Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
boyun
ifadesini içeren
241
kelime bulundu...
a'nak / a'nâk
(Tekili: Unk) Boyunlar, gerdanlar.
aded-i enfas / aded-i enfâs
Canlıların hayatları boyunca aldıkları nefeslerin sayısı.
adet / âdet
Usul, görenek, alışılmış davranış. Huy, tabiat. Toplumda nesiller boyunca uyulan ve kamuoyunda (umumî efkârda) saygı ve müeyyideye sahip hareket kaideleri (Sosyoloji). İslâm cemiyetinde âdetler de İslâmî olur, İslâma uygun olur. Müslüman, İslâma aykırı âdetlere uymaz. Cemiyetin yabancı âdetlerle boz
afur
Boz tüylü ve kısa boyunlu olan geyik.
Zaman.
ağlal / ağlâl / اغلال
Boyunduruklar.
(Arapça)
Zincirler.
(Arapça)
ahda'
Boyun damarlarından bir damar.
Hilekâr, aldatıcı, kandırıcı.
akved
Uzun boyunlu.
ald
Boyun siniri.
anka
İsmi olup cismi bilinmeyen bir kuş. Çok büyük olduğu anlatılır. Zümrüd-ü Anka ve Simurg gibi isimlerle de anılır.
Uzun boyunlu kadın.
Arabdan bir kimsenin lakabı.
Zahmet, meşakkat.
ariz ve amik
Enine ve boyuna, genişliğine ve derinliğine, tafsilâtlı şekilde.
arziyat
Jeoloji. Dünyanın yaradılışı ile tarih boyunca değişen vaziyetlerini tetkik eden ilim.
as'ar
Çok kibirli, mağrur.
Çarpık suratlı, eğri yüzlü, eğri boyunlu.
asr-ı sani / asr-ı sâni
İkinci asır.
Ist: Fey-i zevâle ilâveten, herşeyin gölgesi kendi boyunun iki misli daha uzadığı zamandan başlayan ikindi vaktidir. (Fey-i zevâl; güneş tam ortada iken, gölgenin uzunluğudur.)
asur / asûr
Eğri boyunlu.
atal
(C. A'tâl) Vücudun örtüsüz yeri, bilhassa ense.
Bir kişinin güzelliği.
Vücudun tamamı.
Boyuna asılan gerdanlığı kaybetmek.
ater
Arap kadınlarının misk ve başka güzel şeylerle yoğurup, boyunlarına taktıkları gerdanlık.
atik
(Çoğulu: Avâtik) Sırtın üst kısmı. Omuz ile boyun arası.
Eski şarap.
atvak
(Tekili: Tavk) Tasmalar. Gerdanlıklar, boyuna takılan mücevherler.
Tâkatler, kuvvetler.
Boyundaki halka çizgiler.
avhec
Yılan.
Uzun boyunlu.
Dişi deve.
ayt
Uzun boyunlu.
ayta'
Uzun boyunlu kadın.
Uzun boyunlu dişi deve.
aytel
Uzun boyunlu.
aziz-i cebbar / azîz-i cebbâr
Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, izzet ve yücelik sahibi Allah.
bevarid
(Tekili: Bârid) Soğutulmuş yemekler.
Omuzlarda boyun arasında, gerdanın yanında veya kulaklar arasında ve ensede olan etler.
Sakat şeyler.
bezec
(Çoğulu: Bezecât) Boyun çekmek.
Laf vurmak.
Kuzu, hamel.
cebbar / cebbâr
Dilediği herşeyi yapabilecek kudrete sahip olan, herşeyi ve herkesi ister istemez kudretine boyun eğdiren, kudret ve azamet sahibi Allah.
celse-i muhakeme
Mahkeme heyetinin görüşme boyunca yaptığı oturum, yargılama duruşması.
cid / cîd
Gerdan. Süslemeye lâyık boyun. Güzel boyun.
Boyun.
cug
Öküz boyunduruğu.
(Farsça)
çug
Su arkı.
(Farsça)
Boyunduruk.
(Farsça)
cüyud
(Tekili: Cid) Gerdanlar, boyunlar.
dane
(Diyn. den) "İtaat etti. İtaatli oldu, boyun eğdi, aziz oldu" mânasında fiil.
dara'
Zayıf. Zelil, hakir.
