REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te bozulma ifadesini içeren 109 kelime bulundu...

akl-ı selim / akl-ı selîm / عَقْلِ سَل۪يمْ

  • Sağlam, bozulmamış olan akıl.

alem-i kevn ü fesad / âlem-i kevn ü fesâd

  • Oluşumlar ve bozulmalar dünyası, icatlar ve tahripler âlemi.

arıza / ârıza

  • Sonradan olan, noksanlık.
  • İsabet eden belâ ve keder.
  • Bozulma.
  • Gelip geçici.
  • Hariçten gelen te'sirle olan.
  • Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey.

bakir / bâkir

  • Tâze. El sürülmemiş. Bozulmamış.
  • Erken.
  • Kullanılmamış, bozulmamış.

bikr

  • (Bikir) Bozulmamış. Temiz.
  • Bekâr. El sürülmemiş.
  • Her şeyin evveli.
  • Eşi benzeri görülmemiş, misli sebkat etmemiş her amel ve vaziyet.
  • Bozulmamış, temiz.

cem-i sahih

  • Gr: Bu cemi yapıldığı zaman müfredinin şekli bozulmaz. İki türlüdür. Cem-i müzekker, Cem-i müennes.
  • Mat: Toplama.

dabire

  • Askerin bozulması.

deber

  • Savaşırken askerin bozulması, bozguna uğraması.

debre

  • (Çoğulu: Deberât-Dibâr-Edbür) Savaşırken askerin bozulması.
  • Bir evlek yer.
  • Vaktinden sonra gelmek.

dejenere

  • Bozulma, soysuzlaşma. (Fransızca)
  • Bozulma, soysuzlaşma.

ecim

  • Bir şeye çok devam etmekten usanç gelme.
  • Suyun necis olup bozulması.
  • Birini istemediği hâle koymak.

ef'ide-i halise / ef'ide-i hâlise

  • Temiz ve saf kalbler. Bozulmamış, tahrib edilmemiş kalbler, gönüller.

esbab-ı feshiyye

  • Huk: Bir i'lâmın istinaf suretiyle bozulmasını icabettiren sebepler.

esbab-ı nakziyye

  • Bir hükmün daha yüksek bir merci tarafından bozulmasını icâb ettiren sebepler. Bozma sebepleri.

fell

  • (Çoğulu: Fülül - Eflâl) Gedik, rahne.
  • Yaralamak.
  • Cenkte askeri bozmak. Harbdeki askerin bozulması.
  • Kılınç yüzündeki açılan gedik.
  • Susuz kır yer.
  • Güruh, cemaat.
  • Muvakkat delilik.

fesad-ı beşeri / fesad-ı beşerî

  • İnsanlığın fesada girmesi, bozulması.

fesh

  • Alış-veriş veyâ başka bir akdi (sözleşmeyi) bozma veya böyle bir akdin bozulması.
  • Bozma, bozulma, dağıtma, dağılma, yürürlükten kalkma.

fesh-i mukavele

  • Mukavelenin bozulması, anlaşmanın feshedilmesi.

fitne-i ahirzaman / fitne-i âhirzaman

  • Âhirzaman fitnesi; dünyanın son devresinde görülen fitneler, bozulmalar.

fıtrat-ı selime / fıtrat-ı selîme / فِطْرَتِ سَل۪يمَه

  • Bozulmamış yaratılış, karakter.
  • Bozulmamış sağlam yaratılış.

habal

  • Bozulma, düzensizlik. Karma karışıklık.
  • Sıkıntı, hüzün, keder, üzüntü.

habl

  • Bir şeyin bozulması. Noksan olmak.
  • Delirmek.

habt

  • İptal etme, bozma, bozulma.

hades

  • Abdestin bozulması.

halel

  • Halel gelmek: Bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek.

haleldar / haleldâr / خللدار

  • Bozma, bozulma.
  • Bozma. Bozulma. Bozulmuş. (Farsça)
  • Bozulmuş, bozuk. (Arapça - Farsça)
  • Haleldâr etmek: Bozmak, halel getirmek. (Arapça - Farsça)
  • Haleldâr olmak: Bozulmak, halel gelmek. (Arapça - Farsça)

haluf

  • Sütün veya yemeğin bozulması.

harab / harâb / خراب

  • Yıkık, harap. (Arapça)
  • Fitil gibi sarhoş. (Arapça)
  • Harâb etmek: Yıkmak, bozmak, tahrip etmek. (Arapça)
  • Harâb olmak: Yıkılmak, bozulmak, kırılmak. (Arapça)

harab-ı alem / harab-ı âlem

  • Âlemin yıkılıp bozulması.

