Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
birlik
ifadesini içeren
296
kelime bulundu...
adem-i ihtilaf / adem-i ihtilâf
Birlik. Beraberlik. Uyuşma. Anlaşma.
adem-i ittifak
İttifaksızlık, birlik oluşturmamak.
akkam / akkâm
Deve kiralayıcısı, deve ile ücret karşılığında eşya taşıyan adam.
Hacca Surre-i Hümayun ile birlikte giden hademe.
Çadır mehteri.
alay / آلَايْ
Genel olarak üç taburdan oluşan askerî birlik.
Dört taburdan oluşan askerî birlik.
ale-l-iştirak
Birlikte, müştereken.
ashab-ı kehf / ashâb-ı kehf
Mağara arkadaşları. Bunlar, zamanlarındaki zalim hükümdarlarının şerrinden mağaraya sığınan ve orada yıllarca uyutulduktan sonra tekrar diriltilen, köpekleri ile birlikte, yedi sekiz kişiydiler.
atf-ı tefsir
Bir mânada olup mücerred tasdik ve te'kid için "ve" ile müteradifine (aynı mânadaki kelimeye) atfolunan kelime. Meselâ: "İhsan ve kerem, hüzün ve keder" ifadesindeki "ve" ler gibi. Diğer bir ifade ile: Aynı olan ayrı iki kelimenin birlikte kullanılması. ("deli divâne"de olduğu gibi.)
ba-hem
Birlikte. Beraber. (Arabçadaki "Maa" mânasına)
(Farsça)
ba-i kasem / bâ-i kasem
Arabçada yemin maksadı ile kelime başına getirilen bâ. "Billâhi" gibi.
Farsçada: Bâ diye yazılırsa; ile, beraber, birlikte, sâhip mânalarına gelir. Arapçadaki Zû gibidir.
bahem / bâhem
Birlikte, beraber.
Birlikte, beraber.
barapor / bârapor / باراپور
Rapor ile birlikte, raporlu.
(Farsça - Fransızca)
bayrak-ı tevhid
Birlik bayrağı.
behem / بهم
Birlikte, beraber.
(Farsça)
beraber / berâber / برابر
Birlikte bulunan.
(Farsça)
Müsavi, eşit.
(Farsça)
Bir hizada olan.
(Farsça)
Refakat, birlik.
(Farsça)
Birlikte.
(Farsça)
Eşit.
(Farsça)
beraberi / berâberî / برابری
Birliktelik.
(Farsça)
Eşitlik.
(Farsça)
berahin-i vahdaniyet / berâhin-i vahdâniyet
Allah'ın bütün varlıkları kaplayan birlik tecellisinin delilleri.
berahin-i vahdet / berâhin-i vahdet
Birlik delilleri.
berhem
Karışık, çapraşık.
(Farsça)
Toplu, birlikte, berâber.
(Farsça)
berhem-zened
Birbirine çarpıyor. Beraber çarpıyor. Birlikte çalışıyor.
(Farsça)
bi-esrihi
Hep birlikte, hep bir arada.
bilittifak
İttifak ile. Beraberce, birlikte, elbirliğiyle.
İttifakla, hep birlikte.
bölük
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur meydana getiren askerî birlik.
boykot
(Boykotaj) Bir şahıs veya devlete karşı alış-verişi, münasebetleri kesmek. Bir ülkeyi, bir topluluğu veya bir şahsı zarara sokmak maksadıyla onunla her türlü ilgiyi kesme.
(Fransızca)
Bir işten geçici olarak çekilme; işe, çalışmaya hep birlikte katılmama.
(Fransızca)
burhan-ı ehadiyet
Allah'ın herbir varlıkta görünen birlik delili.
burhan-ı vahdet
Birlik delili.
burhan-ı vahidiyet / burhan-ı vâhidiyet
Allah'ın bütün varlıkları kaplayan birlik delili.
calife
Deri ile eti birlikte koparan yara.
camia
Topluluk. Birlik. Kütle.
Dâr-ül fünûn.
celis
Ekseri bir yerde oturan. Arkadaş. Birlikte oturan.
cem'
Birleştirme, bir araya getirme.
İkindi namazını öğle namazıyla, yatsı namazını akşam namazıyla birlikte kılma.
Tasavvufta bir makam. Fenâ ve sekr (mânevî sarhoşluk) makâmı da denir.
cem'iyyet
(Cemiyet) Topluluk, birlik. Hey'et.
Bir yere cem' olma.
Mânevi birlik teşkil eden cemaat.
Huk: Kazanç paylaşmaktan başka bir maksadla, ikiden ziyade şahsın ilim ve mâlumâtlarını ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle bir esas nizamnameye müstenid
cem-i zıddeyn
İki zıddın birlikte bulunması.
cemaat-i askeriye
Askerî birlikler.
cennet-i ittihad
Birlik, beraberlik cenneti.
çete
Bölük, birlik, takım. Bir reisin idaresi altında bulunan birlik.
Asker bölüğü, müfreze.
Çapulcu ve akıncı takımı.
cezalet
Rekâketsiz ifade.
Güzellik.
Müdebbirlik, akıllılık.
Azim, büyük.
Edb: Kelimeler, ince veya sert söylenişlerine göre; elfâz-ı cezle veya elfâz-ı rakika diye ikiye ayrılır. Elfâz-ı cezle: Söylenişte tatlılığı bulunan veya heybet, ululuk, çarpışma, korkutma, yıld
cihet-i vahdet / جِهَتِ وَحْدَتْ
Birlik yönü.
Birlik yönü.
cihet-ül vahdet
Birlik ciheti.
cihet-ül vahdet-i ittihad
Birleşmenin birlik ciheti. Yani birleştiren temel unsur. Birleştiren ve birleşilen esas.
cihetü'l-vahdet
Birlik yönü.
cihetü'l-vahdet-i ittihad
Birliğin birlik yönü; birliği bir araya getiren yön.
cihetü'l-vahdet-i nübüvvet
Peygamberlik müessesesinin birlik yönü, bütün peygamberlerin ortak niteliği.
cihetül-vahdet
Birlik ciheti, yönü.
cihetülvahdet
Birlik yönü, birleşme yönü.
cilve-i vahdaniyet / cilve-i vahdâniyet
Cenab-ı Allah'ın birlik görüntüsü.
cirman
Organlarla birlikte vücut.
cüsman
Organlarla birlikte vücudun tamamı.
Her nesnenin cismi ve cesedi.
dacc
Hacıların hizmetkârı ve devecileri.
Hacılar ile birlikte giden, fakat, hac maksudu olmayan bezirgân.
daire-i ehadiyet
Allah'ın birlik dairesi.
damga-i vahdet
Birlik damgası. Cenab-ı Hakkın birliğini gösteren delil.
(Farsça)
Birlik damgası.
dang / dâng / دانگ
Altıdabirlik dirhem.
(Farsça)
deccal / deccâl
Kıyametten önce ortaya çıkarak yandaşlarıyla birlikte dini yıkmaya çalışan azgın kimse.
dehişt
İttifak, ittihad, birlik.
(Farsça)
Bir tarzda hareket, aynı şekilde hareket.
(Farsça)
dümdar
Askerlikte arttaki emniyeti te'minle vazifeli, geriden gelen ve askeri tâkib eden birlik. Ordunun geriden emniyet kuvveti.
(Farsça)
Mc: Son zamanlarda gelen büyük evliyâullah.
(Farsça)
düvel-i müttefika
İttifak etmiş, birlik olmuş, birleşmiş devletler.
(Farsça)
edat
Sebep. Âlet. Avadanlık.
Gr: Kendi başına mâna ifade etmeyip, kelime veya fiillerle birlikte mâna ifade eden kelime veya harf. İsim ile fiilden gayri kelime.
ehadiyet / اَحَدِيَتْ
Allahın her bir eserindeki birlik tecellisi.
Birlik.
ehadiyet-i zati / ehadiyet-i zâtî
Zâtına ait birlik.
ehadiyet-i zatiye / ehadiyet-i zâtiye
Allah'ın Zâtına ait birlik.
ehadiyyet / احدیت
Birlik. Allah'ın her bir şeyde kendilerine ait sıfatı. Her şeyde birliğinin tecellisi.
(Ahadiyet) Allah'ın (C.C.) her bir şeyde kendine âit birlik tecellisi.
Birlik.
(Arapça)
Tanrı'nın birliği.
(Arapça)
ehl-i aba / ehl-i abâ
Resûl-i ekrem ile birlikte hazret-i Ali, hazret-i Fâtıma, hazret-i Hasen ve Hüseyn'in hepsine verilen isim.
emgaz
Kırmızı, kızıl nesne, ahmer.
Aşkar at.
Koyunu sağdıklarında süt ile birlikte kan çıksa "emgazeti'ş şât" derler.
eshab-ı bedr / eshâb-ı bedr
İslâm târihinin ilk ve en önemli muhârebesi olan Bedr savaşında Peygamber efendimiz ile birlikte Mekkeli müşriklere (puta tapanlara) karşı harbedip kıyâmete kadar unutulmayacak şanlı bir zafer kazanan üç yüz on üç kahraman mücâhid.
esma-i müpheme / esmâ-i müpheme
Gr. ism-i mevsuller; mânâsı kapalı isimler; yalnız başına müstakil bir mânâ taşımayan ancak kendinden sonra gelen cümle ile (sıla cümlesi) birlikte bir mânâ içeren isimler.
ezan-ı cavk / ezân-ı cavk
Bir kaç müezzinin bir ezânı birlikte okumaları.
fakir-i müstağni / fakir-i müstağnî
Fakir olmakla birlikte Allah'tan başkasına muhtaç olmayan kişi.
federasyon
Bir kaç devletin bir devlet meydana getirecek şekilde birleşmesi.
(Fransızca)
Aynı çeşitten bir çok kurulların meydana getirdiği birlik.
(Fransızca)
ferdaniyet / ferdâniyet
Teklik, birlik, benzersizlik.
Birlik ve teklik.
ferdiyet
Birlik, teklik, eşsiz ve benzersiz oluş.
Teklik, birlik.
fi'l-i şeni'
Irza vuku bulan tasallut hakkında kullanılan bir tabirdir. Bununla birlikte, mutlaka cima' manâsına değildir.
forsa
Buharlı gemilerin icadından evvel yelkenli gemilerde kürek çekmeğe mahkum harp esirleri. Bunlar, kaçmamaları için birer ayakları güvertelere çakılı bulunurlardı. Ayaklarından bağlı olmaları münasebetiyle bunlara payzen namı da verilirdi. Bununla birlikte payzen tabiri, daha çok cürüm ve cinayet erba
garnizon
Bir şehir veya müstahkem mevkideki birliklerin tamamı.
(Fransızca)
Askeri birliklerin bulunduğu şehir.
(Fransızca)
Askerî birliklerin bulunduğu yer.
gına / gınâ
Şarkı, tegannî, müzik perdelerine uygun ses; çalgı ile birlikte şarkı, müzik. Tegannî de denir.
Zenginlik.
gırs
(Çoğulu: Egrâs) Dikilmiş ağaç.
Çocukla birlikte anadan çıkan ince deri.
grev
İşçilerin isteklerini işverene kabul ettirmek için, işlerini hep birlikte bırakmaları.İslâmiyette işçi hakları çok ciddi korunmakla beraber, grev ve benzeri hareketlere başvurulması istenmez. Çünki grev, millî gelire zarar verdiği gibi, sosyal grupları doğurmakla boğuşmalarına ve dolayısıyla da mill
(Fransızca)
gülabdan
İçine gülsuyu konularak mevlüt gibi toplantılarda serpmeye mahsus kap. Bu, çiniden, gümüşten veya altundan yapılırdı. Buhurdanlar ile birlikte bir takım teşkil ederdi.
gülbank
(Gülbang) Bir cemaat tarafından birlikte söylenen duâ, ilâhi, tekbir.
(Farsça)
gusl
Boy abdesti. Cünüb olan her kadın ve erkeğin, hayz (âdet) ve nifası (lohusalık hâli) sona eren kadınların ağzı ve burnu ile birlikte, iğne ucu kadar kuru bir yer kalmayacak şekilde, bütün bedenini yıkaması.
hacc-ı kıran
Hac ile ömreye birlikte niyet ederek ihrâm giyip, ömrenin vazîfelerini yaptıktan sonra ihrâmını (hac elbisesini) çıkarmayarak aynı elbise ile hac vazîfelerini de yapmak. Bu haccı yapana kârin hacı denilir.
hadis imamı / hadîs imâmı
Üç yüz binden çok hadîs-i şerîfi, râvîleri (rivâyet edenleri, nakledenleri) ile birlikte bilen büyük hadis âlimi. Buna, hadîs müctehidi de denir.
hafız / hâfız
Hıfz eden, ezberleyen. Râvileriyle (rivâyet edenlerle) birlikte yüz bin hadîs-i şerîfi ezbere bilen hadîs âlimi.
hamse-i al-i aba / hamse-i âl-i abâ
Hz. Peygamberimizle (a.s.m.) birlikte kızı Fâtıma, damadı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin.
hasıl-ı cem' / hâsıl-ı cem'
Mat: Toplam. Bir kaç sayının birlikte toplanmasından meydana gelen yekûn.
haşr-i cismani / haşr-i cismânî
İnsanların öldükten sonra âhirette bedenle birlikte yeniden diriltilip Allah'ın huzurunda toplanması.
hatem-i tevhid / hâtem-i tevhid
Allah'ın birlik mührü.
hatem-i vahdet / hâtem-i vahdet
Allah'ın birlik mührü.
hatme
Toplu bir şekilde, birlikte yapılan zikir, hatim.
hatme-i hacegan / hatme-i hâcegân
Nakşî tarikatına mensup olanların dua ve zikirlerini birlikte okuyup bitirmeleri.
hayta
Serseri, serkeş kimse.
