Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
bu
kelimesini içeren
1304
kelime bulundu...
"icl" meselesi
Buzağı olayı. Bu olay İsrailoğullarının Firavun'dan kurtulup Sina Çölüne yerleştikleri zaman yaşandı. Bir ara Mûsa (a.s.) Tur Dağına çıkmış ve orada bir müddet kalmıştı. İsrailoğulları da bu esnâda altından bir buzağı yaptı ve ona tapmaya başladı.
a'neb
Büyük burunlu adam, burnu iri olan adam.
ab-ı yah
Buzlu, soğuk su.
abd-i külli / abd-i küllî
Bütün varlıkların ibadetlerini kendi şahsında temsil eden kul.
abhiz / âbhîz / آبخيز
Büyük dalga.
(Farsça)
adalet-i kübra / adâlet-i kübra
Bütün hak sahiplerine haklarının verildiği ve bütün haksızlardan hesap sorulduğu büyük adâlet.
adihe
Bühtan, yalan.
afes
Burun eğriliği.
afsun / افسون
Büyü, efsun.
(Farsça)
agaşte
Bulaşmış.
(Farsça)
ağişte / âğişte / آغشته
Bulaşmış, bulanık.
(Farsça)
agleb-i ihtimal
Büyük bir ihtimal.
ağleb-i ihtimal / ağleb-i ihtimâl / اغلب احتمال
Büyük bir ihtimalle, büyük bir olasılıkla.
agrandisman
Büyütme (Fotoğrafçılıkta kullanılır.)
(Fransızca)
ahcen
Burnu eğri kimse.
ahiret / âhiret
Bu dünyadan sonra gideceğimiz ebedi âlem. Âhiret, kıyamet koptuktan sonra, bütün varlıkların ve insanların devamlı kalacakları yerdir. Orada ölüm yoktur, hayat sonsuzdur; dinin emirlerine bağlı olanlar için cennet; dine bağlı olmıyanlar için de cehennem vardır. Âhirete inanmayan insan müslüman olama
ahkam-ı ezeli / ahkâm-ı ezelî
Bütün zamanlarda geçerli olan ezelî hükümler, esaslar.
ahmak / احمق
Budala, aptal, ahmak.
(Arapça)
ahnes
Burnu basık ve sivri olan adam.
ajeng / âjeng / آژنگ
Buruşuk, cilt kırışığı.
(Farsça)
ak'am
Burnu eğri.
akik
Bunaltıcı sıcaklık.
aktab-ı mehdiyyin / aktâb-ı mehdiyyîn
Büyük Mehdînin bazı vasıflarını taşıyan büyük velîler.
aktüalite
Bugünkü hâdise veya mevzu. Günlük hâdiseler.
(Fransızca)
aktüel
Bugünkü, şimdiki.
(Fransızca)
akverin
Büyük belâlar, musibetler, âfetler.
alem-i esir / âlem-i esir
Bütün kâinatı kapladığı farz edilen ince ve lâtif maddenin bulunduğu âlem.
alem-i islam camii / âlem-i islâm camii
Büyük bir cami hükmünde olan İslâm âlemi.
alem-i islam mescid-i kebiri / âlem-i islâm mescid-i kebiri
Büyük mescit hükmünde olan İslâm dünyası.
alem-i islamın cami-i kebiri / âlem-i islâmın cami-i kebiri
Büyük bir cami hükmünde olan İslâm dünyası.
alem-i islamın şahs-ı manevisi / âlem-i islâmın şahs-ı mânevîsi
Bütün İslâm âleminden meydana gelen mânevî şahıs; tüzel kişilik.
alem-i kebir / âlem-i kebîr / عَالَمِ كَبِيرْ
Büyük âlem, evren.
Büyük âlem.
alem-i kübra / âlem-i kübrâ
Büyük âlem.
alem-i misaliye / âlem-i misaliye
Bütün varlıkların ve olayların görüntülerinin yansıdığı madde ötesi âlem.
alemgir / âlemgir
Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden.
(Farsça)
alemlerin rabbi / âlemlerin rabbi
Bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah.
alempesend / âlempesend
Bütün herkesin hoşuna gidip beğendiği şey.
(Farsça)
alemşümul / âlemşümul / âlemşümûl
Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan.
Bütün âlemi kaplayan, evrensel.
alet-i mükebbir / âlet-i mükebbir
Büyütme âleti, büyüteç, mikroskop.
ali / âli
Büyük, yüksek, şerif, celil, aziz olan.
alicenabane / âlicenâbâne
Büyüklere yakışır, yüksek bir tarzda.
allah
Bütün varlıkları yaratan Halıkımızın has ismi.
allahü zülcelal hazretleri / allahü zülcelâl hazretleri
Büyüklük ve haşmet sahibi olan yüce Allah.
allahü zülcelal tebareke ve teala ve tekaddes hazretleri / allahü zülcelâl tebareke ve teâlâ ve tekaddes hazretleri
Büyüklük, haşmet ve yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.
allame / allâme / علامه / عَلَّامَه
Büyük âlim.
Büyük bilgin.
(Arapça)
Büyük âlim.
alud / âlûd / آلود
Bulaşık, karışık.
Bulanmış, bulaşmış.
(Farsça)
alude / âlûde / آلوده
Bulaşmış, karışmış.
Bulanmış, bulaşmış.
(Farsça)
aludegi / âlûdegî / آلودگى
Bulaşma, bulaşıklık.
(Farsça)
anasır-ı külliye / anâsır-ı külliye
Büyük unsurlar; toprak, hava, su, ateş.
andelib / andelîb / عندليب
Bülbül.
Bülbül.
Bülbül.
(Arapça)
ardhale
Bulamaç adı verilen yemek.
(Farsça)
ardtule / ardtûle
Bulamaç denilen yemek.
(Farsça)
arız / ârız / عارض
Bulaşan.
ariza
Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey, istirhamnâme, hediye.
arş-ı rahman / arş-ı rahmân
Bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Allah'ın tasarruf dairesi, makamı.
arşu'r-rahman / arşu'r-râhmân
Bütün yaratılmışları şefkat ve merhametle besleyip büyüten Rahmân isminin tasarruf dairesi, makamı.
artebe
Burun ucu.
arteziyen
Burgu gibi bir âletle açılıp su fışkırtılan kuyu.
(Fransızca)
arzu-yu taazzum
Büyüklük taslama arzusu.
asar-ı azamet / âsâr-ı azamet / آثَارِ عَظَمَتْ
Büyüklük eserleri.
asar-ı azime / âsâr-ı azîme
Büyük eserler.
asar-ı haşmet / âsâr-ı haşmet / آثَارِ حَشْمَتْ
Büyüklük eserleri.
aşevsec
Büyük karınlı iri deve.
aside
Bulamaç adı verilen yemek.
asife
Buğday ve arpa başağını örten yapraklar.
aşk-ı ihlas / aşk-ı ihlâs
Büyük bir samimiyet, çalışma, iş ve davranışlarda yalnızca Allah'ın rızasını gözetme gayret ve aşkı.
aşk-ı şedid / aşk-ı şedîd
Büyük aşk, şiddetli aşk.
ateh / عته
Bunama, bunaklık. (Ateh getirmiş bir ihtiyar)
Bunama, bunaklık.
Bunama.
(Arapça)
Ateh getirmek:
Bunamak.
(Arapça)
atih / âtih
Bunak.
ayat-ı azam / âyât-ı âzam
Büyük âyetler, deliller.
ayat-ı azime / âyât-ı azîme
Büyük mânâlar ihtiva eden âyetler.
ayat-ı kübra / âyât-ı kübra
Büyük, yüce âyetler.
ayet-i azime / âyet-i azîme
Büyük ve yüce âyet.
ayet-i ekber / âyet-i ekber
Büyük âyet.
ayine-i esma-i rabbaniye / âyine-i esmâ-i rabbâniye
Bütün varlıkları idare, tedbir ve terbiye eden Allah'ın isimlerinin aynası.
ayn-ı zat-ı akdes / ayn-ı zât-ı akdes
Bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah'ın bizzat kendisi.
azamet / عَظَمَتْ
Büyüklük, yücelik.
Büyüklük, kibirlilik.
Büyüklük.
Büyüklük.
azamet-i şevket-i rububiyet
Büyük ve haşmetli bir idare ve terbiye edicilik.
azametli
Büyük.
azamiyet / âzamiyet
Büyüklük.
azamüşşer / âzamüşşer
Büyük zarar.
Büyük kötülük.
azim / azîm / عظيم / عَظ۪يمْ
Büyük.
Büyük. Yüce. Çok ileri.
Büyük.
Büyük.
(Arapça)
Büyük.
azime / azîme
Büyük.
ba'deha, ba'dehu / ba'dehâ, ba'dehû
Bundan sonra. Ondan sonra.
ba'dema / ba'demâ / بعدما / بَعْدَمَا
Bundan böyle.
(Arapça)
Bundan sonra.
ba'dezin / بعدازاین
Bundan sonra, bundan böyle.
(Arapça - Farsça)
ba-vücud ki / bâ-vücud ki
Bununla beraber, böyle iken.
(Farsça)
badehu / bâdehû
Bundan sonra.
badema / bâdema / bâdemâ
Bundan sonra.
Bundan sonra.
bahr-i muhit-i kebir / bahr-i muhît-i kebîr / بحر محيط كبير
Büyük Okyanus.
Büyük Okyanus.
bahr-i muhit-i kur'ani / bahr-i muhit-i kur'ânî
Büyük Kur'ân denizi.
bahr-i muhit-i şarki / bahr-i muhît-i şarkî / بَحْرِ مُح۪يطِ شَرْق۪ي
Büyük Okyanus.
baliğ / bâliğ
Bülûğa eren, ergenlik çağına gelen. Cünüp olup, gusül (boy) abdesti almağa başlayan, evlenecek yaşa gelen erkek.
baliğa / bâliğa
Bülûğa eren, ergenlik çağına gelen. Hayız (regl) görmeye başlayan, evlenecek yaşa gelen kız.
banyol
Bu kelime; zindan, hapishâne mânâlarında kullanılırdı. Buraya katiller, hırsızlar ve beylik esirlerin satışa yaramıyanları konurdu.
baru / bârû / بارو
Burç, hisar burcu.
(Farsça)
baskül
Büyük ağırlıkları, küçük bir ağırlık yardımıyla tartmayı sağlamak üzere birkaç kaldıracın uygun bir tarzda birleştirilmesiyle meydana getirilmiş âlet.
(Fransızca)
batın / bâtın
Bütün varlıkların içini yaratan ve dahiline hükmeden Allah.
Bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratan ve işleten Allah.
batiye
Büyük çanak.
bazih
Büyük. Âli. Yüce.
be-şart-ı anki
Bu şartla ki. Şu şartla ki.
(Farsça)
bedeviyet-i sırf
Bütün yönleriyle bedevîlik ve köylülük, medenî olmama özelliği.
bedg
Bulaşmak.
bedid
Büyük sahra, geniş çöl.
behreme
Burgu, matkab.
(Farsça)
bel'as
Büyük karınlı dişi deve.
belabil / belâbil
Bülbüller.
belah
Büyüklenmek, kibir.
belva-yı azime / belvâ-yı azîme
Büyük belâ;.
berahin / berâhin
Bürhanlar, kuvvetli deliller.
berahin-i uzma / berâhin-i uzmâ
Büyük deliller.
berf-dan / berf-dân
Buzhane, buzluk, karlık.
bermah
Burgu, matkab.
(Farsça)
betane
Büyük karınlı olmak.
beyzare
Büyük ve uzun sopa.
bezah
Büyüklenmek. Kibir, gurur.
bical
Büyük gövdeli şey. Azîm. Cesîm.
bidayet mahkemesi
Bu tâbir eskiden Asliye Mahkemeleri için kullanılırdı.
bihazelemr / bihâzelemr / بهذا الامر
Buna göre, bu durumda, böylelikle.
(Arapça)
bil'umum / bil'umûm / بِالْعُمُومْ
Bütün, genel olarak.
Bütünüyle, tamamıyla.
bil-umum
Bütün, tamamı, hep.
bilad-ı cesime / bilâd-ı cesime
Büyük ülkeler.
bilcümle / بِالْجُمْلَه
Bütün, toptan.
Bütün, hepsi. Umumiyetle.
Bütün olarak.
bilkülliye
Büsbütün.
Bütünüyle.
bilumum
Bütün.
bilvesile
Bu vesileyle.
binaberin / binâberin / بنابرین
Bunun üzerine, bu sebebe binâen, bundan dolayı.
(Farsça)
Bundan dolayı, buna dayanarak.
(Arapça - Farsça)
binaen ala zalik / binaen ala zâlik
Bunun üzerine, bundan dolayı.
binaenalahaza / binâenalâhaza / binâenalâhâzâ
Bundan dolayı. Buna binaen.
Bundan dolayı, bunun üzerine.
Bunun üzerine, bundan dolayı.
binaenaleyh / binâenaleyh / بناء عليه / بِنَاءً عَلَيْهْ
Bundan dolayı, bunun üzerine.
Bundan dolayı.
Bunun üzerine, ondan dolayı.
Bu yüzden, bundan dolayı.
(Arapça)
Bunun üzerine.
bini / bînî / بينى
Burun.
(Farsça)
biraste
Budanmış ağaç. Fazla dalları kesilmiş ağaç.
(Farsça)
bitamam / bitamâm
Büsbütün.
bön
Budala, ahmak, saf.
bozok
Bugünkü Yozgat vilâyetimizin Osmanlılar devrindeki adı.
bu itibarla
Bu açıdan.
bu meyanda
Bu arada.
bu zaman ehli
Bu zamanda yaşayanlar; çağdaşlar.
buda
Budizm'in kurucusu. Mîlâddan altı asır evvel yaşamış olup, asıl adı Guatama veya Gotama'dır.
Budizmin kurucusu.
budei / budeî
Budistler.
Buda dininden olan.
budist
Budizm adlı bozuk dîne mensûb olan.
buhar / buhâr / بخار
Buğu.
Buğu, buhar.
(Arapça)
buhar-misal
Buhar gibi.
bühat
Bühtan edici, iftiracı.
buhran / buhrân / بحران / بُحْرَانْ
Bunalım.
Bunalım.
Bunalım, kriz.
(Arapça)
Bunalım.
bühur
Büyük emir.
bukalemun
Bulunduğu yerin rengine giren bir hayvan.
bülbülveş
Bülbül gibi.
bundan maada / bundan mâada
Bundan başka, bunun yanısıra.
(Türkçe - Arapça)
bünyeviyat / بنيویات
Bünye ile ilgili bilim dalı, morfoloji.