harafe

  • Aklın bozulması. Delilik.

hetk-i hürmet

  • Saygının ortadan kalkması. Şer'an haram olanın bozulması.

hıdane / hıdâne

  • Çocuğu kucağa almak, besleyip büyütmek üzere yanında bulundurmak. İslâm nikâhının bozulmasından sonra (ayrılıkta), çocuğu, selâhiyetli (yetkili) olan kimsenin yâni başkası ile evli olmayan annenin belirli bir yaşa gelinceye (oğlan çocuğu yedi, kız ye tişkin oluncaya) kadar yanında alıkoyması ve terb

hidayet-i fıtrıye

  • Yaratılıştan gelen hidayet; kötü tercih ve telkinlerle bozulmamış olan insanı yaratılışındaki doğruluk.

hiras

  • Korku. Şaşırıp bozulmak, ürküp çekinmek. (Farsça)

hoşafın yağı kesilmek

  • Ist: Bozulmak, bir cevap bulamamak, mahcup olmak.

ibtal / ibtâl / ابطال

  • Geçersiz kılma, kaldırma, bozma. (Arapça)
  • İbtâl edilmek: Geçersiz kılınmak, kaldırılmak, bozulmak. (Arapça)
  • İbtâl etmek: Geçersiz kılmak, kaldırmak, bozmak. (Arapça)

icaz-ı muhill

  • Sözün istenilen mânayı ifadeye kifayet etmemesi yüzünden mânanın bozulması halidir.

ida'

  • Fasid olmak. Bozulmak.
  • Helâk olmak.
  • Yardım etmek.

iddet

  • Kocasının ölümüyle dul kalan veya talak (boşama) ve fesh (nikâhın bozulması) sebebiyle evlilik bağı çözülen kadının yeniden evlenebilmesi için beklemesi gereken zaman.

ihlal / ihlâl / اخلال

  • Bozma, lekeleme, halel getirme. (Arapça)
  • İhlâl edilmek: Bozulmak, halel getirilmek. (Arapça)
  • İhlâl etmek: Bozmak, halel getirmek. (Arapça)

ıhtimar

  • Mütegayyer olmak, bozulmak, değişmek.

iltiak

  • Rengi bozulma, rengi değişme.

imtihak

  • Bozulma.

indiras

  • Zail olma, eseri kalmama, mahvolma. Bozulma.
  • Bozulma; silinme, zâil olma.
  • Bozulma, silinme.

infisad

  • (Fesad. dan) Bozulma, fesada uğrama.

infisah

  • Hükümsüz kalma, fesholma. Bozulma.
  • Bozulma, dağılma.

inhidam-ı kat'iye

  • Kesin hezimet, bozulma.

inhiraf

  • Doğru yoldan sapma.
  • Dönme.
  • Bozulma. Değişme.
  • Kırıklık.
  • Tecvidde: Harf okunduğu zaman o harfde, dil ucuna veya dil arkasına doğru bir meyli bulunmasına denir. İnhirâf sıfatının harfleri Lâm ve Ra harfleridir. Bunlara Münharif denir.

inhiraf-ı mizac / inhirâf-ı mizac

  • Mizacın bozulması.

inhiraf-ı mizaç

  • Mizacın bozulması, karakter bozukluğu.

inhitak

  • Bozulma, yırtılma.
  • Bekârlığın bozulması. Kızlığı bozulma.

inhizam

  • Basılıp ezilme.
  • Bozulma. Askerin bozulup dağılması.
  • Bozulma, dağılma, yenilme.

inşikak-ı asa / inşikak-ı asâ

  • Değneğin kırılması.
  • Mc: İhtilaf, karışıklık, ikilik. Birliğin bozulması.

intikaz

  • Bozulma.
  • Çözülme, battal edilme.İNTİMA'Â : Birine mensub olma, intisâb etme. Bir kimseye bağlanma.
  • (Kuş) bir yerden uçup, başka bir yere konma.

irtican

  • Adamın işi gücü bozulma.

istifsad

  • (Fesâd. dan) Bir şeyin bozulmasını arzulama, fesâdını isteme.

istinaf

  • Baştan başlamak. Yeniden başlamak.
  • Gr: Sözün başlangıcı.
  • Huk: Dâvâ Mahkemesinin verdiği hükmü beğenmeyip bozulmasını daha üst mahkemeden istemek. Dâvâ mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim.