Ask: Osmanlılarda görevli bir sınıf askere verilen ad. Hayta birlikleri, üstün savaş kabiliyeti olan askerlerden kurulur, lüzumunda düşman topraklarına akın yapmak için de kullanılırdı. Sonraları düzenleri bozulduğunda eşkiyalığa başladılar; bundan dolayı "hayt
hem
Birlikte, beraber olmak mânasını ifade eder.
(Farsça)
Aynı, birlikte.
hem-aramiş
Birlikte dinlenen, beraber istirahat eden.
(Farsça)
hem-aşiyan
Bir yerde beraber bulunan, bir yuvada birlikte olan.
(Farsça)
hem-ber
Beraber olan, birlikte oturan.
(Farsça)
hem-dest
(Çoğulu: Hemdestân) Birlikte çalışan, müttefik, arkadaş.
(Farsça)
Ortak, şerik.
(Farsça)
hem-desti / hem-destî
Berâberlik, birlik.
(Farsça)
Ortaklık, şeriklik.
(Farsça)
hem-şerr
Kötülükte beraber olan, kötülüğü birlikte yapan.
(Farsça)
hem-zen
Beraber vuran. Birlikte olan.
(Farsça)
hemdest
El ele, birlikte.
hemzad / hemzâd / همزاد
Doğuşla birlikte gelen.
(Farsça)
Birlikte doğan.
(Farsça)
hey'et
Şekil. Suret. Görünüş.
Birlik teşkil eden şahısların mecmuu.
Gök ve yıldız ilmi. Astronomi.
Duruş, vaziyet, keyfiyet. Tabiat ve cibilliyet. Bir şeyin cibilli vaziyeti.
hilf
(Çoğulu: Ahlâf) Sözleşme, söz verme.
Yardımlaşma, dayanışma. Birlik maksadıyla ittifak.
hırka-i seadet / hırka-i seâdet
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmdan (Peygamberimizin arkadaşlarından), Kâ'b bin Züheyr'e, yazdığı güzel kasîdesinden dolayı hediye ettiği bu hırka, İstanbul'da Topkapı Sarayı Müzesi Hırka-i Seâdet dâiresinde diğer kutsal emânetlerle birlikte muhâfaza edilmektedir.
hişt
Eskiden kullanılan, kısa el mızrağına benzer bir savaş âleti. Daha ziyade Osmanlı ordularında bulunan bu silâh, özellikle hassa birliklerine verilirdi.
hüccet-i rububiyet ve vahdet
Allah'ın Rablık ve birlik delili.
huccet-ül-islam / huccet-ül-islâm
Üç yüz bin hadîs-i şerîfi, senetleri (rivâyet edenleri) ile birlikte ezberden bilen büyük İslâm âlimi.
Dinde söz sâhibi mânâsına İmâm-ı Gazalî hazretlerinin lakabı.
hükmi şahıs / hükmî şahıs
Şahıs gibi muamele gören cemiyet, şirket gibi birlik teşkil eden müessese.
hunsa
Hem erkek, hem de dişi olan.
Erkeklik ve dişilik alâmetlerini birlikte taşıyan bitki.
hürriyet
1908'de II.Meşrutiyet'in ilânı ile birlikte gerçekleşen yeni sistemin halk arasındaki adı.
icmaen
Toplu olarak, hep birlikte. İcma-i ümmet olarak.
ictimai / ictimaî
Topluluğa ait, birlikte yaşayanlara dair. Cemiyet hayatına ait ve müteallik. Sosyal.
ıhtidad
Otu köküyle birlikte biçmek.
ilmiye kıyafeti
İlmiye mensublarının giyiniş tarzları. İlmiye kıyafeti; şalvar, cübbe ve sarıktı. Bununla birlikte ilmiye mensublarının kıyafetlerinde bazı değişiklikler de vardı. Orta derecedekiler cübbe ile sokağa çıktıkları halde üst tabakayı teşkil eden ricâl kısmı, lata yahut biniş giyerlerdi. Ayrıca ilmiyenin
ışar
Birlikte geçinmek. Muâşeret etmek.
işar
Birlikte geçinmek, muâşeret etmek. Hoş geçinmek.
istikra-ı tam / istikrâ-ı tam
Bütün cüz'î olaylardan hareket ederek küllî bir hükme varma; tümevarım; endüksiyon; burada bütün ilimlerin hep birlikte aynı sonuca parmak basmaları kastediliyor.
istikra-i tamme / istikrâ-i tâmme
Bütün cüz'î olaylardan hareket ederek küllî bir hükme varma; tümevarım; endüksiyon; burada bütün ilimlerin hep birlikte aynı sonuca parmak basmaları kastediliyor.
istishab
(Sohbet. den) Yanına alma. Birlikte götürme, beraber götürme.
ıtrad
Bir kimseyle birlikte bahse girişme.
ittifak-ı evham-saz
Evham ve şüphe veren birlik.
ittifak-ı mutlak
Tam birliktelik.
ittifakan
Birlik halinde, birleşerek.
ittifaken
Birlik halinde.
ittifakıyet-i avra / ittifakıyet-i avrâ
Tek gözü kör olan ittifak, beraberlik; arkasında hükmeden İlâhî kudret görülmediği için sadece maddî güce sahip olduğu sanılan birlik ve beraberlik.
ittifaksız
Birlik oluşturmamak.
ittihad / ittihâd / اتحاد
Birleşmek. Birlik üzere âmil olmak. Birlik. Aynı fikirde olmak.
Birlik, beraberlik.
Birleşme, birlik.
Birlik.
Birlik.
(Arapça)
ittihad-ı hakiki / ittihad-ı hakikî
Gerçek anlamda birlik oluşturmak.
ittihad-ı millet / ittihâd-ı millet
Milletin birliği; aynı topraklar üzerinde yaşayan ve aralarında din, dil, duygu, ortak tarih, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğunun birlik ve beraberliği.
ittihad-ı milli / ittihad-ı millî
Millî birlik.
ittihad-ı muhammedi / ittihad-ı muhammedî
"Muhammedî birlik" mânâsına gelen ve 5 Nisan 1909'da İstanbul'da kurulan bir cemiyet.
ittihad-ı umumi / ittihâd-ı umumî
Genel birlik, herkesin bir noktada birleşmesi.
ittihadıislam / ittihâdıislâm
Müslümanların birlik olması.
kabile
Birlikte yaşayan, konup göçen, bir sülâleden türemiş insanlar. Bir reisin idaresi altında bulunan ve ekserisi aynı soydan gelen insanlar.
kafile
(A, uzun okunur) Birlikte sefere çıkanların cemaatı. Kervan.
kanun-u vahdet
Birlik kanunu.
karargah / karargâh
Karar verilen yer. Karar yeri.