Muti, itâat eden, boyun eğen.
darb-ı unk
Boyun vurma.
defva
Boyu uzun ağaç. Uzun boyunlu keçi.
Boynu uzun olan kadın.
derece-i inkıyad
Boyun eğme derecesi.
derece-i inkıyad ve itaat
Boyun eğme ve itaat derecesi.
derece-i itaat ve musahhariyet
İtaat ve boyun eğmişlik derecesi.
desi'
İki omuz arasında boyun battığı yer.
destedad-ı teslim / destedâd-ı teslim
Teslim olma, boyun eğme.
dürdakıs
Başla boyun arasında olan kemik.
ecyad
(Tekili: Cîd) Uzun boyunlar.
ecyed
Uzun boyunlu (adam.)
eglal
(Tekili: Gull) Halkalar. Kelepçeler. Mahkemenin cezaya müstehak kılıp mahkum ettiği kimselerin boyun ve ayaklarına vurulan zincirler.
(Galel) Ağaçlar arasında korulukta akan sular.
erkaban
Uzun boyunlu.
esaret
Esirlik. Kölelik. Kullara kendini teslim etmiş olmak. Başka milletten olanlara boyun eğmek.
esta'
(Satı. dan) Uzun boyunlu. Boynu uzun olan insan veya hayvan.
faik / fâik
Üstün, üstünde. Diğerinden daha değerli ve üstün. Her şeyin güzide ve a'lâsı. Âli.
Başın boyun ile bitiştiği yer.
fariza / farîza
Kaçınılmaz ödev, boyun borcu.
fermanber
Boyun eğen, itaat eden.
fers
Yırtmak.
Parçalamak.
Katletmek, öldürmek.
Boyunlamak.
feth ve teshir ederek
Fethederek ve emre hazır hâle getirerek, boyun eğdirerek.
fevak
İki sağım arasında devenin memesinde sütün birikmesi.
Rahat.
Rücu.
Uzun boyunlu bir nevi su kuşu.
fıkarat-ı rakabiye / fıkarât-ı rakabiye
Tıb: Boyun omurları.
füyak
Su kuşlarından uzun boyunlu bir kuş.
gafir / gafîr
Çok fazla, sayısız, kalabalık.
Örten, etrafını çeviren.
Umumi.
Boyun, boğaz ve kafada olan tüyler.
gerdan / gerdân
Boyunla göğüs arası.
gerden / گردن
Dönen. Dönücü.
(Farsça)
Boyun.
(Farsça)
Şeci'. Bahadır. Pehlivan.
(Farsça)
Boyun.
(Farsça)
gerden-bend
Boyuna bağlanan nesne, boyun bağı.
(Farsça)
Gerdanlık.
(Farsça)
gerden-beste
Boynu bağlı. İtâatli. Boyun eğmiş.
(Farsça)
gerden-dade-i inkıyad ve teslim / gerden-dâde-i inkıyâd ve teslim
İtaatle boyun eğen, itaat ederek teslim olan.
gerden-efraz
(Gerden-firâz) Kibirli, gururlu. Boyun kaldıran, başı yukarda.
(Farsça)
gerdenbeste-i inkıyad / gerdenbeste-i inkıyâd
İtaatle boyun eğen.
gerdendade / gerdendâde
Boyun eğme.
gerdendade-i teslim / gerdendâde-i teslim
Boyun eğerek teslim olma.
gerdendade-i tevfik / gerdendâde-i tevfik
Gerekli çalışma ve vazifeleri yerine getirdikten sonra neticeye boyun eğme ve sonucu Allah'tan bekleme.
geven
Çalı. Dikenli ve bir karış kadar boyunda bir nebat. Aslı Gevân'dır.
(Türkçe)
gudde
Tıb: Bez. Vücudun muhtelif yerlerinde, hususan boyunda bir nevi vücuda lazım su çıkaran depocuk. Şiş.
gülhane
İstanbulda Sarayburnu'ndan Topkapı Sarayı'nın duvarlarına ve bir taraftan Çizme Kapısı hizasına kadar devam eden saha. Bunun deniz tarafında, şimdiki hat boyunun batısında vaktiyle sıra ile gül bahçeleri bulunduğundan bu isim verilmiştir.
halta
Köpeklere takılan boyun halkası. Tasma.
hatem-i sadaret / hâtem-i sadaret
Padişahın sadrazamlarda bulunan mührü. Buna "hâtem-i vekâlet", "hâtem-i şerif" veya "mühr-i hümayun" da denilirdi. İlk zamanlar yüzük şeklinde idi ve parmağa takılırdı. Sonraları zincire bağlı olarak sadrazamlar, boyunlarına asarlardı. Bundan ayrılmak, vazifeden azledilmek demek olduğu için; mühürü
hayta'
Deve kuşlarının uzun boyunlu olanı.
hedi / hedî
(Çoğulu: Hevâdî) Mürşid.
Boyun.
hevai / hevâî
Nefsine boyun eğen, nefsinin zaafları doğrultusunda hareket eden.
hezhaz
Aygırları boyunlarından sıkıp zebun eden yavuz aygır.
hırran
Boyun eğen, itaat eden, muti.
hiza / hizâ / حذا
Sıra.
(Arapça)
Hizâya gelmek:
(Arapça)
Boyun eğmek, itaat etmek, kabullenmek.
(Arapça)
Sırayı bozmadan durmak.
(Arapça)
Hizâya girmek:
Sıra olmak.
(Arapça)
huble
Boyuna takılan süs eşyası.
hudu' / hudû'
Boyun eğmek, alçak gönüllülük. Kalbde devamlı olan Allah korkusu. Allahü teâlâya itâat etmek.
hükmberdar
Hükme muti olan, itaat eden, boyun eğen.
(Farsça)
hükmkeş
Emre itaat eden, hükme boyun eğen.
hükumet-i gayr-i müstakille / hükûmet-i gayr-i müstakille
İstiklâliyet ve hâkimiyet haklarını tamamen haiz olmayıp, diğer bir devletin boyunduruğu altında bulunan hükûmet.
hünkar mahfili / hünkâr mahfili
Eskiden camilerde padişahlar için yapılmış olan yerler. Bu mahfiller camilerin zemininden yüksek olarak yapılır ve caminin iç kısmını görmek için kafes konulurdu. Bunun haricinde kafesin birkaç yerinde 20-30 cm. en ve boyunda açılabilir küçük pencereler de bulunurdu.
huşu' / huşû'
Tevâzû, alçak gönüllülük. Hakk'a boyun eğmek. Korku ve sevgiden meydana gelen edebli bir hal.
hütu'
Boyun uzatmak.
Çok nazar etmek, çok bakmak.
huzu / huzû
Allah'ın büyüklüğünü düşünerek boyun eğme.
hüzzet
Boyun.
i'tinak
(Unk. dan) Birbirlerinin boyunlarına sarılma.
Kucaklama.
Sıkıca kavrayıp alma.
ican
Boyun, unk.
icl
(Çoğulu: İcâl) Boyun ağrısı.
Sığır sürüsü.
ihbak
Boyun eğme, inkıyâd, yumuşaklıkla söz dinleme.
ıkd
İnci. Gerdanlık. Mücevher, boyuna takılan dizilmiş kıymetli şey.
İnci dizecek iplik.
Hurma salkımı.
ılab
Boyunda olan uzun nişan.
ılba'
(Çoğulu: Alâbâ) Boyun siniri.
imtisal / imtisâl / امتثال
Emre uyma, boyun eğme.
Boyun eğme.
(Arapça)
Verilen işi yapma.
(Arapça)
imtisal edilen
Uyulan, boyun eğilen.
imtisal etme
Emre uyma, boyun eğme.
imtisal ettirmek
Boyun eğdirmek.
inbisat
Genişleme. Yayılma.
Açık yüzlü olma. Şâd, mesrur ve mahzuz olma.
Gönül açıklığı. Kalb ferahlığı.
Fiz: Sıcaklığın etkisiyle madenî cisimlerin enine, boyuna büyüyüp uzaması. Genleşme.
inkıyad / inkıyâd
Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.
Boyun eğme, mutî olma, itaat etme.
Boyun eğme, itaat etme.
Boyun eğme, itâat etme.
Boyun eğme, bağlanma.
inkiyad
Boyun eğmek, itaat etmek.
inkıyad / انقياد / inkıyâd
Boyun eyme.