izmihlal / izmihlâl

  • Yok olma, bozulma, perişan olma.
  • Bozulma.

kebas

  • Misvak ağacının yemişi.
  • Bir şeyin kokup bozulması.

kefaret-keffaret

  • İşlenen bir günaha, bir yeminin bozulmasına karşılık verilen sadaka.

kevn ü fesad / kevn ü fesâd

  • Var olup sonra bozulmak.

kıyamet / kıyâmet

  • Allahü teâlânın emri ile İsrâfil aleyhisselâmın sûr denilen ve nasıl olduğunu bilmediğimiz bir âlete üfürmesi, (nefha-i ûlâ: Birinci üfürme) ile bütün canlıların ölüp, her şeyin yok olması, kâinâttaki (varlık âlemindeki) nizâmın, düzenin bozulması, kıyâmetin kopması.
  • Her canlının ölü

lahik / lâhik

  • Namaza imâm ile berâber başladığı hâlde, kendisine uyku, gaflet veya benzeri bir sebebden dolayı abdest bozulması hâli ârız olup da (meydana gelip de) namazın tamâmını veya bir kısmını imâm ile kılamayan kimse.
  • Kavuşan, ulaşan, yetişen.

layetegayyer / lâyetegayyer

  • Değişmez, bozulmaz.

magruz

  • Taze. Bayatlamamış ve bozulmamış.

mahv

  • Harab olma. Yıkılma. Ortadan kalkma. Çökme. Bozulma.
  • Tas: Beşeri noksanlıklardan kurtuluş hâli.

merc

  • (Merec) Katıştırmak.
  • Kararsızlık.
  • Iztırab.
  • Bozulmak.
  • Boşa gitmek.
  • Serbest bırakmak, salıvermek.
  • Hayvanların salındığı otlak.

mu'teriz

  • İtiraz eden. Kabul etmeyen. Bir şeyi beğenmeyip bozulmasını isteyen, aksini iddia eden.

muhkem kaziye

  • Huk: Kat'i ve sağlam bozulmaz hüküm. Mahkemenin en sonunda vermiş olduğu kararlar. Temyiz mahkemesince tetkik ve tasdik edildikten sonra veyahut temyiz müddeti geçen bir mahkeme kararının, mevzuunu teşkil eden hâdise hakkında, kat'i bir karine ve delil ve kanunen değişmez bir hüküm olarak kabul edil

müstakil / müstakîl

  • Pazarlığın bozulmasını isteyen.

mütezelzil / متزلزل

  • Sarsılan. (Arapça)
  • Mütezelzil olmak: (Arapça)
  • Sarsılmak. (Arapça)
  • Bozulmak. (Arapça)

nasuhi / nasuhî

  • (Nasuhiyye) Bozulmaz şekilde tövbe eden.

natef

  • Bulaşmak.
  • Fâsid olmak, bozulmak.

nazar değmesi

  • Göz değmesi, bâzı kimselerin gözlerinden çıkan zararlı şuâların, canlı ve cansız bir şeye bakıp beğendikleri zaman bozulmalarına sebeb olması.

netr

  • Cezbetmek, kendine çekmek.
  • Taan etmek, çekiştirmek.
  • Bozulmak, fâsid ve zâyi olmak.

rahnedar

  • Rahnedar etmek
  • Gedik: Açmak.
  • Zarar vermek.
  • Rahnedar olmak
  • Yarılmak, gedik: Açılmak.
  • Bozulmak, zarar görmek.

şahm

  • Bozulmak ve değişmek. Fâsid ve mütegayyer olmak.

salim / sâlim

  • Sağlam.
  • Sıhhatli. Sağ. Noksansız, eksiksiz.
  • Her türlü tehlikeden uzak olan. Emin ve korkusuz olan.
  • Gr: Kelimelerdeki harfler bozulmadan cemi' eki katılarak yapılan çoğul hali. Sâlimûn, sâlihât, sâdıkûn, sâdıkât gibi yapılan cemiler.
  • İçinde harf-i illet bulunma

sekte

  • Susmak, kesilme, ara verme, bozulma.

selamet-i kalb / selâmet-i kalb

  • Bozulmamış kalp.

selim / selîm / سَل۪يمْ

  • Sağlam, bozulmamış olan.

serb

  • (Çoğulu: Sürub) İçyağı.
  • Helâk olmak.
  • Bozulmak, fâsid olmak.
  • Beğenmeme. Azarlama. Çekiştirme.