(Farsça)
Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer. Merkez.
(Farsça)
karin
Kılıcı ve oku olan.
Hacla umreyi birlikte yapan.
karin hacı / kârin hacı
Hac ile ömreye birlikte niyyet eden. Önce ömre için Kâbe-i muazzamayı tavaf ve sa'y edip, sonra ihrâm elbisesini çıkarmadan ve traş olmadan, hac günlerinde hac için, tekrâr tavaf ve sa'y yapan.
karun
(A, uzun okunur) Peygamber Musâ (A.S.) devrinde yaşamış, malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Cenab-ı Hakkın zekât emrini dinlemediğinden Musa'nın (A.S.) duâsından sonra malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini. Cenab-ı Hakkın lütuf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden
kavafil
(Tekili: Kafile) Kafileler. Birlikte yolculuk eden topluluklar.
Sıra sıra ve takım takım gönderilen şeyler.
kemal-i ittifak / kemâl-i ittifak
Tam ve mükemmel birlik.
kemal-i ittifak ve intizam / kemâl-i ittifak ve intizam
Tam ve mükemmel birlik ve düzen.
kemal-i ittisal ve ittihad
Sıkı bir bağ, ilişki ve birlik.
ketaib
(Tekili: Ketibe) Askerler, neferler, erler. Alaylar, birlikler.
kıran hac / kırân hac
Hac ile ömreyi birlikte yapmağa niyet etmek.
kışla
Askerlerin topluca barındığı büyük yapı; askerî birliklere ait bina.
kıtaat
(Tekili: Kıt'a) Bölümler, cüzler, parçalar.
Büyük kara parçaları.
Askeri birlikler.
Ülkeler, memleketler.
kolordu
Ekseriyetle üç tümen ve diğer tamamlayıcı birliklerden kurulan askeri birlik.
(Türkçe)
Üç tümen ve bağlı birliklerden meydana gelen büyük askerî birlik.
komando
(Portekizce) Ask: Müstakil olarak çalışan ve baskın, sabotaj v.b. gibi özel vazifeler yapan, az sayıda askerlerden kurulu birlik, çete.
komünist komitesi
Komünizmi yaymak için oluşturulan gizli birlik.
kut'ül amare / kut-ül amare / كوتول امار
Kut'ül Amare ne demektir?
Yeni kurulan Osmanlı 6. Ordusu'nun Komutanlığı'na atanarak 5 Aralık'ta Bağdat'a varan Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz Paşa'nın emriyle Irak ve Havalisi Komutanı Miralay (Albay) 'Sakallı' Nurettin Bey'in birlikleri 27 Aralık'ta Kut'u kuşattı. İngilizler Kut'u kurtarmak için General Aylmer komutasındaki kolorduyla hücuma geçti ancak, 6 Ocak 1916 tarihli Şeyh Saad Muharebesi'nde 4.000 askerini kaybederek geri çekildi. Bu muharebede 9. Kolordu Komutanı Miralay 'Sakallı' Nurettin Bey görevinden alındı ve yerine Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Mirliva Halil Paşa (Kut) getirildi.
İngiliz Ordusu, 13 Ocak 1916 tarihli Vadi Muharebesi'nde 1.600, 21 Ocak Hannah Muharebesi'nde 2.700 askeri kaybederek geri püskürtüldü. İngilizler mart başında tekrar taarruza geçti. 8 Mart 1916'da Sabis mevkiinde Miralay Ali İhsan Bey komutasındaki 13. Kolordu'ya hücum ettilerse de 3.500 asker kaybederek geri çekildiler. Bu yenilgiden dolayı General Aylmer azledilerek yerine General Gorringe getirildi.
Kut'ül Amare zaferinin önemi
Kût (kef ile) veya 1939’dan evvelki ismiyle Kûtülamâre, Irak’ta Dicle kenarında 375 bin nüfuslu bir şehir. Herkes onu, I. Cihan Harbinde İngilizlerle Türkler arasında cereyan eden muharebelerden tanır. Irak cephesindeki bu muharebeler, Çanakkale ile beraber Cihan Harbi’nde Türk tarafının yüz akı sayılır. Her ikisinde de güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edilmiştir.
28 Nisan 1916’da General Townshend (1861-1924) kumandasındaki 13 bin kişilik İngiliz ve Hind askerlerinden müteşekkil tümenin bakiyesi, 143 günlük bir muhasaradan sonra Türklere teslim oldu. 7 ay evvel parlak bir şekilde başlayan Irak seferi, Basra’nın fethiyle ümit vermişti. Gereken destek verilmeden, tecrübeli asker Townshend’den Bağdad’a hücum etmesi istendi.
Bağdad Fatihi olmayı umarken, 888 km. yürüdükten sonra 25 Kasım 1915’de Bağdad’a 2 gün mesafede Selmanpak’da miralay Nureddin Bey kumandasındaki Türk ordusuna yenilip müstahkem kalesi bulunan Kût’a geri çekildi. 2-3 hafta sonra takviye geleceğini umuyordu. Büyük bir hata yaparak, şehirdeki 6000 Arabı dışarı çıkarmadı. Hem bunları beslemek zorunda kaldı; hem de bunlar Türklere casusluk yaptı.
Kût'a tramvayla asker sevkiyatı
İş uzayınca, 6. ordu kumandanı Mareşal Goltz, Nureddin Bey’in yerine Enver Paşa’nın 2 yaş küçük amcası Halil Paşa’yı tayin etti. Kût’u kurtarmak için Aligarbi’de tahkimat yapan General Aylmer üzerine yürüdü. Aylmer önce nisbî üstünlük kazandıysa da, taarruzu 9 Mart’ta Kût’un 10 km yakınında Ali İhsan Bey tarafından püskürtüldü.
Zamanla Kût’ta kıtlık baş gösterdi. Hergün vasati 8 İngiliz ve 28 Hindli ölüyordu. Hindliler, at eti yemeği reddediyordu. Hindistan’daki din adamlarından bunun için cevaz alındı. İngilizler şehri kurtarmak için büyük bir taarruza daha geçtiler. 22 Nisan’da bu da püskürtüldü. Kurtarma ümidi kırıldı. Goltz Paşa tifüsten öldü, Halil Paşa yerine geçti. Townshend, serbestçe Hindistan’a gitmesine izin verilmesi mukabilinde 1 milyon sterlin teklif etti. Reddedilince, cephaneliği yok ederek 281 subay ve 13 bin askerle teslim oldu. Kendisine hürmetkâr davranıldı. Adı ‘Lüks Esir’e çıktı. İstanbul’a gönderildi. Sonradan kendisine sahip çıkmayan memleketine küskün olarak ömrünü tamamladı.
Böylece Kûtülamâre’de 3 muharebe olmuştur. İngilizlerin kaybı, esirlerle beraber 40 bin; Türklerinki 24 bindir. Amerikan istiklâl harbinde bile 7000 esir veren İngiltere, bu hezimete çok içerledi. Az zaman sonra Bağdad’ı, ardından da Musul’u ele geçirip, kayıpları telafi ettiler. Kût zaferi, bunu bir sene geciktirmekten öte işe yaramadı.
Bu harbin kahramanlarından biri Halil Paşa, Enver Paşa’nın amcası olduğu için; diğer ikisi Nureddin ve Ali İhsan Paşalar ise cumhuriyet devrinde iktidar ile ters düştüğü için yakın tarih hafızasından ustaca silindi. 12 Eylül darbesinden sonra Ankara’da yaptırılan devlet mezarlığına da gömülmeyen yalnız bunlardır.
Binlerce insanın kaybedildiği savaş iyi bir şey değil. Bir savaşın yıldönümünün kutlanması ne kadar doğru, bu bir yana, Türk-İslâm tarihinde dönüm noktası olan çığır açmış nice hâdise ve zafer varken, önce Çanakkale, ardından da bir Kûtülamâre efsanesi inşa edilmesi dikkate değer. Kahramanları, yeni rejime muhalif olduğu için, Kûtülamâre yıllarca pek hatırlanmadı. Gerçi her ikisi de sonu ağır mağlubiyetle biten bir maçın, başındaki iki güzel gol gibidir; skora tesiri yoktur. Hüküm neticeye göre verilir sözü meşhurdur. Buna şaşılmaz, biz bir lokal harbden onlarca bayram, yüzlerce kurtuluş günü çıkarmış bir milletiz.
Neden böyle? Çünki bu ikisi, İttihatçıların yegâne zaferidir. Modernizmin tasavvur inşası böyle oluyor. Dini, hatta mezhebi kendi inşa edip, insanlara doğrusu budur dediği gibi; tarihi de kendisi tayin eder. Zihinlerde inşa edilen Yeni Osmanlı da, 1908 sonrasına aittir. İttihatçıların felâket yıllarını, gençlere ‘Osmanlı’ olarak sunar. Bu devrin okumuş yazmış takımı, itikadına bakılmadan, münevver, din âlimi olarak lanse eder. Böylece öncesi kolayca unutulur, unutturulur.
Müşir İbrahim Edhem Paşa’nın oğlu Sakallı Nureddin Paşa (1873-1932), sert bir askerdi. Irak’ta paşa oldu. Temmuz 1920’de Ankara’ya katıldı. Fakat karakterini bilen M. Kemal Paşa, kendisine aktif vazife vermek istemedi. Merkez kumandanı iken Samsun’daki Rumları iç mıntıkalara sürgün ettiği esnada çocuk, ihtiyar, kadın demeden katliâma uğramasına göz yumdu. Bu, milletlerarası mesele oldu. Yunanlılar, bu sebeple Samsun’u bombaladı. Nureddin Paşa azledildi; M. Kemal sayesinde muhakemeden kurtuldu. Sonradan Kürtlerin de iç kısımlara göçürülmesini müdafaa edecektir. Batı cephesinde, kendisinden kıdemsiz İsmet Bey’in maiyetinde vazife kabul etti. İzmir’e girdi. Bazı kaynaklarda İzmir’i ateşe verdiği yazar. I. ordu kumandanı olarak bulunduğu İzmit’te, Sultan Vahîdeddin’in maarif ve dahiliye vekili gazeteci Ali Kemal Bey’i, sivil giydirdiği askerlere linç ettirdi; padişaha da aynısını yapacağını söyledi. Ayağına ip takılarak yerlerde sürüklenen cesed, Lozan’a giden İsmet Paşa’nın göreceği şekilde yol kenarına kurulan bir darağacına asılarak teşhir edildi. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da bir fedainin vursa kahraman olacağı bir insanı, vuruşma veya mahkeme kararı olmaksızın öldürmeyi cinayet olarak vasıflandırıp kınadı. M. Kemal’e gazi ve müşirlik unvanı verilmesine içerleyen Nureddin Paşa iyice muhalefet kanadına geçti. 1924’de Bursa’dan müstakil milletvekili seçildi. Asker olduğu gerekçesiyle seçim iptal edildi. İstifa edip, tekrar seçildi. Anayasa ve insan haklarına aykırılık cihetinden şapka kanununa muhalefet etti. Bu sebeple antikemalist kesimler tarafından kahraman olarak alkışlanır. Nutuk’ta da kendisine sayfalarca ağır ithamlarda bulunulur, ‘zaferin şerefine en az iştirake hakkı olanlardan biri’ diye anılır.
Halil Kut (1882-1957), Enver Paşa’yı İttihatçıların arasına sokan adamdır. Sultan Hamid’i tevkife memur idi. Askerî tecrübesi çete takibinden ibaretken Libya’da bulundu. Yeğeni harbiye nazırı olunca, İran içine harekâta memur edildi. Irak’taki muvaffakiyeti üzerine paşa oldu. Bakü’yü işgal etti. İttihatçı olduğu için tutuklanacakken, kaçıp Ankara hareketine katıldı. Rusya ile Ankara arasında aracılık yaptı. Sonra kendisinden şüphelenilince, Almanya’ya kaçtı. Zaferden sonra memlekete dönüp köşesine çekildi. Politikaya karışmadı.
Ali İhsan Sâbis (1882-1957), Sultan Hamid’i tahttan indiren Hareket Ordusu zâbitlerindendi. Çanakkale, Kafkasya’da bulundu. Irak’ta paşalığa terfi etti. İttihatçı olduğu için Malta’ya sürüldü. Kaçıp Ankara hareketine katıldı. I. batı cephesi kumandanı oldu. Cephe kumandanı İsmet Bey ile anlaşmadı; azledilip tekaüde sevkolundu. M. Kemal’e muhalif oldu. Nazileri öven yazılar yazdı. 1947’de devlet adamlarına yazdığı imzasız mektuplar sebebiyle 15 seneye mahkûm oldu. 1954’te DP’den milletvekili seçildi. Hatıraları, Nutuk’un antitezi gibidir.
kuvvet-i icma / kuvvet-i icmâ
Toplanma, birlik kuvveti.
ma-i mukayyed / mâ-i mukayyed
Çiçek, üzüm, kavun-karpuz suyu gibi cinsi ve sıfatı birlikte söylenen sular.
maa
Beraber, birlikte.
"Beraber, birlikte" mânâsında ön ek.
maa-haza / maa-hâza
Bununla beraber. Bununla birlikte.
Bununla beraber, bununla birlikte
maahaza / maahâza
Bununla beraber, böyle olmakla birlikte.
maal-gayr
Başkası ile birlikte. Gayrısı ile.
maalcemaa
(Maa-l-cemâe) Cemaatle beraber, cemaatle birlikte.
maalcevap
Cevapla birlikte.
maalgayr
Başkasıyla birlikte.
maalkifaye
Yeterli olmakla birlikte.
maan
Birlikte. Beraber.
maazalik / maazâlik / مع ذلك
Bununla birlikte.
