Menu
İletişim
LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK
{ lügât . lügat . لغت }
Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.
Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "
OSMANLICA ARA
" ya da "
TÜRKÇE ARA
" butonlarına tıklayın.
İfadenin içinde geçtiği kelimeleri de göster.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük
'te
birbirleri
ifadesini içeren
68
kelime bulundu...
akran
(Tekili: Karin) Birbirlerine derece, sınıf, liyâkat ciheti ile benzeyenler. Mümâsil. Emsal.
aşk-ı kimyevi / aşk-ı kimyevî
Fıtrî meyil ve alâka. Kimyevî unsurlar arasında birbirlerine karşı olan cazibe ve birleşme meyelanları ki; birer İlâhi emir ve kanunlardır.Fransızcası: Affinite (afinite) dir.
babil kulesi / bâbil kulesi
Tevrat'ın rivayetine göre Hz. Nuh'un (A.S.) oğulları tarafından gökyüzüne ulaşmak için yaptırılmış büyük bir kuledir. Rabbimiz bu kulede çalışmakta olanların dillerini değiştirmiş ve birbirlerini anlamaz hale getirmiştir. Bundan dolayı tamamlanamamış ve 72 dil burada meydana gelmiştir. (Buna "tebelb
batn
İç, karın, insanın içi. Mide.
Soy, nesil.
Birbirlerine hısımlığı pek yakın olmayan küçük kabile.
burhanü't-temanü / burhanü't-temânü
Kâinatta iki ilâh kabul edildiği takdirde, bunların birbirlerine engel olacakları ve dolayısıyla düzenin bozulacağından hareketle tevhide dair elde edilen delil.
cemre
Hacıların şeytan taşlarken attıkları taşlar veya bu taşların atıldığı yer. Çoğulu cimâr ve cemerât'tır. Minâ'da birbirlerine birer ok atımı mesâfede bulunan üç taş yığını vardır. Bunlardan birincisine Cemre-i ûlâ (birinci cemre), ikincisine Cemre-i vustâ (orta cemre) ve üçüncüsüne Cemre-i Akabe adı
cereyan / cereyân
Akma, akış, gidiş. Hareket. Akıntı. Gezme. Mürûr. Vuku, vâki olma.
Mc: Aynı fikir ve gaye etrafında toplananların meydana getirdikleri faaliyet ve hareket. Bu hareket; dinî, fikrî veya siyasî hareketler gibi birbirlerinden farklı sahalarda olabilir.
çevgan
Cirit oyunlarında atlıların birbirlerine attıkları değnek.
(Farsça)
Baston, ucu eğri değnek.
(Farsça)
derebeyi
Ortaçağda kendi arazisi içindeki insanlara istedikleri gibi hükmeden, devamlı olarak birbirleriyle savaşan geniş toprak sahiplerinden her biri.
Mc: Asi, zorba.
dolap
(Çoğulu: Devâlib) Kuyudan su çıkarıp bahçeleri sulamaya mahsus döner makine.
Her çeşit döner çark, çıkrık.
İçine eşya vesaire konulan raflı veya rafsız göz.
Eskiden selâmlık ile harem arasında eşya alıp vermeye mahsus döner dolap ki, veren ile alan birbirlerini görmez
ehl-i vifak
Birbirleriyle dostça yaşayanlar.
eynessera-min-es-süreyya
(İmkânsızlık bildiren bir tâbirdir ki) Yer nerede, Süreyyâ nerede?.. Süreyyâ ile yer bir olur mu? (meâlindedir ve birbirlerine zıt ve uzak olan şeyler için söylenir.)
gladyatör
Eskiden Roma sirklerinde vahşi hayvanlarla veya birbirleriyle boğuşan kimse.
halita
Karışık halde olan. Karma. İki veya muhtelif maddelerden yapılmış.
Madenlerin birbirleriyle birleşmelerinden hâsıl olan mürekkep madde.
harb
İki veya daha çok devletin birbirleriyle siyasi alâkaları keserek silahlı kuvvetlerle çarpışmaları, vuruşmaları.
hukuk-u zevciye
Karı ile kocanın birbirlerine karşı hâiz olduğu haklar. Aile hukuku.
i'tinak
(Unk. dan) Birbirlerinin boyunlarına sarılma.
Kucaklama.
Sıkıca kavrayıp alma.
iştikak
Türemek. Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan münâsebetleri, meydana gelişleri.
Çatallaşmak. Yarılmış bir şeyin bir şıkkını almak.