(Arapça)
bürbur
Bulgur. (Buğdaydan yapılır.)
bürgur
Buzağı.
burhan-ı azim / burhan-ı azîm
Büyük, güçlü delil.
burhan-ı inayet
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen delili.
bürhan-ı muazzam
Büyük delil.
burjuvazi
Burjuvaların meydana getirdiği içtimaî (sosyal) sınıf. Avrupa'da burjuvazi, ticaret ve sanayi ile zenginleşti. Soylular sınıfı ile mücadele ederek Fransız İhtilali ile iktidara geldi. İhtilalde işçilerin, köylülerin, fakir halk tabakalarının desteğini sağladı. Onlara eşitlik, hürriyet, adalet vaad e
(Fransızca)
bürr
Buğday.
buruc / burûc
Burçlar.
büruc / bürûc
Burçlar.
buruc / burûc / بروج
Burçlar.
(Arapça)
büyük doğucular
Büyük Doğu dergisini çıkaranlar.
büzürg-var
Büyük, saygıdeğer, ulu (kimse).
(Farsça)
büzürgane / büzürgâne
Büyük, ulu bir kimseye yakışacak sûrette.
(Farsça)
cadde-i kübra / cadde-i kübrâ
Büyük cadde.
cadu-fenn
Büyücü, sihirbaz.
(Farsça)
cadu-ger
Büyücü, sihirbaz.
(Farsça)
caduger / câdûger / جادوگر
Büyücü.
(Farsça)
cami / câmî
Büyük bir âlim ve yazarı.
cami-i ekber
Büyük cami.
cami-i kebir / câmi-i kebir
Büyük cami.
Büyük cami.
cavers
Buğdaylar arasında biten bir cins sarı darı.
cazibe-i azime / cazibe-i azîme
Büyük çekim.
cebha'
Büyük alınlı kadın.
cefne
Büyük su kabı.
cehennem-i kübra / cehennem-i kübrâ
Büyük cehennem.
cehennem-i maneviye / cehennem-i mâneviye
Bu dünyadayken hissedilen manevî cehennem azabı.
cehl-i azim / cehl-i azîm / جَهْلِ عَظِيمْ
Büyük cehalet.
Büyük cahillik.
celal / celâl / جَلَالْ
Büyüklük, ululuk. Zü'l-celâl: Celâl sahibi Allah.
Büyüklük ve kahır sâhibi olma.
celalet / celâlet
Büyüklük, ululuk.
celali / celâlî / جَلَال۪ي
Büyüklükle ilgili.
Büyüklük ve kahır sâhibi olmaya âit.
celil / celîl / جَلِيلْ
Büyüklük sahibi.
Büyük, ulu.
Büyüklük ve kahır sâhibi olan (Allah).
cellad-ı sehhar / cellâd-ı sehhar
Büyüleyici cellat.
cem'i mahlukat / cem'i mahlukât
Bütün yaratıklar.
cemaat-i ali / cemaat-i âli
Büyük, yüce cemaat.
cemaat-i azime / cemâat-i azîme / جَمَاعَتِ عَظ۪يمَه
Büyük topluluk.
cemaat-i azime-i islamiye / cemaat-i azîme-i islâmiye
Büyük İslâm topluluğu.
cemaat-i kesire
Büyük bir topluluk.
cemaat-ı uzma / cemaat-ı uzmâ
Büyük topluluk.
cemaat-i uzma / cemâat-i uzmâ
Büyük cemaat, topluluk.
cemed
Buz.
cemi / cemî
Bütün.
Bütün, hepsi.
cemi'
Bütün.
cemi-i ahlak-ı aliye / cemi-i ahlâk-ı âliye
Bütün yüksek ve üstün ahlâklar.
cemi-i enbiya
Bütün peygamberler.
cemi-i fünun / cemî-i fünun
Bütün fenler, ilimler.
cemian
Bütün, hep.
cemil / cemîl
Bütün güzelliklerin kaynağı ve sonsuz güzellik sahibi Allah.
cemiyet-i azime / cemiyet-i azîme
Büyük topluluk.
cemm-i gafir / cemm-i gafîr
Büyük cemaat, insan kalabalığı.
cenab
Büyüklük ifade etmek için, hürmet maksadı ile söylenir. Cenab-ı Hak, Cenab-ı Resül-i Kibriya (A.S.M.)... gibi.
çendin / چندین
Bu kadar, bunca.
(Farsça)
cercis / cercîs
Büyük eziyetlerle şehit edilen bir peygamber.
cereyan-ı azim / cereyan-ı azîm
Büyük fikir ve düşünce akımı.
cereyan-ı azime / cereyan-ı azîme
Büyük akım.
cesamet / cesâmet / جَسَامَتْ
Büyüklük.
Büyüklük.
cesim / cesîm / جَس۪يمْ
Büyük, heybetli.
Büyük.
ceşiş
Bulgur.
ceşişe
Bulgur yemeği.
cesr
Büyük deve.
cevşen-i kebir / cevşen-i kebîr
Büyük zırh. Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) vahiyle gelen en azîm ve en mühim bir münâcâtın ismidir. Bu harika münâcât, mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtının fevkindedir. Bin hâsiyeti olan ve bin Esmâ-i Hüsnâ'yı içine alan emsalsiz bir münâcât-ı Peygamberiyedir.
ceyş-ül azim / ceyş-ül azîm
Büyük ordu. Binikiyüz kişilik askeri kuvvet.
cihad-ı ekber / cihâd-ı ekber
Büyük cihâd. Nefsin, insan tabiatının, bedeninin kötü isteklerini yerine getirmemek için yapılan mücâdele.
cihandar / جهاندار
Büyük hükümdar, imparator.
(Farsça)
cihangir / cihangîr / جهانگير
Büyük hükümdar, imparator.
(Farsça)
cihangiri / cihangîrî / جهانگيری
Büyük hükümdarlık, imparatorluk.
(Farsça)
cihanpesendane
Bütün dünyanın beğenip hayran kaldığı gibi.
cilbend
Büyük cüzdan. Evrak koymaya mahsus birçok gözlere ayrılmış cüzdan şeklinde çanta ki, koltuk altına alınır.
cilhabe
Büyük olan şey, kebîr.
cille
Büyük, ulu nesne. Kebîr ve azîm.
çin / çîn
Buruşukluk.
cinayat / cinâyât
Büyük cezaları gerektiren suçlar, cinayetler.
cinayet-i azim / cinayet-i azîm
Büyük cinayet.
cinayet-i sariye / cinayet-i sâriye
Bulaşıcı, salgın cinayet.
cirf
Büyük nesne.
cirim
Büyük cisim.
cirm / جرم
Büyüklük.
Büyüklük.
cirm-i azim / cirm-i azîm
Büyük cisim.
cülale
Büyük dişi deve.
cülban
Burçak dedikleri hububat cinsi.
cümle / جُمْلَه
Bütün, hüküm bildiren söz.
Bütün.
cümle alem / cümle âlem
Bütün dünya.
cümle hali
Bütün hali.
cümle ihvan / cümle ihvân
Bütün kardeşler.
cümleten
Bütün, hep, kâffeten, cemian, hep birden.
cümudiye / cümûdiye
Büyük buz dağ. Glâsiye. Buzul. Aysberg.
Buzul.
cümudiyye / cümûdiyye / جمودیه
Buzul.
(Arapça)
cünduh
Büyük çekirge.
cürşu'
Büyük karınlı deve.
cüsam
Büyük, geniş. Eni fazla olan.
cüz' / جُزْؤْ
Bütünü oluşturan parçalardan herbiri.
cüz-ü tamm
Bütün. Bir şeyin, temel vasıflarının tamamını toplayan parçası. Parçalandığı vakit ana vasfını ve asliyetini kaybeden şey.
daire-i azam-ı alem / daire-i âzam-ı âlem
Büyük kâinat dairesi.
daire-i azamet
Büyüklük dairesi.
daire-i azim / daire-i azîm
Büyük daire.
daire-i azime / daire-i azîme
Büyük daire.
daire-i külliye
Büyük ve geniş kapsamlı daire.
dar-ı dünya / dâr-ı dünya
Bu dünya memleketi. Dünya. (Dâr-ı fenâ da denir.)
(Farsça)
dava-yı azime / dâvâ-yı azîme
Büyük dava.
davud / dâvûd
Büyük bir peygamber.
def-i tabii / def-i tabiî
Bünyede ve içte olan şeyi, fıtrî ve normal şekilde dışarı atmak.
defter-i kebir / defter-i kebîr / دَفْتَرِ كَبِيرْ
Büyük defter.
Büyük defter.
deha-yı azam / dehâ-yı âzam
Büyük dehâ.
del'as
Büyük, kuvvetli deve.
delil-i inayet
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzen delili.
dellal-ı kitab-ı mübin / dellâl-ı kitab-ı mübîn
Bütün hakikatleri açıklayan Kur'ân-ı Kerimdeki gizil sırları insanlara duyuran.
derece-i azamet
Büyüklük derecesi.
dergah-ı kàdiyü'l-hacat / dergâh-ı kàdiyü'l-hâcât
Bütün ihtiyaçları karşılayan Allah'ın yüce katı.
ders-i azam / ders-i âzam
Büyük bir ders.
derya-yı azim / derya-yı azîm
Büyük deniz.
deşişe
Bulgur.
dest-alay
Bulaşık el, bulaşmış el.
(Farsça)
devahi / devâhi / devâhî
Büyük belâlar, afetler.
Büyük belâlar, üstün zekâlılar.
devam
Burada imansızlığın devamı kastediliyor.
devlet-i azime-i islamiye / devlet-i azime-i islâmiye
Büyük İslâm Devleti.
devlet-i cesime / devlet-i cesîme
Büyük ve heybetli devlet.
devlet-medar
Büyüklük merkezi olan (hükümdar)
devsere
Büyük, semiz, kuvvetli deve.
din-i azim / din-i azîm
Büyük din.
diritnot
Büyük harp gemisi.
Büyük savaş gemisi.
dua-yı aciziye / dua-yı âciziye
Bu âcizin duası, kendi duam.
dua-yı ihlasiye / dua-yı ihlâsiye
Büyük bir samimiyet, iş ve ibadette yalnız Allah rızasını gözeterek yapılan dua.
dübb-i ekber
Büyük ayı (yedili yıldız grubu).
dübb-ü ekber
Büyük ayı tâbir edilen, kutup yıldızı ile beraber etrafındaki yedi yıldız.
dücun
Bulutun göğü bürüyüp örtmesi.
düffa'
Büyük sel.
dumur
Büyüyüp gelişememek. Zayıflıktan, hayvanların karnının içeri çökmesi.
dünya saltanatı
Bütün dünya egemenliği.
dünyevi haşir / dünyevî haşir
Büyük haşre örnek olarak bahar mevsiminde bitkilerin ve hayvanların dirilişi.
düstur-u azim / düstur-u azîm
Büyük ve önemli düstur, prensip.
düstur-u külli / düstur-u küllî
Büyük ve genel prensip.
düvel-i muazzama
Büyük devletler. Düvel-i muazzama-i İslâmiyye gibi.
(Farsça)
eazım / eâzım / اعاظم
Büyükler, ulu kişiler.
Büyükler.
Büyükler, ileri gelenler.
(Arapça)
ebr / ابر
Bulut.
(Farsça)
Bulut.
(Farsça)
ebrac
Burçlar, kaleler.
ebralud / ebrâlûd / ابرآلود
Bulutlu.
(Farsça)
ecdad-ı izam / ecdâd-ı izâm
Büyük ecdat; geçmiş büyüklerimiz.
ecebe
Büyük alınlı. Alnı geniş olan kimse.
ecsam-ı namiye / ecsam-ı nâmiye / ecsâm-ı nâmiye
Büyüyüp yetişen cisimler. Nebat gibi büyüyenler.
Büyüyen cisimler, gelişen varlıklar.
eczahane-i kübra-yı alem / eczahane-i kübrâ-yı âlem
Büyük bir eczane olan âlem, kâinat.
eczem
Burnu kesilmiş.
ednef
Burnu kısa olan adam.
ef'al-i umumiye-i ilahiye / ef'âl-i umumiye-i ilâhiye
Bütün varlıklar âleminde varlıkları ortaya çıkaran İlâhî fiiller.
efazıl-ı vükela-yı fiham / efâzıl-ı vükelâ-yı fihâm
Büyük vekillerin bilgilileri.
efşe
Bulgur.
(Farsça)
efsunger
Büyücü, sihir yapan. Efsun yapan kimse.
(Farsça)
ehl-i salah / ehl-i salâh / اَهْلِ صَلَاحْ
Bütün güzel sıfatları üzerinde toplayanlar.
ehre
Büyük ağızlı.
ejder
Büyük canavar, büyük yılan.
Büyük yılan.
ejderha
Büyük yılan.
ekabir / ekâbir / اكابر
Büyükler.
Büyükler, ileri gelenler.
(Arapça)
ekmel-i küll
Bütün fertlerin en mükemmeli; bütün niteliklerde en mükemmel.
eksem
Büyük karınlı, şişman adam.
ekser-i mutlak / اَكْثَرِ مُطْلَقْ
Büyük çoğunluk.
ekseriyet-i azime / ekseriyet-i azîme
Büyük çoğunluk.
ekseriyet-i mutlaka / اَكْثَرِيَتِ مُطْلَقَه
Büyük çoğunluk.
Büyük çoğunluk.
ekzeb
Büyük iftira, büyük yalan, uydurma.
el-azametü lillah ve'l-kudretü lillah / el-azametü lillâh ve'l-kudretü lillâh
Büyüklük ve kudret Allah'ındır.
el-yevm
Bugün.
elcevap
Bu sorunun cevabı.
elhamdü lillahi ala nuri'l-iman ve hidayeti'r-rahman / elhamdü lillâhi alâ nûri'l-iman ve hidâyeti'r-rahmân
Bütün övgüler ve şükürler iman nurunu ve doğru yolu nasip eden Allah'a mahsustur.
elyevm / اليوم
Bu gün.
Bugün. Hâlâ.
Bugün.
Bugün.
(Arapça)
emir / امر
Buyruk, emir.
(Arapça)
emir, emr
Buyruk.
emma ba'd / emmâ ba'd
Bundan sonra, asıl meseleye gelince mânâsında; söz başı, besmele, hamdele ve duadan sonra söylenen söz, fasl-ı hitâb (söze başlama).
emma ba'dü / emmâ ba'dü
Bundan sonra, asıl meseleye gelince mânâsında olup, söze başlarken kullanılan ve gelecek ifadenin büyük önemini bildiren söz.
emmabadü / emmâbâdü
Bundan sonra.
emr / امر
Buyurma,iş.
emr-i ali / emr-i âlî
Büyük zâtınızın emri.
emr-i azim / emr-i azîm
Büyük emir, iş.
emr-i hayr-i azim / emr-i hayr-i azîm
Büyük ve hayırlı iş.
emr-i rabbani / emr-i rabbânî
Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın emri.
enbiya-i izam
Büyük peygamberler.
enbiya-yı izam / enbiya-yı izâm
Büyük pemgamberler; Âdem (a.s.), Nuh (a.s.), İbrahim (a.s.), Mûsâ (a.s.),Îsâ (a.s.), ve Hz. Muhammed (a.s.m.).
enf / انف
Burun.