(Arapça)
mahaza
Bununla beraber, bununla birlikte.
mahlukatın hukuku / mahlûkatın hukuku
Hukuk-u ibâd; kul hakları; toplum bireyleri arasında birlikte yaşamaktan doğan, yükümlünün irade ve tercih hakkının bulunduğu haklar; mülkiyet, sağlık, alışveriş, borç gibi.
mahmil
Harameyne hacı kafilesi ile birlikte gönderilen hediyeler.
Deve üzerine konulan sepet. Mahfe. Sürre.
Bir ibareye hamledilen mâna ihtimâllerinden her birisi.
maiyyet / معيت
Birlik, beraberlik, yanında bulunma.
(Arapça)
maliyyet / mâliyyet
Alış fiyatı ile birlikte taşıma ile işçilik ücretleri, vergi gibi masrafların hepsi.
mamafih / mâmafih / مع مافيه
Bununla birlikte.
(Arapça)
manga
Küçük askerî birlik.
Ask. Tek bir kumandanın kolaylıkla sevk ve idare edebileceği kadar erden kurulu küçük askerî birlik. (Yaklaşık olarak on erden kurulabilecek olan mangada birkaç makinalı tüfek veya tabanca ile avcı erleri bulunur.)
Savaş gemilerinde erlerin yattığı koğuş.
mashuben
Beraberce, birlikte olduğu halde. Yanında bulunarak.
mebde'-i vahdet / مَبْدَأِ وَحْدَتْ
Birlik başlangıcı.
mebde-i vahdet
Başlangıçtaki birlik; Allah'ın birliğini gösteren asıl kaynak.
memzuc
Bitişik. Karışık. Karışmış. Birlik olmuş. Birbirine mezc olmuş.
Şakalaşmak.
Oynamak.
menba-ı vahdet
Birlik kaynağı.
mertebe-i tevhid-i rububiyet / mertebe-i tevhîd-i rubûbiyet
Varlık âleminin terbiye, tedbir ve idaresindeki birlik ve bu birliğin bir olan Allah'tan gelmesini bilme mertebesi.
mescid-i nebi / mescid-i nebî
Peygamber efendimizin, hicretten sonra Eshâb-ı kirâm (mübârek arkadaşları) ile birlikte Medîne-i münevverede inşâ ettiği mescid, câmi. Mescid-i Resûl, Mescid-i Saâdet ve Mescid-i Şerîf de denilmektedir.
meşrutiyet
Başında hükümdar bulunmakla birlikte seçimle belirlenmiş bir yasama meclisine dayanan, yürütmesi denetime açık anayasal idare şekli; Osmanlılarda 1876 anayasasıyla başlayan, 1908 değişikliğiyle devam eden hukukî ve siyasi döneme verilen ad.
mest
Abdest alırken ayağın yıkanması farz olan yerini yâni topuklarla birlikte ayakları örten deriden yapılmış su geçirmez ayakkabı.
mevdu hadis / mevdû hadîs
Bir hadîs imâmının (üç yüz binden daha çok hadîs-i şerîfi, râvîleri ve senedleri ile birlikte ezbere bilen âlimin) şartlarına uymayan hadîs-i şerîfler.
mey-güsar
İçki arkadaşı. Birlikte içki içen.
(Farsça)
mezc-i ittihad
İttihadın verdiği imtizac. Kuvvetli birlik ve beraberlik.
mezcu ittihad
Kuvvetli birlik ve beraberlik.
milliyet
Ümmet. Aralarında din, dil ve tarih birliği olan topluluktaki hâl. Millet olma. Aralarında maddi mânevi birlik ve beraberlik râbıtaları bulunan topluluktaki vasıf.
muan'an
An'aneli; bir haberin veya hadisin ilk kaynağına ulaşıncaya kadar "filandan, o da filandan" şeklinde isim listesiyle birlikte nakledilmesi.
muaşeret / muâşeret
Birlikte yaşanılanlar.
Sünnet dâiresinde insanlarla iyi münâsebet.
İnsanlarla birlikte yaşayıp iyi geçinmek, insanların içine girme.
mücaleset
(Cülus. dan) Beraberce ve birlikte oturma.
mücalis
(Cülus. dan) Birlikte ve beraberce oturan.
müddei-yi umumi / müddei-yi umumî
Milletin umum haklarını korumak üzere muhakemede hazır bulunan vazifeli, hukuk tahsilini bitirmiş hükümet memuru. Adliye bakanlığına bağlı, icra kuvvetini birlik halinde temsil eylemek üzere teşekkül eden, adlî idare makamında bulunan şahıs. Savcı.
müdrik
Cemâatle namaz kılarken iftitah (başlama) tekbirini imâmla birlikte alan, namaza imâmla birlikte başlayan ve namazın başından sonuna kadar imâma uyan, birlikte kılan.
müfreze / مفرزه
Küçük askerî birlik.
Askerî birlikten ayrılan kol.
Askerî birlik.
(Arapça)
mühr-ü vahdet
Birlik mührü.
mukarrin
Birlikte bulunduran.
mukayyed su
Cinsi ve sıfatı birlikte söylenen ve herhangi bir şeyle kayıtlanmış sular.
mukrin
Birlikte. Berâber.
mümaşat
Birlikte hoş geçinmek.
Bir maslahat yolunu takib etmek.
Meslek işlerinde tesviye, tervic ve idare etmek.
Karışmamak.
Başkalarının zarar vermeyen fikirlerine uyarcasına hareket etmek ve sulh u salâh üzere durmak. Uygunluk.
mürekkep
Bir araya gelmiş, birlik oluşmuş.
müşa'
(Şüyu. dan) Yayılmış, şüyu bulmuş, herkese duyurulmuş.
Ortaklar veya hissedarlar arasında birlikte kullanıldığı hâlde hisselere ayrılmamış olan şey.
musahib
Beraber sohbet eden. Arkadaş. Arkadaşlık eden. Birlikte bulunan.
müsalefe
(Müsâlefet) Birine refakat etme, yol arkadaşı olma.
İleride ve önde bulunma.
Biriyle birlikte seyretme.
müsalif
Yol arkadaşı.
Birinden ileride bulunan.
Biriyle birlikte seyreden.
Bir işte beraber olan.
müşarik
(Şirket. den) Ortak, şerik. Bir işte birlikte bulunan.
Birlikte iş yapanlardan herbiri. Ortakların beheri.
mustashiben
Birlikte, beraberce. Yanında olarak.
müstashiben
(Sohbet. den) Beraber ve birlikte olarak. Yanında bulundurarak.
müşterek
Birlikte, ortak kullanılan.
Elbirliğiyle yapılan, birlik.
Birlikte, beraber, ortak.
mütelahime
Deri ile birlikte epeyce de et kesilmiş olan yara.
müttefik / متفق
Birlik olmuş, ittifak yapmış.
(Arapça)
müttefikan / مُتَّفِقًا
Beraber olarak, anlaşarak, birlikte.
Hep birlikte.
Birlikte.
müttehid
Beraberce, birlikte, birleşmiş.
müttehiden
Birlikte, birlik olarak, ittihad ederek.
muvakere
Tarladan çıkan mahsulden bir kısmını almak şartıyla birlikte ekme.
muvanis
(Üns. den) İnsana alışık, insandan kaçmayan.
Ünsiyet peydâ eden, birbirine alışıp birlikte yaşıyan.
nakliyat-ı askeriye
Askerî kıt'aların; top, tüfek, cephane, teçhizat ve levazımatı ve her türlü seferî ihtiyaçlarıyla birlikte bir yerden kaldırıp başka bir yere gönderilmesi, nakledilmesi. Askerî nakliyat.
nakş-ı vahdet / نَقْشِ وَحْدَتْ
Birliği gösteren nakış, birlik nakşı.
Birlik nakşı.
nuht
Çocukla birlikte karından çıkan su.
nur-u ehadiyet / nûr-u ehadiyet
Allah'ın herşeyde görülen kendine ait birlik tecellisi, nuru.
ordu
t. Bir devletin dinini, namusunu, vatan ve istiklâlini her çeşit yabancı taarruz ve tecavüzüne karşı koruyan askerî en büyük üç kuvvetten biri. Hava Ordusu, Deniz Ordusu, Kara Ordusu gibi.
En büyük askerî birlik.
Aynı iman ve düşünce sahiplerinin faaliyette olanlarının hepsi.
payan
Kenar, son nihayet, uç.
(Farsça)
Tas: Ehl-i tarikatın ulaşacağı birlik âlemi.
(Farsça)
Akıbet.
(Farsça)
rabb-i zülcelal-i ve'l-ikram / rabb-i zülcelâl-i ve'l-ikram
Sonsuz heybet ve yücelik sahibi olmakla birlikte çok ikramda bulunan ve herşeyin Rabbi olan Allah.
rabıta-i ittifak
Birlik bağları.
rabıta-i ittihad
Birlik bağı.
rabıta-i vahdet
Birlik bağı.
ravi / râvî
Rivâyet eden, nakleden; duyduğu veya gördüğü bir sözü, bir işi, bir olayı başkasına haber veren; Resûlullah efendimizin hadîs-i şerîflerini, metin (hadîs-i şerîfin kendisini) ve senedi (nakledenleri) ile birlikte nakleden hadîs âlimi.
refakat-i zikriye
Beraber zikredilme, birlikte anılma;.
rihve-i mehmuse harfleri
"Fe, ha, se, he, şın, hı, sad, sin" Bu harflerde sesin kemâli ile nefes birlikte akar. Rehavet ve hems sıfatı, zayıf sıfatlardır, bunun için rehavet sesin kâmilen akmasını, hems de nefesin kâmilen akmasını icabettirir.
rızk-ı fıtri / rızk-ı fıtrî
Yaratılışla birlikte verilen rızık.
şahid
(Çoğulu: Şevâhid-Şühud) Veled yatağı denilen ve çocuk ile birlikte çıkan deri.
sahife-i tevhid
Herşeyin bir olan Allah'a ait olduğunu gösteren birlik sayfası.
sahihan
Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'in birlikte adı.
şart edatı
Arapça'da, Türkçe'deki "eğer, şayet, …se, …sa" kelimelerinin karşılığı olarak kullanılan, kendi başına bir mânâsı olmadığı halde isim ve fiillerle birlikte mânâ kazanan edatlar, in, lev, emma gibi.
şeddad
Kâfir.
Çok eskiden Yemen'de Âd Kavminin hükümdarı Allah'a isyan ederek Cennet'e benzetmek iddiasiyle İrem bağını yaptırmış, bu bağdaki köşke girmeden kavmi ile yani taraftarlariyle birlikte gazaba uğramış, çarpılmış, yerin dibine geçmiştir.
şems-i ehadiyet
Herbir varlıkta birlik cilveleri görünen Güneş, Allah.
şerib
Yabancı kimse ile oturup şarap içen.
Davarını yabancı kimsenin davarıyla birlikte sulamak.
seviyye
Müsavilik, birlik, beraberlik.
Düzlük, doğruluk.
sevk-ül ceyş
Askerî birliklerin lüzumlu yere sevkini ve geri çekilme işini idare etme.
seyehan
Gezi, seyahat.
Gölgenin güneşle birlikte dönmesi.
şeyh-ül hadis
İkiyüz bin Hadis-i Şerifi, rivayet edenleriyle birlikte ezbere bilen büyük hadis âlimi.
sıfat-ı sübutiyye / sıfat-ı sübûtiyye
Allahü teâlânın zâtında (kendisinde) bulunmakla birlikte başka varlıklarda da sınırlı olarak bulunan sıfatları. Bu sıfatlara sıfat-ı hakîkiyye de denir.
şıkk
(Şikk) İslâmiyetin zuhurundan biraz önce yaşamış iki kâhinin adıdır. Bunlardan eskisi Arablarda ilk kâhindir. Acaib bir mahluk olup, alnının ortasında yalnız bir gözü (veya alnını ikiye ayıran bir alev) vardı. El Yaşkarî adındaki ikinci Şıkk, Satih ile birlikte devrinin en meşhur kâhiniydi. Satih'te
sipahi
Ask: Osmanlı askerlik teşkilâtında "Timar" namiyle öşür ve rüsumunu aldıkları araziye mukabil, harp zamanlarında kendi hayvanları ve kanunen götürmeğe mecbur oldukları silâhlı askerlerle birlikte sefere iştirak eden bir sınıf süvari askeri. Bunlar akıncılık, çapulculuk ve karakol hizmetlerini ifa ed
sırr-ı ittihad
Birlikteki sır, espri.
sırr-ı vahdet / سِرِّ وَحْدَتْ
Birlik sırrı.
Birlik sırrı.
sohbet
Konuşma, sevdiği kimselerle yapılan toplantı.
Birlikte oturup tatlı tatlı hakikat üzerine konuşmak.
suhd
(Çoğulu: Eshâd) Çocukla birlikte çıkan sarı su.
tabur / طَابُورْ
Bölüklerden oluşan askerî birlik.
Dört bölükten meydana gelen askerî birlik.
Dört bölükten oluşan askeri birlik.
takrin
(Karin. den) Birlikte bulundurma. Yaklaştırma.
tarif / târif
(Ar. gr.) Marife yapma; tanımlama; bir amaca binaen bir ismi belirlilik anlamı katan eliflâm takısı ile birlikte zikretmek.
tarifiyle / târifiyle
Arapça belirlik takısı olan "el" ile birlikte gelmesiyle.
tarik-i vahdaniyet / tarîk-i vahdâniyet / طَر۪يقِ وَحْدَانِيَتْ
Birlik yolu.
tarz-ı vahdet
Birlik hali.
tecalüs
Birlikte oturmak.
tecelli-i sırr-ı ehadiyet / tecellî-i sırr-ı ehadiyet
Allah'ın birlik sırrının herbir varlıkta görünmesi.
tehacümat-ı müttehide
Bir birlik içinde yapılan hücumlar, saldırılar.
temaşi
Birbiriyle yürüyüşmek, birlikte yürümek.
tesanüd-ü manevi / tesanüd-ü mânevî
Mânevî dayanışma, birliktelik.
teşkilat / teşkilât
Tertipli ve düzenli çalışan birlik.
teşrik-i mesai / teşrik-i mesaî / teşrik-i mesâi
Birlikte çalışmak. İşbirliği etmek. Bir işi beraber yapmak.