siyabe

  • Kızlığın bozulması, bekâretin zâil olması.

sukut

  • Düşme. Yukardan aşağıya birden iniverme.
  • Değerini kaybetme. Bozulma.
  • Devrilme.
  • Mahvolma.
  • Ahlâk bakımından alçalma.
  • Büyük bir vazifeden ayrılma.
  • Sarkma.
  • Çocuğun eksik veya ölü olarak doğması.

sünuh

  • Fâsid ve mütegayyer olmak. Bozulmak ve değişmek.

taaffün

  • Bozulma, kokuşma, çürüme.

tagayyür

  • Değişmek. Başkalaşmak.
  • Bozulmak. Renk değiştirmek.
  • Kokmak.

tagayyürat

  • (Tekili: Tagayyür) Başkalaşmalar, bozulmalar. Değişmeler.

tahallül

  • (Halel. den) Bozulmak. Ekşimek. Sirke olmak.
  • Araya girmek. Başka bir şeyin müdahale etmesi, karışması.
  • Dişleri hilâllamak.

taharrüf / تَحَرُّفْ

  • Sapma, bozulma.
  • Kalem karıştırma neticesinde bozulma.

tahl

  • Dalak ağrısından incinmek.
  • Bozulmak, değişmek.

tahnit

  • Mumyalamak. Ölüyü bozulmadan muhafaza etmek için ilâçlamak.

tahrib / تخریب

  • Yıkma, harap etme. (Arapça)
  • Tahrîb edilmek: Yıkılmak, bozulmak, harap edilmek. (Arapça)
  • Tahrîb etmek: Yıkmak, bozmak, harap etmek. (Arapça)

tahrip edilme

  • Bozulma.

tebah / tebâh / تباه

  • Yok olmuş. (Farsça)
  • Yıkılmış. (Farsça)
  • Bozulmuş, çürümüş. (Farsça)
  • Tebâh etmek: (Farsça)
  • Yok etmek. (Farsça)
  • Yıkmak. (Farsça)
  • Bozmak, çürütmek. (Farsça)
  • Tebâh olmak: (Farsça)
  • Yok olmak. (Farsça)
  • Yıkılmak. (Farsça)
  • Bozulmak, çü (Farsça)

tedvir

  • Devrettirmek, döndürmek. Çevirmek.
  • İdare etmek, yönetmek.
  • Daire şekline sokmak.
  • Edb: Bir mısradaki kelimelerin yerini değiştirmekle veznin ve mânanın bozulmamasıdır.
  • Kur'an-ı Kerim kıraatında: Tahkik ile hadr ortasında bir okuma usulüdür. Her iki yönde meşru m

tefessüh / تَفَسُّخْ

  • Alçaklaşmak. Bozulmak.
  • Çürümek. Kokup dağılmak.
  • Tâkattan düşmek.
  • Kokuşup bozulma.
  • Bozulma, çürüme.
  • Bozulma.

tegayyür

  • Hâlden hâle geçmek, değişmek.
  • Bozulmak.
  • Zıt olmak.

tekerrüc

  • Fâsid olmak, bozulmak.
  • Kirlenmek. Paslanmak.

telvih

  • Açıklamak.
  • Zâhir ve aşikâre kılmak.
  • Susuzluktan insanın çehresi bozulmak.
  • Bir şeyi ateşle kızdırmak. Güneş veya ateşin sıcaklığı bir nesnenin rengini değiştirmek.
  • Posa hâline getirmek.
  • Kocamak. Saç ağarması.
  • Almak.
  • İşaret etmek.

temeh

  • Fâsid ve mütegayyer olmak. Bozulmak ve değişmek.

tenakkuz

  • Kırılmak.
  • Bozulmak.

terkin

  • Boyama, yazma.
  • Bozulma, bozma. Çizme, silme.

teva / tevâ

  • Havâlenin bozulma sebebi. Havâleyi kabûl edendeki alacağın telef yâni yok olması.

ücun

  • Suyun renginin ve tadının bozulması.

ukul-ü selime

  • Sağlam ve bozulmamış akıllar.

zalim

  • (Çoğulu: Zılem-Zılmân) Deve kuşunun erkeği.
  • Kaymağı alınmadan içilen süt.
  • Hiç bozulmamış yerden kazılan toprak.

zenh

  • Yemeğin kokup bozulması.

zereb

  • Keskin nesne.
  • Midenin bozulması.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın