REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BAŞLAR --> REKLAM ENGELLEMEYİ GERİ ALMA KODU BURADA BİTER -->

LUGGAT
OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK

{ lügât . lügat . لغت }

Arapça ve Farsça yazımları, Osmanlıca okunuşları 
ve detaylı açıklamaları ile birlikte.

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girip
karşılığını bulmak istediğiniz "OSMANLICA ARA" ya da "TÜRKÇE ARA" butonlarına tıklayın.
Türkçe - Osmanlıca Sözlük'te belâgat ifadesini içeren 100 kelime bulundu...

abide

  • Uzun müddet dillerde destan olup kalan beliye ve dâhiye.
  • Bir milletin târihinde büyük bir değeri hâiz olan vak'a.
  • Fesahat ve belâgatı dolayısıyle benzeri söylenemeyen şiir.
  • Tarihte yüksek ve hâkim bir mevkide olan vak'aları veya büyükleri yaşatmak için yapılan bina.

amr ibn-ül-as

  • Sahabe olup kumandanlıklarda ve valilikte bulunmuştur. Çok zeki ve belâgatlı bir zât olduğu söylenir. Vefatı (Hi: 43) tür.

ayn-ı belagat / ayn-ı belâgat

  • Belâgatın ta kendisi.

bahr-i belağat / bahr-i belâğat

  • Belâğat denizi.

belagat / belâgat

  • Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı. Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek.
  • Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur. Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır. Bu gün Edebiyat denilen bilgiye,

belagat-füruş / belâgat-füruş

  • Belâgat taslıyan. (Farsça)

belagat-ı arabiye / belâgât-ı arabiye

  • Arab belâgati, edebiyatı.

belağat-i ayet / belâğat-i âyet

  • Âyetin belâğati; düzgün, kusursuz, yerinde ve halin ve makamın icabına göre söz söyleme.

belağat-i eda / belâğat-i edâ

  • Üslup ve ifadedeki belâğat.

belagat-i hakikiye / belâgat-i hakikiye

  • Gerçek belagat.

belağat-i harika / belâğat-i harika

  • Hayranlık verici belâğat.

belagat-i ifade / belâgat-i ifade

  • Anlatma ve ifade etmedeki belâgat.

belağat-i irşadiye / belâğat-i irşadiye

  • Doğru yolu gösteren belâğat.

belagat-ı kur'aniye / belâgat-ı kur'âniye

  • Kur'ân belâğatı, Kur'ân'ın güzel ve yerli yerinde ve muhatabın hâline uygun anlatımı.

belagat-i kur'aniye / belâgat-i kur'âniye

  • Kur'ân'ın belâgati.

belağat-ı kur'aniye / belâğat-ı kur'âniye

  • Kur'ân'ın kendine has belâğatı.

belağat-i kur'aniye / belâğat-i kur'âniye

  • Kur'ân'ın kendine has belâğati.

belağat-i maneviye / belâğat-i mâneviye

  • Mânevî belâğat.

belagat-ı mu'cizekarane / belâgat-ı mu'cizekârâne

  • Mu'cizeli belâgat.

belağat-i mu'cizekarane / belâğat-i mu'cizekârâne

  • Mu'cizeler gösteren belağat.

belagat-ı nazm / belâgat-ı nazm

  • Nazmın belâgati; tertip ve dizilişteki kusursuzluk.

belagat-i nazm / belâgat-i nazm

  • Nazmın belâgati; tertip ve dizilişteki kusursuzluk.

belagat-i nazmiye / belâgat-i nazmiye

  • Dizilişe ait belâgat; şiirin düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına göre söylenmesi.

belagat-pira / belâgat-pirâ

  • Belâgata süs veren. Süslü ve belâgatlı konuşan.

belağatçe

  • Belâgat ilmine göre.

beliğ / belîğ

  • Edb: Belâgatli kimse. Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan.
  • Kâfi derecede olan. Yeter olan.
  • Belagâtçi; belâğat ilminin inceliklerini bilen, maksadını noksansız ve güzel sözlerle anlatabilen kimse.

beliğ-i mukni / beliğ-i muknî

  • İkna edici belâgatçi, edip.

beyan

  • İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme.
  • Öğretme.
  • Fesahat ve belâgat.
  • Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı.
  • Söz olsun, iş olsun; vukû' bulan şeyden murad ne olduğunu o şey ile alâkası ve münâsebeti bulunan b

beyan ilmi / beyân ilmi

  • Belâgat ilminin,hakikat, mecaz, kinaye, teşbih ve istiare gibi konularından bahseden bölümü.
  • Düzgün ve yerinde söz söyleme yolunu öğreten belâgat ilminin teşbîh (benzetme), mecâz, kinâye gibi konularını anlatan ilim.