Edb: Aynı kökten türemiş olan birkaç kelimeyi bir araya getirme sanatı. Misaller:(Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i
kaynata
Karı ve kocaya göre birbirlerinin babası.
Kayınpeder.
keşakeş
Münâkaşa, çekişme.
(Farsça)
Keder, hüzün, tasa, gam.
(Farsça)
Sıkıntı, felâket, ıztırab.
(Farsça)
Tereddüt, kararsızlık.
(Farsça)
Pehlivanların birbirleriyle mücâdeleleri.
(Farsça)
İki kişinin, bir şeyi birer uçlarından tutup, her birinin kendine doğru çekmesi.
(Farsça)
kimya
Basit cisimlerin hususiyetlerini, bu cisimlerin birbirlerine olan tesirlerini ve bundan ileri gelen birleşmeyi inceleyen ilim. Basit maddelerdeki değişikliği anlamağa çalışan ilim kolu.
Edb: Aşk.
İlâç.
Tas: Mevcud olana kanaat ve elde edilmesi mümkün olmayana ait arzu
mebsuten mütenasib
Birbirlerine nisbetli olan iki şeyden birinin artmasıyla, diğerinin de aynı nisbetle artması; veya eksilmesiyle diğerinin de eksilmesidir. Doğru orantılı.
mu'amelat / mu'âmelât
İnsanların birbirleri arasında olan işler. Alış-veriş, kirâ, şirketler, fâiz, mîrâs gibi insanlar arasında meydana gelen işler. Fıkıh ilminin dört kısmından biri.
mu'aşeret / mu'âşeret
İnsanların birbirleriyle görüşmelerinde ve işlerinde karşılıklı uymaları gereken usûller, kurallar.
muahede-i ittifakiyye
Bir savaş çıktığında birbirlerini desteklemek üzere iki veya daha fazla devletler arasında yapılan andlaşma.
muaşiran / muaşirân
(Tekili: Muaşir) Muaşirler. Birbirleriyle iyi geçinen kimseler.
mubataşa
İki kişi elleriyle birbirlerini kucaklamağa çalışma.
mudarib
(Darb. dan) Döğüşen. Birbirlerine vuran.
müfarakat
Ayrılık. Bir yere bırakıp gitmek. Dostlarından ayrı düşmek.
Fık: Karı-kocanın talâk veya fesh ile birbirlerinden ayrılmaları.
muhacat
(Hecv. den) Birbirini hicvetme. Karşılıklı olarak birbirlerini yerme.
muhalaa
(Muhâlaat) Birbirlerinden resmen ayrılma (karı-koca.)
muhaleset
(Hulus. dan) Birbirlerine iyi muamele etme. Birbirleriyle dostça geçinme.
mülaane
Lânet edişmek. Erkek ile kadının birbirlerini lânetlemeleri.
müşagare
Mehir alıp vermemek için, iki kişi birbirlerinin yakınlarından birer kadınla evlenme.
müşaveret
Birbirleriyle istişare etme; birbirlerine danışma.
müteavine
Birbirleriyle yardımlaşan.
mütehasımin / mütehasımîn
(Tekili: Mütehasım) Çekişenler, birbirlerine düşmanlık ve husumet edenler. Hasım olanlar. Karşılıklı dâva edenler.
mütekalibin / mütekâlibin
(Tekili: Mütekâlib) Köpek gibi birbirlerinin üzerlerine sıçrayanlar.
mütekayidin / mütekâyidîn
(Tekili: Mütekâyid) Birbirlerine hile yapanlar, birbirlerini aldatanlar.
mütenatice
Her biri ötekinin sonucu; birbirlerini sonuç verme.
mütenevvia
Çeşitli, türlü, birbirlerinden faklı.
müterazi
(Rıza. dan) Karşılıklı olarak birbirlerinden hoşnut ve razı olan.
müteşacir
(Çoğulu: Müteşâcirin) Birbirlerine sopayla, ağaçla vuran.
müteşacirane / müteşacirâne
Birbirlerine sopayla vururcasına.
(Farsça)
müteşacirin / müteşacirîn
(Tekili: Müteşacir) Birbirlerine ağaçla, sopayla vuranlar.
müteşaki
Birbirlerine hallerinden şikâyet edenlerin beheri.
mütesalif
Birbirleriyle bacanak olan.
mütevaidin / mütevaidîn
(Tekili: Mütevâid) Sözleşenler, vaidleşenler, birbirlerine söz verenler.
mütezavirin
(Tekili: Mütezavir) Birbirlerini gidip görenler, birbirleriyle gidip görüşenler, ziyaret edenler.
muvarede
(Çoğulu: Muvâredât) (Vürud. dan) Girip gelme.
İki şâirin, birbirlerinden habersiz olarak, tesâdüfen aynı beyitleri söylemeleri.
nikar / nikâr
Tasavvuf yolunda ilerliyenlerin birbirlerine emr-i ma'rûf nehy-i anil-münker yapmaları yâni Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmeleri.
nimnime
Birbirlerine yakın çizgiler.
Tırnakta olan beyazlık.
rakiban
(Tekili: Rakib) Rakibler. Birbirleriyle yarışanlar.
(Farsça)
Bekçiler.
(Farsça)
sall
Demirlerin birbirlerine sürtünmelerinden çıkan ses.
sarf satışı
Nakd hâlindeki veya işlenmiş altını ve gümüşü birbirleri karşılığında satmaktır.
sarf ve nahv ilmi
Arabî dilbilgisi. Sarf; kelime bilgisi; kelimelerde meydana gelen değişikliklerden ve birbirlerinden türemelerinden bahseden ilim. Nahv; cümle bilgisi; kelimelerin cümle içinde fiil, fâil (özne), mef'ûl (nesne, tümleç) olma gibi durumlarından ve buna göre sonlarının aldıkları i'râbdan (harekelerden)
selam
Ayıplardan, âfetten sâlim oluş. Selâmet, emniyet. Sulh. Asâyiş. Bütün korktuklarından emin olma.
Allah'ın (C.C.) rızasına erişmek için mü'minlerin birbirlerine yaptığı dua. Mü'minler birbirleriyle karşılaştıklarında büyük küçüğe; yürüyen durana; azlık çokluğa; hayvan veya vasıta üzer
teati-i efkar / teati-i efkâr
Birbirlerine fikir verme.
teayyün-i imkani / teayyün-i imkânî
İnsanın hakîkati olan teayyün-i vücûbîsinin zılli yâni görüntüsü. Ehlullah (evliyâ) kendi yaratılışlarına, güçlerine göre tasavvuf mertebelerine kavuşmakta birbirlerinden çok ayrıdırlar. Evliyâ arasında Allahü teâlânın ismine kavuşanlar pek azdır. Ço ğu bu ismin teayyün-i imkânîsine kavuşmuştur. (İm
tecemmu-u imtizac
Hepsinin birbirleriyle kaynaşıp uyuşması.
tefaküh
(Fâkihe. den) Birbirlerine karşılıklı yemiş atma.
Mc: Şakalaşma.
tenakür / tenâkür
Birbirlerini inkâr etme, yekdiğerine inkârla yabani bakma.
tenatuh
(Hayvanların) birbirlerine süsüşme (si).
Birbirine başla vurmak.
uhuvvet-i insaniye
İnsanların birbirlerine olan kardeşliği, insanlık kardeşliği.
ülfet
Bir topluluğun din ve dünyâ düşüncelerinde inançlarında birbirlerine uygun olmaları. Dostluk, yakınlık kurmak, kaynaşmak.
umur-u mütenasibe
Birbirlerine uyumlu olan şeyler.
vücud-u müteşabihat ve müşkilat / vücud-u müteşabihat ve müşkilât
Kur'ân'da müteşâbih ve müşkillerin bulunması (birbirleriyle benzerlik içinde birden fazla mânâya gelen ve anlaşılması zor olan kapalı ifadelerin bulunması).
yemin
Sözü Allah'ı (C.C.) zikrederek kuvvetlendirmek. Kasem.
El tutuşarak, Allah'a bağlılıklarını bildirerek, Allah'a ve birbirlerine söz vererek ahitleşmek.
Mübarek.
Sağ taraf, sağ el.
En Çok Aranan Osmanlıca Kelimeler
kut'ül amare
ruhban
münib
lev
ram olmak
şegaf
tercüman-ı beliğ
inantab
terceme
tercüme
En Son Aranan Osmanlıca Kelimeler
izlak
la'l
hur
Barende
bahr-i lut
mela
bil'istihkāk
semal
mütahaccir
معاملات
En Son Aranan Türkçe Kelimeler
birbirleri
sustu
Zorluklar
kutsal mekan
Fatma
müverrih
Ateş etmek
hakikatlar
kaplan
Çeviri