Bağlanma, boyun eğme.
(Arapça)
inkıyad eden
Boyun eğen.
inkıyad etmek
Boyun eğmek, itaat etmek.
inkıyad-ı eşya / inkıyâd-ı eşya
Varlıkların boyun eğmesi, itaat etmesi.
inkıyaden
İnkıyad suretiyle. Teslim olarak. İtaat ederek, boyun eğerek.
inkıyat
Boyun eğme, itaat etme.
inzılam
Zâlimin zulmüne boyun eğme.
islam / islâm
Boyun bükerek teslim olmak. Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselâm vâsıtasıyla bildirdiği emirler ve yasakları.
ita'at / itâ'at
Söz dinleme, boyun eğme, emre göre hareket etme. Sözünden çıkmama.
itaat / itâat / اطاعت
Alınan emre uymak. Söz dinlemek. İnkıyad etmek. Boyun eğmek. Âmirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek.
Uyma, boyun eğme.
(Arapça)
İtâat etmek:
Uymak, boyun eğmek.
(Arapça)
itaat ettirme
Emre uydurma, boyun eğdirme.
itaatkarane / itaatkârâne
İtaat ederek, boyun eğerek.
kabil-i teshir olmayan
Boyun eğdirilmesi mümkün olmayan.
kadere rıza / kadere rızâ
İnsanın, Allahü teâlânın kendisi hakkında takdîr ettiği şeylere rızâ göstermesi, hoşnud olması başına gelen belâ ve musîbetlere sabredip, boyun eğmesi.
kahhar / kahhâr
Herşeye her zaman mutlak galip gelen ve boyun eğdiren Allah.
kail
Söyleyen. Anlatan. Nakleden. Söz sahibi. İnanmış.
Boyun eğmiş. Rıza göstermiş, razı olmuş.
Söyleyen, diyen.
Razı olmuş, boyun eğmiş.
kasara
(Çoğulu: Kasr-Kasarât) Boyun kökü.
Yoğun ağaç.
Gemilerin baş ve arka taraflarında güverteden daha yüksek yapılan güverte.
kavda
(Çoğulu: Kud) Uzun boyunlu kadın.
Alt dişlerin uzun başlısı.
kayd-ı hayat
Ömür boyunca, yaşadığı müddetçe.
kemal-i imtisal / kemâl-i imtisâl
Eksiksiz bir şekilde bağlanma, boyun eğme.
kemal-i inkıyad / kemâl-i inkıyad
Tam ve mükemmel boyun eğme.
kemal-i itaat / kemâl-i itâat
Tam bir itaat, mükemmel ve kusursuz bir şekilde boyun eğme.
kemal-i musahhariyet / kemâl-i musahhariyet
Tam bir boyun eğmişlik.
kerd
Sürmek.
Def'etmek, kovmak.
Boyun.
kimam
(Tekili: Kimm) Tomurcuklar.
Hayvan ağızlığı. Boyunduruk.
küra'
(Çoğulu: Ekru-Ekâri) İnsanda boyundan aşağısı; hayvanda topuktan aşağısı.
Koyun ve sığır baldırı.
kurtat
Eyer altına konan bir nesne.
Boyun.
lahd
Kabir kazıldıktan sonra, kabrin taban sathından kıble cihetine kabir boyunca, içine ölü sığacak kadar genişlik ve derinlikte kazılan yer.
leben
Süt.
Boyun ağrısı.
lit / lît
Boyunun bir tarafı.
Boyun.
Baş.
lügd
Çene ile boyun arasında olan et.
lügnun
(Çoğulu: Leganin) Çene ile boyun arasındaki et.
madalyon
Boyuna takılan süs eşyası.
mahasal-ı ömr / mâhasal-ı ömr
Evlât. Çocuk.
Hayat boyunca çalışılarak vücuda getirilen eser veya elde edilen şey.
mahdu'
Hileye aldanmış olan. Kandırılmış kimse.
Boyun damarı kesilmiş kişi.
mahrek-i senevi / mahrek-i senevî
Bir gezegenin bir sene boyunca döndüğü daire, hareket yolu, yıllık yörüngesi.
mahzu'
Boyun eğmiş.
malikane
Büyük ve gösterişli köşk.
(Farsça)
Tar: Bir kimseye, gelirinden hayatı boyunca istifade etmek; fakat satamamak ve miras bırakamamak şartıyla verilen beylik arazi.
(Farsça)
matneb
(Çoğulu: Metânib) Omuz.
Omuzla boyun arası.
mensic
(Çoğulu: Menâsic) Bez dokuyacak yer.
Boyun ile kürek arası.
mesh
Mest denilen ayakkabıyı abdestle giydikten sonra, abdest bozulup, yeniden alırken, ayakları yıkamayıp elleri ıslatarak, sağ elin yaş beş parmağını sağ mest, sol elinkini de sol mest üzerine boylu boyunca yapıştırıp ayak parmakları ucundan bacağa do ğru çekme.
Bir uzva veya sargıya ıs
muhtazı'
Boyun eğen. Tevâzu yapan. Alçak gönüllülük gösteren.
muhtazıane / muhtazıâne
Alçak gönüllülükle. Tevâzu ve mahviyetle. Boyun eğerek.
(Farsça)
mukallidin / mukallidîn
(Tekili: Mukallid) Taklidçiler. Örnek ve misâl alanlar.
Takınanlar. Boyuna takanlar.
mukannit
Yer altından kanalla su akıtan kişi.
Muti kimse, itaat eden, emre boyun eğen kişi.
mukmehun
Elleri boyunlarına bağlı veya boyunlarından zincir takılı olarak azab çekenler.
Başı yukarı kalkmış, gözleri bir yere dikilmiş ve etrafa bakamayan somurtmuş kimseler.
münkad
Boyun eğen.
(Kavd. dan) İnkiyad eden, boyun eğen, muti olan, itaat eden.
İnkıyad eden, uyan, boyun eğen.
munzalim
Kendi isteğiyle veya istemiyerek zâlimin zulmüne boyun eğen.
mürkab
Baş ve boyun derisi. Baş ve boyundan soyulan deri.
musahhar
Boyun eğdirme.
musahhar eden
Boyun eğdiren.
musahhar etmek
Boyun eğdirmek, emri altına almak.
musahhar kılmak
Boyun eğdirmek.
musahhar olma
Boyun eğme, itaat etme.
musahhar olmak
Boyun eğmek.
musahharane / musahharâne
Emre uyarak, boyun eğerek.
musahhariyet
Boyun eğmişlik.
musahhariyet-i mevcudat
Varlıkların boyun eğmesi.
müsahhirü'ş-şemsi ve'l-kamer
Ayı ve Güneşi itaat ettiren, boyun eğdiren, Allah.
müsteslim
(Çoğulu: Müsteslimîn) Müslüman olan. İslâm dinini kabul eden.
Teslim olan, boyun eğen.
müsteslimin / müsteslimîn
(Tekili: Müsteslim) Müslüman olanlar. İslâm dinini kabul edenler.
Boyun eğenler, teslim olanlar.
mutava'at / mutâva'at / مطاوعت
Baş eğme, boyun eğme, itaat.
(Arapça)
mutavaat / mutâvaat
İstekli olma, boyun eğme.
muti / mutî / مطيع
İtaat eden, boyun eğen.
(Arapça)
Mutî olmak:
İtaat etmek, boyun eğmek.
(Arapça)
müvatat
Muvafakat, uygunluk.
Boyun eğmek, itaat etmek.
nafiz-ül emr
Emri geçip sözü dinlenilen.
Kendisine itaat edip boyun eğilen.
naha'
Boyun kemiğindeki beyaz iliğe varana kadar kesmek.
Yemen taifesinden bir kavim.
Hâlis etmek.
Uzaklık, ıraklık.
nahr
Boğazlamak. Bir hayvanın göğsü üstünden bıçak vurup boğaz damarını kesmek.
İki şeyin birbirine göğüs göğüse olması.
Boyun. Boğaz çukuru.
Sadır.
Gündüzün evveli.
Namazda kıyamda iken sağ eli sol elin üstüne koymak.
nasil
Çenelerin altından boyun ile başın kavuştuğu yerde olan mafsal.
nir
(Çoğulu: Nirân-Enyâr) Öküz boyunduruğu.
Bez damgası.