bülega

  • (Tekili: Belig) Beliğ olanlar, Belâgat sâhipleri. Belâgat ilmi mütehassısları. Edebiyatçılar.
  • Belâğatçiler, edebiyatçılar.

büleğa / büleğâ / بلغاء

  • Belâgatçılar; belâgat ilminin inceliklerini bilen söz ve ifade uzmanları.
  • Belagat sahipleri. (Arapça)

bülega-i ulema / bülegâ-i ulemâ

  • Belagat bilginleri ve âlimler.

bülega-yı arab

  • Arap belâğatçıları, edebiyatçıları.

büleğa-yı muanidin, hasidin / büleğâ-yı muânidîn, hâsidîn

  • İnatçı, kıskanç belâgatçiler.

delail-i i'caz / delâil-i i'câz

  • Kur'ân'ın mu'cizeliğini gösteren deliller (Kur'ân'ın mu'cizeliğini ispat eden Abdülkahir Cürcânî'nin belâgat ilmine dair eserine telmih vardır.).

derece-i belağat / derece-i belâğat

  • Belâğat derecesi.

ders-i belagat / ders-i belâgat

  • Belâgat dersi; sözün düzgün, kusursuz olarak hâlin ve makamın icabına göre söylenmesini öğreten ders.

duhat-ı belagat / duhât-ı belâgat

  • Belâgat ilminin dahileri.

ehl-i belagat / ehl-i belâgat

  • Belâgatçılar.

erbab-ı belagat / erbab-ı belâgat

  • Belagatçılar; sözü düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söyleme san'atını bilenler.

erbab-ı belağat

  • Belağatçılar; belağat ilminin inceliklerini iyi bilen söz ve ifade uzmanları.

esrar-ı belagat / esrar-ı belâgat

  • Belâgatın sırları.

esrarü'l-belaga / esrarü'l-belâga

  • Abdülkâhir-i Cürcânî'nin, belâgat hakkında bir eseri.

esrarü'l-belagat / esrarü'l-belâgat

  • Abdülkâhir-i Cürcânî'nin, belâgat hakkında bir eseri.

fenn-i bedii / fenn-i bedîi

  • Sözün güzel olması usûl ve kaidelerinden bahseden belâgat ilminin bir bölümü.

fenn-i belağat / fenn-i belâğat

  • Belâğat ilmi.

fenn-i beyan / fenn-i beyân / فَنِّ بَيَانْ

  • Belağat ilminin bir meramı anlatma yollarını gösteren dalı.

fenn-i beyan ve maani / fenn-i beyan ve maânî

  • Belâgatin iki bölümü olan beyan ve mânâ ilimleri.

ilm-i belagat / ilm-i belâgat

  • Belâgat ilmi.

ilm-i belağat / ilm-i belâğat

  • Belağat ilmi.

ilm-i beyan / ilm-i beyân

  • Belâğat ilminin, hakikat, teşbih, istiâre, mecaz, kinâye kısımlarından bahseden kısmı.
  • Belâgat ilminin, yâni edebiyatın, hakikat, teşbih, istiâre, mecaz, kinaye kısımlarından bahseden ilim dalıdır.
  • Belâgât ilminin hakîkat, mecaz, kinâye, teşbîh (benzetme) ve istiâre gibi konularından bahseden ilim.

ilm-i meani / ilm-i meânî

  • Meânî ilmi, belagat.

ilm-i nahiv ve beyan

  • Dilbilgisi ve belâğatın hakikat, mecaz, kinâye, teşbih ve istiâre gibi konularını öğreten ilim dalı.

inde'l-büleğa

  • Belâgat âlimleri yanında.

intizam-ı belağat / intizam-ı belâğat

  • Belâğatin intizam ve düzenliliği.

istidad-ı belagat / istidad-ı belâgat

  • Belâgat kabiliyeti.

izhar-ı belagat / izhar-ı belâgat

  • Belâgat gösterme.

kaide-i beyaniye / kaide-i beyâniye

  • Belâgat ilminin bir dalı olan ve teşbih, istiâre, mecaz, kinâye gibi konuları ele alan beyân ilminin bir kuralı.

kanun-u belağat / kanun-u belâğat

  • Belâğat kanunu.

kelam-ı beliğ / kelâm-ı belîğ

  • Belâgatli söz; açık ve kusursuz ifade.

letaif-i belağat / letâif-i belâğat

  • Belâğattaki incelikler, ifadelerdeki edebî güzellikler.

lisan-ı beliğane / lisân-ı beliğâne

  • Belâgatli dil, maksadı muhatabın hâline tam bir uygunluk içinde anlatan dil.

lisan-ı nahvi / lisan-ı nahvî

  • Arapçanın bir vasfı; intizam ve kaidelere, düsturlara bağlı belâgatlı dil.

maani / maanî

  • (Tekili: Mâna) Mânalar.
  • Belâgatın üç şubesinden biri. Lafzın muktezâ-yı hâl ve makama uygunluğuna mahsus bir ilim adı.