(Arapça)
enfi / enfî
Burunla ilgili.
enfiye
Buruna çekilen çürütülmüş tütün tozu.
enva-ı hakaik / envâ-ı hakaik
Bütün hakikatler.
enva-ı mahlukat / envâ-ı mahlûkat
Bütün yaratılmış varlık türleri.
envar-ı azime / envâr-ı azîme
Büyük, nurlar, aydınlıklar.
enzar-ı alem / enzâr-ı âlem
Bütün varlık âleminin bakışları.
enzar-ı mahlukat önünde / enzâr-ı mahlûkat önünde
Bütün varlıkların gözleri önünde.
er-rahmanü'r-rahim / er-rahmânü'r-rahîm
Bütün varlıklara olduğu gibi tek tek her bir varlığa şefkat gösteren sonsuz rahmet sahibi Allah.
erkan-ı azime / erkân-ı azîme
Büyük ve önemli esaslar.
erm
Bükmek.
errahmanirrahim / errahmânirrahîm
Bütün varlıklara genel olarak ve her bir varlığa özel olarak rahmet tecellîleri olan Allah.
errezzak
Bütün rızıkları ve faydalanacak şeyleri yaratan ve ihsan eden Allah (C.C.)
esbab-ı alem / esbab-ı âlem
Bu âlemdeki sebepler.
eşemm
Burnu kuvvetli koku duyan.
eser-i azim / eser-i azîm
Büyük eser.
esir
Bütün kâinatta bulunan ve her tarafı kaplamış olan lâtif madde. Elektrik, ışık ve hararetin yayılmasına vasıtalık eden madde. Görülmeyen ve varlığı bütün ehl-i ilimce kabul edilen lâtif, rakik, elâstikiyeti hâiz seyyal madde.
esma-i külliye / esmâ-i külliye
Bütün varlık âleminde yansımaları görünen Allah'ın isimleri.
esna'
Bülent, yüksek, yüce, ulvi.
eşüdd
Büluğa gelmek mertebesi.
et-tahiyyatü
Bütün mahlukatın hayatları, kal ve hâl dilleri ile Hâlıkları olan Allah'a (C.C.) karşı yaptıkları hamdler, şükürler, mânevi hayat hediyeleri.
evliya-ı azime / evliya-ı azîme
Büyük veliler.
evliya-i azime / evliyâ-i azîme
Büyük veliler.
evliya-i izam / evliya-i izâm
Büyük evliya.
evliya-yı azime / evliya-yı azîme
Büyük velîler.
evrad-ı şah-ı nakşibendi / evrâd-ı şah-ı nakşibendî
Büyük İslâm mutasavvıfı Şah-ı Nakşibend Hazretlerinin okuduğu virdler, dualar.
ez-cümle
Bu cümleden, meselâ, bunun gibi.
(Farsça)
eziyet
Büyük sıkıntı, incinme.
fahişe / fâhişe
Büyük günahlar işleyen iffetsiz kadın.
fahm
Büyük, kebir, ulu.
fahr-i alem / fahr-i âlem
Bütün varlık âleminin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.).
fahr-i rusul
Bütün peygamberlerin övünç kaynağı Hz. Muhammed.
fahru'l-alemin / fahru'l-âlemîn
Bütün varlık âleminin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.).
fahşa / fahşâ
Büyük günahlar. Çirkinlikler. Zina gibi şehevâta tâbi olmakta ifrat ile alâkadar olan günahlardır ki, lisanımızda fuhşiyat tâbir olunur. Ve bunlar, insanların en çirkin hâlleridir.
Büyük günahlar.
fahz
Büyüklenmek, kibirlenmek.
fakd
Bulunmayış.
fakıra
Büyük musibet, zahmet, meşakkat. Dâhiye. Belleri kırıp parçalayan şiddet.
falık / fâlık
Büyümesi için tohumu çatlatan Allah.
fazl-ı azim / fazl-ı azîm
Büyük değer, temelde var olan büyük meziyet.
fazl-ı kebir / fazl-ı kebîr / فَضْلِ كَب۪يْر
Büyük iyilik.
fe-emma
Buna gelince, kaldı ki. Ammâ... (mânasına asıl söze başlama edâtıdır.)
febinaen ala zalik / febinaen alâ zâlik
Buna binaen, bundan dolayı.
fecs
Büyüklenmek, ululanmak, kibirlenmek.
felaket / felâket / فلاكت
Büyük zararlar veren olay.
Büyük bela, musibet.
(Arapça)
fena fi'l-ihvan / fenâ fi'l-ihvân
Bütün varlığını kardeşlerinin mânevî şahsiyetinde yok etme.
fena fi'r-resul / fenâ fi'r-resul
Bütün varlığını Hz. Muhammed'in (a.s.m.) mânevî şahsiyetinde yok etme.
fena fi'ş-şeyh / fenâ fi'ş-şeyh
Bütün varlığını şeyhinin mânevî şahsiyetinde yok etme.
fend
Büyük dağ.
fenhar
Büyük taş.
ferace / ferâce
Bütün vücudu kaplayan bir cins elbise.
ferd-i ferid-i deveran / ferd-i ferîd-i deveran
Bütün zamanların benzeri olmayan tek ferdi.
ferhest
Büyü, sihir, sihirbazlık.
(Farsça)
ferid-i devran / ferîd-i devrân
Bütün dönemlerin en seçkin kişisi.
ferid-i kevn ü zaman / ferîd-i kevn ü zaman
Bütün varlıkların en değerlisi ve bütün zamanlarda biricik ve tek olan.
ferik / ferîk
Buğday tanesinin olgunu, öğütülecek hâle gelmiş buğday tânesi.
ferma / fermâ
Buyurucu. Emredici. Âmir.
(Farsça)
Buyurucu.
ferman / fermân / فرمان / فَرْمَانْ
Buyruk, emir.
Buyruk.
(Farsça)
Buyruk.
Buyruk.
ferman etmek
Buyurmak.
ferman-ı celil / ferman-ı celîl / فَرْمَانِ جَلِيلْ
Büyüklük ve kahır sâhibi olan (Allah)'ın buyruğu, Kur'ân.
ferman-ı rabbani / fermân-ı rabbânî
Bütün varlıkları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın emir ve buyruklarının yazılı olduğu Hizbü'l-Ekber.
fermayiş / fermâyiş / فرمایش
Buyruk.
(Farsça)
fermude
Buyruk. Emir. Kumanda.
(Farsça)
fertut / fertût / فرتوت
Bunamış ihtiyar.
(Farsça)
fetis / fetîs
Büyük çekiç.
fevres
Buğday, hınta.
fevz-i azim / fevz-i azîm
Büyük kurtuluş, büyük selamet, büyük başarı.
fi-maba'd
Bundan böyle, bundan sonra, bundan itibaren, bir daha.
fikr-i icad
Buluş yapma ve yeni şeyler icat etme düşüncesi.
fimaba'd / fîmâba'd / فى ما بعد
Bundan sonra mânâsına gelen konuya giriş ifadesi.
Bundan böyle.
(Arapça)
fırışka
Bütün yelkenleri camadana vurmaksızın kullanabilmeğe münasib olan rüzgâr hakkında söylenilen bir tabirdir. Bu rüzgârın, saniyedeki sür'ati 5-12 metredir.
firkateyn
Buharın icadından evvel kullanılan harp gemilerindendir. Bu gemiler, güvertelerinin altında bir batarya topu hâvi olup hızlı giderlerdi. Bu gemilerin üç direkleri vardı ve içlerinde mürettebatının binbeşyüzü bulanları da vardı.
fitne-i azime / fitne-i azîme / فِتْنَۀِ عَظ۪يمَه
Büyük karışıklık, azgınlık.
forsa
Buharlı gemilerin icadından evvel yelkenli gemilerde kürek çekmeğe mahkum harp esirleri. Bunlar, kaçmamaları için birer ayakları güvertelere çakılı bulunurlardı. Ayaklarından bağlı olmaları münasebetiyle bunlara payzen namı da verilirdi. Bununla birlikte payzen tabiri, daha çok cürüm ve cinayet erba
fuhul / fuhûl
Büyükler, ileri gelenler.
fum
Buğday.
füsun / füsûn
Büyüleyici güzellik.
füsunkar / füsunkâr / füsûnkâr
Büyüleyici. Cezb ve celbedici. Hayranlık verici.
(Farsça)
Büyüleyici.
füsunperver
Büyüleyici, hayranlık verici, cezbedici, celbedici.
(Farsça)
füsunsaz / füsunsâz
Büyüleyici, câzibedâr.
(Farsça)
fütuhat-ı azim / fütuhat-ı azîm
Büyük fetihler, zaferler.
futur
Büyük ve beyaz mantar.
füvm
Buğday. Hınta.
fuzuli / fuzûlî
Büyük bir divan şairi.
gabavet-i mücesseme
Büyük ahmaklık.
gaber
Büyük meşakkat.
gabye
Büyük taneli olan şiddetli yağan yağmur.
gaib / gâib / غائب
Bulunmayan, ortada görünmeyen, kayıp.
(Arapça)
gamze-i cadu / gamze-i câdu
Büyüleyen gamze. Süzgün bakış.
gangren
Bulunduğu organı kullanılmaz hâle getiren bir hastalık.
ganiyy-i muğni / ganiyy-i muğnî
Bütün varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan ve her varlığın zenginliği Kendisinin tükenmez hazinesinden çıkan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan sınırsız zenginlik sahibi Allah.
gatrafe
Büyüklenmek, ululanmak, kibirlenmek.
gavs
Büyük evliya.
gavs-ı a'zam
Büyük gavs (yardımcı). Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin lakabı.
gavsiyet
Büyük evliyalık.
gaybubet / gaybûbet / غيبوبت
Bulunmama, yokluk.
(Arapça)
gazali / gazâlî
Büyük bir islâm âlimi.
gazl
Budaklanmak.
gemi-i cebbar
Büyük ve azametli gemi.
gendüm / گندم
Buğday.
(Farsça)
Buğday.
(Farsça)
gendüm-gun
Buğday renkli.
(Farsça)
gendumgun / gendûmgûn / گندمگون
Buğday rengi.
(Farsça)
gergedan
Burnu üzerinde boynuzu bulunan ve file benzeyen vahşi bir hayvan.
gıyab / gıyâb / غياب
Bulunmama, yokluk.
(Arapça)
günah-ı kebair / günâh-ı kebâir
Büyük günahlar.
günah-ı kebire / günah-ı kebîre / günâh-ı kebîre
Büyük günah.
Büyük günah.
guraf
Büyük ölçek.
gurve
Burnun ucundaki kıkırdaktan yapılmış yumuşak kısım.
gusale / gûsâle / گوساله
Buzağı.
(Farsça)
gusn-u azam
Büyük dal.
hacmen
Büyüklükçe. Hacim bakımından.
hadd-i büluğ
Büluğa erme yaşı. Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş.
hader-i umumi / hader-i umumî
Bütün vücudu kaplayan uyuşukluk.
hadisat-ı azime / hâdisât-ı azîme
Büyük olaylar.
hadise-i azime / hâdise-i azîme
Büyük olay.
hakaik-i azime / hakaik-i azîme
Büyük hakikatler, gerçekler.
hakaik-i uzma
Büyük hakikatler, gerçekler.
hakeza / hâkezâ / هٰكَذَا
Bunun gibi.
Bunun gibi.
hakikat-i azime / hakikat-i azîme
Büyük gerçek.
hakikat-i azime-i hakimane-i amirane / hakikat-i azîme-i hâkimâne-i âmirâne
Büyük bir âmire ve hâkime yakışan büyük hakikat.
hakikat-ı ekber-i haşriye
Büyük, haşir hakikati.
hakikat-ı kübra / hakikat-ı kübrâ
Büyük hakikat.
hakikat-i mahz
Bütün yönleriyle hakikat ve gerçek olan.
hakikat-i umumiye-i uzma / hakikat-i umumiye-i uzmâ
Büyük ve umumî hakikat.
hakim-i zülcelal / hâkim-i zülcelâl / حَاكِمِ ذُوالْجَلَالْ / hakîm-i zülcelâl / حَك۪يمِ ذُوالْجَلَالْ
Büyüklük ve kahır sâhibi olup hükmeden (Allah).
Büyüklük ve kahır sâhibi olup her işi hikmetli olan (Allah).
halet-i azime / hâlet-i azîme
Büyük bir hâl, durum.
halık-ı azim / hâlık-ı azîm
Büyük Yaratıcı, Yüce Yaratıcı.
halık-ı hakiki / hâlık-ı hakikî
Bütün varlıkların gerçek yaratıcısı olan Allah.
halık-ı kadir / hâlık-ı kadîr
Bütün varlıkların yaratıcısı olan ve her şeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
halık-ı mutlak / hâlık-ı mutlak
Bütün kâinatın sınırsız güç ve kudretiyle mutlak yaratıcısı olan Allah.
halik-ı zülcelal / hâlik-ı zülcelâl
Büyüklük sahibi ve herşeyin yaratıcısı olan Allah.
halit / halît
Buz. Kırağı. Dolu.
halka-i kübra / halka-i kübrâ
Büyük halka.
halka-i kübra-yı zikir / halka-i kübrâ-yı zikir
Büyük zikir halkası.
hallakıyet-i umumiye / hallâkıyet-i umumîye
Bütün varlıklar âleminde gözlemlenen Allah'ın yaratıcılık özelliği.
ham
Bükülmüş, kıvrılmış, eğrilmiş.
(Farsça)
hamlec
Bükmek.
hamşüde
Bükülmüş, eğrilmiş.
(Farsça)
hangah / hangâh
Büyük tekke.
harik-ı kebir / harîk-ı kebîr
Büyük yangın.
harim-i hass / harîm-i hâss
Büyük bir kimsenin kendi dairesi.
hasak
Büyük bir kuşun adı. (Çin'de, Babil'de ve Türk vilâyetlerinde olur.)
hasarat-ı azime / hasârât-ı azime
Büyük zararlar.
hasem
Burnun yassı ve geniş olması.
haşmet / حَشْمَتْ
Büyüklük, ihtişam.
Büyüklük, ihtişam, görkem.