Irgaç.
nıtab
Baş.
Boyun damarı.
nu'nua
Devenin boyun eti.
Horozun boyun tüyü.
nuha'
Boyun kemiği içindeki murdar ilik.
ömri hibe / ömrî hibe
Bir kimseye; "Ömrün boyunca evim senin olsun" diyerek yapılan hibe.
rakabat
(Tekili: Rakabe) Boyunlar. Ense kökleri.
Köleler, câriyeler. Kullar.
rakabe
Ense kökü, boyun.
Kul, köle, câriye.
ram / râm / رام
Boyun eğme.
Boyun eğme.
İtaat eden, boyun eğen.
(Farsça)
Râm etmek:
Boyun eğdirmek, itaat ettirmek.
(Farsça)
Râm olmak:
Boyun eğmek, itaat etmek.
(Farsça)
ram olmak / ram
İtaat etmek, boyun eğmek.
Ram: İtaat eden, boyun eğen, itaatli, münkad.
Teslim olmak, hükmü altına girmek
(Farsça)
rametmek
Boyun eğdirmek, itaate getirmek.
razı
Hoşnud, rıza gösteren, kabul eden.
Boyun eğen, itaat eden.
rebeze
(Çoğulu: Rebez-Rebezât) Devenin boyun yünü.
rikab
(Tekili: Rakabe) Boyunduruk altında olanlar. Kullar, köleler.
Boyun, ense kökü.
riyazet / riyâzet / ریاضت
Nefsinin isteklerine boyun eğmeden yaşama.
(Arapça)
rıza
Hoşnutluk, memnunluk, razı olma, peki deme.
İstek, kendi isteği.
Allah'ın yazdığına boyun eğme.
sadak
Okları koymağa mahsus torba veya kutu şeklindeki kılıfın adıdır. Boyuna asılan bu âlete "tirkeş" veya "tirdan" da denilirdi.
şaha
Boyunduruk.
(Farsça)
saver
Eğri boyunlu olmak.
say'ariyye
Boyunda olan işaret.
sebt
(Çoğulu: Esbât-Sübut-Esbüt) Rahat etmek.
Boyun vurmak.
Saç sarkıtmak. Bir çeşit deve yürüyüşü.
Cumartesi günü.
Şaşırmak, hayrette kalmak.
Çok zeki, dâhiye.
Başı tıraş etmek.
şedid-üş şekime
Şedid-ün nefs; yani başkasına boyun eğmekten çekinen ve kibirlenen.
şedidü'ş-şekime / şedîdü'ş-şekîme
Başkasına kolay kolay boyun eğmeyen, inatçı.
selis
Kolay, yumuşak.
Boyun eğmiş, bağlı.
şemerdel
Uzun boyunlu, seri davar.
sempati
Cana yakınlık, sıcak kanlılık.
(Fransızca)
Tıb: Her omurilik boyunca olan sağlı sollu yirmi üç boğumdan geçen iki paralel ağ şeklinde sinir sistemi.
(Fransızca)
seramac
Boyunduruk.
(Farsça)
serfüru
Boyun eğme.
serfüru bürde-i itaat ve ihtiram
İtaat ve saygıyla boyun eğme.
serfuru etme / serfurû etme
Boyun eğme, itaat etme.
seta'
Boyunun uzun olması.
şı'şa'
Uzun, yeynicek kimse.
Uzun boyunlu deve.
sıbtır
(Çoğulu: Sibetrât) Uzun, tavil.
Uzun boyunlu bir kuş.
sirac-ı musahhar / sirâc-ı musahhar
Emre boyun eğen lamba.
şirpençe / şîrpençe / شيرپنچه
Arslan pençesi.
(Farsça)
Sırtta ve boyunda çıkan bir tür kan çıbanı.
(Farsça)
sırr-ı teslimiyet
Allah'ın kanunlarına teslim olma ve boyun eğmenin içindeki gizli sır.
şürabiye
Bir şeye bakmak için boyun uzatmak.
(Farsça)
tabi / tâbi / تابع
Boyun eğen, uyan.
Birinin arkasından giden, ona uyan, boyun eğen.
Uyan, tabi olan.
(Arapça)
Boyun eğen.