mahz-ı belagat / mahz-ı belâgat

  • Her yönüyle belâgatlı olan, tam yerinde ve tam şartlara uygun söz söylemek.

mertebe-i belağat / mertebe-i belâğat

  • Belâğat derecesi.

meziyet-i belagat / meziyet-i belâgat

  • Belâgatin üstün özelliği.

meziyet-i belağat / meziyet-i belâğat

  • Belâğatın meziyeti, üstün özelliği.

mübelliğ-i beliğ

  • Noksansız ve belâgatli bir şekilde tebliğ eden.

mukteza-yı belağat / mukteza-yı belâğat

  • Belâğatın gereği.

münasebet-i belağat / münasebet-i belâğat

  • Belağattaki münasebet, uygunluk.

nakş-ı belagat / nakş-ı belâgat

  • Belâgat nakşı.

natıka

  • (Nutk. dan) Düşünüp söylemek hassası. Fesahat ve belâgatta söyleme kuvveti. Talâkat-ı lisan, güzel konuşabilme kabiliyeti.

nazar-ı belagat / nazar-ı belâgat

  • Belâgat ilmine göre.

nazar-ı belağat / nazar-ı belâğat

  • Belağat ilmine göre.

nükte-i belagat / nükte-i belâgat

  • Belâgat nüktesi, ifade inceliği.

nükte-i belağat / nükte-i belâğat

  • Belâğat inceliği.

nur-u belagat / nur-u belâgat

  • Belâgat nuru, ışığı.

rekaket

  • Kekeleme, dil tutukluğu.
  • Sözün kusurlu oluşu. Belagattan mahrum olmak.
  • Zayıf ve ince olmak, yufka olmak.
  • El ile cismin hacmi ve cüssesini anlamak için yoklamak.
  • Gevşeklik, zayıflık, dermansızlık.

san'at-ı belagat / san'at-ı belâgat

  • Belâgat san'atı.

san'at-üt tedelli

  • İlm-i belagatın bir kaidesi. En âlâdan başlayıp ednaya doğru gitme, yukarıdan aşağıya inme san'atı.

sanatüttedelli / sanâtüttedelli

  • Muhatabın söyleneni anlayabilmesi için onun seviyesine inme mânâsında belagat ilminde bir sanat türü.

şiddet-i belagat / şiddet-i belâgat

  • Belâgatın en üst seviyesi.

şiddet-i belağat / şiddet-i belâğat

  • Belağatın kuvvetliliği, etkinliği.

silak

  • Diş dibinde olan kabarcıklar.
  • Belâgatla okuyan hatip.

tabiat-ı belagat / tabiat-ı belâgat

  • Belâgat ilminin kendine mahsus şekil karakteri ve mizacı.

tarik-i belagat / tarik-i belâgat

  • Belâgat yolu, maksada ve hâle uygun düzgün ve güzel söz söyleme yöntemi.

tarz-ı belağat / tarz-ı belâğat

  • Belâğat tarzı.

temasil-i belagat / temasil-i belâgat

  • Belâgat abideleri.

tevafukat-ı belagat / tevafukat-ı belâgat

  • Belâgat kuralları gözetilerek yazılmış ifadeler arasındaki uyum.

timsal-i belagat / timsal-i belâgat

  • Belâğat örneği, sembolü.

ulum-i ibtidaiyye / ulûm-i ibtidâiyye

  • Âlet ilimleri; ana ilimleri öğrenmek için yardımcı olan sarf, nahiv, belâgat, mantık vs. gibi ilimler.

ulum-u aliye / ulum-u âliye

  • (Âlet. den) Âlet ilimleri. (Gramer, sarf, nahiv, belâgat ve mantık gibi.)

umera-i belagat / umera-i belâgat

  • Belâgat ilminde ileri gelen ve yön veren uzmanları, prensleri.

umera-yı belagat / umera-yı belâgat

  • Belâgat ilminin emirleri, ileri gelenleri.

unsur-u belagat / unsur-u belâgat

  • Belâgat unsuru, Muhâkemât'ın ikinci makâlesi.

unsuru'l-belagat / unsuru'l-belâgat

  • Belâgat maddesi; belâgatin esaslarını ele alan bölüm.

üslub-u belağat / üslûb-u belâğat

  • Belâğat üslûbu, tarzı.

zemahşeri / zemahşerî

  • (Hi: 467-538) Türkistan'da Harzem'in Zemahşer köyünde doğdu. Hanefî fukahasındandır. Fevkalâde iktidar ve faziletine rağmen bir zamanlar itikadça Mu'tezile'den olmuştu. Meşhur bir ilm-i belâgat âlimidir.

zemzeme-i belağat / zemzeme-i belâğat

  • Belâğat nağmesi.

 

Bağış Yapmak İçin Tıklayın