Büyüklük.
hasr-ı evkat
Bütün vakitlerini o işe verme.
hasr-ı iştigal
Bütün çalışmaları bir şeye hasretme.
haşr-i kıyamet
Bütün varlıkların bedenlerinin kıyametten sonra ahiret âleminde tekrar inşa edilip diriltilmesi.
hasr-ı vücut
Bütün varlığını bir şeye odaklama.
hata-yı azime / hatâ-yı azîme
Büyük hata.
hatar-ı azim / hatar-ı azîm
Büyük tehlike.
hatib-i devr-i zaman / hatib-i devr-i zamân
Bulunduğu dönemin hatibi.
hatme-i kübra
Büyük ve geniş bir topluluğun belirli zikir ve duaları okuyup bitirdikleri oturum veya zikir halkası.
haveme
Büyük, ulu, yüce.
havreme
Burun ucu.
havz-ı ekber
Büyük havuz.
havz-ı kebir / havz-ı kebîr
Büyük havuz.
hayr-ı azim / hayr-ı azîm
Büyük iyilik, fayda.
hayr-i azim / hayr-i azîm
Büyük bir hayır.
haza / hâzâ
Bu, şu, o.
haza kafirün / hâzâ kâfirün
Bu kâfirdir.
hazaminfadlırabbi / hâzâminfadlırabbî
Bu Rabbimin fazlındandır.
hazerat
Büyükler.
hazine-i azime / hazine-i azîme
Büyük hazine.
hazır ve nazır / hâzır ve nâzır
Bulunucu, mevcut olucu ve gören.
hazırun / hâzırûn / حاضرون
Bulunanlar, hazır olanlar.
(Arapça)
hediye-i azime / hediye-i azîme
Büyük hediye.
helime / helîme
Buğday ve pirinç gibi bazı hububatın kaynamasıyla hâsıl olan koyu ve yapışkanlı su.
hem-ginan
Bütün insanlar, bütün nev'-i beşer.
(Farsça)
hemin / همين
Bu, işte bu.
(Farsça)
hepten
Bütünüyle, tamamıyla.
her
Bütün, hep, tamamen.
(Farsça)
heycemane
Büyük inci.
hezaran / hezârân / هزاران
Bülbül.
(Farsça)
hezardestan / hezârdestân / هزاردستان
Bülbül.
(Farsça)
hica
Bulmaca, bilmece.
hicab-ı ebr
Bulut perdesi.
hidayet güneşi
Bütün hak ve hakikatleri güneş gibi ortaya çıkaran, insanlara iman yolunu gösteren Kur'ân.
hikem-i cesime / hikem-i cesîme
Büyük ve esaslı hikmetler, faydalar.
hikmet-i amme-i kainat / hikmet-i âmme-i kâinat
Bütün kâinatta geçerli olan hikmet.
hikmet-i azime / hikmet-i azîme
Büyük hikmet.
hikmet-i san'at-ı rabbaniye
Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın san'atındaki hikmet, gaye, fayda, sır.
hilafet-i seniyye
Büyük, yüce hilafet. Osmanlı Devleti hilafeti.
hilcab
Büyük çömlek.
hımbıl
Budala ve miskin.
himmet-i azime
Büyük gayret.
hınata
Buğday satmak.
hınaye
Burun ucu.
hınta
Buğday.
hisse-i azime / hisse-i azîme
Büyük pay.
hitabet-i umumiye
Bütün toplumu muhatap alarak seslenme; kamuoyuna hitap etme.
hıtta-i cesime
Büyük ülke.
hızac
Büyük tuluk.
hizmet-i külliye
Büyük ve kapsamlı hizmet.
hokeç
Burulmuş erkek kuzu.
hububat / حُبُوبَاتْ
Buğday mısır gibi taneli bitkiler.
hubz-i hınta
Buğday ekmeği.
hüccet-i kübra / hüccet-i kübrâ
Büyük delil.
hüccetü'l-kübra / hüccetü'l-kübrâ
Büyük delil.
hudaygan / hudaygân
Büyük hükümdar, yüce sultan, ulu pâdişah.
(Farsça)
hudud-u kibriya / hudud-u kibriyâ
Büyüklüğün hududu.
hufreteyn-i enf
Burun delikleri.
hula'
Büyük emir (iş).
huruf-u kebire / huruf-u kebîre
Büyük harfler.
huruf-u mevcudat
Büyük bir kitap olan kâinatın harfleri hükmündeki varlıklar.
hüsn-ü külli / hüsn-ü küllî
Bütün fertleri içine alan kapsamlı, şümullü güzellik.
hut / hût
Büyük balık; Balık burcu.
hutam-ı dünya / hutâm-ı dünya
Bu fani dünyanın muvakkat ve boş malı mülkü.
huzur-u mehabetinde
Büyüklük ve ihtişamın karşısında.
huzvane
Büyüklenmek, kibirlenmek.
i'nan
Büyü ile bağlanma.
i'tiva
Bükme veya bükülme.
i'zam / i'zâm / اِعْظَامْ
Büyük görmek, büyük bilmek. Bir hâdiseyi büyük göstermek, büyütmek.
Büyütme.
Büyütme.
i'zam edilme
Büyütme, büyük görme.
iaşe-i umumiye / iâşe-i umumiye
Bütün yaratıkları kapsayan besleme, rızıklandırma.
ibadat-ı umumiye / ibâdât-ı umumiye
Bütün varlıkların yaptığı ibadetler.
ibcal
Büyük saygı, tâzim ve tekrim. (Bu mânâlarda kullanılırsa da tebcil şeklinde kullanılması doğrudur.)
ibrahim desuki / ibrahim desukî
Büyük âlim ve mutasavvıflardan olup büyük makam sâhibi bir zâtdır. Pek meşhur ve çok güzel sözleri ve mev'izaları vardır. 676 tarihinde 43 yaşında Şam'da vefat etmiştir. (K.S.)
ibret-i alem için / ibret-i âlem için
Bütün âleme ibret olsun diye. Herkese ibret olsun için.
ibrişim
Bükülmüş ipek, ipekten yapılmış iplik.
iclalen
Büyük sayarak, saygı ve hürmet göstererek.
icma-ı azim / icmâ-ı azîm
Büyük fikir birliği.
icma-ı ümmet / icmâ-ı ümmet
Büyük fakihlerin dinle ilgili bir konuda görüş birliğinde olmaları.
içtinab-ı kebair / içtinab-ı kebâir
Büyük günahlardan kaçınmak, sakınmak.
idrak-i maali / idrak-i maâlî
Büyük mes'eleleri ve sırları kavramak, akıl erdirmek.
ifk
Bühtan. Bir suçu birisine yüklemek. İftira.
ifraz / ifrâz
Bütünden parça ayırma. Bölme.
ifsadat-ı azime / ifsâdât-ı azîme
Büyük bozgunculuklar, düzensizlikler.
iğdiş
Burulmuş, enenmiş hayvan. Erkeklik bezleri (hayaları) çıkarılmış at. Melez.
(Farsça)
Burulmuş.
ihsan-ı azim / ihsân-ı azim
Büyük ikram, lütuf.
ihsan-ı rahmani / ihsan-ı rahmânî
Bütün yarattıklarına karşı çok merhametli olan Allah'ın ikramı, bağışı.
ihtiraat / ihtirâat / اختراعات
Buluşlar.
(Arapça)
ikdirar
Bulanma, bulanık olma.
ikmal-i nüsah
Bütün sahifeleri tamam etmek, okuyup bitirmek.
ılhiz
Büyük kene.
iltifat-ı merhamet-i rahman / iltifat-ı merhamet-i rahmân
Bütün varlıklara merhamet eden Cenâb-ı Hakkın iltifatı, teveccühü.
imam-ı kübra / imam-ı kübrâ
Büyük imam.
imruz
Bugün.
(Farsça)
imşeb
Bu gece.
(Farsça)
in / în / این
Bu.
(Farsça)
in'amat-ı külliye
Bütün in'amlar. Cenab-ı Hakk'ın mahlukata, hususan insanlara hadsiz nimetler ihsan etmesi.
inan
Bu kimseler, bunlar. (İşaret zamiridir).
(Farsça)
inayat-ı gàliye / inâyât-ı gàliye
Büyük yardımlar, ikramlar.
inayat-ı rabbaniye / inâyât-ı rabbâniye
Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın özel yardımları.
inayet-i azim / inâyet-i azîm
Büyük yardım.
inayet-i tamme / inâyet-i tamme
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenliliğin eksiksiz ve tam oluşu.
infiraz
Bulunmama, kalmama, münferiz olma.
inha
Bu şeyler. (İşaret zamiridir.)
(Farsça)
inhina / inhinâ
Bükülme, eğrilme.
inkıhal
Büsbütün zayıf ve güçsüz düşme.
inkılab-ı azim / inkılâb-ı azîm
Büyük çaplı değişim.
inkılab-ı cesim / inkılâb-ı cesîm
Büyük inkılâp, köklü dönüşüm.
inkılabat-ı azime / inkılâbât-ı azîme
Büyük köklü değişimler.
insan-ı kebir
Büyük insan, kâinat.
insaniyet-i kübra
Büyük ve en makbul olan insânlık, yâni, İslâmiyet.
insina
Bükülme, burkulma, burulma.
inşinac
Buruşma. Derinin buruşması.
inticas
Bulaşma, murdar olma.
intişak
Burna bir şey çekmek.
irade-i rabbani / irade-i rabbânî
Bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın iradesi, dilemesi.
ırmak
Büyük akarsu, doğrudan doğruya denize dökülen nehir.
irmik
Buğday gibi hububatdan elde edilen ve helva, çorba yapımında kullanılan iri taneli un.
işarat-ı celile / işârât-ı celîle
Büyük işaretler.
isbatiyecilik
Bu felsefe nazariyesine göre, isbat yolu ile yakîn, şüphesiz bilginin elde edilebilmesi, tecrübelerle müşahadelerle ve vakıalara istinaden mümkün olacağı iddia edilir. İsbat şeklini ve sahasını daraltıp sadece maddiyata münhasır kılan bu anlayış yalnız maddiyata ait mes'eleler için doğrudur.
ism-i cami' / ism-i câmi'
Bütün isimlerin mânâlarını içinde toplayan isim.
ism-i külli / ism-i küllî
Büyük ve kapsamlı isim.
ism-i nur
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamına gelen Allah'ın Nur ismi.
istah
Budak, taze filiz.
(Farsça)
isti'zam / isti'zâm
Büyük gösterme, büyütme, yüceltme.
istigşa'
Bürünme, örtünme.
istihdam-ı rabbani / istihdam-ı rabbânî
Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın çalıştırması, hizmet ettirmesi.
istikbar / istikbâr / استكبار
Büyüklenme.
(Arapça)
istikra-ı tam / istikrâ-ı tam
Bütün cüz'î olaylardan hareket ederek küllî bir hükme varma; tümevarım; endüksiyon; burada bütün ilimlerin hep birlikte aynı sonuca parmak basmaları kastediliyor.
istikra-i tamme / istikrâ-i tâmme
Bütün cüz'î olaylardan hareket ederek küllî bir hükme varma; tümevarım; endüksiyon; burada bütün ilimlerin hep birlikte aynı sonuca parmak basmaları kastediliyor.
istim
Buharla işleyen makinaların kazanında birikip makinayı işleten buğu, buhar.
istincas
Bulaşma veya bulaştırma.
istinşak / istinşâk / استنشاق
Buruna su çekme.
(Arapça)
istizam / istizâm
Büyütme, olduğundan daha büyük gösterme.
Büyütme.
itkan-ı muhkem
Bütün açıklığıyla bilerek sağlam yapmak.
ittihad-ı islam cemiyet-i kudsiyesi / ittihad-ı islâm cemiyet-i kudsiyesi
Bütün Müslümanların birliğini sağlama gibi mukaddes bir hedef için faaliyet gösteren bir topluluk.
izam / izâm / îzâm / عظام
Büyükler.
Büyütme.
Büyükler, ulular.
(Arapça)
izem
Büyüklük.
izhar-ı azamet
Büyüklüğü, yüceliği ortaya çıkarma, gösterme.
izzet-i azamet
Büyüklüğün izzeti, şânı.
ka'seb
Büyük karınlı, kalın.
kabban
Büyük terazi, baskül.
kabe-i muazzama / kâbe-i muazzama
Büyük ve kutsal Kâbe.
kabir
Büyük, ulu.
kabl-el büluğ
Büluğdan evvel.
kabl-et telaki
Buluşmazdan önce.
kablelbüluğ / kablelbülûğ
Büluğdan önce.
kabul-ü ümmet
Bütün Müslümanların kabul etmesi.
kadi-ül hacat / kadî-ül hâcât
Bütün ihtiyaçları yerine getiren Hâkim. Allah (C.C.)
kadırga
Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan harp gemilerinden biri. Kürek ve yelkenle kullanılırdı. Kadırgalar 25 oturaklı idi ve her küreği dörder adam tarafından çekilirdi.
kàdıu'l-hacat / kàdıu'l-hâcât
Bütün ihtiyaçları karşılayan Allah.
kaffan
Büyük terazi.
kaffe / kâffe / كَافَّه
Bütün, tamamı.
Bütün.
Bütün.
kaffe-i ahval / kâffe-i ahvâl
Bütün hâller, durumlar ve özellikler.
kaffe-i ef'al / kâffe-i ef'al
Bütün işler.
kaffe-i efrad / kâffe-i efrâd
Bütün fertler.
kaffe-i kelimat / kâffe-i kelimat
Bütün kelimeler.
kaffeten / kâffeten
Bütünü. Hepsi birden.
kàfile-i kübra / kàfile-i kübrâ
Büyük grup, büyük kervan.
kahraman
Büyük işler başarmış kişi.
kahya / kâhya
Büyük konaklarda ev işlerini idare eden kimselerle san'at ve ticaret sahiplerinin işlerine bakmak üzere hükümet tarafından seçilen kimselere eskiden verilen addır.
kain / kâin / كائن
Bulunan, yer alan.
(Arapça)
kainat kitab-ı kebiri / kâinat kitab-ı kebîri
Büyük bir kitap gibi varlıklarla yazılmış kâinat.
kainat-ı azime / kâinat-ı azîme
Büyük kâinat.
kala
Buğz, adâvet.
kalar
Büyük sel yarıntısı.
(Farsça)
kalb-i acizi / kalb-i âcizî
Bu âcizin kalbi anlamında, tevazu için kullanılan ifade.
kalyon
Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan yelkenli ve kürekli harp gemilerinden biri.
kamus / kamûs
Büyük sözlük.
kan'ar
Büyük, kaba budaklı ağaç.
kandal
Büyük başlı.
kankal
Büyük kile.
kanun-u azim / kanun-u azîm
Büyük kanun.
kanva'
Büyük burunlu kadın.
karavana
Büyük yemek kabı.
kasab-ül enf
Burun kemiği.
kasal
Buğday içinde olan siyah taneler.
kaşane / kâşâne
Büyük, süslü ve gösterişli ev. Saray. Kışlık, rahat ve mükemmel ev, oda.
(Farsça)
kasem-i cami-i muazzama / kasem-i câmi-i muazzama
Büyük ve kapsamlı kasemler, yeminler.
katib-i hususi / kâtib-i hususî
Büyük bir kimsenin kullandığı özel kâtip, hususi kâtib.
katib-i zülkemal / kâtib-i zülkemâl
Bütün varlıkları bir kitap yazar gibi, mükemmel ve kusursuz bir şekilde yaratan Allah.
kavaid-i külliye / kavâid-i külliye
Bütün fertleri içine alan kapsamlı, genel kurallar, prensipler.
kaviyy-ül bünye
Bünyesi sağlam olan. Sağlam vücutlu.
kayd-ı haysiyet / قَيْدِ حَيْثِيَتْ
Bulunduğu yere göre.
kazaa
Bulut parçası.
kazi-yül hacat / kazi-yül hâcât
Bütün ihtiyaçları yerine getiren Allah (C.C.)
kebair / kebâir / كبائر
Büyük günahlar.
Büyük günahlar.
Büyük günâhlar. Müfredi (tekili) kebîredir.
Büyük günahlar.
Büyük günahlar.
kebair-i azim / kebair-i azîm
Büyük günahlar.
kebair-i azime / kebair-i azîme
Büyük günahlar.
kebban
Büyük terâzi. Kantar.
kebir / kebîr / كبير / كَب۪يرْ
Büyük, âli, yüce.
Büyük.
Büyük.
Büyük.
Büyük.
(Arapça)
Büyük.
kebire / kebîre
Büyük günah.
Büyük günah.
Büyük günahlar.
keddere
Bulandırdı (meâlinde fiil).
kehat
Büyük, semiz dişi deve.
kelam-ı kibar / kelâm-ı kibâr / كلام كبار
Büyük, akıllı, veli ve meşhur zâtların güzel, veciz ve çok kıymetdâr olan sözleri ve kelâmı.
Büyük insanların özlü sözleri.
kemal-i aşk ve ihlas / kemâl-i aşk ve ihlâs
Büyük bir aşk ve tam bir ihlâs.
kemal-i dikkatle
Büyük bir dikkatle.
(Arapça - Farsça - Türkçe)
kemal-i ihtimam ile / kemâl-i ihtimâm ile
büyük bir özenle.
kemal-i inayet / kemâl-i inâyet
Bütün yararların, hikmetlerin ve faydaların kaynağı olan düzenliliğin mükemmelliği.
kemal-i kibriya / kemâl-i kibriyâ
Büyüklük, yücelik ve haşmetin kemâli, mükemmelliği, kusursuzluğu.
kemal-i mehabet / kemâl-i mehabet
Büyük bir heybet, haşmet ve azamet.
kemalat-ı sübhaniye / kemâlât-ı sübhâniye
Bütün eksikliklerden yüce olan Allah'ın sonsuz mükemmellikteki sıfatları, nitelikleri.
kendüm
Buğday.
(Farsça)
kenehver
Büyük beyaz bulut.
kepan
Büyük terazi.
(Farsça)
keramat-ı azime / keramat-ı azîme
Büyük kerametler.
kerem-i sübhaniye
Bütün noksanlıklardan uzak olan Allah'ın cömertliği, ikramı.
kerrubi / kerrûbî
Büyük melek.
kerrubiyyun / kerrûbiyyûn
Büyük melekler.
kerrus
Büyük başlı.
kerubi / kerûbî / كروبى
Büyük melek.
(Arapça)
kervansaray
Büyük yollarda kervanların konaklamaları için yapılmış büyük hanlar.
Büyük yollarda kervanların konaklamalarına mahsus büyük hanlar. (Selçuklular ve Osmanlılar devrinde hayır eseri olarak yaptırılmışlardı.)
keşfetme
Bulma, ortaya, açığa çıkartma.
kesret-i ihtiyac
Büyük ihtiyaç, ihtiyacının çokluğu.
kevma
Büyük ökçeli dişi deve.
keza / kezâ
Bunun gibi.
Bunun gibi.
kezalik / kezâlik
Bunun gibi. Böylece. Bu da böyle.
Bu da öyle.
Bunun gibi.
kibar / kibâr / كبار
Büyükler.
Büyükler.
(Arapça)
kibarane
Büyük adamlara, nâzik ve görgülü kimselere yakışır şekil ve surette.
(Farsça)
kibase
Bütün olan hurma salkımı.
kibir
Büyüklenme.
Büyüklük, büyüklenme, büyüklük taslama.
kıble-i kainat / kıble-i kâinat
Bütün evrenin yöneldiği kıble.
kibr / كبر
Büyüklük, büyük olma, büyüklük taslama, yüksekten bakma.
Büyüklük taslama, şişinme.
(Arapça)
kibriya / kibriyâ
Büyüklük.
kibriyalı / kibriyâlı
Büyük.
kifr
Büyük dağ.
kıl-ı zulmettar
Büyük bir hakikatin önünü kapatan bir kıl.
kın'as
Büyük deve.
kınaf
Büyük burunlu kişi.
kincer
Büyük fil.
(Farsça)
Büyük fil.
(Farsça)
kinfire
Burun ucu.
kış'a
Bulut açılıp dağıldıktan sonra havada geri kalan parça.
kısm-ı a'zam / قِسْمِ اَعْظَمْ
Büyük çoğunluk.
kısm-ı azim / kısm-ı azîm
Büyük bir kısım.
kısm-ı ekser
Büyük kısım.
kısm-ı ekserisi
Büyük bir kısmı.
kıt'a-i cesime
Büyük parça.
kitab-ı kebir / kitab-ı kebîr / kitâb-ı kebîr / كِتَابِ كَبِيرْ
Büyük kitap, kâinat.
Büyük kitap.
kitab-ı kebir-i alem / kitab-ı kebîr-i âlem / kitâb-ı kebîr-i âlem / كِتَاب كَبِيرِ عَالَمْ
Büyük âlem kitabı, kâinat.
Büyük âlem kitabı.
kitab-ı kebir-i kainat / kitab-ı kebîr-i kâinat
Büyük kâinat kitabı.
kitab-ı kebirin hurufatı
Büyük bir kitap olan kâinatın harfleri hükmündeki varlıklar.
kıyamet-i kübra / kıyamet-i kübrâ / kıyâmet-i kübrâ / قِيَامَتِ كُبْرَا
Büyük kıyâmet, bütün varlığın bozulup dağılması, ölümü.
Büyük kıyâmet. Canlıların öldükten sonra tekrâr diriltildikleri gün, zaman. Kıyâmet günü.
Büyük kıyâmet.
köle
Bütün tarihî devirlerde başka milletlerden, yabancılardan zorla kaçırılıp hürriyetten mahrum hale getirilerek hizmette kullanılan erkek.
(Türkçe)
kubbeleri habbe gösterme
Büyük şeyleri hafife alma, küçük gösterme.
kübra / kübrâ
Büyük önerme, hükmün yüklemi.
kudret ve irade-i rabbaniye / kudret ve irade-i rabbâniye
Bütün varlıkların idaresi ve terbiyesi elinde olan Cenâb-ı Hakk'ın güç, iktidar ve iradesi.
küduret
Bulanıklık.
küduretli / küdûretli
Bulanık, yoğun.
Bulanık.
kufahir
Büyük ve iri cüsseli kimse.
kufai / kufaî
Burnu sıcaktan kavlar kızıl kimse.
külhan / külhân / كُلْخَانْ
Büyük hamam ocağı.
küll
Bütün, genel.
Bütün.
külli / küllî
Bütün fertleri içine alan, kapsamlı.
Bütün fertleri ihtiva eden genel kavram, genel, kapsamlı.
külliyat
Bütün hepsi, bir yazarın bütün eserleri.
külliyat-ı kainat / külliyat-ı kâinat
Bütün evren.
külliye
Bütünlük, ilgili bütün kısımların bir arada bulunduğu yapı.
külliyen
Bütünüyle.
Bütünüyle.
külliyet
Bütünlük, genellik, kapsamlılık.
Bütün ferdleri içine alan, kapsamlılık, genellik.
külliyetiyle
Bütün fertleriyle, bireyleriyle.
küllü dain
Bütün hastalıklar. Bütün dertler.
kumandan-ı akdes
Bütün varlıkları emri altında tutan ve her türlü eksiklikten ve âcizlikten yüce olan Allah.
kumandan-ı ferd
Bütün varlık âleminin tek kumandanı.
kunefhar
Büyük cüsseli, iri vücutlu.
kur'an-ı azamet / kur'ân-ı azamet / قُرْاٰنِ عَظَمَتْ
Büyüklük ve yüceliğin Kur'ân'ı.
Büyüklük kitabı.
kur'an-ı azim / kur'ân-ı azîm
Büyük, yüce Kur'ân.
kur'an-ı azim-i kainat / kur'ân-ı azîm-i kâinat
Büyük bir Kur'ân gibi ince ve derin mânâlar ifade eden kâinat.
kur'an-ı ekber / kur'ân-ı ekber
Büyük Kur'ân; kâinat kitabı.
kur'an-ı kebir / kur'ân-ı kebîr
Büyük Kur'an.
kürdabe
Büyük su içinde olan çürüntü.
kurkur
Büyük gemi.
kurşum
Büyük kene.
kuş'aman
Büyük erkek akbaba.
kusale
Buğday ve arpa kesmiği.
kustas
Büyük terazi.
kuşuta
Burnun çökük ve yassı olması.
kutb
Büyük evliya.
kutb-u azim / kutb-u azîm
Büyük kutup, büyük yol gösterici.
kutbiyet
Büyük evliyalık.
kutbü'l-irşad
Büyük irşad edici, doğru yolu gösteren.
kütle-i azim / kütle-i azîm
Büyük kütle (yani, büyük halk kitlelerinden meydana gelen topluluk).
kutub
Büyük evliya.
kütük
Bütün adların yazıldığı büyük defter.
kuvve-i namiye / kuvve-i nâmiye
Büyüme, gelişme kuvveti.
kuvvet-i azime / kuvvet-i azîme
Büyük kuvvet.
kuza'mel
Büyük şişman deve.
la ilahe illa hu beraber mizened alem / lâ ilâhe illâ hû beraber mîzened âlem
Bütün âlem hep beraber "Allah'tan başka ilâh yoktur" der.
la nazime illa hu / lâ nâzime illâ hû
Bütün kâinat ve varlık âlemini bir fayda ve gayeye göre düzenleyen Allah'tan başka ilâh yoktur.
lahayre fih / lâhayre fih
Bu işte hayır ve uğur yok.
lakita / lâkita / lâkîta
Buluntu.
Buluntu.
lazım-ı beyyin / lâzım-ı beyyin
Bu tabirin masdariyet şekli "Lüzum-u beyyin" olup ikisi aynı mânaya gelir. Herhangi bir şey hatıra gelince hiç bir delil ve emareye ihtiyaç olmadan o şeyle beraber düşünülmesi zaruri olan diğer bir şey. Meselâ: İnsan denildiği zaman, kabiliyet-i ilim ve san'at akla gelmesi gibi...
lebbeyk
Buyurunuz.
Buyurunuz, emrediniz.
lebbeyk-zen
Buyurun diyen.
lengeri / lengerî
Büyük bakır sahan, lenger.
(Farsça)
leteyya
Büyük emir.
letta
Büyük emir.
leva
Bulgar parası.
li-zalik
Bundan dolayı. Bundan ötürü.
lihaza
Bundan dolayı, buna binaen, bunun için.
lücci / lüccî
Büyük deniz.
ma'dele-i ulya / ma'dele-i ulyâ
Büyük adalet yeri, yüksek adaletle herkesin muhakemesi görülen yer. Huzur-u İlâhiyedeki adâlet.
ma'mafih / ma'mâfîh / مَعَ مَاف۪يهْ
Bununla beraber.
ma'tuhane
Bunakçasına, bunamışçasına.
ma-i mevsule / mâ-i mevsule
Buna ism-i mevsul de denir. Kendinden sonra gelecek küçük cümleyi daha önce geçen cümleye bağlar. (Ketebtu mâ kultü: Söylediğimi yazdım, ne söyledimse yazdım) cümlesinde olduğu gibi.
ma-i mükedder / mâ-i mükedder
Bulanık su.
maa-haza / maa-hâza
Bununla beraber. Bununla birlikte.
Bununla beraber, bununla birlikte
maahaza / maahazâ / maahâza
Bununla beraber.
Bununla beraber, böyle olmakla birlikte.
maamafih / maamâfih
Bununla beraber, böyle iken.
Bununla beraber.
maaşir-i mevcudat
Bütün varlıklardan meydana gelen topluluk.
maazalik / maazâlik / مع ذلك
Bununla birlikte.
(Arapça)
mabud / mâbud
Bütün varlıkların kendisine ibadet ettiği Allah.
madde-i buhariye
Buhar, gaz halindeki madde.
mahaza
Bununla beraber, bununla birlikte.
mahaza kelam-ül-beşer / mâhâzâ kelâm-ül-beşer
Bu, insan sözü, beşer kelâmı değildir.
mahbub-u can
Bütün insanların ve derece olarak yüksek makamlarda olan zâtların sevgilisi.
mahfuz liman
Bütün rüzgarlara kapalı olan ve her türlü hâllerde emniyet ile barınmağa müsâit bulunan limanlar.
mahkeme-i uzma
Büyük mahkeme. Mahkeme-i Kübra.
mahluta
Bulgurla karışık mercimek çorbası.
mahmud
Bütün varlıklar tarafından hamd edilen Allah.
mahrusa
Büyük şehir.
mahşer-i azim / mahşer-i azîm
Bütün varlıkların yeniden diriltilip hesaba çekileceği büyük toplanma yeri; mahşer meydanı.
mahşer-i mev'ud
Büyük kalabalık, topluluk.
majüskül
Büyüklük bakımından diğerlerinden biraz daha farklı olan harfler.
makam-ı kübra / makam-ı kübrâ
Büyük makam.
makàsıd-ı azime / makàsıd-ı azîme
Büyük maksatlar, gayeler.
makàsıd-ı külliye
Büyük ve kapsamlı maksatlar, gayeler.
makit / makît
Buğz edilmiş. Mebğuz. Nefret edilmiş, sevilmemiş, menfur.
maksad-ı ala / maksad-ı âlâ
Büyük maksat.
maksad-ı azim / maksad-ı azîm
Büyük gaye.
maksad-ı külli / maksad-ı küllî
Bütünündeki maksat.
mal-i gaybi / mal-i gaybî
Bulunmuş ve sahibi çıkmamış mal.
malik-i mülk / mâlik-i mülk
Bütün mülkün gerçek sahibi olan Allah.
malik-ül mülk
Bütün mülkün hakiki mâliki olan Allah (C.C.)
malikane / mâlikâne
Büyük ev, sahip gibi.
malikü'l-mülk / mâlikü'l-mülk
Bütün mülkün gerçek sahibi olan Allah.
malikü'l-mülk-i zü'l-celali ve'l-cemali ve'l-ikram / mâlikü'l-mülk-i zü'l-celâli ve'l-cemâli ve'l-ikram
Bütün mülkün sahibi, sonsuz haşmet, güzellik ve ikram sahibi Allah.
malikü'l-mülk-i zülcelal / mâlikü'l-mülk-i zülcelâl
Bütün mülkün gerçek sahibi, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah.
malikü'l-mülki zü'l-celali ve'l-ikram / mâlikü'l-mülki zü'l-celâli ve'l-ikram
Bütün mülkün sahibi, sonsuz haşmet ve ikram sahibi Allah.
mamafih / mamâfih / mâmafih / مع مافيه
Bununla beraber.
Bununla birlikte.
(Arapça)
manend-i belabil / manend-i belâbil
Bülbüller gibi.
marin
Burun ucunda olan yumuşak kemiksiz yer.
matmah-ı cihani / matmah-ı cihanî
Bütün herkese ait tamah olunan ve büyük istekle üzerine bakılan şey.
matuh / matûh / معتوه
Bunak, bunamış.
(Arapça)
matuhe / matûhe / معتوهه
Bunak, bunamış (bayan).
(Arapça)
matvi / matvî
Bükülü, dürülmüş, kıvrılmış şey.
mazarrat-ı azime / mazarrat-ı azîme
Büyük zararlar, ziyanlar.
mazhariyet-i azime / mazhariyet-i azîme
Büyük mazhariyet, nailiyet.
me'nuf
Burunda hastalığı olup koku alamayan.
meb'us-u alem / meb'us-u âlem
Bu âleme gönderilen, âlemin vekili Peygamber Efendimiz.
mebde-i kübra
Büyük başlangıç.
meclis-i azim / meclis-i azîm
Büyük meclis.
mecma-ı azim / mecma-ı azîm
Büyük, kalabalık topluluk.
mecma-i kebir
Büyük toplanma yeri; haşir meydanı.
mecmede
Buzluk, karlık.
mecmu
Bütün, bir şeyin tamamı.
mecmu'
Bütün.
Bütün, hepsi. Topluca. Yığılmış. Cem' olunmuş. Bir araya getirilmiş şey.
mecmu-u kavanin / mecmu-u kavânîn
Bütün kanunlar.
mecmua-yı azime / mecmua-yı azîme
Büyük kitap.
mecmuu / mecmûu
Bütünü, tamamı.
medar-ı fahr-i cihan / medâr-ı fahr-i cihan
Bütün âlemin kendisiyle övündüğü Peygamberimiz (a.s.m.).
medcen
Bulutlu gün.
medh
Büyük bahşiş.
medrese-i kübra / medrese-i kübrâ
Büyük medrese.
mefkud
Bulunmayan.
mehalik-i azime / mehâlik-i azîme
Büyük tehlikeler.
mehanne
Burun.
mekreme-i uzma / mekreme-i uzmâ
Büyük ikrâm, izzet yeri.
mektub-u azimü'l-mefhum / mektub-u azîmü'l-mefhum
Büyük mânâları ve kavramları içine alan mektup; Yirminci Mektup.
mektubat-ı rabbani / mektûbât-ı rabbânî
Büyük âlim ve velî İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî hazretlerinin îmân, îtikâd ve tasavvuf bilgilerini öğreten mektublarından meydana gelen pek kıymetli kitab.
melaike-i izam / melâike-i izâm
Büyük melekler.
melaike-i kiram
Büyük meleklerin büyükleri: Cebrâil, Mikâil, İsrâfil, Azrâil (A.S.)
mele'-i a'la / mele'-i a'lâ
Büyük meleklerin toplandığı yer.
meleiala / meleiâlâ
Büyük meleklerin âlemi.
melhame-i kübra / melhame-i kübrâ
Büyük ve kanlı savaş, harp.
menfaat-ı azime / menfaat-ı azîme
Büyük yarar.
menh
Burun deliği.
meratib-i külliye / merâtib-i külliye
Büyük ve kalabalık mertebeler.
meratib-i külliyet
Büyük mertebeler.
merci'-i küll
Bütün işler için müracaat edilen makam.
merira
Buğday arasında olan acı bir tohum.
merkez-i alem / merkez-i âlem
Bütün varlıklar âleminin merkezi.
merkun
Büyük havuz.
mersen
Burun.
mertebe-i külliye
Büyük ve kapsamlı mertebe.
mesafe-i azime / mesafe-i azîme
Büyük mesafe.
mesail-i azime / mesâil-i azîme
Büyük meseleler.
meşamm / meşâmm / مشام
Burun.
(Arapça)
meşayıh-ı kiram / meşâyıh-ı kirâm
Büyük velîler, büyük zâtlar.
mescid-i kebir / mescid-i kebîr / مَسْجِدِ كَب۪يرْ
Büyük mescit.
Büyük mescid.
mescid-i kebir-i alem / mescid-i kebîr-i âlem / مَسْجِدِ كَبِيرِ عَالَمْ
Büyük âlem mescidi.
Büyük âlem mescidi.
mesele-i azime / mesele-i azîme
Büyük mesele.
meşher-i a'zam
Büyük teşhir yeri. Ahiret meydanı. Haşir meydanı.
meşher-i azam-ı kainat / meşher-i âzam-ı kâinat
Büyük kâinat sergisi.
meshur / meshûr / مسحور
Büyülenmiş.
(Arapça)
Meshûr etmek:
Büyülemek.
(Arapça)
Meshûr olmak:
Büyülenmek.
(Arapça)
mette
Burgu.
(Farsça)
mev'id-i mülakat / mev'id-i mülâkat
Buluşma yeri.
meydan-ı haşr-i ekber
Büyük haşir meydanı.
meyelan-ı nümüvv / meyelân-ı nümüvv
Büyüme, gelişme meyli, eğilimi.
mezahim-i hazıra / mezahim-i hâzıra
Bu zamandaki belâlar, zorluklar, anarşik hadiseler. İçtimâi zorluklar.
mi'rac-ı ekber
Büyük mirac.
miad / miâd / ميعاد
Buluşma yeri.
(Arapça)
micmer / مجمر
Buhurdan.
(Arapça)
mide-i kübra / mide-i kübrâ
Büyük mide.
midhane
Buhurdan.
mıgtas
Burun, göz çanağı.
mıh / م۪يخْ
Büyükçe çivi.
mihteri / mihterî
Büyüklük, ululuk, azimlik.
(Farsça)
mikyas-ı azamet
Büyüklük ölçüsü.
milhafe
Bürünecek şey. Yorgan.
millet-i beyza
Bütün Müslümanlar.
min-ba'd
Bundan sonra, bundan böyle.
minba'd / من بعد
Bundan sonra.
(Arapça)
mıntıkat-ül büruc
Burçlar mıntıkası. Coğ: Oniki burcun bulunduğu tutulma dairesi.
mirfed
Büyük kâse.
mirtal
Bulaşmak.
misred
Büyük taş, çanak.
mizan-ı azam-ı adalet / mizan-ı âzam-ı adalet
Büyük adalet terazisi.
mızreb
Büyük çadır, oba.
molla
Büyük âlim, medrese talabesi.
mu'cize-i garra / mu'cize-i garrâ
Büyük ve parlak mu'cize.
muazzam
Büyük, iri, cesim, mükerrem, mübeccel, koskoca.
muazzamat / muazzamât
Büyük ve ağır işler. Muazzam şeyler.
mübarekat / mübarekât
Bütün tebrike sebeb olacak ve mâşâallah dediren ve bârekâllah söyleten bütün hâletler ve san'atlar. Mübarekiyet ifade eden bolluk ve İlâhî lütuflar.
mücahede-i azime / mücahede-i azîme
Büyük mücadele.
mücib / mücîb
Bütün dualara, isteklere cevap veren Allah.
mucid-i küll-i mevcud / mûcid-i küll-i mevcud / mûcid-i küll-i mevcûd / مُوجِدِ كُلِّ مَوْجُودْ
Bütün varlıkları yoktan var eden Allah.
Bütün varlıkları îcâd eden (Allah).
muciddane / muciddâne
Büyük bir çalışkanlıkla. Gayret sahibi bir kimseye yakışır suret ve şekilde.
(Farsça)
müçtehidin-i izam / müçtehidîn-i izâm
Büyük müçtehidler.
müdemmag
Budala, ahmak, salak.
mudil / mûdil
Büyük, çetin, zor.
müdün-i cesime
Büyük şehirler.
müessese-i celile
Büyük ve muhteşem müessese, kurum.
mufahham
Büyüklük kazanmış, kerem sahibi, itibarlı, azim, büyük.
müfessir-i azam / müfessir-i âzam
Büyük müfessir; Kur'ân-ı Kerimi mânâ bakımından tefsir eden, yorumlayan kimse.
mugre
Bulanıklık.
muhasebe-i kübra / muhasebe-i kübrâ
Büyük muhasebe, hesaba çekilme; Allah'ın bütün insanları öldükten sonra dirilttiğinde hayatlarının tamamından hesaba çekmesi.
muhdis
Bütün varlıkları yok iken var eden, meydana getiren, yaratan Allah.
muhyi / muhyî
Bütün canlılara hayat veren Allah.
mükabere / mükâbere
Büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmeme.
mükabere etme / mükâbere etme
Büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmeme; göz göre göre inkâr etme.
mükabir / mükâbir
Büyüklük taslayarak doğruyu kabul etmeyen; göz göre göre yalanlayan.
mukaddema / mukaddemâ
Bundan daha önce.
mukadderat-ı hayatiye
Bütün canlıların hayatları müddetince geçirdikleri ve geçirecekleri tavır, hareket, şekil ve amelleri gibi hususiyetleri.
mukaddime-i kübra / mukaddime-i kübrâ
Büyük başlangıç.
mukaddiru'n-nur
Bütün nurların miktarlarını takdir eden Nurların Mukaddiri, Allah.
mukavves / مُقَوَّسْ
Bükülen, kavis şekline gelen.
mükebbire
Büyük camilerde müezzinlerin, son cemaat yerlerinde namaz kılan halka, imamın tekbirlerini tekrar etmek üzere bulundukları çıkıntılı balkonlara verilen addır.
mülaki / mülakî / mülâki / mülâkî
Buluşan. Yüz yüze gelen. Görüşen. Kavuşan.
Buluşan, kavuşan.
Buluşan, görüşen, konuşan.
mülteka
Buluşma yeri; kavşak.
mülük
Burçak. (Hububattandır)
mün'im-i hakiki / mün'im-i hakikî
Bütün nimetleri yaratan ve veren Allah (C.C.)
münevviru'n-nur
Bütün nurlar ve nurlu varlıklar Kendisinden feyiz alan Nurların Nurlandırıcısı, Allah.
münhasıran
Buna has olarak.
münteşık
Burna çekilmiş olan.
mürahaka
Büluğ çağına, oniki yaşına yaklaşmak.
mürahik
Büluğ yaşına yaklaşmış erkek çocuk. Büluğ yaşına, yani oniki yaşına girip de baliğ olmayan erkek çocuğa denir. On beş yaşına kadar baliğ olmasa yine bu isim verilir. Kız çocuğuna ise: Mürâhika denir.
müreyra
Buğday arasındaki "delice" dedikleri nesne.
mürg-i bag / mürg-i bâg
Bülbül.
mürg-i çemen
Bülbül.
mürg-i subh
Bülbül.
mürşid-i azam / mürşid-i âzam
Büyük mürşid, yol gösterici.
musaara
Büyüklük taslayarak birisinin yüzüne bakmayıp başını çevirmek.
musademat-ı azime / musademat-ı azîme
Büyük çarpışmalar, çalkantılar.
müsademat-ı azime / müsademat-ı azîme
Büyük çarpışmalar.
müsebbib-i hakiki / müsebbib-i hakîkî
Bütün sebepleri yaratan Allahü teâlâ.
müsebbib-ül esbab
Bütün sebeplere sâhip olan, hakiki müsebbib (Cenab-ı Hak). Bütün sebepleri meydana getiren, Allah (C.C.)
musibet-i azime / musibet-i azîme
Büyük musibet.
musika-i kübra / musika-i kübrâ
Bütün kâinatta cereyan eden İlâhi musikî.
müşkilat-ı azime / müşkilât-ı azîme
Büyük zorluklar, sıkıntılar.
müşkülat-ı azime / müşkülât-ı azîme
Büyük zorluklar, sıkıntılar.
müsta'cele
Büziydan otu.
müstekbir
Büyüklenen.
müstekbirane
Büyüklenerek, kibirlenerek.
(Farsça)
mütekebbir
Büyüklenen, büyüklük taslayan.
mütekebbirane / mütekebbirâne
Büyüklenerek, kibirlenerek, büyüklük taslayarak.
(Farsça)
mütekellim-i azam / mütekellim-i âzam
Büyük bir kelâmcı.
mütelattıh
Bulaşan, bulaşık olan (yağ, çamur v.s.)
mütemehhil
Büyüyüp gelişmek için zamana ihtiyacı olan şey.
müteşa'ib
Budaklanmış ve perâkende olmuş. Dağılmış.
muvazene-i maslahatkarane / muvazene-i maslahatkârâne
Büyük faydalarla dolu denge hali.
nacud
Büyük kadeh.
(Farsça)
nafi' / nâfi'
Bütün yararlı şeyleri ihsan eden, Allah.
nahir
Burundan hırıltı çıkarma.
nahiye
Bucak.
nakş-ı azam / nakş-ı âzam
Büyük nakış.
nami / nâmi
Büyüyüp gelişen.
namiye / nâmiye
Büyüyen.
nass-ı azim / nass-ı azîm
Büyük mânâlar taşıyan âyet-i kerime.
nazar-ı dikkat-i ammeyi celb etme / nazar-ı dikkat-i âmmeyi celb etme
Bütün kamuoyunun dikkatini çekme.
nazh
Bulaşmak.
nazzam-ı vahid / nazzâm-ı vâhid
Bütün varlık âlemini yaratılış gayelerine uygun olarak en güzel şekilde düzenleyen Kendisi bir olan Allah.
nebile
Büyük, iri.
nebiyyü-r rahmet
Bütün âlemler için Rahmete vesile olduğundan peygamber Efendimiz için söylenmiş bir isimdir.
necefe
Büyük askı kandil.
necel
Büyük gözlülük. İri gözü olmak.
nehir
Burun içinden çıkan ses, hırıltı.
nehr-i azim / nehr-i azîm
Büyük nehir.
nehur
Burnuna vurmayınca veya burnuna parmak sokmayınca sütünü salıvermeyen deve.
neşak
Burna su ve sâire çekme. Burunla çekme.
neşk
Burna çekme.
neşv ü nema / neşv ü nemâ
Büyümek ve gelişmek.
Büyüme ve gelişme.
neşvünema / neşvünemâ
Büyüme ve gelişme.
Büyüyüp gelişme.
neşvünema vermek / neşvünemâ vermek
Büyütüp geliştirmek.
netb
Büyük olmak, gövdeli olmak.
netice-i azime / netice-i azîme
Büyük netice.
netice-i külliye
Büyük netice.
netice-i uzma / netice-i uzmâ
Büyük netice.
nev-i azim / nev-i azîm
Büyük kısmı, bölümü.
nida-yı aşıkane ve müştakane / nidâ-yı âşıkane ve müştâkane
Büyük bir aşk ve iştiyakla seslenme.
nimet-i azime / nimet-i azîme
Büyük nimet.
nizam-ı rabbaniye / nizam-ı rabbânîye
Bütün âlemleri idare ve terbiye eden Allah'ın kanunu, nizamı.
nuhre
Burun deliği.
nükte-i azam / nükte-i âzam
Büyük nükte; ince ve derin anlamlı söz.
nümüvv
Büyüme, gelişme.