(Arapça)
tabi'
Birinin arkası sıra giden, ona uyan. Boyun eğen. İtaat eden.
Gr: Kendinden evvelki kelimeye göre hareke alan.
Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görmüş olanları, ashabını görüp, onlardan hadis dinlemiş olan.
tahyis
Zelil etmek, kepaze etmek.
Boyun eğdirmek. Muti etmek.
takallüd
(Çoğulu: Takallüdât) (Kald. dan) Bir işi üstüne almak.
Takınma, kuşanma. Gerdanlık veya muska gibi boyuna geçirme.
(Kılıç) kuşanma.
taktil
(Katl. den) Çok öldürmek, çok katletmek.
Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek.
takvid
Çok uzun boyunlu olmak.
tatvi'
Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek.
tav' / طوع
Boyun eğme, itaat.
(Arapça)
tavk
Tâkat. Güç.
Boyuna takılan zinet. Gerdanlık.
Tasma.
tayi'
İtaat eden, boyun eğen kimse.
Bir işi kendi isteğiyle yapan.
tedbih
Muti etmek, itaat ettirmek, boyun eğdirmek.
telbib
(Çoğulu: Telâbib) Bir kimsenin yakasına yapışıp çekmek.
Boyun.
teşetti
(Şitâ. dan) Kışlama. Kış mevsimi boyunca bir yerde oturma. Kışı geçirme.
teshir eden
Boyun eğdiren.
teshir etmek
Boyun eğdirmek.
teshir-i ilahi / teshir-i ilâhî
Allah'ın boyun eğdirmesi, itaat ettirmesi.
teshir-i rabbani / teshir-i rabbânî
Herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah'ın herşeye boyun eğdirmesi.
teshir-i sehab
Bulutların emre boyun eğdirilmesi.
teshir-i şems ve kamer ve nücum
Güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdirme.
teslim / تسليم
Kendini, başkasının irâdesine terketme (bırakma), onun emrine uyma, boyun eğme, itâat etme.
Boyun eğme.
teslimiyet
Kendini Allah'a veya başka birinin iradesine terketmek, boyun eğmek.
tetavvuk
Boyuna gerdanlık gibi şeyler takma.
tevhid-i ceberut
Bütün varlıklara boyun eğdiren kudret ve otoritenin bir olan Allah'a ait olduğunu kabul etme ve kudret ve otorite hususunda hiçbirşeyi Ona ortak koşmama.
tıksar
Halka biçiminde taç.
Kaınların boyunlarına yaptıkları bağ.
tinnin / tinnîn
Büyük yılan, ejder, ejderha.
Koz: Gökte yedi burc boyunca uzanan hafif beyazlık.
Ejderha burcu. Semânın şimal yarım küresinde Küçük Ayı burcunu etrafından saran, kıvrılıp bir yıldız dörtgeni ile nihayet bulan bir burç.
Büyük yılan; astronomide yedi burç boyunca uzanan hafif beyazlık.
tulan
(Tul. den) Uzunluğuna, boyuna.
tulye
(Çoğulu: Tulâ) Boyun önü.
Göğüs önü.
ubudiyyet / ubûdiyyet
Allahü teâlânın emirlerine teslîmiyet ve boyun eğmek. Allahü teâlânın işinden râzı olmak. Her an Allahü teâlâyı hatırlamak, anmak.
ukad
(Tekili: Ukde) Düğümler, bezler, şişlikler. Boyun, koltuk altı ve kasıkta bulunan guddeler.
unk
Boyun, gerdanlık, gerdan.
velsan
Birbirinin boyunlarına el atarak yürüme.
verid
Siyah kan damarı. Toplar damar. Boyun damarı.
Kırmızı gül.
yal / yâl / یال
Kuvvet, güç. Boyun, gerdan.
(Farsça)
Yele.
(Farsça)
Boyun.
(Farsça)
yug
Boyunduruk.
(Farsça)
yuğ / yûğ / یوغ
Boyunduruk.
(Farsça)
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
ram olmak
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kenane
tesanif
ehl-i hakikat
Hûde
nekahet
seyf-i
muammer
müstefid
nehme
Müstenid
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
boyun
menzup
Batırmak
Tüŕüķ
Mürüvvetli
leha
Çeviri
kitaplar
Kelimeler
kıyma