Birlikte çalışma, işbirliği yapma.
teşrikü'l-mesai / teşrikü'l-mesâi
Birlikte çalışma, işbirliği yapma.
teşyi'
Bir yerden ayrılıp gideni uğurlama, hürmet için biraz onunla birlikte gitme.
tevahhud
Teklik, birlik.
tevhid-i imani / tevhid-i imanî
İmandan gelen birlik, inanç birliği.
tezahürat-ı cemaliye ve celaliye / tezahürât-ı cemâliye ve celâliye
Allah'ın sonsuz güzelliğiyle birlikte heybet ve haşmetinin yansımaları.
timar / timâr
Osmanlı Devleti'nin geçimlerine ve hizmetlerine âit masrafları karşılamak üzere bir kısım asker ve memurlara, muayyen bölgelerde kendi nâm ve hesaplarına tahsîl selâhiyeti ile birlikte tahsîs etmiş olduğu vergi kaynaklarına verilen isim. Dirlik.
turra-i vahdet / طُرَّۀِ وَحْدَتْ
Birlik mührü.
Birlik mührü.
uhuvvetkarane / uhuvvetkârane
Kardeşçesine, kardeş gibi olarak. Birlik, beraberlik ve karşılıklı sevgi ile.
(Farsça)
umman-ı vahdet
Allah'ın birlik denizi, okyanusu.
ünbuş
(Ünbûşe) Bitki kökü. Kökü yerden takımıyla birlikte çıkarılan fidan.
üns tutmak
Alışmak, birlikte düşüp kalkmak.
ünsiyet
Alışkanlık, dostluk. Birlikte düşüp kalkmak. Ahbablık.
va
"Vah, yazık" meâlinde olup hayf, hasret, esef gibi kelimelerle birlikte söylenir. (Buna Arabçada "edât-ı nüdbe" denir.)Türkçede bunun yerine; vâh, vây, eyvâh edatları kullanılır. Bunlar bâzan şiddet ve te'yid için tekrar edilir.
vahdani / vahdânî
Birlik sahibi, birliğe ait.
vahdani sima / vahdânî sima
Birlik içindeki sîma, görünüş.
vahdaniyet / وحدانيت
Birlik, infirad. Benzeri olmamak. Artmaktan, ayrılmaktan, eksilmekten beri ve münezzeh olmak gibi mânaları ifade eden Allah'ın bir sıfatıdır. Bu sıfatla muttasıf olana Vâhid denir ki; benzeri olmayan; tecezziden, tekessürden beri olan zât demektir.
Birlik.
vahdet / وحدت / وَحْدَتْ
Birlik. Yalnızlık. Teklik. (Kesretin zıddıdır.)
Edb: İfade esnasında mevzuun haricine çıkılmaması, maksad ne ise yalnız ondan bahsedilmesi, sözün dallandırılıp budaklandırılmaması.
Tas: Allah'a yakınlık. Gönlünü, kalbini tamamen Allah ile meşgul etme hali.
Birlik, teklik.
Birlik, bir ve tek olma.
Yalnızlık, kendi kendine kalış.
Birlik.
Teklik.
(Arapça)
Birlik, beraberlik.
(Arapça)
Birlik.
vahdet-i içtimaiye
Sosyal birlik.
vahdet-i idare / vahdet-i idâre / وَحْدَتِ اِدَارَه
İdârede birlik.
vahdet-i mutlaka
Sınırsız birlik; Allah'ın mutlak anlamda bir ve tek oluşu.
vahdet-i nev'iye / وَحْدَتِ نَوْعِيَه
Türde birlik.
vahdet-i rububiyet
Allah'ın varlıkları terbiye ve idare etmesindeki birlik.
vahdet-i saki midadı / vahdet-i sâki midadı
Su dağıtıcının birlik mürekkebi.
vahdet-nüma / vahdet-nümâ
Vahdet gösteren, birlik ifade eden.
vahdetişuhud / vahdetişuhûd
Görüşte birlik.
vahdetivücud / vahdetivücûd
Varlıkta birlik.
vahidiyet / vâhidiyet
Birlik, teklik.
vahidiyyet / vâhidiyyet
Cenab-ı Hakk'ın (C.C.) umum eşyada birden birlik tecellisi.
ve'd-dua
"Duâlarımız sizinle birliktedir" anlamına gelen bu tâbir, evvelce mektupların altlarına yazılırdı.
vezan
"Olmak" yardımcı fiiliyle birlikte kullanılır ve "esen, esici" anlamlarına gelir.
(Farsça)
vilayet-i muhammediyye / vilâyet-i muhammediyye
Peygamber efendimizin kendine mahsûs vilâyetle birlikte bütün peygamberlerin vilâyetlerini (evliyâlık derecelerini) kendisinde toplamış olması. Vilâyet-i Mustafaviyye de denilir.
vükul
Bir kimseyle birlikte bir işe girişme. İşbirliği.
yeganegi / yegânegî / یگانگى
Birlik, teklik.
(Farsça)
yek
Bir, münferid.
(Farsça)
Bir oluş, birlik.
(Farsça)
yeksan / yeksân / یكسان
Bir şekilde.
(Farsça)
Birlikte.
(Farsça)
yekvücut
Tek vücut, tek bir insan gibi birlik ve bütünlük içinde.
yüsr-ü vahdet / يُسْرُ وَحْدَتْ
Birlikten gelen kolaylık.
zeamet
Şeref, şan. Riyaset.
Yetiştirdikleri hayvanları ile birlikte harbe iştirak eden ve Sipâhi denen Osmanlı askerine öşrü alınmak üzere verilen en büyük timâr.
zehravan
(Zehrâveyn) İki parlak şey.
Kur'an-ı Kerim'de Sure-i Bakara ile Âl-i İmran Surelerine birlikte verilen isim.
zevaid sünnet / zevâid sünnet
Farzla birlikte kılınması bildirilmeyen nâfile namazlar.
Peygamber efendimizin ibâdet olarak değil de, âdet olarak, devâmlı yaptığı şeyler.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
Emzik
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
kisfe
Kemâ hiye
hazm
rüsvay
atvak
hisseyab
tadammuh
rejim
Alamet_i farika
irzal
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
birlik
Ov
tertibat
İtme
Kararlilik
Kaf harfi
TILSIM
şef'i
bayan
Göz