Büyüyüp gelişme.
nur ism-i azimi / nur ism-i azîmi
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamında Allah'ın büyük ismi.
nur ism-i celili / nur ism-i celîli
Bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan anlamında Allah'ın yüce ismi.
nur-u muhammedi / nur-u muhammedî
Bütün varlıkların yaratılışının mayası, aslı, esası olan Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) nuru.
nuru'l-envar / nuru'l-envâr
Bütün nurlar Kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan nurların nuru, Allah.
nüsafe
Buğdaydan ayrılan saman.
nüsha-i kübra
Büyük sahife. Kâinat, dünya, çok manayı ifade eden âlem.
ofis
Büro.
okyanus / okyânus
Büyük deniz.
otağ / اُوتَاغْ
Büyük çadır.
palikane
Büyük han kapılarının ortasındaki küçük kapı.
(Farsça)
pan-islamizm
Bütün müslümanların birleşmesi siyaseti. İttihad-ı İslâm. İslâm birliği siyaseti.
papa
Büyük papaz.
pere-i bini / pere-i binî
Burun ucu.
pertavsız
Büyüteç.
(Farsça)
pertevsuz / پرتوسوز
Büyüteç.
(Farsça)
perveri / perverî
Büyütücülük, besleyicilik. Terbiye.
(Farsça)
peygamber-i alişan / peygamber-i âlîşan
Büyük şan ve şeref sahibi olan peygamber.
peygamberan-ı izam / peygamberân-ı izam
Büyük peygamberler.
piçan
Büklüm büklüm, kıvrım kıvrım olan.
(Farsça)
piçiş
Büklüm, kıvrım.
(Farsça)
pir-i muazzam / pîr-i muazzam
Büyük öncü, mânevî lider.
rabb-ül alemin / rabb-ül âlemîn
Bütün âlemlerin Rabbi. Her âlemi doğrudan doğruya Rububiyyeti ile tâlim, terbiye, tedbir ve idâre eden Cenab-ı Hak.
rabb-ül erbab
Bütün sâhiblerin, terbiyecilerin Rabbi, Allah. (C.C.)
rabbü'l-alemin teala ve tekaddes hazretleri / rabbü'l-âlemîn teâlâ ve tekaddes hazretleri
Bütün âlemleri idare ve terbiye eden, yücelik sahibi olan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak olan Allah.
racih-i mercuh
Bürhan ve delillerin tercih ve üstünlük esasları.
radm
Büyük set.
radme
Büyük taş.
rahimiyet-i rabbaniye / rahîmiyet-i rabbâniye
Bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın herbir varlığa şefkat ve merhameti.
rahman
Bütün yaratıklara rızıklarını veren, her an bütün mahlukat hakkında hayır ve rahmet irade buyuran, bütün mahlukatına sayısız nimetler veren. Nizam ve adâlet sâhibi. (Allah)
rahmanü'r-rahim / rahmânü'r-rahîm
Bütün varlıklara rahmet ve şefkat gösteren ve herbir varlığa özel rahmet tecellîsi olan Allah.
rahmanürrahim / rahmânürrahîm
Bütün her şeye ve herbir varlığa, şefkat ve merhametiyle muamele eden Allah.
rahmet-i alem / rahmet-i âlem
Bütün âlemleri kuşatan İlâhî rahmet.
rahmeten lil'alemin / rahmeten lil'âlemîn
Bütün âlemlere rahmet olan; Hz. Muhammed (a.s.m.).
rahmeten-li-l-alemin / rahmeten-li-l-âlemin
Bütün âlemlere rahmet olan Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm.
rakam
Bütün satıcı, bütün satan.
raum
Burnundan sümükleri akan zayıf hasta koyun.
razık / râzık
Bütün varlıkların rızkını veren Allah.
rebuz
Büyük.
reis-i alem / reis-i âlem
Bütün dünyanın reisi.
renk
Bulanık su.
resul-i kibriya
Büyüklük ve yücelik sahibi olan peygamber.
resul-i zişan / resul-i zîşân
Büyük şan sahibi olan Allah'ın Resulü; Hz. Muhammed (a.s.m.).
reteh
Bündük-i Hindî denilen yuvarlak taş.
rezzak / rezzâk
Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyaçları karşılayan. (Allah)
Bütün yaratıkların rızkını veren Allah.
Bütün yaratıkların rızkını veren, Allah.
Bütün varlıkların rızıklarını bol bir şekilde tekrar tekrar veren ve ihtiyaçlarını karşılayan Allah.
rezzak-ı kerim / rezzâk-ı kerîm
Bütün varlıkların rızıklarını veren ve pek büyük ikram sahibi olan Allah.
rezzak-ı rahim / rezzâk-ı rahîm
Bütün varlıkların rızıklarını devamlı veren, sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan Allah.
ricam
Büyük taş.
rıhal
Büyük halı.
rızam
Büyük kaya parçası.
rızk-ı umumi-i iaşe / rızk-ı umumî-i iâşe
Bütün canlıların yaşaması için verilmiş olan umumî rızık.
ruaf
Burun kanaması.
rükn-ü azim / rükn-ü azîm
Büyük esas, şart.
saadet-hane / saâdet-hane
Büyük bir kimsenin evi.
(Farsça)
saadet-i azime / saadet-i azîme
Büyük mutluluk.
saadet-i ebediye / saâdet-i ebediye
Büyük ve ebedî saâdet. Âhiret saâdeti.
saadet-i uzma / saâdet-i uzma
Büyük saâdet. Âhiret saâdeti, saâdet-i ebediye.
saat-ı uzma / saat-ı uzmâ
Büyük saat.
saat-i uzma / saat-i uzmâ
Büyük saat.
sabi / sabî
Bülûğ (ergenlik) çağına gelmemiş oğlan çocuğu. Kıza sabiyye denir.
sabıkan / sâbıkan / سَابِقًا
Bundan önce, evvelce.
Bundan evvel.
sabiyye
Büluğa ermemiş veya memeden kesilmemiş kız çocuk.
sadaka-i azime / sadaka-i azîme
Büyük sadaka.
sadat-ı azime / sâdât-ı azîme
Büyük seyyidler, Hz. Peygamberin neslinden gelenlerin büyükleri.
sadiha
Bulutun kat kat olması.
safa-yı kebir
Büyük zevk, keyif.
şah-ı evliya / شَاهِ اَوْلِيَا
Bütün velilerin piri (Hz Ali Efendimiz).
şah-ı velayet / şâh-ı velâyet / شَاهِ وَلَايَتْ
Bütün velilerin pîri olan Hz. Ali Efendimiz (r.a).
sahib-i alem / sahib-i âlem
Bütün âlemin, yaratılmış herşeyin sahibi Allah.
sahib-i zülcelal / sahib-i zülcelâl
Büyüklük ve haşmet sahibi ve herşeyin sahibi Allah.
şahid / şâhid
Bütün zamanlardaki yaratıkları ve onların her hâlini gören Allah.
sahir / sâhir
Büyücü, büyü yapan, sihir yapan.
Büyü ve sihir yapan.
Büyücü.
Büyücü, büyü eden, sihirbaz.
sahirane / sahirâne
Büyülercesine olan. Büyüleyici gibi.
(Farsça)
sahire
Büyücü kadın.
şahis
Büyük cüsseli, iri yapılı kimse.
şahna'
Buğz, düşmanlık, adâvet.
sahra-i azime / sahrâ-i azîme
Büyük ova, meydan.
sahra-yı azim / sahrâ-yı azîm
Büyük çöl.
sahra-yı azime / sahrâ-yı azîme
Büyük çöl.
sahra-yı kebir / sahrâ-yı kebir
Büyük çöl. Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü.
Büyük çöl.
şahrah
Büyük ve işlek yol, cadde. Şaşırılması mümkün olmayan doğru ve işlek yol.
(Farsça)
sahret
Büyük ve sert taş.
şair-i sahir / şâir-i sâhir
Büyüleyici söz söyleyen şair.
salih
Büyük peygamberlerden olup Hicaz ile Şam arasında oturmuş olan Semud kavmine gönderilmişti. Semud kavmi Âd kavminden sonra Arap yarımadasında kuvvet ve ma'muriyet bulup küfür ve dalâlete meyl ile putlara ibadet ediyorlardı. Salih (A.S.) kendilerini hak dine davet etmiş ise de, inanmayıp kendisinden
saltanat-ı azime / saltanat-ı azîme
Büyük saltanat, egemenlik.
saltanat-ı haşmet / سَلْطَنَتِ حَشْمَتْ
Büyüklüğün saltanatı.
şan ve şeref
Büyüklük, yücelik.
sani-i alem / sâni-i âlem
Bütün varlık âlemini san'atlı bir şekilde yaratan Allah.
sani-i mevcudat / sâni-i mevcudat
Bütün varlıkları sanatlı bir şekilde yaratan Allah.
saray
Büyük ve güzel bina.
sari / sârî / ساری / سَار۪ي
Bulaşan, bulaşıcı.
Bulaşıcı.
Bulaşıcı.
(Arapça)
Bulaşıcı.
sari illet / sârî illet / سَار۪ي عِلَّتْ
Bulaşıcı hastalık.
sariye / sârîye / سَارِيَه
Bulaşıcı.
şart-ı vücud-u küll
Bütünün varlığının şartı.
şecere-i aliye / şecere-i âliye
Büyük, yüce ağaç.
şecere-i azam / şecere-i âzam
Büyük ağaç.
şecere-i kübra / şecere-i kübrâ
Büyük ağaç.
sedya'
Büyük memeli kadın.
şefaat-i kübra
Büyük şefaat; günahlarımızın bağışlanması için Peygamber Efendimizin aracılık etmesi.
sefir-i kebir
Büyük elçi.
sefirikebir / سفيركبير
Büyükelçi.
(Arapça - Farsça)
şefkat-i mukaddese
Bütün çirkinliklerden uzak bir şefkat.
seha
Büyük cüsseli. Azim-ül cüsse.
sehab / sehâb / سحاب
Bulut.
Bulut.
Bulut.
(Arapça)
sehab-alud
Bulutlu.
(Farsça)
sehabalud / sehâbâlûd / سحاب آلود
Bulutlu.
(Arapça - Farsça)
sehabi / sehabî
Bulut ile alâkalı.
şehenşah / şehenşâh / شهنشاه
Büyük şah, şahlar şahı.
(Farsça)
sehhar / sehhâr / سحار / سَحَّارْ
Büyüleyen.
Büyüleyici.
(Arapça)
Büyüleyici, sihirli.
sehine
Bulamaç aşı.
şehir
Büyük yerleşim birimi, kent.
şehristan
Büyük şehir.
(Farsça)
şehrud
Büyük ırmak. Nehir.
(Farsça)
sekf
Bulmak.
sekkaki / sekkakî
Büyük bir edebiyat âlimi.
şelale
Büyük çağlayan. Akarsuyun yüksekten çoklukla akması.
sellac
Buzcu, buz satan adam.
şemhar
Büyümek. Uzamak.
şen'
Buğz ve adâvet etmek. Kin bağlamak. Düşmanlık yapmak.
şenan
Buğz, adâvet, kin, düşmanlık.
şenar
Büyük utanç, ayıp.
şeref-i uzma / şeref-i uzmâ
Büyük şeref.
sergi-i rabbaniye ve muhammediye / sergi-i rabbâniye ve muhammediye
Bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ın ve Peygamber Efendimizin tanıtıldığı sergi.
şerhu'l-makàsıd
Büyük kelâm âlimi Sadettin Taftazanî'nin meşhur eseri.
şeriat-ı garra / şeriat-ı garrâ
Büyük ve parlak şeriat, İslâmiyet.
şeriat-i garra / şeriat-i garrâ
Büyük ve parlak şeriat; Allah tarafından bildirilen kanun ve hükümler.
şeriat-i kübra / şeriat-i kübrâ
Büyük şeriat, İslâmiyet.
şetut
Büyük hörgüçlü dişi deve.
şetuti / şetutî
Büyük hörgüçlü deve.
sevabit / sevâbit
Bulunduğu yerde hep sâbit olarak görülen yıldızlar.
seyf-i burhan
Burhanın, delilin kılıcı.
şeyh-i ekber
Büyük âlim, velî, rehber. Evliyânın büyüklerinden Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin v. 638 (m.1240) lakabı.
seyyid-ül enam
Bütün mahlukatın efendisi. Muhammed (A.S.M.)
seyyidü'l-beşer
Bütün insanlığın büyüğü, efendisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
seyyidü'l-enam / seyyidü'l-enâm
Bütün varlıkların efendisi.
seyyidü'r-rusül
Bütün peygamberlerin efendisi, Hz Muhammed (a.s.m.).
şiddet-i hacalet / şiddet-i hacâlet
Büyük utanç, şiddetli utangaçlık.
şiddet-i tehalüf
Büyük farklılık, aşırı değişiklik.
şiddet-i tenasüp / şiddet-i tenâsüp
Büyük uyum, tam bir uygunluk.
şiddet-i zeka / şiddet-i zekâ
Büyük zekâ, anlayış.
sıfat-ı azime / sıfat-ı azîme
Büyük sıfat.
sihir / سحر
Büyü.
Büyü.
(Arapça)
sihirbaz / sihirbâz
Büyücü.
Büyücü, büyü yapan, gözbağcı, sahir.
Büyü yapan, büyücü. Sâhir, neffase.
sihr
Büyü.
sihramiz / sihrâmîz / سحر آميز
Büyüleyici.
(Arapça - Farsça)
sikke-i azam / sikke-i âzam
Büyük mühür.
silsile-i azam
Büyük silsile, ard arda gelen şeylerin oluşturduğu büyük sıra.
silsile-i azime / silsile-i azîme
Büyük silsile, büyük sıra.
simurga
Büyük bir kuş, anka kuşu.
sini
Büyük tepsi, sini.
(Farsça)
sinn-i büluğ / sinn-i bülûğ
Büluğ yaşı, ergenlik (evlilik) çağı.
sintah
Büyük karınlı kuvvetli deve.
sirayet / sirâyet / سرایت / سِرَايَتْ
Bulaşma, yayılma.
Bulaşma, geçme.
(Arapça)
Sirâyet etmek:
Geçmek, bulaşmak.
(Arapça)
Bulaşma.
sirayet eden
Bulaşan, yayılan.
şirdah
Büyük ayaklı.
şirk-i azim / şirk-i azîm
Büyük şirk, Allah'a ortak koşma.
sırr-ı azim / sırr-ı âzîm
Büyük sır, güç.
sırr-ı ferdiyet
Bütün varlıkları yaratanın tek olması sırrı.
siyaset-i aliye-i islamiye / siyaset-i âliye-i islâmiye
Büyük İslâmî siyaset.
sual-i azim / sual-i azîm
Büyük soru.
süha
Büyükayı yıldız kümesindeki en küçük yıldız; eskiden gözün keskinliği bu yıldızla denenirdi.
