip ıslah etmek.
  • Asıl mes'eleden kollara ayrı

füru' / fürû'

  • (Tekili: Feri') Bir kökten ayrılmış kısımlar. Dallar. Budaklar.
  • Bir sülâleden gelmiş torunlar. Çocuklar.
  • Fık: Cüz'î hüküm ve kaideler. Ahkâm-ı cüz'iyye.
  • Dallar, budaklar, ayrıntılar.

gabi / gabî

  • Ahmaklık eden, budalalık eden.

gazl

  • Budaklanmak.

gıras

  • Ağaç budağı.
  • Ağaç dikecek vakit.

gusn

  • Ağaç dalı. Budak.
  • Tıb: Damar ve sinir gibi ayrılan bedenin cüzleri.
  • Dal, budak.

gusun

  • Dallar, budaklar.

halafet

  • Ahmaklık, hamâkat, budalalık.

hamakat

  • Ahmaklık. Budalalık. Bönlük. Anlayışsızlık.

hamka

  • Ahmak ve budala kadın.

hazad

  • Yaş ağaçtan kesilmiş budak ve diken.

hımbıl

  • Budala ve miskin.

hulb

  • Kuyu dibinde olan balçık.
  • Ağaç dibinden çıkan budağın yaprağı.
  • Lif.

hurs

  • Hurma budağı.
  • Şey.

hütr

  • Ahmaklık, hamâkat, budalalık.

ıhdılal

  • Yaş olmak, ıslanmak.
  • Ağacın budak ve yapraklarının çok olması.

inşiab

  • Şubelendirme. Ayırma. Şubelere ayrılma.
  • Bölük bölük olma.
  • Dalbudak verme.

ırdam

  • Üzüm veya hurma salkımı olan budak.

istah

  • Budak, taze filiz. (Farsça)

kan'ar

  • Büyük, kaba budaklı ağaç.

karanful

  • Yaprağı, çiçeği ve kokusu güzel ve uzun olan budaklı bir nebat. Karanfil.

karta'

  • Gözünün birisine sürme çekip diğerini unutan ve gömleğini ters giyen budala kadın.

kernaf

  • (Çoğulu: Kerânif) Hurma ağacının budaklarının aslı. (Kesildikten sonra ağacında bâki kalır.)

kernafe

  • (Çoğulu: Kürnüf) Dibinden kesilmiş olan hurma ağacının budakları.

koç yiğit

  • Güçlü kuvvetli, bahadır, gözünü budaktan sakınmaz, cengâver.

ledn

  • (Çoğulu: Lidân-Ledun) Taze ve yumuşak olan ağaç budağı.

makalim

  • (Tekili: Maklem) Ucu budanmış ve sivrilmiş şeyler.

meyla

  • Çok budaklı ağaç.

mi'zad

  • Ağaç veya tahta budama bıçağı.
  • Pazvant, kolçak.

micesse

  • Ağaç budamada kullanılan keskin demir.

miclat

  • Ağaç budamada ve bağ filizini kesmekte kullanılan demir.

müdemmag

  • Budala, ahmak, salak.

müferri'

  • (Fer'. den) Dal budak salan. Tefri' eden.

müşeccer

  • (Şecer. den) Ağaç gibi dallı budaklı olan yazı veya resim.

müteşa'ib

  • Budaklanmış ve perâkende olmuş. Dağılmış.

müteşaib

  • Şu'belenen.
  • Birbirine karışmamış.
  • Dallı, budaklı. Kollara ayrılmış.

nahl-bend

  • Ağaçları budayıp tanzim eden kişi. (Farsça)
  • Balmumundan taklid süs ağacı yapan, balmumcu. (Farsça)

neb'

  • Suyun çıkıp akması.
  • Bir ağaç cinsidir ve yay yaparlar, budaklarından da ok yapılır.

necat

  • Kurtuluş, selâmet.
  • Hırs ve hased.
  • Yüksek mekân.
  • Ağaç budağı.
  • Mantar.

şah

  • Ağaç dalı. Budak. (Farsça)
  • Boynuz. Karın. (Farsça)
  • Su arkı. (Farsça)
  • Alın. (Farsça)
  • Kadeh. (Farsça)

şahdar

  • Dallı, budaklı ağaç. (Farsça)
  • Dallı boynuzlu hayvan. (Farsça)

şahsar

  • Dallı budaklı ağaçlar. Ağaçlık yer. Koruluk. (Farsça)

şatbe

  • (Çoğulu: Şütab-Şütub) Hurma ağacının budağı.
  • Yaş ekin yaprağı.
  • Yarmak.
  • Kesmek.
  • Uzun boylu kadın.

şecen

  • (Çoğulu: Eşcân-şücun) Dal, budak, kol.
  • Hâcet, ihtiyaç.
  • Keder, hüzün.

şecere-i küfriye

  • Küfür ağacı, ağaç gibi dal budak vermiş olan inkâr.

şecere-i meylü'l-istikmal-i alem / şecere-i meylü'l-istikmâl-i âlem

  • Ağaç gibi dal budak salan kâinattaki gelişme eğilimi.

şecere-i tuba-i ubudiyet / şecere-i tûbâ-i ubudiyet

  • Kulluğun nurlu tûbâ ağacı; tûbâ ağacı gibi şekillenmiş ve dal budak salmış kulluk.

sefahet / sefâhet

  • Yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, beyinsizce davranış, budalalık.

sefahet-i beşeriye

  • İnsanların zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlükleri, budalalıkları.

şezat

  • Budak kırmak.
  • At sineği.
  • Bir gemi cinsi.
  • Tuz.
  • Kuvvet ve şiddet bakiyyesi.
  • Ağaç ismi.

şezb

  • Ağaçtan budanan kuru odun.
  • Geçmek, intikal etmek.
  • Sınır. (Bu mânâya Çoğulu: Eşzâb)

şezebe

  • (Çoğulu: Şüzub ) Ağacın çeşitli budaklarından budanıp kesilmiş olan.

sınv

  • Dal, budak. Bir kökten çatallanan dallar.
  • İki kardeş.
  • Misil. Şebih, benzer.
  • Amca.
  • Oğul.

şu'be

  • Bölük, bölüm.
  • Dal, budak.
  • İkinci derecedeki kollar. Kol.

şümruh

  • Hurma budağı.

tegassun

  • (Gusn. dan) Dalbudak peydâ etme. Dallanma.

tehdil

  • (Budak) aşağı eğilmek.
  • (Dudak) aşağı sarkmak.

teşe'ub

  • Budaklanmak.
  • Perâkende olmak, dağılmak, saçılmak.

teşzib

  • Ağaç budamak.

tuba / tûbâ

  • Kökleri yukarıda, dal ve budakları aşağıya doğru sarkan cennet ağacı.

ud

  • Meşhur bir sazın adı.
  • Bir hoş kokulu buhur.
  • Ağaç parçası.
  • Budak.

ul'ul

  • Yaramazlık.
  • Çağırmak.
  • Budak.

usluc

  • (Çoğulu: Asâlic) Yeni belirmeğe başlamış ağaç budağı.

vahdet

  • Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.)
  • Edb: İfade esnasında mevzuun haricine çıkılmaması, maksad ne ise yalnız ondan bahsedilmesi, sözün dallandırılıp budaklandırılmaması.
  • Tas: Allah'a yakınlık. Gönlünü, kalbini tamamen Allah ile meşgul etme hali.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın