Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
bozuk
ifadesini içeren
176
kelime bulundu...
afazi / afazî
Tıb: Organlarda bir işleme bozukluğu olmadığı halde, fikri kelime ile anlatamamak hâli.
(Fransızca)
ağraz-ı faside / ağrâz-ı fâside
Bozuk maksatlar, bozguncu niyetler.
bab / bâb
Kapı.
Bir kitâbın bölümlerinden her biri.
Bozuk bir yol olan Bâbîliğin kurucusu Ali Muhammed'in kendisine verdiği ad.
babilik / bâbîlik
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında İran'da el-Bâb Ali Muhammed isminde bir acem tarafından ortaya çıkarılan bozuk yol. Kendisinin Mehdî olduğunu iddiâ eden, beklenen imâma açılan bir bâb (kapı) olduğunu söyleyen Ali Muhammed'e el-Bab, onun yoluna da Bâbîlik denildi. Daha sonra Behâîlik adıyla de
bahsan
Bozuk, soluk.
(Farsça)
Salına salına yürüyen.
(Farsça)
Kıyafeti bozuk, pejmürde.
(Farsça)
başbuğ
t. Osmanlı devrinde başıbozuk veya akıncı kuvvetlerinin kumandanı.
Lider.
başıbozuk
Bir harp çıktığında orduya süvari veya piyade olarak katılan gönüllü asker. Başıbozuk tâbiri, gelişigüzel ve intizamsız idare tarzına da alem olmuştur. Bir zamanlar bu tâbir, asker olmayan siviller için de kullanılmıştır.
(Türkçe)
batıniyye / bâtıniyye
Mecûsîlikteki ve çeşitli bâtıl dinlerdeki inanışları İslâm dînindenmiş gibi göstermeye çalışan İranlı Meymûn bin Deysân el-Kaddah tarafından kurulan bozuk yol.
bed-ahu / bed-âhû
Karakteri bozuk, huyu kötü.
(Farsça)
bed-cins
Cinsi bozuk.
(Farsça)
bed-endam
Endâmı bozuk, biçimsiz, çarpık.
(Farsça)
bed-maye / bed-mâye
Soysuz, sütü bozuk.
bed-tıynet
Yaradılışı, fıtratı, tabiatı fena ve kötü olan, soyu bozuk, bayağı adam.
(Farsça)
bed-zeban
Kötü söz söyliyen, hicveden. Ağzı pis, ağzı bozuk.
(Farsça)
Kötü dil.
(Farsça)
bedcins / بدجنس
Kötü cinsli, cinsi bozuk.
(Farsça - Arapça)
bedgüher / بدگهر
Kalbi bozuk, mayası bozuk.
(Farsça)
bedmaye / bedmâye / بدمایه
Ahlâksız.
(Farsça)
Soysuz. Sütü bozuk.
(Farsça)
Sütü bozuk.
Mayası bozuk.
(Farsça)
bedsirişt / بدسرشت
Kötü yaratılışlı, mayası bozuk.
(Farsça)
bedzeban / bedzebân / بدزبان
Ağzı bozuk.
(Farsça)
behailik / behâîlik
Müslüman görünüp İslâmiyet'i içerden yıkmak için çalışan El-Bâb Ali Muhammed ismindeki bir acemin talebesi olan Behâullah'ın, kurduğu bozuk yol.
berbad
Harap. Kötü. Virâne. Bozuk. Perişan. Telef ve helâk olmuş.
(Farsça)
bid'at-ı seyyie
Resûlullah'ın ve Eshâbının zamanlarında bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkan ve bir sünnetin unutulmasına sebeb olan bozuk inanış ve ibâdet olarak yapılan işler.
brahma dini / brahma dîni
Hindistan'da mîlâddan asırlarca önce ortaya çıkmış, Allahü teâlânın varlığına inandığı gibi, başka tanrıları (ilâhları) da kabûl eden ve bütün peygamberleri inkâr eden bozuk yol ve inanış.
brehmen
Brahmanizm denilen bozuk yola mensûb kimse.
budist
Budizm adlı bozuk dîne mensûb olan.
budizm
Hindistan'da M.Ö. altıncı yüzyılda yaşamış olan Buda'nın kurduğu, Uzakdoğu ülkelerinde yaygın bozuk bir inanış. Bu inanışta olanlara Budist denir.
caferiyye / câferiyye
Hazret-i Ali'nin torunlarından Ca'fer-i Sâdık'a bağlı olduklarını iddiâ eden, bozuk İmâmiyye fırkasının otuz ikinci kolu.
cebriyye
Hicrî birinci asrın sonlarında ve ikinci asrın başlarında Cehm bin Safvân tarafından ortaya çıkarılan bozuk yol. Buna mürcie fırkası da denir.
cehmiyye
Cebriyye fırkasının bir kolu olup, Hicrî ikinci asırda Cehm bin Saffân tarafından kurulan bozuk fırka.
cezil
Bol. Çok.
Edb: Peltek ve bozuk olmayan kelime.
cuki / cûkî
Hindistan'da yayılan ve bozuk bir yol olan Brahmanizmin, cûk denilen dört rûhânî sınıfından birine mensûb olan kimse. Hind kâfirlerinin dervişlerine verilen ad.
dega
Hile, habislik, dolandırıcılık.
(Farsça)
Hilekâr, dolandırıcı, habis.
(Farsça)
Kalp para, bozuk akçe.
(Farsça)
dereziler / derezîler
Anuştekin ed-Derezî adlı bir bâtınî dâî (propagandacı) tarafından ortaya çıkarılan bozuk yol. Bunlar; Bâtıniyyeden ayrılarak ortaya çıkan, Fâtımî hükümdârı Hâkim bi-emrillah'ın ilâh olduğuna ve onun vezîri Hamza'nın imamlığına inanırlar. Kelimenin do ğrusu Derezî olup, yanlış olarak Dürzü denilmekte
diger-gun
Değişmiş, başkalaşmış, bozuk.
(Farsça)
dinde bid'at
Peygamber efendimiz ve O'nun dört halîfesi zamânında olmayıp, dinde sonradan ortaya çıkarılan bozuk inanışlar, sevap kazanmak niyetiyle yapılan ibâdetler. Dinde yapılan her türlü değişiklikler, yenilikler ve reformlar.
dürzi / dürzî
Derezîler adlı bozuk fırkaya mensub olan kimse.
ebrar / ebrâr
İyi kimseler. Îmânlarında sâdık (doğru), Allahü teâlânın yasak kıldığı şeylerden sakınıp, emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak duranlar. Teklik şekli berr'dir.
edyan-ı batıla / edyan-ı bâtıla
Bâtıl dinler. Bozuk, hükmü hakikatten ayrılmış olan dinler.
efsed
Pek fena, çok bozuk, fazlaca kötü.
esas-ı faside
Bozuk esas, çürük temel.
esasat-ı faside / esâsât-ı fâside
Bozuk esaslar, çürük temeller.
fasid / fâsid / فاسد
Bozguncu.
Doğru olmayan. Bozuk. Müfsid.
Yanlış olan.
Fık: Aslen sahih olup, vasfen sahih olmayan. Yani, kendi nefsinde meşru' iken gayr-i meşru' bir şeye yakınlığı sebebiyle meşru'iyyetten çıkan şeydir. İbadet hususunda fâsid ile bâtıl aynı şeydir. Meçhul bir şeyi sat
Bozuk.
Bozan, bozuk.
Bir ibâdetin, bâtıl olması, geçersiz olması. Bâtıl.
Aslı İslâmiyet'e uygun olup, sıfatı uygun olmayan muâmele, akid.
Bozuk, yanlış.
Bozulmuş, bozuk.
(Arapça)
fasid-faside / fâsid-fâside
Kötü, fena, yanlış, bozuk.
Münafık, fesad çıkaran.
faside
Çürük, bozuk.
fasit / fâsit
Bozuk.
fesad / fesâd / فساد
Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek. (Zıddı: Salâh'tır.)
Bozukluk, karışıklık.
Bozukluk, karışıklık, fitne, anarşi.
Fesat, bozukluk, karışıklık.
Bozukluk.
Fesat, bozukluk.
(Arapça)
Kötülük.