şühud-i ilahi / şühûd-i ilâhî
Bu âlem (mahlûklar âlemi) ile hiçbir münâsebeti olmadan Allahü teâlâyı müşâhede, görme.
sultan-ı azim / sultan-ı azîm
Büyük sultan.
sultan-ı levlak / sultan-ı levlâk
Bütün herşeyin onun sevgisi ve getirdiği nur sebebiyle yaratılan Sultan; Peygamber Efendimiz (a.s.m.).
sultanü'l-evliya
Bütün velilerin sultanı olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
sultanü'l-ulema
Bütün âlimlerin sultanı.
sure-i azime / sûre-i azîme
Büyük sûre.
sursur
Büyük kuvvetli deve.
sürud-i hezar
Bülbül nağmesi.
sütürg
Büyük, iri, muazzam.
(Farsça)
şuunat-ı azime / şuûnat-ı azîme
Büyük işler, fiiller, haller, icraatlar.
şuunat-ı rabbaniye / şuûnât-ı rabbâniye
Bütün varlıkların Rabbi olan Allah'ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zât'a ait nitelikler.
süyuti / süyûtî
Büyük bir fıkıh ve hadîs âlimi.
ta'nis
Büluğdan sonra kızın kendi evlerinde çok durması.
ta'zim / ta'zîm
Büyük gösterme, büyütme.
taazzum
Büyüklenme, kibirlenme.
Büyüklenme.
tabaka-i azime / tabaka-i azîme
Büyük tabaka.
tabık
Büyük kiremit.
tabl-hane
Büyük davul.
(Farsça)
tadammuh
Bulaşmak.
tafsilatıyla / tafsilâtıyla
Bütün ayrıntılarıyla.
(Arapça - Türkçe)
taftazani / taftazanî
Büyük bir kelâm âlimi.
taha
Bulut.
tahammus
Büzülme. Büzülüp buruşma.
tahavvül-ü azim / tahavvül-ü azîm
Büyük değişim.
tahavvülat-ı külliye / tahavvülât-ı külliye
Büyük değişiklikler.
tahir-i mutlak / tâhir-i mutlak
Bütün yönleriyle temiz olan, temizliğine en küçük halel getirecek bir pislik olmayan.
tahkir-i azim / tahkir-i azîm
Büyük hakaret.
tahlee
Bulut.
tahmire
Bulut.
tahribat-ı azime / tahribat-ı azîme
Büyük tahribatlar, büyük yıkımlar.
tahye
Bulut parçası.
taife-i azim / taife-i azîm
Büyük topluluk, grup.
taife-i azime / taife-i azîme
Büyük topluluk, grup.
taklis
Büzme.
takva
Bütün günahlardan kendini korumak. Dinin yasak ettiğinden veya haram olduğunda şüphesi olan şeylerden çekinmek.
talimat-ı rabbaniye / talimat-ı rabbâniye
Bütün varlıkları terbiye eden, idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah'ın emirleri.
taltih
Bulaştırma, bulaşık etme.
tamam-ı ıttırad-ı ahval
Bütün işlerin birbiriyle sürekli şekilde düzenli olması.
tamamen
Büsbütün, eksiksiz ve tam olarak, mükemmel biçimde.
tamamiyet
Bütünlük, tamamlık, tamlık.
tamme
Bütün, noksansız, eksiksiz, tam.
tarik-i nakşibendi / tarîk-i nakşibendî
Buharalı Muhammed Bahaüddin Nakşibendi Hazretleri tarafından kurulan tarikat.
tarik-i vahdaniyet / tarik-i vahdâniyet
Bütün varlıkların sadece Allah tarafından yaratıldığını kabul etme yolu.
tarz-ı hazır
Bugünkü şekil, işleyiş.
tasarruf-u azim / tasarruf-u azîm
Büyük tasarruf; herşeyi kendi emri altında tutarak dilediğini dilediği şekilde yapmak.
tasarrufat-ı azime / tasarrufât-ı azîme
Büyük tasarruflar, kullanımlar.
taşt
Büyük leğen.
tatavvül
Büyüklenmek, kibirlenmek.
tatviş
Burma, iğdiş etme.
tazim / tâzim
Büyük tanıma.
Büyüklüğünü dile getirme.
tazimat / tâzimat
Büyüklüğünü dile getirmeler.
tazimkarane / tâzimkârane
Büyük tanıyarak.
tebahhur / تبخر
Buharlaşma.
Buharlaşma.
Buharlanma.
(Arapça)
tebahhurat / tebahhurât
Buharlaşmalar. Buğu haline geçmeler.
tebcil / tebcîl / تَبْج۪يلْ
Büyükleme, yüceltme.
tebeddülat-ı cesime / tebeddülât-ı cesime
Büyük değişiklikler.
tebernüs
Bürnüs giymek.
tebhir / tebhîr / تبخير
Buharlaştırma.
(Arapça)
tebşirat-ı azime / tebşirat-ı azîme
Büyük müjdeler.
tecebbür
Büyüklenme, zalim ve gaddar olmak.
tecelli-i celali / tecellî-i celâli
Büyüklük ve haşmetin yansıması.
tecelli-yi kübra / tecellî-yi kübra
Büyük yansıma, muazzam tecellî.
tefarik
Büyük yapraklı ve beyaz çiçekli bir bitki; bir koku ismi.
tefsir-i ekber
Büyük tefsir.
tegayyüt
Büyük def-i hâcet.
tehdid-i azim / tehdid-i azîm
Büyük tehdit.
tehlike-i azim / tehlike-i azîm
Büyük tehlike.
tekebbür / تكبر
Büyüklenme.
Büyüklenme.
Büyüklük taslama.
(Arapça)
tekebbür etme
Büyüklenme, üstün görünmeye çalışma.
tekeddür
Bulanma.
Bulanıklık, kederlenme.
tekerrüş
Buruşma.
tekvini emr-i rabbani / tekvînî emr-i rabbânî
Bütün varlıkları yaratılış gayelerine göre terbiye edip idaresi ve egemenliği altında tutan Allah'ın birşeye "Ol" deyince onu hemen olduruveren emri.
telaki / telâkî / تلاقى
Buluşma, görüşme.
(Arapça)
telakigah / telakigâh
Buluşma yeri. Kavuşma yeri.
(Farsça)
telattuh
Bulaşma, bulaşık olma.
telfif
Bürünme, sarma, örtme.
telviye
Bükme, burma, çevirme, kıvırma.
tenazzuh
Bulaşmak.
tenebbüt
Büyümek. Yerden çıkıp biten nebat gibi yetişmek.
Büyüme, yetişme.
tenmiye
Büyütme, geliştirme.
Büyütme, yetiştirme.
ter'if
Burnundan kan almak.
teratir
Büyük işler.
tergim-i enf
Burnunu yere sürtme.
terk-i kebair / terk-i kebâir
Büyük günahları terketmek.
teşanü'
Buğz edişmek, kin gütmek.
tesbih-i külli / tesbih-i küllî
Büyük ve kapsamlı tesbih.
tesbihat-ı hayatiye
Bütün canlı varlıkların halleriyle yaptıkları tesbihler.
tesbihat-ı uzma / tesbihât-ı uzmâ
Büyük, azim tesbihât bütün varlıkların Allah'ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına layık ifadelerle anmaları.
teşebbüsat-ı azime / teşebbüsat-ı azîme
Büyük çaplı girişimler.
tesehhub
Bulutlanma.
teselsül
Burhân-ı tatbîk delîli ve benzerlerinde, Allahü teâlânın varlığının lâzım olduğunu isbat etmekte kullanılan delillerden biri. Hâdislerin (sonradan var olan şeylerin) birbirinin varlığına sebeb olarak geriye doğru sonsuza kadar zincirleme birbiri ardı sıra gitmesi.
teşevvüşat / teşevvüşât
Bulanıklıklar.
teshir / teshîr / تسحير
Büyüleme, esir etme, emir altına alma.
Büyüleme.
(Arapça)
teshir-i sehab / teshir-i sehâb / تَسْخِيرِ سَحَابْ
Bulutların emre boyun eğdirilmesi.
Bulutu itaat ettirme.
tesirat-ı azime / tesirât-ı azîme
Büyük etkiler.
teşkil-i cümle enva / teşkil-i cümle envâ
Bütün türleri meydana getirme.
teşt
Büyük su kabı.
tesvis
Buğdaya bit düşmek.
tevatür-ü mevcudat
Bütün varlıkların aynı hakikatte birleşmeleri ve aynı noktaya parmak basmaları.
tevfikat-ı sübhaniye / tevfikat-ı sübhâniye
Bütün kusur ve eksikliklerden münezzeh ve uzak olan Allah'ın verdiği yardım ve başarılar.
tevhid-i ceberut
Bütün varlıklara boyun eğdiren kudret ve otoritenin bir olan Allah'a ait olduğunu kabul etme ve kudret ve otorite hususunda hiçbirşeyi Ona ortak koşmama.
tevhid-i muazzam
Büyük tevhid; birleme, herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu bilme ve inanma.
tezemmül
Bürünmek. Sarılmak. Örtünmek.
Bürünme, örtünme.
tezgah-ı azam / tezgâh-ı âzam
Büyük tezgâh.
ticaret-i azime / ticaret-i azîme / ticâret-i azîme / تِجَارَتِ عَظ۪يمَه
Büyük ticaret.
Büyük ticaret.
tinnin / tinnîn
Büyük yılan; astronomide yedi burç boyunca uzanan hafif beyazlık.
Büyük yılan.
tiregun
Bulanık renkli, kara renkli. Rengi bulanık.
(Farsça)
tufan
Büyük su baskını.
türbe
Büyük bir zât için yapılan mezar.
ubudiyet-i külliye / ubûdiyet-i külliye
Büyük ve umumî kulluk.
Büyük ve umumî kulluk.
ubye
Büyüklenmek, kibirlenmek.
uhcüvve
Bulmaca, yanıltmaca, bilmece.
ulü'l-azmane / ulü'l-azmâne
Büyük sabır ve metanet sahibi olan büyük insanlara yakışır şekilde.
ulülazm / ûlülazm / اولو العظم
Büyük peygamber.
(Arapça)
ulüvv
Büyüklük, yücelik.
ulüvvücenab / ulüvvücenâb
Büyüklük ve yücelik.
ulüvvücenaplık
Büyüklük.
ümm-üt taam / ümm-üt taâm
Buğday.
ümmet-i azime / ümmet-i azîme
Büyük millet, topluluk.
umum / umûm / عموم / عُمُومْ
Bütün.
Bütün, herkes.
Bütün, genel, herkes.
Bütün.
Bütün.
umum islamın / umum islâmın
Bütün İslâmın, bütün Müslümanların.
umumen
Bütün, hep.
Bütünüyle.
umumi harpler / umumî harpler
Bütün dünyayı olumsuz olarak etkileyen savaşlar; Birinci ve İkinci Dünya Savaşları.
ünafi
Büyük burunlu kimse.
usafe
Buğday sapından düşen parça.
üstad-ı ekber
Büyük üstad.
üstad-ı kebir
Büyük Üstad
üstad-ı muazzam
Büyük üstad.
üstadü'l-beşer
Bütün insanlığın üstadı, hocası; Hazret-i Muhammed (a.s.m.).
uzma / uzmâ / عظمى
Büyük.
Büyük, çok büyük.
(Arapça)
vahdet-i mevcud
Bütün varlıkların bir elden tedbir ve idare edilmesi ve sahiplerinin bir olması.
vazife-i külliye
Büyük ve kapsamlı görev.
veba
Bulaşıcı hastalık.
vekıs'alahaza / vekıs'alâhâzâ / وقس على هذا
Bununla kıyasla.
(Arapça)
velayet-i kübra
Büyük velilik. Akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan ve veraset-i nübüvvetten gelen gayet kısa, fakat yüksek olan ve tarikat berzahına uğramadan zâhirden hakikata geçen velilik mesleği. (Sahabeler gibi)
velehu
Bu da onun.
veliyy-i azim / veliyy-i azîm
Büyük velî.
vemiz
Bulut arasından görünen ışık.
vesair
Bunun gibileri, benzerleri ve diğerleri.
vezaif-i azime / vezaif-i azîme
Büyük vazifeler.
vicdan-ı umumi / vicdan-ı umumî
Bütün toplumun vicdanı, kamu vicdanı.
vücud-u akdes
Bütün eksik ve kusurlardan pâk olan Allah'ın kendi zâtına ait varlığı.
vücud-u sehab / vücud-u sehâb
Bulutların varlığı.
yab / yâb / یاب
Bulan.
(Farsça)
yabnak
Bulan, bulucu.
(Farsça)
yah / یخ
Buz.
(Farsça)
Buz.
(Farsça)
yah-aver
Buzlu şerbet, buzlu su.
(Farsça)
yahbeste / یخ بسته
Buz tutmuş, donmuş, buz bağlamış.
Buzlanmış, donmuş.
(Farsça)
yahpare
Buz parçası.
(Farsça)
yefen
Bunak adam.
yekun / yekûn
Bütün, toplam.
zalik / zâlik
Bu, şu, o. Kezâlik. Böylece.
Bu, şu, o, böylece.
zalim-i ale'l-küll / zâlim-i ale'l-küll
Bütün varlıklara ve herşeye zulmeden.
zat-ı azamet-i kibriya / zât-ı azamet-i kibriyâ
Büyüklüğü haşmetli ve yüce olan Zât; Allah.
zat-ı fahr-i alem / zât-ı fahr-i âlem
Bütün âlemin kendisiyle övündüğü Zât, Peygamberimiz.
zat-ı nuru'l-envar / zât-ı nuru'l-envâr
Bütün nurlar Kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan nurların nuru, Allah.
zat-ı rezzak-ı şafi / zât-ı rezzâk-ı şâfî
Bütün canlıların rızkını veren ve hastalıklara Şifâ veren Zât, Allah.
zelef
Burnun küçük ve ucunun, gerisine eşit olması. (O burun sahibine "ezlef" derler) (Müe: Zülefâ)
zelzele-i azime / zelzele-i azîme
Büyük deprem.
zelzele-i kübra / zelzele-i kübrâ
Büyük deprem, kıyamet.
zembil
Büyük sepet.
zenen
Burundan sümük akıp durmak.
zevat-ı alişan / zevât-ı âlîşan
Büyük, yüce zâtlar.
zevk ve lezzet-i azime / zevk ve lezzet-i azîme
Büyük zevk ve lezzet.
zımnen / ضمنا
Bu arada, dolayısıyla.
(Arapça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
ram olmak
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
tehzip
idrak et
efsal
akber
vasıta-i nesil
İDDİaname
memuriye
Mukayyed
atalet-i mutlak
şahşaha
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
bu
yakalamak
yürüt
Ictima
Her şeyi
karanlık geceler
resim gibi
bekleyen
sida
Mevzu