(Arapça)
fesad-ı ahlak / fesad-ı ahlâk
Ahlâk bozukluğu.
fesad-ı dimağ
Akıl bozukluğu, delilik.
fesad-ı mi'de
Mide fesadı, mide bozukluğu.
fesad-ı te'lif
Edb: Bir cümlede yapılan tertibin mâna çıkmayacak derecede bozuk ve karışık oluşu.
fesadat / fesadât / fesâdât
(Tekili: Fesad) Bozukluklar. Kötülükler. Karışıklıklar.
Bozukluklar, karışıklıklar.
Fesatlar, bozukluklar, karışıklıklar.
fesat / فساد
Bozukluk, kötülük.
(Arapça)
fevahiş
(Tekili: Fâhiş) Fâhiş işler. Bozuk işler. Kötü ve haram olan işler, ameller.
fikr-i fasid / fikr-i fâsid
Bozuk fikir, fâsid fikir.
fırka-i dalle / fırka-i dâlle
Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere kendi görüş ve akıllarına göre mânâ vererek, doğru yoldan ayrılıp dalâlete (yanlış ve bozuk yollara) sapmış fırkalardan her biri.
füru-maye
Soyu alçak. Kötü soylu. Sütü bozuk.
galat-ı rü'yet
Renk körlüğü. Bir rengi, aslından başka renkte görme.
Görme bozukluğu.
habit / habît
Fâsid, yaramaz, bozuk.
hadi / hâdi
Hud'a yapan, hileci, aldatıcı.
Fena, bozuk.
hadi'
Hileci, aldatıcı.
Bozuk, fena.
halel / خلل
Bozukluk. Eksiklik.
Başkası tarafından verilen zarar.
İki şeyin aralığı. Boşluk. Açıklık.
Bozukluk, zarar.
Bozukluk.
(Arapça)
haleldar / haleldâr / خللدار
Bozulmuş, bozuk.
(Arapça - Farsça)
Haleldâr etmek:
Bozmak, halel getirmek.
(Arapça - Farsça)
Haleldâr olmak:
Bozulmak, halel gelmek.
(Arapça - Farsça)
halelpezir / halelpezîr
Bozulan, Halel bulan. Eksik. Fesad kabul eden. Bozuk.
(Farsça)
hame
Yaş ot demeti, taze ekin destesi, bir sap üzere bitmiş taze ekin.
Havası bozuk hastalıklı yer.
haşeviyye
Allahü teâlâyı mahlûklara,yaratıklarına benzeten, madde, cism diyen bozuk fırka, topluluk.
hass / hâss
(Çoğulu: Havass) Hususi. Hâlis. Kıymetli ve ileri gelen mühim yakınların topluluğu.
Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan. Umumi olmayıp mahsus olan.
Tam ayar olan, yabancı maddelerle karışık olmayan ve içinde bozuk bulunmayan. Tek, münferid.
Saf.
Tar: Osman
herc ü fesadat / herc ü fesâdat
Karışıklıklar ve bozukluklar.
hevl
Korku. Korku verici.
Ürkmek. Dehşet. Yılgınlık. İhtilâl-ı dimağ (beyindeki bozukluk) sebebi ile bâzı hayâli suretler tevehhüm ederek ondan korkmak.
hişamiyye / hişâmiyye
Hazret-i Ali'yi sevdiğini iddiâ ederek diğer Eshâb-ı kirâmı (Peygamberimizin arkadaşlarını) kötüleyen şîanın kollarından olan bozuk bir fırka, topluluk.
hulul etmek / hulûl etmek
Girmek, yer etmek; bir cismin başka bir cisme girmesi, iki şeyin birleşmesi. Allahü teâlânın kula girmesi sûretiyle onun ilâhlaştığını kabûl edenlerin bozuk ve yanlış görüşü.
hurufilik / hurûfîlik
Acem yahûdisi Fadlullah-ı Hurûfî'nin v.796 (m. 1393) kurduğu bozuk yol. Küfür ve sapık inançları sebebiyle Timur'un oğlu Mîrânşâh tarafından öldürülmüştür.
hurumiyye / hurûmiyye
Bozuk Bâtıniyye fırkasının diğer bir adı. Bu sapık fırkada bulunanlar, birçok haramlara helâl dedikleri için, Hurûmiyye adını almışlardır.
i'tikad-ı fasid / i'tikad-ı fâsid
Bozuk inanç.
ibadiyye / ibâdiyye
Bozuk fırkalardan olan Hâriciyyenin kollarından biri.
ibahiyye / ibâhiyye
İslâmiyet'in haram ve yasak kıldığı şeyleri helâl ve mübâh sayan bozuk bir fırka. Bâtiniyye, İsmâiliyye. Karâmita da denir.
ihtilal / ihtilâl / اختلال
(Çoğulu: İhtilalât) Ayaklanma, devlete isyan. Bozukluk, karışıklık.
Şerre çalışmak, düzensizlik.
Bozukluk, arıza.
(Arapça)
İhtilal.
(Arapça)
ihtilal-i beşer / ihtilâl-i beşer
İnsanlıktaki bozukluk, karışıklık.
ihtilal-i nizam
Nizamın bozukluğu.
ihtilal-i ruhi / ihtilâl-i rûhî / اِخْتِلَالِ رُوح۪ي
Rûhî bozukluk.
ihtilal-i umur / ihtilal-i umûr
İşlerin karışıklığı, işlerin bozukluğu.
ihtilalat / ihtilâlat / اختلالات
Bozukluklar.
(Arapça)
İhtilaller.
(Arapça)
ilhad / ilhâd
Dinsizlik, inanç bozukluğu.
Allah inancından ayrılış, tevhid inancından ayrılma.
iman-ı mevkuf / îmân-ı mevkûf
Ehl-i bid'atin (yanlış, bozuk inançta olanların)îmânı.
inhiraf-ı mizaç
Mizacın bozulması, karakter bozukluğu.
istidad-ı habis
Kötü yetenekli, ruhsal özelliği bozuk.
kaderiyye
Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve "Kul kendi fiillerini kendi yaratır" diyerek kaderi yâni işlerin, Allahü teâlânın takdîri ile olduğunu inkâr eden bozuk fırka. Bu fırkaya Mu'tezile adı da verilir.
kadiyanilik / kâdiyânîlik
On dokuzuncu yüzyılda, Hindistan'da Mirzâ Gulâm Ahmed tarafından kurulan bozuk yol. Kurucusunun doğum yeri olan Kâdiyan kasabasına nisbetle bu adla anılmaktadır. İsmine nisbetle, Ahmediyye de denilmektedir.
karamita / karâmita
Milâdî dokuzuncu asırda Hamdan Karmat tarafından kurulan bozuk fırka. İsmâiliyye ve Bâtıniyye de denir.
kem
Az, noksan, eksik.
(Farsça)
Kötü. Fenâ. Ayarı bozuk.
(Farsça)
Fakir, hakir.
(Farsça)
kem-asl
Aslı ve nesli bozuk.
(Farsça)
kem-ayar
Ayârı doğru olmayıp bozuk olan. Hileli, kalp.
(Farsça)
kem-iyar
Ayarı bozuk. Hileli. Kalp altun veya gümüş.
(Farsça)
kilabiyye / kilâbiyye
Ebû Abdullah Kilâb'ın kurduğu bozuk fırka.
kisaniyye / kîsâniyye
Şiânın kollarından. Muhtâr bin Ebî Ubeyd es-Sekâfî'nin kurduğu bozuk fırka. Muhtâr bin Ebî Ubeyd es-Sekafî'nin bir adı da Keysân olması sebebiyle Keysâniyye denilmiştir. Bu fırkaya Muhtâriyye veya Bedâiyye de denir.
kıyas-ı fasid / kıyâs-ı fâsid
Şartlarına uygun olmadan yapılan bozuk, geçersiz kıyas.
kıyas-ı faside / kıyas-ı fâside
Yanlış, bozuk, geçersiz kıyas.
kıyas-ı fasit / kıyas-ı fâsit
Bozuk kıyas, yanlış sonuç veren kıyas.
leim / leîm
Alçak, deni, rezil, zelil, levm edilen. Cimri.
Mayası bozuk ve kötü.
Mayası bozuk, kötü, kınayıcı.
leyl-i dimağ
Dimağın bozukluğu. Zihnin iyi çalışmaması.
ma'nevi hastalık / ma'nevî hastalık
Kalbe gelen yanlış îtikâd (inanç); insanın doğruyu, gerçeği görmesine mâni olan perde; îtikâdî bozukluk ve düşünce. Dünyâya ve haramlara düşkün olma; kibir ve riyâ gibi kalb hastalığı.
ma'nevi temizlik / ma'nevî temizlik
İnsanın iç temizliği, kalb temizliği; kalbini her türlü bozuk inanış ve düşüncelerden fenâ huylardan arındırmak.
maraz-ı kalbi / maraz-ı kalbî
Kalb hastalığı, bozuk îtikâd; kibir, hased (kıskançlık), kin ve riyâ (gösteriş) gibi kalb hastalıkları. Kalbin Allahü teâlâdan başka şeylere tutulması.
maslahat
Bir işin hayırlı, iyi olmasına vesîle olan şey. Çoğulu, mesâlih'tir. Maslahatın zıddı mefsedet yâni bozukluktur.
medeniyet-i faside
Bozuk olan; insanları ve toplumları ifsad eden Batı medeniyeti.
mefsedet
Bozukluk, fenâlık, fesatçılık. Münâfıklık.
Fesatlık, bozukluk.
mezr
Fâsit olma. Bozuk olma.
Pis.
Ayrılık.
mu'attala
Allahü teâlânın sıfatlarını inkâr eden bozuk bir fırka, topluluk.
mu'tezile
Hicrî ikinci asırda Vâsıl bin Atâ tarafından kurulan ve aklı, nakilden yâni dînî delillerden önde tutan bozuk fırka. "Büyük günâh işleyen kimse ne kâfirdir, ne de mü'mindir, iki menzile (yer) arasında bir menzilededir (yerdedir)" diyen Vâsıl bin Atâ, hocası Hasen-ül-Basrî'nin ders halkasından ayrıld
mücessime
Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih (mânâsı kapalı) âyetleri, zâhir (görünen)mânâsına göre açıklayıp, Allahü teâlânın el ve yüz gibi organlarının bulunduğunu, dolayısıyla madde ve cisim olduğunu iddiâ ederek doğru yoldan ayrılan bozuk fırka. Bu fırkaya müşe bbihe de denir.
muharref
(Harf. den) Tahrif edilmiş. Değiştirilmiş. kalem karıştırılmış. Bozuk. İfsâd ederek tahrib edilmiş.
muhtel
Bozuk, karışık.
muhtell
Bozuk. Berbâd. Karışmış. İşgal ve ihlâl edilmiş.
İntizamsız. Nizamsız olmuş.
Fakir kimse.
Çok susuz kalmış olan.
Bozuk, hasta.
mülhid
Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış mânâ vererek dinden çıkan, yâni îmânı bozuk olan, Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) söğen.
müntin
(Netânet. den) Pis kokan, kokmuş. Bozuk. Müteaffin.
mürcie
"Günâh işlemek insana zarar vermez. Âsî (isyân eden), fâsık (açıktan günâh işleyen) azâb görmeyecektir" diyerek, Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda olanlardan) ayrılan bozuk fırka.
müşebbihe
Allahü teâlâyı cisim ve varlıklara benzeten, Kur'ân-ı kerîmdeki müteşâbih (mânâsı kapalı) âyetleri görünen lugat mânâsına göre açıklayıp, Allahü teâlânın el ve yüz gibi organlarının olduğunu iddiâ eden bozuk fırka.
mütegayyir
Değişen. Bir halden başka bir hale geçen.
Bozulmuş, bozuk.
mütekavvim
Bozuk iken düzelen, eğri iken doğrulan.
İyi idâre edilen.
Sağlam, muhkem.
Müesses, te'sis edilmiş, kurulmuş.
na-cins
Aynı cinsten olmayan.
(Farsça)
Cinsi bozuk.
(Farsça)
na-mevzun
Ahenksiz, ölçüsüz, vezinsiz, orantısız.
(Farsça)
Edb: Vezni bozuk veya hiç olmayan manzume.
(Farsça)
nacins / nâcins / ناجنس
Soysuz, cinsi bozuk.
(Farsça - Arapça)
nakıs-ul iyar
Ayarı bozuk.
nasere
Ayarı bozuk para.
(Farsça)
nazmşiken
Düzensiz; nazım yönünden uyumsuz, tertibi bozuk.
neccariyye / neccâriyye
Hicretin üçüncü asrında Hüseyin bin Muhammed en-Neccâr tarafından kurulan bozuk fırka.
nevroz
Tıb: Sinir sistemi bozukluğu. Sinirlilik hastalığı.
(Fransızca)
nusayri / nusayrî
Eshâb-ı kirâma (Peygamber efendimizin arkadaşlarına) iftirâ eden şîanın kollarından. On birinci imâm olan Hasen bin Ali Askerî'nin adamlarından olduğunu söyleyen İbn-i Nusayr adındaki bozuk inanışlı kimseye uyanlar.
perişan
Dağınık, karışık.
(Farsça)
Bozuk, tertibsiz, düzensiz.
(Farsça)
Kederli, hüzünlü, kaygılı.
(Farsça)
rafıza
Şii fırkalarından bir tâife. Hak mezhepten ayrılmış, namazsız, itikadı bozuk kimse.
Asker kaçağı güruhu.
Düstur, akide ve nizam kabul edilen esaslardan ayrılanlar.
rafıziler / râfızîler
Şîanın kollarından. İmâm-ı Zeynel'âbidîn'in vefâtından sonra oğlu Zeyd'den ayrılarak, Eshâb-ı kirâm (Peygamber efendimizin arkadaşları) düşmanlığında taşkınlık gösteren, hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer'in halîfeliklerini kabûl etmeyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka. Terk edenler, ayrılanlar
rahne / رخنه
Gedik, yarık. Gemilerin bordalarında veya su kesimlerinin altında mermi isabetiyle veya herhangi bir te'sirle açılan delikler, yarıklar.
(Farsça)
Yara.
(Farsça)
Bozukluk. Zarar.
(Farsça)
Yarık, gedik.
(Farsça)
Bozukluk.
(Farsça)
resuliler / resûlîler
Yemen'de 1231 (H. 629)-1454 (H. 858) yılları arasında hüküm sürmüş olan bozuk inanışlı bir hânedân, âile.
rir
Fâsid, bozuk, yaramaz.
safi
Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz.
Bozuk olmayan. Hâlis.
safiye
Temiz, katışıksız, bozuk olmayan.
İçinde yapmacık ve uydurma bir şey, fazladan kelime ve kafiye bulunmayan söz.
sahafet
Zayıflık, bozukluk.
Hafiflik.
sahl
Ses kısıklığı. Ses bozukluğu.
Boğazını boğup şiddetle çağırmak.
sakam
Hastalık, bozukluk.
sakamet
Bozukluk, hastalık.
Bozukluk, ziyan, noksan, zarar, eksiklik.
Keyifsizlik.
Dert.
sakat
Bir tarafı bozuk, eksik veya asla bir işe yaramaz olan.
Yanlışlık (yazıda veya sözde).
sakta
(Çoğulu: Sakatât) Sözdeki bozukluk veya yanlışlık.
seb'iyye
Bozuk fırkalardan biri olan İsmâiliyye fırkasının diğer bir adı. Bu fırka, şerîat (din) sâhibi peygamberlerin sâdece yedi tâne ve yedincisinin Mehdî olduğunu, ayrıca her asırda yedi imâmın bulunduğunu iddiâ ettikleri için bu isimle anılmışlardır.
sebbiyye
Hazret-i Ali'yi seviyoruz deyip Eshâb-ı kirâmın çoğunu kötüleyen bozuk fırka.
sebeiyye
Hazret-i Ali'ye tanrı diyen bozuk fırka. Bunlara Hurûfîler de denir.
seces
Bozuk ve bulanık su.
sekam
Hastalık. İllet. Bozukluk.
selefiyye
Selef-i sâlihînin (Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn, Tebe-i tâbiînin) yolunda olduklarını iddiâ ettikleri hâlde, onların yolundan ayrılan bozuk îtikâdlı kimseler.
selit
Kahredici, galebe edici.
Susam yağı.
Kötü sözlü şerli kimse. Ağzı bozuk.
Zeytinyağı.
sergerde
Başıbozuk.
Kötü işlerde elebaşı olan.
(Farsça)
Başı bozuk.
(Farsça)
Reis.
(Farsça)
serkeşane / serkeşâne
Başıbozuk bir şekilde.
şerr ü fesad
Kötülük ve bozukluk. şer ve fesat.
şia / şîa
Taraftar, yardımcılar. Hazret-i Ali'yi sevdiklerini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâmın (Peygamber efendimizin arkadaşlarının) kıymetini bilmeyen ve onları kötüleyen kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka.
sivil
Asker olmayan.
(Fransızca)
Başı bozuk.
(Fransızca)
Mülkî.
(Fransızca)
Tebdil-i kıyafetle gezen polis.
(Fransızca)
Medeni.
(Fransızca)
sôfistaiyye / sôfistâiyye
Mîlâddan önce beşinci asırda Yunanistan'da ortaya çıkan felsefî bozuk bir fırka, topluluk.
su-i hazm
Sindirim bozukluğu.
su-i mizac / su-i mizâc
Sıhhat bozukluğu, huy fenalığı.
su-i niyet
Kötü ve bozuk niyet.
ta'mir
Bozuk şeyi düzeltmek. Eski şeyi düzeltip yeni hâline getirmek.
ta'mirat / ta'mirât
(Tekili: Tamir) Noksanları gidermek. Eksik ve bozukları düzeltmeler ve tamamlamalar. Ta'mirler.
tafdiliyye / tafdîliyye
Şîanın kollarından biri. Hazret-i Ali'yi sevdiklerini söyleyip, diğer Eshâb-ı kirâmı kötüleyen bozuk fırka.
talah
Salih olmayan. Bozuk.
te'vilat-ı faside / te'vilât-ı fâside
Bozuk ve yanlış te'viller, yorumlar.
tebah
Mahvolmuş. Yıkılmış. Fesada giriftar olmuş.
(Farsça)
Bozuk.
(Farsça)
terkik
Zayıflatma. Lisanı veya ibareyi kusurlu ve bozuk kullanma.
teşa'ub
Perâkende ve kol kol olup bölükler ve şubeler sahibi olma.
Bozuk bir şeyin düzelmesi.
Iraklaşmak.
teskim
(Sakm. dan) Hasta etme.
Bozuk ve yanlış sayma.
teslis / teslîs
Üçleme; Hıristiyanların tanrı üçtür veya tanrı üç unsurdan (Baba-Oğul-Rûh-ul-kudüsten) meydana gelmiştir şeklinde kabûl ettikleri bozuk inanış. Trinite.
teşvişiyyet
Karışıklık, bozukluk.
tevilat-ı faside / tevilât-ı fâside
Bozuk ve yanlış yorumlar.
üslupşiken / üslûpşiken
İfade ve anlatımı bozuk, karışık.
yebab
Yıkık, bozuk, harap, virâne.
(Farsça)
yetmiş iki fırka
Ehl-i sünnet yolundan (Peygamber efendimizin ve Eshâb-ı kirâmın bildirdiği doğru yoldan) ayrılan ve Cehennem'e gidecekleri hadîs-i şerîfte bildirilen bozuk fırkalar. Bunlara bid'at ehli veya dalâlet fırkaları da denir.
yezidiler / yezîdîler
Hazret-i Ali'ye düşman olan ve şeytana tapan kimselerin mensûb olduğu bozuk fırka. İbâdiyye fırkasının kurucusu Abdullah bin İbâd'ın adamlarından Yezîd bin Enîse'ye uydukları için bu adı almışlardır. Emevî halîfelerinden Yezîd'in bunlarla hiçbir ilgi si yoktur.
zann-ı fasid
Bozuk, yanlış zan.
zenim
Soyu bozuk, soysuz. Aslında o kavimden olmayıp sonradan ona katılan kimse.
Aşağılık.
zevk-i faside / zevk-i fâside
Bozuk zevk (zıddı, zevk-i selîm).
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
suhud
sefain-i harbiye
sefain-i kibriya
ilh
tabakat-ı seb'a
süheyl
ilh.
sefain
şecc
sari
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
bozuk
Ulusal dil
Raya
ayırmak
N ola
taharri
mutab
ARŞ
Tesri
YENİLİKÇİ